Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm: Bir Deniz Bakış

@rmtayga

Yatağımdan sıçrayarak kalktığımda sert bir şekilde derin soluklar alıp veriyordum. Etraf karanlıktı, nefes alamıyor gibiydim sanki boğuluyordum. Gözlerimin önündeki nesneler hala netleşmedi başım dönüyordu henüz hala ayılmamıştım ve bu işleri daha da kötü yapıyor gibiydi. Hala gördüğüm rüyanın etkisindeydim önceki gecelerde olduğu gibi, Betül'de kaldığımız geceden beri her gece olduğu gibi fazla gerçekçi ve fazla etkileyici. Yatağımda dirseğimden destek alarak yarım bir şekilde yatarken aldığım nefesler hala yetersiz kaldığından sert soluklarım devam ederken üstümdeki pikeyi çekip attım. Yataktan kalkmaya yeltendiğim sırada kendimi toparlayamayıp ayakta duramadım ve daha bir adımımı tam atmadan yere düştüm. Hiç çaba sarf etmeden sırtımın üstüne döndüğümde bir kaç saniye hızlı ve derin nefesler eşliğinde tavanı izlerken çaresizce anneme seslendim ancak sesim yok denecek kadar azdı. Nedenini bilmediğim ağlama duygusu tüm bedenimi sardığında daha sesli bağırdım, "Anne!"

 

Yanaklarımda sıcak gözyaşlarımı hissettiğimde artık kalbim göğüsüme daha da sert çarpıyordu ağlama kilit noktası gibiydi elim ayağım zangır zangır titremeye başlamıştı. "Anne!"

 

"Eslina?" Annemin ne zaman geldiğini hatta bana ne dediğini bile duymamıştım. "Anne." Ağlamaya devam ederken annem başımı dizlerinin üzerine yatırdı. "Bir şey yok, bir şey yok kabus gördün." Dedi annem alnımdaki terleri nereden aldığını görmediğim bir peçeteyle. "Kabus gördün kızım bir şey yok." Ne gördüğümü net bir şekilde hatırlamıyordum yalnızca konuşmalar çok netti. Yüzler vardı buğulu yüzler ve yalnızca hisler. Hissettiğim ciddi bir duygu olmadı, kabus diyorduk ancak korkmadım gördüklerim neydi bilmiyordum ben neden ağladığımı bile bilmiyordum.

 

Annem saçlarımı okşayıp beni öperken biraz olsun sakinleştim. Kısa kısa soluklarımın ardından sonunda ağlamayı bıraktığımda bir kaç saniye daha annemin dizinde kalma ihtiyacı hissettim. "İyi misin kızım?" Annemin mırıldanarak sorduğu sorusuna başımı usulca sallayarak cevap verdim.

 

"Ne gördün?"

 

"Bilmiyorum." Annem başımı dizinden çekip yatağımın yanındaki komodinin üzerindeki sürahiden su doldurup bana verdiğinde sanki günlerce su içmemişim gibi kana kana içtim. Bardağı anneme verdiğimde bakışlarım yerde durgun bir şekilde olduğum yerde duruyordum.

 

"Çarpıldın mı ne yaptın?" Annemin dediği şeyle anında gözlerimiz birleşti. "Saçmalama anne."

 

"Ne saçmalama kızım kaç gecedir ne biçimsin." Annem yanıma gelip oturduğunda üzgün bir şekilde yüzüme baktı ve bir elini kaldırıp saçlarımı okşadı.

 

"Bi okutalım seni."

 

"Anne beni çarpan varlığın bir üfleme ile gideceğinden emin değilim.

 

"Ben eminim." Bir kaç saniye sessizlik olduğunda derin bir nefes alıp verdim. "Gördüklerim kabus değil, ne gördüğümü hatırlamıyorum sadece..." Bacaklarımın üzerine koyduğum ellerimle oynarken bakışlarımı yerden kaldırıp anneme baktım. "Üzgünüm." Gözlerim hızla dolduğunda çenem titriyordu ve konuşmak zorlaşmıştı. "Üzgünüm anne, kırgınım neden olduğunu ve kime kırgın olduğumu bilmiyorum çok pişmanım ama neden pişmanım bilmiyorum gördüğüm şeyler kabus değil ama kabustan beter hissettiriyor." Gözlerimden sıcak yaşlar akmaya başladığında istemsizce hıçkırdım. "Kalbim çok kırık ve çaresizim."

 

"Neden çaresiz olasın kızım?" Dedi annem anlayışlı bir ses tonuyla. Elini sırtıma koymuş sıvazlarken anne şefkati ile buluşan ruhum daha da saldı kendini. Ellerimle yüzümü kapattım ve bir kaç saniye öyle durduktan sonra yanaklarımdaki yaşları sildim. "Bilmiyorum..."

 

Annem sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdi. "Belki de strestendir." Dedim biraz rahatlaması için. "Strestendir anne, başka neden olacak?" ses tonum annemin cin teorisine ima yapıyordu. Annem bacağıma hafif bir şaplak attı "Dalga geçme eşek sıpası." Hafifçe kıkırdadım.

 

"Seninle uyumamı ister misin yine." Usulca kabul ettim bu güzel teklifini. Babam bir gece daha yalnız yatsa bir şey olmazdı. Annemle yerden kalkıp yatağıma geçtik. Dizlerimin üzerinde yatağımda ilerledim ve annem için boş alan bırakarak yattım annemde yanıma yattığında ona sıkıca sarıldım ve kokusunu içime çektim, güvendeydim.

 

Anneme sarıldıktan sonra bir kaç dakika gözlerimi kapamadım. Kollarım annemin belinde başım göğsünde karanlık odada yalnızca dolabımın az çok görünen varlığına odaklandım, bakışlarım orada kaldı ve gözlerimi kapatamadım. Bu sanki gözlerimi kapatırsam boğulurum gibi bir histi. Gözlerimi kapatırsam Agah konuşabilirdi, gözlerimi kapatırsam Agah hissedebilirdi, gözlerimi kapatırsam Agah'ı hissedebilir miydim?

 

Agah kimdi? Gördüklerim yalnızca bir rüyaydı fazla gerçekçi hissettiren bir rüya ancak daha önce hiç rüyamda bana ait olmayan anılar ve tanımadığım insanlar görmemiştim. Gözlerim hiç kapanmadı. Agah'tan, hissedemesem bile Agah'ı hissedebilmekten kaçtım. Agah'ı hissedebilmekten korktum. Kaç dakika öylece kaldım bilmiyorum, annem sırtını bana döndü ve uyumaya devam etti, kollarımı annemden ayırmadım. Şafak söktü karanlık gökyüzü şafak rengine boyandı gökyüzünü kaplayan mavi odamı da buldu, gözlerim kapanmadı.

 

Zihnimdeki korkulardan biraz olsun kaçmayı başarıp yüzüstü döndüğümde bir kaç dakika tavanı izledim, tavana yansıyan zihnimdeki filmleri izledim.

Sanki havayla uçup gidecekmiş gibi gözlerimi sıkıca kapatıp başımı hızla salladım.

