Yeni Üyelik
6.
Bölüm

altı: sonsuza kadar

@rose_roar

Feride Hilal Akın - Hakan Tunçbilek : Gizli Aşk ve Billie Eilish - Khalid : Lovely ile yazılmıştır

  🌼

Haklısın, sevgi suç değil ama

"Normalde bizim sizi ağırlamamız uygun düşerdi. Lakin bildiğiniz üzre biz Antalyalıyız. İstanbul'da sizleri buyur edebileceğimiz bir evimiz yoktu. Melisa da onu ziyarete geldiğimiz ilk gün 'Ben evleniyorum. ' diye karşımıza çıkınca ne yapacağımızı bilemedik. Haliyle her şey birbirine karıştı. Her şey size kalmış gibi oldu böyle... Kusura bakmayın lütfen."

Melisa'nın annesi Nade Teyzenin yarı utana sıkıla söyledikleri ile Melda Teyze yanındaki kadının elini tutmuş ve gülümseyerek onun yüreğini rahatlatmaya çalışıyordu.

" Olur mu öyle şey Nade Hanımcığım. Kusura bakmak falan... Rica ediyorum bir daha duymayayım öyle şeyler. Artık biz bir aile sayılırız öyle değil mi? Evlatlarımız bir yuva kurmak istediklerine göre... Aramızda böyle şeylerin lafı olmamalı. Hem burası da sizin bir eviniz artık. Öyle bilin lütfen."

"Öyleyse aynı şey sizin için de geçerli Melda Hanımcığım. "

İki kadının arasında geçen konuşmadan sonra bir süre sadece yemekler yendi, sohbetler edildi. Masadaki herkesin keyfi yerindeydi. Birbirlerini tanımaya, anlaşmaya çalışıyorlardı.

Bir süre sonra sadece boş bakışlar attığım tabaktan başımı hafifçe kaldırıp sağ çarprazıma baktım. Oradaydılar. Yan yana oturmuş ailelerini izliyorlar, bazen birbirlerinin kulaklarına bir şeyler söylüyorlar ve sessizce kıkırdıyorlardı. Bazen de... Birbirlerine kaçamak, küçük buseler bırakıyorlardı. Koltukların en sonundalar diye kimse onları fark etmiyor sanıyorlardı. Belki, belki de öyleydi. Lakin ne kadar kafamı önümdekilerden kaldırmamaya çalışsam da arada onlara göz değdirmekten kendimi alamıyordum. Küçücük bir an bakıyordum ama... Sadece o zaman şahit olduklarım bile boğazıma yutkunuşlar oturtmaya yetiyordu.

Artık yutkunmak acı veriyordu.

Rüzgar'ın babası Erdem Amcanın sesini duyunca yönümü ona çevirip algımı ona vermeye çalıştım. Kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı. Gerçi, böyle bir ortamda kaçmak istediğim şey günün toplanma nedeniyken hangi açılan konu beni daha fazla dağılmaktan alırdı ki?

Sessizce konuşmalarını dinledim sadece. Sanki bu ortamda yokmuş gibi. Hiçmiş gibi...

"Ee anlatın bakalım çocuklar. Bir gün geçtiniz karşımıza, 'Evleniyoruz.' dediniz. Bizi alalacele topladınız. Anlatın anlatın. Nasıl tanıştınız, ne kadar süredir var bu beraberlik, ne zaman evlenmeye karar verdiniz, emin misiniz? Elbette sizin mutluluğunuzu isteriz ama böyle bir adım atmadan önce de iyi düşünmek gerek. Düşündünüz taşıdınız mı? " diyerek eminim ki herkesin merak ettiği o konuya giriş yaptı Erdem Amca. O sırada da yemekler yenmiş, salona geçilmişti zaten. Çay ve tatlılar ikram edilmişti Sena ve ben tarafından. Sena fark etmeden bana bir iyilik yapmıştı bu gece. Onların tabaklarını o vermişti.

" Erdem Bey haklı gençler. Acele oldu, sormadık etmedik ama bunlar önemli şeyler. "diyerek de Melisa'nın babası destek çıkmıştı Erdem Amcaya . Diğer aile üyelerinden de onaylayan mırıltılar yükselirken annemin bu güne özel kendi elleriyle yaptığı tatlıdan bir çatal kopardım. Kulaklarım onlarda iken çatalı ağzıma götürüp soğuk dilimin boğazımdan geçmesine izin verdim. Yutkunmak bile bir eziyetten ibaretken kendi annemin sevdiğim adamın bir başkası ile olan mutluluğu için yaptığı tatlıyı yemek kalbime bir şeyin çökmesine sebep oldu sanki. Bir ağırlık geldi çattı tam onun isminin yazılı olduğu yere çöktü. Nefesim tıkanırken onun capcanlı sesini duydum yine. Heyecanlıydı. Mutluydu. Huzurluydu.

