Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm: Görüşürüz

@rmtayga

"Düzenim bozulur hayatım alt üst olur diye endişe etme nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını."

Şems-i Tebrizi

İyi okumalar...

 

Jimin - Like Crazy


27 Nisan 1969

Ellerim titriyor, bir piyanistin piyano çalarken elleri nasıl titreyebilir? Bu kendimden utanmama ve yetersiz hissetmeme sebep oluyor. Artık herkesin yanında piyano çalamıyorum. Yalnızken daha iyi hissediyor ve daha rahat çalışabiliyorum ancak bunu insanlara sergileyemedikten sonra ne anlamı olabilir? Sabah saatlerinde prova yaparken Orhan yanıma uğradı ve bana bu defteri sanıyorum ki kızgın bir şekilde bıraktı. Madem kimseye anlatamıyorum o zaman en azından yazmalıymışım. Orhun'a kızmıyorum yalnızca içimde beni kötü etkileyen bir duygu var bir kurt belki kanser gibi düşüncelerimi ele geçirmiş bir duygu. Babamın gözlerindeki hayal kırıklığı aklımdan inatçı bir şekilde silinmiyor, hayatım altüst olmuş gibi hissediyorum, içimdeki arzu kayıplara karışmış gibi. Yeni taşındığım bu kasabanın bana iyi gelmesi dileğiyle bitiriyorum sözlerimi.

Saygılarımla...



Soğuk suyu yüzüme çarptığımda biraz olsun kafamdaki bu düşüncelerin artık susmasını istedim. Tanıdık anılar, tanıdık sevgiler, saygılar. İyi ya da kötü tüm anılar, unutulmuş olanlar. Kimim ben? Sıklıkla kabus gören birisi değildim ancak bu gece defalarca uyandım. Ellerimi çeşmenin altında tekrar birleştirip bir kaç saniye bekledim soğuk su ellerimden taştı ellerimi üşütmesini hissetmek istedim çünkü fazla sıcaktı. Suyu tekrar yüzüme çarptım belki daha sert yaparsam tüm bunlar geçerdi. Başımı kaldırıp aynada kendimle buluştuğumda bir kaç saniye kendimi inceledim ancak baktığım kişi ben değildim, buna izin verilmiyordu zihnim susmuyordu. Tanıdık anılar, tanıdık bir koku sanırım deniz kokusu kimim ben? "Eslina'yım" dedim bakışlarım hala aynadayken. Havluyu hızlıca elime alıp yüzümü kuruladım ve tekrar yerine koyduktan sonra lavabodan çıkıp odama döndüm. Yatağımın yanında bulunan dolabıma ilerledim ve kıyafetlerimi çıkarmaya başladım başka şeylerle ilgilenmeye çalışıyordum çünkü susmuyordu bu düşünceler bozuk kaset gibi inatla başa sarıyordu. Tanıdık anılar unutulmuş anılar kimsin sen?

"Agah."

"Bir hanımefendi nasıl böyle güçlü olabilir?"


"Bana isminizi teşrif eder misiniz?" Tanıdık bir ses, yüksek daha yüksek ve fazlasıyla sıcak. Bir aralık gecesi gibi soğuk ancak avuç içlerimi terletecek kadar sıcak. "Sanırım bunun için doğmuşsunuz."

"Bunu sizden duymak daha hoş." Ve daha fazla tanıdık anılar, tanıdık geceler,
lütfen sus.

"Oldukça zengin birisi." Hisler bedeni her zaman yönetirdi buna kim hayır diyebilirdi? İçimdeki duygular karışık bir şekilde bedenime nüfus ederken derin bir nefes aldım bir kere daha ve bir kere daha. "Refah içinde yaşayabilirsiniz." para kimin umurunda?

"Biz, hiçbir şey yaşamadık."

"Yeter!" diye seslice bağırdım. "Yeter ya!" Duruşumu düzeltim dolabımdaki boy aynasının karşısına geçip çatık kaşlarla kendime baktım. "Ne yapıyorsun kızım sen?" derken bir elimi kaldırıp aynadan kendime tuttum. "Salak mısın Eslina!" değilim. "Değilsin tabi!" Tekrar derin bir nefes aldım ve ellerimi saçalarımın arasından geçirdim. "Tövbe tövbe." Ellerimle yüzümü tamamen kavradım ve bir kaç saniye durdum. "Saçma sapan şeyler bunlar!"

"Eslina?" Ürkerek kapıya döndüğümde annemle göz göze geldim. "Anne?"

"Kızım sen iyi misin?" değilim. "Niye kötü olayım anne, iyiyim." Endişeli bakışlarıyla kapıyı tamamen açıp içeri girdiğidne yanıma geldi ve elini omzuma koydu. "Kızım geldiğimi bile duymadın. Bağırıyorsun, kendi kendine konuşuyorsun. Bir şey mi oldu derlesine üzüldğysen takma kafana büte gireceğim demedin mi? Geçersin." İçtenlikle gülümsediğimde anneme sarıldım ve tekrar derin bir nefes aldığımda bu sefer rahatlamıştım. "Hayır anne, her zamanki saçma sapan şeylere biraz sinirlendim.

"Peki," dedi annem sırtımı sıvazlarken. Yanağına bir öpücük kondurup ondan ayrıldım. "Üstünü giyin de kahvaltıya in geç kalma."

