de bir bölümde merhabalar! İyi ve bol okumalar dilerim!
Genel olarak bir insan bencil olmalı, bencil olmalı ki kendi değerini bilmeli, kendi ile ilgilenmeli ama gel gör ki ben illa başıma belayı alacağım. Ne güzel eve gidip yatmak varken gel bide bunlarla uğraş.
Bağırmamın ardından bir adım atarak tamamen öne çıktım. Üçünün de bakışları bana dönünce ben hala sütümü yudumluyordum. Önce bir baktılar sonra "Siktir! Ne yapıyorsun sen orda? var git evine "dedi geldiğimden beri küfür eden. Sarı sokak lanbasından görebildiğim kadarıyla ; kısa kumrala kaçan saçları vardı ve kapalı kahve rengi gözleri. Hemen sağ tarafındaki adamın ise ona göre daha uzun saçları vardı ela gözleri ile oda bana bakıyordu. Diğer solunda ise bu karanlıkta bile belli olan altın sarısı saçları ve mavi gözleri ile aralarından en belirginiydi.
"Asıl sen ne yapıyorsun gerizekalı! " Dedim bende ona doğru, sütümü yarılamıştım.
Önce bir baktı hemen ardından "Burda senlik birşey yok git evine " Dedi beni süzerek.
Ben "Bende biliyorum benlik olamdığını ama işte içimdeki yardım sevgisi napçan " Dedim rahatlıkla. Hala sütümü içiyodum. Kısa saçlı olan önce kaşlarını çattı hemen ardından "bu seni son uyarım git yoksa- " Diyodu ki hemen böldüm.
"Gitmeyeceğim" Dedim aynı sakinlikle.
Kafasını 'sen kaşındın' anlamında salllayıp yanındaki sarışına "tut şu kızı " Dedi. Sarışın olan kafasını sallayıp bana doğru gelince elimle bir dakika işareti yapıp sütün son yudumlarını içmeye çalıştım. Bitince yanımdaki çöp bidonuna attım ve sırt çantamıda hemen yanımdaki duvarın temiz bir köşesine bırakıp tekrar onlara döndüm. Üçüde kaşlarını çatarak beni izliyorlardı. Sanırım fazla sakindim. Bakışlarımı sarışına çevirip"tamamdır gelebilirsin" dedim hala aynı sakinlikle.
Adam sabırsızca üstüme gelip kolumu tutmak için elini uzatınca hiç beklemediği bir anda bileğinden tutup sol gözüne sertçe yumruğumu geçirdim. Adam gözünü tutarak çekildiğinde bacak arsına sert bir tekme attım. İnleyip iki büklüm olan adama bu seferde sert bir tekmede boynuna attım. O kadar hızlı davranıyordum ki daha o ne olduğunu anlamadan yeni bir darbe alıyordu.
Boynunu tutarak yere serilen sarışına sırtımı dönüp diğer ikiliye döndüm. Her ikiside bana afallayarak bakıyorlardı. "Hadi ama vaktim az " Dedim hala aynı sakinlikle. Önce bir baktılar birbirlerine hemen ardından kısa saçlı "Ne duruyorsun! Getir şunu!! " Dedi yanındaki ela gözlü olana. Onları sadece sarı sokak lambasından görebiliyordum.
Bu seferde ela olan üstüme gelince hemen harekete geçtim. yumruğunu yüzüme doğru atınca geri çekilip sol dizine tekme attım. Dizi bükülünce arkasına geçip saçlarından tutup boynunu çevirdim. Ani bir hareket olduğu için bağırarak yere düştü. Çıkmış kapşonlu mu tekrar kafama geçirip, kumral olana döndüm. Hem sinir hem affalamış bir halde bana öyle bir bakıyordu ki ne diyeceğimi bilemedim.
Bir anda sinirden kükreyerek üstüme yürüyünce yumruk yaptığım sağ elimi yüzüne savurdum. Ama bu daha çok sinirlenmesinden başka bir işe yarmadı.
