Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Hayatın izi

@reyna99

Kader, bir rüzgar gibi gelir, yaprak gibi savurur. Yürek bu rüzgara direnir mi, teslim mi olur, bilinmez. Fakat her düşen yaprak, toprağa yeniden döner, her rüzgar, sonunda durulur. Hayat, bize hep beklenmedik yollar sunar, bazen uçurum kenarında, bazen çiçek bahçelerinde buluruz kendimizi. Ancak her yol, kendi hikayesini anlatır, her viraj yeni bir kaderin kapısını aralar.

Uykusuzluğun esiri olmaya devam eden bedenim ve yaşanmışlığın acısının ağır bastığı kalbimin sızısı ile, parmaklıklar arasından süzülen ışık hüzmesi beton zemin ile bütünleşirken. Bizim koğuşun üyeleri uyanmış ortada bulunan masanın etrafına toplanmışlar. Hafız'ın sesi ile bakışlarım onlara dönerken her zaman olduğu gibi cino'ya öğüt verme çabasında. Yatağımdan doğrulup masaya yönelmemle, bakışları beni buldu. Günaydınlaşma faslımız başı aşağı eğme şeklinde oluyordu, beşide günaydın selamı verip muhabetlerine kaldıkları yerden devam ederken, boş sandalyeyi çekip ozan'nın yanına oturdum. Masaya serilmiş gazete kağıdı ve üzerine konulmuş zeytin ,çay ,domates, bizim koğuşun halil ibrahim sofrasıdır. Önümdeki ekmekten bir dilim kestim ağzima atarken bir dilim domatesi de ağzıma attım. Karnımı doyurmaya başlarken masada olan muhabetti dinlemeden edemedim çünkü hafızın, her bir cümlesi benim için altın değerinde.

- aldanma dünyaya cino, dünya her yönüyle gelip geçicidir. Gece ve gündüzün değişmesiyle gelip gider ve herşeyin bir sonu vardır. Şu dünyada insandan başka kendini öven bir canlı yoktur. Gözüne hırs bürünürken kalbinde taşlar duvar örer. Bu yüzden evlat sakın ola yaptığın hataları övme.

Cino, her zaman olduğu gibi hafızın karşısında donup kaldı ama bu sefer bakışlarında başka birşey vardı. Şaşkınlıktan ziyade hüzün. Bakışlarını kaçırıp farklı bir yere odaklandı ve dili bu sefer herkesin kalbine bir hançer saplar gibiydi.

- peki hafız dayı, ya bir çocuğun ruhunu öldürenler onlarda suçlu değil mi? Neden onlar övünüyor.

Sesi titrerken cümlesini bitirip yine odağını bir noktaya sabitlemişti, belliki yaptığı hatalardan dolayı pişman olmadığını dile getirmişki masada dönenen muhabbet bunun üzerineydi.Bugün görüş günüydü herkesin ailesi gelirken bir bizim koğuşun kapısı açılmazdı. Bu yüzden birbirimize aile olmuştuk kapali kapılar hüzünlerimize ortak olup sesizliğimizi daha çok saklıyordu. Cino'nun hüzünü bundan kayanaklıydı, her ne kadar gülmekten ve ısrarla eğlencesinden vazgeçmesede içindeki hüzüne böyle bir maskeyi uygun bulmuştu. Hepimiz bu duruma alışsakta, o yaşından dolayı fazla duygusal olabiliyordu. Cino'dan ,bakışlarımı çekerken doktora, takıldı bakışlarım çocuk deyince aklına yaşadığı hayatına mal olan olay gelirdi. Bakışları hüzünlenirken bu duruma kayıtsız kalamayan mualim.

-bugüne kadar hangi yusuf kuyuda kaldı da sen kalacaksın. Hz. Yusuf'u kuyuya atıllar öldürmek için ölmedi. Köle olsun diye satıllar mısar'a sultan oldu. Allah isterse 1 ayda olmayanı 1 günde yapar kardeşim sabır etmeyen kazanmaz.

Odak noktam hala muailim di çünkü en çok o sabır ediyordu. Suçsuz yere burdaydı kaderin ona oynadığı bu oyun adil değildi. Belki oda bir yusuf'tur. Hz. Yusuf sabır etmeseydi çıkarmıydı o kuyudan. Düşüncelerimden sıyrılıp ayağa kalktım, cino'nun yanına gelip,elimi omuzuna attım, biz varız kardeşim der gibi sıktım omzunu.

