@renksizevren
|
Kaldığım odanın kapısının alacaklı gibi çalmasıyla zar zor daldığım uykumdan irkilerek uyandım. Kollarım arasındaki beden de aynı benim gibi sese uyanınca ağlamaya başlamıştı.
Onu yatakta bırakarak hızlıca ayağa kalkınca kapı ardından Kerem'in sesini duymak daha fazla sinirlenmeme sebep oldu. Sertçe kapıyı açıp karşımdaki çocuğa baktım.
Beni iterek odaya girdi. "Ceylin!" Yatakta bağıra bağıra ağlayan kızı kucağına aldığında bana döndü, gözlerindeki öfkeye anbean şahit oldum.
"Sen kimsin de benim yeğenimle aynı odada kalıyorsun lan?!" Ona boş gözlerle bakarken istemsizce haline acımıştım.
Odaya birden Mihrimah'ın dalmasıyla her şey daha da karıştı. Bir yandan Ceylin bağırarak ağlarken bir yandan Mihrimah şaşkınca bize bakıyordu.
"Bir şey mi oldu çocuğa? Düştü mü? Ver Kerem bakayım, KEREM!" Kerem birkaç adım geri gidip Mihrimah'ın Ceylin'i almasına engel oldu. "Bir şey yok, uykusundan uyandığı için ağlıyor."
"Sen ne yapıyorsun? Sen ne yaptığını sanıyorsun ya?!" Bir anda çığlık atar gibi bağırınca irkilerek duvara yaslandım. Kızın içinden canavar çıkmıştı bildiğin.
"Ver şu çocuğu! Ne işin var senin bu odada?" Hızlıca Ceylin'i elinden alıp yatağa oturttu. Sırtını okşayıp sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da Kerem'e laf yetiştiriyordu.
"Bu Ceylin'i almış, gece birlikte uyumuşlar." Kerem bir anda öfkeyle bana dönünce sabır çektim. Buraya geldiğimden beri ne kadar sabırlı bir insan olduğumu daha net anlıyordum.
"Sana ne bundan! Adar abim bile duyunca bir şey demedi, sen buraya bunun için mi geldin?" Mihrimah'ın sert sesi karşısındaki insanı korkutacak cinstendi. Bu kızı hiç böyle görmemiştim.
Bir saniye ne demişti o?
"Herkesi elimden alıyor Mihrimah! Yeter, görmüyor musun nasıl yaranmaya çalışıyor herkese? Hepinizi tek tek kaybediyorum." Mihrimah Ceylin'i yatakta öylece bırakıp Kerem'e döndü. Bütün ciddiyetiyle Kerem'in üzerine doğru yürüyüp işaret parmağını göğsüne değdirdi.
"Sen," diyerek onu göğsünden itti. "Kendi yaptığın salaklıkların sonucunu Yağız'a kitleyemezsin. Anladın mı beni?!"
Kerem şaşkınlıkla kasıldı. "Ne yani onu mu koruyorsun bana! Senin kardeşin benim ben!" Mihrimah'ın kolunu tutup kendisine çektiğinde kavga etmeye başladılar. Mihrimah'ı o kadar yoldan çıkardı ki kız birden sırtına çıkıp kafasını ısırarak ona vurmaya başlamıştı. Ceylin de ağlamayı kesmiş meraklı gözlerle ikisine bakıyordu.
Yutkunarak gözlerimi onlardan çektim. Sanırım kardeş ilişkileri böyleydi.
Ceylin'i kucağıma alıp odadan çıktığımda gözü bizi görmedi. Ceylin gülerek boynuma sarıldı. "Kufasını hart yuptı." dediğinde güldüm.
"Sen bunları unut tamam mı Ceylin? Fiziksel şiddet güzel bir şey değildir." Merdivenleri inerken yüzüme masum masum baktı. "U ne?"