"Sen kimsin de benim işime karışıyorsun lan!! "Diye boş sokakta resmen kükredi.
Tekrar yumruğumu yüzüne doğru atacağım esnada bileğimi yakaladı ve çeneme bu sefer o bir yumruk attı. Tamam kabul ediyorum harbi sertti. Çenemi tutup geriye birkaç adım attım. Dudağım patlamıştı ve ağrısı sızlıyordu. Karşımdaki aptal ise yarım ağız sırıtarak bana bakıyordu. Bir yumruk içinmi sevindi bu aptal şimdi? Karşısında iki adamı yere serdim ben be! Mala bak!
Sinirle üzerine koşup dönerek tamda suratının ortasına ayakkabımı geçirdim. Bence dua etmeli sadece tozluydu.
Hemen ardından eğilip kaburgalrını yumrukla maya başladım ancak bir anda saçımdan tutulmamla tekrar doğruldum. Saçlarımı bıraksa iyi ederdi zira saçlarım benim kırmızı çizgimdi. Tekmeden sonra toz toprak içinde kalmış suratı ile sinirle saçlarımı çekiştiren aptalın bu seferde tamda bacak arasına tüm gücümle tekme attım. Saçlarımı barakıp iki büklüm olunca burnuna sert bir yumruğumu geçirdim ve galiba kırdım. Bu seferde burnunu tutarak bağırınca kaburgalarını tekmeledim.
" Asıl sen kaşındın" Dedim ve tekrar suratına sert bir yumruk attım. Bu sefer o da diğerleri gibi yere serilince önce hepsine teker teker bir baktım. Ela olanı diğerlerine göre hala sağlamdı ama olsun.
Sarışın, kumral, ela da dövmedim demem artık.
Hızla vakit kaybetmeden yerdeki adama koştum. Önce bileğini tutup nabzını kontrol ettim. Nabzı yavaşlıyor, baygın, kanlar içinde yatıyordu ve daha fazla dayanacağını sanmıyordum.
Ceketimi çıkarıp yarasına tampon yapmaya başladım. Daha fazla beklemeden ambulansı arayıp yerimi tarif ettim. Nerdeyse üç dakika içinde ambulans gelince vakit kaybetmeden çantamıda alıp bende ambulansa bindim.
Hastaneye kadar bende görevlilere yardım ediyordum. Hastaneye geldiğimizde hemen arabadan görevlilerle inip peşlerinden koştum.
Onu sedyeyle yoğun bakıma aldıklarında bende boş bulunup koltuklarından birine oturup beklemeye başladım. Bir süre sonra hemşirelerden biri bana "hasta yakınları- aman tanrım mira senin burda ne işin var?" Demesiyle bakışlarım ona döndü.
Ezgi, benim iş arkadaşlarımdan biriydi ve galiba bu gece nöbete kalmıştı.
Sadece "onu tanımıyorum, bir yakınlığım yok. Cebini kontrol et telefonu belki oradadır. " Dedim soğukkanlılıkla.
Kafasını sallayıp birşey demeden gidince bende telefonumu çıkardım.
Ece tam üç, Uraz ise beş defa aramışlardı, mesajlarda ayrı bir mesele ve büyük ihtimalle şu an çıldırıyorlardır.
Daha fazla merak etmesin diye ilk Urazı aradım.
Telefon hemen birinci çalışta açıldı.
"Nerdesin sen!? Bu telefon neden açılmıyor!? " Dedi bir nefeste. Derin bir nefes aldım ve onun aksine sakince "ne o benimi özledin? "Dedim alayla ama yine " Mira nerdesin dedim!? "Diye tekrar kükredi. Sinirlenince ben bile ondan korkuyordum.
" Hastanedeyim gelirim birazdan. "Dedim geçiştirircesine.
" Neden senin işin bitmedimi? "Diye sordu sinirini zerre kaybetmeden.