"Birazdan geliyorum." Annem odadan çıktıktan sonra aynaya dönüp tekrar kendime baktım. Baştan aşağı kendimi süzdüğümde bakışlarımı gözlerime sabitledim. "Deli."

Hızlıca üstümü giyinip hazırlandıktan sonra mutfağa indim.

"Baba bugün arabayı alabilir miyim? Geç kaldım biraz."

"Leyla olmuş, aklı bir karış havada." Dedi annem çayını yudumlarken. Anneme herhangi bir cevap veremediğimden dedikleri beni sadece düşündürdü. Dün Geçmiş hayat meditasyonundan beri üzerimdeki durgunluğun bende farkındaydım ancak kısa sürede geçeceğine emindim. Bir rüyanın etkisinde kalmak gibiydi ve orada net olmasa bile gördüklerim rüya sayılırdı hatta bir rüyaydı.

"Alayım mı baba?" Düşüncelerimden sıyrılıp masaya oturdum ve ağzıma biraz salatalık attım.

"Al ama dikkatli ol kızım." Dedi babam bakışları üzerimdeyken. "Sinirlenme, herkese korna çalma lütfen." Babam beni kibarca uyarırken hafifçe kaşlarım çatıldı ve hızlıca lokmamı yuttum. "Kadınım diye beni umursuzca önüme kırıyorlar."

"Haklısın kızım sana haksızsın demedim ki, ama haklıyken de haksız duruma düşme." Başımı usulca salladığımda babam gülümseyip yanağıma bir buse kondurdu ve kahvaltımıza keyifle devam ettik. Evden çıkmadan önce ağzıma bir ağrı kesici atıp bir tane de çantama koydum, başım ağrımaya başlamıştı ve daha da artmasını istemiyordum. Evin yanındaki garaja doğru ilerleyip parlak gri rengindeki arabama binip çantamı yan koltuğa koydum ve yola çıktım. Okul eve fazla uzak değildi ancak sabah ki durgunluğum yüzünden erken hazırlanamamış ve otobüsle gitmek için geç kalmıştım. Çok geçmeden okula vardığımda arabayı park edip kampüse doğru yürümeye başladım. Telefonumu çıkartıp Elif'den gelen aramaları geçip attığı mesaja baktım.

"Ben bölümü bırakıyorum." Yazdığı şeye hafifçe güldükten sonra aramalara girip onu aradığımda ikinci çalışta açtı. "Efendim?"

"Neredesin?"

"Her zamanki geldiğimiz kafedeyim."

"Tamam, geliyorum." Telefonu kapatıp kampüsün girişinde olan kafeye hızlı adımlarla yürüdüm. Bir kaç dakika sonra vardığımda hızlıca kafeye göz gezdirdim ve bakışlarım dışarıdaki masalarda oturup ders çalışan Elif'de durdu.

"Ee, bu sefer hangi bölüme geçiyorsun?" diye sordum çantamı neredeyse boş yer kalmamış masaya koyup otururken. "Dalga geçme, psikolojim oldukça bozuk." Gözlerim masanın üzerindeki kalın hukuk kitaplarında bir kaç saniye oyalandığında bile içime bir ağırlık çöküyordu.

"İyi tarafından bak, en azından yalnızca iki dersten kaldın." Bakışları beni bulduğunda kaşları hafifçe çatıldı. "Sen kaç dersten kaldın ki?"

"Umuyorum ki dört olmaz." Gözleri hafifçe açıldı. "Çalışmadın mı finallere?"

"Finallerde seni bile engelledim Elif, neden bu kadar zor soruyorlar ve bu kadar takıntılılar anlayamıyorum." Derin bir nefes verirken dudakları hafifçe büzüldü. "Haklısın. Ben daha fazla gömüleyim bunlara." Başımı usulca sallarken çantamı alıp ayağa kalktım. "Kolay gelsin öğle arasında buluşuruz." Elif başını sallarken ona hafifçe el salladım ve fakülteye doğru ilerledim.

Fakülteye girdiğimde çantamı bırakmak için önce dolapların olduğu koridora gittim. On yedinci sıradaki dolabımın önüne geldiğimde hızlıca 5058 sayılarını girerek dolabımın kilidini açtım. Hava oldukça sıcak olduğundan bir kaç saniye soluklandım ve dolabımın içinde bulunan suyu alıp yarısına kadar içtim. Bir aralık gecesi gibi soğuk ancak avuç içlerimi terletecek kadar sıcak. Başımı sağa sola sallayıp bu saçma düşünceleri kafamdan savdım ancak yeterli olmadı. Eşyalarımı dolaba yerleştirip yalnızca kafamı dağıtmak için dün yarıda bıraktığım kitabımı aldım ve gri kapağı kapatıp tekrar kilitledim. Geri dönüp bahçeye çıkmadan önce bakışlarım önümdeki koridoru buldu, buradan da çıkış vardı ancak yolumu uzatırdı. Gözlerim koridordan ayrılıp duvara asılmış bu katta bulunan yerleri gösteren tabelayı buldu. Kahvelerim hızlıca tabloda gezindiğinde yalnızca birisinde oyalandı.

Müzik Odası.

