@renksizevren
|
"Lan ne yaptın lan masama?" Bağırıp duran Emir'i umursamadan oyunda son killi alıp bitirdim. Sonunda sinirden patlıyor bile olsam bir el kazandırabilmiştim takıma.
Kulağımdaki kulaklıkları çıkarıp boynuma indirince yavaşça Emir'e dönmüştüm. Ters ters bana bakıyor, sinirini oldukça belli ediyordu. Sanırım ilk onu sakinleştirmem sonra ikna etmem gerekiyordu.
"İkiz bak açıklayabilirim.." Yerimden kalkıp ellerinden tuttum. Çekmeye çalışsa da izin vermeden onu yatağa oturtmuştum. "Sen de ders çalışırsın, birlikte kullanırız. Masan artık ikimizin olsun mu?"
"Sordun mu bana başta?!" Yüzüme yüzüme bağırınca gözlerimi kapatıp sabır çektim. "Söylüyorum ya işte. Sen de kullanırsın, istersen oyun yükle sıç içine ama orada kalsın ne dersin?"
Onun çalışma masasının üzerindeki bir ton test kitabını kenardaki kitaplığa hiç yerlerini değiştirmeden koyup bilgisayarımı masasına kurmuştum. Genç çocuktu o da sever böyle şeyleri diye düşünüyordum.
Ayrıca klavyeyi kaldırınca gayet de ders çalışılacak alan oluşuyordu. Kütüphanelerde bile sistem böyle işliyordu. "Senin bilgisayarına mı kaldı lan ben? Ben bilgisayarının değil ama sen düzenimin içine sıçtın geldiğin gibi."
Sert konuşmasıyla takmadan yavru köpek bakışlarımı ona attım. "Senin de nefes alman gerek, oyun oynarsın işte. Herkesin bilgisayara ihtiyacı olur. Ders de çalışırsın. Söz sen masadayken geçmeyeceğim."
Kendi sınırlarımdan oldukça fazla tolerans gösteriyordum. "Kalmasın, kaldır şunu. Ben sınav senemde telefon bile kullanmamaya çalışıyorum."
"Taş devrinde mi yaşıyorsun amına koduğum?" diye bağırdım en sonunda. "Amma abarttın sanki her yerini işgal etmişim!"
"Siktir git duydun mu?!" diye bağırdığında artık sinirimi kontrol edememeye başladım. "Yatağımdan bile ettin beni! Masa benim masam git kendine bilgisayarını kuracak başka alan bul sinirimi bozma benim!"
"Bak," diyecekken tekrar sözümü kesti. O gözlerindeki nefreti hak edecek ne yapmıştım merak ediyordum. "Git kendi evine. Git Yiğit. Kimse senin bokluklarınla uğraşamayacak bu evde."
"Bu nefret ne lan? Kırk yıllık düşmanınmışım gibi." Gerçekten şaşırıyordum. "Benden her şeyimi aldın, hâlâ nefretimi mi sorguluyorsun?"
"Tamam," dedim önünde diz çökmeyi bırakıp kalkarak. "Kaldırırım bilgisayarı."
Direkt kasaya bağlı kabloları çıkarıp kasayı kucakladığım gibi açık olan valizin içine koydum. Ondan da daha ses çıkmamıştı. Ekranı, klavyeyi ve geri kalan parçaları da alıp yerleştirdiğimde sertçe valizin kapağını kapatıp fermuarı çektim.
Bu evi ben onlara cehennem edecekken onlar üstüme oynuyordu. Arada şok yaşasam da hızlıca atlattım. Yatağın üzerindeki cüzdanımı ve telefonumu alıp arka cebime soktuğumda ona bakmadan dışarı çıkmıştım.
Telefondan hızlıca Anıl'a ve Serkan'a mesaj çektiğimde ikisi de işinin olduğunu bahane edip gelmeyeceklerini söylediler. Onları çok siklemeden evden çıktım.
Hızlıca merdivenleri inip apartmandan da çıktığımda rahatladığımı hissetmiştim. "Bu saatte nereye?" Yaşlı bunak yine çardakta otururken onu yeni görmüştüm.
"Cehennemin dibine. Gelecek misin?" Sinirle ona çıkışınca bir şey demeden sadece yüzüme baktı. "Hasbinallah," diyerek hızlıca oradan uzaklaştım.
•
Evin zilini çaldığımda omzumu kapıya yaslamıştım. Saniyesinde açılan kapıyla içeri çekilmem bir olduğunda şaşkınlıkla yerimde sarsılmıştım. "Saat kaç haberin var mı?!"
