Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@robertdys

3 Ay Önce...

"Eğleniyor muyuz gençler!" Dedi Egemen. Okuldaki yıl sonu partisi için hazırlanan bu muhteşem gece de bile hiç durmadan eğleniyordu. Ben ise onun aksine hiç eğlenceli gelmeyen bu parti müziğinden kulaklarıma neredeyse kulak tıkacı tıkmak ister gibi rahatsız oluyordum. Parti müziklerinden nefret ederdim. Şu an da burayı terk edesim var ama arkadaşlarım için katlanmak zorundaydım. Hazal, erkek arkadaşı Egemen'den hiç memnun değildi. Çünkü fazlasıyla içiyordu ve eve nasıl götüreceğimiz, aynı zamanda ailesi onu bu halde eve getirdiğimiz için bize ne tepki vereceğini düşünüp duruyor olmalıydı. Egemen'i durdurmak istese de Egemen, Hazal'ın elindeki içki dolu bardağını almak istediğinde bir hışınla elini onun eline değmeden ittirdi.

Arkadaş grubumuzun diğer üyelerinden ikisi Barış ve Kenan ise yine çapkınlık peşindelerdi. Hazal çantasını alarak bana doğru geldiğinde, "Damla benim lavaboya gitmem lazım, Egemen'le sen ilgilenir misin?" Dedi. Bende başımı sallayarak Egemen'e göz kulak olacağım konusunda içini rahat ettim. Egemen'i çok seviyordu ve ne zaman böyle bir yere gitmeye kalksa bize hep Egemen'le ilgilenmemizi isterdi. Sanki bize çocuğunu emanet ediyor gibiydi. Sanırım aşk böyle birşeydi ama ben aşk duygusunu veya ne deniyorsa onu hiç yaşamamıştım. Yaşamak da istemezdim zaten, böyle gayet halimden memnundum. Daha fazla bu parti ve rahatsız edici müziğine katlanmak istemediğim için çantamı alıp diğerlerine çıkalım diyecektim ki ileriden gözüken dumanların içinden bize seslenen güvenliğin yüksek çığlığını duyana dek.

"Çabuk okulu boşaltın, yangın var!" Diyince herkes panik halinde hızla parti girişinden kaçmaya başladı. Dumanlar giderek alana doğru yaklaşıyordu. "Ne duruyoruz, hadi!" Dedi Esin panikle, Kenan ve Barış Egemen'in kendinde olmadığı için kolundan tutarak hızla girişe doğru ilerlediler. Bu durumlarda panik olmak istemezdim ama sanırım çok geçti. Panikten yerimde kaskatı kesilirken Esin'in beni dürtmesiyle kendime gelmem bir oldu. "Hadi Damla, gir koluma." Beni kolumdan çekiştire çekiştire hızla dışarı çıkardığında rahat bir nefes alabilmiştim. Dışarıdaki kalabalıklardan birkaçı itfaiye ekiplerine haber verirken birkaçı da olayı kayda alıyordu. Okuldan çıkan kişiler daha vardı ve herkes çığlık çığlığa, nefes nefese kendilerini dışarı attığında yangın daha da büyüyordu. Yaklaşık on dakika içerisinde herkes dışarı çıkmayı başarmıştı. İtfaiye ekipleri gelir gelmez yangını kontrol altına almaya çalıştılar ve tam o sırada aklıma birşey takıldı. "Hazal nerede?" Arkamı dönüp bizim gruba baktığımda Hazal'ı göremedim. Kalabalıkta olsa bizi bulup hemen yanımıza gelirdi.

Yine de bir umutla kalabalığın içinden Hazal'ı görmeye çalıştım ama yoktu.

"Hazal nerede?" Dediğimde Esin de benim gibi kalabalığıa göz atarak Hazal'ı görmeye çalıştı ama benim gibi o da görememişti. İçeride fazlasıyla sarhoş olan Egemen, "Sevgilimi getirin bana, getirmezseniz yakarım burayı!" Dediğinde Kenan, Barış ve Esin'le göz göze geldim. Üçümüz de o ihtimali düşünüyorduk. Hazal en son lavaboya gideceğini söyleyip yanımızdan ayrıldığında birkaç dakika içerisinde yangın haberi gelmişti. Ya içeride kaldıysa? Hızlı adımlarla bir kez olsun bile düşünmeden okulun alevler içindeki kapısından içeri girecektim ki bir itfaiye çalışanı tarafından durdurulana dek.

"Hanımefendi lütfen uzaklaşın!" İçeride kardeşim gibi sevdiğim bir arkadaşım vardı ve izin vermiyorlardı! "Ya bırakın lütfen o orada çıkarın onu lütfen!" Sinirden deliye dönmek üzereydim. Hazal içerideydi. Esin ve diğerleri hızlı bir şekilde yanıma gelip beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı fakat sakin olacak gibi değildim.

 

"Genç bayan, ekiplerimiz içeride. Arkadaşın sağ salim çıkacak inşallah. Ama lütfen sakin olmaya çalış." Bu durumda benden nasıl sakin olmamı istiyordu anlamıyordum. Esin'in bana uzattığı pet şişe suyu açıp içtiğimde Egemen yavaş yavaş kendine gelmeye başlıyordu. "Hazal nerede?" Hiç birimiz cevap vermedik, veremedik. Onun içeride olduğunu söyleseydik hiç düşünmeden içeri gireceğinden emindik. Aradan bir saat geçmişti. Alevler okulun her tarafını kül ettiği için yangını bir saatte söndürüldü. Ve Hazal hâlâ yoktu! "Ya nerede arkadaşımı-"

 

Diyecektim ki sözümü tamamlayamadan bir itfaiyecinin kucağında Hazal'ın hareketsiz bedenini gördüm. "Hazal!"

