@renksizevren
|
Ağzımdaki kanı yattığım yerden biraz uzağa tükürdüğümde karnımı tutarak dolu olmayan nezarethane bankına geri uzandım.
İyice delirdiğimi ve kontrolü elimden kaybettiğimi hissetmek bana zevk veriyordu. Gözlerim tavanda gezinirken hâlâ Bora'nın gelmesini bekliyordum.
Ağzımdaki o metalik tat hâlâ gitmemişti. Biraz fazla dayak yemiştim ve bunun dozajını ayarlayamamıştım. Ellerimin üstü soyulmuş ve kanlanmıştı ama kan akışı durmuştu. Kurumuş kan çok iğrenç gözüküyordu.
Havadaki elime daha dikkatli bakarken gülümsedim. Bilerek Serkan'a ve Anıl'a haber vermemiştim. Nezarethaneye düşerlerse aileleriyle çok pis papaz olurlardı.
"Ah," diye bir ses duyunca bacaklarımı iki yana açıp o boşluktan karşıdaki dayak yediğim çocuğa baktım. Onun da benden aşağı kalır yanı yoktu. Bir eliyle çenesini tutup oynatmaya çalışıyordu. "Ulan sikeceğim seni bir çıkalım şuradan!"
"Kimi sikiyorsun sen kardeş. Al bak götüm burada yiyorsa gel." Söylediklerime gülerek ayaklanınca hafif tırstım. Çocuk hem benden bir iki yaş büyük duruyordu hem de kalıplıydı.
Götü kolla Ege, götü kolla.
"Senin hayatın bitti," dedim zorlukla gülerek yerimde doğrulurken. "Benim babam asker, annem savcı, abim polis. Sen ilk bunları düşün." Attığım yalanlara kanmış gibiydi. Yüz ifadesi anında değişirken sırıtışımı büyüttüm.
"Ulan ben sana bir şey yapmadım sen kendin kaşındın!" diye bağırdı çocuk. Ayaklanıp demir parmaklıklara tutunurken endişeyle bana bakıyordu. "Laf atan sendin."
"Sen her laf atanı dövüyor musun?"
"Evet kardeş var öyle mallıklarım." Suçu kabullenmesiyle gülmemek için kendimi zor tuttum. "Anlaşalım o zaman," diyerek tek kaşımı kaldırdım.
Bir süre yüzümü izleyip başını salladı. "Anlaşalım. Nasıl anlaşalım?"
"Abim birazdan burada olur." Yerimden ayaklanıp kapı tarafındaki demirliklere tutundum. "İkimiz de birbirimizden şikayetçi olmayacağız? Hatta mümkünse sen arkana bile bakmadan kaç."
"Süper fikirmiş," dedi başını sallayarak. "Bence de öyle yapalım. Kusura bakma valla elimin ayarı pek yoktur. Acıyor mu?"
Kaşımı yarmış ve gözümdeki morluğu büyütmüş olsa da gururum büyük gelince başımı iki yana salladım. "Sinek ısırığı gibiydi oğlum, az spora falan git." diyerek böbürlendim.
Karnıma attığı tekmeleri hâlâ atıyormuş gibi karnım zonkluyordu. Bora da nerede kalmıştı acaba? Yoksa sikine bile takmamış mıydı beni? Halbuki ben hoş bulduk hediyemi verecektim ona. Bugün onlara geçecektim ve beni almaya da sevgili yeni babacığımla Bora gelecekti.
Evdeki bütün eşyalarımı toplamıştım. Üç valiz eşyam çıkmıştı ve garip bir şekilde o evde yaşadığıma dair hiçbir ipucu bile kalmamıştı.
"Haklısın ama yüzün pek öyle demiyor," dedi çocuk zorlukla gülümseyerek. Şöyle bir bakmıştım da çocuk da aslında o kadar kötü birine benzemiyordu. Durduk yere başını belaya sokmuştum onun da.
Nezarethanenin dışından bağırış sesleri duyunca sırıttım. "Aha geldi benim biricik abim."
"Senin için endişeli sanırım. Anlaşmamızı unutmadın değil mi?" Çocuğun dediklerine başımı salladım. "Evet sakin sakin birbirimizden özür diler ayrılırız."
"Aynen," diyerek kafasını salladı. O sırada aniden kapı açılınca yerimden sıçradım. Kapı tarafına bakarken Bora'yı görmemle yanağımın içini dişledim.
Harbiden gelmişti lan.
Ben tek telefon hakkımı polislere devredip Bora'ya haber vermelerini istemiştim. Onlar da aileme haber vereceklerini söylemişlerdi. Uzun uzun bütün hayatımı polise anlatınca Bora'nın abim olduğuna zorlukla ikna edebilmiştim. Belki de edememiştim, çenemden kurtulmak için de haber vermiş olabilirlerdi.
İkna edemeyeceğim insan yoktu ulan. Kendime gururla gülümsedim.
"Çocuk sen beni mi sınıyorsun?!" Bora beni gördüğü gibi sinirini bastırmaya çalışıp tam karşıma geçmişti.
