@renksizevren
|
Kadın zar zor benden ayrıldığında bütün herkes avluya doluşmuştu. Herkesin gözünün benim üzerimde olması rahatsız olmamı sağlasa da yapılacak bir şeyin olmadığını biliyordum.
Gözlerim en arkada merdiven kısmında durmuş gözlerini bir saniye bile kırpmadan benden tarafa bakan Kerem'e kaydı. Saf yüzünü bir anda çirkinleştiren o duyguyu gördüm, kıskançlık bütün yüzünü kaplamış gibiydi. Kimi kıskanıyordu acaba? Arkama bir bakış attığımda kimseyi göremedim.
O, kalabalığa doğru adımlarken gözlerimi ondan çektim. "Açılın bakayım!" Kalın ve huysuz bir sesle herkes yaşlı adama yol vermeye başladı. Adam beni gördüğünde yüzündeki o mendeburluğu ve huysuzluğu anında silmişti. Beni uzun denebilecek bir süre süzdükten sonra Cihangir'e bir bakış attım. Bana göz kırpınca ters bakışlarımı ona yollayamadan tekrar yaşlı adama dönmüştüm.
"Yağız," dedi tok sesiyle. Elindeki bastona rağmen hâlâ otoriter çıkan sesine şaşırıyordum. Elini öne doğru uzattığında afalladım. Anneanneme bayramda gittiğimde elini öptürür alnımıza koydururdu. Eski anılar aklıma doluşurken ne zaman adamın yanına adımlayıp elini öptüm bilmiyordum.
Anneannemi hiç özlememiştim.
Buruşmuş ama yumuşacık olan eli bıraktığımda yanına varmış olan yaşlı kadının da elini öptüm. O, dedenin aksine yüzümü sevip öyle doğrulmama izin vermişti. Şu an şaşkın balık gibi ağzımın açık durduğunu fark ettiğimde hızla kendime çeki düzen verdim. Ayaklarım ben istemeden kendini Cihangir'in yanına götürdü.
Şu an onun arkasına saklanıp bu topluluğu görmemek istiyordum. Fakat korkak bir çocuk gibi bunu yapamazdım.
Cihangir'e de güvenmemeliydim zaten.
Bir süre sonra herkes kendini tanıttığında gözlerim sadece Mihrimah'ın üzerinde takılı kalmıştı. Zaten o da sürekli bana bakıyordu. Çok güzel bir kızdı ama yüzünün güzelliği kalbine vurmuş muydu bilmiyordum.
"Ama anne," dedi Mihrimah. Yüzünde bir gülümseme vardı. Herkesin aksine. "Benim gözlerim niye mavi değil?" Yalandan bir alınganlıkla sorduğu soru avludaki gergin havayı birkaç saniyeliğine alıp götürmüştü.
Bir dakika, benim gözlerim lacivert bir kere.
"Hangimizin mavi ki bücür," diye dalga geçti Ömer. Ona döndüğümde kolunun altındaki Kerem'i daha çok kendisine çekti. Bana attığı soğuk bakışlar yerinde olmayan moralimi daha da düşürmüştü.
Mustafa dedenin isteğiyle herkes oturma odasına geçtiğinde onları takip ettim. Hepsinin gözü benim üstümdeydi ve bu oturduğum yerde diken üstünde olmamı sağlıyordu. Odayı boş gözlerle izlerken ne kadar garip bir yer olduğunu düşünüyordum. Mesela daha demin oturma odasına geçmek için bir koridoru yürürken duvara halı asıldığını görmüştüm ve şaşırmaktan kendimi alamamıştım.
Halının duvarda ne işi vardı?
Gözlerim odayı tararken Alparslan ile göz göze geldik. Aynı soğuk bakışlarla bana bakarken bir süre öyle boş boş birbirimize baktık. En sonunda gözlerini benden çekerek vücuduma sabitledi, beni baştan aşağı süzüyordu ve bu ister istemez benim de onu süzmeme yol açtı. Üzerinde ona tam oturan siyah bir gömlek ve siyah dar paça pantolon vardı. Esmer bir adamdı ve siyahlara bürünmesi onu ne yazık ki biraz korkunç gösteriyordu.
