@roman_ulkesi
|
Ve şimdi de başka bir zorlukla beraberdim. Mezun olduktan 2 - 3 sene sonra memlekete ilk görev yerimin haberi geldi. Çok sevinmiş havalara uçmuştum. Ta ki annemin "Ben bir evladımı orda topraga verdim, şimdi bir evladımı daha orda yem etmem" diye söylenmesine kadar. Neyse ki Ablalarım, abim ve babamla zor da olsa ikna edebilmiştik. Şimdi de hataya gidiyordum. Büyük abimin Şehit düştüğü topraklara,bir yandan içim buruktu. Ama yine de doğunun ucsuz bucaksız güzellikleri ile dolu, malesef acı göz yaşları sulanmış savaş magduru çocukların hayalini yeşertmek vardı. İnanıyordum bunu başarabilirdim. Derin nefes alıp, uçaktan indim. Havalimanına baktım. Bundan tam 1.5 sene önce büyük bir Deprem olmuştu.. Asrın felaketi. 50 Binden fazla canımızı kaybetmiştik Dolan gözlerimi yukarıya çevirip havalandırma yaptım. Derince içime çektim güzel havayı, bir takxi ye atlayıp otogara gittim. Ordan bir minibüs bulup bindim. Defne köyüne gitmeye başladım. Yanımda oturan ton ton teyze gülümsedi. "Buyur Teyzem" dedim tebessüm ederek. "Buraların yabancısı mısın kızım" dedi. Teyze damat bakmasan bari teyze.. "Evet teyzem bugün geldim Defne köyünde öğretmenlik yapıcam" dedigimde. Teyzenin gözleri doldu. Yalnış bir şey mi ? söylemiştim. Teyze derin bir nefes aldı ve tüylerimi diken diken hikayesini anlatmaya başladı. "Benim bir oğlum vardı kızım, babası gibi asker olsun diye çırpındım ama onu götürdüler *derin yutkunuş* 7 yıl oldu onu görmeyeli şimdi nerededir ne yapıyordur bilmiyorum..Allah'tan tek duam vardır kızım oğlumu son kez ölmeden önce görmek" dedi gözlerim dolmuştu. Bu coğrafyanın kaderiydi belki de bu durum çünkü böyle senelerce bekleyen aileler vardı. Böyle , kızları oğulları kaçırılmış, ama işte Allah bir güç sabır veriyordu. Pes etmiyorlardı. Teyzenin omzunu sıvazlayıp tebessüm ettim. " Sen merak etme teyzem, o güzel gönlünü ferah tutmaya çalış devletimiz er yada geç onları geri alacak hem üzülme lütfen oda seni düşünüyordur." dedim. Tebessüm edip başını salladı ve yolu izlemeye başladık.
1.5 Saat sonra Varmıştım. Defne köyüne hayallerime bir adım daha atmıştım. Defne köyü yazan tabelanın önüne geldim yüzümü saklayarak fotografı çektim. Altına tıpkı ŞEHİT AYBÜKE öğretmen gibi "Ben öğretmen oldum" yazıp paylaştım. Sonra telefonumu cebime atıp . Sora sora muhtarlığı buldum. Muhtarla konuştuktan sonra kalacagım Öğretmen Evine geldim. İçerisi biraz dağınıktı. Ama güzel bir temizlikle hallolurdu. Geçen yarım saatin ardından bitirmiştim temizliği, kendime bir çay suyu koymuştum. Bu havada güzel bir dinlenme çayı iyi giderdi. Çayı hazırlayıp içtikten sonra evden çıktım. Okula ilerledim. Tek katlı bir okuldu. Ve yanında duran Al Bayrağa baktım. Şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bayrak. Abimin üzerine örtülen, dolan gözlerime rağmen dudaklarımı dişledim. Bayrağa gülümsedim. "Allah sana el uzatanların elini kırsın, Dindirmeye çalıştıkları ezanların gazabına uğrasınlar" dedim gururlu bir sesle, yanıma hafifçe süzülerek gelen bedene baktım. "merhaba siz yeni gelen Öğretmen misiniz ? "dedi incitmekten korkan bir ses. Tebessüm ettim başımı salladım. "evet yeni geldim buraya atanan sınıf öğretmeni Damla Özçelik" dedim oda