@reyna99
|
Şaşkınlığımı bastırmakta zorluk çekiyordum. Mesut'un bizi getirdiği yer martana fal eviydi,buraya gelme amacımız neydi? Bilmiyorum. Bedriye'nin beni içeri zorla sürüklemesi ile sadece ayaklarım eşlik ediyordu zihnim burda değildi. Ne yaşadığımın, nede yaşayacaklarımın farkındayım. Siyah perdenin olduğu odada oturduk. Kimse yoktu burda yada vardı ben görmüyordum. Çünkü artık olacak olanlara karşı bir şaşkınlık sergilemekte zorluk çekiyordum. Ve yine o ses: -kara kız! Yine geldin. Kaderin seni hep sana yol gösterene getirir. Karanlığın esiri olan kaderini sadece tek el aydınlatır. Biz sadece yancıyız. sesin, ne demek istediğine anlam veremiyordum. O el kim? Diye içimden geçirirken, adının sitare olduğunu ögrendiğim falcı kadın devam etti: - göz kamaştıran altın yapraklı bir ağaç var. Bu ağacın geleceğinin ve mutluluğunun sembolü. Ancak vermen gereken bazı kararlar olacak ve bu kararları hızla vermen gerek. Doğru kararları vermek için kalbini değil mantığını dinlemen gerekecek. Toprak bir yol görüyorum bu yol köklülüğü, stabiliteyi ve güvenceyi temsil eder. Ve bir araba görüyorum bu hareket ve ilerleme sembolüdür. Bu semboller bir araya geldiğinde yaşamının bir döneminde köklerini korurken ilerlemeye devam etme gerekliliğini anlatiyor. Araç sana bu yolculukta hız ve kabiliyeti sunarken, toprak yol , seni köklerini unutmadan ilerlemeye teşvik eder. Belirsiz bir gökkuşağı ışıkları görüyorum. Bu ışıklar, hayatındaki belirsizlikleri ve karmaşıklıkları temsil ediyor. Kendi iç dünyanda bir keşif yolculuğuna çıkacaksın. Ancak sabırlı olmalı ve aceleci davranmamalısın. Herşeyin zamanla yoluna gireceğini göreceksin. Sitare'nin ne demek istediğine anlam veremiyordum. Nasıl bir karmaşıklık yaşıyorum onuda bilmiyordum. Etraf dönmeye başlıyordu herşey üstüme geliyordu, nefes alamıyorum bir el sıkıyor boğazımı tek hissetiğim duygu korku. İçimdeki kalabalık çığlık atıyor sadece, gözyaşlarım göz kapaklarıma dalgaların kayalıklara çarptığı gibi çarpıyordu. Etrafta sadece uğultular vardı. Mesut ve bedriye'nin sadece ağızları oynuyordu duymuyordum onları. Dışarı çıkmak istedim. Ayağa kalktım yada ben öyle hissediyordum. Duvara tutundukça elim kayıyordu. Tutunamıyorum, kalkamıyorum. Sonra siyah perde aralandı. Bir kadın çıktı ardından,bana yaklaştı elimi avuç içlerine aldı ve sakinleşmem için birşeyler fısıldadı Panik atak geçiriyordum yeni farkına varmıştım. Sakinleşip kendime gelince kadının ses tonundan sitare olduğunu anladım 50 yaşlarında badem gözlü ve gözlerindeki sürme,acı kahve gözlerini sergiye sunmuş gibiydi. Yüzündeki dövmeler bu topraklarda yetişen bir filiz olduğunu gösteriyordu ben onu süzerken o okuyup üflemeye devam etti. Aramızdaki bu süreç devam ederken sesizliği bölen kendisi oldu. -Marian!bak kızım seni anlıyorum yaşadıkların ve yaşayacakların konusunda endişelisin. Ama böyle güçsüz olmaya devam edersen, karanlıkta kaybolursun. Şimdi sakin ol bu yolda peşinden gelecek tek şey gölgen olacak. Şimdi uyuman lazım Uyumak istemesemde bana gösterdikleri odaya girip uzandım ve gözlerimi kapadım. Bir süre geçtikten sonra içerden uğultular geldi. Yataktan kalktım ve kapıya yöneldim. Kapıyı açsam duyacaklardı. Kulağımı sadece kapıya dayamakla yetindim. Sesleri çok duyamıyordum ama mesut'un kadına kızdığını biliyordum tek duyduğum şey. -zamanından önce ögrenmesi bizim içinde onun içinde büyük bir tehlike. Kaderinde önce yaşamaması lazım. Sonra sesler kesildi. Ve odaya gelen adım seslerini duydum hemen yatağa girip yorganı üzerime örttüm. Kapı açılınca adım sesleri daha çok yaklaştı ve kulağıma gelen ses sitare'ye aitti. -bak marian, uyumadığını biliyorum. Kapıyı dinlediğinide ben senin her adımını hissederim. Sadece bizi dinle içinden geçenleri değil, zamanı gelince onları dinlemeni ben söylerim. Ve bizi dinle derken gizliden kapı dinlemeleri kastetmiyorum sana