Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Ruhsar

@reyna99

Ruhu öldürülen çocuklar, yitirilmiş masumiyetlerinin peşinde, sesiz çığlıklarla yankılanan bir boşlukta, yanlızca rüzgarın şefkatiyle sarılır, çünkü hayatın bahçesinde açmadan solan çiçek gibiler.

Göbek bağı, anne ile çocuk arasındaki bağın simgesidir ve bağın öyküsü insanlığın en derin ve en eski hikayelerinden biridir. Göbek bağı anne ile bebek arasında yaşamı sağlayan hayati bir köprüdür. Bu bağ, bebeğin yaşamının devamı için elzemdir ve anne ile bebek arasında bir bütünlük sağlar. Bu fiziksel bağın kesilmesi,bebeğin annesinden bağımsız olarak dünyaya gelmesinin ilk adımı olarak görülür. Bu bağ, anne ile bebeğin arasındaki maneviyatın ve duygusal bağın simgesi olarak görülür. Bu bağ annenin sevgisi, şefkati ile büyür ve gelişir. Ne yazıkki bazı anneler için sadece biyolojik bağdan ibarettir çocuklar. Hiçbir zaman çocuğuna sevgi sunmamış, başını okşamamış anneler var onlar sadece çocuk doğurmayı bir marifet olarak görür. Cino'nun da hikayesindeki bağ sadece biyolojik bağdan ibaret. O gün sabaha kadar başında bekledik doktorla. Uyandığında tüm ısrarlarımızın sonunda hikayesini dinledik: O doğmadan annesinin vazgeçtiği çocukmuş geç olduğu için aldıramamış ve doğar doğmaz terk etmiş çocuğunu. Göbek bağı kesilince yanlızlıkla tanışmış. Hastane onu yetimhaneye teslim etmiş,annesine ulaşamamışlar. Çocukluğunun bir kısmını bu yetimhanede geçirmiş. Ancak içindeki boşluk ve ailesizliğin acısı hiçbirzaman dinmemiş, diğer çocuklar gibi, sevgi dolu bir aileye sahip olmayı hep hayal etmiş ama zaman geçtikçe bu hayal ona uzak kalmış taki yetimhaneye gelen bir çift ile karşılaşınca,ona gösterdikleri sevgi ve şefkatle büyülenmiş ve onlarla gitmeyi kabul etmiş yapılan işlemler ve ev gezmesi sonucunda bu çifte cinoy'u teslim etmişler. Bu çiftin cino yaşında bir oğullarıda varmış yetimhaneye verdikleri dilekçede çocuklarına arkadaşlık etmesi için manevi çocuklarının olmasını istediklerini bildirmişler. İşin gerçeği yeni gün yüzüne çıkmış meğer cinoy'u çocuklarının hayatını kurtarmak için kullanmak istedikleri için evlat edinmişler. Yıllarca cino'ya da aile gibi davranmamışlar çocuğun umutlarını hayallerini yıkmışlar. Gerçek anne babalık ne bunların yaptığı gibi nede cino'nun annesinin yaptığı gibi olur. O günden sonra hepimiz kendimizden birşeyler bulduk onda ben kendi çocukluğumu buldum: babamın bizi terk etmesinden annemin beni suçlaması, başımı okşamaması bana sarılmaması, yere düştüğüm zaman bile gözlerinde canının acıdığına dair bir belirti görmemem, bana oğlum demesi hep içimde bir ukte olarak kaldı. Sonra annem için görünmeyen bir gölge olarak kaldım. Babamın gidişinede hiçbirzaman anlam veremedim. Benimde ruhum ölmüştü, çocuk ruhum yoktu. Belkide çocuk olmak için doğmadım kaderim hep yetişkin olmak üzerine yazılmış... Bugün koğuş sesizdi kimseden ses çıkmıyordu, ozan'nın sazından bile ses gelmiyordu telleri ısrarla sesizliğe yelken açmıştı. Meğer hepimizin konuşmasını sağlayan tek etken cino ve çenesiymiş. Bu çocuğun elini bu saaten sonra asla bırakmam. Yaşamadığım hayatı o yaşıyacak, önce dağılmış kafamı toparlamam lazım sonra onu. Çünkü kafamın içi binlerce soru işaretleri ile dolu. Uzun süre aklımda olan ve cino'nun yaşadıklarıyla tekrar canlanan sorular, mesela neden bu koğuşta sadece 6 kişi var ve bu 6 kişinin suçları hariç hepsinin yaşadıkları aynı, nedense hepimiz buraya bilerek toplanılmış gibiyiz. Ama kime sorsam bilemiyorum bu olaylar ve hayatım boyunca yaşadıklarım beni insanlara karşı güvensizlikle ödülendirdi. Burdan çıkabiliyorken neden ısrarla birşeyler beni burda tutuyor. Kader bana daha ne kadar acımasız yüzünü gösterecek yoksa ödül mü vericek bilinmez. Etrafa göz attım, burda bizden habersiz birşeyler dönüyordu ama bu 6 kişi habersiz mi değil mi tartışılır. Her gece olduğu gibi bu gecede düşünceler ve uykusuzluk beni bırakmazken tuvalet kapısı açıldı oysa burdaki herkes uyuyordu. Gözlerimi hafif aralık bırakarak kapattım ve kapıya odaklandım.