gülümsedi. "Fatma Erçetin Hoşgeldin köyümüze Öğretmen hanım" dedi gülümsedim. Bende yeniden başımı bayrağa çevşrdim ve gözlerine odaklandım tekrar. " Hoş buldum fatma abla ama istersen damla diyebilirsin" dedim. Saygılı bir şekilde gülümsemesini eksik etmeden. Başını tamam anlamında salladı biraz daha sohbet ettik sonra evlere dagıldık yarın büyük gündü. Ertesi Gün Okul Sabah okula geldiğimde içerisinin soğuk olduguna karar verip sobayı yaktım ve dışarıya baktım. Evlere göz gezdirdim. Kurşun izleri duruyordu. Çocukları düşündüm. Acaba her biri ne yaşamıştı. Acımak büyük ve kötü bir kelime ama bazı insanlara bu kelime sıradan geliyor. kim bilir belki biri Doktor olmak istiyordu, belki de ögretmen bu hayallerin yarım kalmasına izin vermeyecektim. Hayallerini gerçekleştirmelerine ben sebep olacaktım. Memleketten buraya gelecrek büyük engeli atlatmıştım. Şimdi de sırada bu çocukların hayallerini yeşertmek vardı. Derin nefes aldım. Yaslandığım duvardan ayrılarak. Saatime baktım ve içimden saymaya başladım. 3..2..1 içeriye dolan çocukların sesleriyle gülümsedim. Hızlı ve gülüşerek sınıfa giren çocuklar sobanın etrafına dizildiler. Hava soğuktu bu yüzden hızla sobaya gitmişlerdi. Tebessüm ettim hala benim varlığımdan habersizdiler. Ve nihayet birisi beni fark etti ve arkadaşına işaret çaktıp hep bir ağızdan. "Günaydın öğretmenim" dediler dolu dolu. Gülümsedim. Başımı hafif eğip yüzlerine baktım. Küçükler. Çok küçüklerdi. Sobayı biraz daha açıp sıcacık bir yuva haline getirdim. Hepsi ısındıklarına emin olduktan sonra sıralarına geçip oturdular. Bende tebesümümle yerime geçtim ve başladı bizim tanışma faslı. "Evet çocuklar Ben buraya Beyşehir'in küçük bir köyünden geliyorum ve bundan sonra siz ne derseniz yada ne isterseniz yapmaya hazırım evet parmak kaldıranla tanışmaya başlayım" dedim. Hemen ön sıradan bir kız parmağını kaldırdı söz hakkı verdim. "Öğretmenim hoş geldiniz benim adım zeynep 6 yaşındayım ve sorum Bekar mısınız ? " dedi. Bu soru karşısında kıkırdadım gülümsedim. Çünkü klasik Türk çocugu sorusuydu. "Memnun oldum Zeynepçim ve soruna gelirsek evet bekarım " gülerek verdiğim cevap karşısında gülümsedi. Aradan 2-3 çocuk daha kaldırınca, onlar da farklı sormamıştı. Yaşımı, en sevdiğim meyveyi vs saat hızlı geçiyordu. Otogardan aldığım çikolataları çocuklara dagıttım. Tabi önce alerjileri olup olmadıklarını sordum. Ve hepsi bir süre sonra çikolata canavarına dönmüştü. Şimdi ise teneffüs olmuştu. Dışarda karla oynanabilecek mikarda beyaz örtü vardı. Gülümsedim. O sırada telefonuma bildirimler geldi. Annem kınalı kuzum yazmışı fotografın akına . Zehra Ablamsa eşşek sıpası ne çabuk büyüdü yazmış, kıkırdadım ah abla ne xaman bırakacaksın benle uğraşmayı, onlara cevap yazdıktan sonra günün son ders zili de çalmıştı. Yeniden soru yağmuruna tutulacağımı anladığımda. Yavaş ve tane tane. "Evet çocuklar sorularınızı yavaş yavaş alırım ben her zaman burda olucam şimdi benim size bir sorum olacak neler yapmaktan hoşlanırsınız" dediğimde. Buğra elini kaldırdı söz hakkı verdim. Ama sözlerinin boğazımda yumru oluşturacagını bilmeden dinlemeye başladım. "üç renk oynamayı severim öğretmenim" başımı salladım hafifçe.. "peki bize 3 renk oyununu açıklar mısın? buğram" dedim