@rib18z1816
|
Nefes al, nefes ver. Size yazar olarak kendimi tanıtayım. Adımı belirtmeye gerek duymuyorum, lakap olarak Yuma diyebiliriz. Uzun süre bölüm gelmeyebilir bu yüzden üzgünüm. İyi okumalar... _________________________________ Güneş batıyor, dalgaların sesi kulaklarımı dolduruyor. Rüzgar ılıklığı ile yüzümü yalayıp geçiyor. Yıkılmak üzere olan iskelede, ayakkabıkarımı çıkarmış -ayakkabı olduğu söylenemez, bir parça bez- ayaklarımı denize doğru sallıyorum.
Üstümdeki yıpranmış, eski örme kazağım, altımdaki -daha da yıpranmış olan- eşofmanım rüzgarın ılıklığına rağmen bir ürperti hissetmemi engelleyemedi.
Kuklacı tiyatrodan fazla uzaklaşmama izin vermiyordu. Tiyatro'nun girişi, eski -şu an sonunda oturduğum- iskeleye bakıyordu. Çevrede seyirci yoktu, günün bu saatinde hiç kimse olmazdı.
Uzun iskele boyunca etrafa baktım, Siyah, kısa, dağınık saçlarım rüzgar sayesinde uçuşuyordu. Rahat hissettiriyordu. İskeleye sırt üstü uzandım. Dalgaların hırçın ama hoş sesi, hafifçe ıslanan ayaklarım, seyircinin olmaması. Bir süre öylece bekledim, sonra doğruldum. Uzunca bir süre güneşin batmasını izledim ardından ayağa kalktım. Ayakkabı dediğim -bir parça kumaşı- aldım ve Tiyatro'ya doğu yürümeye başladım. Aynı iskele gibi eski ama görkemli girişinde kırmızı tabela üstüne altın harflerle yazılmış 'Sehnsucht Tiyatrosu' yazısı biraz daha yeni olsa kesinlikle dikkat çekici göründü. Tahtadan yapılmış tek katlı bir binaydı bu. Uzun zamandır bakımsız olduğundan, gerçek yaşından daha yaşlı görünüyordu. 50 yaşına merdiven dayamış Sehnsucht Tiyatrosu Görkemli altın işlemeli pencerelere sahipti. Yıkık döküktü ama iş görüyordu. Tiyatro'nun girişine geldim ve durdum. Tahta, işlemeli, eski kapıyı ittim ve Tiyatro'nun içine girdim.
|
0% |