@rose_roar
|
Bu gece, güzel bir gece Yavaşça merdivenleri tırmanan adımlarım ne kadar titrekse yeni doğmuş bir yavrunun ayakta durma çabası gibi arkamdan beni takip edenler bir o kadar güçlü ve sertti. Korkuyorum. O göz göze gelişimizin ardından hiçbir şey yokmuş, her şey normalmiş gibi devam etmiştik. Lakin ne zaman kesişse tekrar gözlerimiz annemle oran geçen onlarca cümle vardı, görüyordum. Fakat ne olduğunu kestirebilmek imkansızdı. Korkuyorum çünkü... Çünkü bilmiyorum. Annem ne der, nasıl karşılar... Bilemiyorum. Tahmin edemiyorum. Daha önce de hiç düşünmediğim bir şeydi bu. Ben hiç ihtimal vermemiştim ki bir gün abim öğrenir, annem anlar hislerimi diye. Kabul, hep korkardım aslında. Ona olan sevdamı kağıtlara dökerken, onu aşkla izlerken bir gün birileri fark eder de sırrım ortaya dökülür diye. Ama ben bu korku varken dahi üstümde inanmadım ona. Çünkü bana göre ben, hep iyi oynardım. En zorlandığım anda dahi yüzüme yerleşen o gülümseme sanki hep gerçek olurdu. Dışarıdan bakan biri, benim içimi dökmediğim biri neyin ne olduğunu anlayamadız ki. Çünkü bana böyle bakmayı, duygularımı saklamayı babam öğretmişti. Bir asker. Kim ondan daha iyi saklayabilirdi ki düşündüklerini... İşte ben buna güvenmiştim her daim. Şimdi arkamdan gelen adım sesleri beni olduğum yerde titretirken hem ne olacağını bilmemek hem de ne yapacağımı bilmemek beni sanki şu saniye tüketiyordu. Korkuyorum. "Hızlan biraz." Sırtıma dokunan el ile yerimde sıçrarken adeta ayaklarımı hızlandırmaya çalıştım. Lakin bu çabam bacaklarımın birbirine dolanmasından başka bir şeye sebep olmadı. Ayaklarım dolandı ve ben kapı eşiğine kendimi zor atarken bir aceleyle dizlerimin üzerine çöküverdim. Ellerim tutunacak yer ararken dizlerimin önüne, yere yaslandılar. İşte şimdi başım önüme eğik, yerde - dizleri üzerinde bekliyordum. İşte şimdi gerçek bir suçlu gibiydim. Belki de gibi fazlaydı. Belki de ben gerçekten bir suçluydum. Ahlaksız bir suçlu... Kafamın içinde yankılandığını duyumsadığım kelime ile acı dolu bir inleme sirayet ederken dudaklarımdan odanın içine belim büküldü içe doğru. Annem endişe ile bana uzanırken daha fazla kendime hakim olamayıp o kapı eşiğinde ağlamaya başladım. Hıçkırarak. Ellerimle saçlarımı yolarak. Büyük bir yaram varmış gibi inleyerek. Bağırarak. Seslice. İçim dışıma çıkmaya yemin etmiş gibiyken. Annem ellerimi tutmaya, saçlarımdan ayırmaya çalışırken daha çok asılıyordum saçlarıma. Köklerinden çıkarmak istiyordum. Canım acısın. Acısın ki yüreğimdeki bu yangını bastırsın. Ama olmadı. Olmuyor. Fiziksel acı canımın acısının önüne geçemiyor. "Anne... Anne." Sessizce inler gibi bir soluk. "Anne! Anne!" İsyan eder gibi bir sesleniş. Bir bağırış. "ANNE!" Ve işte koca bir çığlık. Yüreğimden kopup gelen, yardım dilenir gibi bir feryat. Omuzlarım sarsılıyordu gözlerimden yaşlar boşandıkça dur duraksız. Her nefes alıp vermeye çalıştıkça ben göğsümün üstündeki kaburgalardan yükseliyordu sanki çatırdama sesleri. "Sus! Sus! Yalvarırım sus! Bağırma." diye bana sesleniyor annem. Sesinde bir