@renksizevren
|
"Dün babana seni ispitledim diye konuşmuyor musun benimle?" dedim ve Emir'e sırnaşarak omzuna omzumu sürttüm.
"Hadi çocuklar okula," dedi babam kapıdan girerek. Tişörtünün yakasını düzeltip kollarını sıvamıştı. O da işe gidecekti. Diğerleri çoktan çıkmıştı ve evde kalan kimse yoktu. Cebinden bir demet para çıkarıp içinden iki tane yüzlüğü masaya bıraktı. "Harçlığınız. Kavga istemiyorum okula gidin ve dönün, tamam mı?"
Herkes dün hiç yaşanmamış gibi davranıyordu.
"Bu çok elli yeter." dedi Emir ağzına ekmeğe bandırdığı menemenden bir parça daha atarken. Babam "Koca delikanlı oldunuz oğlum bulunsun cebinizde." diyerek odadan çıkmıştı. Sanırım itiraz istemiyordu.
Yüz liraya kahve bile alamıyordum önceden yaşadığım semtte ama bunu umursamadım. Param vardı aslında fakat almazsam da kendini kötü hissedebilirdi. Para paradır diyerek cebime sıkıştırıp ayaklandım. "Hadi kalk."
"Yemek yiyorum daha," dedi ters ters bana bakarak. "Masayı silip süpürdün zaten daha beni mi yiyeceksin?"
Hızlıca ağzına birkaç şey daha atıp ayaklandı. Ben de ellerimi yıkadıktan sonra odaya geçip içinde sadece iki defter olan çantayı tek omzuma takıp evden çıktım. Merdivene oturup ayakkabılarımı giydikten sonra Emir de gelmişti.
Alt kattan "Emir, Yiğit!" diye bağırdığını duydum birinin. Aşağı sarkarak kimin bağırdığına baktığımda babaannem olduğunu görmüştüm. "Gelin gelin," dedi beni görünce.
Aşağı inip "Bir şey mi oldu," diye sordum. Elini hemen giydiği bol tişörtün içine attığında şaşırmıştım. Ve oradan para çıkarıp bana uzattı. "Al oğlum okula gidiyorsunuz lazım olur he kuzum."
O parayı memesinden mi çıkarmıştı yoksa tişörtün iç cebi mi vardı? Umarım ikinci seçenektir diye düşündüm. "Babam verdi zaten."
"Babanı yesinler, fazla para göz çıkarmaz oğlum üstünüzde bulunsun." diyerek elime zorla parayı sıkıştırdı. Suratında kırışıklık olmayan yer yoktu ama bu onu yine de tatlı gösteriyordu.
Bir an aklıma birkaç gün önce öğrendiklerim geldi. Bunlar bize parayı babamın borcu için mi veriyorlardı acaba? Zorda kalmayalım diye mi? Çok garip bir aileydiler, benim dayımın tonla borcu varken annem beş kuruş vermemişti ona. Çocuklarına harçlık verme gibi bir düşünce de dünya yansa aklına gelmezdi.
"Teşekkür ederim," diyerek tebessüm ettim. "Dün yüreğimizi ağzımıza getirdin oğlum, dikkat et bundan sonra mideni bozma." Sırtımı sıvazlarken Emir de gelmişti.
"Babaanne yine mi," diyerek kaşlarını çattı. "Aaa al şunu eşek sıpası."
"Babam sevmiyor böyle şeyleri biliyorsun," dedi Emir uyarırcasına. "Bakma sen o suratsıza söylemezsin olur biter." Babama suratsız mı demişti?
"Tamam ama bu son, hadi gel bir yanak ver bakayım." Kadın tatlı tatlı gülüp ona yanağını uzattığında Emir onu sulu sulu öpüp geri çekildi. Bana ters bir bakış atıp "Görüşürüz babaanne," dedi.
"Okuldan çıkınca gelin yemek yapacağım size, şimdi evde kimse yok aç kalmayın." Başıyla onu onayladığında kadın bana da kocaman gülümseyip el salladı. "Allah zihin açıklığı versin kuzularım."
Mee.
Kuzu diyip diyip duruyordu bu da. En sonunda yola çıktığımızda Emir'i takip ediyordum. Geçen babamla okula gitmiştik ama yolu hatırlamıyordum.
Ben artık Akaydın olmuştum. Kimliğimde de yazıyordu. Nereden nereye diye mırıldandım kendi kendime. Güya Yiğit ismini de sildirecektim ama burada bana Ege diye seslenmiyorlardı bile. Alışmıştım artık.
"Seni dün babana ispitledim diye mi konuşmuyorsun," dedim Emir'e bakarak. Sırıtmamak için kendimi zor tuttum. "Üzgünüm sarhoş olduğum için ağzımdan kaçırdım."
"Mümkünse benden uzakta yürü," diyerek uyardı beni. "Yook öyle şey yapamam sarı kolam, ben seni bırakamıyorum hiç görmüyor musun?"