Ali'nin bana bağırması en son düşüneceğim şey olsa da tek kaşımı kaldırdım. "Hayırdır ne oluyor?" Salondaki herkes bana bakıyordu. Uyuşuk adımlarla ilerleyip tekli koltuğa bedenimi attığımda başımı arkaya yaslamıştım. Bayık bayık tepemde dikilen Ali'ye döndüm. "Saat geç değil, iki."
"Bu saate kadar ne yaptın dışarıda?" Babamın sesiyle ona döndüm. Bir süre baktıktan sonra Bora'ya yandan bir bakış atmıştım. Gözlerimi gördüğü gibi ayağa kalktı. "Bir şey mi içtin sen?"
Sakin ses tonuna güldüm. "Hani bulamazdım abi?" Ağzımı yaya yaya konuşmamla daha çok güldüm.
"Ne içmesi Bora," babamın sesini duymazlıktan gelsem de Bora durmadı. Beni yakamdan tuttuğu gibi kendine çektiğinde sarsıldım. Ayakta duracak gücü kendimde bulamıyordum. Kafam kesinlikle güzel değildi.
"Sen benim sınavım mısın çocuk?!" Yüzüme yüzüme bağırmasıyla irkilmiştim. Bedenimi sertçe duvara yasladığında babam araya girip onun ellerinden beni kurtarmaya çalıştı. "Bir sakin ol, o ses tonuna da dikkat et. Ne oluyor söyleyin."
"Görmüyor musun şunun yüzünü?!" Hâlâ bağırıyordu bak. Haspam.
"Bembeyaz olmuş!" Babasını kenara iterek yakamdan tutmaya devam ederken çeke çeke beni banyoya götürdü. "Ali!" diye bağırdığında Ali anında başımızda dikilmişti. "Kapa kapıyı içeri gel!"
Bir kilit sesi duydum daha sonra kapı babam tarafından yumruklandı. "Bora yanlış bir şey yapma bak!"
Kapı zili çaldığında başımı kaldırıp Ali'ye baktım. "Ne yapacağız burada. Erkeklerden hoşlanmıyorum söyleyeyim."
Ali yanağıma yavaşça tokat attı. "Tut şunun ensesinden." Ensemden tutulduğumda Bora ayağıma çelme takarak önünde diz çökmemi sağladı. "Lan hayır iğrenirim ben! Benlik değil böyle şeyler!"
"O kafanı sikerim senin!" Bora'nın sert sesiyle susup kaderime razı oldum. Klozetin kapağını açıp bir anda çenemden tutarak ağzımı açtı. Parmağını boğazıma kadar soktuğunda öğürdüm. Kusacaktım lan! Alıştırma mı yapıyordu parmağıyla?
Geri kaçmaya çalışırken Ali beni sıkı sıkı tutmuştu. Kapı zili en sonunda susmuş, banyodan içeri kadar girecek büyük ses gürültüsü oluşmuştu. Apartmandaki herkes eve toplanmış gibiydi.
Bir kere daha parmağını boğazıma kadar götürdüğünde sert hareketi yüzünden midemde ne varsa hepsini klozete ve üzerime döktüm. Gördüğüm görüntü bir kere daha öğürmemi sağlarken bedenimin titrediğini hissettim. Boğazımın acısı canımı yaktı.
En sonunda bu işkence bittiğinde Bora beni serbest bırakmıştı. "Abi sen git kıyafet getir, ben duş aldırırım."
"Yok ebesinin amı," diyerek öksürdüm. "Ben kendim yaparım çıkın artık."
"Yanından ayrılma," dedi Bora sertçe. Çıkıp gittiğinde babam anında içeri girmişti. Sinirle üzerimdeki boka benzeyen tişörtü çöp kutusuna attım. Pantolonumun düğmesini açıp kimseyi umursamadan aşağı indirdiğimde kapı ağzındaki Eylül hızla içeri kaçmıştı.
"Bu nasıl boxer lan?" Ali'nin söylediklerine kaşlarımı çatıp donuma baktım. Komple siyahtı sadece tam emanetimin üzerinde el stickerı vardı. "Beğenemedin mi paşam?"
"Senden daha garip bir ergen görmedim sadece. Gel yüzünü yıkayalım."
Hâlâ titriyordum. Babam ise kolumdan tutmuş yüzüme bakıyordu. Hiç sesi çıkmamıştı. Bir şey dememişti. En büyük gürültüyü ondan beklemiştim halbuki.