*********************************** Bu sabah annem ile babaannem, bağa gittiler babam biraz üşütüğü için bende onunla ilgilenmek adına evde kaldım. Her sene olduğu gibi tüm aile bağa gider şarap yapmak için olgunlaşan üzümleri toplarız, topladığımız üzümleri ezer ve üzümlerden çıkan meyve suyunu ve kabukları birbirine karıştırırız. Kırmızı şarap için kabuklar, çekirdekler ve meyve suyu birlikte fermente olur, buda kırmızı şaraba rengini verir. Kırmızı şarap için siyah üzüm kullanırız. Ezilmiş üzümlerde bulunan doğal şekerler, mayaların etkisiyle alkol ve karbondioksite dönüşür. Bu süreç kırmızı şarap için genellikle kabuklarla birlikte 1-2 hafta sürer. Kırmızı şarap yapımında fermantasyon tamamlandığında kabuklar süzülür ve sadece sıvı kalır. Şaraplar ahşap fıçılarda ya da paslanmaz çelik tanklarda olgunlaştırılır. Bu süreç birkaç ay veya birkaç yıl sürebilir. Fıçılar şarapa ek tatlar ve aromlar kazandırabilir. Şarap olgunlaştıktan sonra süzülür ve şişelenir. Şişede birkaç yıl daha olgunlaşabilir. Babaanem yaptığı şarapları midyat'ta kendi şarap dükanında satar. Bende masamın başında kendi telkari dükkanım için çizimler yaparken kapımdan gelen tıkırtı sesi ile kapıyı çalan kişiye gel demekle yetindim. Gelen kişi babamdı ama kendisinde bir gariplik vardı sanki kötü birşeyler olmuş yada olacak gibiydi. Bakışlarında korku ve endişe vardı sadece.

-marian!

-baba! Birşey mi oldu? Diye ona bakarken on elimden tutup beni yatağıma oturttu,elimi avuçalarının içine aldı sıkı sıkı kavradı sanki veda edecek gibiydi.

-kızım şimdi anlatacaklarımı iyi dinle ve sakın benim söylediklerimin dışına çıkma, eğer dediklerimi yapmazsan seni asla affetmem bunuda bilmiş ol!

-baba ben birşey anlamıyorum , neler oluyor, ne bu endişe, annemlere birşey mi oldu.

Dediklerimi duymuyor gibiydi. Aklında başka düşünceler ağ örmüştü zaten, onu dinlemekle yetindim. Söylediklerini onayladığıma dair başımı salladım.

- bak kızım, bu hayatta hiç kimseye güvenme, hiç birşeyi sorgulama tek güveneceğin iki kişi olacak yanında.Onlar seni koruyacak kişeye götürecek, o zamana kadar onların yanından ayrılma kimse ile konuşma ve en en önemlisi annen ve babaanene güvenme.

Kaşlarımı nasıl yani der gibi çatım, ağzımı açacakken babam devam etti.

- ikinci kural neydi herşeyi sorgulama hiçbir tohum zamanından önce filiz vermez. Zamanı bekle.

Elinin içinde olan avuç içime bir kalem ve bir anka kuşu kolyesi bıraktı. Ve devam etti.

- anka kuşunu bilmeyen yoktur. Küllerinden yeniden doğar. Bittim dediğin anda buna bak çünkü sende küllerinden doğacaksın. Ve bu kalem,kaderinin yazgısı bu kalemde marian. Bu dediğimi sakın unutma kaderinin yazgısı bu kalemde. Şimdi eşyalarını topla gece mesut ve bedriye seni sokağın başında bekliyor olacak sakın mesutun sözlerinden çıkma en çok ona güven. Bedriye bazı şeyleri pek ciddiye almaz ama mesut alır. Deli diye bakma herkesten daha akıllı.

Babam sözlerini bitirince bana kocaman sarıldı, aklım durmuştu ne demek oluyor bunların hepsi, sorgulama dedi. Babam,ama ben sorgulamadan neyin içine düştüğümü nerden bilecektim. Annem ne alakaydı evet babaannem kötüydü ama o değil. Babam nereye gidecekti,ben nereye gidecem. Mesut ve bedriye'nin bu bilinmezlikle ne ilgileri var. Cevapsız sorularım bir düğüm olup boğazımı tıktılar. Sulanan gözlerimde ne oluyor nereye gideyim der gibi hafif titreyen sesimle sadece baba diyebildim. Sorma der gibi başını sağa sola salladı. Çıkmadan son cümlelerini söyleyip çıktı.

