Yeni Üyelik
10.
Bölüm

7. Bölüm

@rojincngz

 

 

 

Selam yeni bölümle geldim.

 

Bölüm hakkında yorumlarınızı ve yıldızlarınızı bekliyor olacağım.

 

 

Keyifli okumalar 🥰

 

 

 

Seni Yeniden Buldum♥️

 

 

Eylül 2007

 

Günlerden bir Eylül sabahı Kılıç ailesi kahvaltı sofrasında sohbet ederek güzel bir kahvaltı ediyorlardı. Hilal hanım. "Ahmet'cim bugün gideceğin yetimhane ziyaretine ben ve Anka'yı da götürürmüsün uzun zamandır uğrayamadım. Bugün kendimi daha iyi hissediyorum." Diyerek Eşi Ahmet beye kedi yavrusu gibi bakış atıyordu.

 

5 aylık hamile olan Hilal hanım , Ahmet beyle her zaman birlikte giderdi. Böyle etkinliklerde yanında yer alırdı. Zorlu geçen hamileliği yüzünden bir süredir eşine eşlik edemiyordu.

 

Ve bu durum onu üzüyordu. Ikiside çocukları çok seviyor anne babasız çocuklara ellerinden geldiğince yardım ediyorlardı.

 

Ahmet bey eşinin elini tutarak " Emin misin hayatım. Biliyorsun ki böyle ziyaretler saatler sürebiliyor. Yorulmanı istemem ." Dedi.

 

Bu defa araya giren Anka oldu. "Lütfen baba bende gelmek istiyorum. Orda çok çocuk var. Onlarla arkadaş olmak istiyorum." Diyerek babasının olumlu cevap vermesini masum yüzüyle bekledi.

 

Ahmet bey Eşi ve oğlunun bu kadar istekli olmasına çok mutlu olmuştu. Onların hevesini kırmamak için yüzünde gülümseme beliri verdi. "Hadi hazırlanın bakalım hemen yola çıkalım bizi bekleyen bir sürü çocuk var." Dedi. Hazırlanmak için odasına koşan oğluna gururla bakıyordu.

 

Hilal hanımda kalktı. Eşinin yanağına sulu bir öpücük bıraktı. Boynuna sarıldı. "Teşekkür ederim merhametlim. Iyiki sen iyiki güzel yüreklim." Dedi. Bir kez daha öptü. Ahmet beyde karşılık olarak "iyiki ela gözlüm iyikim hayatımın anlamı." Dedi ve eşine odasına kadar eşlik etti.

 

Hazırlanıp yola çıkan Kılıç ailesi yetimhane kapısında durdular. Anka koşarak içeri girmeye çalıştı. Babası Ahmet bey "Oğlum hele dur gel yardım et. Arkadaşlarına aldığımız hediyeleri içeri taşıyalım."

Anka geri döndü. Hevesle babası ile eşyaları taşıdılar yemek hane bölümünde toplanan çocuklar sırayla gelip hediyelerini aldılar. Saatlerce birlikte oynayıp eğlendiler. Sohbet ettiler.

 

Ortamdan uzak bir köşede duran kızıl saçlı, yeşil gözlü, fındık burunlu beyaz tenli bir kız çocuğu gören Anka hemen yanına gitti. O zamanlar sadece Tura ve Sara ile arkadaş olan kızıl saçlı kız şimdi tek başına oturuyor. Uzaktan arkadaşlarını izliyordu.

 

En çokta Kılıç ailesine hüzünle bakıyordu. Onlar mutlu bir aileydi. Ama Zümrüt'ün kimsesi yoktu. Annesi babası yaşasaydı oda böyle güzel bir ailede büyürdü. Ne yazık ki onun ailesi onu çok erken yalnız bırakıp gittiler.

 

Zümrüt'ün üzgün haline bakan Anka yanına oturdu. Küçük kız fark etmedi bile. Taki Anka "Merhaba neden burda üzgün oturuyorsun. Sen hediyeni aldın mı?"Diye soru soran çocuğa baktı. Zümrüt yeşili gözleriyle çocuğun kim olduğunu bilmiyordu. Sadece uzaktaki ailenin yanında görmüştü.

