Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm: Antikacı

@rmtayga

 

İyi okumalar dilerim...

Lana Del Rey - Cinnamon Girl

 

Yıldızları izlemek her zaman içimde garip bir huzura neden olmuştur, eksik bir parçamı tamamlamak ya da eski bir anıyı hatırlamak gibi. Gözlerim kapalı, neden bilmiyorum ama sahildeyim. Yaz akşamlarındayız. Yaz akşamlarında... Ilık akşam esintisinin insanı sarhoş ettiği o yaz akşamları. Hava çoktan kararmıştı ancak saatlerdir kumların üzerinde olan bedenimi buradan ayırmak istemiyordum. Gözlerim kapandı, belki de artık yoruldular. Yıldızlar bile yordu gözlerimi huzur bile yoruyordu demek ki insanı.

Neden buradaydım bilmiyorum, belki kendimi kaybettim belki kendimi buldum. Belki burada öldüm belki de burada nefes aldım. Neden buradayım bilmiyorum.

"Bu havalar oldukça tehlikeli, hasta olursun." Hemen yanımda hissettiğim hareketlenmeden akşam olduğu için soğumuş kumların üzerine oturduğunu anladım.

"Sanırım bir sigaraya ihtiyacım var."

"Sigara içtiğini bilmiyordum."

"İçmiyorum."

Kapalı durmaya alışmış gözlerimi hafifçe araladmakta biraz zorlandım ancak sonunda gökyüzündeki yıldızlar gözlerimi şenlendirdi. Bir kaç kere gözlerimi kıpıp uyku halinden çıktıktan sonra başımı hafifçe yanımda oturan kişiye çevirdim. Yanımda bağdaç kurmuş oturan bu çocuğu sadece okulun kütüphanesinde görüyordum. Gözlerimi bir kaç kere daha kırpıp bakış açımı netleştirdikten sonra burnuna sıkıştırdığı peçete dikkatimi çekti. Yattığım yerde doğrulup saçlarımdaki kumları elimle silkeledikten sonra onun gibi bağdaç kurdum ve tekrar ona döndüm. "Sen iyi misin?" Dedim elimle burnunu işaret ederken. Çarşaf gibi olan denizden bakışlarını ayırıp bana döndü.

"Evet, iyiyim. Burnum neden olduğunu bilmediğim bir şekilde genelde kanıyor." Başımı usulca aşağı yukarı sallayıp önüme döndüm ve onun gibi önümdeki denizi izlemeye başladım. Denizin sakin dalgaları kumsala vururken çıkardığı ses kulağa bir ninni gibi geliyordu.

"Beni yanlış anlama," dedi yanımdaki kişi.

"O çocuk için mi buraya geliyorsun?"

Başımı ona çevirdiğimde gözleri hâlâ karşımızdaki denizdeydi. Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Hayır, burası bana huzur veriyor." Dedim. Hiçbir şey söylemedi. Bir kaç saniye süren sessizliğini ardından bu sefer ben ona döndüm. Garip bir şekilde onunla konuşmak hoşuma gitmişti, eski bir tanıdıkla konuşmak gibi.

"Peki sen neden buradasın."

"Bilmiyorum." Dedi derin bir nefes verirken, bakışları hâlâ denizdeydi sanki orada kaybettiği bir şey varmış gibi. Sanki orası ona aitmiş gibi oradan gelecek çok kıymetli bir şeyi bekler gibi dikkatli bir şekilde denizi izliyordu.

"Sadece buna ihtiyacım olduğunu hissediyorum." Dediğinde gözlerimiz bir anlığına buluştu ve ardından tekrar önüne döndü. kıpıüu

"Ben Eslina kitap okumayı ve akşam üstü buraya gelmeyi severim." Dedim onun gibi denizi izlerken. Hafifçe güldüğünü işittiğimde gözlerimi denizden ayırıp ona çevirdim. Başını hafifçe yere eğip güldükten sonra bana döndü. "Biliyorum," dedi gülümsemeye devam ederken. "Seni her gün görüyorum."

"Bende seni." Dedim onun gibi gülümseyerek. İçimizdeki çocuk uyanmış gibi gülümsüyorduk.

"Arel." Dedi kumların üstündeki elini alıp hafifçe silkeledikten sonra bana uzattı. Gözlerim tekrar gülüşünü bulduğunda istemsizce bende tebebssüm ettim. Gülüşü bulaşıcı gibiydi. Bende onun gibi ellerimi birbirine vurup ellerimdekş kumları temizledikten sonra uzattığı eli tutup sıktım.

"Memnun oldum, Arel." el sıkıştıktan sonra ortamda garip bir sessizlik oldu derin bir nefes aldı ve bakışlarını tekrar önümüzdeki sakin, ayın ışıklarını üstüne yansıttığı denize çevirdi. Yanımda duran telefonuma gelen bildirimle ekran açıldığında bakışlarım saati buldu buraya akşam altıda gelmiştim ve çoktan dokuz olmuştu.