ve tüylerimi diken diken eden o cümleyi duydum. "Öğretmenim 3 renk Kırmızı,Beyaz ve Siyah'tan oluşuyor. Kırmızı nenemin dedigine göre Asker abilerin kanlarıyla boyadığı bayrak, çünkü biz Şehitçilik* oynuyoruz. Beyaz ise yine duydugum kadarıyla Cenneti temsil ediyor. Ve son olarak siyah, yok oluş ö-ölüm demek" dedi. Ve yerine oturdugu sırada zil çaldı. Çıkabilirsiniz dedigim sırada hepsi dışarı çıkmıştı. Dolan gözlerimi sildim. Camdan yansıyan Bayrağa baktım. Bu topraklarda ve bunun gibi cihanda bir çok yer vardı 3 renge sahip yerler. Kırmızı,Beyaz ve Siyah,Kırmızı; Kan,vahşet ve kaosu, Beyaz; Buğranın dedigi gibi cenneti temsil ediyordu. Son olarak Siyah son demekti gece karanlığı kadar soğuk bir son. Gözlerimden akan yaşı silip hafif kar yağan gökyüzüne baktım. Bundan sonra bu çocuklar, Bu insanlar 3 renkten daha fazlasını bilecekti. Ben yapacaktım bunu, Ben Damla Öğretmen. Burda geçmişin zincirlerini kırıp gelecek yaratmaya geldim. Yetim Penceremden, Köyün sokaklarını evlerini izliyordum. Bazı evlerde. Kurşun izleri vardı. Hatta kurumuş kanlar vardı. Neler yaşamıştı bu insanlar, önce evlat acısı, sonra Deprem. Her şeylerini alıp götürmüştü. Geriye acı kalmıştı. Analar evlatlarından, Evlatlar ise analarından ayrılmıştı.
Bir gece de yok olmuştu her şey bütün düzen, bir birlerine nazlanan sevgililer, küsüp uyumuştu. Ertesi günü okul için hazırlanan küçük beslenme çantaları enkaz altında kalmıştı anılar gibi, Bir amca vardı. Enkaz başında elinde bisküvi paketi hanımını ve çocuklarını bekliyordu. O bisküvileri veremedi. Kimi ise, kızının son sesli mesajlarını dinledi.
Başımı iki yana sallayıp gözlerimi sildim. Ezan okunuyordu. Öğle vaktine girmiştik. Ezan o güzel kısımlarında tebessüm ettim. Ezan bittiğinde yerimden kalktım. Güzelce abdestimi alıp tülbentimi yaptım. Önce yere baktım sonra bütün vücuduma namazı engelleyecek bir durum yoktu. Ve Niyet ederek namaza başladım.
Namazı selam vererek bitirdim. Ellerimi semaya açtım.
"Allah'ım Bugünde huzuruna kabul ettiğin için teşekkür ederim. Rabbim mazlum ona yardım eyle, Öğrencilerime ve bütün çocuklara sana uygun güzel kullar yetiştirmeme yardım eyle. Amin" diyerek duamı bitirdim. Ellerimi yüzüme sürdüm. Seccadeyi katlayıp yerine koydum. Tülbentimi ayarlayıp Kuran-ı Kerim'i almak için rafa ilerledim.
Kuran'ı kerim'i alıp Oturduğum koltuga geçip besmele çekerek açtım. Bakara 4. Cüzü açıp okumaya başladım.
2 Saat sonra
Kuran-ı kerim'i okuduktan sonra, yerine koydum. Yerime geri oturacakken kapı çaldı. Başımı düzeltip, kapıya ilerledim.
"Kim o? " dedim kapıyı hafif açıp,o sonrada içimi ısıtan tonton bir teyzenin sesini duydum.
"Benim kızım zehra müsit miydin? " kapıyı açıp gülümsedim.
"Hoş geldin zehra teyzem buyur " dedim. Zehra teyze elinde börekle gözlerimden kalp çıktığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam.
"Buyur kızım evde kıymalı börek yapmıştım Ama sana da kokmuştur diye getireyim istedim"dedikten sonra uzatmıştı yıldız işlemeli börek tabağını, tebesümü bozmadan, baktım elindeki tabağı alıp elini öptüm.
"çok teşekkür ederim zeh ra teyzem valla mis gibi gider çayın yanında gel beraber içelim yiyelim" dedim. Yok kızım dese de. Yorulduğunu düşünüp evime buyur ettim.
