Yeni Üyelik
7.
Bölüm

1. Bölüm Şehadet ve Kahverengi

@roman_ulkesi

Genç adam elini kalbine koyarak derin nefesler almaya başlamıştı. Yine aynı hayali görmüştü ikizinin Şehit düştüğü günü, yakasını açarak yavaşça yerinden kalktı. Pencereye ilerledi. Hava alacak şekilde açtığında. Sabah ezanının okunduğunu fark etti.

 

Pencerenin önüne oturdu. Ezanın bitmesini sabırla bekledi. Ezan bitince abdestini aldı. Namazını kıldı. İkizi ile isimlerinin yazılı olduğu Kuran-ı Kerim'i alıp Bakara Suresinin 20. Ayetinden okumaya başladı. Gözleri Ağrımaya başlayasaya kadar okudu. İçi rahatlamıştı. Yavaş yavaş gözleri Kapanmaya başlamıştı. Kuran-ı Kerimi yerine koyduktan sonra, ikizi ile olan son fotograflarını alıp pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Ve orda Uyuya kaldı.

 

Arif Aslan

 

Üzerime örtülen ince pike ile yavaşça gözlerim açılmıştı. Karşımda dolan gözleri ile bakan Ertunç abim vardı üniformasıyla,toparlanmaya çalıştıgımda omuzlarımdan tutup oturtmuştu yerime sımsıkı sarılmıştı. Barut kokuyordu abim,simsiyah barutların içinde. yıllar önce gitmişti evden, şimdi neden gelmişti.

 

"Abim, Arif'im neden burada uyudun aslanım" dedi abim

"Sabah ezanından sonra uyumuşum abi sen ne zaman geldin"dedim yorgun çıkan sesimle,başını salladı.

 

"Çok olmadı abim baktım herkes uyuyor bende yanına geleyim dedim uyumuşsun sende burda" dedi. Acıyla karışık tebessüm ettim. Başımı iki yana salladım.

"sende başka bir şey var degil mi arif" dedi abim. Bakışlarımı kaçırdım ve omuzlarımı silktim.

 

Abim derin nefes alıp saçlarımı karıştırdı. Beraber ayağa kalktık. İlaçlarımı alıp aşagı yemek masasına ilerledik. Yüzüme zoraki bir tebessüm kondurup, eskiden ikizimin orturduğu şimdi yegenim oturuyordu 2.5 yaşındaydı. Evet ismi arındı.

"Oğlum" diyen annemin sesine baktım. Gülümseyerek bakıyordu.

"efendim Sultanım" dedim.

"Annecim ben sana nöbete kalma demiyor muyum gözlerinin haline bak" dedi hafif sitemle. Güldüm.

 

"Anne ya gelmişim 26 yaşına bir şey olmaz hem oğlun gelmiş hırsız gibi ona da kız" dedim. Ama terliğine uzanınca suyu elime alıp içmeye başladım. Masadan gülme sesleri oluştu. Elhamdülilillah diyip bardağı yerine bıraktım.

 

"Asenam tamam güzelim hem arif haklı *abime dönüp* eşşek sıpası sen niye gizli gizli giriyorsun eve"

"Uyandırmak istemedim baba ya hem yorulmanızı da istemiyorum malum bir kaçak var burda kaçıp gitmesin" abim sitemle bana doğru konuşmuştu. Bakışlarımı kaçırıp yemeye devam ettim.

 

Koluma dokunan minik ellerin sahibine baktım.

"aca şuy" ( amca su ). dediginde gülümsedim. Bardagı alıp minik ağzına koyup içirmeye başladım.

Bardağı yerine bırakıp peçeteyle ağzını sildim başını öpüp saçlarını karıştırdım.

Bir anda kalbime giren ağrı ile ağzımdan bir inleme çıktı. Gözlerimi kapatıp elimi kalbime koyup sıktım. Etrafımdan, bana seslendiklerini duyuyordum. Ama tepki veremedim. Bir kez daha inleyip karanlıkla buluştum.