"E demek ki bitmemiş " Dedim hala alayla " Neyse tamam birazdan gelirim " Dedim ve cevap vermesini beklemeden kapattım. Şu an sinirden küplere biniyordur. Eceye ise sadece bir mesajla cevap yazmakla yetindim. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum.
Sadece iyi olup olmadığını öğrenip gitmek istiyordum zira Uraz daha fazla dayanmazdı.
Yaklaşık bir 5-6 dakikanın ardından boş hastane koridoru birden bağrışmalar ve adım sesleri gelince yumduğum gözlerimi açtım.
Koridorda iki kadın ve yanlarıda da bir adam ile bu tarafa doğru geliyorlardı. Hasta yakınlatına benziyorlardı çünkü biri 'ağabey! ne oldu ağabeyime!? ' diyor bir diğeri 'oğlum! Canım oğlum! ' diye bağırıp ağlıyordu.
Ben ise çantamdaki sütümü içsem ayıp olurmu diye düşünüyordum.
🫧🫧🫧
Yarım saat boyunca ne doktorlardan ne de aileden ses çıkmamıştı ama annesi olarak anladığım sarı, ak saçları, ağladığından gerek parlak mavi gözlü olan kadının hala gözyaşları durmamıştı.
Hemen yanındaki 'ağbeyim' diye ağlayan kişi tahminim kız kardeşiydi.
Yanlarında birde geldiğinden beri ne surat ifadesi değişen ne de konuşan bir adam vardı. Görünüşüne bakınırsak ellili yaşlarında gibi görünüyordu. Siyah saçlarında saysam anca beyaz teller bulabilirdim. Pürüzsüz ve sert yüzü ile fazla ciddi duruyordu. Kahve rengi gözleri fazla sıkıntılı gibiydi ama yüzünde zerre değişiklik yoktu.
Daha fazla dikkat çekmeden bakışlarımı çektim.
Çünkü adam artık bana da bakmaya başlamıştı.
Yoğun bakımın sensörlü kapıları birden iki yana açılınca ağlayan ikili anında kapıya koştu. Adam ise hiç istifini bozmadan yavaş adımlarla ilerledi.
Ben ise olduğum yerde dikleşmekle yetindim. Gelen tanıdığım, konuştuğum, Akif hocaydı.
Akif hoca "hasta yakınları siz misiniz? " Diye sordu karşısındaki üçlüye. Sarışın kadın, hemen kafasını sallayarak doktoru onayladı. Hoca, hepsine tek tek bakıp "Bıçak kalbine saplanmış ama şanslısınız ki odacıklarına zarar vermemiş. Kaburgalrının bir kaçı kırılmış. kanamayı durdurduk biz müdahalemizi yaptık geriye sadece dinlenip, uyanmasını beklemek kaldı. Geçmiş olsun "dedi.
Bende, anne ve kızı ile rahat bir nefes aldım.
Adam ise dugusuzca "Kim bulmuş? " Dedi hocaya .
Hoca ise adama bakıp, anlamayarak "efendim?"Dedi.
Adam bu sefer tane tane "Diyorum ki kim bulup getirmiş hastaneye? "Dedi.
Tam o sırada koridor tekrar bağırışmalar ve koşuşmalarla doldu.
Bu seferde iki iri, uzun ve bir o kadar genç adamlar geldi. Gelir gelmezse bir susmadılar.
" Ne olmuş!?, İyi mi!?, Nerede? "Diye peş peşe sordu biri. Bu adamın, açık kumral saçları vardı. Zorlasam sarı bile derdim. Yeşil gözleri endişeden yerinde durmuyordu.
En sonunda sarışın kız " Merak etme iyiymiş "dedi nefesini vererek.
" Tam olarak ne olmuş? Kim bulmuş? durumu nasıl? "Diye sordu bir diğeri. Bunun ise siyah dalgalı saçları ve kahve rengi gözleri vardı. O da diğeri gibi endişeden yerinde duramıyordu. E madem adam bu kadar seviliyor, neden bizim mahallenin sokağında dayak yiyordu.
