Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. bölüm

@renksizevren

Mihrimah sayesinde bütün çarşıyı altüst etmiştik ve her girdiği yerden bir şeyler alarak çıkmıştı. Buraya geldiğimden beri günlerin ne sıkıcı geçtiğini söylüyordum ama bu olayı sıkılmaya yeğleyecek dereceye gelmiştim.

 

Kerem'i şirinlikleriyle ikna ederek arkadaşlarına yazmasını sağlamıştı. Maç için toplanmamız gereken zamanda üçümüz birlikte dolaşıyorduk. Kerem benden haz etmediğini bakışlarıyla belli etse de ağzını açıp bir şey demiyordu.

 

"Yağız bu nasıl sence?" Elindeki maketten yapılmış kutuya daha dikkatli baktım. Kapağını açtığında içine bir fotoğraf koyulabileceğini fark etmiştim. Kenarında ise işlemelerle bir gül vardı, fakat hiç canlı durmuyordu. İşleme olmasına rağmen nasıl bu kadar solgun ve ölü gibi gösterildiği şüphe uyandırıcıydı, en çok da dikkat çeken yanı buydu zaten.

 

"Biz bunları neden alıyoruz," dedim garipseyerek. Bugün Mihrimah sayesinde o kadar konuşmuştum ki gerçekten çenem yorulmuştu.

 

"Birkaç ay sonra hepimiz üniversite için farklı şehirlere gideceğiz. Sen bize hiç alışmadın, hatta belki gitmek için zaman kolluyorsun. Gittiğinde bizimle bir daha görüşür müsün?" Kutudan gözlerini ayıp omzunun üzerinden gözlerime baktı.

 

Bir şey demeden önüme döndüğümde yüzümün her bir karışını incelediğini hissetmiştim. "Biliyordum. Görüşmezsin. Ailen ile bir fotoğrafın bile olsun istemez misin? Hep beraber çekinir bunun içine koyarız olmaz mı?"

 

"Benim bunlara ihtiyacım yok," dedim gözlerimi kırpmadan suratına bakarak.

 

Bir an ne diyeceğini bilemedi bu yüzden gözlerini etrafta gezdirdi. Elindeki kutuyu bir kenara bıraktı. Gözleri kapının önünde sigara içen Kerem'de oyalandı. "Kimseyi istemeyebilirsin ama ben... ben senin ikizinim. Hiçbir şey hissetmiyor musun?"

 

Dudaklarını dişlediğinde ağladı ağlayacak olan suratına daha dikkatli baktım. Konuşmadığım için omuzları düştü ve titrek bir nefesi içine çekti.

 

"Çok kırıcısın."

 

"Sadece susuyorum." Sözlerim üzerine kaşlarını çattı.

 

"Kendini saklama. Ne hissediyorsan benimle paylaşabilirsin."

 

Şaşkınlıkla kasıldım. "Sen kimsin ki?"

 

Gözünden yanağına düşen damlayı hızlıca sildi. "Biliyorum, her şeyi içine atıyorsun. İçinde neler hissettiğini de anlıyorum ben senin. Yağız, biz kardeşiz unuttun mu?"

 

Her kelimesinde daha çok sinirleniyordum. Dişlerimi sıkarken artık çenemi hissetmeyecek dereceye gelmiştim. Ne hissettiğimi anladığını mı söylüyordu o bana? Buna sadece ağız dolusu kahkaha atardım. Ben bile ne hissettiğimi anlayamazken, beni anladığını mı söylüyordu?

 

Bileğini tuttuğum gibi bedenine yaklaştım, biraz fazla sıkmış olacağım ki yüzü buruştu. Parmaklarımı gevşetsem de ona olan temasından vazgeçmedim. "Benimle oynayamazsın Mihrimah. Ben buna izin vermem. Bana yaklaştığın her dakikaya dikkat et, kendi sağlığın için yap bunu."

 

Boynumdaki damarlara baktı. Asi bir şekilde diğer eliyle saçını gözünün önünden aldığında eli kalbimin üzerine gitmişti. Temasıyla irkildim. "Burası ne zaman acısa ben hissediyorum Yağız. Biz ikiziz anladın mı? On yaşındayken ne yaşadın bilmiyorum ama kalbinin acısını aramızdaki kilometrelere rağmen hisset-"

 

Onu ittiğimde raflara çarptı. "Saçmalamayı kes artık." Üzerimdeki teması kesildiğinde onu orada bırakıp dışarı çıktım.