Hafifçe yutkundum, zihnime Elif'in bu konu hakkında söylediği şeyler düştüğünde geri dönüp gitmek istedim ancak bedenim bu düşüncenin tam tersini gerçekleştirip önümdeki koridora bir adım attı. Belki de orada değildir, diye düşündüm içimden. Yalnızca geçer giderdim, zaten hava oldukça sıcaktı okulun içinde yolumu uzatmak ferahlamak açısından iyi gelebilirdi. Bir adım daha attığımda gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, bu kadar gerilmeye ne gerek vardı. Suç mu işliyordum yalnızca bir kaç kere denk geldiğim için onu dinlemiştim o kadar eminim ki onu dinleyen tek kişi ben değildim. Arkadaş olduğumuzu düşünüyordum, belki de onu orada görünce ona selam vermeliydim. Tekrar derin bir nefes alıp vererek bu saçma düşüncelerin hepsini kafamın içerisinden süpürdükten sonra koridorda ilerlemeye başladım. Yalnızca bir koridordu abartmaya gerek yoktu selam verecektim ve dışarıdaki yakıcı havaya karşılık olarak okulun içinden giderek ferahlayacaktım.

Uzun koridorda ilerlediğimde ilk başta belirsiz olan ancak adımlarım arttıkça kulağıma daha net dolan piyano sesiyle istemsizce yavaşladım. Oradaydı. Bomboş olan koridorda fazla yüksek olmayan piyano sesiyle baş başa kaldığımda bir kaç saniye durdum. Yine aynı şarkıyı çalıyordu, onu farklı şarkılar çalarken de görmüştüm ancak sanıyordum ki bu onun favorisiydi. Bir kaç zaman önce o piyanoda çalarken telefonumla şarkıyı aratmış ve çaldığı şarkının 'Valse' olduğunu öğrenmiştim. Usulca tekrar yürümeye başladığımda müzik odasına yaklaştıkça şarkı daha da belirgin hale geliyordu. Oldukça yetenekliydi, sanırım o bunun için doğmuştu. Müzik odasının kapısının önünde durduğumda kapının üstündeki kare camdan sırtı bana dönük bir şekilde piyano çalan Arel'i izledim bir kaç saniye. Biraz kenara tamamen kapanmamış olan kapıyı işaret parmağımla hafifçe dokunup çekerek biraz daha açmaya çalıştığımda piyano sesi aniden sustu. Hissettiğim ani gerginlikle birlikte hızlıca sırtımı duvara yaslayıp saklandığımda bir kaç saniye sonra çalmaya devam etti. Derin bir nefes verdiğimde usulca gözlerimi kapattım ve onu dinledim, yalnızca onun müziğini.

Telefonuma aniden gelen bildirim sesiyle ürkerek yerimde sıçradım duymamış olmasını ümid ediyordum hızla koridordan ayrırken çıkış kapısına yaklaştığımda adımlarımı yavaşlatıp cebimdeki telefonu çıkardım ve nereden mesaj geldiğinde baktım.


Tahsin Soysal (Bir dakika önce)
Konuşalım
.
Neredesin?

Gözlerimi devirip telefonu tekrar bol pantolonumun cebine koydum ancak bir kaç saniye sonra çalmaya başladı. Arayanın kim olduğunu biliyordum bu yüzden telefonumu çıkartıp tahmin ettiğim isme bakarken çağrıyı reddettim. Telefonu elimdeki kitapla birlikte tutup ilerlemeye devam ettim. Kütüphaneye gitmek istiyordum ancak sanırım fazla dolu olmayan bir kafeye oturmak daha iyi olabilirdi sanırım biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Kampüsün içerisinde kafelere bakarken gezerken fazla insanın olmadığı bir kafeyi gözüme kestirip hızlı adımlarla kafeye doğru yürüdüm. Çoğunlukla kahverengi siyah bir temaya sahip kafeye geldiğimde önce kasaya ilerleyip kendime bu sıcak havada bana iyi gelebilcek limonatamı sipariş verdikten bir kaç dakika sonra hazır olan içeceğimi aldım ve kafenin siyah camlarla kenarları kapatılmış bahçesine çıktım. Koyu kahverengi ahşap masaya elimdekileri koyup oturduğumda öncelikle limonatamdan oldukça büyük bir yudum aldım. Limonatanın verdiği ferahlıkla gözlerimi kapattığımda soğukluğundan alnımın ortası acımıştı. Masanın üzerindeki kitabımı alıp ne son kaldığım sayfayı açıp okumaya başlayacağım sırada telefonumun zil sesi tekrar yükseldi. Uzanıp çağrıyı reddettiğimde bu sefer mesaj bildirimi düştü ekranıma.



Tahsin Soysal (Şimdi)
Eslina neredesin, konuşalım lütfen.


"Cehennemin dibinde." Öfkeyle soluduğumda sakinleşmek için bir kaç saniye beklemem gerekti.

Siz
Konuşacak bir şey yok.


Tahsin Soysal
Eslina lütfen, yanına geliyorum.


Siz
Hayır Tahsin, gerizekalı mısın?


Mesajı yazdıktan sonra bir cevap vermesine izin vermeden hızlıca onu engelleyip agresifçe telefonu masaya koydum.

"Salak." Dirseklerimi masanın üzerine koyup yüzümü avuçladım ve sakinleşmeyi bekledim. Asıl salak olan bendim bu herife kibarca bir şeyler anlatmaya çalışmak en başından beri aptallıktan başka bir şey değildi.