 

Sol tarafıma dönüp komodinin üzerinde olan telefonumu elime aldım ve ilk önce saate baktım.

 

06.15

 

Tekrar yüz üstü döndüm ve telefonuma odaklandım.

 

Whatsapp

Siz

Konuşmamız lazım.

 

Telefonu kapatıp yastığımın altına koydum ve gözlerimi tekrar tavana diktim.

 

"Buraya neden geldiniz?"

 

"Buraya gelme sebebim sizsiniz."

 

Elimi hızla alnıma vurdum ancak canım acıdığında hafifçe inleyerek alnımı ovuşturdum. Bu saçma sapan sesler kafamda nereden oynuyordu hiçbir fikrim yoktu ve bu delirdiğimi düşünmeme neden oluyordu. Gördüğüm rüyalarda net ifadeler ve durumlar yoktu ancak söylenilen ve yaşanılan her şeyi hatırlıyordum ve gördüğüm şeylerde kesinlikle bu saçmalıklar yoktu. Agresifçe yatağımdan kalktığımda odadan çıkıp lavaboya doğru ilerledim. Kafamı dağıtmak için duşa girip acele etmeden ılık suyla yıkandıktan sonra duştan çıkıp tekrar odama ilerledim. Annem hala uyuyordu ve şu an bütün yatak ona ait gibi görünüyordu. Dolabıma doğru ilerleyip kıyafetlerimi hazırlayıp giyindikten sonra havluyla saçlarımı kurulayıp taradım. Yatağın yanına gidip telefonumu alıp tekrar saate baktığımda saat çoktan yedi buçuk olmuştu. Banyoda neredeyse bir saate yakın durmuştum ancak ılık suyla yıkanmak bedenime ve zihnime çok iyi gelmiş gibi hissediyordum. Telefonumun ekranını aşağı doğru kaydırıp gelen bildirimlere baktığımda Elif'in mesajını gördüm.

 

Elf🧝

Sabah sabah ne bu resmiyet?

Bir şey mi oldu?

Ne hakkında?

Arayayım mı?

 

Siz

Okulda konuşuruz.

 

Telefonu tekrar yatağın üzerine koyduktan sonra biraz kafamı dağıtmak için evi turladım ancak yeterli olmadı. Babamın yanına gittim, yatakta oldukça rahat bir şekilde uyuyordu. Babamın yanına yattım ve ona sarıldım ancak hiç bir şey değişmedi. Uflayarak yataktan doğruldum babamın yanağına bir buse kondurduktan sonra kalktım ve bir kez daha dolaştım. Çay suyu koydum ve tekrar odama geldim, çalışma masamın önündeki dönen koltuğa oturdum ve bilgisayarımı açıp arama motoruna aklımdaki sorulardan en net ve belirleyici olanını yazdım ve en üstte çıkan ilk yazıyı içimden okudum.

 

Geçmiş hayat nedir?

Geçmiş yaşam kavramı, yaşamlar boyunca bir fiziksel bedenden diğerine hareket eden fiziksel olmayan bir ruha veya öze sahip olduğumuz fikrine dayanır. Bu teoride, birçok hayatınız olabileceği anlamına gelir. Psişik Andrew Brewer, Bustle'a göre “Herkesin bir geçmiş hayatı vardır” diyor.

 

Hiçbir şey anlamadım. "Bu ne demek yani?" Arama motorundaki soruyu silip bir diğerini yazdım.

 

Reenkarnasyon nedir?

 

Gözlerimle arama sayfasını hızla taradığımda 'ruh göçü' kavramı gözlerime iliştiğinde kaşlarımı çattım.

 

"Ne yani ben göçtüm mü?" Annemin uykulu mırıldanması doldu kulağıma.

 

"Nereye göçüyorsun?" Diğer tarafa.

 

"Bir şey yok anne araştırma yapıyorum uyu sen."

 

Arama motorundaki soruyu silip yeni bir soru daha yazdım.

 

Yeniden doğmak nedir?

 

Karşıma ilk çıkan yazıyı tekrar içimden okumaya başladım.

 

Bir kişiliğin sona ermesiyle birlikte bir başkası dünyaya gelir; bu sönmekte olan bir mumun aleviyle yeni bir mum yakılmasına benzetilebilir. Yeniden doğan kişinin bilinci, ölmüş olan kişinin bilinciyle ne özdeş, ne de tamamen farklıdır; ancak nedensel bir süreklilikten veya akıştan sözedilebilir.

 

Paragrafı okumayı bitirdiğimde bir elim ağzımdaydı. Elif bu saçmalıklardan bahsediyordu ancak ben inanmadığım ve çok saçma bulduğum için tam dinlemezdim. Aklıma düşen şeylerle bakışlarımı bilgisayardan kaçırdım bunları biraz sindirmem lazımdı. Normal şartlarda olsaydık eğer o hipnozdan sonra bu yazıyı yine okusaydım bu saçmalık yine umurumda olmazdı ancak şu an normal şartlar altında değildik. Sürekli başka bir kadının bakış açısından bana ait olmayan anılar görüyordum Agah kimdi bilmiyordum ve bunların hepsi hipnozdan sonra gerçekleşmeye başlamıştı.

 

Elimi ağzımdan çekip derin bir nefes aldım ve kendime, kendime gelmeyi söyledim. Kendine gel Eslina, kendine gel. İnternette okuduğun her şey gerçek değil. Bu ruh göçünü atalardan toruna geçen bazı özelliklere de bağlamış olabilirlerdi. Mesela bugün doğum yapmış bir kadın bebeğine ananesinin yediği yiyeceklerin etkilediği bir süt emzirirdi.

 

Telefonumu tekrar elime aldım ve Elif'le olan sohbetimize girdim.

 

Siz

Okula kaçta gideceksin?

 

Mesajı yazdıktan sonra saate baktım sekize geliyordu benim ilk dersim dokuz buçukta başlıyordu. Üstümü çoktan giyinmiştim bu yüzden kahverengi saçlarımı hızla balıksırtı örüp kahkülümü ve perçemlerimi düzelttim. Çantamı da kontrol ettikten sonra yemek yemeden evden çıktım. Minik güzel mavi motoruma atlayıp kaskımı da taktıktan sonra okula doğru ilerledim. En son bir ay önce bu makine ile asfaltları ağlatmıştım ancak sonra bir takım bakımlara muhtaç olmuştu güzel kızım.

 

Kampüse vardığımda kampüsteki otoparka motorumu park edip en yakın olan kafeye gittim ve cam kenarlarındaki bir masaya oturdum. Telefonumu alıp Elif'e nerede olduğuma dair mesaj attıktan sonra telefonumu masanın üzerine bıraktım elimi çenemin altına koyarak dirseğimi masaya koydum. Bakışlarım kafenin açık camlarından dışarıya, kampüsün bahçesinde dolanırken aklım da düşüncelere dalmıştı. İki hafta önceki halimi özlüyordum, bunların hiçbirinin yaşanmamış olmasını dilerdim.

 

"Ne düşünüyorsun?" İrkilerek önüme döndüğümde Elif sandalyeye oturup çantasını masaya bıraktı. "Sakin ol, halbuki sessiz de gelmemiştim."