"Görüyorum görüyorum," dedi başını sallayarak. "Böyle sırıtmaya devam edersen sen de göreceksin birazdan."
"Ne görecekmişim?"
"Münker ve Nekir'i."
"Ahahaha," diye yapmacık bir kahkaha attım. "Senin vurduğun yerde gül biter canım, en fazla cennette görüşürüz ama."
"Cennete gideceğine emin misin?" diyerek güldü o da.
"Üzerimdeki hakla cennete vip bile girerim sanırım," diyerek iç çektim. "Niye öyle dedin," diyerek kaşlarını çatmıştı. Hâlâ yolda yürüyorduk. Sola sapınca peşinden koşturup ona yetiştim.
"Acıların çocuğuyum oğlum ben. Zenginim diye çok dolandırıldım ondan." diyerek burnumu çektim seslice. "Ay hatırladıkça ağlayacağım bak." Burun kemerimi sıktığımda sertçe elime vurdu.
"Bir kere de dalga geçme amına koyayım."
Yüzümü buruşturdum. "Sana küfür hiç yakımıyor be ikiz."
"İkiz diyip durma bana, kaç kere diyeceğim." sabrını sınıyordum sanırım. Neşeyle gülerek omuz silktim. "Merak etme kalabalık ortamlarda demem."
"Sınıfın neresi senin?" Okulun girişine geldiğimizde bana döndü. "Senin sınıfınla aynı yer, seninki neresi?"
"Baba," diye mırıldandı gözlerini kapatarak. Babamın en özel isteklerinden birisiydi Emir ile aynı sınıfta olmam. Müdür de tanıdığı olduğu için çok yardımcı olmuştu o gün. Kıkırdayarak okulun içine girdik.
Öğrenciler varken dolu dolu gözüküyordu okul. Vasatın üstü bir yerdi. En son böyle yerler ne zaman görmüştüm hatırlamıyordum.
Merdivenleri çıkarak bir sınıfa girdik, hemen dışarı çıkıp üzerindeki tabelaya baktım. 12/D sınıfıydı. Kaybetmezdim herhalde. Etrafa bir bakış attığımda Emir'in direkt bir grup gencin yanına gittiğini gördüm. Ön sıra boştu. Kıçımla sıraya oturup etrafa baktım.
Cam kenarında Emirler varken diğer arka tarafta iki üç çocuk vardı. Gözlerimi kısarak bir süre onları izledim. Kafa çocuklara benziyorlardı. Ayaklanıp onlara doğru ilerledim. "Selamın Aleyküm gençler."
"Aleyküm selam," dediler hep bir ağızdan. "Yolunu mu kaybettin hayırdır," diyen çocuğa tek kaşımı kaldırdım. "Boş yer var mı bu sınıfta?"
"Ha sen yeni geldin," diyerek biri elini omzuma atmıştı. Kaşlarımı çatarak eline baktım. "Sen şu sarıyla içeri girince biz de sandık onun yandaşısın."
"Ne olur sarının yandaşı olsam?" Merakla kara çocuğu süzüyordum. Bunlar kavgalı mıydı lan? "Aramızda birkaç anlaşmazlık oldu, senelerdir de devam eder. Yani onlardansan yanla."
"Yanlamayayım," diyerek güldüm. "Tam yerine gelmişim kardeş ya, artık bendensiniz." diyerek elimi göğsüme koydum. "Ben Ege."
"İyi bakalım," dedi bir diğeri. Pek güvenemedikleri belliydi ama bir şey demediler. Benimle aynı boyda kara oğlan "Ben Murat," dedi. "Ben Seyfullah, Seyfo derler genelde. Bu da Tuna."
Seyfo nike eşofmanları çekmiş en arkada sıranın tepesinde oturuyordu. Ayakları da birazdan oturacağı yere basıyordu. Tuna geldiğimden beri hiç konuşmamıştı. Sessiz, sakin biri olduğu belliydi. Ufak tefekti zaten. "Okul forması yok mu bu okulun?"
Ön taraftakiler hariç kimse giymemişti. Bana da alınmıştı ama Emir giymeyince ben de giymemiştim. "Var da her gelen hoca iki saat bır bır yaptığı için ders kaynıyor. Bu yüzden giyen çok az."
"Cennete düştüm cennete," dediğimde Tuna da gülmüştü.
"Yanım boş koy çantanı." Çantayı bir ön sıraya fırlattım. "Kimlerdensin necisin anlatsana," dedi Murat. Bu sırada yardımıma içeri giren hoca koşmuştu. Herkes sıralarına oturduğunda ben de yerime geçtim.
Böylece okul mesaimiz başlamış oldu.
•
Emir'in beni çıkış kapısında beklediğini görünce sırıttım. Yavaş yavaş ona doğru ilerlerken o da beni fark etmiş gözlerini devirerek önden ilerlemeye başlamıştı. Beklese şaşardım zaten.