 

Küçük kız çocuğa baktı. "Biliyormusun benimde senin gibi annem ve babam vardı. Beni çok seviyorlardı. Ama şimdi çok uzaktalar ben göremiyorum. Müdüre anne onların melek olduğunu söyledi. Onlar beni görebiliyormuş." Dedi. Gözleri dolan kızıl saçlı kız.

 

Yüzüne bakan çocuk ne diyeceğini bilemedi. Sonrada "O zaman seni böyle üzgün görmesinler değil mi? Sen de oyna hem ben seninle arkadaş olurum." Diyen çocuk elini cebine koydu. İçinden küçük iki misket çıkardı. Biri yeşil renkli biri siyahtı. Siyah olan misketi küçük kıza uzattı.

 

"Bu sende kalsın. Büyüyünce bana bunu verirsin. Bende elimdeki yeşil misketi sana veririm. Emanetime güzel sahip çık tamam mı? " Dedi elindeki iki misket den birini küçük kızın avucuna koydu.

 

"Tamam. Bunu saklayacağım." Diyen küçük kıza gülümsedi. "Bu yeşil olan misket bende kalsın buna baktıkça senin yeşil gözlerini hatırlarım. " Diyen çocuğa bakan yeşil gözler ışıl ışıl oldu.

 

O sırada babası çağıran çocuk kalktı. Giderkende " Sakın kaybetme onu bir gün senden geri alacağım." Dedi. Ve babasıyla birlikte evlerine döndüler.

 

Küçük kız elindeki misketi sıkıca tuttu. "Söz bunu saklayacağım ve sana geri vereceğim." Dedi.

 

 

 

Şimdiki zaman

 

Anka hala aynı yerinde masanın yanında duruyordu. Yanına yaklaşarak " Ne konuşacaksın?" Diye sordum. Oda bana bir adım attı. Burnuma dolan parfüm kokusu beni hem mest ediyor hem sakinleştirici etkisi yaratıyordu.

 

Yüzüme baktı. Söyleyip söylemek arasında kalıyordu. Sanki en nihayetinde karar verdi.

"Seni ilk kez burda görmedim. Seni uzun zaman önce gördüm ve tanıyorum." Dedi.

 

Ben sadece alık alık yüzüne bakıyordum. Ne dedi beni nasıl ilk kez görmemiş. Ben onu ilk çete görevinde görmüştüm. O da o karşılaşmamız dan mı bahsediyordu.

 

Hala boş bakışlarım onun yüzünde oyalanıyordu. Sessizliği yine bozan o oldu.

Elini cebine attı. Ne yaptığına dikkat edemiyordum. Elini çıkardı. Avucunu ikimizin arasına koydu. Avucunda yeşil bir misket vardı. Elindeki miskete odaklanmış bir şekilde bakıyordum. Bir elindeki miskete bir ona bakıyordum. Zar zor konuşa bilğimiz bir sesle "Bu bunu nerden buldun?" Diye sora bildim.

 

Tuttuğu nefesini rahat bıraktı. "Sen hatırladın mı bu misketi?" Soran o oldu bu sefer. Ama cevabımı alamamıştım.

 

"Evet hatırlıyorum. Bunu ben yetimhanedeyken bizi ziyarete gelen bir ailenin erkek çocuğu vermişti." Dedim. Ve o anı birden gözümün önünde canlandı.

 

Bu sende kalsın. Büyüyünce bana bunu verirsin. Bende elimdeki yeşil misketi sana veririm. Emanetime güzel sahip çık tamam mı? " demişti küçük çocuk. "Tamam. Bunu saklayacağım." Dedim.

 

"Bu yeşil olan misket bende kalsın buna baktıkça senin yeşil gözlerini hatırlarım. Sakın kaybetme onu bir gün senden geri alacağım." Demişti. Bende 'söz vermiştim ' şimdi anlıyorum. İlk gördüğümde de yabancı bir his oluşmuştu bende. Hem tanıyor hem tanımıyordum.

 

Yüzüne baktım o küçük çocuk Anka mıydı. Ben düşüncelerimle boğuşurken Anka'nın ne zaman elimi tuttuğunu fark etmemiştim.