korku, bir şaşkınlık, bir endişe. Saçlarımdaki ellerim bir anda gücü kesilmiş gibi asılmayı bırakırlarken göz kapaklarımı araladım yavaşça. Gözlerimde bir bitmişlik, bir acı, bir şaşkınlık varken dudaklarım aralandı isyan etmeye. "Sustum. Anne ben zaten yıllarca sustum. Ben hep sustum ki... Yemin ederim. Yemin ederim. " Annem de benim gibi dizleri üzerine çökmüştü önümde. Dizlerimiz birbirine değiyordu iki eli de benim kollarımdayken. Gözlerim göz yaşlarımdan ötürü net göremese de annemin gözlerine çöreklenen o acıyı, çaresizliği gördüm. Hissettim. Canı acıyordu annemin. Onun da canı acıyordu yemin ederim. Yardım etmek istiyordu, çekip kurtarmak beni bu acıdan. Tek kızıydım ben onun. Göz bebeğim, diye sevdiğiydim. Prensesi. Gözü gibi sakındığı. Sevdiği adamdan kalan son parçaydım. Şimdi canının canı karşısında acılar içinde kıvranırken nasıl onun da canı acımazdı ki? Göz bebeği yardım dilenirken ondan birnevi nasıl istemezdi ki canını verip beni bu yangınlardan kurtarmayı, yüreğime su dökmeyi? Ama anne... Kızın öyle bir sevdaya sahip ki ne kendi kurtulabiliyor bundan ne de sen edebilirisn ona yardım. Öyle bir çıkmazdayım anne. Çıkmaz. "Anne denedim. Gerçekten denedim. Belki az denedim ama. Ama denedim!" Kollarımdaki ellerini avuçlayıp ona 'bana inan' der gibi baktım başım sol omzuma doğru eğilirken. Annem yalvaran bakışlarımı fark ettiği ilk an bir elini avuçlarımın arasından çekip yanağımı okşadı narince narin elleriyle. Yumuşak yumuşak. Şefkat doluydu elleri her zamanki gibi. "İnanıyorum annem. Ben sana hep inanırım ki." diye dökülüverdi cümleler dudaklarından. Ondan bana geçen o ılık güvenle içimin bir nebze rahatladığını hissederken gözlerimi kapatıp yanağımı daha da yasladım ona. Gözlerimden akan damlalar avuç içinde birikti. " Siz her abi dediğinizde ya da o her kız arkadaş yaptığında. Çok zordu. Ama denedim. Unutmaya çalıştım, ona olan bağlılığımı köreltmeye." Derin bir nefes çekip devam ettim sözlerime. Annem yanağıma bir öpücük koydu. "Ama ne zaman karşıma geçip bana gülğmsese, bana hissettirse sevgisini hep düşürüverdim gardımı. Birden kendimi tekrar onun etrafında buluverdim bu kez olacak derken. Olmadı olmadı olmadı. Ben de pes ettim. Ona karşı savaşmaktan vaz geçtim bir gün. İşte o gün aslında en büyük hatayı yaptım anne. En büyük hatam onu sevmek değildi. Ona yenilmekti. " Gözlerimi açtım yavaşça. Yanağımı çekerken annemin avucundan onun da ağladığını gördüm. İçim el vermedi. Kendi canım belki ondan çok yanıyordu ama annemin canının yanmasına dayanamadım. Ellerim yanaklarına uzanırken ona eğilip gözlerini öptüm enun bana aşıladığı şefkati ona vermeye çalışırken. "Ağlama." dedim en çok ben ağlarken. "Asıl sen ağlama." diye beni azarlayıp kolları arasına alırken onun sığınağında küçülebildiğim kadar küçülmeye çalıştım. Ona sığındım. Onun beni koruyacağına inandım. "Ne zaman ona yenildim başı sonu belli olmayan bir girdabakapıldım sanki. Günler geçtikçe içimdeki bir şeylerin daha da büyüdüğünü hissettim. Bir adı vardı ama ben hep korktum. Dillendirmekten. Yanlışlıkla