Hepimiz bağıra çağıra Hazal'ın yanına gittik fakat, o an ambulans ekiplerinden birisi o cümleyi kurduğu an dünya başıma yıkıldı.

"Nabzı atmıyor..."

⚛ ⚛ ⚛

Acı bir gün, bizim için gerçekten de acı bir gündü. Hazal, kardeş gibi gördüğümüz dostumuzun cenaze törenindeydik. Bunun ne kadar gerçek gibi görmesek de bu acı bir gerçekti. Bizim için acı olan bir başka şey daha vardı. Bizim en yakın arkadaşımız yani Hazal'ın sevgilisi Egemen'e bu gerçeği açıklamamıştık, üstelik yalan da söylemiştik. Egemen bir gün bu olayı elbet ki öğrenecek. Biz sadece Hazal'la beraber onu kaybetme riskini göze alamazdık.

Ben içten içe bunu düşünürken bir yandan ailesinin feryatları bir yandan ise arkadaşlarının ağlamaları arasında sıkışıp kalmıştım. Hazal'ı gömmeye başlıklarında tek yapabildiğim şey, onun topraklarını avucum içinde acıyla ovuşturmaktı...

Cenaze sona erdiğinde herkes dağılmıştı, Hazal'ın ailesi dışında ben tam onun mezarına oturacakken, Barış beni dürttü. "Onu ailesiyle yalnız bırakalım." Dediğinde birşey diyemeden ayağa kalktım. Kenan bizi eve bırakmayı teklif etti. Buna karşı Esin, "Bence birazcık konuşmaya ihtiyacımız var, benim evde toplanalım." Diyince hepimiz onayladıktan sonra Kenan'ın arabasına binerek Esin'in evine geçtik.

Eve vardığımızda ilk yaptığımız şey koltuğa yığılmak oldu. Hepimiz berbat haldeydik, gözlerimiz ağlamaktan şişkin kalbimiz ise paramparçaydı. Bir yanımız olan Hazal artık yoktu ve bir daha da gelmeyecekti...

Günümüz...

Geceleri kalkıp su içmek benim favori aktivitem haline gelmişti neredeyse. Yatağımdan doğruldum ve merdivenleri usulca inerek mutfağa gittim. Musluktan bir bardak su doldurup hızlıca içtim. Sessiz adımlarla yukarı odama doğru çıkıyordum ki annem ve babamın yatak odasından bir ses işittim. Bu ses, bir şeyin kırılma sesi gibiydi.

Annem ve babam bir haftalığına şehir dışında oldukları için yatak odaları boştu ve evde tek başımaydım. Orada birisinin olması imkansızdı. Aldırış etmeden odama doğru giderken yine o odadan ses geldi. Bu sefer kırılma sesi falan değildi. Resmen bir kadın acılar içinde çığlık atıyordu! Bu sefer emindim, orada her kim varsa evime girmenin bedelini ödeyecekti. Polisi aramama gerek var mıydı? Belki bu duyduklarım halisülasyon olabilme ihtimali var mıydı?

Olabilme ihtimali var, bu aralar hep halisülasyon görüyorum. Her rüyam kâbusa dönüşmüştü neredeyse. Hemen odama gidip oynamayı en çok sevdiğim beyzbol sopamı aldım ve elimde havaya doğru tutarak annemin ve babamın yatak odasına doğru ilerlemeye başladım. Usulca ve sessizce ilerledim. Ve kapılarının önünde durdum. Kapıyı açmaya yelteniyordum ki kapı kendiliğinden yavaşça açıldı.

Gözlerim fal taşı gibi açılmışken o an korkuyu hissetmedim. Ve içeri doğru ilk adımımı attım ve bir adım daha. Tahmin ettiğim gibi yatak odası tamamen boştu. Kimse yoktu, ta ki yatak odasında ki banyodan ses gelene kadar. Kapı tıklama sesi geliyordu. Banyoda ki her kimse banyonun kapısını tıklatıyordu. "Kimsin sen?" Diye bağırdım banyo tarafına. Tam o sıra ise tanıdığım bir ses geldi. "Karanlıktan korkmadın Damla!" Bu ses, bana çok tanıdık geliyordu ama şu an sesin kime ait olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ama korkmadım, kapıya doğru yaklaştıkça kapı kendiliğinden yavaşça açılıyordu. Tam önünde durduğumda kapı tamamen açıldı. Banyo boş gibiydi ama banyoda olan her kimse banyonun içindeki küvette olmamalıydı. Çünkü küvetin etrafında beyaz perde vardı ve perde arkasında hareketlilik vardı.

Korkmadım, evet gerçekten korkmadım. Elimdeki beyzbol sopasını sıkıca ileri doğru tuttum ve perdenin önünde durdum. Perdeyi açmaya yelteniyordum ki perde kendiliğinden o kişi tarafından açılır açılmaz kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. "Böööö!" Bu Hazal'dı. Ne? O yaşıyor muydu? Hayır hayır yine bir kâbus görüyorum Hazal öldü! Kendine gel Damla Hazal yok! Bir dakika, Hazal'ın yüzü önümden kaybolup giderken bu banyodan çıkan kişinin gerçekte arkadaşım Esin olduğunu farkına vardım. Kendimi banyonun zeminine bıraktım. Yerde öylece sakinleşmeyi bekledim. "Hadi ama Damla, bu şakayı yapacağımı sana söylemiştim!" Hâlâ alay ediyordu. Az kalsın burada kalp krizi geçirmek üzereydim ve onu Hazal sandım diye burada neredeyse korkudan ölecektim ama o hâlâ olayın ciddiyetinde değildi. "Damla, iyi misin? Karanlıktan korkmadın Damla! Korkunu yendin! Bana teşekkür etmen gerekiyor."