 

"Fark etmemişim."

 

"Evet bir garipsin, bunda konuşacağımız şeyin de payı var mı?" Oturduğum yerde arkama yaslanıp derin bir nefes verdiğimde garson geldi ve şiparişlerimizi aldı. Elif adını bilmediğim bir kahve söylerken ben de limonata istedim, soğuk bir şeylere ihtiyacım vardı. Garson yanımızdan ayrıldığında bakışlarımı Elif'in üzerinde bir kaç saniye gezdirdim ve en sonunda gözlerinde durdum. Elif sorgulayıcı bakışlarını üzerime dikti.

 

"Ne oldu?"

 

"Bu gece bir rüya gördüm." Elif sırtını dikleştirdi ve bana daha da odaklandı. Ona artık bu şekilde bahsediyordum çünkü kabus değillerdi. Elif'de bunu söyledi, kabus değil yalnızca hissettiğin duygular seni korkutuyor demişti.

 

"Ne gördün, hatırlıyor musun?" Genellikle tamamını hatırlamazdım, yüzler ve mekanlar net olmazdı ancak hisler ve söylenilenler aklımdan çıkmazdı.

 

"Agah'ı." Neredeyse mırıldandığımda sesim istemsizce kısılmış ve gözlerim dolmuştu. Bu adam bana ne yapmıştı da bu kadar kalbim kırıktı?

 

"Onun yüzünü gördün mü? Ya da siması tanıdık mıydı?" Elif'in sorduğu soruyla duraksadım bir kaç saniye kendime bu soruyu cevaplamak için izin verdim ancak en sonunda soruyu yanıtsız bıraktım.

 

"Önümde bir defter vardı," diye başladım anlatmaya. "Bir kadın vardı, annem. Ben vardım, ben başka biriydim." Elif dirseklerini masaya koyarak bana doğru eğildi ve daha dikkatle dinlemeye başladı.

 

Derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim ve ardından devam ettim. "Sinirliydim Elif, hem de çok fazla ve sonra elime bir mektup aldım, bu mektup bana yazılmış ama ilk defa gelen bir mektup değil. Hissettiğim öfkeyi hala hatırlıyorum sanki hala buramda gibi," dedim elimle göğsümü işaret ederek.

 

"Dışarı çıktım yeşil ve büyük bir ağaç vardı ve çok eski bir zamandaydık kestiremiyorum durduğum yerde yol yoktu ve sonra o geldi, Agah." Elif usulca başımı salladı. "Sinirim mektup yüzündendi, mektupları bana onun yazdığını düşündüm ve onu patakladım."

 

"Ne?" Elif kıkırdamaya başlayınca ona ciddi olmayan bir öfke ile kızdım. "Dalga geçme onu çok kötü patakladım ve burnu kanadı daha sonrasında ona üzerinde mavi güller işlenmiş bir mendil verdim. Bu anı gördüğüm rüyaya dahil değildi ancak nedenini bilmediğim bir şekilde o mendilin üzerindeki işlemeleri benim işlediğimi biliyorum. Sonra yanımıza biri geldi tanıdığım biri adını hatırlıyorum, Orhun."

 

"Yüzü tanıdık mı?"

 

"Hiç kimsenin yüzünü net hatırlamıyorum." Elif başını sallarken derin bir nefes verip arkasına yaslandığı sırada garson bize içeceklerimizi getirdi. Buzlu, soğuk limonatamdan bir yudum aldıktan sonra devam ettim, "Sonra Agah'ın yanından ayrıldım." Aklıma gelen şeyle aniden dikleştim ve Elif'e doğru eğildim. "Bir kız kardeşim vardı, Cemile. Ona korkunç ve çok saçma bir şaka yaptım inanması güç ancak yedi." Elif kıkırdadı. "Onca şeyin içinden en ilgini çeken bu mu oldu?" Başımı aşağı yukarı salladım tebessüm ederken.

 

"Sonra gündüz olduğunu hatırlıyorum ama çok endişeliydim sanırım Agah için ancak onu pataklamadan önce de neden olduğunu bilmediğim bir şekilde derin bir endişe hali içerisindeydim. Cemile'yle kumsaldaydık ve tekrar onu gördüm." Anlatırken aniden tüm duygular ve anılar yeniden sardı bedenimi ve zihnimi.

 

Bana isminizi bahşeder misiniz? "Bana ismimi sordu."

 

"Ne dedin?"

 

Firuze. Yutkundum, "Firuze." İkimizde bir kaç saniye sessiz kaldık.

 

"Sonra ne oldu?"

 

Vedalaşmayacak mısınız? Hoşça kalın.

 

"Sonra mı?"

 

Vedalar ayrılık içindir Firuze hanım, sizinle bir daha görüşmek isterim.

 

Deri bir nefes aldım, "Sonra..."

 

Görüşürüz.

 

"Ayrıldık." Bakışlarım masada, aklım ise uzaklardayken yutkundum. "Cemile'yle denize girdik ve ben boğuldum, sonra da uyandım zaten."

 

"Firuze," Bakışlarım onu buldu. "Sen Firuze'ydin." Hiçbir şey diyemedim.

 

"İlk zamanlarda seni buna zorladığım için çok pişmandım Eslina ama ya peşinden gitmen gerekiyorsa? O günden beri o zamana ait anılar görüyorsun ya eksik kaldıysan ve tamamlanman gerekiyorsa?"

 

"Ne yapayım Elif? Gidip Agah'ı mezarından mı hortlatayım?"

 

"Firuze hortladıysa Agah'ın da hortlamadığı ne malum?"

 

"Gökten mi inecek bu adam tepeme?" Korkuyordum.

 

"Kimseyi bulmak zorunda değilsin Eslina, bence sadece öğrenmelisin." Çok korkuyordum, bunların hepsi bir bana mı bu kadar korkunç geliyordu?

 

"Bilmiyorum."

 

"Belki her şeyi oturtup bunların hepsine bir nokta koyduğunda bu rüyalarda artık bir son bulur ki bence bulacaktır."

 

"Ne yapmalıyım peki?" Diye sordum çaresizce.

 

"Hipnozda olduğu gibi yaparız belki yine hipnoza gitmeliyizdir?" Kaşlarımı çatıp başımı Elif'den kaçırdım. "O şeye tek kuruş vermem." Elif ofladı.

 

"Youtube'da geçmiş hayat için meditasyonlar var sakin bir kafayla yaparsan belki işe yarayabilir ne dersin?" Korkardım.

 

"Tek başıma yapmak istemiyorum sanırım."

 

"Birlikte yaparız ben yanında olurum." Sesli bir şekilde oflayıp dirseklerimi masaya koydum ve yüzümü avuçlarımın arasına aldım.

 

"Bu saçmalıklara bulaştığıma inanamıyorum." Elif kıkırdadı.

 

"Benim dersim var gitmem lazım." Elif masadan ayaklandığında bende masanın üzerindeki telefonumdan saate baktım, dersimin başlamasına bir kaç dakika vardı.