 

Kerem artık dayanamamış olacak ki kaldırımın bir köşesine oturmuştu. Beni görünce sigarasını yerde söndürüp izmariti bir çöp kovasına attı. Mihrimah da dükkandan çıkınca Kerem kaşlarını çatarak ona baktı. "Ağladın mı sen, biri bir şey mi dedi? Sikerim belasını."

 

Gözlerimi devirerek onları izledim. Mihrimah Kerem'e sarılırken ıslak kirpiklerinin ardından bana baktı. "Özür dilerim yavrum, yalnız bırakmayacaktım seni ama çok bunalmıştım. Korktun mu?"

 

"Hayır ikiz," dedi gözlerime bakarak. "İyiyim ben."

 

Nefeslenir gibi gülerek başımı iki yana salladım. Bu kadınları anlamak cidden zordu.

 

Kerem'e baktığımda yüzündeki kocaman gülümsemeyle Mihrimah'ın saçlarını okşuyordu. Mihrimah'ın ona ikiz diye hitap etmesi hoşuna gitmişti anlaşılan. Bana baktığında göz göze geldik. Yüzündeki samimi gülümseme dağılıp yerine alay eklendi.

 

Onunla uğraşamayacağım için önüme döndüm.

 

Bir kafeye geçip oturduğumuzda kimse bir şey demiyordu. Kerem Mihrimah'ı konuşturarak onu biraz olsun güldürmeyi başarmıştı. Mihrimah'ın neden korkup tek başına dışarı çıkmadığını bilmiyordum ama herkes bu konuda üstüne çok fazla düşüyordu.

 

İkisi de önündeki tatlısını yerken önümdeki sudan bir yudum aldım. Onları gördükçe içim daralıyordu. Burada olmamalıydım. Şu an herhangi bir yerde çalışarak geleceğim için para biriktiriyor olmalıydım. Cebimdeki parayı harcamamak için sadece su içiyor olmamalıydım.

 

Bazen nerede olmak istediğimi bilmiyordum. Bazen ise nerede olmam gerektiğini gayet iyi biliyordum. Sanki bu yaşadığım hayat benim değilmiş gibi hissediyordum. Uzaktan bir seyirci olup olmadığımdan emin değildim.

 

Bu hayat benimse başrol olmam gerekmez miydi?

 

Gözlerim Mihrimah'ın ince bileklerine kaydı. Sıcak bizi yakacak dereceye gelmişken uzun kollu giyerek bileklerini saklaması tam ondan beklenilecek bir hareketti.

 

Birkaç dakika önce o bileklere dokunduğum aklıma gelince elimi pantolonuma sildim. Şimdi hissediyordum elimin altında dikişlerden dolayı buruşmuş deriyi. Derin bir nefes alıp bunu yok saymaya çalıştım ancak bu beni daha çok hatırlamaya teşvik etti.

 

Bu kız bana iyi gelmiyordu. Artık buna da emin olmuştum.

 

Birkaç dakikanın ardından kafeden çıktığımızda hava yavaştan kararmaya başlamıştı. Soluğu sahada almıştık, bir robot gibi onları takip ediyordum.

 

"Ya sikerim bunların tribini." Kerem'in sinirli sesiyle ona döndüm. Yanında toplam sekiz çocukla bir konu hakkında tartışıyorlardı, bağırınca sesi bana kadar gelmişti.

 

Onların yanına gitmedim, tribünlerde Mihrimah ile oturuyorduk. Aramızda bir hayli mesafe olsa da arada bana dönen bakışlarını hissediyordum. Hiçbirini umursamadan cebimden paketi çıkarıp bir sigara yakmıştım.

 

Bir süre sonra sahaya bir grup genç girdi. Onları izlerken Kerem ve yanındakilerin yanına geçtiklerinde selamlaşmalarına baktım. Kerem maç başlayacağı zaman beni çağırınca sigaramı söndürüp yanlarına geçtim. Lacivert bir formayı elime tutuşturdu. Herkes üzerini çıkarıp formayı giydiği için mecburen ben de tişörtümü çıkarmıştım. Formaya boş boş bakarken yutkundum. Burnuma götürüp kokladığımda deterjan kokusunu almak biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı, bunu sorun etmemeye çalışarak üzerime geçirdim.