- bak kardeşim, burdaki herkes seni bir neden olmadan seviyor. Aile bu demek değil mi zaten. Bak şu masaya baş köşede oturan hafız her gün masada nasihat veren bir baba gibi, bak mualime sen iki kelime okuma ögren eğitimini burda tamamla diye canla başla çabalıyor bir annenin evladına yaptığı bir iyilik gibi, ozan'a bak derdini anlayan ve sana kendi diliyle dillendiren bir abla gibi, doktor arkanda duran dağ gibi abi gibi abi ve ben evin geçinmezi ama seni bir o kadar da seven abin. Biz bir burda bir aileyiz varmı bu kadar toplama bir aile?

Gözleri gözlerimi bulunca, dayanamıyıp sarıldı. E tabi diğerleri dururmu hep birlikte bir sarılma merasimi düzenledik. Bugün kimseye kızamıyordum çünkü herkesin,buruk yanıydı bugün . Kahvaltı faslımız da sona ermişti ama masa etrafında oturmaya devam ettik. Kapının açılması ile odağımız gardiyan süleyman olmuştu. Göbekli ve gözünden fırlayacakmış olan göz bebekleri ile adeta bir iticilik markasıydı. Herkesi ayağa dikip arama yapmak isteyince kimse bu dediklerine anlam veremedi.

- evet, beyler merak ediyorsunuz tabi bu yakışıklı ve sempatik gardiyan niye geldi diye. Canım istedi geldim.

İğrenç gülüşü kulak kemirirken,

-şaka lan şaka gülün diye. Neyse müdürün makam odasından birileri telefon çalmış.

-ve sende ilk buraya geldin.

Diye hiç beklemeden cevap verdim.

-he canım bir şikayetin mi var?

Cino'ya bakışlarını yöneltip, yavaş adımlarla önüne dikildi.

-sarı cin, dökül bakıyım sen mi aldın?

Cino bakışlarını gözlerine dikip.

- he canım, ışınlanmayı icat ettim. Hafız'a dönerek

- hafız dayı, yakında melekte olurum dimi sonuçta cinlerde bir melek sayılır

Hafız

-fesuphanallah

Demekle yetinirken, cino devam etti.

-bak sülük senin yüzünden adamın tövbesini bozacaktık.

Süleyman cino'nun karnına indirdiği yumrukla, cino'dan inleme sesi gelirken,bu iğrenç adamın karşında dik duruşundan da ödün vermemeye gayret etmekten vazgeçmedi .Süleyman'nın bir diğer odağı doktordu. Doktor süleymanın sormasına bile müsade etmeden.

- he süleyman ben çaldım. Bir takım deneyler yapıcaktım malum doktorluk yapmıyoruz. E haliyle içeriside sıkıcı telefonla bir takım münasabetimiz oldu.

Doktorda yediği yumrukla inlerken mualime yöneldi bu sefer.

- bak süleyman, burdan sana iş çıkmaz görüş günü bile buranın kapısı açılmıyorsa eğer, dışarda da konuşacak kimsemiz yoktur demekki.

Süleyman karşılık vermeden , hafıza yöneldi.

- süleyman, insanı insan yapan ahlaktır. Ahlakın yoksa seni hiçbirşey kurtaramaz. Üzerindekilere aldanma onlar çıkınca o kalan insan mı ona bakılır. Burası kendini üstün görebileceğin bir yer değil. Elbet o yükseklikten düşersin tepene. Şimdi birşey bulmadığına göre toplan ve git.

Hafızın dedikleriyle yüzü ekşiyen süleyman ne hikmetse hep onu dinlerdi. Bu durum kimsenin gözünden kaçmayan bir hal alırken,süleyman etraftakilere komut verip, koğuştan çıktı. Etrafa boş bakışlar atarken, herkesin süleymana söven mırıltıları artmıştı. Tabi sadece sövmekle yetiniyorduk bunun ötesi hiç birzaman olmazdı eğer olsaydı,ağzını burnunu kırmak isterdim. Etrafı toplarken cino'nun seslenmesi ile hepimizi o yöne döndüğümüzde, gözlerim ve algım yok olmuştu.

-beylerrrrrr

Elindeki telefonu sallayıp bize sırıtmaya devam ederken, sövme merasimine ilk adım atan doktor oldu.

- lan it, bu ne oğlum sen hiç adam olmayacakmısın. Biz burda göt yırtıyoruz adam ol diye.

Cino omuz silkerken araya mualim girdi,

-cino, senin olmayan aklını sikiyim kardeşim. Ölsen mezardaki hayvanlar bile aç kalır bize küfür ederler boş bir kafayı gönderdiğimiz için.