 

"Ben bu kafayla derse girebileceğimden emin değilim, sanırım kütüphaneye gidip kitap okumak istiyorum." Geçenlerde okuduğum fantastik kitabın ikinci kitabına geçmiştim ve çok heyecanlı gidiyordu. Okuduğum kitap aklıma geldiğinde Arel'de gözlerimin önüne gelmişti. O günden sonra onunla bir daha konuşmaya fırsatımız olmamıştı. Birinci kitabı bitirmiştim, kitabı merak eder miydi?

 

Bardağımın dibinde kalan limonatayı bir dikişte bitirdikten sonra bardağı masanın üzerine koyup telefonumla çantamı aldım ve Elif'le birlikte kafeden ayrıldık. Kampüsün içinde bir kaç dakika aynı yoldan gittikten sonra Elif fakültesine doğru yol alırken bende kütüphaneye gittim. Dönem sonu olduğundan kaynaklı fazla öğrenci yok sayılırdı, yalnızca büte çalışanlar ve benim gibi kitap okumak isteyen öğrenciler geliyordu. Kütüphaneye giriş yaptıktan sonra okuma alanındaki koltuklara oturmaktansa boş gördüğüm bir masaya oturup çantamdan kitabımı çıkardım ve son kaldığım yeri açıp okumaya devam ettim. yaklaşık elli sayfa okuduktan sonra ağrıyan sırtımı rahatlatmak için kaslarımı esnetip duruşumu dikleştirdim. Oturduğum koltuğa yaslandım ve sırtımın dinlenmesi için kendime izin verdim. Bakışlarımı kısa bir süre için kitaptan ayırdığımda gözlerim bir kaç masa uzağımda ki Arel'in üzerinde durdu. Önündeki bilgisayarla uğraşırken istemsizce bir kaç saniye onu izledim. Onu son gördüğümden beri hiç denk gelmemiştik. Bir kaç kere, belki her gün müzik odasının önünden geçmiştim ancak Arel'i orada hiç görmemiştim. Bu durum beni şaşırtmıştı ancak belki de dönem sonu olduğundan dolayı okula gelmemişti, bilmiyordum.

 

Arel'in bakışları aniden bilgisayarından bana çevirdiğinde beklemediğimden dolayı irkildim. Bakışlarım koyu mavi gözlerindeyken sanki midem aniden karıncalanmaya başlamıştı. Hafifçe gülümsediğinde gözlerim usulca dudaklarına kaydı.

 

Vedalaşmayacak mısınız? Hoşça kalın.

 

Vedalar ayrılık içindir Firuze hanım, sizinle bir daha görüşmek isterim. Görüşürüz.

 

Zihnimde aniden baş gösteren anılarla birlikte gözlerimi Arel'den hızla kaçırdım ve öne doğru eğilip dirseklerimi masaya yaslayıp kitabıma devam etmeye çalışırken sıkıca gözlerimi kapatıp zihnime düşen bu anıların kaybolması için başımı hafifçe iki yana salladım. Yalnızca bir tesadüftü. Her şey zaten oldukça saçmaydı, daha da saçmalaştırmaya gerek yoktu.

 

Altı dudağımı dişlediğimde bakışlarım kitap satırlarındaydı ancak okuyamıyordum. Zihnimdeki Agah kalabalığı beni biraz sinirlendiriyordu, bu adam kimdi ve bana ne yapmıştı bilmiyordum ancak bu adamı sevmemiştim.

 

"Küs müyüz?" Arel'in fısıltısı kulaklarıma dolduğunda tüylerim irkildi, başımı usulca kaldırıp Arel'e baktığımda başını usulca yana eğmiş mavilerini üzerime dikmiş merakla bana bakarken çok tatlı görünüyordu. Bu haline içim ısınırken istemsizce tebessüm ettiğinde mavi hareleri dudağımı buldu ve o da usulca tebessüm etti.

 

"Neden küs olalım?"

 

"Az önce bana böyle gülmediğin için." Ne diyeceğimi bilemedim ve yalnızca elimdeki kitabı göstererek usulca omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Kitap okuyordum."

 

"Kitap okurken hiçbir şeyi umursamaz mısın?"

 

"Kısmen," omuzlarımı usulca kaldırıp indirdiğimde gülümsedim. Bakışları benden masadaki kitaba kaydığında tek kaşı merakla havalandı.

 

"Devamını dinleyebilecek miyim?" Dudaklarım daha da kıvrılırken heyecanla başımı salladım.

 

"Birinci kitabı bitirdim, bu üçüncü kitap." Kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Gerçekten mi? Çok hızlısın, bunun ikinci kitap olduğunu düşünmüştüm."

 

"Kitap oldukça heyecanlı ve akıcı bir dili var, aslında ne zaman bittiğini bile anlamıyorum." Arel hala ayaktayken bir elini sandalyenin başlığına yasladı.

 

"Ne zaman dinleyeceğim?" Arel'e cevap vereceğim sırada sessizde olan telefonum masanın üzerinde titremeye başladığında bakışlarım telefona kaydı. Gördüğüm tanıdık numarayla hızla çağrıyı reddettiğimde tekrar Arel'e döndüm.

 

"Aslında..." Tekrar çalan telefonumu çantama koyacağım sırada ekranıma düşen mesajlarla ekranım tekrar açıldı.

"Önemli bir şey mi?" Dedi Arel telefonu kast ederek.

 

"Hayır, değil. "

 

0552 ***

Eslina arıyorum neden açmıyorsun?(Az önce)

O yanındaki eleman kim?

Neden gülüyor sana?

Eslina aç şu telefonu (Şimdi)

Yanına geliyorum.

 

Okuduğum mesajlar hızla içimdeki öfke ateşini harlarken aynı zamanda kapıldım. O gerizekalının yanıma gelip olay çjkarması isteyeceğim son şey bile değildi. Telefonumu çantama atarken masandan hızla ayaklanarak kitabı mı da elime aldım.

 

"Sanırım önemli gibi. " Arel' ne olduğunu anlamaz bakışlarıyla bana bakarken gözlerimiz birleştiğinde istemsizce gülümseyerek devam ettim. "Aslında senin yanına gelip konuşmak isterdim ama yolumuz kesişmedi." Dudağının kenarı usulca havalandı.

 

"Okulda değildim, yoksa beni her zaman bulurdun." Dediği şeyle bir anlığına durakladım ne demek istediğini pek anlamamıştım ancak onu onayladım, "Bulurdum."

 

Dudağında ki gülümseme büyüdüğünde masamdan ayrılıp gitmeye hazırlanırken son kez döndüm ona. "Seninle en kısa sürede tekrar görüşmek isterim Arel, görüşürüz." Mavi gözleri parladığında dudağındaki tebessüm hiç silinmedi. "Görüşürüz Eslina."

 

Aklımda Tahsin alarmı çalmaya başladığında hızla kütüphanenin çıkışına doğru ilerlerken giriş kapısında buldum Tahsin'i.

Kolundan sertçe kavrayıp kütüphaneden çıkarken onu da peşimde sürükledim. Arel'in kim olduğuna dair sorduğu soruları umursamadsn ilerlerken sonunda çıktığımızda bir kaç adım girişten uzaklaştıktan sonra öfkeyle ona döndüm.