söylediklerimizi dinle. Şimdi sadece uyu. Sitare'nin ikazından sonra uykuya daldım. Tabi sabaha kadar bir uyandım bir uyudum çünkü zihnimdeki sesler susmuyordu. Neyseki sabah olmuştu, dışardan gelen sesler herkesin uyandığını gösteriyordu. Yataktan çıktığım gibi kendimi dışarı attım. Artık zihnim susmalıydı. Mesut beni görünce mahçup bir halde "günadın"demekle yetindi. Bu mahçubiyet sakladıklarından dolayı mı, yaşadıklarımdan dolayı mı bilmiyorum. Kendime gelmemi sağlayan sitare oldu. -marian çok düşünmeyi bırak. Gel önce birşeyler yemen lazım. -aç değilim sadece zihnimin susması gerek artık. B: marian güzel dostum, hadi gel birşeyler ye bak yüzün bile solmuş söz veriyorum zihnin susacak ama önce birşeyler yemen lazım. Tam itiraz ediyordum ki mesut, kolumdan tutup zorla masaya oturttu. -marian ye! Yoksa cevap yok. Mesut'un bu sert tepkisinden çekinerek zorlada olsa birkaç lokma yedim. Doymuştum ve sorularıma cevap arıyordum. Nihayet mesut başlamıştı. -evet, sor bakalım. -neden burdayım, ve neden babam annem ile babaanneme güvenmemem gerektiği söyledi. Sitare devam etti: -burası senin için güvenli bölge ve seni burda kimse bulamaz. Babanın dediklerine gelicek olursam zamanı gelince öğreneceksin ama babanın dediklerini asla unutma. Devam etmemi belirtince sorularıma devam ettim. - o zaman, ne zaman gelecek. Sürekli gördüğüm ve senin bahsettiğin ağaç ne demek? Üçü birden sesizliğe gömüldü. -yeterrr! Burda ne dönüyor bilmiyorum, eğer hemen anlatmazsanız burdan çıkıp giderim. Ve sorularımın cevaplarını bulurum. Kararlı duruşum üçünü daha çok afallatmıştı. Bedriye yerinden kalkıp yanıma yaklaştı elini koluma attı aşağı yukarı okşadı -sakin ol dostum, sorularına cevap verecez. Ama babanın dediklerini hatırla ne demişti "çok soru sorma marian". Kolumu kendime doğru çektim, bir şaşkınlık daha yaşamıştım ben bunu onlara dememiştim. Bedriye' ye şaşkın bir bakış atarken devam etti konuşmasına ne için şaşırdığımı tahmin etmiş gibi cevap verdi. -baban seninle konuşmaya gelirken bende salondaydım. Herşeyi banada o gün söyledi. Kapıdan çıkarken bunu sana söylediğini duydum. Sen onu hep dinlersin her zaman doğru yolu gösterir dersin bu seferde dinle. Sadece zamanı bekle. - o zaman ne zaman bedriye zihnimdeki sorular cevap bulmadıkça çıldırmak üzereyim. -biliyorum ama birden herşeyi öğrenirsen daha çok çıldıracaksın. -offfffffffffff! Zaman zaman zaman. Yeter yeter bana burayı susturacak birşeyler söyleyin artık. Yada bırakın gideyim. Başımı iki elimin arasına alıp vurmaya başladım susmuyordu. Biranda sitare: -gitmeliyiz hemde acil. -marian burda yanlız olmaz. -bedriye var işte. - o kendini koruyamıyor daha marian'ı mı koruyacak Bedriye araya girerek -mesut ben burdayım yanlız ben senin sürekli ezikleyeceğin biri değilim. Kendine gel. -pardon prenses gerçekleri söylemek acıttı mı? -gerçekler dediğin benimle dalga geçmek mi? Kavganın başlamasına engel olan sitare oldu, çünkü onları susturacak bir ruh halinde değildim. -mesut! Yeter artık. Kendinize gelin bedriye burda kal mesut benimle geliyorsun. İkisi itiraz eder gibi oldu ama sitare kararlıydı. Mesut gitmekten başka çare bulamadı. Nereye gidecekleri konusunda herhangi bir fikrimiz yoktu bedriye ile bir süre suskunluğumuzu korurken kapının çalması ile ikimizin bakışı birbirimize döndü. -marian,bu kim şimdi? -bilmiyorum bedriye, hani kapıyı açıp kim olduğunu öğrenme gibi mantıklı birşeylerde yapabiliriz. -hayır! öyle birşey yapmıyoruz ya mesut ile sitare abla değillerse. -bunu anlamak için kapıya bakacaz ya bedirye -hayır olmaz seni tehlikeye atmam. - ne tehlikesi, hani burası güvenliydi. ayağa kalklar kalkmaz kapı kırıldı. İkimizde irkildik. İçeriye siyah kabanlı kırmızı maskeli insanlar girdi korkumuz daha çok artmıştı. Bu adamlar bedriye'yi bayıltıp beni zorla aldılar. Ben direnince ağzımın önüne bir bez dayadıklarında herşey durdu.
|
0% |