Üç yaşındaki çocuğa fiziksel şiddetin kötü bir şey olduğunu anlatmak da biraz benim aptallığımdı. "Hani Mihrimah ablan vurdu ya abine onu diyorum."
"Ama bubam da vuruyo." Sıkıntıyla nefeslenip önüme döndüm. Bu evde herkes şiddete meyilliydi anlaşılan. Peki ben? Buraya yabancı olduğum ne kadar da belliydi. Hayatımda toplasan üç kere zor kavga etmiştim ki, bu kavgalarımda kimseye büyük bir zarar vermemiştim ve hepsi de Akif ve Samet yüzünden olmuştu.
"Yine de kötü bir şey. Sen yapma tamam mı?" Hızlıca başını sallayıp yanağıma küçük bir öpücük koydu.
Avluya geçtiğimizde güneş bütün her yeri kaplıyordu, onlar yüzünden üzerimdeki eşofmanları bile değiştirememiştim. Bu halimle kimseye görünmek istemiyordum ama benim suçum değildi, kaldığım odaya baskın yapar gibi gelmeleri de onların ayıbıydı.
Ceylin ayaklarını sallayınca onu yere bırakmam gerektiğini anladım. Yere bırakınca parmaklarının üzerine çıkarak hızlıca koşturmaya başladı. Ayağında çorap olması endişe etmememi sağlarken ben de peşinden gitmiştim. O sırada telefonum çalınca açtım.
"Abi!" Aras'ın heyecanlı sesini duyunca günler sonra gelen rahatlama hissini yaşadım. Ceylin koşarak bir odaya girdiğinde ben de peşinden ilerlemiştim.
"Aras?"
"Abi ne yapıyorsun," diye tatlı tatlı konuştu. "Beni bırak da sen ne yapıyorsun?"
"Annemler beni yine bir kursa yazdırdılar çok lazımmış gibi! Abi ben tatilimi doya doya yaşamak istiyordum, piyano çalmak istemiyorum ki." İsyan edercesine konuşurken ben de ilk defa girdiğim odaya göz gezdirdim. Diğer odalardan pek bir farkı yoktu, sadece ortada çok fazla kırılacak eşya vardı. Ceylin elini bir şeylere sürüp dururken ben de Aras'a yanıt vermiştim.
"İstemediğini söylediğinde bir şey demiyorlar mı?"
"Abi bilmiyormuş gibi konuşma lütfen. Babam bir an kuran kursuna verecekti beni, ona razıydım ama annem piyanoya verdi. İstemiyorum diyorum, artık çıldırdı kadın. Az daha vuracaktı bana biliyor musun? Ben de artık bir şey diyemiyorum. Sen de gittin, gelmiyorsun hiç."
Bir koltuğa oturduğumda sıkıntıyla nefeslendim. Annem hiçbir zaman fiziksel şiddet uygulayan bir kadın olmamıştı. Şimdi neden patlama durumuna geldiğini bilmiyordum çünkü o ne kadar sinirlense de yalandan gülümseyerek sinirini saklamakla yetinirdi.
"Keşke yanımda olsaydın abi, belki korurdun beni." Onun kırgın çıkan sesine susmak istemedim.
"Annem korkulacak bir kadın değil Aras, bir anlık kendini tutamamış olabilir. Eğer babama gidip bunu söylersen seni koruyacaktır zaten."
"Sen... korumaz mıydın?" Yerimden kalkıp koşturan Ceylin'in peşinden gittim. Yine bir odaya giriyordu. "Sen benim kardeşimsin Aras, tabii ki seni korurum."
"Neden inandırıcı gelmediğini bilmiyorum," diyerek laf çarptı.
"Şu an yanında değilim ve seni koruyabilecek tek kişi de babam, o yüzden öyle dedim."
Ceylin minicik boyuyla koşmasını durdurmadan bir odaya daha girdiğinde bu odanın oturma odası olduğunu biliyordum. Hızlıca peşinden gittim.