Eve girdiğinde. Salona buyur ettim. Mutfağa geçip ikimize de börek koyup çay ile yanına gittim. Çıkardığım küçük sehpayı ikimizin ortasına koydum onun çayını böbreğini önüne servis ettim.
"Nasılsın kızım alışabildin mi ? küçük köyümüze" dedi. Başımı hafifçe sallayıp tebessümle cevap verdim.
"valla zehra teyze alıştım. Bende köyde büyüdüm. Ve bir köye de atanmak büyük onur benim için" dedim. Başını sallayıp gülümsedi.
"Sağol kızım benim torunun dilinden düşmüyorsun buğra hem yetim hem öksüz bir çocuk ona ben bakıyorum" derin nefes aldı. Buğranın hikayesini merak ediyordum. Ama sormamıştım daha önce çünkü haddime olduğunu düşünmedim.
"Buğra sessiz bir çocuk gerçekten, ama derslerinde başarılı sadece biraz arkadaşlarından çekiniyor zehra teyzem sormak haddime degil belki ama nasıl oldu teyzem"
Zehra teyze, derin bir iç çekip kar yağan, beyaz yollara baktı evlere baktı. Sonra tekrar bana döndü. Ve anlatmaya başladı.
"Yıl 2018 kızım son derece soğuktu işte. Buğra o zamanlar 2 veya 3 yaşındaydı. Bebe işte, bir gün baskın düzenlediler köye, eli silahlı pis bir kıyafet girmiş teröristler girdi. Evlerden herkesi çıkardılar. Kadınlar,çocuklar ve erkekleri ayırdılar adamlarımızı zorla itaat etmeye çalıştılar beylerimiz direndi gözlerimin önünde beyimi oğlumu öldürdüler. Gelin kızım oğluma koşarken onuda vurdular. Her şey bitti dedik o an, bir kaç el havaya ateş ettiler teker teker düşmeye başladılar." Hıçkırıklar içinde ağlıyordu zehra teyze, önündeki börek ve çayı çekip sımsıkı sarıldım ikimizde ağlıyorduk.
Sakinleşince ellerini tutup gülümsedim. "Beni kızın olarak kabul eder misin zehra teyzem bundan sonra buğranın okul vs masraflarını ben karşılamak istiyorum. Anne babası ve dedesi madem şehit oldu bende yardıma hazırım. Sorun mu oldu hemen bana ulaşıyorsun" dedim göz yaşları içinde elini tutup öptüm. Biraz daha vakit geçirdikten sonra, zehra teyzeyi yolcu ettim. Bulaşıkları yerine koyup koltuga geri oturdum. Aklıma gelenlerle göz yaşlarımı sildim.
2018 teröristlerin abimi şehit ettiği yıl, tam burda olmuştu. ŞEHİT ALİ ÖZÇELİK abim, gençlik yıllarımdı. Ama hatırlıyordum.
Geçmiş 2018 Beyşehir
Evin önüne, bir asker arabası geldi. Çamaşırları asıyordum. İçeri girdim.
"Abla evin önüne askerler var abim mi geldi ?" Dedim ablam bunu dediğim an gözleri doldu ağlamaya hazır aşağı indik. Annem çelme* edip kapıyı açtı.
"Ali..Alim! Bir şey mi oldu komutan bey " diye bağırmıştı. Askerlerin gözleri doluydu hatta bir tanesi ağlıyordu.
Komutan dediği asker konuşmaya başladı. Ambulansta gelmişti ne oluyordu.
"Gülden hanım..Oğlunuz HATAYIN SINIR köyünde çıkan çatışmada"yutkundu" şehit..olmuştur" zorla konuştmuştu. Ama hayır abim bana söz vermişti gidemezdi ki ?
"Hayır, abla hayır abim gelecekti biz eslem ablamın doğumuna kıyafet alacaktık. Abla hayır" delirmiş gibi bir yandan ağlıyordum bir yandan bağırıyordum.
Şimdi abimi 5 dakikalık bir haberle göstereceklerdi. TÜRKİYENİN BİR EVLADI DAHA ŞEHİT OLDU ÜSTEĞMEN ALİ ÖZÇELİK ŞEHİT OLDU. Acılı aileye baş sağlığı diliyoruz. Neden böyle oluyordu.