Akif hoca, hepsinin susmasını fırsat bilip ilk sorulan soruya cevap verdi" Yani araynı bilmiyorum ama hastaya ilk müdahaleyi yapan ve hasta ile birlikte gelen kişi Mira dır." Dedi gururla. Zaten kendisi beni hep kızı gibi görüyordu.
Beşide anlamaz gözlerle doktora bakıyorlardı sadece. En son yeşil gözlü olan "Mira kim? Yani nerde? " Diye sorunca sıranın bana geldiğini anladığım için oturduğum yerden ayaklandım.
Akif hoca tebessüm ederek "burada " Dedi ve eli ile beni gösterdi. Hepsinin anında bakışları bana dönünce dik durup bende tek tek onlara baktım.
Duygusuz adam hariç diğer herkes bana affalayarak bakıyordu. Sarışın kadın, yani annesi olan kadın, ağlayan gözlerini kırpıştırıp bana doğru birkaç adım attı.
"S-sen misin oğlumu kurtaran? " Diye sordu minnetle. Ben ise başımı sallayıp "evet ben bulup getirdim. " Dedim kadına tebessüm ederek.
Gülümseyerek "Çok teşekkür ederim, oğlumu bana bağışladığın için" Dedi bence teşekkürü bana değil Allah'a veya doktorlara teşekkürler etmeli.
Bu seferde kız kardeşi öne çıkıp "çok teşekkür ederim ağabeyime yardım ettiğin için çok teşekkür ederim." Dedi ve ben daha ne olduğunu anlamadan boynuma atladı. Bu sefer affalayan taraf ben oldum. Omuzlarımı sıkıca tutup bu seferde orada ağlamaya başladı. Umarım sümük bırakmazdı.
Geri çekilip yüzündeki tebessümü ile annesine sarıldı.
Anne "ne zaman görebiliriz? " Dedi umutla. Tam o sırada tekrar telefonum çalınca Urzın gazabından korktuğum için El-mecbur açmalıydım. Onlar doktorla konuşurken ben koridorun sonuna yöneldim. Telefonu açıp kolağıma dayadım ki dayamaz olaydım.
"Mira hemen eve geliyorsun! Neredesin sen? Eğer bana yalan söylüyorsan o zaman bak gör ne yapıyorum! " Diye üst üste sayınca neye uğradığıma şaşırdım. En son derin bir nefes alıp "hastanedeyim dedim ya geliyorum hatta nerdeyse geldim. Ne kızıyorsun ya!. " Dedim sona doğru yükselerek. "On dakikan var. On dakika içinde evde olmazsan o zaman görüşürüm ben seninle! Dedi ve birden yüzüme kapattı. Ben ise az önce ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Uraz karısının ölümünden bu zamana yalandan nefret ederdi. Ona asla yalan söylemezdim bende. Küçükken ona ne zaman yalan söylesem sütlerimi hep atardı. Daha fazla vakit kaybetmeden hemen ailenin yanına döndüm. Geçmiş olsun diyip gidecektim hemen.
Ancak döner dönmez sarışın kız "ağabeyim uyandı seni görmek istiyor! " Deyince ne diyeceğimi bilemedim. Şimdi ne denir ki en iyisi kaçmak çünkü daha fazla oyalanırsam sütlerim çöpü boylayacak.
Ona"Benim acil çıkmam lazım geçmiş olsun"dedim yüzü birden düşürüp "sadece beş dakika konuşursun birşey olmaz ki " Dedi üzgünce.
"Acelem var kusura bakmayın tekrardan geçmiş olsun" Dedim ve arkamı döndüğüm gibi koşmaya başladım. Arkamdan ne kadar bağırsada umursamadım. Zira sütlerim tehlikedeydi...
Bununda sonuna gelmiş bulunuyorsunuz... Rica ediyorum şu alttaki yıldıza ve yorumlara tıklamayı unutmayın!!