"Saçmalama! Az kalsın burada kalp krizi geçirecektim!" Dediğimde olduğum yerden doğruldum ve hızlıca odama doğru ilerledim. Yatağıma oturdum ve başımı dizlerime yasladım. Esin ise peşimden gelmişti. "Damla, özür dilerim. Gerçekten sadece şaka amaçlı yaptım." Diye mırıldandığında başımı doğrulttum ve ona baktım. Yüzündeki pişmanlık her şeyi açıklıyordu.

"Bir daha böyle şakalar yaparsan yüzümü bile göremezsin Esin!"

"Aman be Damla, tamam yapmam. Hadi gel bir tane film biliyorum izleyelim. Ha bu arada korku filmlerini sever misin Damla?"

"Esin az önce zaten korkuyu iliklerime kadar yaşadım, kalsın başka bir film bulalım ama korku olmasın."

Oturma odasına geçip rastgele bir film seçerek izledik. Bir yandan filmi izlerken bir yandan da aylar sonra Hazal'ın yüzünü düşünüyordum. Banyoda Esin'i Hazal sanmıştım. Son zamanlarda yaşadığım halüsinasyonlara hiç benzemiyordu. Sanki daha gerçekçi gibiydi. "Damla, uyan sabah oldu."

"Ne, Hazal! Hazal nerede?" Diye uyandım uykumdan daha doğrusu gördüğüm bir kâbustan. Rüyamda yine onu görmüştüm ama bu seferde farklı bir şekilde.

"Yine mi Hazal'ı gördün Damla?"

"Onu unutamıyorum."

Bu olayı da unutup sabah erkenden Esin'in ısrarı ile kalkıp hemen birşeyler atıştırarak okul formalarımızı giyerek evden çıktık. Okul aslında bizim evin iki sokak ötesindeydi ve gitmemiz yaklaşık beş dakika alıyordu. Sohbet ederek gittiğimiz beş dakikanın ardından okula vardık. Ve yine her zaman ki bahçede oturmuş bizi bekleyen o üçlüyü gördük.

Egemen, Kenan ve Barış. Bu üç arkadaşımız beş yıllık arkadaşlığımızın simgesiydi. Hemen onların yanına giderek selam verdik. "Hoşgeldiniz kızlar!" Dedi Egemen yine etkileyici bir sesle. "Hoşbulduk." Diyerek yanlarına oturduk. Egemen'e her baktığımızda içimiz acıyor çünkü Hazal'ın ölümünden haberi yok. Ona ailesiyle beraber yurt dışına gittiğini söyledik. Evet bu acımasızca olabilir. Yaz tatili boyunca Hazal'ı hep sorup durdu. İyi olduğunu söyledik bize her seferinde inandı. Yakında geleceğini söyledik, bize inancında hiç şüphe yoktu.

Ama bir gün öğrenecek, o gün ne zaman gelir bilmiyorum ama bir gün Hazal'ın öldüğünü öğrendiğinde bizim yüzümüze bile bakmayacağından emindim. Yaz tatili boyunca yanımızdan hiç ayırmadık, birilerinden öğrenir korkusuyla her gece grupça onun evinde toplanıp sohbet ettik. Şimdi ise onu insanlardan uzak tutmayacağımız o yerdeyiz. Yurtiçi Koleji. Okuldaki birçok kişi Egemen'in Hazal ile olan ilişkisini biliyordu. Her an birisi Egemen'i yanına gelip söyleyebilirdi. Ve o an ders zili çaldı. Kenan, Barış, Esin ve ben birbirimize çaresiz bakışlar atıyoruz. Yapacak birşey yoktu artık. Belki o gün bugündür, Egemen'in bizi hayatından çıkaracağı gün bugün olacaktı buna ne kadar hazır olmasak da...

Asıl ölümündeki olayı öğrenince daha da delirecekti. Çünkü Hazal bir yangına kurban girmemişti, yangını çıkaran ve onu lavaboya kilitleyen katile kurban gitmişti. Evet, bir katil vardı. Polisler güvenlik kameralarını incelemek istemiş ama kameralar parti başlamadan iki saat önce katil tarafından devre dışı bırakılmış. Herşey planlı yapılmıştı, belki de katil o gece partideydi. Hazal'ı hep gözlüyordu ve boş bir anını kolluyordu. Ama yangının çıkacağını tahmin etmemişti fakat yangını fırsat bulup lavaboya kilitlemişti, bu sayede Hazal'la elini bile sürmeden ölüme terk etmeyi başarmıştı. Aklıma geldikçe içim acıyordu. Hangi cani yapmış olabilirdi ki? Okulun koridorlarında sınıfımıza doğru yürürken koridordakilerin asık suratları Egemen'e bakıyordu fakat daha sonra şaşırıyorlardı. Çünkü Egemen'in yüzünde ışık vardı ve üç ay içinde onu ne kadar çabuk unutabilir diye düşünenler vardı.