Sesi aşk gibiydi. Çünkü aşıktı.

Bebeğinin annesine.

"Tabii ki de düşündük bu kararı almadan önce. Enine boyuna tartıştık. Ve eminiz. İçiniz rahat olsun. Biz, bizden de istediklerimizden de eminiz."

Onun 'biz, bizden eminiz' dediği yerde kafamı ona çevirdim. O da aynı saniyelerde sevdiğine. Gözleri birbirine tutunurken elleri kenetlendi . Birbirlerine gülümsemelerini bahşederken Melda Teyzenin sesi duyuldu " MaşAllah maşAllah! Ne kadar da güzel oldular böyle. " diye. Beni sürüklediği kuyulardan bir haber onlara övgüler söylerken bir yandan da nazar değmesin diye dua ediyor, parmaklarını önündeki sehpaya vuruyordu. Hala onlarda olan gözlerim Melisa'nın utançla başını eğdiğini, Rüzgar'ın gülerek onu sinesine çektiğini ve sol kolu ile onu kavradığına şahit oldu.

Bebeğini.

Kimse bilmiyordu ben hariç ama o sevdiği kadına değil bebeğine sarılıyordu. Elleri fark ettirmeden bebeğini seviyordu tüm gece gizliden gizliye yaptığı gibi.

Ne sevdiğini ne de sevdiğinden olanını yanından ayırıyordu. Varlığını onlara hissettiriyordu.

O çok güzel severdi zaten. O çok güzel, çok özel severdi. Kendi gibi...

"Aynı üniversitedeydik zaten. Bölümlerimiz farklıydı ama kader bizi sürekli denk getiriyordu bir yerde. Mimarlık ve hemşirelik fakültesi uzak olsa da birbirine ya bir kafede ya bir arkadaş ortamında hep beraber olurduk. Başlarda arkadaştık sadece. Sonra birbirimizi tanıdıkça sevmeye başladık. Sevdik, güvendik. Çok inandık ki birbirimize henüz daha beşinci ayımızda olmamıza rağmen ilişkimizin evlenmeye karar verdik. Bizim için ha şimdi ha yarın fark etmeyecekti zaten. Eninde sonunda birbirimizin kaderine ortak olacaktık. Biz de düşündük taşındık ve bir gün dedik ki: Madem bu kadar eminiz kendimizden, geleceğimizden neden uzatıyoruz? Ve işte karşınızdayız. Evlenmek istiyoruz. Sizin de rızanızla tabii. "

Rüzgar'ın dediklerinden sonra ortama bir sessizlik hakim oldu. Büyükler kendi içinde durumu tartar gibiydiler birbirlerine bakarlarken. Sonunda hepsinin yüzünde ortak bir karara varmış gibi birer tebessüm belirince sözü Melisa'nın babası almıştı ilk.

" Yani madem siz her şeyi düşündük, kendimizden eminiz diyorsunuz. Bize de size köstek değil destek olmak düşer. Öyle değil mi Erdem Bey?"

"Öyle. Öyle tabii efendim. Ee kızımızı ne zaman isteriz hayırlısı ile? Antalya'ya yolculuğumuz ne zaman? "

Gülerek dedikleri ile tam ona aynı şekilde karşılık verilecekti ki Rüzgar yerinde rahatsızca kıpırdanarak ailelerin haberi olmadan aldıkları bir kararı daha dile getirmek için Melisa'dan yavaşça ayrılıp söze başladı.

Bunu da pek çok şey gibi ilk ben biliyordum.

"Şey... Biz aslında bugün nişanı da aradan çıkarırız diye düşünmüştük."

"Evet baba. Yani ben de isterim tabii bir isteme ama biz nişan da bugün tanışma ile olsa iyi olur demiştik. Hatta yüzüklerimiz de hazır."

Melisa'nın da Rüzgar'ın ardından söyledikleri ile büyükler ortama bir bomba atılmış gibi birden susup şaşkınca onlara bakmaya başladılar. Bu aceleye, her şeyin bir anda oldurulmak istenmesine haklı olarak anlam verememişlerdi belli ki. Bilmiyorlardı ki acele etmek gerekti aslında. Melisa'nın karnı belli olmadan, insanlar torunlarının varlığını öğrenmeden her şeyin normal seyrine sokulması gerekti. Bunu belki de o çocuğa borçlulardı.

Daha duyduklarının şaşkınlığını üstlerinden atamadan birden ortaya çıkan yüzükler de cabası olmuştu ortamın. İlk kendine gelen Melisa'nın annesi Nade Hanım olurken kızına hitaben konuşmaya başladı.