"Çok geç olmuş, ben gideyim." Oturduğum yerden kalktığımda yüzüme vuran ılık rüzgar anlık durmama neden oldu. Saçlarım usulca havalanırken ılık rüzgar esintisindeki yaz akşamı kokusunu içime çektim. Bacaklarıma ve üstüme yapışan kumları hızlıca elimle silkelediğimde yerdeki ayakkabılarımı elime aldım. Sahile hızlıca bir bakış attığımda fazla kimse yoktu. Zaten insanların çoğu sahilin bu kısmına değil diğer tarafına giderdi buraya da benim gibi kafa dinlemek isteyenler ya da sessizlik içinde içmek isteyenler gelirdi.

"İstersen sana eşlik edeyim." Diye sordu Arel. Bakışlarım bir kaç saniye onun üzerinde gezindim. Ilık rüzgar siyah saçlarını hafifçe uçuşturuyordu, hala burnunda olan peçetesiyle bakışlarını denizden ayırmıyordu.

Herkesin hayatında muhakkak bazı insanlar olurdu. Çok tanıdık, çok yakın ancak hangi anıya ait olduğu meçhul olan bilinmeyen insanlar. Arel oydu, Arel bilinmeyen biriydi. Onu ilk kez okulun kampüsünde gördüğümde birkaç saniye durup düşünmek için kendime izin vermem gerekti. Kimdi o? Fazla yabancı olan bir anının bir o kadar tanıdık olan karakteri. Bakışlarım hala çarşaf gibi denize dalmış Arel'in üstündeyken hafifçe güldüm. "Birini bekliyor gibisin." dediğim şeyi anladı düşüncelerim ona ayna gibi yansıdı ve usulca güldü.

"Bilmem, belki de deniz kızını." Başını yana çevirip gözleri beni bulduğunda odağım gülüşü oldu. Bilinmeyen bir gülüş, bilinmeyen Arel.

"Daha önceden tanışmış mıydık?" Arel'in sorduğu soruyla afalladım. Aynı şeyleri düşünüyor gibiydik. "Sanmıyorum." Ilık rüzgar saçlarımın arasından tenime ulaştığında tüylerim diken diken oldu, derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Tanışmıyoruz ancak yabancı değilsin.

"Ben artık gideyim evim yakın, birkaç dakikalık mesafede." Başına aşağı yukarı sağladıktan sonra usulca dudağını yaladı "Pekala."

"Hoşçakal."

"Bir daha görüşmek isterim, Eslina." dedi yumuşak bir sesle. Sesi yorgun ve uykulu çıkıyordu. "Görüşürüz." İstemsizce gülümsedim. Bedenim benden bağımsız hareket ediyor gibiydi, gülümsemeye devam ederken başımı aşağı yukarı salladım.

"Görüşürüz." Arkama dönüp soğumuş kumların üzerinde usulca yürüyerek kumsalın çıkışına doğru ilerledim. Soğuk kum tanelerinin her biri ayağıma hafifçe batıyor, gıdıklıyor bu, yorgun bedenime masaj gibi geliyor ve beni daha fazla mayıştırıyordu. Kumsalın sonuna doğru yaklaştıkça artan çekirge sesleri kulağımı daha fazla dolduruyordu. Kumsalın sonuna geldiğimde ayakkabılarımı yere koyup giydim. Bağcıklarımı bağlayıp ayağa kalktığımda arkama dönüp az önce geldiğin yere baktım. Arel, aynı şekilde oturuyor deniz, kendisiyle aynı olan mavi gözlerine ev sahipliği yapıyordu. Ben yıldızları izlemeyi tercih ederdim. Denizi severdim ancak girmezdim, su beni korkuturdu. Önüme dönüp bu sefer daha hızlı adımlarla evime doğru yürümeye başladım yorgun bedenim Bir an önce eve gidip duşa girmek ve uyumak istiyordu.

Hızlı adımlarla eve doğru yola koyulurken cebime attığım telefonumun titreşmesi ile elimi cebime attım ve Elif'in görüntülü sohbet çağrısını yanıtladım.

"Efendim." yatağa yatmış, telefonu göğsünün üzerine yerleştirmiş elindeki eriği ağzına götürüp bir ısırık aldıktan sonra sorgulayıcı bakışlarını oldukça rahatsız olmuş bir şekilde ekrandan üzerime yansıttı. "Neredesin sen saatlerdir? mesajlarıma da cevap vermiyorsun."

"Sen yurtta eriği nereden buldun?"

"Bizim kızlar almış." dedi eliyle odayı işaret ederken. "Soruma cevap ver."

"Sahildeydim, zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım." gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra usulca yeniden açtı. "Merak ettim seni aptal!"

"Tamam, özür dilerim." dedim suyuna gitmeye çalışarak.

"Eğer yarın benimle gelirsen kabul ederim." dediğinde kaşlarımı merakla çattım. "Nereye?"

"Geçmiş hayat meditasyonu." ekrana doğru kocaman gülümsediğinde dehşete düşmüş gibi açıldı gözlerim. "Sen bu konuda ciddi miydin?"

"Evet, çok güzel gerçekten sende yaparsın hem." dedi eline yeni bir erik alıp tuza batırırken. "Ben bu tarz saçma sapan şeylere inanmıyorum yarın daha güzel aktiviteler yapabiliriz Elif."

"Parasını çoktan verdim." Eriği ağzına atıp yarınlar yokmuş gibi kütürdeterek çiğnediğinde ben ikinci dehşetimi yaşıyordum. "Bir de bu saçmalığa para mı verdin?"