-offf,

Oflama nidalarına karşılık veren hafızdı

- burda anlatığım onca şey havada kalmış ha evlat, demekki ben dinlenilecek adam değilmişim. Aferin oğlum haklısın buraya düşen adamı kim neden taksın ki.

Cino'nun bakışları anlam veremediğim bir derinlikteydi ama bu yaptığının yanlış olduğunu değiştirmez, ne olursa olsun bu yanlışa sesiz kalamayacağımı bilir, bu yüzden başkalarında sadece ben vardım bu sefer görmezden gel der gibiydi. Ama o benim kardeşim onun yaptığı yanlışlara sesiz kalamam ne kadar kızarsam kızayım patavatsızlıklarına eğer bir yanlış varsa onu bundan döndürmek benim boynumun borcu. Elindeki telefonu alıp süleymana ben aldım demeye karar verdim çünkü süleyman bana dokunmaz ama cino' yu perişan ederdi. Ona doğru yönelirken bir el beni durdurdu bakışlarım kolumdaki elden sıyrılıp kim olduğuna bakmaya yönleriken ozan' la kesişti bakışlarımız kendisi burdaki herkesin içini okuyor nasıl yapıyor bilmiyorum ama gözlerinden insanları anlayan bir yeteğini var adamın. Başını yapma der gibi iki yana salladı. Eğer ozan diyorsa birşey vardi ama bu cino' nun hatalı olduğu gerçeğini değiştirmez. Tamam sorun yok der gibi kolumdaki elinin üzerine elimi koydum ve eli kolumdan sıyrıldı. Biliyordu ben ne dersem o olurdu söylediklerimden geri adım atmazdım hiç. Cino' ya doğru ilerleyip ensesine bir sile çaktım hafif sendeledikten sonra bana doğru bir atım attı, bakışları bugün maskesizdi,hüznü daha da derinleşti ve gözünden iki damla yaş aktı, canını mı acıtmıştım, sert vurmadığıma emindim oysaki. Bakışlarım diğerlerini bulurken onlarından benden kalır yanı yoktu, bu duruma anlamsız boş bakışlarla karşılık veriyorduk. Daha fazla kayıtsız kalamadım duruma.

- ağlamakla hatandan kaçmaya çalışmıyorsun dimi?

Başını iki yana sallamakla yetindi.elimi omuzuna attım.

- derdin ne oğlum o zaman kendini yakmak mı istiyorsun, süleyma'nın gazabı mı hoşuna gidiyor?

-süleyma'nın gazabı onların yaptıklarından daha masum.

Doktor da yakınımıza gelip

-kimin yaptıkları?

Doktorun ardından diğer koğuş uyeleride yanımızda biterken, cino'nun sesiz ağlamaları sürmekteydi hangi ara bana sarılmış,onun bile farkına yeni varmıştım. Sesiz ağlamaları ufak inlemelere döndü artık ateşi de vardı. Doktora bakışımla ateşinin olduğunu belirtirken,kendiside kontrol edince cino' yu yatağa yatırmamız gerektiğini ve müdahale edeceğini bildiriken,tek hamlede onu kucağıma alıp yatağına yatırdım titremesi devam ederken bu çocuk ne yaşadı diye içim içimi yiyip durdu. O an ozandan bir ses yankılandı.

🎶🎶🎶

Tabib sen elleme benim yaramı

Beni bu dertlere salanı getir

Kabul etmem birgün eksik olursa Benden bu ömrümü çalanı getir Git ara bul getir saçlarını yol getir

Herkesin burda kendini ifade etme şekli başkaydı, ozan da bambaşkaydı. Gözlerinden acı bir yaş süzüldüğünü gördüm ama şuan cino'ya odaklanmalıydım doktor büyük bir titizlikle ateşini dindirme çabasındayken diğerleri hala etrafta olan bazı eşyaları topmalamaya başlamıştı. Ben onlara yardım etmeye yeltensemde cino'nun kolumdaki eli buna engel oldu. Sonunda ateşi düşmüş titremesi de son bulurken başında doktor ile sabahlamaya karar verdik.Gerçi burda zaman kavramı yoktu. Sabahı da geceside aynıydı tek değişen şey ömrümüzün kısalıyor oluşu. Yani diyeceğim o ki üç günlük dünyanın bilmem kaçıncı, günündeyiz bir gün sona erecek bu rüyanın bilmem kaçıncı seherindeyiz. Bizim gibi sahipsizlerin tek tutanacağı yine bizleriz. Aile kavramı burdaki altı kişinin beraber soluk almasıdır bizim için. Hafızın,sabahlamak için direnmesi sürerken doktor kesin bir dille uyuması gerektiğini söylemekle yetindi. Her ne kadar hepsi uyumak için gözlerini yumsada biliyordum hiçbirinin gözüne gram uyku girmiyeceğini. Gökteki ay bile bize eşlik ederken hepimiz cino'nun başında sabahladık.