"Peki abi..." dedi sessizce. Ceylin halının kenarına takıldığında tam düşecekken onu göğsünden tutmuştum. Ağzından "Hii," diye bir nida çıkmıştı. Sıkıca koluma tutunduktan sonra bir süre koluma baktı ve baktığı yere dudaklarını götürüp öptü. "Yayız!"
"O kim?" Aras'ın sesiyle nereye odaklanacağımı şaşırdım. Ceylin'i kucağıma aldığımda gözleri telefona takıldı. Garip sesler çıkararak telefona konuştuğunda Aras çıkan seslere gülmüştü. Ceylin telefonu alarak ekrana rastgele dokunurken hoparlörü açtı. "Hey o kim?"
"Ben Celin," dedi telefon ekranına gözlerini kırpıştırarak bakarken. "Sen kimsin lo?"
Gülmemek için kendimi sıkmaya başladım.
"Celin mi? Öyle bir isim mi varmış?" Aras'ın alık alık cevaplaması daha da komikti. "Celin diğil Celin diyurum."
"Aynı şeyi diyorsun, bebek misin sen Celin? Abi yanında bebek mi var?" Bebeğe bebek misin diye sorması...
"Bibek sensin lo." Ceylin sinirle telefonu sıkarken minik parmaklarına baktım.
"Tamam abla büyüksün."
"Sen kimsin," diye sordu Ceylin dili döndüğünce. "Ben Aras, telefonun sahibinin kardeşiyim."
"Uras mı?" Ceylin düşünceli düşünceli konuştu. "Hayır Aras."
Ceylin inadına tekrar "Uras," dedi.
Aras "Abi!" diye bağırınca yerinden hopladı. Bu onu daha çok sinirlendirince çığlık atarak telefonu suratına kapattı. Onun bu haline şaşkınlıkla bakarken belinden tutarak biraz kendimden uzaklaştırdım. "Sakin ol kızım, ne bu sinir?"
Gözlerime baktığında dudaklarını büzdü. "Ayi," dedi telefona doğru.
Kahkaha sesi duyduğumda ikimiz de yerimizde irkilmiştik. Ceylin'i göğsüme bastırırken odanın köşesinde oturan Adar, Ömer ve Cihangir'e şaşkınlıkla baktım.
Adar uzanıp kızını kolları arasına aldığında ben de doğrulmuştum. Telefonum tekrar çalınca açıp kulağıma götürdüm. Adar ile göz göze gelmeden yere bakarak konuştum. "Bir şey diyor musun oğlum? Ben seni sonra arayayım olur mu?"
"Ben de arkadaşlarımın yanına gidecektim zaten abi, görüşürüz ama ara tamam mı? O kıza da çok yaklaşma manyak o."
"Aras," dedim uyarırcasına. "Tamam, görüşürüz." Telefonu kapatıp arkamı döndüğüm gibi Cihangir'in alttan alttan sırıtmasıyla karşılaştım.
"Ceylin ile tanışmışsınız bakıyorum." Başımı sallayıp ayıp olmasın diye onlardan uzak bir koltuğa oturdum. Aklım Aras'ta kalmıştı, sanırım onu biraz kırmıştım.
"Kızım biraz bana çekseydin ne olurdu, bütün huylarını anandan almışsın." Adar'ın isyanıyla herkes ona döndü.
Ceylin babasının omuzlarına çıkmış düşmemek için de saçlarını sıkıca tutmuştu. "Azıcık yerinde dur dişimi kıracağım ya!"
"Buba!" En sonunda Adar bağırmaya başlayınca Cihangir ayağa kalkıp Ceylin'i babasının omuzlarından aldı. Ceylin gelmek istemediğini Adar'ın saçlarına daha sıkı tutunarak belli ederken babasının bağırmasıyla korkup Cihangir'e sarılmıştı.
Adar saçlarını tutarak kızına ters ters bakınca gülmemek için kendimi zor tuttum. Yonulmuş tavuk gibiydi.