Yüzlerinden belli oluyordu bu düşünceleri. Sınıfa girerken Egemen,"Bugün de herkesin yüzü asık, e tabii okulun ilk günü." Halbuki o asık suratlar Hazal ve onun içindi. Yanımdan geçen Kenan, "Bu sefer onu hiç kimseden koruyamayız Damla." Dediğinde yutkundum. Çünkü Kenan bu cümleyi dedikten hemen sonra Egemen sırasına otururken sınıftaki öğrencilerden bir kaçı, "Geçmiş olsun Egemen, gerçekten çok üzgünüz." Gibi cümleler kurmuştu. Egemen duvar kenarı en köşeye oturduğunda yüzünde şaşkınlık ve endişe vardı. Bir çocuk daha geçmiş olsun dediğinde Egemen, "Neden geçmiş olsun dedin?" Çocuk tam ağzını açıp yanıt verecekken sınıfa giren öğretmenin,

"Günaydın gençler, oturabilirsiniz."

İçimden derin bir nefes vererek Egemen'in yanına oturdum. Öğretmen istemeden de olsa çocuğu susturmuştu. Ben en arka sırada Egemen'in yanına otururken Kenan ve Esin önümüzde, Barış ise onların önündeki sırada yalnız oturuyordu. Öğretmen elindeki kitapları masasına bırakıp ayağa kalktığında Egemen, "Damla neden her gördüğüm kişi bana geçmiş olsun diyor? Hayır yani beyin kanaması falan mı geçirdim komadan mı uyandım, bilemediğim birşey mi var?"

"Evet gençler, biliyorsunuz ki okulumuzda birinci dönemin sonunda acı birşey yaşandı."

Hayır olamaz! Öğretmen sanırım herşeyi söyleyecekti. Bunu bilmeden yapacaktı ama Egemen'in bilemediğini bilmiyordu, hiç kimse bilmiyordu. Umarım sadece yangın konusundan bahseder. Egemen'in bildiği tek şey bu. Öğretmen tam sözüne devam ediyordu ki beklediğim susturucu hamle Esin'den geldi. "Şey öğretmenim bu sene hangi konular olacak?" Bahane üretme konusunda berbattı ama öğretmen şaşırarak Esin'e bakıp, "Ne acelesi var Esinciğim? İzin verirsen burada bir konuşma yapmak istiyorum." Bu lanet kadın susmayacaktı belli. Ne yapabildik diye düşündüğümde hemen Egemen'in kolundan tutarak ayağa kaldırdım. "Damla nereye?" Kolunu çekiştirerek sınıftan çıkaracaktım ki öğretmen, "Ah Egemenciğim, çıkmak istersen seni anlarım. Hazal'ın senin için önemli birisi olduğunu biliyorum. Onun için gerçekten üzgünüm başın sağolsun." Egemen buz kesmişti. Aslında hepimizin buz kesmiştik.

Egemen birkaç dakika öylece durdu. "Bir dakika bir dakika, başın sağolsun derken?" Alnında beliren damarlar sinirlendiğinin belirtisiydi. Ve o an susmak bilmeyen öğretmen bir daha konuştu. "Hazal'ın ölümünün üçüncü ayındayız. O yüzden başın sağolsun demek istedim. Malum araya yaz tatili girince..." Kenan Barış ve Esin de bizim gibi ayakta Egemen'in yanına gelirken Egemen kolunu tuttuğum elimi hızla kolumdan çekip önündeki sırayı devirerek sınıftan hızlı bir şekilde çıktı. "Öğretmenim ne yaptınız? Onun hiçbir şeyden haberi yoktu. Herşeyi mahvettiniz!" Esin sinirle öğretmene bağırırken Kenan ben ve Barış Egemen'in peşinden gittik. Koridorda hızlı adımlarla ilerliyordu.

"Egemen!" Dedim ona doğru koşarak. "Egemen dur!" Tekrardan kolundan tutarak onu durdurdum. Bana acı içinde baktı. Yeşil gözlerinden resmen alevler çıkıyordu. kolunu tuttuğum elimi yeniden çekerek elini havaya kaldırıp bana resmen tokat atacakken bir ileriden gelen bir el onun elini tuttu. "Hop hop yavaş ol!" Barış, Egemen'in bana tokat atacak elini sıkıca tutmuştu son anda. "Bir daha sakın, karşıma çıkmayın!" Dedi ve kolunu çekerek hızlıca koridorlardan çıkıp ortalıktan kayboldu. Mahvolmuş haldeydim, kalbim yerinden çıkacak kadar acıyordu. Koridorun soğuk zeminine oturdum gözlerimden yaşlar akarken Barış ve Kenan da yanıma gelerek omuzlarımı sıvazladılar. "Damla!" Esin sınıftan çıkmış koşarak yanımıza nefes nefese gelmişti. "İyi misin? Egemen nerede, hadi kalk üşüteceksin zeminde." Beni kolumdan tutup ayağa kaldırdı. Koridorun sağında olan öğrenciler için yapılmış oturma yerine oturduğumuzda berbat bir haldeydik.

"Biz doğrusunu yaptık." Dedi Esin, acı içinde gülüyordu. "Hazal'da öğrenmesini istemezdi. Şimdi bize kızgın, kırgın ve sinirli olabilir. Ama o da anlayacak sadece biraz zamana ihtiyacı var onu yalnız bırakalım. İyice düşünsün bize geri dönecek eminim." Esin haklıydı. Biz onun iyiliğinden başka birşey yapmamıştık. Kötülüğünü istememmiştik, niyetimizi bilmeliydi bilecek de. Okuldan gitmedik ama derse de giremedik. Bugün ilk günden dersten kaytarmak istemezdik ama girecek bir moral yoktu.

