1. Bölüm

-giriş-

Rana
riiannass

 

 

 

 

 

 

 

 

Sanırsam 3 yaşındayım.. Belki 4? Anılar bulanık. Gereğinden fazla bulanık. Bir tek o kişinin yüzünü seçebiliyorum o cehennemde. İnsanlar zamanın donmadığını falan söyler, gerçekte donmasa bile benim için zaman, dev bir şelalenin huzurla altında ki büyük göle birden akmasını durdurur gibi durdu. Sesler yok oldu. Ne hayvanların sesi vardı gölün yanında ne bir su damlasının ses.- İçimde ki cehennem bile suskunluğa boyun eğmiş gibi teslim oldu.

 

Evimize girmişler. Evimiz küçüktü, kapıdan girildiği zaman solda küçük bir mutfak, arkasında 2'li eskimiş kiremit rengi bir koltuk sanıyorum. Mutfağın karşısında 2 adet yatak vardı. Çok eskimiş çarşaflar, geceleri çoğu çocuğu ürkütmesine rağmen ben uyurken kış akşamları pencereden gelen ıslık sesi her kış eve misafir oluyordu. O küçücük aklım ile büyüyünce buradan kurtaracağım sanmıştım-- Babamla o kraliyet denen cennette yaşayacağımıza inanmıştım. Bence cennet bir saraydan fazlasıydı.

 

Görsel hafızam kuvvetli olmasa bile ses hafızam oldukça keskindir. Dışarıdan bir türlü susmayan bağırışlar, bir annenin çocuğuna bağıran feryatları, cehennemi andıran yoğun siyah sis vardı evin dışarısında, hava kararmaya yüz tutmuş, genelde geceleri kucaklayan yıldızlar, bugün öldürülmüş gibi hiç parlamadan bizi siyaha mahkum bırakıyorlardı. Her bir çığlığı, her bir haykırışı ve her türden yardım çığlıklarını hatırlarım. "Yardım edin!" "Hayır durun benim ailem var...!" "İmdat!" "Yalvarırım, onu bırakın beni alın..." lakin bir ses daha hatırlıyorum. "Sana boyun eğileceğime öldür beni." diyordu bir tane korkusuz ses... "Beni korkutacak son kişi bile değilsin" diyordu ses.-.. Yalvaran ve korkmuş sesler arasında tek tük seçebiliyordum yiğit sesleri. Az olduğundan mıdır yoksa seslerini hiç çıkartmadıklarından mıdır bilmem çok cesur ses duyamadım o cehennemde.

 

Evimize, hiç güçlü olmayan kapımızı kırarak 3 asker girdi. sağda ki ve solda ki silahları evin etrafına her an bir şey çıkacakmış gibi doğrulturken bir şey olmadığına kanaat getirdikten sonra, geldiğinden beri bir kez bile başını maskeyle örtbas eden adam yüzünü bizden çekmedi. Diğer iki adamın ise sadece gözlerini seçebiliyordum.. Demiştim ya görsel hafızam kuvvetli değildir diye, bu adamların gözlerini hiç unutmamıştım. Ortada ki adam her yerini kapatmışken sağında ki ve solunda ki adamların sadece gözleri açıktı ve çocuk aklıma rağmen seçebildiğim çok net bir ifade vardı gözlerinde. Keşke bunu yapmasak diye gözleri adeta çığlık atıyordu. Ellerinde gelişmiş teknoloji birer silah tutuyorlardı. Anlık olarak afallamıştım. Neden bu keşke diye bağıran 2 çift göz var diye merak ederken, babamı hiç gözlerini bile kırpmadan vurmuşlardı. Ellerime, yüzüme ve en çok da saçlarıma kaç bulaşmıştı.

 

Önümde babamın yaralı bedeni. Kafası kanlar ile kaplı, nereden yaralandığını anlamak güç, çünkü, kafası da bütün vücudu gibi kanlıydı. Kan kokusunu o küçücük yaşımda öğrenmiştim. babamın temiz kanı, upuzun açık kumral saçlarıma bulaşmıştı. Saçlarımın ucunun kan olmasını umursamadan babamın elini tuttum. Beni büyüttüğü, herkese sert olan, devasa elleri, bana gelince sanki dünyada ki en narin şeye dokunur gibi dikkatlice seviyor, öpüyor ve örüyordu. Yine öyle yaptı, ellerim sanki onunkilere değse kırılacakmış gibi nazikçe tutup sevdi, hem de ellerinde ki kanı umursamadan.