 

"O o küçük çocuk sen miydin?" Dedim dudağının kenarı kıvrıldı. Ela gözlerini benim yeşillerime sabitledi. Başını salladı. "Evet bendim. Küçük kızıl saçlı kız, seni çok aradım. Bulamadım sır gibi saklanmıştın. Sanki hiç var olmamış gibi"dedi buruk bir ses tonuyla,

 

Ben den cevap bekliyordu. "Şey bizi 10 yaşında özel çocuklar olarak büyüttüler. Kimliklerimiz gizli tutuldu. 15 yaşında Alphan Albay bizi ordan aldı. Ve bizi bugün için yetiştirdi. Kendi kuralları olan zorlu bir eğitimden geçirdi." Dedim gözlerine bakarak devam ettim.

 

"Alphan albay babamdan sonra ikinci babam oldu. Sara ve Tura kardeşlerim, onlara çok şey borçluyum. Hayata tutunmama en büyük neden onlar oldu." Ve sen diyemedim. Çünkü ona o misketi verebilecek umuduyla yaşadım. Şimdi o küçük çocuk, göz kamaştırıcı bir adam olmuştu. Bakışlarımı yüzünden çekmeden merak ettiğim soruyu sordum.

 

"Sen nasıl beni tanıdın. Benim o kız olduğumu nasıl anladın?" Bir adım daha atarak daha çok yakınıma geldi. Elini kaldırdı gözlerimin önündeki bir kaç tutam saçımı kulağımın arkasına yerleştirdi. O an kalbim yerinden çıkacak sandım.

 

Zaten yeteri kadar kokusu beni benden alırken şimdi bu kadar yakın olması hiç iyi değildi. Gözlerinin derinliğinden bana baktı. Ve " Seni önce Zümrüt yeşili gözlerinden," dedi. "Sonra saçlarının kızıllığından, fındık burnundan, yüzündeki minik çillerden." Dedi ve durdu. Öyle güzel bakıyordu, bakışlarına tutulmamak elde değildi.

 

"Ve en çok şu küçük minik hareketin seni ele verdi. Üzgün olduğun zamanda dudaklarından çıkan küçük nefesinin bu saç tutamını üfleyerek uzaklaştırdıgın zaman yüzünde oluşan o masumane şekilden tanıdım."dedi ben ona büyülenmiş gözlerle bakıyordum. Nasıl böyle her detayımı ezberlemişti ki...

 

"O gün yine üzgün o köşede duruyordun. Seni ilk o gece Cihad'ın yakaladığın gece yine aynı hareketi yaptın. İşte o zaman anladım o küçük kız sendin." Dedi o detayı fark etmesi çok hoşuma gitti. Ve beni o detaydan tanıması midemde kelebekler uçmasına sebep oldu. Kendime sorduğum soruyu bu defa sesli dile getirdim.

 

"Nasıl böyle her detayı ezberledin? Sadece bir kere gördün beni ve bunca yıldan sonra Nasıl unutmadın? " Dedim dudakları hafif kıvrıldı. " Orası da bana kalsın zamanı gelince anlatırım bir ara" dedi

 

Tam o sırada ortamda duyulan telefon melodisi ile bir birimize olan bakışmamız ve duygu yoğunluğuna bir son verdim. Çalan telefon benimdi. Arayan Sara merak etmiş olmalı ki ne kadar geçti hala toplantı odasında duruyorduk ikimizde. Cevap verdiğim görüşmeye Sara'nın sesini duydum.

 

"Züm nerdesin kuzum gelmedin?" Dedi sesinde hafif endişe vardı. "Geliyorum Sarışınım şimdi çıkıyorum. Var mı bir isteğin gelince alayım?" Dedim. "Yok kuzu sen gel yeter. Zaten Tura almış eksikleri" dedi. " Tamam görüşürüz Sara." Oda aynı şekilde karşılık verdi. Görüşmeyi sonlandırdım. Anka hala aynı yerde beni izliyordu.

 

"Gitmem gerekiyor. Yarın görüşürüz." Dedim eve gitmek için çantamı aldım. Anka'da benimle birlikte çıktı. Asansöre varınca "seni ben bırakırım evine" dedi. Kendimi o kadar değişik duygular içinde hissediyordum. Hala az önceki olayın etkisinden çıkmamıştım. Ona dönüp "Teşekkür ederim. Kendim de gidebilirim." Dedim.