birine duyurmaktan. En çok da onun duymasından." Annem sanki eski günlerden birindeymişiz gibi beni sallamaya çalışırken kendisi ile birlikte saçlarıma birer birer konuyordu öpücükleri. Biliyordum ki onlar sadece birer buse değildi. Onlar bana verilmeye çalışan güçtü, dayanaktı. Yalnız değilsin, demekti. Buradayım, ağla. Dök içini. " Gizliden gizliye onu hayallerime dahil ederken bile hiç demedim. Ona gidip, karşısına dikilip 'Seni seviyorum.' demeyi hiç düşünmedim. Çünkü yapamazdım, biliyorum. Ne bende onu yapacak cesaret vardı ne de ondan bana gelecek bir karşılık. Belki ben bir süre sonra onu abi olarak görmeyi bıraktım ama o beni küçük kız kardeşi olarak görmeyi hiç bırakmadı. Peşindeki küçük bela... Bilirsiniz, o benim için hep farklıydı. Bu yüzden bilmem ben ona ne zaman emanet ettim kalbimi. Ama dersen ki ne zaman anladın, babamın gittiği gün. Çünkü sormuştum Zeynep'e sevdiğini nasıl anladın diye. Oysa ki hiç aklımda yoktu bu kalbimdekini sorgulamak... Onun dediklerini hatırlıyorum. Bir gün ona sığınmak istemiş evdeki kavga gürültüden. İstemiş ki gelsin alsın onu kolları arasına. Sarsın sıkıca. Korusun onu. Öyle günlerden birinde anlamış işte. Tıpkı benim gibi... " " Güzel kızım benim. Bir tanem. Göz bebeğim. Hiç görmemişim ben. Anlamamışım senin düştüğün sevdayı. Annem... " Annemle birbirimize bakarken yanaklarımdaki yaşların kuruduğunu hissettim. Çizdikleri yollar yüzüme çarpan nefeste üşütse de beni kuruyorudular. Lakin gözlerimin sululuğu bakiydi. Bilirdim. Saçlarımı ayırdı yüzümden, gözlerimi - yanaklarımı sildi. " Kızmadın mı bana?" "Sevdaya kızılır mı yavrum? Senin elinde mi de bu? Elinde olsa, diyorsun zaten, engel olurdun." "Suçlu muyum peki anne? Onu sevdim diye, onunla hayaller kurdum diye, o bir başkasıyla evlenirken dahi onu unutamadım diye? Onun yüzüne gülüp sevdiği kadınla gelinlik bakmaya gittim diye? Suçlu muyum anne?" "Anne ben iğrenç miyim?! Benim sevgim iğrenç mi?! " Utanarak, isyan ederek, korkarak sorduğum soruların beraberinde annem beni iyice göğsüne çekerken sımsıkı sardı beni kolları. İstedim ki hiç çıkmayayım sığındığım o göğüsten, o kollar hiç ayrılmasın benden. İstedim ki şimdi şurada uyuyayım ve bir daha hiç uyanmayayım. "O ne biçim söz öyle! Hayır hayır! Sen iğrenç falan değilsin, sen tertemizsin. Sen de senin sevgin de öyle temiz ki... Sen çok güzel seviyorsun annem. Göz bebeğim. Bu kadar güzel seven insanın da hakkıdır bazen hayal kurmak. Elinde de değildir ki bir anda söküp atmak o sevdayı. Yıllarca yüreğinde büyümüş, kolay mı öyle ha deyince... Sen iğrenç değilsin. Senin sevdan iğrenç değil. Siz çok güzel, çok safsınız. Leke değmemiş, el uzatılmamış. O küçücük yüreğindeki şey çok büyük, çok güzel. İğrenç değilsiniz. " Annem dedi ya iğrenç değilsiniz diye, çok güzelsiniz diye... İnandım. Kalbime çöreklenen ikinci bir yük kalıverdi hemen oradan. Yerine bir papatya tanesi koyup uzaklaştı benden. Sert bir rüzgarla kuruyacağını bile bile ellerime alıp avuçlarıma biriken yaşlarla suladım onu. Anneme daha da çok sığındım.