Ertesi gün
Abimin naaşı gelmişti. Şehitliğe gelmiştik. Abimin bedeni al bayrağa sarılı tabutta, omuzlarda. Taşınıyordu. Binlerce kişi gelmişti cenazeye, ve evimize Al Bayrak asılmıştı. Abimin kanıda al Bayrağa karışmıştı. Bizi abimden ayıran, daha doğmamış yegenimi dayısından ayıran o örgütün Allah belasını versin.
Başım dik abimin toprağa verilişini izledim. Annemin göz yaşlarını sildim gülümsedim.
" Annem ağlama, ağlama sultanım o abimi bizden ayıran itleri sevindiremeyiz. Abim şehit oldu. Bu vatan için rahat uyuyalım diye. Ağlama ANNE, Sende Abla "sonra etrafa baktım herkes bana bakıyordu" KİMSE AĞLAMAYACAK ABİM ŞEHİT OLDU DİYE DÜŞMANLARI SEVİNDİRMEYECEGİZ. ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ"
Diye bağırmıştım. Benim ardım sıra Kalabalıktan da "ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ" nidaları yükselmeye başladı. Gülümsedim. Abimin mezarına döndüm.
"Rahat uyu abi. Silah arkadaşların intikamını alacak. Ve kardeşinde hayırlı bir vatan evladı olacak söz veriyorum."Dedim Cenaze dağılmıştı ama ev kalabalıktı gelen gidenler. Vardı
1 hafta sonra
Son dakika haberleri vardı tülbentimi düzeltip haberlere baktım. Abimin ismi ve fotografını gördüm. Ve altında ki yazıda 33 terörist etkisiz hale getirildi yazıyordu. Gülümsedim başımı fotoğrafına çevirdim. Tam konuşacağım sırada eslem ablamın çığlıgı duyuldu koştum. Yeğenim geliyordu.
1 saat sonra Yeğenim doğdu. Mis gibi kokuyordu cennet kokuyordu. Gülümsedim bağrıma bastım saçlarını öptüm.
"Hoş geldin yakışıklım hoş geldin Ali Asaf"
Adı Ali Asaf olmuştu. Ablam hem abimin adını hemde araf amcanın adını koydu. Umarım teyzem umarım vatana hayırlı bir evlat olursun. Dedim içimden.
Geçmiş son
Aklıma gelen anılarla tebessüm ettim. Abim şehit olmuştu belki ama yeğenimi bize yollamıştı. Sanki acısını hafifletmek için.
Çalmaya başlayan telefonumu alıp ekranda yazan yazıya baktım. Ablişkom yazıyordu. Kim bilir neden arıyordu Ali Asaf.
"Teyzemm.." dedikleri ile tebesüm ettim. 2 hafta sonra
Hayatımı, baştan aşağı değiştireceğini bilmedigim bu köye gelmenin üzerinden tam 2 hafta geçti. Köy halkı ile samimi olmuştum. Ve çocuklar vardı tabi, bir hafta önce bütün çocukların oyuncak getirmelerini istedim. Ve gördüğüm görüntü şuydu. O kurşunlardan, oyuncak yapmışlardı. Bir de bez bebek vardı. Kıyafetinde kan olan, abisinin kanı, yıkatmamış küçük kız. Abisinin kokusu gitmesin diye sırf ben istedim diye sakladığı yerden çıkarmış getirmiş okula, sımsıkı sarıldığımı hatırlıyorum. bu köy çok fazla acı çekmişti.
hepsi çok küçüktü ama yaşadıkları çok büyüktü. Normal bir çocuk gök gürültüsünden korkar degil mi ? Bu çocukların duyup irkildigi sesler bomba sesleriydi. küçük çocuklar ne yapar. sırt çantalarında defter kitap yada oyuncak olur degil mi ? bu çocukların çantasında sargı bezi veya acil durumda kullanmaları için kesici aletler bulunuyordu.
Daldığım düşüncelerden ayrılmama sebep olan sıkılan kurşun sesleriydi. Çok kötü şeyler oluyordu.Derin nefes aldım çocukları etrafıma topladım.
"Güzellerim korktugunuzu biliyorum ama şimdi dediklerimi yapacaksınız tamam mı ?" dediğimde hepsi başını salladı. Camlara baktıgımda onlardan uzak yere çektim. Patlayabilirdi.