"Evet yani gideceğiz? Benimle gel Eslina lütfen saçma buluyorsan eğlenmene bak." Derin bir nefes alıp verme sırası bana geçtiğinde bir kaç saniye bir şey söylemedim. "Pekala, gideriz." dediğimde ekranın arkasında küçük çaplı sevincini yaşamaya koyuldu. O her zaman spritüel şeylere merak duyardı ve sürekli bunlarla ilgilenirdi ben ise bu tarz şeylerin saçma olduğunu insanların para kazanmak için Elif gibi insanlar aradığını ve sonunda onları kandırıp bir sürü para kopardıklarını savunurdum. Bana göre buna inanmak fala inanmak gibiydi Elif ise spritüele inanma ama spritüelsiz de kalma derdi.

"Elif?" dediğimde eriğin çekirdeğini çıkartıp yeni bir eriği tuza banıyordu. Yurttaki kızalar kaç kilo erik almıştı böyle? Eriğin kilosu dudak uçuklatıyordu.

"Efendim?"

"Sana bir şey demem lazım." Dediğimde gözleri aniden ekrana odaklandı. "Anlat."

"Arel az önce yanıma geldi." Ağzındaki eriği çiğnemeyi bırakıp şok içinde ekrana bakarken bir şey söylemeyip kendine gelmesini bekledim. "Hangi Arel?"

"Bizim fakültedeki Arel."

"Neden?" diye sordu merakla. Artık yatakta yatmıyor yaşadığı ani şokun etkisiyle sırtını baza başlığına yaslamış oturuyordu. "Bilmiyorum, öyle geldi işte tanışık ve biraz sohbet ettik."

"Gerçekten mi? Açıkçası Arel'den böyle bir şey beklemezdim."

"Değil mi? Uzaktan bakıldığında soğuk biri gibi görünüyor ama bence oldukça samimi biri."

"Evet bende onun samimi biri olduğunu düşünürdüm ancak sadece yakınlarına karşı."

"Arkadaş olduk sanırım pazartesi onu görünce selam vermeli miyim?" Diye sordum hafif merakla bu tür şeyler anksiyetemi arttırıyordu.

"Arel'i nerede göreceksin ki?" Her yerde. "Aslında onu her zaman kütüphanede görüyorum ve..."

Telefonu kendisine daha fazla yaklaştırıp kahverengi gözlerinin ekranı kaplamasına neden oldu. "Ve?"

"Müzik odasında piyano çalarken." Dedim suçlu biri gibi süzülürken.

"Areli müzik odasında gizli gizli mi dinliyorsun!?" dedi yaşadığı şok katlanırken.

"Onu gizli gizli dinlemiyorum o gizli gizli çalıyor." Arel sahne dışında insanların önünde piyano çalmazdı ilk yıllarda fakültenin zemin katındaki piyanoyu sık sık çalarken görürdük ancak bir süre sonra insanlar onu izlemeye gelince şarkısını sonlandırır ve giderdi. İnsanlar bunu ego olarak yorumlardı ancak ben aksini düşünürdüm çünkü belki de izlenmeye değil dinlenilmeye hissedilmeye ihtiyacı vardı. Sahne önünde o çok yetenekli bir piyanistti ancak okuldayken güzel elleriyle harika şeyler çalabilen çekici bir çocuk.

"Bu bir şeyi değiştirmez Eslina, neden onu dinlemeye gidiyorsun?"

"Çünkü..." Bir şeyler söylemek istedim ama devamını getirmedim. "Bilmiyorum."

"Ama haklısın harika çalıyor." dediği şeye hafifçe güldükten sonra evimin bahçesine girdim. "Ben geldim şimdi eve kapatıyorum."

"Tamam yarın görüşürüz." dedi el sallarken aynı şekilde ona karşılık verirken kapat tuşuna basarak aramayı sonlandırdım ve cebimdeki yedek anahtarı alıp evin kapısını açtıktan sonra içeri girdim. "Ben geldim!"

"Hoşgeldin kızım aç mısın ocağın üstünde yemekler var koy da ye." salonda televizyon izleyen annemin yanına gidip yanağına bir buse kondurdum. "Aç değilim anne duşa girip hemen uyumak istiyorum."

"Tamam o zaman." Annemi bir kere daha öpüp yanından ayrıldıktan sonra üst kattaki odama çıktım dolaptan siyah takım pijamalarımı ayarlayıp yatağımın üstüne koyduktan sonra odamdan çıkıp duşa girdim. Bugün fazla yorulmuştum akşam altıdan beri sahilde olmama rağmen hala yorgun hissediyordum ve bu yorgunluğa duş almak çok iyi gelmişti. Duştan çıktıktan sonra tekrar odama döndüm ve pijamalarımı giydikten sonra hava oldukça sıcak olduğu için saçlarımın ıslaklığını sadece havluyla alıp yatağa girdim. Sabah için alarm kurarken Elif'den gelen mesaj bildirimi ekrana düştü.