"Aptal!" Ellerimi yüzümden çektiğimde telefonumu tekrar alıp Tahsin'le olan son yazışmalarımızın ekran görüntüsünü alıp Elif'e attım. Telefonumu bu sefer daha nazik bir şekilde masaya koyduktan sonra kitabımı alıp yarım bıraktığım yerden okumaya başladım ancak bu sefer de kafam oldukça dolu olduğu için odaklanamadım ve Tahsin'e daha fazla sinirlendim, bu kitap oldukça heyecanlı bir kitaptı. Kendimi zorlayarak bakışlarımı önümdeki satırlarda daha dikkatle gezdirmeye başladım ancak bu seferde telefonuma art arda düşen bildirimler dikkatimi dağıttı. Açılan ekrandan mesajların Elif'e ait olduğunu gördüğümde telefonumu alıp mesajlarını okudum.

Elf 🧝
Ne diyor bu geri zekalı?
Boş ver umursama şunu.
Havlayan köpek ısırmaz.


"Eslina!" Elif'e cevap yazacağım sırada adımın seslenilmesi ile ürkerek sesin sahibine doğru döndüm. "Lütfen konuşmak istiyorum." Gözlerimi hafifçe devirdikten sonra onu hızlıca süzdüm oldukça berbat görünüyordu sanki saatlerce uyumamış gibi göz altları morarmıştı. Tekrar konuşacağı sırada elimi kaldırıp onu durdurdum ve bakışlarımla etrafı gösterdim. Kafe fazla kalabalık değildi ancak yine de onunla insan içinde konuşmak istemiyordum. Ayağa kalkıp tekrar döneceğim için eşyalarımı almadan kafenin çıkışına doğru ilerlediğim sırada Tahsin'de arkamdan geliyordu. Kafeden çıktıktan sonra arka tarafına doğru gidip ağaçlık alanın altında fazla kimsenin olmadığı yol kenarında durup ona döndüm.

"Ne var Tahsin?" Dedim umursuzca. "Sana karşı tavrımın oldukça net olduğunu düşünüyordum."

"Tek isteğim konuşmak Eslina, halimi görmüyor musun? Sensiz nasıl olduğumu görmüyor musun? Sana daha ne kadar yalvarmam gerekiyor seni sevdiğimi daha ne kadar haykırmam gerekiyor?" Yorgunluğu sesine de yansıyordu. Hiç hali kalmamış gibiydi ona biraz üzülmüştüm ancak bu sadece insanlığımdandı. "Sevgi mi?" Dedim hafifçe yüzümü buruşturup. "Sevgi demek..." Tahsin anlamazca kaşlarını çattı.

"Sana istemediğimi söylüyorum ancak sen üstelemeye devam ediyorsun Tahsin, çünkü burada benim değil senin isteklerin önemli, senin o aptal düşüncelerin! Bitmesi gerektiğini söylüyorum ve sen yine pes etmiyorsun, haftalardır peşimdesin çünkü yine benim düşüncelerim ve duygularım değil seninkiler önemli!" Sinirle konuştuğumda soluk alışverişlerim hızlanmıştı beni gerçekten rahatsız ediyordu. "Ben seni sevmiyorum Tahsin. Ben seni hiç sevmedim sen sürekli beni zorladığın için bir şeyler yaşamak zorunda kaldık bu kadar." İşaret parmağımı tehditkarca ona uzattım. "Hissettiğin duygulara takıntı demek istemiyorum öyle olmasa iyi edersin zira senin hissettiklerin bencilce duygulardan başka bir şey değil." Dedim sinirle. Bir şey söylemek için çabaladı ancak konuşmadı, sustu. Zaten susması en doğrusuydu artık susması, artık bırakması, vazgeçmesi en doğrusuydu. Onu arkamda bırakarak hızlı adımlarla kafeye döndüm ve az önce kalktığım yere oturdum. Hala oldukça sinirli olduğumdan ellerimi buzlu limonatamın bardağında bir kaç saniye tutup ardından ellerimi alnıma ve boynuma koydum. Biraz soğuk iyi gelmişti. Umarım bu onun için yeterli olmuştur onun artık yüzünü dahi görmek istemiyordum.

Biraz olsun sakinleştikten sonra kitabımı tekrar elime aldım ve artık okuyabilme ümidiyle yarım kaldığım yeri açtım. Bu kitaba dün başlamıştım ve büyük bir merakla okuduğum harika bir fantastik kitaptı. Kitabı dikkatle okumaya başladığımda kendimi bu dünyadan hayattan soyutlanmış gibi hissediyordum. Bu kitabı seviyordum çünkü orada Tahsin yoktu bir türlü ölmeyen Iraz vardı belki ama en azından Tahsin yoktu. Kitaba oldukça iyi odaklanmış bir şekilde okumaya devam ederken hemen önümde beliren insan gölgesini umursamadım ancak gittikçe bakış açıma girmeye başlıyordu. Refleks olarak başımı kitaptan kaldırdığımda karşımda hiçbir şekilde görmeyi beklemediğim koyu mavi gözlerle buluşunca yaşadığım şok duygusunun etkisiyle kalbim tekledi.


"Arel?" Beni mi görmüştü? Müzik odasının önünden kaçarken beni görmüştü ve şimdi de bana kızmak için mi buradaydı? Eslina, Eslina, Eslina! Yaptığın şeyi doğru bulmuyorsan bu doğru değildir. Ama oldukça tanıdık ve doğru hissettiriyor tıpkı çocukluğumda gittiğim bir yere tekrar gitmişim gibi.