-kalem senin yazgın. Kimseye güvenme,sorma. Annen ve babaannenden uzak dur. Mesutun sözünden çıkma ve zamanı bekle.

Babamın son sözleri kulaklarımda yankılanırken dediklerini yaptım çantamı hazırladım, nereye gideceğimizi bilmiyordum bu yüzden: sadece rahat edebileceğim kıyafetler, çizim kalemlerim ve kağıtlarım. Bakim ürünlerimi ve aile fotoğarafımı aldım. Son olarak babamin verdiği kalemi çantaya atıp, koleyeyi boynuma taktım. Gece belliki zor yollardan geçecektik babamın dediklerinden öyle bir izlenim aldım. Üzerime rahat siyah bir tayt havaların serinlemeye başlaması ile üzerime siyah bir kapşunlu sweet giydim. Ve yatağıma oturup geceyi bekledim saat 12 olmuştu şehir uyuyordu,geceyi seslendiren cırcır böcekleriydi sadece. Kapıdan çıkarken evime baktım çocukuğum sevincim,üzüntüm burasıydı,sanki son kez bakıyormuşum birdaha gelmiyecekmişim gibi bir his vardı içimde. Bu hisle boğazım düğümlenirken gözlerimden bu sızıya dayanamayan yaşlar yolun sonunda azap çeken ve sonunda kurtulan mahkumlar gibi birbir dökülmeye başladılar. Merdivenlerden indim bahçe kapısını sesizce açıp sokağın başına ilerlerken mesut ile bedriye'nin duvara yasladığını gördüm ve ilk defa ikisi kavga etmiyordu. Sanki duydukları öğrendikleri karşısında ezilmiş gibiydiler. Sorsam anlatmazlardı çünkü babam birşey demişse dönmek olmazdı herşeyin bir zamanı vardı. Sorgulamadan peşlerine takıldım bedriye'nin aniden koluma girmesiyle irkildim, kendisi bir kedi yavrusu gibi bana bakarken yanaklarını koluma sürtmesine sadece acı bir gülümseme ile karşılık verdim. Bedriye bile bu hale gelmişse benim hayatımı alt üst edecek birşeyler vardı ve ne kadar zaman vardı bilmiyordum. Mesut'un durmasıyla bizde durduk bir kuyunun başındaydık ne zaman geldik nasıl geldik hiçbir fikrim yoktu. Mesut, kuyunun kapağını açtı. Kuyuunun ağzına dayanmış bir merdiven vardı. Bize dönerek

- bedriye önce sen in aşağı aydınlık korkma kimse yok çok güvenli.

Bedriye,mesut'u onayladıktan sonra önce sol ayağını sonra sağ ayağını merdivenin basamaklarına atarak aşağı inip gözden kayboldu. Mesut, bedriye'nin iyi olup olmadığını merak eden bir tonla:

-bedriye ses ver iyimisin?

Bediriye moduna dönmüştü.

-ses, 

Diye cevap verdi.

-bu kızda cidden akıl yok.

Diyen mesut'a gülümsedim. Bazen haklı tarafları vardi. Bediriye'den sonra ben ve son olarak mesut inmişti kuyuya,tabi kuyunun ağzını kapatmayı unutmamıştı. Heryer aydınlıktı ve bir koridordu şaşkınlığımı gizliyemedim. Ama benim şaşkınlığımdan ne mesut'ta nede bedriye'de vardı. İkisi çok rahat ve profesyonel di bu uzun koridordan devam ettik yolun sonunda bu koridor ikiye ayrılıyor biz sağ taraftan devam ettik. Burdaki duvarda filozof, bilim adamlarının resimleri vardı. Bunlardan biri Epiktetos'un resmi ve altında bir sözü vardı. "Kader, boyun eğenleri sürükler,karşı çıkanları sürükleyip götürür". Bu söz, kader karşısında direnenlerin bile sonunda kaçınılmaz sonuçlarla yüzleşeceklerini, en iyi tutumun ise kaderi kabullenmek olduğunu anlatır. Biz koridordan ilerlemeye devam ederken tekrar bir merdiven çıktı karşımıza. Önceki sıralama gibi önce bedriye sonra ben sonrada mesut çıktık ve ben şok. Burası bir tuvalletti. Kemal sunal üstadımızın dediği gibi: "yolun sonu bombok bir yere çıktı". Ben ikisine nereye geldik diye bir bakış atarken beni umursamadılar bile kapiya yönelen ilk mesut oldu ve kapıyı açar açmaz odanın loşluğuna mı içine mi hayretler edeyim bilemedim.

 

 

 


​​​​​

Loading...
0%