@renksizevren
|
Cihangir'in sürdüğü arabada çıt bile çıkmazken Kerem yerinde rahatsızca kıpırdandı. Hastaneden çıktıklarında direkt yola koyulmuşlardı. Bu durumdan bütün ailesinin haberi vardı ve asılsız bir şey olduğunu düşünüyorlardı.
Kerem zorlukla yutkundu. Yağız'ın onlarla tanışmak bile istememesine biraz olsun kırılmıştı fakat bir yandan rahatlamıştı da. Yine de abisi Alparslan'dan sonra ilk defa bu kadar soğuk bir insan görmüştü.
"Baba," dedi yan tarafında araba süren adama dönerek. "Yağız'ı arkamızda bıraktık fakat her şey eskisi gibi olacak mı? Diğerleri gerçeği bildiğinde onunla tanışmak istemez mi?"
"Onu arkamızda bırakmadık Kerem. Onu tanımıyorum evet ama bu benim kanımdan olduğu gerçeğini değiştirmez. Yaralı bir çocuk, aileye her şeyi anlattıktan sonra tekrar İstanbul'a döneceğim. Onu bizimle yaşamaya ikna edeceğim. Yani, evdekiler istemede de Yağız bizimle kalacak." Kerem boğazındaki yumruyla hiçbir şey demeden önüne döndü. "Alınma sakın, üzülme de. Sen benim oğlumsun, seni hiçbir türlü bırakmam."
"Dava açarlarsa alırlar beni..." İster istemez korkuyla çıkıyordu sesi. "Alamazlar, sen istemezsen hiçbir şey yapamazlar." Oğluna yandan bir bakış attı. "Tabii onları tanımak istersen bir şey diyemem."
"İstemiyorum," dedi Kerem net bir sesle. "Benim bir ailem var, başka kimseyi istemiyorum. Keşke bu olayı hiç yaşamamış gibi yapsak." Üzgün bir şekilde camdan dışarıyı seyretmeye devam etti. Evlerine neredeyse gelmişlerdi, araba dar sokaklarda yavaşça ilerlerken her eve yaklaştıklarında kalbine bir sıkıntı çöküyordu.
"Sen bilirsin, ama bir gün kararını değiştirecek olursan çekinmeden söyle." Cihangir'e hiçbir cevap vermedi. Kerem de ne hissetmesi, nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Yağız meselesinin kapanmamış olması içini bunaltıyordu. Akat ailesi onun ailesiydi, Yağız ile paylaşmak istemiyordu.
Araba büyük konağın önüne geldiğinde babasına bir şey demeden arabadan indi. Bir süre Cihangir'in arabayı park etmesini bekledikten sonra içeri girdiler. Büyük avluda akşam yemeği vakti olduğu için büyük bir curcuna vardı.
Adar abisinin kızı ile amcasının oğlu avluda koştururken diğerleri de nenesinin özel hazırlattığı köşede minderlere oturarak sohbet ediyorlardı.
Mihrimah Kerem'i görünce koşturarak yanına gitti. "İkiz, saatlerdir sana yazıyorum niye bakmıyorsun telefonuna ya." Karnına yumruğunu geçirdikten sonra cılız bedeni kendisine çekip sarıldı. Kerem Mihrimah ile normalde pek anlaşamasa da şimdi durum biraz farklı olduğu için ona yalnız olmadığını hissettirmeye çalışıyordu. İkizinin bu yakın tavırları Kerem'in hoşuna gidiyordu.
"Şarjım bitti yolda," diyerek kısa bir açıklama yaptı. Ayrıldıklarında Cihangir'in bakışlarını üzerlerinde hissederek babasına döndü. Mihrimah babasının yanağına sulu bir öpücük koyup geri çekildiğinde "Ben size gitmenize bile gerek yok, bir yanlış anlaşılma olmuştur demedim mi, bak gör." Diyerek Kerem'in elini tuttu ve çekiştirmeye başladı.
Herkes ellerini yıkayıp baştan sona donatılmış masaya oturduklarında kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes Cihangir'in ağzından çıkacak lafa bakarken Cihangir'in karısı Azade Hanım daha fazla dayanamadı. "Bir şey söyle artık Cihangir, yüreğimizi ferahlat."
"Doğru," dedi tek nefeste. "Yağız bizim oğlumuz, test pozitif çıktı." Masadaki herkes ufak çaplı şok yaşarken masanın diğer ucunda oturan dede Mustafa'nın sesi duyuldu. "Madem senin kanındandır, şimdi nerede Cihangir? Almadan geldim deme sakın!"
"İstemedi bizimle tanışmak," dedi Cihangir babasına bakarak. "Onun için de durum zordur, olayı biraz sindirsin buraya gelmesi için onu ikna edeceğim."
"Daha çocuktur o, aklı ermez doğru bir karar vermez. Oğlun başkasına ana baba derken ne de rahatsın. Onu almadan buraya gelip rahatça yemek yiyeceksin bir de. Yakışır mı hiç sana?"