 

"Eslina cevap ver, kim o?! "

 

"Bir de beni takip edip izlemeye mi başladın sapık herif!"

 

"Şimdi de sapık mıyım? Seni özledim ve görmek istedim Eslina! Sonra bir baktım ki benim sevgilim bir başka erkekle flörtleşiyor! Kimdi o?! "

 

"Sana ne!? Sanane ya Tahsin, sanan ne!? Hâlâ sevgilim diyorsun ya ayrıldık biz şunu kafana sok artık. " İşaret parmaklarımla şakaklarıma vurarak öfkeyle bağırdım. "Rezil ediyorsun bizi senin yüzünden rezil oluyoruz!"

 

"Sana ne mi? Bu kadar kolay mı sildin gerçekten beni? Ne zaman çıkma teklifi eder sana ne zaman el ele görürüz sizi?"

 

Öfkeyle ofladığımda gözlerim doldu. "İster sevgilim olsun ister arkadaşim bu seni zerre ilgilendirmez tamam mı? Ben seni hiç sevmedim! Sana bunu defalarca söyledim ancak sen her zaman olduğu gibi vazgeçmedin! Her yerdeydin Tahsin, her yerde! Beni her yerde sıkıştırdın her yerde beni zorladın bana kabul etmekten başka çare bırakmadın! Belki dedim, dedim ki belki anlık bir elde etme isteğidir ve kabul edip onunla bir iki gün takılırsam beni bırakır! Seninle sadece bir hafta konuştuk Tahsin ve aramızda duygusal hiçbir şey yaşanmadı! Ne yaşandı ki neyi sileceğim ben!"

 

"Eslina... " Bir adım bana yaklaştığında sözünü kesip onu ellerimle göğüsünden sertçe ittim. "Şimdi de sapık gibi beni takip edip izliyorsun! Yeter artık bırak beni lütfen yalvarırım bırak artık!" Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken sonlara doğru her ne kadar daha çok bağırmak istesem de çaresizce sesim kısıldı. Tahsin'in yaptığı şey buydu işte. Yalnızca beni çaresiz bırakmak, bana kendimi çaresiz hissettirmek.

 

"Eslina bak ben... "

 

"Sana onu bırakmanı söyledi." Tahsin'in sözünü kesen, bana attığı adımı durduran ses kulaklarıma dolduğunda, hızla çarpan kalbimin sebebi bu defa hissettiğim öfke değildi.

 

Tahsin'in bakışları benden yukarıya doğru çıktığında histerik bir şekilde nefes verdi ve gözleri kindarca kısıldı.

 

"Kız arkadaşımla konuşuyorum."

 

"Daha çok onu rahatsız ediyormuşsun gibi görünüyor." Arel ciddi bir sesle konuştuğunda gözlerimi bir kaç saniye kapatırken bedenimi utanç duygusu sardı. Kampüsün ortasında onunla kavga etmişitim ve Arel arkamda beni Tahsine karşı savunuyordu. Tahsin'in beni içine soktuğu bu durum bana sadece rezillik gibi geliyor ve utandırıyordu.

 

"Derdin ne senin?" Tahsin öne doğru bir adım atacakken elimi havaya kaldırıp onu durdurdum. "Tahsin," Bakışları tekrar aşağı inip beni buldu. "Beni rahatsız ediyorsun."

 

"Onunla aranda ne var?" Başıyla arkamda duran Arel'i işaret etti. "Yeni sevgilin mi?"

 

"Sevgiliysem artık beni rahat bırakacak mısın?" Yorgun bir sesle sordum.

 

"Evet, bırakacağım."

 

Arkamdaki Arel'in varlığı bana biraz daha yaklaştışığında hissettiğim güven duygusu bir yıldır Tahsin'in bana hissettirdiği tüm o duyguları yıkıp geçtiğinde bir anlığına duraksadım. Evde değil, sanki yuvamdaymışım gibi gözlerimi usulca kapatıp bir kaç saniye sonra açtığımda Tahsin'in hâlâ Arel'de olan kindar bakışları beni bulduğunda yutkundum.

 

"Bırak peşini." Arel'in dediği şeyle Tahsin'in gözlerinde ki sağlam ifade kırıldığında hissettiği şaşkınlıkla kaşları çatılırken hafifçe ağzı aralandı.

 

"Ne? Eslina sen gerçekten..." Bana doğru bir adım atmaya yeltenirken Arel kolumdan nazikçe tutup önüme geçerek beni arkasına aldı. "Rahat bırak onu." Tahir, hayalkırıklığına uğramış ve içinde kin ve bencillikten başka bir duygu olmadığını düşündüğüm gözleriyle Arel'e bir kaç saniye bakmayı sürdürdüğünde sonunda gözleri beni buldu. Onunla göz göze gelmekten tiksiniyordum, gözpınarlarında biriken gözyaşlarının acıdan ziyade sinirden olduğuna adım gibi emindim. "Nasıl?" Diyordu, "Nasıl benim olmadı? Benim olmak zorundaydı." Onu değilde Arel'i tercih etmiş olduğum düşüncesi onu sinirden ve kibirden mahvediyordu.

 

Koyu kahverengi gözleri hala üzerimdeyken varla yok arası başını salladığında arkasını döndü ve bir daha durduğumuz yere tekrar dönüp bakmadan hızlı adımlarla ana kampüsün yolunda ilerlemeye devam etti.

 

Arel'le bir kaç saniye hiç konuşmadan durduğumuzda sanki olanları daha yeni algılıyormuş gibi kendime geldiğimde gözlerim dolmaya başladı. Aldığım derin nefeslerden dolayı göğsüm hızla inip kalkarken Arel'den bir adım uzaklaştım.

 

Arel sonunda bana döndüğünde göz göze geldik. Tahsin'e sevgili olduğumuzu iddia etmiştik. Bu durum beni baştan sona utandırırken Arel'den gözlerimi kaçırıp arkasındaki kaldırımın üzerinde açmış papatyalara verdim. "Ben..." Varla yok arası konuşmaya çalıştığımda tek diyebildiğim bu oldu.

 

"Eslina, iyi misin?" Bana bir adım yaklaşırken onunla birlikte bir adım uzaklaştım. "Ben özür dilerim." Hissettiğim tüm duyguların üst üste gelmesinden kaynaklı ağlamaya başladığımda Arel'e arkamı dönüp hızlı adımlarla kaçarcasına oradan uzaklaştım. Arel'i bile bir şeyler yapmak zorunda bırakmıştı. Tahsin'in yaptığı tek şey buydu, zorunda bırakmak.

 

 

Fakülteye geldiğimde Elif'in yanına uğramak istedim ancak dersteydi ve çıkmasına daha vardı. Fakültede ne yapacağıma karar vermez şekilde nereye olduğunu bilmeden yürüdüğümde adımlarım müzik odasının koridorunda durdu. Koridorun başında bir kaç saniye bekledim. Sessizdi, Arel yoktu. Arel... Hissettiğim duygularla başa çıkamıyordum ve sonunda patlama yaşayarak ağlamama engel olamıyordum. Arel aklıma geldiğinde hissettiğim duygular gözlerimi tekrar buğulandırdığında derslere giremeyecek olduğumu anlayıp eve gitmeye karar verdim. İki hafta sonra dönemin son finalleri olacaktı bu yüzden fakülte kalabalıktı, birilerinin ağladığımı fark etmemesi için başımı yere eğip fakülteden ayrıldığımda otoparka doğru ilerleyip minik güzel motoruma binip kaskımı taktım ve eve doğru sürmeye başladım.