"Yarın erken çıkalım biraz gezeriz." Mesajına çıkartma ile yanıt verdikten sonra telefonumu komidinin üstüne koyup en rahat pozisyonumu aldım ve derin uykunun zihnimi tamamen ele geçirmesine izin verdim. Gece sıcak olduğundan dolayı sık sık uyanmış ve sabah alarmdan önce kalkmıştım. Uyandığımda annemler henüz uyuyordu mutfağa inip çay demleyip kahvaltıyı hazırladıktan sonra annemleri uyandırdım ve harika bir pazar kahvaltısı geçirdik eğer gece de rahat uyuyabilseydim favori pazarlarımdan birisi olabilirdi. Karnımı doyurduktan sonra odama çıkıp üzerimi değiştirdim ve kahverengi omuzlarımın biraz aşağısında olan saçlarımı şekillendirdikten sonra Elif'e evden çıktığıma dair bir mesaj attıktan sonra çantamı alıp çıktım.

Elif'le buluşmak için anlaştığımız yer buraya çok uzak değildi ancak yürüyerek gidersem zaman kaybederdim bu yüzden durağa gittim. Otobüs bir kaç dakika sonra geldiğinde dolu olmadığına şükredip paramı şoföre uzattım ve kapının yanındaki boş koltuğa oturdum. Kısa bir süre sonra buluşacağımız yere geldiğimizde Elif'e geldiğime dair mesaj atıp otobüsten indiğimde Elif çoktan gelmiş ve beni bekliyordu. Hızlı adımlarla gidip ona sıkıca sarıldım.

"Ne zaman geldin?" diye sordum ondan ayrılırken. "Şimdi geldim bende." Kafamı usulca sallayıp koluna girdim ve yürümeye başladık.

"Ee ne yapalım istersin?" diye sordu Elif. "Senin gitmeyi planladığın bir yer yok mu?"

"Bugün seni biraz zorla getirdiğim için iki tarafında gönlü olsun diye sen nereye istersen oraya gidelim." dediğinde kaşlarım havalandı. Elif'le ben zıt karakterlere sahiptik ben müzelere gidip gezmeyi kitapçılara antikacılara uğramayı bir şey almasam bile bakmayı severdim ancak Elif için bunlar tam tersiydi ona göre bunlar sıkıcı aktivitelerdi. "Emin misin?" diye sordum bu yüzden.

"Evet, sen nereyi istersen." Aklıma gelen şeyle midemde hissettiğim heyecanın hızla bütün hücrelerime yayıldığını hissettim. "Elif, geçen bahsetmiştim ya buralarda oldukça eski bir antikacı varmış oraya gidelim lütfen!" dediğimde Elif bakışlarını üzerime dikti. "El alemin eski eşyalarına mı bakmak istiyorsun Eslina?"

"Bu antikacı çok uzun senelerdir buradaymış daha önce de gitmek istedim ama bir türlü gidemedim lütfen." Diye üsteledim. "Hani ben ne istersem oydu?"

"Pekala!" dedi hafifçe yükselerek. "Fazla durmayız değil mi?" Umutsuz bir şekilde sordu.

"Hayır fazla duracağımı sanmıyorum sonra da bir kafeye gidip oturur bir şeyler içeriz." dedim onun bu mazlum tavrına karşılık. Elif usulca başını salladığında koluma girdiğinde hızlıca telefonumdan antikacının konumunu açtım ve oraya doğru yürümeye başladık. Antikacı buraya fazla uzak değildi çok geçmeden antikacıyı bulduğumuzda heyecanla kapısını açıp içeri girdim kapının üzerindeki zil sesi biii karşıladığında içerideki antikacının sahibi oturduğu masadan hafifçe uzanıp kimin geldiğine baktı. "Hoşgeldiniz." Henüz ellilerinin başında duran adama cevap verip içeriye doğru girdiğimde Elif'de peşimden geliyordu.

"Vay canına şuna bak." Elif hayranlıkla konuştuğunda arkaya dönüp incelediği şeye baktım ancak daha sonra bakışlarım yanındaki deri ve ortasından iple bağlanmış olan defteri buldu. Uzanıp defteri aldığımda ilk önce dışını inceledim kalın ve oldukça eski bir defterdi sayfaları fazlasıyla sararmıştı kaç yıllık olduğunu merak ettim. Ortasından bir düğüm atılmış olan ipi çözdüğümde Elif'in bakışlarını üzerimde inceledim. "Defter işte Eslina ne yapacaksın?"

"Bakıyorum sadece." Ne kadar eskiyse o kadar hoş bir havası vardı bana göre. Düğümü çözdüğümde defterin sayfalarını çevirdiğimde elimdeki defterin bir günlük olduğunu anladım günlüğün ortasında ise bir sürü katlanmış kağıt duruyordu. Bakışlarım tarihe kaydığında hafifçe gözlerimi açtım.

"1969." Dedim hafifçe fısıldayarak. "Bu bir günlük." Günlüğü incelemeye devam ettiğimde Elif hafifçe koluma dokundu. "Tamam hadi başka şeylere bakalım. "

"Bunu alacağım sanırım."

"Eslina bu bir günlük. İnsanların özel yaşantısını mı okuyacaksın?" Sona doğru fısıldayarak bana kızdığında bakışlarımı defterden alıp ona çevirdim. "Hadi ama Elif bu günlüğüm sahibi çoktan öldü bile."

