Yeni Üyelik
2.
Bölüm

iki: ben onu seviyorum

@rose_roar

Sezen Aksu- Bir Çocuk Sevdim ile yazılmıştır.

🌼

 

papatyalar koparılırken

 

 

Eline doğmak diye bir söz vardır ya hani işte bizim aramızdakini anlatanlardan biriydi bu söz. O 6-7 yaşlarındaymış ben doğduğumda.

O gün hep birlikte piknik yapmak için papatyalarla dolu yemyeşil bir alana gitmişler. Annem derdi ki oraya daha önce de birçok kez gitmelerine rağmen ilk kez o gün o kadar çok papatya görmüşler. Üstlerinde gezen kelebekler, yiyecek arayarak cıvıldayan kuşlar... Hatta bir de sincap görmüş annem. Ona göre o gün o piknik yeri yeryüzündeki en güzel yer olabilirmiş.

O, yani Rüzgar kendimi bildim bileli hep annemi çok sevmiştir. Ona ayrı bir saygısı vardır. Ben yokken de bu bu şekildeymiş. O gün de annemle birlikte çimlerin üstüne oturmuşlar ve papatyalardan taç yapıyorlarmış bir yandan sohbet edip eğlenirlerken. Sonra ne olduğunu anlamadan annemin sancısı başlamış. İlk başta her zamanki sancılardan sansa da artık sekizinci ayında olan hamileliğinden endişe de duyuyormuş. Ne kadar yanındaki henüz 6 yaşlarındaki çocuğa hissettirmemeye çalışsa da Rüzgar bir şeylerin farkına varmış ve korkuyla babamın yanına koşmuş.

Sonrası alalacele hastaneye yetişme, doğuma alınma, endişe dolu saatler, çığlıklar, göz yaşları ve ben.

Annem normal odaya alınınca yanına doluşan ailemiz biraz beni sevdikten sonra tabii ki de o meşhur soruyu sormuşlar.

"Ee adı ne olacak?"

O zamana kadar hiçbir isimde karar kılamayan annem ve her şeyi anneme bırakan babam biraz bakışsalar da sessizliğin hakim olduğu odada duyulan cılız bir ses benim ismimin sahibi olmuş.

"Papatya olsun. Onları sevmiş olmalı ki biz papatyalarla oynarken gelmek istedi. Belki de onları görmek istiyordu. Hata yaptık belki de buraya gelerek!"

Sona doğru hiddetlenen sözleri ile telaşa kapılan küçük bir beden... Sağa sola salladığı elleri ile hala elinde tuttuğunu yeni fark ettiği bir papatya tacı...

Annem der ki o papatya tacının farkına varınca gözleri öyle bir parlamış ki... Belki fiziksel olarak bu mümkün değilmiş ama o an onu gördüğüne yemin edebilirmiş. Öyle güzel, öyle canlı, öyle dolu...

Bilirim anne, bilirim. Onun gözlerinin nasıl parladığını en iyi ben bilirim belki de...

Anneme doğru yaklaşmış bir heyecanla. Kucağındaki bana bakmış bir, bir de anneme izin ister gibi. Annem de başını sallayınca gülümseyerek eğilmiş bana doğru. Başıma iliştirmiş o tacı özenle. Büyük geldiğini görünce de haliyle bir kıkırtı koyvermiş ortaya. Buna ne denir bilmiyorum, nasıl anlatılır bilmiyorum ama sanki onun sesini duyunca bilerek yapmışım gibi açıvermişim gözlerimi.

Ve orada ilk defa gözlerimiz denk gelmiş.

Onu dünya gözü ile ilk defa görmüşüm.

O benim gözlerime ilk defa bakmış.

"Gözlerini açtı gözlerini açtı! Beni sevdi! Sevdi!" diye bağırıp henüz yeni doğmuş beni biraz ürkütüp ağlatana kadar en azından.

Ama haklısın sevgili... Seni sevdim. Sevdim.

🌼

Onunla birlikte büyümüştük. Hayır, o beni büyütmüştü.