 

Mihrimah'a bir göz attığımda tribünlerin bir köşesinde büzülmüş durduğunu gördüm. Benimle göz göze gelince kaçar gibi oturduğu yerden bana doğru gelmeye başladı. Banka katlayarak koyduğum tişörtü aldı. "Rüzgarda uçmasın bende kalsın."

 

Bir şey demeden başımı salladım. Bakışları arkasına kaysa da zorlukla gülümseyip tekrar yerine geçmeye kalktı. "Biraz öne otur, gitme arkaya."

 

Dediğimi yapıp en öne oturdu. Bana gözleriyle ne anlatmak istiyorsa onu anlamadan arkamı dönüp ortaya doğru ilerledim.

 

Birkaç dizaynın sonunda maç başlamıştı. Kerem ile aynı takımdaydık, sanırım karşı tarafı tanımıyorlardı.

 

Maçın ilk yarısının sonlarına doğru gelirken herkes ter içinde kalmıştı. İki sıfır yeniliyor olmamızdan dolayı ben hariç bütün hepsinin üzerinde bir sinir vardı. Ben pek de umursamıyordum. O kadar koşmuştum ki şu an kendimden iğreniyordum. Top ayağıma geldiğinde sürerek karşı kaleye doğru ilerlemeye başladım. Karşıma çıkan iri yarı çocuğa çalım atarak onu arkamda bıraktığımda iki kişinin beni sıkıştıracağını anlayınca çaprazımda kalan Cahit'e uzun pas attım fakat top yarı yoldayken bir kafa tarafından engellenerek yönünü şaşırdı.

 

Adamlar cidden çok iyi oynuyordu. Cahit sinirle bana döndüğünde "Senin atacağın topu sikeyim," diye bağırmıştı.

 

Gözümü devirerek yoluma bakacakken tekrar laf attı. "Bana mı göz devirdin lan?! Sikerim belanı elini yüzüne sahip çık!"

 

Üzerime doğru gelmeye başladığında kaşlarımı kaldırarak onu izledim. Sinirden bütün damarları piyasaya çıkmıştı, yüzü koşmaktan kıpkırmızı kesilmişti ama yine de onun bu sinirli halini ciddiye alamıyordum. Tam elini havaya kaldırmıştı ki önüme bir bedenin geçip o eli havada yakalamasıyla tam önümde itişip duran iki çocuğa baktım.

 

"Ağır ol Cahit. Benim getirdiğim insana burada laf atamazsın!" Kerem'in sinir dolu sesi maçı durdurmuştu. Herkes etrafımızda toplanmıştı ama kimse bir şey demiyordu. Sanki kavga etmelerini istiyorlarmış gibilerdi.

 

"Sen de çürük adam getirme o zaman. Daha topu süremiyor." Cahit elini Kerem'den kurtarıp bu sefer ona diklendi.

 

"Olum belanı arama lan. Kavga çıkmasın siktir git şuradan." Kerem'e boş gözlerle baktım. Şu an beni koruma sebebini anlamıyordum.

 

Doğruyu söylemek gerekirse cidden oynayamıyordum. İşin sonunda da birinin patlayacağını biliyordum. İçlerinde en iyi oynayan Kerem'di. Belki de yıllarını vermişti bu spora bilmiyordum.

 

"Sakin ol Kerem, herkes gergin rezil olmayalım. Hadi devam!" Herkesi dağıtmaya çalışan Berat'a kimse oralı olmadı.

 

Cahit sabır çekerek yerine geçerken birkaç kişinin Mihrimah'a bakarak bir şeyler konuştuğunu gördüm. Mihrimah ise bunun farkında olacak ki oldukça rahatsızdı.

 

Kerem'in kolunu tuttuğumda tek kaşını kaldırarak bir koluna bir de suratıma baktı. "Beni neden korudun?"

 

Kolunu ellerim arasından kurtarıp karşımda omuzlarını dikleştirdi. "Buraya seni ben getirdim, bir şey olursa da benden sorumlusun o yüzden sakın kendini özel zannetme. Yoksa nefret ettiğim çocuğu emanet değilken sikseler umurumda olmaz."