"Sen..." Konuşmaya çalıştım ancak sanki dilim tutulmuş gibi hiçbir şey diyemedim.

"Seni burada görmeyi beklemiyordum genelde kütüphanede okumayı tercih ediyordun sanırım." Eliyle siyah saçlarını karıştığında kahkülleri hafifçe dağıldı.

"Biraz hava almak istedim." Başını usulca sallarken dudağını hafifçe yaladı, "Eşlik edebilir miyim?"

"Tabiki!" Arel karşımdaki sandalyeyi çekip oturduğunda gergince işaret parmağımla oynadım. "Sen...Bir sorun mu vardı yoksa tesadüfen mi geçiyordun?" Sorduğum soru içimde bana utanç çığlıkları attırsada üstü kapalı bir şekilde beni müzik odasında görüp görmediğini anlamam gerekiyordu. Sırtını yasladığı sandalyeye daha fazla yerleşti ve dudağındaki silik gülümsemeyle usulca başını yana salladı. "Hayır, geçiyordum ve seni gördüm selam vermek istedim." Başımı usulca sallarken kahve harelerim hala onun üzerindeydi. Arel'in bakışları masanın üzerindeki yarım bıraktığım kitabı bulunca refleks olarak bende baktım ve merak ettiği düşüncesiyle yerimde kıpırdandım.

"Okudun mu?"

"Hayır." Hafifçe öne atıldım. "Kesinlikle okumalısın, çok heyecanlı bir kitap!" Arel'e bu kitabı okutup sonra onunla sohbet etmek harika olabilirdi.

"Senden de duymak isterim." Dediği şeyle anlık durakladım boğazımı temizleyip içimdeki heyecanı dizginlemeye çalışırken dudağımda silik bir tebessüm oluştu ve hafifçe ona yaklaştım. "Pekala." Bakışlarım önce kitabı daha sonra Arel'i buldu önce internette gördüğüm bir edit sayesinde kitabı hemen aldığımı anlattım. Okuma konusunda ciddi anlamda bir çöküş yaşadığımı ancak kitabın sayesinde bundan daha ilk sayfalarında kurtulduğumdan bahsettim koyu mavi harelerini üzerimden ayırmadı. Bakışları içimdeki bir yerlerde bana fazla geldiğinde gözlerimi kaçırdım ve sonra tekrar birleştirdim gözlerimizi. Ben anlatıyordum onun mavi hareleri üzerimde geziniyordu. Gözlerimde, yanaklarımda, heyecanlandığımda istemsizce güldüğümde dudaklarımı buluyordu mavileri. Heyecanla anlatmaya devam ederken gözlerimiz tekrar birbirini buldu ve bir şey beni durdurdu, gözlerindeki bir şey. Kulaklarıma dolan sesler boğuklaştı, gözlerini izlemeye devam ettim koyu halkalarından başlayan mavileri açılıyor ancak göz bebeğine yaklaştıkça tekrar koyulaşıyordu. Etrafımızdaki insanlar bir bir kaybolmaya başladı, sesler tamamen kesildi rüzgar esmeyi bıraktı saatler uzadı belki bir gün artık yirmi dört saatten fazlaydı.

"Gözlerin çok güzel." Neredeyse fısıldadığımda kendime geldim. Arel dediğim şeyle biraz şaşırdı ancak hemen ardından yutkundu ve dudaklarında tekrar o gülüş oluştu yanağındaki gamze çok hafif belli olduğunda gözlerim orayı buldu çevremdeki her şeyin etkisinden çıktığımda ne dediğimi anladım ve içimi inanılmaz bir utanç kapladı. İnsanlara iltifat etmekten çekinmezdim açık sözlü bir insandım ancak karşımda oturan kişi için bu geçerli değildi.

"Teşekkür ederim." Dedi Arel dudağındaki gülümseme silinmeden.

"Kız adamın yanına gitti mi peki?"

"Hangi kız?" Dalgınlıkla sorduğum soru karşısında Arel gözleri ile kitabı işaret etti. "Evet...evet o kız." Arel'in dudağındaki tebessüm daha fazla büyürken bakışlarımı ondan kaçırdım ve bardağın ağzına kadar buz doldurulmuş olan limonatamdan bir kaç yudum aldım. "Okuyamadım henüz, fırsatım olmadı."

"Devamını sonra dinleyeceğim o zaman." Başımı usulca sallarken ona sessizce bunun sözünü verdim. Bakışlarım gözlerinden ayrıldığında usulca yüzünde dolaştı ve dudaklarında durdu. "Yanlış anlama." Dedim, bakışlarım tekrar gözlerine ulaştığında mavi gözleri hala üzerimdeydi ve dudaklarındaki bakışımı yakaladığını fark ettim. "Neden insanların önünde piyano çalmaktan hoşlanmıyorsun?"

Bir kaç saniye durdu gözleri üzerimde gezindi ve tekrar birleştirdi bakışlarımızı. "Müziğime odaklanmayı seviyorum, bu işi yaparken kendimden ve piyanoyu çalan ellerimden değil müziğimle ilgilenilmesini tercih ediyorum ve bu genellikle sadece sahnede gerçekleşiyor." Dediğinde başımı usulca salladım.