"Melisa, kızım bu neyin acalesi? Her şeyi doya doya yaşamak varken... Olmaz öyle şey. Yangından mal kaçırır gibi... Bir kere eveleneceksiniz sonuçta. Hiçbir şey ukte kalmamalı, her şey içinize sinmeli." diye sıraladı cümlelerini. O kadar şaşkındı ki kelimeler dikine dolanıyor, cümlelerine bir son bulamıyordu.

"Nade Hanım doğru söylüyor çocuklar. Kanınız kaynıyor, heyecanlısınız. Her şey hemen olsun ve yeni hayatınıza hemen başlayın istiyorsunuz. Anlıyoruz. Fakat..."

Melda Teyzenin de ne yapacağını bilemez, bir şeylere anlam veremez halde konuşmaya dahil olmasının ardından Rüzgar onun devam etmesine - belki de boş yere kendini yormasına - izin vermeden daha fazla bu gece ne olursa olsun gerçekleşecek olan şeyi - gerçekleşmek zorunda olanı- bir kere daha dile getirdi kesin bir dille . Aileler kabul etmemeye dirense de olacak olan belliydi.

O nişan gerçekleşmek zorundaydı ki düğüne bir adım daha yaklaşılabilinsin. Melisa'nın karnı belli olmadan hemen önce.

"Madem yüzükler de hazır edilmiş..."


🌼


Ortası boşaltılan salon, nereden temin edildiğini anlayamadığımız bir nişan tepsisi, kırmızı kurdele ve makas...

Bir anda her şey hazır edilmişti sanki her zaman bu tarz durumlara hazırlıklıymış gibi herkes. Bu kadar hızlı olmasına her şeyin - beklediğimin bu olmasın rağmen - sendeleyen bedenime başım dönüyor gibiydi. Sanki biri bana parmağının ucuyla dahi dokunsa yıkılıp kalacaktım olduğum yere. Kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki... Göz yaşlarımı bile akıtacak gücümün olduğunu sanmıyordum. Ağzımı açıp tek bir soluğun çıkmasına dahi izin veremeyecek kadar...

Etrafımdaki olayları yakalamaya çalışan zihnim ile bir an salonun orta yerinde öylece ayakta durduğumu fark ettim insanların gözleri bana dönünce. Ayaklarıma komut vermeyi başarabilirken zar zor yüz mimiklerim için geçerli değildi aynısı. Dümdüz bakıyordum öylece. Ben ve abim dışında herkes öyle mutluydu ki neyse ki, abim dışında kimse bendeki bu garipliği fark etmiyordu. Rüzgar da. Beni avucu gibi bilen, onunla beraberken en çok benimle ilgilenen Rüzgar da göremiyordu.

En çok benimle ilgilenen...

Doğru ya... Artık bir başkası vardı. Benden daha çok değer vereceği, ilgileneceği, seveceği...

Başkaları...

"Sena, hadi annem. Nişan tepsisini tutmak sana düşer."

"Anne... Şey, ne kadar hep inkar etsem de abimin Paptya'yı benden daha çok kardeşi olarak gördüğünü biliyorum. Ve eminim ki Papatya da içten içe bunu istiyordur şimdi. Ben onun tutmasını istiyorum tepsiyi."

Sena'nın yüzüme gülerek bakarken kurduğu cümleler ile ne yapacağımı şaşırmıştım ki abim daha fazla sabredememiş olmalı ki bir an sesini kontrol edemeden konuşmaya başladı. Tüm gece zaten susarak, bekleyerek en büyük sabrı göstermişti. Bir yerde bir patlak vereceğini biliyordum lakin yine de kalbime tekerrür eden korkuya engel olamadım. Yanı başımdaki abimin kollarına tutunup onun devam etmesine izin veremedim sözlerine. Onu susturayım derken, bir şeyler anlaşılmasın derken kendimi ateşe attığımı bilemedim.

"Papatya iyi değil! Yeter, daha fazla..."

"Tabii ki nişan tepsisini tutmayı çok isterim. Benim için unutamayacağım bir anı olur."

Abim bana hiddet ile dönüp ne saçmalıyorsun der gibi bakarken ağzımdan çıkanları kulaklarım duymuyor gibiydi. Yine de bir şeyi doğru demiştim.

Benim için unutamayacağım bir anı olur.

Sonsuza kadar...

" İyi hissetmiyor mu? "diyerek Melisa'nın kollarından çıkıp bana ulaşan Rüzgar ile kalbimin göğüs kafesime sığamadığını hissettim. Rüzgar ellerini yüzümde gezdirirken endişe ile gözlerimdeki acıyı saklayabilmek çok zordu ellerim titreyerek ona uzanırken. Kollarına asılırken.