 

Eve geldiğimde yolun nasıl geçtiğini, eve nasıl geldiğimi bilmiyordum sadece yatağıma yatıp biraz daha ağlayıp uyumak istiyordum. Annemle babamın ikiside işteydi ve bu benim daha rahat olmama sebep oldu.

 

Eve girer girmez kendimi tamamen serbest bıraktığımda sağ elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken küçük bir çocuk gibi ağlıyordum üstelik bu kadar ağlamamın sebebinin ne olduğunu bile bilmiyordum. Tahsin'den her zaman nefret etmiştim ancak ilk defa böyle bir duygu boşalması yaşıyordum. Sol elimle de gözyaşlarımı sildikten sonra lavaboya gittim ve ağlamaktan akan burnumu temizleyip yüzümü bir kaç kere soğuk suyla yıkadım. Başımı kaldırıp aynada kendimle buluştuğumda bir kaç saniye kendimi izledim, güzeldim.

 

Lavabodan ayrılıp odama geçtikten sonra yatağımın üzerine yığılıp telefonumu elime aldım ve Elif'e ses kaydı atarak olan her şeyi harfi harfine anlattım. Bir kaç tane ses kaydını ona gönderdikten sonra telefonu yanıma bıraktım. Çok yorgundum, gözkapaklarım kendiliğinden kapandığında onları engellemedim. Ancak korktum, tekrar kabus görmekten korktum yine de uyku bedenimi ve zihnimi ele geçirdiğinde uzun zaman sonra rahat bir uyku çektim. Hiç rüya görmedim, Agah'ı görmedim, Agah'ı hissetmedim.

 

Çalan telefonumun sesiyle gözlerimi istemsizce araladığımda yüzümü kırıştırarak rahatsızca mırıldandım. Tamamen uyandığımda telefonumu alıp Elif'den gelen aramalara ve mesajlara panelden göz gezdirdiğimde bir cevap veremeden saate baktım ve telefonu tekrar yatağa bırakıp kaç dakika olduğunu bilmeden öylece tavanı seyrettim. Uzun zaman sonra rahat bir uyku çektiğimden olsa gerek yaklaşık beş saat boyunca uyumuştum bu yüzden beynim uyuşmuş gibiydi. Sonunda yatağımdan ayaklandığımda. Eve geldiğimde saat 13.00'e geliyordu ve şu an beşdi bir kaç gündür hiç kumsala inmediğimden kumsala gitmeye karar verdim.

 

Üstümü değiştirip daha rahat şeyler giydikten sonra yanıma sadece telefonumu alıp siyah spor sandaletlerimi giydikten sonra yola koyuldum. Bir kaç dakikanın ardından kumsala girdiğimde gözlerimle hızla kumsalı tararken bakışlarım geçen geldiğimde Arel'le ilk tanıştığımız nokta da durdu.

 

Orası boş değildi.

 

Arel oradaydı.

 

Yine aynı şekilde oturmuş ve yalnızca denizi izliyordu. Usul adımlarla ona doğru yaklaşırken gözümü ondan, bana dönük olan sırtından ve hafif esen rüzgarın uçuşturduğu siyah saçlarından ayırmadım.

 

"Deniz kızını mı bekliyorsun?" Denizin dalgalarında olan bakışları beni buldu. Hiçbir şey demedi, dudakları usulca kıvrıldı. Gözlerim, koyu mavi harelerinden dudaklarına kaydığında istemsizce bende gülümsedim. Arel biraz bulaşıcıydı.

 

Yanında hala ayakta dururken bakışlarımı dalgalı olan denize çevirdim. "Buraya genelde akşamları geldiğini zannediyordum." Dedim gözlerimi denizden ayırmadan, dalgaların her kumsala vurduğunda çıkardığı ses etrafımızı sarıyordu.

 

"Seni bekliyordum." Gözlerimi anlık hızla kapatırken nefesimi sanki bir daha hiç almayacakmış gibi verdim, ona dönmedim ve gözlerimi açıp tekrar kumsala vuran dalgalara baktım. Bir kaç adım atıp ıslak kumlara parmak uçlarımla dokundum. Dalga hızlı bir şekilde gelip ayaklarıma dokunduğunda ayaklarımı hızla geri çektim. Denizden korkardım.

 

"Korkuyor musun?"

 

"Evet, denizi sevmem." Ona döndüğümde kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Gerçekten mi? Senin denizi çok sevdiğini düşünüyordum." Dediği şeyle kıkırdadım. Haklıydı, denizden çok korkardım ama sık sık kumsala gelirdim. Kumsalda olmayı, burada oturup yıldızları izlemeye severdim bende bunu garip bulurdum.

 

"Aslında bende bunu bazen garip bulurum ama yalnızca denize uzaktan bakmayı tercih ederim."

 

"Daha önce boğuldun mu?" Başımı iki yana salladım. "Hayır, kendimi bildim bileli hep korkardım. Çocukken babam beni sokmaya çalıştığında boğazım acıyıncaya kadar bağırır ve ağlardım."

 

"Sanırım en sevdiğim mevsimin yaz olmasının sebebi denize girebilmek." Dedi. En sevdiği mevsim yazmış.

 

"Ben ilkbaharı severimi ne sıcak ne soğuk. Sanırım yazı sevmemin tek sebebi akşamüstü buraya gelebilmek." Arel kıkırdadığında bende güldüm ve tekrar ınun yanına gidip bu sefer bende oturdum.

 

"Ee kitabın devamını artık öğrenebilecek miyim?" Kıkırdadım, "Bu kadar merak edeceğini düşünmemiştim."

 

"Aslında o kadar heyecanlı anlattın ki çok ilgimi çekti." Dediği şeyle gülümsemem daha da arttı.

 

"Kitabı hissedemeyeceksen neden okuyasın ki?" Arel hafifçe kıkırdadığında bakışlarımı ondan ayırmadım. "Okuduğun kitapları her zaman böyle heyecanlı anlatır mısın?" Diye sorduğunda düşünmek için gözlerimi ondan kaçırdım.

 

"Aslında evet," Bakışlarım tekrar onu buldu. "Ama anlatamıyorum çünkü insanlar okuduklarımın gerçek olmadığını ve abarttığımı söyleyince heyecanım sönüyor."

 

"Bu saçmalık."

 

"Evet tamamen saçmalık." Kıkırdadığımda o da gülümsedi. Bakışlarım kumsala vuran dalgalara döndü.

 

"Aslında deniz dalgalı olduğu zaman buraya gelmeyi sevmem."

 

"Neden?"

 

"Beni içine çekermiş gibi geliyor, sanki beni alacakmış gibi." Arel bana döndü bakışlarım onda değildi ancak bana döndüğünü görebiliyordum.