"Arel?" Sesin geldiği yöne doğru döndüğümüzde kafenin cam duvarlarının ardında duran ismini bilmediğim kahverengi saçlı çocuk Arel'e bakıyordu. Bakışları Arel'den ayrılıp beni bulduğunda gözleri üzerimde birkaç saniye oyalandı ve tekrar Arel'e dönerken tek kaşı saniyelik havalandı.

"Meşgul müsün?" Gözlerimi karşımdaki çocuktan alıp Arel'e çevirdiğimde Arel sinirli bakışlarını onun üzerinden ayırmıyordu.

"Meşgulsün." Hafifçe gülerek söylediği şeye karşın Arel sertçe sordu, "Bir şey mi oldu?"

Bizi yanlış mı anladı? Gözlerim Arel ve onun yanında dikilen çocukta gidip geldikten sonra bizi yanlış anladığından emin oldum. Bu düşünce beni utandırmış ve biraz da sinirlendirmişti. Ona karşı bir duygum yoktu birlikte oturup sohbet etmemiz flörtleştiğimiz anlamına mı gelirdi? Hayır, eğer bu böyle olsaydı bile sinir bozucu bir durumdu bu tarz şeylerle küçük bir ergen gibi dalga geçen insanlar oldukça sinir bozucuydu. Kitabımı ve telefonumu alıp masadan ayaklandım. "Benim dersim vardı." Gözlerim Arel'i buldu, "Hoşçakal." Arkamı dönerken Arel konuştu.

"Görüşürüz." Beni düzelttiğinde tekrar ona döndüm ve gülümsedim, "Görüşürüz."

Kafeden çıkıp fakülteye doğru ilerlerken telefonum çaldığında kimin aradığına baktım ve çağrıyı yanıtladım. "Elf?"

"Eslina, Betül'ün ailesi bu gecelik şehir dışına çıkıyormuş ve evde yalnız kalıyormuş bizi yatıya çağırdı."

"Annemlere haber vermem lazım."

"Tamam haber edersin bana."

"Bugün derslerim erken bitiyor, arabayı da eve bırakmalıyım siz geçersiniz ben daha sonra gelirim."

"Tamam söylerim şimdi Betül'e."

"Tamam hoşçakal." Bir saniyeliğine durakladım, "Görüşürüz."

"Görüşürüz." Elif, çağrıyı sonlandırdığında fakültenin girişinde durdum ve birkaç saniyeliğine boşluğa bakarak bekledim. Görüşüz diye tekrar ettim içimden.

Görüşürüz.

Kendime gelip Fakülteye girdiğimde önce elimdeki kitabı bırakıp çantamdan tabletimi almak için dolabıma gittim. Bugün öğleden sonraki iki dersim iptal olmuştu bu yüzden okuldan üçte çıkacaktım. Eşyalarımı alıp dersliğe gittim ve ders başlamadan önce biraz tekrar yaptım, dersler başladığında çoğunlukla dinledim ancak aklım sürekli bir kelimeye kayıp duruyordu. Görüşürüz…

Neden bu kadar aklıma takılmıştı bilmiyorum belki de Arel'den hoşlanmıştım ya da etkileyici buldum ki etkileyiciydi. Neden bir kelimenin böyle üstünde durduğunu düşündüm ikisinin arasındaki farkın neden onu rahatsız ettiğini ve sonra neden aklıma kazındığını düşündüm. Derslerim bittiğinde Elif'le kampüste buluşup akşam kaçta orada olacaklarını konuştuk ve daha sonrasında otoparktan sevgili babamın parlak gri Peugeot 2008 model arabamızı aldım ve eve sürmeye koyuldum.

Eve geldiğimde ders notlarımı tamamladım ve anneme yardım ettim ona bir Türk kahvesi kendime de çay yaptım ve güzel bir anne kız sohbetinden sonra odama çekildim. İki gündür masamın üzerinde bıraktığım günlüğü aldım ve masanın hemen yanındaki kitaplığa koymak istedim ancak içimden gelen bir dürtü ile çalışma masamın önündeki sandalyeye oturdum ve günlüğün ilk sayfasını açıp okumaya başladım. Sıradan bir insanın günlüğüydü bundan ne bekliyordum bilmiyordum yalnızca stresle başa çıkmaya çalışan biri diye düşündüm ve okumaya devam ettim. Yazan kişinin hissettiği üzüntü benimde içimi doldurduğunda acaba bu günlüğün sahibi ile sohbet etseydim ne olurdu diye düşündüm ve istemsizce bunun hayali zihnimde canlandı. Okumaya devam ederken parmaklarımı eskimiş mürekkebin üstünde gezdirdim.

"Hayatım altüst olmuş gibi hissediyorum..." Okuduğum cümleyi istemsizce dışımdan neredeyse fısıldayarak tekrar ettiğimde durakladım, elimdeki defteri masanın üzerine koydum ve kalemliğimden tükenmez bir kalem çıkardım. Kalemin kapağını açtığımda defterle birkaç saniye bakıştım. Elbette bu eski ve benim için değerli olan deftere zarar veremezdim. Çekmecemden yapışkanlı kağıtlarımdan bir yaprak aldım ve sayfanın alt tarafındaki boşluğa yapıştırdım.

Belki hayatın altı üstünden daha güzeldir.

Eğer bu kişiyle tanışmış olsaydım bunu ona da söylemek isterdim. Yerimde öylece oturup birkaç saniye yine boşluğa daldığımda telefonuma gelen bildirimle ürkerek kendime geldim.