 

 

************************************

(Yazardan)

Günler, geceler birbirini kovalarken marian'nın düşünceleri anlam veremediği, cevabını bulamadığı sorular beynini esir almıştı. Falcının söylediği, mesut'un ima ettikleri,gördüğü rüya neden hepsi bağlantılıydı. Bunların hepsi nasıl bir anlam taşıyordu. Gördüğü rüya, işittiği şeyler kaderin bir şifresimiydi. Rüya, kaderin bir fısıltısıdır belki de. Bir zamanlar gerçekleşmiş veya gerçekleşecek olayların, ruhumuzun derinliklerinde yankılanmasıdır. Bir sabahın ilk ışıklarıyla uyanırken, aklımızda beliren o belirsiz sahneler, kaderin bize sunduğu işaretler değilmidir? Belki de her rüya, geleceğin puslu aynasından beliren bir yansımadır, bize neyin olacağını değil, neyin olabileceğini gösterir. Marian kaderin ona sunduğu şifreleri çözmeyi kafasına koymuştu ama mesut'un bahsettiği büyük şeytanın onu yanlışlara sürükleyeceğinden habersizdi. Mesut'un bahssetiği kişi marian'nın babaanesiydi,kendisi marian'ı hiç sevmezdi. Hatta bütün kız çocuklarını sevmezdi ona göre kız çocukları uğursuzdu lakin tek sebep bu değildi, marian'a karşı bambaşka bir kini ve nefreti vardı sanki torunu değildi. Kendisi yapı olarak ürkütücü biriydi kötülük karası gözleri, öfke dolu çehresi uzun boyu ve sürekli siyah giyimi ile adeta kötülüğün bir simgesi, zehirli diliyle ise tam anlamıyla bir bütün oluşturuyordu,Namtaru. İlk doğduğunda babası onun gözlerindeki karanlığı görmüştü. O zamanlar kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi, ama babası evladına kıyamadı, ya kızı ölecekti ya kendisi yaşaması için kızını seçti ve ölmeden önce kızana anlamı büyük yaşamını anlatan bir isim vermek istedi adını Namtaru koydu.

(Namtaru: mezopotamya mitolojisinde ölüm ve kederle ile ilişkilendirilen bir figür).

Ve o gün mezopotamya toprakları namtaru için sadece öfkenin filizlendiği bir yaşam alanı oldu.

************************

(Marian'dan)

Babaannemin gelişi ile yuvamız kasvetli bir hal almıştı. Dili ayrı öldürücü darbeler vururken bakışı toprak atıyor adeta. Ama şuan babaannemin öfkesi ve nefreti ile zihnim bir çabaya girmiyordu. Falcının ve mesut'un sözleri zihnimi ele geçirmişti birde unutmadığım hatta her gece aralıklı olarak gördüğüm bir adet rüyam vardı. Bu gece babaannemin yine öfkesinin filizlendiği bir gece olduğu için, beynim ayrı bir savaş bedenim ayrı bir savaş verirken ona katlanmak zor geliyordu, bedriye'nin dışarı çıkma fikrine oldukça sıcak bakmıştım. Her ne kadar babaanem karışsada babam izin vermişti. Odama gidip üzerime rahat bilekte bir etek ve beyaz sıfır kol bir badi geçirdim, ayağıma halhal takmayıda ihmal etmedim çünkü benim en vazgeçilmez takımdı. Hazırlanmam bitince, hızlı adımlarla çıktım evden bedriye'yi sokağın başında beklemeye başladım çünkü böyle anlaşmıştık. Gecesi gerdanlık gündüzü seyranlık olan memleketimin manzarasına bakmadan edemedim. Mardin sokakları bana huzuru, mutluluğu, hüznü birlikte yaşatıyordu. Her sokak birer yaşanmışlığın iziydi, bu binalar, sokaklar her tarihten insanın yaşanmışlığına şahit olmuş. Bedriye'yi beklerken bir köşeden yine mesut çıkmıştı. Babaannemin gelmesi ile bizim evin önünden dahi geçmez oldu. Tabi bu durum bedriye'nin hoşuna gitmişti hatta babaanneni bana gönder mesut'tan kurtulurum fikrini bile sunmuştu. Ama benim aklımı kurcalayan mesut' un davranışlarıydı. Onu uzak tutan şey neydi babaannem korkunçtu evet ama mesut'a hiç kızmamıştı, mesutun bu uzaklığı niyeydi. Sonunda yakınıma gelmiş ve sormadan edemedim.