Günlüğü alıp kasaya doğru gittiğimde günlüğü kasadaki adama gösterip ödemesini yaptıktan sonra antikacıdan ayrıldık. Çarşıda biraz gezdikten sonra dört katlı bir apartın içindeki ofise geldik. Asansörle üçüncü kata çıktıktan sonra ofisin önüne geldik ve kapıyı çaldık. Bir kaç saniye sonra kapı bir beyefendi tarafından açıldığında bizi gülümseyerek karşıladı. Elif ismini ve görüşme saatini söyledikten sonra karşımızdaki kişi eliyle holü işaret ederek onu takip etmemizi ve bizi görüşmenin olacağı odaya götürdü.

Meditasyon için geçtiğmiz oda oldukça hoş ve dinlendirici görünüyordu. İki kişilik rahat bej bir koltuk, koltuğun başında ise fazla kalın olmayan kırmızı tonlarında ekoseli püsküllü battaniye bulunuyordu. Koltuğun sol çaprazında kapının tam karşısında duran bir çalışma masası ve masanın üzerinde birkaç tane kokulu mum vardı. Koltuğun her iki tarafında çapraz bir şekilde konulmuş tekli koltuklar konulmuştu. Koltuk takımının tam karşısında bir cam bulunuyor bütün odayı aydınlatmaya yetiyordu. Camın yanındaki büyük vazolara konulmuş çiçekler odaya ferahlık katıyordu.

"Hoş geldiniz!" Dedi çalışma masasında oturan kadın gülümseyerek. "Merhaba." Elif ona aynı şekilde karşılık verdiğinde kadın ayağa kalktı ve yanımıza gelerek el sıkıştı.

"Elif hanım öyle değil mi?" Diye sordu yumuşak bir ses tonuyla sesi normal şekilde konuşurken bile kulağı oldukça rahatlatıcı geliyordu. "Evet, doğru."

"Şöyle geçmenizi rica edeceğim." Dedi eliyle koltuğu göstererek. "Lütfen koltuğa en rahat pozisyonunuzda oturun, bacaklarınızı uzatın ve rahatlayın." Elif çift kişilik koltuğa oturduğunda ben de onun hemen yanında duran çapraz konulmuş koltuğa oturdum ve kadın da diğer tekli koltuğa oturdu.

"Nasılsınız öncelikle?" diye sordu kibarca.

"Heyecanlıyım!" Elif sesine de yansıttığı heyecanla gülümserken ben bir şey demedim. Elif'in bakışları beni bulduğunda bakışları hafifçe kısıldı ve güldü. "Onu buraya birazcık zorla getirdim."

"Öyle mi, neden?" Diye sordu kadın merakla kaşları havalanırken.

"Bu şeyler ilgi alanıma girmiyor." Dedim onun kibar gülüşüne karşılık verirken. "Saçma buluyor."

"Evet, biraz öyle buluyorum." Kadın anlık sesli güldüğünde ışıltıyla parlayan yeşil gözlerini bana çevirdi. "Meditasyonla ruhumuzu dinlendiririz, her şey enerjiden meydana gelir ve biz enerjimizi yönlendiririz. Elbette saçma gelebilir, doğru söylemek gerekirse bana da ilk başlarda yalnızca bir saçmalıktan ibaret geliyordu ancak enerjiyi reddedemeyiz, öyle değil mi?" Nahif sesiyle oldukça yumuşak ve akışkan konuştuğunda usulca başını salladım. Tebessüm ettiğimin farkında bile değildim. Bu kadın, insanın üzerinde gerçekten hoş bir etki bırakıyordu.

"Evet," dedi hafifçe dizlerine vurup tekrar Elif'e dönerken "Başlayalım mı?"

"Başlayalım!" Cebinden küçük bir saat çıkardı ve zincirinden tutup saati bıraktı. Elif'in dediğine göre bedenini ve ruhunu rahatlatıp hipnotize ederek geçmiş hayat yolculuğuna başlıyormuş.

"Şimdi senden bu saate odaklanmanı istiyorum. " Saati hafifçe sallamaya başladı. "Derin bir nefes al, nefes'in tüm hücrelerine gittiğini hisset." Elif kadını dediklerini uyguluyordu "Gözlerine ağırlık çöküyor ve kapatmak istiyorsun kapatabilirsin." Elif ağırlaşan göz kapaklarını kapattığında kadın saati dizilerin üzerine koydu. Sesi o kadar rahatlatıcıydı ki benim bile göz kapaklarım ağırlaşmaya başlıyordu.

"Derin bir nefes al, zihnindeki tüm kötü düşünceleri hayali bir süğpürge ile süpür ve rahatlayarak uykuya dal." Uzanıp eliyle Elif'in bileğini kavradı ve hafifçe kaldırdı.

"Bileğini indirmemelisin." Dedi sakince. "Üçe kadar sayacağım ve yolcuğumuz başlamış olacak. Bir, iki... Üç." Elini Elif'in bir bileğinden çektiğinde Elif bileğini hala hafifçe havada tutmaya devam etti. Kadın hafifçe verdiği nefesle birlikte gülümsedi. "Bana nerede olduğunu söyleyebilir misin, sence hangi yıllardasın?"

"1700." Dedi Elif dudaklarının arasından.

"1700," Kadın hafifçe şaşırarak onu tekrar etti ardından sorularını sormaya devam etti. "Peki kız mısın yoksa bir erkek mi?" Elif neredeyse mırıldanarak konuştu, "Kız."