 

İtiraz istemeyen bir bakış attı. "Yürü Zümrüt ben bırakacağım." Deyip asansöre bindik. Tuşa bastı. Otoparkta onun arabasına doğru yan yana yürüdük. Arabaya önce ben bindim. Oda şoför koltuğuna geçti. Emniyet kemerimizi taktık. Yola koyuldu.

 

Sessiz geçen kısa yolculuk sonrası apartmanın önünde durdu. Kemeri açtım. Yönümü ona çevirdim. "Teşekkür ederim. Bıraktığın için istersen gel bir kahve ısmarlayayım."Dedim Anka bana bakan güzel çehresi ile "Teklifin için teşekkür ederim. Başka zaman sözüm olsun. Yarın yoğun bir gün olur, Sen biraz dinlen." Diyerek teklifimi reddetti.

 

"Tamam tekrar teşekkür ederim." Dedim başını olumlu anlamda salladı. Arabadan indim. Kapıyı kapatmadan önce "İyi geceler yarın görüşürüz."Dedim. "İyi geceler" dedi. Ben apartmana ve oda yoluna devam etti. Kapıyı açtım. İçeri geçtim. Sara salonda beni bekliyordu.

 

"Hoşgeldin kuzu aç mısın?" Dedi. "Hosbuldum. Yok değilim. Sen nasılsın? Yormadın kendini dimi? " yüzünde gülümseme eksik olmadan " iyiyim yatıp uzandım. Başka bir şey yapmadım." Dedi. Biraz daha sohbet ettik.

 

Sonra odama geçtim. Üstümdeki kıyafetleri çıkardım. Kendimi ılık duşun altına bıraktım. Banyoda işlerimi halletim. Üzerime rahat bir pijama takımı giyindim. Yatağa uzandım. Aklımda hala Anka ile olan geçmiş ve şimdiki konuşmamız geçiyordu. Yüzümde aptal bir gülümseme ile uykunun en tatlı haline bıraktım kendimi.

 

 

********

 

 

Sabah olmuş üzerimi giyindim. Kahvaltı yaptıktan sonra Sara'yı evde bırakıp Tura ile Zümrüdüanka binasına yol aldık.

 

Bugün organ mafyası ile görüşmeye gidecektik. Planın üzerinden son kez geçtik. Tura ve Çınar koruma olarak ilk onlar çıktı. Asel Anka ve ben öğleden sonra görüşmeye gidecektik.

 

Aradan geçen bir süre sonra vakit yaklaşmıştı. Ben yüzüme hafif soluk bir makyaj yaptım. Hasta görünmem gerekiyordu. Üzerime siyah uzun kollu diz altında biten bir triko elbise giydim. Siyah botlarımı giyindim. Sonkez aynaya baktım. Çantamı ve siyah deri ceketimi aldım. Odadan çıktım.

 

Koridorda hazır olan Anka beni görünce yüzündeki beğeni dolu bakışları üzerimde gezindi. Asel'de hazır bir şekilde çıktı odadan. Simsiyah giyinen Asel çok güzel duruyordu. Anka üzerine siyah şık bir takım giyinmiş, hafif kirli sakalları düzgün bir şekilde taranmış saçıyla çok yakışıklı duruyordu.

 

Bu adama her şey çok yakışıyordu. Hele o ela gözleri çok karizmatik gösteriyordu.

 

"Hazırsanız çıkalım." Diyen Anka ben ve asel onun yanına ilerledik. Asel bana baktı. "Zümrüt hasta olmadığını bildiğim hale çok iyi hasta gibi duruyorsun." Dedi. Ona bakarak gülümsedim. "Meslek sırrı "Dedim oda güldü.

 

Anka'da yüzüme baktı. "İyi ve kötü gözüküyorsun." Dedi. "İltifat olarak mı almalıyım üzerime" diyerek göz kırptım. "Nasıl istersen" oda aynı şekilde bana göz kırptı.

 

Arabanın arka koltuğuna ben ve Anka geçtik. Asel şoför koltuğuna geçince yola koyulduk. Bir saat süren yolculuk sonrası bize verilen adrese varmıştık. Çok kuytu kırık dökük bir tarihi bir eve benziyordu.

