@renksizevren
|
İki parmağımın arasındaki sigarayı kül tablasına bıraktığımda yorgunlukla nefeslendim. Yerdeki pozisyonumu değiştirip bağdaş kurduğumda sırtımı duvara yaslamıştım. Gözlerim hissettiğim ağırlıkla elimdeki fotoğrafta geziniyordu.
2009 İstanbul, Yağız 5 yaşında
Fotoğraf eski evimizin arka bahçesinde çekilmişti. Yere oturmuş kucağımdaki siyah tüyleri olan kediyi severken kameraya gülümseyerek poz vermiştim.
İkinci fotoğrafta yavru kedi patilerini yüzüme koymuş dilini çeneme değdirirken kahkaha attığım bir fotoğraf vardı. Fotoğraftaki sanki bir yabancıymış gibi o küçük çocuğu saatlerce izlerken buldum kendimi.
Bir şeyler eksikti, büyüdükçe bir şeyleri kaybettiğimi ancak şimdi fark ediyordum.
Önceki fotoğraflarda kundakta olduğum bir fotoğrafım bile vardı. Maviler içine sarınmış bedenim, ağlarken kıpkırmızı kesilmiş bir yüzümle fotoğraftan bile bebek ağlama sesini duyuyordum. O kadar ufaktım ki, o kadar masumdum ki... Keşke hiç büyümeseydim demek canımı acıtıyordu.
Yıllar geçtikçe yüzümdeki tebessüm yavaş yavaş soluyordu. En son on iki yaşımda bir fotoğrafım vardı. Fotoğrafı yüzüme yaklaştırıp kendime daha ayrıntılı baktım. Laciverte yakın mavi gözlerimin fersizliğini fotoğraftan bile hissettim. O zamanlar uyku problemlerim olduğu için gözlerimin altı mosmordu. Dudaklarım rengini kaybetmiş, o zamanlarda ne yaparsam yapayım eski rengine geri gelmemişti. Fındık kadar burnum vardı, yüzüm zayıflıktan o kadar çökmüştü ki fındık kadar burnum bile sanki büyükmüş gibi kendini öne çıkarmıştı. Saçlarım gelişigüzel şekilde taranmış hiçbir şekil verilmemişti. Annem o zamanlar bu dağınık halime ağzını açıp da hiçbir şey söyleyemiyordu. Çünkü onu dinlemeye bile halim yoktu.
Onun hakkını yiyemezdim. İçten içe onu sevmesem de yanımda olduğu zamanları unutmayacaktım. Her kâbus gördüğümde koşarak odama girip beni uyandırmasını, çoğunlukla uykularından onu uyandırdığım için isyan etse de bana sarılmasını unutmayacaktım. Belki o zamanlar ilk defa bir anne gibiydi. Söylenirdi ama yine de çocuğunun başında dururdu.
Bitmek üzere olan sigaramı küllükte söndürdüğümde yerden destek alarak ayağa kalktım. Tekrar aynanın karşısına geçtiğimde kendimi incelemeden yapamamıştım.
Şimdi gözlerimde de bir canlılık göremez oldum. Yüzüm on iki yaşındaki Yağız'a göre oldukça toparlamıştı. Çene hatlarım belirgin olsa da aşırıya kaçmamıştı hatta bazen güldüğümde elmacık kemiklerim bile normal bir insanınkine göre daha çok belirginleşiyordu. Gamzelerimi ne kadar sevmesem de elmacık kemiklerimle birlikte içine göçen yerler herkese güzel geliyordu.
Şimdi aynadaki yansıyan bedenime boş gözlerle bakarken kaç zaman geçti bilmiyordum. O odanın kapısından amcam tam ayağını sandalyeden ittirdiğinde girdiğim günden beri iyi değildim. Belki.
Tedaviye başladığım zamanlar on yaşındaydım. Cenaze kaldırılıp aradan bir ay geçtikten sonra herkes bendeki değişiklikleri fark etmeye başlamıştı. Ondan öncesinde kimse beni görmüyor, kimse kâbuslarımdan bağırarak uyanırken yanımda olmuyordu. Zehra bile odama gelip beni ağlarken gördüğünde çok ses yaptığım ve onu uykusundan uyandırdığım için bağırıp öyle gidiyordu odasına.
O günden sonra kimsenin ağlayışlarına karışmadım.
Kimse ağlarken yakarışlarımı duymamıştı. Amcamın ölü yüzü gözlerimin önüne geldikçe yatağımda titreyerek kendime sarılırken kimse görmemişti beni.
Belki de canımı yakan tek şey yalnız kalışımdı.
Aldığım ilaçlar beni sinir krizlerine sürüklüyordu, o kadar asabi bir çocuk oluyordum ki bir gün istemeden de olsa Zehra'ya tokat atmışlığım vardı. Başımdaki yastığı çekip koşarcasına odadan çıktığında deli gibi peşinde koşturmuştum. Yeni yeni anlıyordum ilk başta oyun yapmıştı ancak sonrasında benden korktuğu için durmamıştı. Yine de kendi kendime diyordum, neden dalga geçmişti o zaman? Benim sinirden ağlayacak dereceye gelmem neden onu keyiflendirmişti?
Zaten Zehra bana hep sataşırdı. Yazdığım günlükleri okuyup sırlarımı anneme söylemekle tehdit ederdi beni. İstediğini böyle böyle yaptırırdı çoğu zaman. Kimseye söylemesin diye ayakçılığını yapardım. Çizdiğim resimleri ben yokken saçma sapan boyayarak berbat ederdi. Su içerken bile enseme vurur, öksürük krizine girmeme sebep olurdu.
Daha nice berbat anılarım vardı onunla.
Yerdeki çocukluk fotoğraflarımı toplayıp valizin en kuytu köşesine sıkıştırdım. Her şeyim tam mı diye göz gezdirirken kitaplığımda asla vazgeçemeyeceğim kitaplarımı da valize koyup kapağını kapattım.
Mardin dönüşünde bu eve gelmeyecektim. Biraz biriktirdiğim param vardı ancak yetersizdi. On sekiz yaşına girmeme bir ay kalmışken bir işte çalışmam en doğrusuydu fakat hayatım karışmıştı. Elimden gelen hiçbir şey yoktu.
Valizi kaldırıp yere koyduğumda nefeslendim. Aynadaki aksime boş gözlerle bakıp kapıya doğru ilerledim. Artık burada bir işim kalmamıştı. |
0% |