"Ama abicim," dedim dudak büzerek. "Valla benim bir suçum yok. Beni buradan çıkarır mısın?" Parmaklıklara yapışıp başımı yasladığımda yüzüme dikkatle baktı. Şu an bir çocuk gibi gözüktüğüme emindim.
"Abi mi?" Afallamış yüzüne bakıp güldüm. "Tabii abim değil misin? Aileyiz biz artık şunun şurasında."
"Ağzın iyi laf yapıyor," diyerek başını salladı. Gerginliğini bir kenara bırakıp elini cebine sokarak sırtını duvara yasladı. Benden uzaklaşınca kaşlarımı çatacaktım ki kaşımdaki yara daha da açıldı. Hâlâ kanaması durmamıştı zaten.
"Biraz daha burada kalırsan belki aklın başına gelir." Dudağının kenarı havalanırken kaşımın kanamasını umursamadan çattım. "Ayıp oluyor yalnız."
"Beni aradığına göre ayıp eden sensin."
"Neden ayıp etmişim. Abim değil misin," diyerek sırıttım. "Kabullenemedin mi yoksa beni? Kocaman ailene fazla mı geldim yoksa?"
Yüzündeki ifade ciddileşirken kaşlarını çatmıştı. Diliyle damağını şıklattı. "Kabullenemedim abisi. Biraz daha büyü o zaman bakarız."
"Pişman olursun bak," dedim dudak büzerek. "Şunun şurasında üç yıllık hukukumuz var."
Ben üç yaşında ayrılmıştım onlardan. Daha doğrusu annem evi terk ederken peşinde sadece beni götürmüştü.
"Sikmişim hukukunu," dedi gülerek. "Sen asıl neyi amaçlıyorsun onu söyle. Kimseyi tanımadan hemen eve gelmeye çalışmalar, yakınlaşmalar.."
"Aa tanımaz olur muyum annem hep sizin fotoğraflarınızla büyüttü beni." Yüzündeki ifade annemden söz ettiğim gibi paramparça oldu. Yerini büyük bir sinire bırakırken gülümsedim. Açığını bulmuştum.
"O kadını bir daha anarsan!" Sinirle bana doğru iki adım atıp yapıştığım parmaklıktaki kolumu tutup sıktı. "Seni doğduğuna pişman ederim çocuk."
Sessiz konuşması istemsizce insanı geriyordu ama güldüm.
"Abi, kırmızı bisikletin hâlâ duruyor mu? Hani bana söz vermiştin büyüyünce öğretecektin." Gözlerine anlamlı anlamlı bakmaya çalışıyordum. Yutkunduğunda sıktığı kolumu ateşe değmiş gibi bırakıp arkasını döndü. Sanırım şu anki beni değil ama üç yaşındaki Yiğit'i seviyordu.
Buna da imkân vermiyordum ya.
"Annemiz çocukları içinden en çok seni sevdiğini söylerdi." Dudağımın kenarını kıvırmamak için zor tuttum kendimi. "Abin şöyleydi böyleydi derdi. Ama onun anlattıklarıyla alakan yokmuş onu fark ettim."
"Sana kes sesini dedim!" Bağırışıyla yerimden sıçradım. "Onu anmayacaksın. Özellikle de Emir'in yanında duydun mu beni? Evlat ayıran bir kadının adı dahil her şeyi yasak bizim evimizde."
"Aa Emir anne özlemi mi çekiyor?"
Onunla dalga geçtiğimi bu cümlemden sonra anlamıştı. Gözlerindeki sinir nefrete dönüşürken bana attığı bakışlarla o gülüşümü bile yüzüme takınamadım.
"Kimse senin gibi el bebek gül bebek büyümedi."
"Evet kıskanma bence," diyerek başımı salladım. "Zengin bir babam var, annem beni çok seviyor. Senin aksine benim tamamlanmış bir ailem var."
"Beş yaşında bir çocuk olsam bu laflarına üzülürdüm," diyerek güldü. "Ama geçti bolu pazarı Ege Bey. Madem çok mutlu bir ailen var ne diye geliyorsun bizimle?"
Sorusu beni birkaç saniye kadar duraklattı. "Ama abicim.. Ben sizi de tanımak istiyorum bak nasıl da anlaştık seninle."
Yüzündeki gülümsemeyle bana doğru yaklaştı. Biraz eğilince burun buruna gelmiştik. "Sevmiyorlar seni," dedi gülerek. "Kim sürekli başını belaya sokan birini sever ki? O kadını iki saatte tanıdım sen yıllardır onunlasın nasıl onun seni sevdiğine inandın?"
İfademin sarsılmasına izin vermeden ben de onun gibi güldüm. Birbirimizin canını yakmaya çalışıyorduk ama bilmiyordu ki sevilmemek benim canımı acıtacak en son şey bile olamazdı.
Gözlerinin içine bakarken oralarda daha farklı bir duygu görmeyi bekledim. "Onu diyen kim? Ben öz annemden bahsediyorum. Hani sizi terk eden."
Bu laflarımdan sonra gözlerindeki nefret daha da büyüdü. Çocuk gibi birbirimize laf atmayı doğru bulmamış olacak ki bir süre gözlerime bakıp dışarı çıkmıştı. |
0% |