 

Anka yanıma geldi. Kolunu bana uzattı. Yüzüne baktım. Hiç beklemeden koluna girdim. Sonra başını eğdi kulağıma doğru nefesi boynumda hissediyordum. Boynumda hissettiğim nefesini benim nefesimi kesecek hale getiriyordu.

 

"Şimdi rol yapma zamanı kendini sıkma akışına bırak. Bizi iyi bir çift olarak görmeliler." Dedi ve hafifçe uzaklaştı. Ne zaman tuttuğum nefesimi bile bilmediğim geri bıraktım. Yüzüme baktı. Bir şey diyemedim.

 

Sadece başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. Yüzüme hafif bir gülümseme yerleştirdim.

 

Bize yolu gösteren kabadayı gibi adamların arkasından yürüyorduk. Dar ve karanlık gibi bir geçitten geçirdiler önce, sonra hafif sadece tavan da olan sarı bir ışığın aydınlattı bir koridordan sağa döndük. Biraz daha ilerleyince büyük demirden yapılmış siyah bir kapının önünde duran adamlar, aynı şekilde biz de durduk.

 

Yönünü bize çeviren adamlar "önce üzerinizi arayacağız."dedi esmer olan adam.

 

Ellerinde dedektör olan adam önce beni sonra Asel'i aradı. Biz temiz olunca Anka'yı önce elleri ile kontrol etti. Sonra dedektör ile kontrol etti. Üzerimizde her hangi bir şey bulamayınca kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açtı. Önden esmer olan adam arkasından biz ilerledik. İçeri girer girmez kasvetli havası ve boğucu büyük bir depo ya girdiğimizi fark ettim. Gizli bir sığınak gibi bir yerdi.

 

İçinde kocaman siyah bir masa ve etrafında 8 tane sandalye diziliydi. Sağ tarafta büyük uzun yine siyah deri bir koltuk vardı. Karşısında dev ekran bir televizyon vardı.

 

Odayı aydınlatan kocaman bir avize dışında bir şey yoktu.

 

Masanın başında 45 yaşlarında ve 30 yaşında gösteren iki adam vardı. Odanın diğer iki köşesinde birer adam duruyordu.

 

Bize bakan adamlara doğru ilerledik. Kendimi nasıl sıktığımı bilmediğimin farkında bile değildim. Taki Anka elini kolundaki elimin üzerine bırakınca bakışlarımı oraya çevirdim. Parmaklarımla kolunu sıkıca sıktığımı yeni fark ettim. Hemen elimi gevşettim. Yüzüne baktım. 'Ben burdayım' der gibi güven veren bakışları ile kendimi daha iyi hissettim.

 

Yüzüne bir gülümseyle baktım. 'İyiyim' bakışı attım. Oda rahat bir nefes verip önüne döndü. Bize bakan orta yaşlarındaki adam "Geçin oturun Aslan çifti." Bize oturmamız için masayı işaret etti.

 

Anka kolumu bıraktı. Sandalye çekti oturmam için "Otur hayatım" dedi. Bende gülümseyerek "Teşekkür ederim Aşkım" Dediğim an Anka'nın bakışları gözlerimde buluştu. Gözlerindeki o pırıltı daha da parladı. Benden beklemediği bir kelimeydi.

 

Hemen kendini toparlayıp yanımdaki sandalyeye oturdu. Bir elimi aldı kendi avucuna bıraktı. Sıcak elleri benim soğuk ellerimi ısıtıyordu. Yönünü bize bakan adamlara çevirdi. "Neden az çok burda olduğumuzu biliyorsunuz. Eşimin durumu çok iyi değil bir böbreği iflas etti. Bir diğeride çok dayanamayacak." Diyerek direk konuya girdi Anka.

 

Orta yaşlarındaki adam "Neden burda olduğunuzu biliyorum. Eşine uygun dönür bulabilmektir için bütün kayıtlarını vermen lazım. Ve bu kolay olacak bir iş değil. Fiyatta anlaşırsak iyi bir olabilir." Diyen adam bize baktı bir kaç saniye sonra devam etti. "Beni nerden kim tarafından gönderildiğini bilmek istiyorum."