"Kaç yaşında olduğunu düşünüyorsun?"

"Yirmili yaşlarımdayım, sanırım yirmi üç." Kadın Elif'in verdiği cevapla başını usulca sallarken hafifçe kurumuş dudağını yaladı. "Peki bana ismini söyleyebilir misin? Sana ne diye sesleniyorlar?"

"Mihri."

"Kendini nerede görüyorsun Mihri?"

"Tarla."

"Tarla mı? Bir çalışan mısın yoksa sana ait bir tarla mı?"

"Ailemin tarlası orada çalışıyorum, pamuk topluyoruz." Elif ağızının içinden konuşuyordu onu anlamam zor olduğundan öne eğilerek ona yaklaştım.

"Peki sevdiğin birisi var mı?" Elifin ilk başta hafif bir tebessüm olan gülüşü daha da büyüdü.

"Nişanlım." Kadın onunla birlikte gülümsediğinde bende kendimi tutamadım. "Peki o nasıl görünüyor."

"Sağlıklı," gözünden beklemediğimiz bir şekilde bir damla yaş süzüldü. "Onu sağlıklı gördüğüm için mutluyum."

"Bir hastalığı mı vardı?". Elif başını aşağı yukarı sallarken gözünden bir damla yaş daha düştü.

"Çok hastaydı, onunla ilgilenmem için bana yalvardılar onunla bu şekilde tanıştık ancak benim bilgilerim yeterli olmadı."

"Sağlık bilgin mi var?"

"Köyde benim şifacı olduğumu söylüyorlar. Onu iyileştirmek için şehre götürdük," tekrar gülümsedi, "Şimdi oldukça sağlıklı."

"Şimdi on yıl sonrasına gidelim on yıl sonra Mihri nasıl görünüyor?" Elif birden hafifçe kahkaha attı. "Benim çocuklarım var."

"Öyle mi kaç tane?"

"İki kız, birisi beş diğeri sekiz yaşında."

"Nasıl hissediyorsun?"

"Mutluyum, farklı bir yerdeyiz ama burası daha güzel."

"Bir on yıl sonrasına daha gidelim nasıl görünüyorsun?"

"Çocuklarım çok büyümüş," dedi hayranlık dolu hüzünle.

"Peki eşin nerede?"

"Sanırım şehirde, şehre taşınıyoruz."

"Bu seni mutlu ediyor mu?"

"Hayır, bunun için çok üzgünüm ama..." bir kaç saniye sessiz kaldı.

"Ama?" Diye sordu kadın. "Burada işlerimiz iyi gitmedi orası bizim için daha iyi olacak sanırım." Kadın hafifçe gülümsediğinde hafifçe öne doğru eğildi. "Pekala, uyanmak ister misin?" Elif bir kaç saniye bir şey demedi. "Alnına hafifçe vurduğumda uyanabilirsin." Kadın Elif'e yakınlaştığında işaret parmağı ile hafifçe Elif'in alnına vurduğunda gözlerini usulca açtı. Bir kaç sanşye etrafa baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve gülümsedi bakışlarını bana çevirdiğinde göz göze geldik. "Vay canına." Dedi nefesini verirken. "Vay canına." diye tekrarladım onu. Gerçekten...Vay canına.

"Bu gerçekten çok iyiydi." Dediğinde başımı yavaşça sallayarak onu onayladım.Bakışları manidar bir hal aldığında tek kaşı hafifçe havalandı. "Ne diyorsun, sende yapmak ister misin?"

"Ben..." dedim karasızlıkla ancak doğru söylemek gerekirse bu ilgimi çekmişti.

"Bir sonraki görüşmem iptal oldu, yani senin için vaktim var." Dedi kibarca karşımda oturan kadın. "Hem bu senin için de bir başlangıç olur." Bir kaç saniye cevap vermeden düşündükten sonra bakışlarımı tekrar Elif'e çevirmiştim. Pekala bu gerçekten ilginç olabilirdi eğlenceli görünüyordu denemekten bir zarar olmazdı. "Pekala, sanırım bu ilgimi çekti."

Elif koltuktan kalktığında onun kalktığı yere ben oturdum ve tıpkı Elif gibi en rahat olduğum pozisyonumu aldım. Kadın cebine koyduğu saati tekrar çıkardı ve hafifçe sallamaya başladı.

"Şimdi saate odaklanalım." Dedi kadın nahif bir sesle."Derin bir nefes al, nefes'in tüm hücrelerine gittiğini hisset." Derin bir nefes aldım, "Bedenin ağırlaşıyor, göz kapakların kapanmak istiyor. Yavaşça kapatabilirsin." Açık tutmakta zorlandığım gözlerimi kapattığımda uyku moduna geçmiş gibiydim. Kadıdnın elinin bileğime sarıldığını ve kaldırdığını hissettim. "Bileğini indirmemelisin, kötü düşüncelerini zihnindeki hayali bir süpürge ile tamamen temizlediğini hayal et. Bir, iki...Üç."

Tanıdık, fazla tanıdık. Annemin çocukken yaptığı mercimek çorbasına tekrar içmişim gibi, tekrar anımsamışım gibi. Anımsadığım düşünceler, anımsadığım duygular, anımsadığım sesler...