- mesut, neden artık bizim kapıya uğramıyorsun? Biri sana kötü birşey mi dedi yoksa.

-yok kimse mesuta kötü birşey demez. Mesut üzülür.

-evet kimse mesuta birşey demez herkes mesut'u sever. Peki mesut niye gelmez. Babaannem birşey mi dedi sana?

-sus sus çağırma şeytanı sus. Kara gölge o.

- mesut sakin ol o uyudu. Gelemez buraya.

-sen neden ondan bu şekilde bahsediyorsun?

- karanlık o gözlerinde kötülük var. Kalbi kara.

- mesutt, o insan sevmiyor pek evet ama o kadar kötü değil. Hıı

- hayır hayır kötü o.

- ama neden böyle düşünüyorsun?

-onun ruhum üzerindeki etkisi, geceyi kaplayan koyu bir sis gibi çünkü varlığı sadece karanlık ve boğucu bir yük getiriyor.

Mesut'un dediklerine her zaman olduğu gibi dilim kitlenmişti. Onun bazen kurduğu cümlelere cevap vermek zor demişmiydim. Nihayet bedriye salına salına gelmişti. Üzerine her zaman olduğu gibi çiçek tarlasını andıran bir elbise giymeyi ihmal etmemişti. Gecenin sesizliği ile düşüncelerim bütünlenirken, adımlarımız birer ahenk içindeydi. Arkamızdan gelen ayak seslerine karşı bedriye ile anlık bakışmamız ve arkamıza dönememiz bir oldu. Tabi peşimize takılan bir adet mesut vardı. Bedriye'yi ikna etme çabalarım olumlu bir karşılık alınca. Mardin sokakları üçümüzün sesliğine karşı daha coşkuluydu. Buranın gecesi daha ağır bir havada,olsada esnaflardan ve kafelerden gelen müzik sesleri manzaraya bakıp hayale sürüklüyordu insanı. Biz nereyi seçersek mesut beğenmedi, bedriye ben demiştim nidalarıyla şiirler yazdı . Yürümeye devam ederken beni durduran birşey oldu, duvarın üstünde bir ağaç figürüne ve altında bir yazıya çarptı gözlerim

"Kader ağacı, her dalında geleceğin bilinmezliğini taşır, her yaprağı ise birer umut ışığıdır."

Yine bir işaret vardı. Bunlar ne demekti yine bir işaret mi , zihnimi bu prangalardan kurtarmalıydım. Bu gece biraz olsun zihnimi başka şeylerle meşkul etmeliydim. Düşüncelerimde sıyrıldığımda, mesut ile bedriye yine bir kavga içindeydi ve bu sefer haklıydı çünkü mesut bizi cezaevine getirmişti gece gece. Nasıl buraya kadar gelmiştik hiçbir fikrim yoktu.

-ay bi susun lütfen artık ya zihnimdeki kavgaları mı susturayım sizimi?

Diye çıkışırken ikisi de susup şaşkın bakışlarla beni süzdüler. benim ne halde olduğumu biliyorlardı ve bu sefer susmayı seçtiler. O an cezaevinin penceresinden bir ısılık sesi yankılandı. Bir türkünün melodisi gibiydi ama sanki beni içine çekiyordu. Ruhum,ısılığın melodisi ile coşuyordu bu coşkuya anlam veremedim.

-bu hangi türkünün melodisi. Diye sordum. Mesutun türküyü söylemesi ruhumu daha fazla coşturuyordu.

-dağda kızıl ot biter içinde keklik öter eşkiyadan da beter uslan be halil ibrahim.....

Bu neydi şimdi kaderin bana bir şifresi dahamıydı? Ben düşüncelere boğulurken. Eve gitmek son kararımız oldu. Sonunda eve varmıştık. Bedriye eve giderken bende mesut'a iyi geceler deyip eve ilerledim ama o an mesutun dedikleri yine eve girmeme engel olmuştu.

-işaretler her yerde sadece onlara inanmalısın marian. Tırtılın yolun sonu dediğine Allah kelebek demiş. Seni bekliyen güzellikleri bilemezsin. Ama nasipten önce imtihan gelir. Müjedeleneceğin nasibin için sabırederken sakın sabrını kötülüğün pençelerine kaptırma.

 

Loading...
0%