"Ne yapayım baba, bir duvar kenarında ağlayayım mı? Ayrıca böyle konuşuyorsun, Kerem de masada. O da senin torunundur." Cihangir gittikçe sinirlenirken saygısızlık yapmamak için cümlelerini iki kere düşünüyordu.
"Torunum değildir mi dedim oğul? Diğer torunumu nasıl almadan gelirsin onu dedim?!" Mustafa dede ayağa kalktığında herkes ayaklanmıştı. "Yarın ilk iş gidip getireceksin torunumu!"
Ömer gitmek üzere olan dedesinin önüne geçerek onu durdurdu. "Dur dede, birkaç bir şey ye." Dedesi elindeki bastonu Ömer'in bacağına acıtmadan vurarak yönünü değiştirdi. "Çekil şuradan eşek sıpası."
Herkes umutsuzca ve ne yapacağını bilmez bir şekilde birbirine bakarken Ömer Kerem'in yanına gidip bir elini omzuna attı ve bedeni kendisine çekti. "Ben Yağız falan tanımam, benim tek kardeşim Kerem'dir. Bunca yıl onsuz yaşadık şimdi de incilerimiz dökülmez, hiç olmamış gibi yapalım." Kerem'in kötü ve eksik hissetmesini istemiyordu. Ayrıca Yağız gelirse kendisini dışlanmış gibi de hissedebilirdi.
"Bence de baba, düzeni bozmaya gerek var mı? Hem çocuk da bizimle tanışmak istemiyormuş zaten." Adar kafası karışık bir şekilde Ömer'i onayladığında Kerem biraz daha rahatladığını hissetti.
Kerem Mihrimah'a bakarken Mihrimah gözlerini kaçırarak başını eğdi. Hâlâ durumun şokundaydı fakat bu durumda Kerem'in iyi hissetmesi için elinden geleni yapacaktı. "Ömer'e ilk defa katılıyorum baba, ben başka ikiz istemiyorum..." Sessizce söyledikleriyle Cihangir kızına karşı ters ters baktı. Kerem bu sözlerden sonra kocaman gülümseyerek arkasına yaslandı. Evdeki herkes Yağız'ı değil kendisini seçmişti.
Azade Hanım hiçbir şey söylemeden masadan kalkıp merdivenlere doğru yürüdü, gözden kaybolduğunda Cihangir tek tek masadaki çocuklarına ve kardeşlerine baktı. "Yağız eninde sonunda buraya gelecek," dedi. "Kerem de eminim ki bunu normal karşılayacaktır. Kerem yüzünden tanımadığınız kardeşinize karşı önyargılarınız oluşmasın. Oluşursa ve o buraya geldiğinde bir zorbalık durumu söz konusu olursa canınızı sıkarım. Şimdi olay daha taze, odanıza çıkıp güzelce düşünün."
Cihangir yerinden kalkıp masaya arkasını döndüğünde düşüncelere boğulmuştu. Yağız'a bir aile vermek isterdi ancak herkes taraf tutma yolunda ilerlemiş tarafsız bir düşünce akıllarına bile gelmemişti.
Merdivenleri çıkarak odasının kapısını araladı. Azade Hanım yatağın üzerine oturmuş gözlerinden yaşlar akarak yere bakıyordu. Kapıyı ardından kapatıp ona doğru adımladı ve yavaşça yanına oturdu. "Ağlama hanım, her şey yoluna girecek elbet."
"Masada Kerem var diye bir şey diyemedim ama Yağız gelecek değil mi Cihangir? Canımdan olan uzak olmasın bana." Cihangir'in kollarına tutunarak göğsüne yaslandı.
"Her şey zamanla düzelecek."
"Gördün mü onu," dedi Azade Hanım burnunu çekerek. "Nasıl biri? En çok kime benziyor?"
Cihangir hatırına düşenlerle nefeslenir gibi güldü. "Aynı benim gençliğim. Kopyam karşımdaymış gibi hissettim. Yakışıklı yani. Soğuk bir çocuk, duygularını hiç belli etmiyor, omuzları hep dik, bakışlarıyla bile korkutur insanı ancak çocuktur işte. On yedi yaşında bir delikanlı. Bir görsen kimseye söyleme ama bizim oğlanlara taş çıkarır. Tavırları, mimikleri biraz Alparslan'a benziyor."
"Merak ettim şimdi," dedi Azade Hanım yaşlı gözlerini silerek. "Aileden şansı hiç yok ama. Baba umursamaz, ana kör. Kör dediğime bakma bakar kör o. Hastane odasında arada ikizine attığı bakışları da gördüm. Şimdi Mihrimah Kerem'in yanında, görüyorsun nasıl kardeşini savunuyor. Ona destek olan kimse yok."
Azade Hanım duyduklarıyla tekrar ağlamaya başlarken başını koyduğu göğüsten kaldıramıyordu. "Onu buraya getir Cihangir," dedi sessizce.
Cihangir sakin bir şekilde karısının saçlarını okşarken "Getireceğim," dedi. "Eminim onu tanıdıkça daha çok seveceğiz." |
0% |