Adımlarımı hızlandırıp onun yanına gelince boğazımı temizledim. "Siz şu Muratlarla niye konuşmuyorsunuz?"
Bana ters bir bakış attı. "Seni burada görürlerse anında konuşmayı keserler biliyorsun değil mi?" Sırıttım. "Beni hiç tanımamışsın Emir."
İnsanları nasıl manipüle edebildiğimi bilse benden korkar ve konuşmazdı.
"İki gün önce geldiğinden olabilir."
"Sana bir sır vereyim mi?" diyerek yanına yaklaştım. Kaşlarını çatarak suratıma baktı. Sarı saçlarına bir bakış atıp "Sizi önceden bulmuştum." dedim. Bunu neden dediğimi bilmiyordum.
Evdeki her üyeye kendimden bir parça bırakıyordum. Kendimden bir parça bilgi. Zeki olurlarsa o parçaları birleştirebilirlerdi. Ama hiç sanmıyordum o yüzden kendi kendime eğlenmek için onları kullanıyordum.
Bir süre anlayamadan suratıma baktı. "Ne?"
"Yani bana on dört yaşlarında falan katlanmak zorunda kalacaktın, dua et reşit olmana az kaldı be canım." Gülerek başımı iki yana sallamıştım.
"Yalan konuşup benim sinirlerimi bozma, git ötede milleti kandır." diyerek omzuma sertçe vurarak hızlandı. Onun peşinden ilerlerken cebimden telefonumu çıkarıp galeriye girdim. Birkaç dakikanın ardından aradığımı bulduğumda telefonu Emir'e uzattım.
"Bu haber benimle ilgili değil mi?" Duraksayarak telefona baktı. Bir süre ekranda gözlerini gezdirdikten sonra nefeslendi. "Bu haber ilk yayınlandığı zaman televizyonda görmüştüm ama anlamamıştım. Ergenlik zamanlarıma gelince çocuk kaçırmanın ülkede ses getireceğini düşündüm ve araştırdım. Bunu bulmuştum. Bak altta neler yazıyor."
'Psikolojik rahatsızlığı olan annesi Meryem Akaydın tarafından kaçırılan üç yaşındaki Yiğit Akaydın için aramalar başlatıldı.'
Bir ay sonra da bulunamadığıma dair gazetede küçük bir yer kaplayan ismimi görmüştüm.
'Geçtiğimiz ay oldukça gündemde olan Yiğit Akaydın (3) annesi tarafından kaçırılmasının ardından bir sonuca ulaşılamaması sebebiyle aramalar durduruldu. Ailesi bu duruma karşı çıktı!'
"Sen.. bunları biliyordun hatta bizi biliyordun ve," Sözünü gülüşüm kesmişti. Şokla bana bakıyordu. "Ve gelmedim evet. Garip bir şekilde beni hiç bulamayacağınızı düşünüyordum ama beni şaşırttınız. Sizi hiç merak etmedim, adresiniz açık bir şekilde yazılı olmasına rağmen bu mahalleye adımımı bile atmadım."
"Sen.. Babamın ne sevgisini ne de babalığını hak ediyorsun. Senin hak ettiğin şey o kaçık annenle bir evde kafayı üşütmen ki aynen öyle olmuş!" Bağıra bağıra konuşmasıyla kaşlarım havalandı. Bu kadar sinirleneceğini düşünmemiştim.
"İçin rahatlar sanmıştım," dedim dudaklarımı büzerek. "Bana daha erken kavuşmadın ikiz. Bu iyi bir şey değil mi?"
"Aptalsın," dedi sadece ve arkasını dönüp hızla yürümeye başladı. Ona ayak uydurup koşturarak yanına gittim, kolunu tuttuğum gibi kendime çevirmiştim.
"Annemize neden kaçık dedin Emir, onu sevmiyor musun?" Bu çocuk kafamı karıştırıyordu. İçinde olduğu duygusal durumu bir türlü anlayamıyordum.
"O kadını neden seveyim," diyerek kahkaha attı. "Ondan sadece nefret edebilirim! Şunu yüzüme vurup vurup durma ayrıca, ben sana hiçbir zaman o kadını seviyorum demedim."
"O zaman neden?" diye mırıldandım kafam karışmış bir şekilde. Bora'nın iması yüzünden onun bu kadar üstüne gitmiştim. "Neyini almışım o zaman elinden? Benim senden aldığım neyim var?"
"Hiç," diyerek güldü. Ama bu gülüş bana hiç samimi gelmedi. Zorakiydi besbelli. "Sadece şu oyunlarına bir son ver, yıllar sonra aileni buldun ne istiyorsun bizden?"
Soru sorar gibi değildi. Çünkü cevabını beklemeden ilerledi ve gözden kayboldu. Arkasından bakarken elimdeki telefonu parmaklarım arasında çevirmeye devam ettim. Dilimi damağımda üç kere şıklatınca yüzümde bir gülüş peyda olmuştu. "Daha yeni başlıyoruz ikiz." |
0% |