Saatlerce kantinde geçirdik vakitimizi en sonunda öğle arasına girdiğimizde okulun bahçesinde sabahtan beri oturan hareket etmeyen dizlerimizin açılması için yürüyüşe çıktık. Size kendimden bahsetmiştim değil mi? Ben Damla Korkmaz Lise yılımızda son sınıftık. Tabii ben bizimkilerden iki yaş büyüktüm çünkü okula iki yıl geç başlamıştım. İki yıl geç başlamamın sebebi babamı kaybetmemdi. Kalp krizi sonucu hayatını kaybetmişti o yüzden hiç kendimde değildim o zamanlar. Tabii tek büyük olan ben değildim, Kenan'da benim gibi bazı ailevi nedenlerden dolayı geç başlamıştı. Benim gibi o da yirmili yaşlarının başındaydı. Esin'de bizimle aynı yaştaydı çünkü ilkokul ve ortaokul ve lise yıllarını yurt dışında okumuştu. Ailesi ani bir kararla Türkiye'ye taşındıktan sonra okulu bırakmıştı.

Çünkü okumaktan gerçekten nefret eden öğrenci tiplerinden birisiydi. Ailesinin zoruyla liseye kadar okumuştu. Onun için okuması problem değildi çünkü çok iyi bir tasarımcıydı ve küçüklüğünden beri yurt dışında tasarladığı elbiselerle modaya adını altın harflerle yazdıran birisiydi. Evet, on beş yaşından beridir tasarımcıydı ve ailesi okulunu yarıda bırakmasını istemediği için tekrardan iki yıl arayla okumaya başlamıştı. İyi ki de ara vermiş yoksa birbirmizi asla tanıyamazdık. Barış ve Egemen ise bizden iki yaş küçüklerdi daha yeni on sekiz yaşlarının başındaladı.

Küçük yaşımda babamı kaybetmem benim için ağır ve yıkıcı bir dönemden geçtiğimin belirtisiydi. Tabii bu zamanlarda annemle birbirmize destek çıktık. Artık benim bir babam, annemin ise onu hayatının en mutlu kadını yapan kocası yoktu. Geriye sadece acılar kalmıştı...

"Egemen çok abarttı bence." Okulun bahçesinde ki uzun banklardan birine sırasıyla oturmuş Esin'in Egemen'i haksız çıkarışını dinliyorduk. Esin bazen her olay sonu kritiğini bizlere abartarak anlatamaya bayılırdı. Aslında olaya Egemen'in tarafından bakınca ben ne yapardım diye düşünüyorum yarım saattir ve Egemen'in de kendine göre haklı yanları yok değil. Ama bunda tek bizim payımız yoktu. Bunu bizim düşündüğümüz gibi ailesi de anlatmamızı istememişti. Ama şimdi Egemen'e gidip 'ailende biliyordu' dersek ailesiyle de arasının bozulmasını istemezdik. Sessiz bir şekilde dördümüz de düşüncelere dalmıştık ki telefonlarımızın aynı anda titremesiyle ellerimiz telefonlarımıza yöneldi. Okul grubundan bir mesaj gelmişti. Bu mesajı gönderen ise okul müdürümüzün Ferhat Göksun'du. Mesajda aynen şöyle yazıyordu;

"Merhaba çocuklar, bugün sizlere atacağım son mesajımda bir itirafta bulunacağım. Okuldaki yangını çıkaran kişi sizin çok sevdiğiniz müdür yani Ferhat Hocanız. Para için bir kızın ölümünü göze alacak kadar suçlu birisi. Şimdi sizi onla baş başa bırakıyorum, bu vedalaşma size ağır gelebilir."

Bahçedeki çocuklardan gelen tepkiler mesajı okuduklarını gösteriyordu. Asıl önemli konu ise tam şu an da kalbimde oluşan bir sızı sayesinde aklıma geldi. Ferhat hoca gerçekten o gece yangını çıkaran kişi miydi? Mesajı okuduktan sonra dördümüz de birbirimize sorgulayıcı bakışlarla baktık. "Bu... Olamaz değil mi?" Esin titreyen elleriyle gerçeklerle yeni yüzleşir gibi şoktaydı. Bizim de ondan farkımız yoktu.

"Hey okulun çatısına bakın!" Bir kızın dehşet içerisinde söylediği sözlerle bahçedeki herkes başını kaldırıp okulun çatısına baktı. Bende daha fazla dayanamadan çatıya baktığımda sert bir şekilde yutkundum. Ferhat hoca çatıda dengesini sağlamaya çalışarak oradan oraya ilerliyordu. En önemlisi ise başı kanıyordu! Alnına gelen akıyordu! Kan görmeye dayanamaz bir şekilde başımı yere eğdim. Ne zaman kan görsem iğrenir veya korkardım. Bütün kalabalık çatıdan oradan oraya önünü göremez gibi dolanan adama bakarken bir yandan da uyarıcı şekilde bağırıyorlardı.

"Ferhat hocam dikkatli olun!"

"Polisler geliyor."

"Hocam kapı o tarafta değil lütfen biraz daha dayanın."

"Allah kahretsin bakamayacağım, sanırım düşecek!"

Kalabalıktan anladığım bazı sesler bunlardı. Ardından arkadan gelen polis sesleri bir arada hepsi okulun etrafına toplanıp bütün öğrencileri şeritin gerisine aldılar. Buradan gitmek istiyordum, şu an sadece gerçek anlamda buradan yok olmak istiyordum. Böyle bir ana tanıklık etmek gerçekten midemi bulandırıyordu.

"Bayım, sakin olun ve sağ taraftaki kapıya ilerleyin! İtfaiye ekipleri oraya çıkıyor şu an lütfen dengenizi kaybetmeyin."