"Neredesin Eslina?" Neredeyim? Belki de karanlık bir denizin ortasında olmalıyım, daralan nefesim bana başka türlü yardımcı olmuyordu. "Eslina?" Daha fazla tanıdık sesler. "Bilmiyorum." Ve daha fazla tanıdık.

"Sanırım evimdeyim, defterime bir şeyler yazıyorum."

"Bir kadın mısın yoksa erkek mi?"

"Kadınım."

"Kaç yaşında hissediyorsun?" Heyecan dolu, oldukça heyecan doluyum. "Sanırım yirmi bir."

"Peki ismin ne?" Tanıdık anılar vardır herkesin zihninde. Tanıdık sevgiler, tanıdık saygılar. Birden fazla güzel ya da kötü olan ancak sizin hatırlamadığınız anılar. Belki çocukluğunuzdur, belki ruhunuz. Umutmak, hatırlamamak bir lütuf mudur insan için yoksa bir ceza mı? Ve tüm bunlar sorgulamaya iter insanı "Kimim ben?" Ben Eslina'yım, Eslina. Peki sen kimsin ruhumdaki yabancı?

"Bilmiyorum."

"Sana nasıl sesleniyorlar?" Zihnimin içi, gözlerimin önü çok karışıktı. Tüm duygular, tüm hatıralar ve belki de tam anlamlandıramadığım özlem tüm bedenimi ele geçirmiş gibiydi.

"Bir hanımefendi nasıl böyle güçlü olabilir?"

"İsminiz nedir?"

"Agâh."

"Bir erkek misin?"

"Hayır."

"Agâh senin tanıdığın biri mi?" Tanıdığım biri mi? Hayır, oldukça uzak bir geçmişten olmalı. Bu yabancı, bir yabancı gibi hissettirmeliydi.

"Hangi yıllarda olduğunu düşünüyorsun?"

"Sanırım 1970, aklıma sadece bu geliyor."

"Peki, biraz ileriye gidelim. On yıl sonrasına kendini nerede görüyorsun?" Ruhum bedenimle yaşadığı çatışmada tökezledi. Kalbime akan derin ve acı verici pişmanlık canımı yakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ve yine tanıdık mekanlar, tanıdık insanlar, tanıdık bir koku; deniz kokusu. Tanıdık bir müzik sesi, sanırım bir klasik. Sanki hepsi birbirine giriyor gibiydi bir şeyler demek istedim bana ait ruhuma ait bir şeyler. "Özür dilerim..."

"Neden ağlıyor?" Ağlıyor muydum? Kalbimdeki korku ve pişmanlık fazla katlanmaz olmaya başladığında nefes almak istedim. Sadece derin bir nefes almak istedim ancak nefes almak istedikçe boğuluyor gibiydim. "Özür dilerim..."

"Neden bu kadar kötü oldu?" Diye sordu Elif.

"Kimden özür diliyorsun?" Onu ağlattığım için özür dilerim, bizim için yapmıştım. Ve birkaç damla gözyaşı, sonra biraz daha. Tüm hissettiklerim bunlar mıydı? Kollarını bedenime sarmış bu yabancının hissettiği acı beni mahvediyordu. "Sensiz yaşayamayacağım için yaptım." Yorgunca fısıldadım ona ancak duymadı. Ellerimi uzatıp yanaklarından çaresizce süzülen gözyaşlarını silmek istedim ve beni daha fazla sevmesini. Her zamankinden daha fazla.

"Seni seviyorum..." Ben de seni seviyorum.

"Lütfen bitirelim." Ben de seni seviyorum her zamankinden daha fazla.

"Uyanabilirsin." Benynimde ki çatışma aniden durduğunda, bedenime saatlerce uyumamışım gibi bir yorgunluk çöktü ve gözlerimi açmak için birkaç saniye bekledim.

"Eslina?" Elif'in endişeli sesi gözlerimi hafifçe aralamama sebep olduğunda yüzümdeki ıslaklığı fark ettim ve daha sonrasında karşımdaki Elif'in endişeli bakışlarıyla buluştu kahvelerim, ardından hemen önümde oturan kadın kucağında peçetelerle bakış açıma girdi.

"Sen iyi misin?" Bilmiyorum, cevap veremeyecek kadar yorgundum. usulca başıma aşağı yukarı salladım "Çıkabilir miyiz?" Neredeyse mırıldandım. "Elbette, dışarı çıkıp hava alın isterseniz."

Oturduğum yerden kalkıp Elif'i beklemeden ofisten ayrıldım. Binanın dışına çıktığımda yüzme çarpan ılık rüzgar beni biraz olsun kendime getirdi. Birkaç saniye sonra Elif yanıma geldiğinde bakışlarım hala caddedeydi. "Sen iyi misin, ne gördün Eslina."

"Bilmiyorum." Dedim üstelemedi, koluma girdi ve geldiğimiz yoldan tekrar yürüdük. Sahile geldiğimizde, sahilde gezmeye karar verdik ancak bakışlarım denizi bulduğunda içimde tekrar o hissiyat oluştu. Derin bir nefes almak istedim, dünyanın benim için oksijen kaynağı bitmiş gibiydi. Gözlerimi denizden kaçırıp etrafta gezdirdiğimde bakış açıma bir kafe girdi.

"Eslina, uyandığından beri berbat bir haldesin." Elif karşıma geçip bakışlarnı üzerime dikti.