Ben doğduktan sonra ona benimle ilgili söylenen 'O daha bir bebek. Sevgiye, ilgiye, korunmaya ihtiyacı var.' gibi sözler onda çok başka bir çığır açmış. Sanki birden birkaç yaş daha büyümüş. Olgunlaşmış. Kendini daha o küçücük bedeniyle beni korumaya, sevmeye adamış. Günlerim onunla geçiyormuş. Bazen onu ailemden daha çok görüyormuşum. Bir de ilk kelime olayını öğrenince tabii bana olan ilgisi daha da artmış. Ailemiz ne kadar bunun çok zor olduğunu söylese de, babam kıskançlık krizlerine girse de bana kendi ismini söyletmeye kararlıymış. Kendini buna admış ki... Sonunda ilk kelimem Rüzgar olmuş.

Yüyar...

Bu, onu bana daha da çok bağlamış. Bana yemek yediriyor, benimle oyunlar oynuyor, okuldan gelince elini yıkayıp - üstünü çıkarmadan benim yanıma geliyor, beni uyutuyor, beni seviyor...

İlk adımlarım onunla olmuş.

Kendisi şöyle diyordu: Kızım sürekli emekleyip duruyordun, çok yavaştın! Seni seviyordum ama artık canım da sıkılıyordu. Ben de inat ettim seni koşturmaya. Tabii önce yürümen lazımdı... Ben de gizlice her gün senin kollarından tutup seni yürütmeye çalışıyordum. Bu yüzden biraz erken yürüdün ama fena mı oldu!

Ondan bir yaş büyük olan abim hala çok kıskanır ama o benim ilk ağabeyimdi. İlk ona demişim abi diye... Bakmayın sonradan pişman olmuştum ama her şey böyle başlamış işte...

O benim kahramanımdı. Ne zaman yere düşsem hemen bana koşardı diğerleri ile. İlk de o yetiştirdi bana ama. Önce belimden tutardı nazikçe. Sonra dizlerime eğilir üflerdi yavaşça. Kollarına alırdı beni. Sarar sarmalardı. Saçlarımı öpüp 'Geçti, yok bir şey Papatya' m. Sen çok güçlü bir kızsın. ' derdi. Sonra yanımıza gelen bir büyükle de dizilerimi sarardı.

Keşke her şey küçüklüğümdeki gibi kalsaydı...

O benim ilk aşkımdı, diyemeyeceğim. Çünkü ilk aşkım babamdı. Neyse ki... Buna hala ailemiz ve o çok gülerdi. Nasıl olmuş da hayatımdaki bir ilki de babama uygun görebilmişim... Tabii gerçekler biraz farklıydı ama... Neyse.

Günler böyle geçiyordu. O beni her gün daha çok seviyor, ben ona her gün daha fazla hayran kalıyordum.

Sadece benimle ilgilensin istiyordum. Hep benimle olsun...

Onu kıskanıyordum. Deliye dönüyordum o başka bir kız ile oynamaya gittiğinde. Ne kadar utansam da şimdi bunu söylerken saçlarımı yoluyordum o gelene kadar. Bana sarılana kadar. Saçlarımı özenle düzeltip onları tek tek öpene kadar...

Ne bileyim... Hiç de anlamamıştım ki ona duyduğum abi sevgisinin zamanla evrimleştiğini... Artık bambaşka bir boyuta ulaştığını. Zamanla benim canımı en çok yakanın o olacağını... Herkes diyordu çünkü. O senin ağabeyin, diyorlardı. Siz kardeşsiniz, diyorlardı. Aksi olur muydu hiç? Olmazdı. Olmamalıydı da. Ama oldu...

Tek taraflı.

🌼 

Artık 15 yaşlarımdaydım. Sınıftan bazı arkadaşlarımın sevgilileri vardı. Buna en yakın arkadaşlarımdan Zeynep de dahildi. Az çok biliyordum aralarındaki ilişkiyi. Ama hem abimin hem de Rüzgar'ın bana erkek arkadaş konusundaki uyarıları ki tahminimce beni hep bir şüpheye iterdi. İnanmazdım o yaştaki sevgilere. Bu yüzden de soruvermiştim bir gün Zeynep'e nasıl güveniyorsun diye, nasıl anladın onu sevdiğini diye. Üstünden yıl geçmiş ama ben hala onun o gün bana söylediklerini noktasına kadar hatırlıyordum. Ona inanmıştım da... Çünkü biliyordum ki Zeynep hiç öyle güzel bakamazdı. İstese de bakamazdı, yaşadıkları ona izin vermezdi bir kere.