 

"Daha önce bu korkun için yardım aldın mı?" Başımı usulca salladım. "Defalarca." Ona döndüm gözlerimiz bir kaç saniye birlikte kaldığında bakışlarım aniden Arel'in burnundan akan kanı buldu.

 

"Burnun kanıyor." Arel ben demeden önce hissetmiş ve elini hızla burnuna götürüp kanın avucuna akmasına izin verdi. Bağdaş kurduğum bacaklarımı toplayıp dizlerimin üzerinde ona doğru eğildim ve cebimdeki peçete poşetini çıkartıp içinden bir peçete alıp ona uzattım. Peçeteyi alıp burnunu sildikten sonra ikinci uzattığım peçeteyi kıvırıp burnuna soktu.

 

"İyi misin?" Arel başını aşağı yukarı salladı. "Daha önce de dediğim gibi genelde kanar."

 

"Bunun için hiç doktora gittin mi?"

 

"Defalarca." Derin bir nefes verirken önüme döndüm.

 

"Sanırım devamını öğrenemezsem artık gece rüyalarıma girecek." Sesli bir şekilde kıkırdadığımda o da bana eşlik etti.

 

"Pekala anlatacağım, daha önce kimse bu kadar merak etmemişti." Ellerini kumlara iki yana koymuş otururken omuzlarını silkti. "Onların şanssızlığı."

 

Oturduğum yerde kıpırdayıp ona döndüm, bacaklarımı tekrar bağdaş kurdum ve anlatmaya başladım. Her bir kelimemi dikkatle dinledi, bazen kaşları çatıldı, şaşırıp ya da öfkelenip yorum yaptı, ikimiz de yorum yaptık birlikte kitabı tartıştık ve her bir kelimesinden zevk aldım. Gözleri benim gözlerimde dikkatle dinlerken gözlerinin mavisinin her bir zerresinden zevk aldım. Arel, tanıdık olan bilinmeyen Arel. Bazı anlarda kendimi sorguladım sanki ben o anı yeniden yaşadım.

 

"Seninle daha önceden tanışmışız gibi hissediyorum." Dedim bakışlarım hala gözlerindeyken.

 

"Eğer daha önce tanışmış ve unutmuşsak Eslina, bu çok büyük bir kayıp olur." Yutkundum. Deniz gibiydi gözleri, bakışlarım önümdeki denizi buldu, ben denizi sevmezdim. Tekrar baktım Arel'e onun bakışları zaten bendeydi. Deniz gibiydi Arel, ama boğulmadım ve bunu sevdim, Arel'in bir deniz bakışlarında aldığım nefesin her bir zerresini sevdim.

 

Kalbim heyecandan çok hızlı atmaya başladığında kaçırdım gözlerimi. Bakışlarımı gökyüzünde gezdirdim, hava kararmaya başlıyordu ne kadardır buradaydık bir haberdim bana bir kaç dakika geçmiş gibiydi.

 

"Geç oluyor, gitsem iyi olur."

 

"Sana eşlik etmeme izin verir misin? Yalnız olmanı istemem." Aslında benim için sorun değildi, yalnız da gidebilirdim ancak onu istiyordum onunla bir kaç dakika daha fazla olmak istiyordum.

 

"Olur," Gülümsedim. Oturduğum yerden ayaklandığımda o da benimle birlikte ayaklandı üstümüzdeki kumları silkeledikten sonra kumsalın çıkışına doğru ilerledik.

 

"Buraya motorumla gelmiştim."

 

"Motorun mu var?" Büyük bir heyecanla sordum.

 

"Evet, sever misin?"

 

"Benimde minik bir motorlu scooterım var." Kaşı şaşkınlıkla havalandı.

 

"Gerçekten mi? Seni daha önce okula motorla gelirken görmemiştim." Evet, sürekli sanayideydi aşk bahçem.

 

"Bu aralar sürekli sanayiye götürmem gerekiyor, bir yıldır." Aniden bana döndü.

 

"Ne?" Kederli bir nefes verdim. Evet Arel, evet.

 

"Neden satmadın peki?" Bu sefer aniden dönen ben oldum.

 

"Hayır! Neden satayım gül gibi motoru, ben onu kendi paramla zar zor almıştım. Kıyamıyorum bebeğime." Başını usulca sallarken boğazını temizledi. Yan gözle ona baktım.

 

"Söyleyebilirsin," Söylemedi. "Söyle söyle alışkınım."

 

"Orijinal parçalarını güvenli bir yerden bulamaz mısın." Parçalandım.

 

"Alışkın değilmişim." Derin bir nefes verdim. "Bilmiyorum aslında şu an durumu oldukça iyi gibi, yani inşallah."

 

"İnşallah."

 

Kumsalın sonuna geldiğimizde Arel'in motorunu gördüğümde ağzım açık kaldı. Kalbim heyecanla hızla göğsüme çarmaya başladı.

 

"Arel bu harika bir şey!"

 

"Beğenmene sevindim." Motora bindiğinde kasını takmadan önce bana takmam için kask verdi ve kendi kasıkınu taktıktan sonra motorda hazırlanmasını bekledikten sonra arkasına bindim ve motorun kasasından tutundum. Arel motoru çalıştırdığında kulağına doğru eğilip evimin yolunu tarif ettim. Gazlayıp yola koyulduğunda ana yoldan gitmeye karar vermişti burası biraz uzun oluyordu ancak sorun etmedim. Yolda sabit hızla giderken hsfif fren yaptığında öne sendeledim ve beline sarıldım. Ellerimi çekmedim ve başımı sırtına yasladım. Bilinmeyen Arel, tanıdık Arel.

 

Gazlamaya devam ettiğinde bir kaç dakika sonra evimin önünde olmuştuk.

 

"Çok teşekkür ederim, benim için harikaydı."

 

"Ne demek her zaman." Göz kırptığında beklemediğim bu hareket karşısında nutkum tutuldu bir şey diyemedim.

 

"Görüşürüz." Dediğinde yutkundum. "Sana da."

 

Kaskını taktı. "Görüşürüz sana da." Kısılan gözlerinden güldüğünü anladım. Evimin kapısına doğru giderken el salladım. Arel sokaktan çalarken zile basıp kapının açılmasını bekledim.

 

Bir kaç saniye sonra kapıyı Elif açtığında afalladım. "Elif?"

 

"Neredesin kızım sen? Evde yalnız başıma seni bekliyorum ne zamandır." Yalancı bir öfkeyle sorduğunda alık alık güldüm.

 

"Kumsaldaydım." Elif geri çekildiğinde içeri girdim ve sandaletlerimi ayakkabılığa koydum. Cümle arasında dediği şey henüz yeni dikkatimi çektiğinde kaşlarım çatıp ona döndüm.

 

"Evde yalnız mısın, annemler nerede?"

 

"Asuman abla ben geldiğimde komşuya kahve içmeye gidiyordu, Mustafa amca da geç gelecekmiş." Başımı usulca sallarken salona gittim ve koltuğa kendimi attım.