 

Anka bir kaç saniye yüzüme baktı. Sonra adama döndü. Bize sizden bahseden Cahid'di. Ceza evinde olduğunu biliyorsun. Ona haber saldım ve bize size gelmemizi söyleyen oydu Sadık." Diyen Anka"ya baktı. Başını hafif salladı. "Cahid'i iyi tanırım ceza evine girmeden önce çok iş yaptık. Yazık oldu yakalanması" dedi Sadık denen pislik

 

Anka "Orası beni ilgilendirmiyor. Şimdi bu konuda anlaşıyormusun? Diye sordu. Sadık denen pislik yanındaki adama baktı kulağına bir şeyler dedi. Sonra bize döndü. "Zor şey değil yeterki fiyatta anlaşalım" dedi Sadık.

 

Anka bana baktı. Elini belime koydu. Kendine iyice çekip ben ne olduğunu anlamadan, şakağımdan öptü. Ve karşımızdaki adamlara baktı. "Gördüğünüz üzere hayat arkadaşım olmadan yaşayamam. Çok zamanı kalmadı. Ne kadar isterseniz size hemen veririm. Yeter ki karıma uygun bir dönür bulun." Dedi

 

Elimi avucunun arasına aldı. Sonra dudaklarına doğru götürdü. Gözlerimizin içine bakarak bir buse bıraktı. O an içimdeki kelebekler şaha kalkmış gibi uçuşuyordu.

 

Sadık denen pisliğin konuşmasıyla Ona döndüm. Benimle birlikte Anka'da döndü.

 

Sadık "Böbrek başına 5 milyon istiyorum. İki Böbrek 10 milyon. Görüyorum ki zenginsin bunu verebilirsin." Dedi. İçimden yuh dedim. 5 milyon ne demek bu parayı gerçekten verebiliyorlar mı? Diye düşünen ben Anka elimi tuttu.

 

"Kabul ediyorum. Yeterki bana eşimin hayatını geri verin." Dedi üzgün ve çaresiz bir ses tonuyla cevap vermişti. Sadık hemen ayağa kalktı. Yanımıza geldi. Elini Anka'ya uzattı.

 

"Anlaştık o zaman en kısa sürede size böbreği bulacağım. Eşinizi yeniden size vereceğim."Diyen Sadık pisliği Anka uzatılan ele bir süre baktı. Dişlerini öyle bir sıkıyordu ki çene kasları geriliyordu.

 

Mecburen elini sıkan Anka "anlaştık size büyük minnettar kalacağım." Dedi elini çekti. Asel'e döndü. Benim adıma yazılmış sahte hasta kayıtları olan dosyayı istedi. Asel hemen elindeki çantadan çıkardığı dosyayı Anka' ya uzattı. Dosyayı aldı. Ve Sadık'a verdi.

 

Dosyayı alan Sadık hemen ilgileneceğini ve bize haber vereceğini söyledi. Bizde hemen ordan geldiğimiz gibi aynı adamlarla dışarı çıkmıştık.

 

Asel yine şoför koltuğuna oturdu. Ben ve Anka arka koltuğa geçmiştik.

 

Hızla arabayı süren Asel ana yola çıkmıştı.

 

Derin bir nefes aldım. Anka bana döndü.

"İyimisin " dedi. Başımı salladım. "Şimdi daha iyiyim orda o Sadık denen pisliği boğmamak için kendimi zor tuttum." Dedim.

 

Anka "az kaldı hepsi en kötü şekilde cezasını çekecek." Daha sonra Asel'e baktı. "Çınar ve Tura işi almış mı? " Diye sordu.

 

Asel "Evet ikisinide yakın koruma olarak görevlendirmişler." Yanıtladı.

 

"Güzel plan iyi ilerliyor. Hepsini bir bir mahvedeceğim." Dedi.

 

Zor bir görev inşallah en kısa sürede biter.

 

 

 

 

 

Evet yeni bir bölümle daha geldim.

 

Biraz gecikti. Uzun bir bölüm yazdım.

 

Gecikmeyi telafi etmiş oldum.

 

Bölüm hakkında yorumlarınızı ve yıldızlarınızı bekliyorum.

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle

Allah'a emanet olun.🌺♥️

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%