"İdolüm torunum," diyen Cihangir ile bütün bakışlar ona döndü. Ceylin'i kendi omuzlarına koyup ellerini tutmuştu, böylece Ceylin onun saçını çekme gibi bir girişimde bulunmuyordu.
"Yayız!" Bana doğru seslenmesiyle yukarıdaki kıza baktım. "Uçuyom bak."
Bir şey demeden yerimde otururken sıkıntıyla nefeslendim. İçeriye Kerem'in girmesiyle biraz daha gerildim. Yarım saat önce yaptıkları hâlâ aklımdaydı.
"Baba bugün bizim çocuklarla maçım var, birazdan çıkacağım haberin olsun." Mesafeli ses tonu Cihangir'in dikkatini çekmişti sanırım.
Kerem'in yanına gidip dudaklarını alnına bastırdı. "Yarın plan yapma mangala götüreceğim sizi."
"Tamam," dedi yere bakarak. "Yağız da gelsin mi sizinle? Hem, biraz etrafı dolaştırırsın ona." Cihangir'e anlamsız bakışlar attım. Aramızdaki sorunu bilmiyormuş gibi böyle bir soruyu ortaya atması saçmaydı.
Kerem babasının gözlerine bakarken ne hissettiğini anlamamıştım. Bir süre bakıştıktan sonra "iyi," dedi dişleri arasından. Bana dönerek "Rahat şeyler giy, iki saate çıkarız."
"Biri bana da fikrimi sormayı düşünüyor mu?" Gram duygu barındırmayan cümlelerim Cihangir'i rahatsız etmişti.
Omuzlarındaki Ceylin'i kucağına alıp sakallarını yolmasına izin verdi. "Geldiğinden beri dışarıya çıkmadan hiç. Ben seni gezdireceğim ama bugün yaşıtlarınla vakit geçir olmaz mı?"
Cevap vermeden suratına bakmakla yetindim. Emrivakilerden nefret ederdim ama Cihangir'den ve davranışlarından nefret edemiyordum. İçeriye Mihrimah girdiğinde Kerem'e ters ters bakıp tam karşıma oturdu.
"Ee gençlik ne yapıyorsunuz burada?"
"Yağız ve Kerem'i kaynaştırmaya çalışıyorum," dedi Cihangir. Bu cümlenin üzerine Mihrimah kahkaha attı. Cihangir de kızına ters ters bakıp saçını çekti. Cırlayarak babasının elinden kurtulmaya çalışan Mihrimah ile Ceylin de kahkaha atarak gülüyordu. "Baba ya, saçım!"
"Benim olayları abartma seviyem," dedi yattığı yerden Ömer. Gözlerini kapatmış koltukta uyumaya çalışıyordu ama sanırım odada sergilenen tiyatro daha eğlenceli gelmişti.
Mihrimah kimseyi umursamadan saçlarını eliyle düzeltip babasına döndü. "Oğlun çok iyi kaynaşıyor ama biraz altını kıs ki fokurdamaları can sıkıcı olmasın."
Cihangir anlamsızca kızına bakarken ben de şaşırdım. "Kızım Türkçe hocan kimdi senin, gidip haddini bildireyim şuna."
"Baba!" Cırlama sesiyle yerimde irkildim.
"Ne baba, ne baba ismimi mi ezberliyorsun?" Herkes Cihangir'e ne diyor bu bakışı atarken onların bu halleri eğlenceli gelmeye başlamıştı.
"Senin ismin baba mı baba?" Ömer heyecanla atıldığında herkes ona göz devirdi.
"Iq seviyemi düşürüyor bu aile," diye mırıldandı Adar. Hâlâ saçını tutması gözümden kaçmamıştı, anlaşılan Ceylin vurduğunu yere seren kızlardan olacaktı. Ya da tuttuğunu koparan mı deniyordu ona?
"Aslında sen aradan çekilsen ortamın zekâ seviyesi artacak ama abimsin diye bir şey diyemiyorum."