İçlerinden yaşça büyüklerine baktım. "Beril, Asya siz küçükleri sakinleştirin, ata, yusuf sizde gözükmeden olan biteni izleyip bana söyleyin" dedigimde onlarda başlarını salladı görev yerlerine gittiler. Yavaşça oldugum yerden çıkıp etrafa baktım.
Görünürlerde kimse yoktu ama yine de okula gelebilirlerdi. Derince bir nefes aldım ata ve yusufa gelin işareti yaptım. Yavaş yavaş kolidorlarda camdan uzak durarak ilerledik. Ne olur ne olmaz diye karakola haber verdim geleceklerini söylediler.
Okulun içinde bir Tünel varmış bu tüneli köylülerin kendilerinin yaptıgını söylemişlerdi. Bunu fatma abla söylemişti. Neden diye sorduğumda. Bu köye çok fazla baskın olurmuş, tabi Türk askeri bu köye daha geniş bir abluka altına almadan önce, şimdi ne oldu bilmiyorum.
Ama ne olursa olsun bu çocukları koruyacagım sonum Aybüke Yalçın gibi olsa da. Hepsi tünele girdiğinde telefonumun şifresini bozup berile verdim.
"Beril telefon sende kalacak, olurda kötü bir şey başıma gelirse son aradgım numrayı ara sessizce yer belirt beni söyle, çocuklar korkmayın bir şey olmayacak burnunuz kanamadan ölüp gidecekler me-" sözümü kesen bugranın sarılması oldu. Ve ardından digerleri de.
"dikkat edin öğretmenim Anne babam ve dedemden sonra sizi de kaybetmek istemiyoruz" dediginde gözlerim doldu sarılıp saçlarını öptüm.
"merak etme buğram merak etmeyin çocuklar biz Türküz bir ölür bin diriliriz söz veriyorum bir şey olmayacak şimdi ses çıkarmadan bekleyin olur mu sizi çok seviyorum" dedim zaman kaybetmeden vedalaşıp çocukları tünele kapattıp ve kimsenin şüphe etmemesi için yıkık dökük gibi görüntü verdim.
Okuldan çıkıp, ezbere bildiğim fatma ablanın evine vardım burası aynı zamanda muhtarın eviydi.6 Tam yaklaşmıştım ki evin önünde teröristler vardı. Muhtar ve ailesi olmak üzere herkesi toplmışlardı. Bir evin ardına saklandım. Kadınları ve erkekleri ayırmışlardı. Şansıma seslerini duyabilecek kadar yakındım.
"Demegk artik köyünüzde imkanlarimizi kesen bir öğretmen verdir söyle muhtar bu ne demehtir" dedi it oğlu it Allah'ım Affet köpeğe ayıp oldu. düşüncelerimden ayrılıp nah işareti yapacaktım ama zor durdum.
"Burası Türk Yurdudur burdan bırak bir silah kaçakçılığını insan kaçırmayı kimseyi alamazsınız demek!" diye kükredi muhtar sırıttım. İşte Türk buydu. Türkün gücü,muhtarın sözlerinden sonra Ahaliden aynı sesler yükseldi.
Aynı anda havaya sıkılan silah sesleri duyuldu. halk korksada korkmamış gibi davrandı. ama bebekler korkmuştu ağlamaya başlamışlardı. Yutkundum. Sinirle ellerimi sıktım.
"Kes sesini muhtar sizde kesin o karıyı verin kan dökülmeden gidek" dedi.
He ap al- bir dakika bana karı mı dedi o it. Ulan gelmişini geçmişini, dışarı adım atacagımda ensemde hissettiğim ağrı ile sendeledim. sonra Tülbentimden tutup beni sertçe o itin önüne attı gözlerim kararıyordu. Dik durmaya çalıştım.
"Damla" dedigini işittim fatma ablanın. Yavaşça başımı onlara çevirip tebessüm ettim. Dudaklarını oynatarak emin misin dedi. Göz kırptım sonra yeniden baş örtüme el dokunacagında kendimi geri çektim.
"Çek o lağam kokan ellerini it" dedim hırsla,kim oluyordu tülbentime el atıyordu. Kimse benim baş örtüme dokunamazdı. Pis pis sırıttı.
"lağam ha ben daha iyisini beklerdim öğretmen hanim" bu sefer ben sırıttım.
"daha iyisi cehennem oluyor tabi siz seversiniz orda fingirdeşme-" yüzüme inan tokatla başımı yana çevirdim. Sinirden kudurmuştu oh olsundu.