 

*Yazardan*

 

Genç adam elini kalbine koyup bayılmıştı. Yaklaşık 1 saattir baygın durumdaydı. Evin gelini çocukları yukarıya çıkarmıştı. Akıllarını dagıtmaya başlamıştı. Ama üçüzlerin akılları abilerindeydi.

Asena hanım, bir yandan oğlunun bileklerini ovalarken diger yandan evin 2. Doktor olan oğlu, kardeşine serum takmıştı. Ve meslektaşına aynı zamanda Arifin doktorunu aramıştı. Bilgilendirme yapıp gelmesini beklemişler ve yarın için randevu almışlardı.

Öbür tarafta Arif, Araftaydı ikizinin yanında, bedeni dünyada kalsa da ruhu ordaydı.

Arın, ikizini gördüğünde yüzüne eksilmeyen tebbesümünü kondurup sarsmaya başladı.

"ikiz ikizz kalk Ariff" bu sesi tanıyordum. Zorla gözlerimi açtım. Karşımda Arın vardı. Tebessüm ediyordu. Hızla doğrulup ona baktım.

 

"ikiz sen misin?" Yutkundum. Başını salladığında. Yerimde durmadan sımsıkı sarıldım. 10 yıl olmuştu kokusuna hasret kaldığım. Sitemliydim ona, çünkü beraber şehit olacaktık. Bu kutsal vazifede birlikte olacaktık. Ama o benden önce gitmişti.

" Kurtlu gibisin ikiz insan kendine dikkat eder" tip tip baktım. Ben kendime dikkat ediyor- yani tamam sayılır.

 

"Aşk olsun Arın ben burda seni özledim sen yine başladın laf sokmaya hem dikkat ediyorum" dediğimde oda bana

 

"hı hı ondan bayıldın az önce" dedi. Sitemle baktım hıhlayıp kollarımı bağladım. Kahkaha sesini işittim.

 

"oyy kedicik şaka bir yana ikiz dikkat et kendine ben yokum artık ama seni sizi izliyor olucam" derin nefes aldım ona baktım. Gülümseyip Asker selamı verdim.

 

"Aferim asker şimdi sarıl kısıtlı zamanımız var" sımsıkı sarıldım. Ağlamamak için direndim. Çünkü ağlarsam canı acırdı.

 

"Emanetini Ömrüm boyunca koruyacağım ikiz hem yarın gelicem yanına söz sende gel rüyalarıma olur mu ?" dedim. Tebessüm olan yüzü yavaş yavaş kaybolmaya başladı ama sözlerini anlamıştım.

 

"Bunu ben ayarlayamam ikiz biliyorsun illa bir gün yanıma geleceksin zaten o zaman sonsuza kadar bir arada olucaz söz ve yarın gelme bak görürsün küserim" eğlenen tonda söylemişti. Başımı salladım son kez sarılıp gözlerimi kapattım.

 

..

O günün üzerinden 1 gün geçmişti. Arif sabah kontrolüne gitmiş ardından soluğu şehitlikte almıştı. Her bir mezarın başında Al bayrak dalgalanıyordu. Ve tek tük insanlar vardı. Hepsi sevdikleri ile özlem gidermeye gelmişti.

Arif ezbere bildiği yollardan geçti. İçinden, bütün şehitlere Fatiha okuyordu. Ve ikizinin mezarına geldi.

 

Mezarın yanına gelip kırmızı beyaz gülleri mezara bıraktı. Mermerin etrafını temizledi. İkizinin yanına oturdu arif, gözleri doluydu.

"Ben geldim ikiz" dedi arif, ne zaman aktığını bilmedigi yaşlarını sildi. Zarar vermeden yaslandı arkasına, derin nefes aldı. Bir süre izledi Arının fotografını sildi.

 

"ikiz ben seni çok özledim, saçmalıklarımızı abimleri su tabancası ile vurmamızı" ıslak gözlerini siliyor bir yandan da konuşuyordu.