" Neyin var bir tanem?"

Endişe dolu sesi acıma acı katıyordu sanki. Beni uçurumlara itiyordu. Kaçmak istedim. Saklanmak. Yok olmak. Hiç var olmamış olmak.

Ama hayat devam etmek zorundaydı işte.

"Biraz halsizim. Geçen üşütmüştüm ya. Daha tam iyileşemedim sanırım. İyiyim ama, daha iyiyim."

Onları yalanlarıma inandırmak yine sadece kocaman bir gülümseme kadar kolaydı. Ben kocaman gülerdim onlara, onlar da hemen inanırlardı bana. En çok da Rüzgar inanırdı. En çok o bilirdi beni ama bir gülümsememe gözlerine çekerdi perdeyi. Susar ve beni dinler, sorgulamadan kabul ederdi.

Hep böyleydi. Şimdi de.

O da bana gülümserken saçlarımdan öpüp sırtımdan beni ilerletti Melisa 'ya doğru. Melisa ile göz göze geldik saniyesinde. Gülümseyerek baktı bana. Kollarımı sıvazladı yanına varınca biz. Sonra elime bir tepsi tutuşturuldu. O anda ruhumun bende ayrıldığını hissettim sanki. Bedenimden çıktı gitti ve karşımdaki koltuğa atıverdi kendini canı kalmamış gibi. İzlemeye başladı beni öylece, içi acırken. Bana acırken.

Üstümde beyaz, papatya desenli bir elbise varken uzun kumral saçlarım bir örümle toplanmış sağ omzumdan aşağı sarkıyordu. Yüzümde beni canlı gösteren kırmızı bir allık, pembe bir ruj, bir de rimel vardı elalarımı çevreleyen. Ellerimde ise altın renginden bir tepsi. Üstünde kırmızı bir yüzük kutusu, kırmızı kurdele ve makas.

Bir heykel gibi durdum dakikalarca. Yüzükler alındı kutusundan, kurdeleye bağlandılar. Ait oldukları parmaklara geçirildiler. Birileri tarafından bazı güzel temenniler duyuldu gerilerden bir yerlerden sanki. En sonunda kurdele kesildi, bedenim gülümsereyek baktı onlara. Ruhum karşımdaki koltukta ağlayarak.

İkisinde de sessizce.


🌼


"Papatya biz bahçeye çıkıyoruz güzelim. Sen de içeceiğini bitir gel, olur mu? Tam tanışamadınız Melisa ile. Hem konuşuruz seninle biraz." deyip yanımdan geçip gitmişti onunla. Hiç istemesem de bir bahane uyduramayacağımı bildiğimden elimdeki içeçeği içmeye devam ettim. Öncekinden daha yavaş. Bitmesin diye. Fakat çoğu zaman hiçbir şey istediğimiz gibi olmazdı ki. Tıpkı bu sözleri duyan Melda Teyzenin elime üstünde üç içecek, biraz da atıştırmalık bulunan bir tepsi tutuşturup beni bahçeye yollaması gibi.

Bahçeye açılan kapıdan dışarı çıkmaya bir adım kala durup soluklanırken kulaklarıma onların mutluluk dolu sözleri dolmuştu istemeden. Elimdeki tepsi sallanmaya başlarken bile ben devam etmiştim adımlamaya. Sıkıca turyordum tepsiyi bu gece son kez.

Onları görene kadar.

Kapıdan ileri uzattığım bir adımımla aynı ana denk gelen Rüzgar'ın öpücüğüne kadar.

Karşımda birbirine aşık, henüz yeni nişanlanmış bir çift. Kadının karnında aşklarının en büyük kanıtı dururken, içeride aileleri kahkahalar ile eğlenirken onların dudakları birbirine kenetlenmişti hızla adam tarafından. Dudaklarının vahşiliği buradan bile belli olurken onlardan hissedilen en büyük şey tutkuydu. Birbirlerine duydukları büyük tutku.

Ve kapı eşiğinde onları sessizce, gözleri yaşlı izleyen bir kız çocuğu.

Elindeki tepsinin ona tonlarca gelen ağırlığına daha fazla dayanamayıp yere doğru bırakıveren, beraberinde büyük bir gürültünün kopmasına sebep olan Papatya.

***

Merhabalar. Her gün bölüm atamadığım için üzgünüm elimde olmayan sebeplerden ötürü. Daha sık atmaya çalışacağım. Umarım bölümü beğenmişsinizdir, yorumlarınızı görmek beni mutlu eder.

Güzel günlerimiz olsun. 💚

Loading...
0%