Tekrar baş örtüme elini attıgında sertçe çekti engel olmaya çalıştığımda ellerimi bağladılar. Saçlarım açığa çıkmıştı. Yutkundum ama sertçe baktım. Muhtara ve ahaliye baktıgımda erkeklerin gözlerini kapattığına şahit oldum tebessüm ettim.
Yüzümde o iğrenç elleri hissettigimde sert bir şekilde kendine çevirdi.
"Bana bah öğretmen kari o sahçma harekerlerinle beni dehlendirme senin sesini kesmesini biliriz" Kahkaha attım bu söyledigine, sesimi kesmesini bilirmiş, ay çok komik. Yüzüme inen tokatla gülmem kesildi. Ama sırıtmam kesilmedi.
"Ay canim sesimi keseceklermiş duydunuz mu? ablalarım yalnız o dedigini Türk askeri size yapar bana degil" güldü ve işaret verip silahı anlıma doğrulttu.
"Senin gibileri çok gördük öğretmen hanim hepsi de geberdi neydi onun adı aykız mı aydul mu ha neydi maho?"
" Onun adı ŞEHİT AYBÜKE YALÇIN ve emin ol sizin gibileri de çok cehenneme yolladık istersen bir araştır bak" onlara karşı sırıttım. Muhtarın sesini duydum.
"Sizin gibiler yüzünden ne ülkemde ne dünya da huzur kalmadı. Sizi gören şeytan imana gelirdi hey hey sizin gibileri bu millet çok def etti"
Dediginde muhtar başımı salladım destek verircesine hala gözleri kapalıydı. O ite döndüm.
"Hani devlet devlet diyorsunuz ya o hayali devletinizin diregi bir taraflarınıza gi-" başıma vurulan sert cisimle gözlerimi karanlığa kapattım son gördüğüm ahalinin ayaklanmasıydı. ✨ Bayılmıştı. Damla öğretmen, teröristleri sinirden kudurturken öbür tarafta ise sınır karakolu destek istemişti. Çünkü hem karakola hemde köye baskın yapmışlardı.
Saatler geçmesine rağmen öğretmeninden haber alamayan çocuklar. Son aranan numarayı aramıştı. Aldıkları cevapsa destek ekip yola çıkmış siz başınızı ordan çıkarmayın çocuklar olmuştu..
Korkuyordu herkes, damlanın başına bir şey gelmesinden. Damla'nın annesinin yüreğine bir ağrı çökmüştü. Nedenini anlayamadığı, bütün çocuklarını aramıştı. Hepsinden iyiyim cevabı gelmişti. Ama birine ulaşamamıştı. Son gülüne, gül goncasına, dersi vardır dedi içini ferahlatmaya çalıştı.
O sıra da ise bir son dakika haberi verdiler.
"ŞİMDİ SIRADA SON DAKİKA HABERİYLE SİZİNLEYİZ SAYIN İZLEYİCİLER.. HATAY'IN SINIR KÖYLERİNDEN BİRİNE SALDIRI DÜZENLENMİŞTİR.-"
Devamını dinleyemedi yaşlı kadın, Tek bir söz çıktı ağzından. DAMLA acı bir feryat koptu bir anadan,
Bir abi, polis merkezinde haberlere bakarken, gözlerinden bir damla düştü. Ağzından da bir kelime "Güzelim" Bir aile ekranda sadece 5 dk geçen cümle ile yıkılır mıydı? Yıkılırmış, Bütün ülke ekrana kilitlenmiş gözleri yaşlı bir şekilde, yazan haberi okuyordu. "Damla ögretmen kaçırıldı" Gözler yaslı dillerde dualar. Bunlardan haberi olmadan soğuk ve rutubetli mağraya taşınıyordu damlanin baygın bedeni, dağ taş sessizleşmişti. Başından akan kan kurumuştu. Mağraya geldiklerinde, damlayı bir köşeye paslı pis kokan zincire vurmuşlardı. Biliyorlardı, Türkler her şeyi yapardı. Uyandığı zaman kaçmaya çalışabilirdi. Ama bilmedikleri bir şey vardı.
Bölüm Sonu *Nasıl buldunuz ? * Başlama Tarihlerinizi alalım * Damla ögretmen? *Defne köyü ? Yıldızı parlatmayi ve yorum yapmayı unutmayın.
3044 kelime |
0% |