 

İlk başta algılayamadım kanı, tanımadım ban yabancı gelen sıvıyı. Babam gözlerime son kez hiç bir şey demeden en merhametli hali ile baktı. Daha sonra bakışları boş bir şekilde tavana döndü. Babama sordum saçımda ki ıslaklığı, cevap vermedi.-. Çocuk aklı ermez hiç, her ayrılığa. O çocukta bilmiyordu saçımda ki kanın babamın kanı olduğunu Hoş, bilsem ne değişirdi? Keşke bilseydim babamın öldüğünü. Bilseydim veda ederdim duymayacağını bilse bile, tavanda ki yuvarlağa doğru.

 

Birden babamın bana armağan ettiği içimde ki cennet yok oldu. Hiç akmayan şelale kurak bir toprak parçası, ilk başta ses bile olmasa orda olduğunu bildiğim güzel geyikler, atlar, uğur böcekleri, kediler ve balıklar yok oldu. Babamın boş gözleriyle beraber sanki içim de boşluk oldu. O boşluk yerine, aynı dışarıda ki cehennem gibi bir cehennem yerleşti. Cehennem de tek bir kişi vardı. O yüzünü göremediğim yabancı.

 

"Baba onlar geliyor kalkman gerek!" Ses yok. Boşluğa bakan bir çift göz. "Baba?" Sessizlik. Sadece dışarıdan gelen bir kaç çocuk çığlığı ve anne feryadı. Kaç çocuk annesiz kalmıştı o gün bilinmez. Kaç kişi "Keşke ölseydim" diye dilek dilemiştir? Kaç kişi "keşke kurtarsaydım" diye dilek dilemiştir? Herkesin amacı aynı. Dilekler farklı. Ölmek beyine mahsustur.- Biri öldüğü zaman, arkada bıraktığı kişiler de ölür. Kurtarsaydım dediği zaman, yaşamasına rağmen ölmüş olacaktı, çünkü arkada bırakılmıştı.

 

Ellerim, yüzüm ve bacaklarım tos toprak içinde kalmış, sağ bacağımda, diz kapağımın başından başlayarak boylu boyunca uzanan bir yara.. derin bir yara. Saçlarım dağılmış ve babama seslenmekten olsa gerek, duymayacağını sandığım için dakikalarca bağırmış, en sonunda ses tellerim acıyınca durmuştum. Babamın başını tutmuş siyah hafif uzun saçlarını arkaya atıp kandan temizlemeye çalışıyorum. Kumral teni topraktan esmere dönmüş nasır tutmuş ellerini tutuyordum. Her zaman bana kocaman olan kalbi atmadığını anlayıp, ölümü insanların ağzından değil, insanların yüzünden öğrenmek zorunda kalmıştım.

 

hala başımda dikilen 3 yabancıya yaşlı gözlerle baktım. İçimde kurak olan şelale artık çıkmak ister gibi göz yaşlarım dinmiyor, ve bir daha ağladığım da o yaşlardan hiç bir iz bulamayıp sadece duygusuz gözlerle o cehennemi izleyeceğimi hissediyordum. Sadece bir oda olan bir evde, kaçmaya pek fırsat bulamayacağınız kadar küçük olmasına rağmen kaçmaya çalışmış, tahmin edileceği üzere beni siyah bir torbaya koymaya çalışırken debelenmemem için boynuma bir iğne batırılıp öyle çuvala tıkılmıştım. Keşke. Keşke babamı kurtarsaydım. Keşke daha fazla direnseydim. Keşkelerim arasında boğulurken bundan sonra tek hatırladığım şey "06 güvenli bölgede" diyen tok ve kalın bir erkek sesiydi. Gerisi simsiyah boşluk.

 

Çuvalda baygın bir halde iken babamı rüyamda görmüştüm. Gençti, taş çatlasa 25 yaşındaydı. Lakin görüntü net değildi. Geldi ve sadece gülümsedi. Daha sonra karanlığa karıştı. Aynı beni bıraktığı zaman ki kadar karanlıktı gittiği karanlık. İlk ve son kez babamı rüyamda görüşüm olmuştu. Bir daha 28 yıllık hayatım boyunca onu hiç bir zaman rüyamda görememiştim. Yüzünü unutsam bile sesi hala dün gibi aklımda. Keşke her gece görseydim babamı rüyamda.

Uyandığım zaman beyaz bir oda da açtım gözlerimi. Keşke beni o evde öldürselerdi. Buraya gelen kişiler ya ölerek çıkar ya ölüsünü çıkartırlar. Yaşam içeride ölüm dışarıda. Ama unutma yaşamla ölümde aynı dünyada. Dünyaların da aynı olmasına gerektirecek bir zorunluluk yoktur. Önüne gelecek her engele bin adım geride olsan bile bin adım ilerideymiş gibi yaklaşmalısın...

 

Bölüm : 08.11.2024 18:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Rana / Hayatın keşkeleri / -giriş-
Rana
Hayatın keşkeleri

14 Okunma

8 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...