"O gün çıkmıyor aklımdan, her gece yattığımda o günü dörüyorum." Kanlı bir planın olduğu gündü o gün, ikizleri ayıran kanlı bir gün.

 

Geçmiş 10 sene evvel

 

İkizler, çok heyecanlıydı abilerini üniforma ile göreceklerdi. Ve ardından, abileri onlara nasıl asker olunur onu öğretecekti. Aksi bir durum olmazsa, Öbür tarafta hainlerin, inlerinde bir hareketlilik vardı. Kimsenin çözemediği, anlayamadığı, sınırda güvenlik arttırılmıştı. Herşeye karşı tören alanıda Güvenliydi. Yada öyle mi sanılıyordu.

İkizler heyecanlı bir şekilde, hazırlanıyor. Bir yandan da muahbbet ediyorlardı. İkisininde en büyük hayali asker olmaktı. Yarım kalacagını bilmeden kurdukları hayalleri..

 

"ikizz çok heyecanlıyım elim ayagım titriyor şimdi biz abimin yemin törenine gidince bir sürü asker polis görecegiz degil mi?" dedi arif. Arın ikizinin sözlerine kıkırdadı. Başını sallayıp konuşmaya başladı.

 

"Sendeki heyecan beni de geçmiş gibi ikiz sakin ol evet görücez" dedi arın ikizine,

"Sence bizde bir gün Abimler gibi asker olur muyuz"dedi arif, arın ikizine cevap verecekken annelerinin sesini duydular.

 

"ikizler nerede kaldınız annecim Abinizin yemin töreni bitti kardeşleriniz okula başlayacak yaşa geldi *derin nefes* Bir de bana diyorsunuz yavaşsın diye" dedi asena hanım aşağıdan ikizler annelerinin sitemine gülüp birbirlerinin kollarını umuzlarına atıp odadan çıktılar aşagı inip, abilerinin yemin töreninin yapılacağı alana geldiler.

İkizler heyecanla arabadan indiler. Önce annelerinin kapısını açıp yardımcı oldular. Asena hanım en küçük evlatlarına hamileydi. Üçüzlere, 8. Aydalardı ama sağlıklı ve hızlı büyüdükleri için, 9 aylık giblerdi.

 

"Oğlum fazla uzaklaşmadan gezebilirsiniz ama askerleri rahatsız etmek yok tamam mı ? Abinizin yemin töreni başlamadan yanıma gelin" dedikten sonsa ikizlerine sımsıkı sarıldı ikisini de kokladı öptü sanki hissetmişti, evlatlarından birine veda edecegini, hamilelikten diyerek içinden nas felak suresilerini okudu.

 

 

İkizler etrafa gururlu ve heyecanlı bir şekilde bakıyorlardı. İkisininde gözleri, askerlerde ve çevredeydi. Etrafta binlerce Asker ailesi vardı. Hepside evlatlarına bakıyorlardı. Gururla, şevkatle, kınalı kuzuydu hepsi, kanlarını gözlerini kırpmadan vatan için hak yolunda verecek kadar cesurlardı.

Ama bir gariplik vardı.

Arif ikizinin koluna dokundu çaktırmadan bir noktayı gösterdi. Bir adam vardı etrafa tedirgin bakışlar atıyordu.

 

ya öldürürlerse ya başaramazsa devleti için bu sözler bulanık aklından geçiyordu.

İkizler daha fazla duramadı. Bir şeyler yapmak zorundalardı. Ama ne? Arın ikizine baktı. Gözlerinden sözler geçirdi. Arif başını salladı.

Arın, komutanların oldugu bölüme giderken Arif'te abisinin oldugu bölüme gidiyordu. Yasaktı normalde biliyordu. Ama abisini ve asker arkadaşlarını uyarmalıydı.

20 dakika sonra

 

Ortalık Mahşer yerine dönmüştü. Sıkılan kurşunlar, ağlayan çocuklar. Telsiz sesleri, hepsi birbirine karışmıştı. Arif bir çocugu fark etti. İkizine dokundu.