 

Elf 🧝
Çıktın mı?

 

Çıkmadım desem kızardı bu yüzden mesajını umursamayıp aceleyle kalkıp giyindim, fazla büyük olmayan askılı bez çantamın içine pijamalarımı doldurdum ve telefonumla scooterımın anahtarını da alıp aşağı indim. Annemi yanağından öpüp dışarı çıktım ve garajdaki scooterıma doğru ilerledim. Sanayiden bugün gelmişti ve kalbim sızladı. Artık sanayideki herkes bu tatlı krem, pastel mavi benzinli scooterı ve beni çok iyi tanıyordu. Öyle ki gittiğim usta gülerek artık benim için de çayını hazır tuttuğunu söylemişti ancak bu beni hem finansal olarak hem de canım motorumun can sağlığı olarak hiç güldürmedi. Motorumu çalıştırıp Betül'lerin evinin yolunu tuttuğumda içimden yolda kalmamak için bildiğim tüm dua ve sureleri okudum çünkü artık sanayiye yürüyecek gücüm, verecek de param kalmamıştı. Betül'ün evi bize fazla uzak olmadığından varmam birkaç dakika sürmüştü. Güzel motorumla sağ salim varabildiğimiz için şükrederek bahçeye park edip güvenli bir şekilde durduğundan emin olduktan sonra kapıya doğru ilerledim. Betül motorun sesini duyduğu için kapıyı çoktan açmış beni bekliyordu.

"Sen hala satmadın mı bunu?"

"Öyle deme ona Betül!" Dedim hafifçe kızarak. "Külüstür deyip kötü enerjiyi çekiyorsunuz motoruma, bozuluyor."

"Senin bu motoru sanayide soyup çalıntı parça takıyor olmasınlar Eslina?" Ayakkabıları çıkarıp içeri girince Betül'ün oldukça ciddi söylediği şeye karşı birkaç saniye durup bu durumu sindirmem gerekti. Bu, beni de oldukça korkutan bir detaydı.

"Börü, kurt demektir ama Eski Türkler börüye neden kurt demiş biliyor musun Betüş?"

"Kurt nereden çıktı şimdi?" Salona doğru adımlarken arkamdan gelen Betül'e başımı çevirip baktım. "Korktukları için."

"Hiçbir şey anlamadım."

"Benim motoruma böyle korkutucu şeyler söyleme."

"Haklısın," dedi Elif'in yanına oturduğumda o da çaprazımızda bulunan ikili koltuğa oturdu. "Ameliyat edilmiş tatlı motor."

"Dalga geçme Betüş! Ben onu kendi paramla zor şartlar altında aldım."

"Bir şey demedim." Dedi ellerini teslim olurcasına kaldırırken. "İnşallah daha iyileri senin olsun, model yükselt dedim sadece."

"O benim ilk göz ağrım." Dedim bakışlarım uzaklara dalarken. Elif elindeki telefonu koltuğa koyduğunda bacaklarını kendine çekip bana döndü. "Tahsin'le ne oldu ne yaptı yine o gudubet herif."

"Tahsin'le ayrılmamış mıydın?" Dedi Betül, önümüzdeki sehpaya konulmuş olan çokça cips kola ve çerezlere uzanarak bir avuç çekirdek aldı.

"Ben ayrıldım, o kabullenemedi." Uzanıp bende biraz çekirdek aldım. Elif sinirle mırıldandı ve yanındaki yastığı alıp başına bastırıp küçük çaplı bir çığlık attı "Delireceğim ya!"

"En başından ona insan gibi davranman hataydı." Dedi Elif yastığı yüzünden indirdiğinde.

"Davranmadım ki!" Dedim kaşlarımı çatarak. "Bana başka çare bırakmadı."

"Gitmesene kızın üstüne Elif, belki de onunla olan akşamları bir roman gibi bitiyordu." Dudakları hafifçe kıvrılırken bana bakıp göz kırptı.

"Ne romanı Betül," elini uzatıp bir avuç çekirdek daha alıp arkasına yaslandı. "Güldü mü cenazeye benzerdi. Mendebur gibi adamdı be!"

"O kadar da değil." dedim hafifçe gülerek, biraz abartıyor gibiydi.

"Gerçekten o kadar! Geçen ne oldu biliyor musun?" Hızlıca yerinden kıpırdanıp bir bacağını kıvırıp üstüne oturdu. "Eslina'nın scooterı bozuldu ya, yaptırdık onu gittik tamirciye bindi bu herif motora çalışmıyor."

"Yapamamış demek ki." dedi Betül çekirdeğini çıtlatıp kabuğunu kaseye koyarken.

"Dinle beni bir, neyse sonra tamirci abi geldi bindi çalışıyor. Verdi bize motoru bu bindi yine motor gitmiyor. Tamirci abi bindi çalıştı Eslina bindi çalıştı bende bindim, bu binince motor mum gibi sönüyor. Hayır o bile anlamış yani bunun nasıl bir mendebur olduğunu."

Betül kahkaha ile gülerken gözlerindeki yaşları sildi "Usta ne dedi peki?"

"Ne diyebilir Betül?" Betül kahkahalarının ardından gözyaşlarını silerken bende kendime bu konuda engel olamıyordum.