Polis memuru megafondan müdüre okulun çatısında ki kapıya doğru ilerlemesini söylese de müdür onu duyamayacak kadar kendinde değildi. Her an dengesini kaybedecek gibi düşebilirdi, ve sanırım düşüyordu. Bu ana şahitlik yapmak istemiediğim için başımı yanımda duran Kenan'ın göğsüne korkuyla sakladım. Görmek istemiyordum, bu kalabalıktan asla çıkamazdım ama gözlerimi kapatirsam en azından yere düştüğünü göremezdim.

"Olamaz düşecek!"

"Ben bakamayacağım."

Esin ve Barış tam da bu tepkilerini verdikten hemen sonra bir ses duydum gözlerim kapalıyken. Kenan da sesi duymuş olmalı ki bütün öğrenciler çığlık atarak şeritten uzaklaşmaya başladılar. "Sakın bakma!" Başımı göğsüne koyduğum Kenan ise elleriyle kafamı iyice göğsüne bastırdı, görmemi istemiyordu. Bu konuda ne kadar hassas olduğumu herkes gibi o da biliyordu.

"Beyni... Aman Allah'ım beyni dışarıda."

"Sanırım kusacağım!"

Kalabalıktan yükselen çığlıklarla beraber daha fazla dayanamadım ve gözlerimi açarak okula baktım.

Keşke bakmasaydım.

Baktığım an yüksek bir çığlık çıktı dudaklarımın arasından. Yerde beyni patlamış adamı görünce deliye dönmüş gibi çığlıklarım daha da arttı. Kenan ve Esin hızla koluma girerek kalabalığın içinden koşar adımlarla çıktık. Barış ise hâlâ oradaydı. Nefes nefese kalmıştım, gözümdeki yaşlar durmak bilmiyordu, kolumu sıkı bir şekilde tutan Kenan ve Esin okulun biraz ilerisinde bulunan taşlık bir alana beni oturttular. Nefes nefeseydim hâlâ, az önce gördüğüm şey gözlerimden gitmiyordu. Sürekli gözümün önüne geliyordu delirecektim! "Damla, sakin ol!" Esin'i umursamaz şekilde başımı iki yana salladım. "O... Öldü!" dedim hıçkırıklarımın içerisinden. "Al iç şunu kendine gel, sana bakmamanı söylemiştim!"

Kenan'ın elindeki pet şişe suyu alarak bir dikişte bitirdim. Bu biraz beni kendime getirmişti. "Tamam, ben iyiyim. Lütfen buradan gidelim." Yalvarırcasına çıkan sesime tereddüt etmeden başını salladılar. Kenan cebinden telefonunu çıkarıp kulağına götürdü. "Alo, Barış biz gidiyoruz Damla iyi değil... Tamam görüşürüz." Telefonu kapatıp tekrardan cebine koydu. Oturduğum büyük taştan kalkıp biraz ileride olan Kenan'ın arabasına doğru yürümeye başladık. Aramızda ehliyeti olan tek kişi Kenan'dı. On sekizini doldurur doldurmaz ehliyetini iki yıl içerisinde almıştı. Arabaya yaklaşınca sanki birisinden kaçar gibi hızlıca arabanın arka kapısını kendimi içeri attım. Orada gördüklerimden sonra aklımı yitirmiş gibi davranıyordum. Esin ön koltuğa Kenan'ın yanına oturunca araba hareketlendiğinde derin bir nefes aldım.

Harika! Okulun ilk günü gerçekten çok güzel geçiyor!

"Bir daha o okula adımımı atmam!" Ön koltukta elinde ki aynayla rujunu tazeleyen Esin yine her zamanki gibi çenesi düşmüştü. Ben o gördüklerimden sonra korkudan dilimi yutarım sanmıştım. Kenan ise oldukça soğukkanlı bir şekilde önünde bakıyordu. Ela gözleri ara sıra arabanın dikiz aynasından iyi olup olmadığımı kontrol ediyordu. "Barış neden orda durmak istedi ki? Hayır bu çocukta akıl var mı cidden? Yoksa hangi olmayan aklıyla orada hâlâ durduğunu sorgulamak gerek!" Esin'in homurdamasına daha fazla dayanamayan Kenan, "Yeter Esin! Bir sus Allah aşkına. Damla, seni evine bırakmamı ister misin yoksa kendi evime mi götüreyim? Bu halde iyi değilsin."

Dikiz aynasından bana bakarak dostça gülümsedi. Ben dudaklarımı aralayıp konuşacağım esnada Esin'in susmak bilmeyen çenesi araya girdi. "Pardon da ben varken senin evine neden geliyormuş? Dimi Damla bizim eve geleceksin. Hem bu gece annemler de evde yok kız kıza beraber pijama partisi yaparız!" Bu kız şaka mı yapıyordu yoksa ben mi aklımı kaçıyorum! Az önce sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranması yetmiyormuş gibi pijama partisi saçmalığından bahsediyordu. Hayır desem bile bana ısrarla evet demem için çenesi açılacaktı o yüzden isteksizce başımı salladım. "Tamam Esin, zaten bu gece yalnız kalmak istemiyorum." dediğimde aniden bir çocuk gibi çırpınıp sevinmeye başladı. "Ay bu gece çok eğlenicez!" Bu kız gerçekten hiçbir şeyi kafasına takmamak konusunda bir numaraydı.

⚛ ⚛ ⚛

"Sence doğru mu? Yani Ferhat hocanın gerçekten yangını kasıtlı çıkardığı ve para için! Kardeşimiz dediğimiz arkadaşımızı bir para uğruna sattı! Aman Allah'ım bunu nasıl yapar!"