 

"Gidelim o halde. Daha fazla burada durmak istemiyorum."

 

"Her şey kuralına göre Yağız. Maç bitmeden gidemeyiz." Benimle muhatap olmak istemez gibi yanımdan uzaklaşırken onu tekrar durdurdum.

 

"Mihrimah kendini iyi hissetmiyor, baban da onu bize emanet etti. Burası güvenli değil." Sözlerimden sonra hızla Mihrimah'a baktı. Onun halini görmüş olacak ki koşarak yanına gitti. Karşı takımdan bir çocuk yanımda geldi.

 

"Kızın kardeşi mi Kerem," diye sordu merakla. Cevap vermeden onların yanına ilerledim. Uzaktan birbirlerine nasıl destek olduklarını izlerken bir sigara daha yakmıştım. Bu sigarada başka bir şey vardı. Yanışını izlemek de, külünün savruluşunu seyretmek de ayrı bir zevk veriyordu.

 

Daha demin benim yanımdaki çocuk bu sefer Kerem'in yanında gittiğinde Kerem Mihrimah'ı korumacı bir tavırla arkasına almıştı. Çocuk bir şeyler söyledikten sonra sinirlendiğini anladım. Üzerine doğru yürüyüp gözlerine bakarak konuştu. Mihrimah'ın ağladığını görünce onların yanına gittim. Hızla gelip benim elimi tutan kıza şaşkınlıkla baktım.

 

"Altı üstü tanışacaktık, abiysen abisin kızı mı yiyeceğim?" Çocuğun söyledikleriyle Kerem onu göğsünden itti. "Hadi kardeş işine bak burada seninle tanışmak isteyen kimse yok."

 

"Kıza soralım bir de. Belki tanışmak ister, ne onun ağzından konuşuyorsun bana?!" Bu sefer çocuk da sinirlenmeye başlayınca işlerin kızışacağını anlamıştım.

 

Mihrimah'ı biraz daha kendime çektiğimde terli olmamı umursamadım. Ben bir şey demeden belime sarıldı, bir elim omzularına çıkmıştı.

 

Kerem daha fazla dayanamayarak karşısındaki çocuğun yüzüne yumruğu geçirdi. Bunu gören diğerleri koşturarak buraya gelirken ikisi de birbirinin yakasını tutup güç uyguladılar. Bu seferki yumruk karşı taraftan gelmişti. Onları ayırmadan diğerleri de kavgaya girişince Berat ve Cahit'in çoktan sahadan çıktığını gördüm. Kerem'in yediği darbeyle Mihrimah kollarım arasında titreyerek çığlık attı.

 

Ona destek olarak sahadan çıkardım. "Gitmeyelim gitmeyelim! Onu orada bırakamayız."

 

"Kavgayı kendisi başlattı. Çok çok dayak yiyecek, abartmaya gerek yok."

 

Sözlerimden sonra suratıma tokat atmasıyla başım yana doğru savruldu.

 

"Ya sen nasıl bir insansın?! O seni korumuştu! İnanamıyorum sana bencilliğin de bir sınırı olur! Birkaç saat önce bu kalbini hissettiğimi söyledim ya yanılmışım, senin bir kalbin mi var ki?!"

 

Koşturarak sahaya geri girmesiyle arkasından boş boş bakmakla yetindim.

 

Her yerin karanlık olduğu yeri sadece bir sokak lambası aydınlatıyordu. O kadar şey söyledi, bir insanın kalbini kırabilecek türden cümlelerdi bunlar.

 

Hiçbir şey hissetmedim.

 

Sadece insanların ne kadar yalancı olduğunu bir kere daha anladım.

 

Kalbimdeki acıyı hissettiğini söylediği zaman ona inansaydım ne olacaktı?

 

En uzaktaki sokak lambasının altında gördüğüm silüetten gözlerimi ayırmadan az önce Mihrimah'ı oturtmaya çalıştığım banka kendim oturdum. Silüet bana doğru bir adım attı. Yüzünü görmek istercesine eğilmeye çalıştım ama bu işe yaramadı.

 

Gözlerimi ondan alamazken cebimden paketi çıkarıp bir sigarayı dudaklarım arasında koydum. Sigarayı ateşleyecekken fark ettiğim şey ise ellerimin haddinden fazla titremesiydi.

Loading...
0%