"Bana bir kahve alır mısın?" Birkaç saniye hiçbir şey demedi, kımıldamadı yalnızca baktı ve en son ismim döküldü dudaklarından. "Eslina, kahve mi içmek istiyorsun?"
Bakışlarımı kafeden ayırmadan usulca başımı sallayarak onu onayladım.

"Eslina, Sen kahve sevmezsin ki."

"Elif, bana kahve alır mısın?" Bakışlarımı ona çevirip gözlerimizi buluşturdum "Lütfen." Birkaç saniye tekrar bir şey demedi ardından kafeye gitmek için yanımdan ayrıldı.
Onu beklerken bir banka oturdum derin bir nefes aldım, tanıdık anılar tanıdık sevgiler, saygılar iyi ya da kötü tüm anılar, unutulmuş olanlar. Kimim Ben? Ben Eslina'yım.

"İşte, kahven." Dedi Elif elindeki kahvenin birini bana uzatırken.

"Senin için ekstra sütlü istedim." Pipeti ağzına götürdü ve kahvesinden birkaç yudum aldı ardından bakışları beni buldu, kahveyi içip içmeyeceğimi merak ediyordu. Ben de ediyordum, neden kahveyi bu kadar sevmediğim halde kahve içmek istemiştim? Pipeti ağzıma götürdüm ve ekstra sütlü kahvemden birkaç yudum aldım. Hâlâ berbattı ancak içtim, birkaç yudum daha aldım ve biraz daha. Kahvemi bitirene kadar Elif bakışlarını üzerimden ayırmadı.

"Beni endişelendiriyorsun, sana bu teklifi hiç yapmamalıydım." Bakışları hala üzerimdeyken çıktığımızdan beri ilk defa güldüm, "Saçmalama Elif, bu tarz şeyler hala saçmalık." Dediğimde derin bir nefes aldı.

"Cidden buna inandığını inandığımı düşünmedin değil mi?" Kaşlarını çatıp eliyle bitirdim kahveye işaret etti. "O kahveyi içmeyeceğinden o kadar emindim ki büyük boy aldım!" O bir kahve kolikti.

"Bunu neden içtiğimi bilmiyorum." dedim bitmiş bardağa bakarken.

"Neyse, artık iyi olduğuna emin olduğumuza göre eve gidebiliriz." banktan ayaklandık ve Elif ikimizin de bitmiş kahve bardağını çöpe attı. Ardından tekrar kol kola girdik ve caddeyi gezerek otobüs durağına geldik. Eve döndüğümde kafam hala düşüncelerle doluydu. Tanıdık anılar, tanıdık sevgiler, saygılar kimim ben?

İştahım yoktu ancak annemi kızdırmak istemediğim için az da olsa yemek yiyip odama çıktım. Yatağıma oturup birkaç saniye etrafta göz gezdirdiğimde bakışlarım gelir gelmez çalışma masasının üzerine koyduğum ve hiç ilgilenmediğim poşeti buldu. Antikacıdan aldığımız defterdi, yatağımdan kalkıp masamın önüne gittim ve defteri poşetinden çıkartıp tekrar yatağıma oturdum. Sırtımı başlığa yaslayıp ayaklarımı uzattım ve defteri açtım. Defter ortalama bir kalınlıktaydı, içerisinde bir sürü mektup olduğunu düşündüğüm kağıt bulunuyordu ve 1970'de başlıyordu. İçindeki mektupları daha rahat okumak için çıkartp kenera koydum. Defteri başlarda okumaya başladığımda yalnızca kariyerini yönetmeye çalışan bir adamın stresle mücadelesini hissediyordum, bir kaç sayfa çevirdim hızlıca sayfalarda göz gezdirdim ardından gözlerim farklı şeyler yazdığı satırlarda durdu ve fazla uzun olmayan yazısını dikkatle okumaya başladım.



Yıldızları izlemeyi seviyor. Sürekli güzelliklerinden bahsediyor kendisinin ne kadar göz alıcı olduğunu bilmeden, gökyüzündeki tüm yıldızların ışıltısının gözlerinde toplandığını bilmeden. O yıldızları izliyor ben onu.

Bana bugün okuduğu bir kitaptan bahsetti anlatırken oldukça heyecanlıydı açıkçası ilgimi çekti ancak beni asıl ilgilendiren anlatırken ne kadar mutlu olduğuydu. Her zaman böyle heyecanlı bir şekilde okuduklarını anlatıp anlatamadığını sordum insanların onu genellikle dinlendiğini okuduğu şeyin yalnızca bir kitap olduğunu ve fazla abartı duygularda bulunduğunu söylediklerini söyledi. Bu düşünce beni biraz kızdırsa da yalnızca bana bu kadar heyecanını açması hoşuma gitmedi değil. Kitabın yarısına kadar okuyabilmiş devamını okuyup bir sonraki görüşmemizde anlatabileceğini söyledi. Kalbim, onunla tekrar görüşmenin heyecanını yaşarken, zihnim daha erken görüşmek için bahanler üretmekle uğraşıyor olacak. Belki de canımın acısını bahane edip biraz daha limonlu kek isteyebilirim. Tekrar görüşmek dileğiyle saygılar ve sevgilerimle.




Loading...
0%