Esin'i ilk defa bu kadar ciddi ve kızgın görüyordum. Okulda öyle değildi tepkisiz bir şekilde hiçbir şey olmamış gibi davranan kızdan eser yoktu. Yerine sinirden küplere binen bir kız vardı karşımda. Sanırım bazı şeyleri içine atıp daha sonra öfkeyle içindekileri haykırdığı bir yanı vardı. Bunu ilk defa keşfediyordum. Saat gecenin ikisini geçiyordu ve biz Esin'in evinin terasında oturmuş gökyüzüne bakarak derin düşüncelere dalmıştık. Bugün yaşananlar bizi düşünce yağmuruna tutuyordu. Hangisine şaşıracağımızı bile bilmiyorduk. Ferhat hocanın gerçekten yangını kendisi tarafından kasıtlı olarak çıkardığını, hemen sonra okulun çatısından düştüğünü ve aylar sonra bu olayı bize mesaj yoluyla söyleyen kişiyi düşünüp duruyordum. O mesajı bize atan Ferhat hocanın olamadığını hepimiz biliyorduk adam neden kendini ele verip daha sonra kanlar içerisinde çatıdan atadı ki? Üstelik mesajı atan kişi bunları nereden biliyordu?

Aklımda deli sorular...

"Damla, daldın gittin yine. İyi misin?" Esin'in sorusuyla içine düştüğüm bir yığın soru çukurundan çıktım. Başımı evet anlamında salladım. "İyiyim, sadece çok kafa karıştırıcı herşey. Kafa yormak bile mahvediyor beni." Şu anda içinde bulunduğum durum gerçekten de kafa karıştırıcıydı. "Neyse hadi saat geç ol.." ayağa kalkıp sözünü tamamlayamadan titreyen telefonunu eline aldı. Arayan kişiyi görünce yanıtlayarak kulağına götürdü. "Alo efendim Kenan?, ne! Saçmaladınız herhalde! Hayır hayatta olmaz. Gece gece neden böyle bir çılgınlık yapacağımızı sorabilir miyim? Kahretsin siz aklınızı mı kaçırdınız? Tamam kapat geliyoruz!"

Esin sinirle telefonu kapatıp cebine koyduğunda derin bir nefes aldı. "Ne olmuş?" Meraklı soruma karşılık yine derin bir nefes aldı. "Barış ve Kenan gecenin bu vaktinde bizi Yurtiçi Koleji'ne çağırıyor!" Verdiği cevapla sertçe yutkundum. Bu saatte orada ne yapıyorlardı? Ve her ne yapıyorlarsa bizi oyunlarına alet etmek için bizi mi çağırıyorlardı? Bu tam bir saçmalık! "Yine neyin peşindeler bunlar?" Esin bana arkasını dönerek merdivenlerden aşağıya indi ve askılıkta olan ceketini kollarından geçirerek yanıt verdi. "Bilmiyorum ama öğreneceğiz, hadi Damla gidelim."

İlk başta gelmek istemesem de onları orada bırakacak değildik. Askılıkta olan ceketimi hızlıca koluma geçirip evden çıktım. Esin hızlı adımlarla bahçeden çıkınca arkasından ona yetişiyordum. Bu kız dakikada kaç adım attığının farkında mıydı? Yürürken bile koşuyor gibiydi. Elindeki telefonu çıkarıp kulağına götürdüğünde yirmi saniye kadar konuşup kapattı. Ve tam telefonu kapattığında sonunda ona yetişebilmiştim. "Neyse ki gece vardiyasında olan bir taksi buldum birazdan gelir, bu saatte taksi bulduğumuz için şanslıyız." Taksi düşündüğümden daha hızlı gelmişti. Sanırım buralarda yakın bir yerdeydi. Esin ön koltuğa geçerken ben arka koltuğa geçtim. Yaklaşık on beş dakika süren bu sessiz yolculuk okulun önünde durduğunda son bulmuştu. Esin taksiciye ücreti ödeyip arabadan çıkınca vakit kaybetmeden bende indim. Taksi uzaklaşıp ortadan kaybolunca hüzünle arkasından baktım.

Buradan bir an önce gitmek istiyordum.

Başımı taksinin gittiği yönden çevirip okula baktığımda korkuyla bir adım geriye attım. Bu okulu gece hiç bu kadar korkunç görmemiştim. Fazlasıyla ürkütücü bir havası vardı. Okulun dış cephesi tamamen turuncu boyayla kaplıydı. İçi ise beyaz renkteydi. Bahçesi bir arazi kadar büyüktü ve spor alanları da oldukça fazlaydı. Banklar okulun her bir köşesine vardı ve okulun çevresinde bir ormanlık kadar ağaçların çok fazla olduğu bir alana inşa edilmişti. Dışardan sanki ıssız bir yerdeymiş izlenimi veriyordu. Okulun sayamadığım daha birçok alanları vardı. Ben sadece ilgili olduğum alanları sıralanmıştım. Diğerleri ilgimi çekmiyordu. "Hey, kızlar!" Tanıdık bir sesle ikimiz de başımızı okulun yakınlarında olan çalılık alana çevirdiğimizde Kenan ve Barış'ı gördük. Barış bize gel işareti yapıyordu. Hızlıca yanlarına vardığımızda ikimiz de onlara sorgulayıcı bakışlarımızın altında bıraktık. Bizi bu gece ne diye bu okula çağırdılar gerçekten merak ediyorum. En azından mantıklı bir açıklaması olmalı!