"Biliyorsun bizim aileyi. Öyle güllük gülistanlık değiliz. Kavgalar, küfürler, şiddetler... Öyle anlarda... İnanır mısın bilmiyorum, belki sana çokca da saçma gelecek bilmiyorum ama... Öyle anlarda onu arıyor kalbim sanki. Yanımda olsun. Gelsin, alsın beni kolları arasına. Sımsıkı sarsın bedenimi. Korusun beni. Ona öyle inanıyorum işte... Ona öyle güveniyorum. Ve işte öyle anlardan birinde anladım, ben onu seviyorum."

Yanımda olsun. Gelsin, alsın beni kolları arasına. Korusun beni.

🌼

İki gün.

O konuşmadan sonra geçen iki gün sadece. Bir okul sonrası eve gittim her zamanki gibi. Servisten indim ve öylece kalakaldım olduğum yerde. Evimizin önü çok kalabalıktı. Bir sürü insan vardı. Tanıdığım, tanımadığım... Kafamı çeviriyorum sağ tarafa, babamın komutan arkadaşı Ahmet Amca. Kendini sıkıyor gibi sanki. Elleri yumruk olmuş, buradan bile belli olan alnındaki damarlar kasılmış... Biraz kaydırıyorum gözlerimi, babamın askerleri. Kaç kere bize geldiler hep birlikte yemek yemeye, biliyorum onları. Başları dimdik bir heykel gibi ama gözlerinden yaşlar akıyor hepsinin tek tek.

Biraz daha kayıyor gözlerim ve görüyorum işte. Üstünde şehitlerin kanı ile süslenmiş o al bayrağın bulunduğu bir tabut.

Resim çantam düşüyor yere, birkaç kişinin bakışları bana kayıyor. Korkuyorum.

Çok çok korkuyorum.

İçeriden annemin çığlıkları yükseliyor.

Ellerim titriyor sanki.

Buradan görebildiğim abim sandalyeleri devirip küfürler ediyor. Birileri onu tutmaya çalışıyor, sakinleştirmeye. Onu ilk defa böyle görüyorum.

Dizlerim boşalıyor sanki.

Arkamı dönüyorum sadece ve... Ve koşuyorum. Nereye olduğunu bilmeden ne yaptığımı bilmeden. Sadece koşuyorum sırtımdaki çanta ile. Arkamdan seslenenleri duyuyorum ama ne durmak ne de cevap vermek var aklımda. Sadece koşuyorum ne yaptığımı bilmeden.

Çanta yarı yolda düşüyor sırtımdan.

Ne kadar koştum bilmiyorum... Ayaklarım beni en sonunda küçükken babamla evcilik oynadığımız kulübeye getiriyor. Düşünmeden giriyorum içeri. Oturuyorum bir köşeye, kırıyorum dizlerimi, kendime çekiyorum. Kollarımı doluyorum dizlerime. Eğiyorum başımı ve... Ağlıyorum.

Sessizce.

Sanki korkuyormuşum gibi birileri sesimi duyar diye, sesim çıkmıyor hiç. Vücudumun titrediğini hissediyorum ama tek bir hıçkırık sesi yükselmiyor boğazımdan. Korkuyorum belki de.

Belki de artık hep korkarım...

Hissediyorum çünkü. Yıkıldı. O çatı bugün benim başıma yıkıldı. Başımdaki sığınak, dayanak, kalkan... Yıkıldı.

O çatıyı yıktılar. Altında da ben. Altında da annem, abim.

08.04.2017

Kapı gıcırdayarak aralanıyor sonra biri karşıma çöküyor ve öylece bekliyor. Biliyorum aslında. Biliyorum o geldi. Beni yine yalnız bırakmadı. Geldi.

Kafamı kaldırıp kıpkırmızı elalarımı kıpkırmızı elalarına kenetliyorum. Dişlerimizi sıkıyoruz ikimiz de, belli. Elleri yumruk, tırnaklarım ellerime saplı. Sonra kollarım açılıyor benden habersiz. Uzanıyor ona doğru. İstiyorum ki...

Yanımda olsun. Gelsin, alsın beni kolları arasına. Korusun beni.

"Ve işte öyle anlardan birinde anladım, ben onu seviyorum."

🌼

İkinci bölümle, ikinci günden merhabalar!

Çok çok az kişiyiz ama umarım gününüz güzel geçiyordur.

Kitapla alakalı yorumlarınızı bekliyorum.

İyi günler dilerim. :)

 

Loading...
0%