İkisinin de üzerimdeki ellerini itip kalkarak elimi yüzümü yıkadım. "Çıkın." dediğimde ikisi de kımıldamadı. Onları umursamadan elim donuma giderken Ali durdurmuştu.
Bora kıyafetleri içeri atıp Ali'ye bir bakış attı. Ali banyonun kenarındaki tabureyi getirip duşa kabinin içine koydu ve beni de onun üzerine oturttu. "Siktir git diyorum duymuyor musun oğlum?!" En sonunda bağırınca bana dönmüştü. "Duymuyor musun, bir kulak burun boğaz'a görün."
"Bak Yiğit sınırları zorladın zaten, ses çıkarmadan dur." Onu ilk defa ciddi görüyordum. Gözlüğünü çıkarıp kenara koyduğunda üzerindeki tişörtü tek hamlede çıkarmıştı.
"Sınır mı?" Bir kahkaha attım. "Sizin o sokuk sınırlarınıza uyacağımı mı söylemiştim bu eve gelirken?!"
"En azından kendi sınırların olsun, eve geldiğinde yüzün bembeyazdı lan!" Tekrar bağırınca sinirle dişlerimi sıktım. Sakin kalmaya çalışıyordum ama beni zorluyorlardı. "Oğlum tamam," dedi babam. O da sabrının sınırlarında gibiydi.
"Ben konuşacağım onunla daha fazla üstüne gitmeyin. Hadi." dediğinde "İyi," diyerek omuz silktim. "Yıka lan beni, işime gelir."
"Çok konuşma sen." Buz gibi su başımdan aşağı dökülünce "Lan," diye bağırarak kaçmaya çalıştım ama beni tuttu. "Amına koyarım senin!"
"Ağzı da bozuk görüyor musun baba?"
"Ali oyun oynama!"
"Tamam tamam," diyerek suyu ılıklaştırdı. Hâlâ titriyordum. "Bir otuz bir patlatayım mı?"
Sırıttığımda Ali'den bir şamar daha yedim. Eli hafifti ama başımın yana savrulması sinirimi bozuyordu. "Kendine gel."
"Çok içtim, kusmayla kendime gelemem." Kahkaha atarak arkamdaki soğuk betona yaslandım. "Hadi yıka beni." Saçlarım yeterince ıslanmıştı. Başıma şampuan döküp derimi yüzecekmiş gibi sertçe ovalarken geri çekilmeye çalışıyordum. Her seferinde de kafama bir tokat yiyordum.
"Vur azıcık daha, mal ettin beni vura vura."
"Niye o kadar geç geldin eve ve sadece içtin mi?"
"Hayır ben uyuşturucu bağımlısıyım bilmiyor musun?" Kafamı arkaya atarak güldüm. "Bak gözlerime. Bora beni araştırırken bu özelliğimi kaçırmış mı yoksa?"
"Dosyan kabarık normal kaçırması," dedi daha sonra dik dik bana baktı. "Dalga geçmeden söyle uyuşturucu kullanıyor musun?"
Babamın ne zaman banyodan çıktığını anlamamıştım. Bunun rahatlığıyla "Evet," dedim. "Kullanıyorum."
"Beni el birliğiyle öldüreceksiniz," diye nefeslendi. En sonunda beni yıkama işini bıraktığında havluyu üzerime atmış ve banyodan çıkmıştı. Duvara yaslanıp sırıttım.
•
Saçımı ellerimle düzeltip ıslık çalarak içeri geçtiğimde koltukta oturan babamı görmüştüm. Diğerleri evin bir köşelerine dağılmıştı ama Eylül ve Emir buradaydı.
Sanırım eve toplanan diğer apartman üyelerini yollamışlardı.
"Alkole alerjin olduğunu bize söylemeyi düşünüyor muydun?" Babamın söyledikleriyle yerime çakıldım birkaç saniye. Onu dikkatle süzerken geçip koltuğa oturdum.
"Sen bunu nereden öğrendin?"
"Alkol içtiğin için mi böyle oldu yoksa.." dediğinde gülümsemiştim. "Yok alkol içmedim." O an yalanlar beni yavaş yavaş boğmaya başladı.
"Yalan konuşuyorsun," sakince konuşması sinirimi bozuyordu. "Konuşuyorsam konuşuyorum, ne yapacaksın?!"
"Yardımcı olmuyorsun bana hiç." diyerek nefeslendi. Kafası bulanık gibiydi. Üzülmüştü sanırım beni öyle gördüğüne. "Kendine zarar vermeye daha ne kadar devam edeceksin?"
"Size zarar vermeye başladığımda kendimi bırakacağım." dedim kollarımı göğsümde bağlayıp.