"Gece gece burada ne yapacağımızı sorabilir miyim?" Kaşlarımı çatarak sorduğum soruya ikisi de aynı anda yanıt vermeye çalıştığında aynı anda konuştuklarını anlayıp sustular. Daha sonra yine birşey söyleyeceklerken aynı anda sözlerini kestiler. "Tamam sen konuş." Diyen Kenan susma hakkını kullanarak pası Barış'a attı. "Bakın kulağa saçma gelebilir ama bu okula girmemiz lazım." Barış'ın söylediklerine bir anlam veremeden afalladım.

Az önce o gecenin bu saatinde okula girmemiz gerektiğini mi söyledi?

"Saçmalık!" Esin de benim gibi onca yolu boşuna geldiğimizi anlayıp arkasını dönerek onlardan uzaklaşınca bende peşine takıldım. Bu saçmalığa bir saniye daha katlanmak istemiyordum. "Hazal için." Kenan'ın sesiyle ikimiz de adımlarımızı durdurduk. Söylediği şey durmamıza yetmişti. Arkamı dönüp tekrardan onlara doğru yürüdüm, bu sefer Esin arkamdan geliyordu. "Gece gece burada okula girmemizin Hazal'la ne ilgisi var?" Sinirle çıkıştığım esnada Kenan her birimize bakarak, "Sabah ki mesajda müdürün yangının faili olduğu ortaya çıktı. Şu an da polsiler arama çalışmalarını durdurdular yarın devam edecekler.

Fırsatını yakalamışken okula girip müdürünün odasına bakmamız lazım. Eğer gerçekten müdür bu işin arkasındaysa illa ki odasında bir kanıt vardır. Hazal'ın o lavaboya kasıtlı kilitlendiği yıllardır hepimiz düşünüyoruz. Belki bir ipucu veya kanıt bulabiliriz." Bu kulağa anlamadığım bir şekilde mantıklı gelmeye başladığında Esin ile birbirimize baktık ikimiz de gözlerimizle onayladıktan sonra onlara geri döndük. "Ne diyorsunuz?" Barış'ın sorusuyla Esin çantasından rujunu çıkardı. "Tamam, ama çok durmayacağız. Eğer gerçekten düşündüğümüz gibi Hazal'a dair bir ipucu veya müdür ile ilgili birşey bulamazsak hemen geri döneceğiz!" Dedi rujunu dudaklarına sürerek. Bu kızın makyaj tazeleme zamanlaması mükemmeldi! Sanki bir zafer kazanmış gibi sevinen Kenan ve Barış bize arka bahçe kapısından okula girebileceğimizi söyleyince arkalarından onları takip ettik.

Aman Allah'ım bunu gerçekten yapıyor muyduk? Okulun arka bahçe kapısından içeri girince temkinli adımlar atarak acil çıkış kapısının önünde durduk. Kenan biraz kapıyı zorladığında kapı gürültülü bir ses çıkararak açıldı. "Senin elinin ayarı yok mu?" Esin söylenmeye başladığında merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık. Burası fazla karanlıktı ve karanlıktan oldum olası nefret ederim. Merdivenlerin soğuk zeminleri ceketim olsa bile titrememe sebep oluyordu. Burası fazla soğuktu. Sonunda bir kapının önünde durduğumuzda Kenan kapıyı yavaşça aralayıp koridorda birisi var mı diye kontrol edince rahat bir nefes vererek bize doğru döndü. "Kimse yok, gelin." Kapıyı tamamen açıp girdiğinde biz de arkasından devam ettik. Okulun koridoru tamamen zifiri karanlıktı pencereden gelen ay ışığı sayesinde biraz da olsa etrafı görebiliyorduk. "Nerede o müdürün odası?" Sesim sitemli çıkmıştı. Eğer gerçekten müdürün yangının failiyse ölümüne hiç üzülmeyecektim. O bizden kardeşimizi almıştı. "Bilmiyorum sanırım yaz tatilinden sonra bazı odaları değiştirdiler. Etrafa dağılıp odasının arayalım." Barış'ın adeta bir komutanmış gibi çaylaklarına emir vermesi sinirden deliye döner gibi oldum. Emir veren insanlardan da oldum olası nefret etmişimdir. Herkes başıyla onaylayınca ben daha karşı çıkamadan herkes bir tarafa dağılmıştı. Esin ve Kenan merdivenlerden üst kata çıkmış, Barış ise alt kata inmişti.

Beni bu lanet yerde tek başıma bıraktıklarına inanamıyorum!

Telefonumu cebimden çıkarıp fenerini açtım. Böylece etraf biraz daha aydınlık olmuştu. Hızlıca koridorlarda ki bütün sınıflara göz gezdirdim. Teker teker sınıfların önünde durup kapılarını açıp içeriye boş gözlerle bakıp sertçe geri kapatıyordum. Neredeyse koridordaki bütün kapıları açmıştım. Sadece koridorun sonunda tam ortasında olan kapıyı açmamıştım. Ürkek adımlarla kapıya yaklaştım, kapıya yaklaştıkça içeride gelen sesleri duyuyordum. Evet! Kesinlikle içeriden anlam veremediğim sesler geliyordu. Merakım cesaretimin önüne geçtiği için kapının önünde derin bir nefes alarak durdum. Elim kapının koluna uzandığında açmaya yeltenecekken kapı içeriden aniden açılmaya başlamıştı...

​​​​'1. Bölüm Sonu'

​​​​~Devam Edecek~

Selam! Wattpad'de 75 Bine yakın okuyucuya sahip olan kitabım "Kusursuz Okul" düzenlemiş bölümleriyle artık Kitappad'de! İlk bölümü umarım begenmişsinizdir. Bölüm hakkında bilgiler almak isterseniz;

İg: @kusursuzokul

Yeni bölümde görüşmek üzere💐🤍

 

Loading...
0%