Gerçi odadaki çoğu kişi siyah giymişti ve bu ister istemez evde yas veya cenaze varmış havası veriyordu. Kadınlar ne kadar çiçekli elbiseler giyinmişse erkekler o kadar siyahtı.
Bir süre herkes sessiz bir şekilde birbirini izledi. Kimse ne diyeceğini, bu durumda ne yapacağını ve sanırım bana nasıl yaklaşmaları gerektiğini bilmiyordu. Ben de en az onlar kadar bir bilinmezliğin içine gömülmüştüm. Bir şeyleri yeni yeni sorgulamaya başlarken burada ne işimin olduğunu da sorguluyordum.
Aradan geçen dakikalarda aile üyeleri yavaş yavaş kendi aralarında konuşmuş, bazıları ise bana birkaç soru sormuş ve ardından susmuştu. Yaklaşık yarım saat geçtikten sonra herkes yemek masasına oturarak sessizce önüne koyulan yemekleri yemiş, -buna ben de dahilim, fakat onlardan tek farkım rahatsız hissediyor olmam- Cihangir'e attığım kalk artık bakışlarından sonra bana kalacağım odayı göstermek için sonunda sübliminal mesajlarıma yanıt vermişti.
Cihangir ile birlikte kalkan Azade Hanım'ı görünce hissettiğim iki saniyelik rahatlama anında dağıldı. Bu kadını yarım saat içinde çok azıcık da olsa tanıdıysam benimle konuşmaya çalışacaktı. Cihangir beni önden ittirerek merdivenleri çıkartırken aynı zamanda da ağzımdan laf almaya çalışıyordu.
"Nasıldı ilk buluşma? Sevdin mi aileni?"
Siz benim ailem değilsiniz.
Onun alttan alttan imalı konuşmasına şaşırsam da belli etmeden omuz silktim.
"Normal."
"Kısa cevaplardan nefret ederim," dedi ters ters suratıma bakarak. "Alparslan bir, sen iki. Kime çektiniz anlamıyorum ki." Homurdanarak konuşmasına aldırmadan merdivenlerin sonuna geldiğimde nereye gideceğimi bilemeyerek ona döndüm. Arkasındaki Azade Hanım ile saniyelik göz göze geldiğimde omuzlarımı dikleştirdim.
"Gel bu taraftan." Omuzlarımdan tutarak beni döndürüp ilerletmeye başladı. Bir koridoru daha atlattığımızda en sondaki odanın tahta kapısını açarak bedenimi içeri ittirdi.
Odaya göz attığımda sade bir misafir odası görmeyi elbette ki bekliyordum. Çok fazla süzmeden tekrar ona döndüm. "Teşekkürler her şey için."
Yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu. "Tanıştığımızdan beri ilk defa bugün doğru düzgün sesini duydum." Çok konuştun mu diyordu bu bana? Her iki dakikada bir soru yönelten büyükler olmasa konuşmazdım aslında.
"Çok kalmayacağım. Sen yine de sesime alışma," diyerek gözlerimi devirdim. Alay dolu sesim dudaklarında asılı kalan tebessümün büyümesine sebep olmuştu.
"Sen yine de çok emin konuşma," dedi beni taklit ederek. Bu adam, eve girmeden önce kaskatı yüzüyle herkesin çekindiği adam mıydı?
"Seni bugün hanımlardan kurtarıyorum. Bir gün ödeşelim." Göz kırpıp odadan çıkmaya yeltendiğinde Azade Hanım'ın kulağına doğru eğilip birkaç bir şey söyledi. Ardından Azade Hanım zoraki bir şekilde gülümseyip "Allah rahatlık versin oğlum," diyerek odadan çıktı.
Nefesimi sesli bir şekilde verip bana yabancı gelen odayı incelemeye başladım. Ağrıyan başımı ovuştururken bedenimi yatağın üzerine bırakmıştım.
Fark ettiğim tek şey, zaman geçtikçe içimdeki sıkıntının büyümesiydi. |
0% |