 

"ikiz şurda bir çocuk kalmış kurşunlar isabet edecek" dedi bagırarak, arın ikizinin gösterdigi yere baktı. Doğru söylüyordu, İkizine gülümsedi.

 

"İkiz Hakkını helal et" dedi arın, arifte gülümsedi elini uzattı.

"Helal olsun ikiz sende et"

 

ve içlerinden şehadet getirerek, kurşunların arasından sanki görünmez kalkan varmış gibi geçtiler. İkizler çocuga kalkan oldu. Ama ikisine de 3 kere kurşun isabet etti. Yüzlerinde tebessümle gözlerini kapattılar.

 

 

Koca Askeriyenin önü savaş alanına dönmüştü. Teröristler, etkisiz hala getirilmişti. Ekipler gelmişti, ambulans sirenleri şehri kuşatmış herkes ambulanslara ve arkadaki arabalara bakıyor, askeri arabaları görenler dualarına başlamıştı.

 

Sirenler acı acı çaldıkça, insanların yüreğine, ılık ılık acı çökmüştü. O an orda ikizlerin elleri ayrılmamıştı. Sımsıkı sarılmış bir vaziyette durmuşlardı. Tıpkı şehit olmasına rağmen silahını bırakmayan asker gibi,ikizlerde ancak rütbesi büyük bir askerin, "Başardınız evlat" sözlerinden sonra kolları gevşemiş, yüzlerinde asılı duran hafif tebessümle sedyeye alınmışlar ambulansa bindirilmişlerdi.

Hastaneye gelen Ambulanslar, seri bir şekilde açılmış ikizleri hastanenin içerisine doğru götürmüşlerdi. Acil kısmında doktorlar, ikizleri kontrol etmiş ve hemen, ameliyathaneye alınmışlardı.

 

Asena hanım, çökmüştü yere, Anneydi o, iki kahraman dağ gibi gençlerin annesi, asena karnına giren sancıyla inledi kocasına tutundu.

"Asenam! Hemşire doktor yok mu!?" dedi. Sabit elleri ayakları bir birine girmişti. Gözleri kıpkırmızıydı. İki evladı can çekişiyordu. Eşi ise karnına giren sancı ile müdahaleye alınmıştı.

Saatler geçti. Akrep yelkovanı kovaladı,dakikalar aktı. Bir hemşire çıktı, hemen ardından bir doktor. Aslan ailesi -Asena hanım hariç- herkes ayağa kalktı.

"Doktor bey ne oluyor kardeşlerim nasıl?" diye sordu öztürk, doktor keder dolu bir ifade ile baktı. Bir kaç kere yutkundu.

 

"Biz elimizden gelen herşeyi yaptık arın aslan kurtaramadık geldiginde kurşun kalbine yakın isabet etmişti" dedi doktor ve bir feryat kopar aslan kardeşler oldukları yere çökerler peki arif nasıldı?

Ertunç yutkunarak baktı ve o can yakan soruyu sordu. "A-Arif aslan, arının ikizi durumu nasıl ?"

 

Doktor yıkılan aileye baktı. Derin nefes aldı. Aileyi zorlayacak o sorunun cevabını verdi.

"Arif aslanın son anda geri döndürdük ama karar vermezseniz onunda zamanı kısıtlı" dedi doktor. Öztürk'ün kaşları çatıldı. Sonra baktı. Derin nefes aldı.

 

"Ne kararı Doktor kardeşime ne olacak ?" sanki cevabını duymak istemez gibi sormuştu öztürk.

 

"İkizlere müdahale ettik ama kurşunlar delik deşik ettigi için zorlayıcı oldu Arif aslanın kalbi zarar görmüş durumda ve nakil olmalı, ve Allah'ın mucizesi Arın aslanın kalbi tertemiz çiziksiz eger karar verirseniz organ nakli olabilir tabi test etmeliyiz" Barış doktorun söylediklerine bakıp hıçkırdı ertunç abisine sarıldı. Ertunç kardeşini kolunun altına alıp abisine baktı.