 

"Duygusal olarak çok yorgun hissediyorum Elif, sanki uyusam geçecekmiş gibi ama uyuduğum uykular da bana zehir oluyor." Yanıma oturdu.

 

"Hala bunun üzerine gitmen gerektiğini düşünüyorum." Ona döndüğümde yalnızca kararsızdım. "Sence o gün senle gelmeseydim de bunlar yaşanacak mıydı dersin?"

 

"Bunu, tüm bunların sonunu görmeden bilemeyiz. Belki kaderdir belki tesadüf." İşaret parmağıyla hafifçe şakağına vurdu. "Eğer sen zihnindeki düşünceleri görmezden geldiğin halde daha da artarak sana gelmeye devam ediyorlarsa, o zaman bırak akıp gitsin." Düşünceli bir şekilde önüme döndüm ve halıyı izlemeye başladım, sanırım haklıydı.

 

"Peki nasıl yapacağım?"

 

"Hipnoza gittiğimiz hanımefendiye gitmek ister misin?"

 

"Hayır."

 

"Uff."

 

"Bu saçmalığa tek kuruş para vermem." Koltuğun üzerindeki telefonunu aldı ve bir kaç videoyu inceledi.

 

"Neye bakıyorsun?" Ona doğru eğilip neye baktığına bakmaya çalıştım.

 

"Youtube'da bu tarz hipnoz ve geçmiş hayat meditasyonu videoları oluyordu. Belki işimizi görür." Uslu bir kız olup onun sözünü dinledim ve aradığı şeyi bulmasını bekledim.

 

"Tamam! Hadi gel." Elimden tutup beni oturduğum yerden kaldırdı ve odama doğru sürüklemeye başladı. "En rahat olduğun pozisyonda olman lazım bu yüzden yatakta yapman en iyisi olacaktır."

 

Odama geldiğimizde yatağa geçip oturdum ve Elif'i izledim. "Kendimi saçmalıklar silsilesinin içindeymiş gibi hissediyorum."

 

"Öyle mi dersin?" Telefonun sesini yükselterek yastığımın yanına koydu. "Çünkü ben bunun sonunu aşırı merak ediyorum." Ben sadece korkuyordum ve bir an önce bundan kurtulmak istiyordum.

 

"Gitmemi ister misin?"

 

"Hayır, yanımda kal lütfen."

 

"Pekala" Yatağımın diğer ucuna oturdu. "Yarım saatlik bu video."

 

"Ne?!"

 

"En kısası buydu."

 

"Yarım saat boyunca boş boş yatacak mıyım yani?" Kaşlarını çatıp bana yükseldi.

 

"Söylenmeyi bırak da odaklanmaya çalış! Böylece belki daha kısa sürer." Tekrar uslu bir kız olup dediğini yaptım. Yatağıma uzandım ve videoyu açtık.

 

"Elif, üyeliğim yok reklam çıkarsa ne olacak?" Kapalı gözlerimin ardından sorarken Elif fısıldadı, "Yorumlara baktım, reklam yokmuş."

 

"Pekala," Bende fısıldayarak cevap verdiğimde gözlerimin tamamen kapandığından emin oldum. Elif ışığı kapattığında bu odaklanmam için daha iyi oldu ve rahatlatıcı sesi olan kadının söylediklerine odaklanmaya çalıştım. Sanırım bu işi yapan insanların özellikleri buydu, sesleri oldukça nahif ve akışkandı.

 

Kadının söyledikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor gibiydi, odaklanmak istedikçe aklım sürekli başka yerlere gidiyor zihnimde daha farklı şeyler dönüyordu. Bir süre sonra zihnimdeki her şeyin, tüm seslerin sustuğunu fark ettim.

 

"Belki sizden biraz daha limonlu kek isteyebilirim." O hariç. Agah, tüm kalbimi doldurup patlatıncaya kadar sardığında derin bir nefes aldım. Kimsin sen?

 

İsmim Agah.

 

"İzin verir misin?"

 

"Birileri görebilir Agah."

 

"O zaman seninle evlenirim."

 

Yoksa bir aşığım mısın? Belki eşim?

 

"Biz hiçbir şey yaşamadık." Yoğun duygular sardı her bir yanımı.

 

"Seni seviyorum." Bende seni seviyorum. Ve ardından pişmanlık, iliklerime kadar pişmanlık, daha fazla pişmanlık. "Bana bir ömür borçlusun Firuze." Hiç tatmadığım bana bile ait olmadığından emin olduğum anılar doldurdu zihnimi. Bana ait değildi, ancak benim içindi tüm bunlar. "Bana bir ömür borçlusun..." Başım usulca dönmeye başladığında sanki uçuyormuş gibiydim, tüm anılar bütün karmaşıklığıyla zihnime dolduğunda tekrar aynı şeyleri yaayacağımı düşündüm ancak olmadı, bu sefer her şey oldukça netti.

 

"Seni seviyorum, Firuze." Bende seni seviyorum.

 

Ardından tekrar, tekrar ve daha fazla; bende seni seviyorum Agah. Keşke bunu duyabilseydin.

 

 

Agah

Elimdeki Türk kahvemle camdan dışarıyı izlerken, günlerdir dokunamadığım piyanomun tam önünde duruyordum. Çalışmalarımı aksatmamak için ve kendimi dingin bir zihinle daha fazla geliştirmek için ne kadar uzun süre kalacağımı bilmediğim bu eve piyanomu da getirmiştim. Yalnızca geldiğim ilk günler biraz çalmaya çalışmıştım ancak parmaklarım piyano tuşlarına dokunmadan zijnimi ele geçiren düşüncelerle ellerim titremeye başlıyordu.

Kahvemi yudumlayıp dışarıyı seyrederken, ananemin posta kutusuna gelen bir posta ile dikkatimi oraya yoğunlaştı. Kahvemi bir yudumda bitirip, hemen yanımdaki dizlerime gelen kahverengi daire sehpanın üzerine boş fincanı koydum ve kahvenin acı tadını alması için ağzım lokum attıktan sonra dış kapıya doğru ilerledim. Bahçeye çıktıktan sonra posta kutusunu açtığımda, bunun ananeme gelen bir şey olduğunu düşündüm ancak küçük kare kutuda olan paketi alıp incelediğimde ne adres ne de isim yazıyordu.

orada eve geçiwp salondaki üçlü koltuğa oturdum ve kirli beyaz kağıtla paketlenmiş kutunun iplerini çözdüm. Elimde, içinde kek olan şeffaf bir kap gördüğümde kaşlarım şaşkınlıkla aralandı kutunun hemen üstünde olan küçük ikiye katlanmış kağıda açtım ve kimden geldiğini anlamak için okudum.

"Acıdığını söylediniz, bu dindirmez ancak umarım en yakın zamanda iyi olursunuz.

Saygılarımla, Firuze."

 

Dudaklarımda bir tebessüm oluşurken kek kabının ağzını açtım ve bir dilim kek alıp ısırık aldığımda istemsizce gözlerimi kapandı, limonlu yapmış. "Fevkalâde," Bir ısırık daha aldığımda tekrar elimdeki nota baktım ve dudağımdaki tebessüm büyüdü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%