"Mihrimah, ağzının ortasına lahmacun küreğiyle vururum düzgün konuş benimle!" Mihrimah Adar'ın söylediğine kahkaha atarken iki eliyle birden karnını tutuyordu.
Dışarıdan kaba, yerinde duramayan bir kız gibi gözüküyordu ama gülüşünün tınısı çok güzeldi. Böyle güzel gülen bir insan neden intihar etmeye kalkardı ki?
"Neyse, ben hazırlanmaya gidiyorum yeter bu kadar goygoy." Kerem'in söylediğiyle Mihrimah gülüşünü durdurup ona baktı.
"Sen de çok durma kahvaltıdan sonra çıkacağız." Bana söylenen lafa karşılık vermedim.
"Ne, nereye gideceksiniz?" Mihrimah merakla sordu.
"Maça gideceğiz."
"Ben de geleceğim!" Bir anda yerinden kalkıp konuşmasıyla ortama sessizlik hakim oldu. Cihangir'in şaşkın bakışları dikkatimi çekmişti.
"Onlar maç oynayacak kızım, çok fazla erkek olacak."
Mihrimah düşen suratıyla babasına baktı. "Erkek varsa ne olmuş? Yağız ve Kerem var işte."
"Onlar maç oynayacak ya bir tanem." Cihangir Mihrimah'ı kolunun altına alıp saçlarını öptü.
"Baba ya, ben de gitmek istiyorum ve gideceğim!" Mihrimah kararsız gibi dursa da bana bakınca sesi net çıkmıştı. "Merak etme bir şey olmaz ki, iki tane dalyan gibi çocuk var yanımda."
"Peki," diye mırıldandı Cihangir Bey. Herkes kahvaltıya geçtiğinde sessizce kahvaltımızı yapmıştık. Azade Hanım'ın bakışlarını hep üzerimde hissetsem de ondan tarafa bakmamıştım.
Kahvaltıdan sonra odama çıkıp altıma siyah bir eşofman üzerime de üzerimde düzgün duran siyah bir tişört giymiştim. Ne çok boldu ne de çok dardı. Saçlarımı tarayıp şekil verdikten sonra kapı tıklatıldı. Cevap vermeme kalmadan içeri Cihangir girdi.
Bir şey demeden arkasından kapıyı kapatıp yanıma kadar adımladı. Bakışlarındaki duygu yoğunluğuna anlam verememiştim. "Mihrimah'ı sizinle gelmemesi için ikna edemedim," dedi sıkıntıyla.
"Niye bu kadar kastınız? Altı üstü dışarı çıkacağız."
"Mihrimah yanında aile büyüğü olmadan dışarı çıktığında kendini güvende hissetmiyor. Yağız," yutkunduğunu gördüm. "Ondan gözünü ayırma tamam mı? Unutma siz kardeşsiniz."
Şaşırsam da bir şey diyemedim, sadece başımı salladım. O da bir şey dememi beklemedi zaten. Beni kendine çekip sarıldıktan sonra bir eliyle sırtımı da sıvazlamıştı. "Yarın sizi mangala götüreceğim, şimdi eğlenmenize bakın. Kerem'e gereken uyarıları yaptım bu yüzden kendini rahatsız hissetme."
Bir şey demeden ondan ayrıldım. Akşam soğuk olabileceğini düşündüğüm için yanıma hırka alıp yatağın üstüne koydum. Cüzdanımı ve telefonumu cebime koyup hâlâ bıraktığım yerde duran Cihangir'e döndüm.
Derin bir nefes aldı. "Hiçbir şeye tepki vermiyorsun," diye mırıldandı. Bu söylediğine de tepki vermedim.
Biraz da merak ediyordum. Annem gibi sinirlenir miydi acaba? Babam gibi tahammül edilemez bir insan olduğumu düşünüyor muydu?
Bunu zamanla görecektim.
Şimdi ise benim için kozasından çıkan miniğin yanına gidecektim. |
0% |