 

Acı bir yutkunuş gerçekleşti. Sessizliğin ardından, o sırada kolidordan adım sesleri duyuldu. Sabit bey gelmişti. Çocuklarının yüzüne baktı. Gözlerini sıkıca yumdu. Ve sendeledi, en büyük oğluna baktı. Gözleriyle izin verdi. Öztürk nefes aldı.

 

"Gereken neyse yapılsın doktor bey ama dikkatli olun lütfen" doktor babacan bir tavırla acı bir tebessüm etti. Başını salladı. Ve hemşirelere gereken görevleri söyledi.

 

1 Gün sonra

 

24 Saat geçmişti operasyonun üzerinden, arif yavaş yavaş gözlerini açtı. Beyaz ışık fazla gelmişti. Anlamıştı. Şehit olmamış ve kurtulmuştu. Peki kurtardıkları çocuga ne olmuştu. Kuruyan dudaklarını kıpırdatarak, konuştu.

"Su" Suyu içirmemişlerdi ama yavaş yavaş nemlendirmişlerdi. Barış yerinden kalkıp doktora koşup durumu anlattı. Doktor hemşirelerle gelip, tetkitler yapılmış ve normal odaya alınmıştı.

 

Arif Aslan

 

Gözlerimi pencereye dikmiş izliyordum. Arın neredeydi ? Neden kimse konuşmuyordu. Nefes alıp gözlerimi kapattım. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum sesler duymaya başlamıştım. Sesler abimlere aitti.

 

"Abi nasıl söyliycez yapamaz ki" bunu diyen barış abimdi. Neye dayanamazdım.

 

"Bilmiyorum barış ama söylemek zorundayız hem oğlum tanımıyor musunuz kardeşimizi" diyen öztürk abimdi. Yavaş yavaş gözlerimi açtığım, üçünün de buruk ve acıyla baktıklarını gördüm.

 

"abi" kuruyan dudaklarımla fısıltı gibi çıkmıştı sesim, üçününde bakışları beni bulduğunda. Acının da içinde olduğu bir tebessüm sundular.

 

"Abim ağrın var mı paşam" diye sormuştu ertunç abim.

 

"uyuşmuşluk hissi dışında iyiyim abi" yorgun bir şekilde baktım onlara, ve aklımdaki soruyu sordum.

 

"Abi arın nasıl ve o kurtardığımız çocuk nasıl ?" sert bir şekilde yutkunduklarını gördüm. Ve tabi gözleri dolmuştu yeniden ne oluyordu ki korkuyla abime baktım. Kalkıcağımda barış abim omuzlarımdan baskı yaparak yatırdı.Ve en spn duymak istediklerimi söylediler. Benim bile ağzımdan farkında olmadan.

 

"Vatan Sağlsun abi" Gözlerimden bir damla düştüğünde barış abim sarlmıştı.Kafamı omzuna koyup,iç çekişlerle ağlamaya başladım.Belindeki elimi sıkılaştırıp,"abi"diye fısıldadım gözlerimi kapattım. En son duyduğum abimlerin doktor diye bagırmasıydı.

 

Ertesi Gün - Arif Aslan

 

Herşey hazırdı. Tören alanı bayraklar, ve askerlerle doluydu. Askerlerin büyük başları olmak üzere herkes burdaydı. Yutkundum çevreyi izledim. Zorlamalarımla gelmiştik.

İkizim, can parçam bırakıp gitmişti beni, gözlerim dolu abimin kolunda al bayrağa sarılı tabuta bakıyordum.

Şimdiden özlemiştim onu, bana kalbini ve ailemizi bırakıp gitmişti. Belki bu düşüncelerim saçmaydı.

 

"Arın aslan için hakkınızı helal eder misiniz?" dedi askerin biri, bütün herkesle beraber.