Bir süre sessiz kaldı. Şaşırmış gibiydi. Ayağa kalkıp bir süre oturma odasında yürüdü. "Anlamıyorum neden?"
"Madem istemiyordun neden kabul ettin bizimle gelmeyi?" Eylül konuştu bu sefer.
"Her gün beni birinin evden kovacağını hesaba katmadım," diyerek sırıttım. Emir'e baktığımda gerildiğini görmüştüm. "Anlamadım," dedi babam yavaşça bana dönerek. "Kim seni evden kovuyor?"
"İlk gün Bora istemedi, bugün de Emir." Kollarımı göğsümde bağlayıp koltuğa iyice yayıldım.
Babam şaşkınlıkla Emir'e döndü. "Niye istemesin seni ikizin? Kavga mı ettiniz?" Bana soruyordu ama gözleri Emir'deydi. Emir'in daha çok büzüldüğünü görünce keyfim yerine geldi.
"Hayır kavga etmedik, sadece onun hayatını çalmışım. Her şeyini elinden almışım."
"Emir doğru mu?" Babamın sesi hayalkırıklığı kokuyordu. Bana niye inanmıyorsun bey baba?
Emir konuşmayınca onun yanına çöküp gözlerine baktı. "Senden ne sakındım oğlum ben? Gücüm yettiğince her şeyini eksiksiz yapmaya çalıştım. Bir tane daha yatak almıştım zaten. Geldi bugün gördüğün gibi. İkizin senin hayatında sadece bir haftadır var, neyini almış olabilir senden?"
Emir'in gözleri beni bulduğunda "Aaa," dedim. "Gördün mü bak öldürecek gibi bakıyor." Kıkırdayınca daha çok sinirlendi. "Ne yaptım oğlum ben sana, annen beni seçti diye mi bu öfken?"
"Senin ben," diyerek yerinden fırladığında onu babam tuttu. "Çok mu acıdı canın? Tüh bak görüyor musun anneme söyleyeyim ben bunu bir dahaki görüşmemizde."
Emir afalladı. "O burada mı?"
"Evet hiç aramadı değil mi seni? Unutmuştur çoktan varlığını zaten. Üzülme ama bak ikizin döndü."
"Nefret ediyorum senden." dedi sinirle. "Yiğit." Babamın uyarısını götüme takmadım.
"Sen bizi bir araya getirmeye çalışıyorsun ya," dedim gözlerine bakarak babamın. "Dünya yansa ben içinde kalsam elini uzatmaz bu oğlun. Ne yaptınız ben yokken? Tecavüz mü etmişim ona bir sor istersen."
"Ne yapmaya çalışıyorsun Yiğit," dedi Eylül. Yerinden kalkmıştı o da. "Asıl siz ne yapıyorsunuz? Bu eve muhtaç olduğumu mu düşünüyorsunuz?" Babama dönüp güldüm. "Benim arkamda kapı gibi babam var, bir telefonuma bakar beni alması. Ya oğlunuza sahip çıkın o dilini tutsun ya da ben giderim."
"Çok mu lazımsın lan?" diye bağırdı Emir. Gülerek başımı iki yana salladım. "Kimse bir yere gitmiyor. Emir bugün benimle yat sen de. Yiğit biraz kafasını dinlesin."
"İnanamıyorum sana ya!" Bu sefer babasına bağırıyordu. "Hâlâ onu düşünüyorsun, hâlâ! Ben neyim burada?!"
Babam bir süre Emir'in gözlerine baktığında başını salladı. Eylül ise Emir'i geri çekmişti o çenesini tutsun diye. Babam kimseye bir şey demeden odadan çıktığında Emir bana döndü.
"Mutlu musun, al bak babam da gitti sayende."
"Ben hiçbir şey yapmadım, senin şımarlığın yüzünden oldu bunlar."
"Sakin olun artık."
"Sen bana şımarık diyebilecek en son kişi bile değilsin."
"Birilerinin gerçeği yüzüne vurması gerekiyordu," diyerek güldüm. Karşısına dikildiğimde dik dik suratıma baktı. "Benden bir şeyler almana izin vermeyeceğim."
"Sen ne biliyorsun ki," dedim sırıtarak. "Sadece elindekilerin kıymetini bilmiyorsun. Annemi hiç tanıdın mı, nasıl biriydi biliyor musun? Yat kalk babanın evinde kaldığına dua et çocuk."
Daha fazla bir şey söylemeden geçip Emir'in yatağına kuruldum. Yeni yatağa o yatsındı. |
0% |