"Ne saçmaladı bugün sana?" Diye sordu Elif koltuğu arkasına yasladığı başını kaldırmadan bana dönerek. Başlamadan hafifçe nefes alıp verdim ve elime tekrar çekirdek doldurdum. Kafeye gittiğim zamandan beri anlatmaya başladım. Elif elbette sakin kalmadı ve sürekli Tahsin'e olan sinirinden araya kaynayıp ona hakaretler savurdu, Tahsin'den benim ettiğimden daha çok nefret ediyordu.

"Yani açıkçası bu olaylar ilk filizlenmeye başladığında ilk aşklar nefretle başlar demiştim ancak şimdi sözlerimi geri alıyorum." Dedi Betül başını sağa ve sola sallarken. Evet, öyle demişti. Tahsin'i o zamanlarda sevmezdim. Onu ilk gördüğümde de sevmemiştim hiçbir şekilde haz edemedim ve bu hep böyle devam etti. Sanki ezeli düşmanım olarak, bana zarar vermek için doğmuş gibi bir hissiyatı içimdeki bu öfkeyi filizlendiren.

"Onun bu kadar yüzsüz olduğunu hiçbirimiz bilemezdik." Dedi Elif.

"Sonra da işte..." Dedim bakışlarım hızla ikisinin üstünde gezindikten sonra ellerime indi. "Arel geldi, onunla sohbet ettik." Elif'in bakışları beni buldu ve uzunca bir süre çekmedi. Gözlerimi ellerimden çektim Betül'e baktım ve bana yan bir bakışla bakmaya devam eden Elif'e baktım. "Ya," dedi uzatarak. "Neden, bir şey mi demek için gelmiş?"

"Piyanist olan mı?"

"Evet o," dedim usulca başımı sallarken. "Selam vermek istemiş, arkadaşız ya." Dedim bakışlarım Elif'le buluşurken. "Karşılaştık tesadüfen." Elif usulca başını sallayarak onayladı beni.

"Betüş, çay yok mu?" diye sorduğumda cıkladı. "Çikolatalı süt aldık, altılı paketlerde indirim varmış, Elif bunları alalım dedi." Elif, Betül’ün dediklerini başını sallayarak onayladı. "Daha karlı oluyordu." dedi ağzına cipsi atarken.

Betül altılı paketin tamamını getirdi ve hepimize çıkartıp verdi. Tekrar bir sohbete girdik ve tekrar, sanki dünyayı unutmuş gitmiştik sohbet sohbeti açtı ve saatler geçti. Çikolatalı süt uykumu getirdi gözlerimi açık tutmaya çalışmaktan acımaya başladığında elimle kaşıdım.

"Benim uykum geldi." Dedim esneyerek

"Odamda giyinebilirsin." Koltuktan kalkıp Betül'ün odasına gittim ve çantamdaki pijamayı alıp giydim. Döndüğümde Elif ve Betül koltuklara yatakları açmıştı. Ben geldiğimde Elif'de giyinmeye gitti ve baş başa kaldık.

"Toparladın mı kafanı?"

"Ne?" dedim anlamazca. "Elif aklı bir karış havada dedi." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. "Saçma sapan şeyler işte Betül, sadece korkunç bir kabustan uyanmış gibi hissettim kendimi. Neden bilmiyorum."

"Meditasyon yap kov hepsini kafandan." Dedi Betül bana yaklaşarak.

"Zaten her şey öyle başladı."

"Tamam, şimdi de hepsini silip süpüreceğiz işte ben sürekli vize ve finallerimde yaparım nefes egzersizi en iyisidir." Oturduğu yerden kalkıp hemen yanıma gelip oturdu. "Bak şimdi derin bir nefes al ve aklındaki tüm kötü düşüncelerin ılık ve güzel bir meltemle uçup gittiğini hisset. Onları hayal et, gördüğün ya da hissettiklerini ve o meltemle hepsini kov." Betül’le birlikte derin nefes alıp verirken başımı salladım.

"Uyumadan önce yaparım rahatlattı bu beni." Betül başını sallayıp yanımdan kalktı ve o da üstünü değiştirmeye gitti. Bugün üçümüzde salonda koltukta yatacaktık. Elif ve benim için üçlü koltuğu Betül içinde ikili koltuğu hazırlamışlardı. Çok uykum geldiğinden dolayı Elif'i beklemeden yatağa yattım ve pikeyi üstüme çektim. Betül'ün dediği gibi derin bir nefes alıp verdim o ılık meltemi hissetmek istedim ruhuma ve zihnime dolduğunu ve sonra tüm o anıları. O anılar. Tanıdık anılar, tanıdık sevgiler, saygılar. İyi ya da kötü tüm anılar, unutulmuş olanlar. Kimim ben?

Kimsin sen?

Boğuk fazla boğuk hayal meyal olan o düşünceler, unutulmuş olanlar ya da bilerek hatırlanılmayanlar. Kimsin sen?

"İzin verir misin?"

"Birileri görebilir Agah."

"O zaman seninle evlenirim."


Ve daha fazla tanıdık o kadar tanıdık ki neredeyse kendimi yabancılayacağım kadar, geçmişten bir sayfa gibi, tozlu bir sayfa. Derin nefesler aldıkça daha fazla çekildim içine. Tatlı meltem ruhuma nüfus etti, zihnime tüm o düşüncelerime, her yerime.

"Kimsiniz siz?"

"İsmim Agah."

 

Loading...
0%