"Helal olsun" 3 kere tekrar edilmişti. 3 kere de aynı cevabı vermiştik. Şimdi vedalaşma zamanıydı. Abime baktım, derin nefes aldı. Beni ikizimin tabutunun yanına götürdü. Buruk bir tebessümle selam verdim. Konuşmaya başladım.

 

"Bana söz vermiştin, birlikte şehit olacaktık. Beni bırakmayacaktın ikiz, hani asker olacaktık bizde, birimiz yaralanınca onun yaralarını saracaktı sonra da o dövecekti. İkiz özledim, şimdiden özledim. Bilerek mi bıraktın, bana kalbini dayanamayacagımı bildigin kalbinin sesini duymadan uyuyamayacagım için mi verdin" daha fazla konuşamadım. Kalbime giren ağrı ile inleyip abime yaslandım. Gözlerim kararırken daha fazla ayakta duramadım. En son gördüğüm al bayrağa tabuttu.

 

GÜNÜMÜZ- ŞEHİTLİK

 

Arif başını mezar taşına yaslamış, burukça gülümsüyordu. her 9 yıldır geliyordu kalbi sıkıştıgı her an soluğu burda alıyordu.İkizi çağırıyordu belki de,ilk şehit olduğu sene sadece toprağa verilirken yanında olmuştu ikizinin oda zorlamalarla, ikizine veda etmeden mezar başından kalkmak istemedi.Duymadı sen kalp nakli oldun sözlerini,hastaneye gitmeliyiz, vs sözleri duymadı tek derdi vardı.

İkizi, arifi derin düşünceler içindeyken onu izleyen 2 çift gözü fark etmeden oturduğu yerden kalkıp ikiziyle vedalaştı. son kez mezar taşını silip, mezar başındaki bayrağı sildi. İkizine bakıp gülümsedi. Asker selamı verdi.Başını gökyüzüne kaldırıp baktı, ve yavaş adımlarla Şehitlik'in çıkış kapısına doğru yürümeye başladı. esen rüzgarla son kez arkasına baktı ve o an ona bakan kahveleri gördü. Bakışlarını kaçırıp arabasına ilerledi.

 

Arif Aslan

 

Başımı arabanın camından yeniden çevireceğim sırada durdum. Aklıma gelen sözle, derin nefes aldım. "İlk bakış Allah'ın hediyesi, ikinci bakış haram" aklıma dolan bu sözle yönümü hastaneye çevirdim. Arabayı, park edip bizim için özel olan odaya gidip üzerimi degiştirdim.

 

Kahvemi almış, ilerlerken telsizden gelen sesle yanımdaki hemşireye verdim.

"Merkezden, 6266 acil vaka çıkışı İstanbul-Ankara yolu üzerinde bir çatışma ihbarı"

 

"Anlaşıldı merkez" telsizi kapatıp ekip arkadaşlarıma ilerledim. Ve günün ilk vakasına çıkmış bulunmaktayız.

 

"Harun hadi hızlan, vakit kaybetmemeliyiz" ekibin lideri bendim. Aslında, bu tür vakalarda. Bir çok şey olurdu.

 

Ya mağandalar, ya içenler veya polisten kaçanlar, o gün o vakaya gittigimde hayatımı degiştirecek ilk adımı attığımı bilmiyordum.

Silah sesleri gelmeye başlamıştı. Kafamdaki senaryolar bir bir yaklaştıkça artıyordu. Bu kadar silahlı çatışma olacak ne oluyordu.Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Yaralanmış bir şekilde onu gördüm.

Her yer kan gölü olmuştu yaralılar cesetler. Ekiple hemen arabadan inip askerlerin topladığı alana gittik. Ambulansa doğru götürmeye başladık.

"Bizde gelelim" derin nefes alıp baktım. Başımı salladım.

"Sadece bir kişi gelebilir *** devlet Hastanesi'ne gidiyoruz hakan hastane ile irtibata geç kan kaybediyor hızlı arkadaşlar" sireni açmış hızlı bir şekilde hastaneye yol alıyorduk tek bildiğim. Umarım yaşardı. Hem neden o gün şehitlikte olduğunu sorardım belki, başımı iki yana sallayıp, damar yolunu açıp yaraya tampon yaptım.

Monitörden gelen sesle baktım nabzı düşüyordu kalbi yavasliyordu. Besmele çekip üzerine çıktım ve kalp masajina başladım.

3. Kişi anlatım

Genç adam devam ediyordu kalp masajina, hastaneye geldiklerinde sedyenin üzerinde, hem gereken bilgileri veriyor hemde kabin atmasını sağlamaya çalışıyordu.

Genç kadının kalbi attıgında Arif sedyenin üzerinden indi. Ve ay gibi parlayan kadının ameliyathaneye gidişini izledi. Kurtulmasını istiyordu. Hala baktığını fark ederek tövbe estağfurullah çekerek. Dinlenme odasına gitti. Ne oluyordu bugün böyle, normalde böyle değildi. Hatta dikkat ederdi. Ama bugün hic olmadığı gibi, ay yüzlü kadına kaptırmıştı. Evet ay yüzlü nedensizce, parlak yüzünü aya benzetmisti. Ve gözleri tıpkı badem gibiydi.

Arif düşüncelerle baş edemeyeceğini anlayınca, kendine bir kahve doldurdu. Ve başka şeyler düşünmeye çalıştı. İçinde adlandıramadıgı hislerle çalışmaya devam etti.

 

​​​​​​Akşam üzeri olduğunda. Oda bitmişti. Kazalar, bıçakla yaralanmalar. Gün akıp giderken aklında o vardı.

✨ 

Saatler önce

Başını dosyadan kaldırıp, derin bir nefes almıştı. Genç kız, Muğla'dan İstanbul'a tayini çıkmıştı. Ve 1 hafta önce ayak basmıştı. Asya ve Avrupa'yı bağlayan kadim şehri dolaşma fırsatı bulmadan, askeriyeye cağrılmıştı. Ve görevi kod adı Bahtiyar olan, teröristi etkisiz hale getirmekti. Ve bunu yalnız yapmayacaktı. Ötüken timi ile yapacaktı.

Aydilge yalın iyi bir yüzbaşı iyi bir komutandı, boş durmayı sevmezdi ya keman çalar yada, şehitliğe gider. Tek tek mezarlarla ilgilenirdi.

Aydilge'nin babası, Albay olmak izin sabırsızlıkla bekleyen bir askerdi. Takı 10 sene evvel olan hapis bir saldırıda hem kolundan hemde ayağından, vurulup emekliye ayrılmasıyla, vatanı görevini bırakmak zorunda kaldı.

Ve Aydilge o zaman yemin etti. Babasının izinden gidip başarılı bir asker olacak, ve o gün o saldırıda şehit olan askerlerin intikamını alacaktı. Nitekim bu durumu başarmıştı. Annesi de ne kadar gurur duysa da, kızınında eşi gibi, gazı kalıp veya şehit düşüp, kalmasından korkuyordu. Anneydi işte kızının,dağda bayırda değil de dizinin dibinde olmasını istiyordu.

Aydilge şimdiye kadar, kimseye kalbinin kapılarını sonuna kadar açıp içeri buyur etmemişti. Ama kader ağlarını örmüş ve dolanmalarını bekliyordu.

İşte Aydilge böyleydi. Zamanın hırçın dalgaları arasında yüzeyde kalmayı ve savaşmayı seviyordu.

Son 

* Arif aslan ve Arın Aslan nasıl buldunuz ?

*Başlama tarihlerinizi merakla bekliyorum.

* Sizce bu iki kalp bir olacak mı ?

* İki kalp vatan için atan iki kalp bir araya gelir mi ?

* Bebek arın ?

*Öbür bolumlerde ne olsun istersiniz

*Aydilge yalın ?

*Ana karakterlerimizi nasıl buldunuz ?

​​​​​​​​​​

Loading...
0%