"Ona. Bu gece, kalbim onu belki de hiç unutmayacak olsa da, ona gerçekten veda etmeye gidiyorum. Son kez." Kulpu aşağı indirip bedenimi dışarı attığımda vücuduma çarpan bir rüzgar titrememi sağlarken elimdeki örtü ve yastığı sıkıca kavramaya devam ettim. Adımlarım zihnimde yankılananlara inat hızkanırken hemen karşıdaki evin kapısına ulaşmam çok da uzun sürmedi. Kapıya hafifçe iki hızlı bir yavaş vurup olduğum yerde kapının açılmasını bekledim. Bu bizim çocukluğumuzdan gelen bir alışkanlıktı. Önceden birbirimize haber verirdik şu saatte sizde olacağım diye. Sonra da evdekileri rahatsız etmemek için bu parolayı kullanırdık diğerimiz çoktan kapının arkasında bizi beklerken. Kapı açılırken yerdeki gözlerimi kaldırıp onun elalarına baktım günler sonra. Yüreğim kıpırdanıyordu da ona olan sevgisini, özlemini dile dökmek için - ona daha fazla kapılmak için - hasret gidermek için ben onu zorla bulunduğu kafese tıkayıp içeri adımladım serice. Bu gece olabilecek en hızlı şekilde ona veda etmek istiyordum. Ne yapacağımızı bile adımlarım çoktan bahçe kapısına yönelmişken o da arkamdan geliyordu elindeki pike ile. Bahçeye çıkınca zaman kaybetmeden elimdeki örtüyü çimlerin üstüne serdim ve yastığı da yerleştirdim. Sonra da kafamı yerleştirdim yastığın bir ucuna. Ayaklarımı uzatmış, ellerim karnımın üstünde kentliyken o da yanıma yatıp benim gibi gökyüzünü izlemeye başladı. Bir süre sadece yıldızları ve ayı izledik. Bu gece ay benim göğüs kafesime gömdüklerimden birhaber gibi çokça görkemliydi. Ay bu gece dolunaydı. Yıldızlar etrafında bir gelinliği süsler gibi parıl parıldı. Bu gece, gece ne kadar da güzeldi... "Bu gece, gece çok güzel değil mi sence de?" Benimle aynı şeyi düşündüğü belli olan adamın mırıldanması ile gözlerimi ayın ihtişamından ayırmadan "Öyle." diye cevap verdim ona. Bir süre daha devam etti sessizliğimiz. Kafamın içinde dönen hiçbir şey yoktu. Sakindim beklenmeyecek şekilde. Sanki kalbimi gerçekten bir kafese koymuşum ve sonra da kilidi vurmuşum gibi sıkıca kalbim de sakindi bu gece. Atışları düzenliydi uzunca bir sürenin sonunda ilk defa onun yanında. Ciğerlerime derin bir nefes doldurdum. Bahçedeki açmaya başlayan çiçeklerden az da olsa kokular sokuldu burun deliklerimden içeri. Hava biraz soğuktu, onun getirdiği ve ayaklarımıza örttüğü pikeyi biraz daha yukarı çekip karnımıza kadar örttüm. Huzurluydum. İmkansızdı sanki buraya gelirken ama şu an hiç olmadığım kadar huzuru hissediyordum. Tuhaftı. Çok tuhaftı. Bu gece buraya bir şeylere nokta koymaya gelmiştim, içimde zelzeleler olması gerekirdi. Ama ne bir zelzele vardı içimde şimdi ne de yüreğimi rahatsız eden bir huzursuzluk. Neydi bu? Her şeyin bittiğini kabullenen ruhumun salmışlığı mı? "Bu gece son kez buradayız. Çocukluğumuzdan beri ara sıra yaptığımız bu sığınma şeklini bu gece son kez gerçekleştiriyoruz." Bana döndüğünü hissederken itiraz etmesi çok uzun sürmedi. Biliyordum hemen itiraz edeceğini. Sanıyordu ki evlense bile ya da başka bir şey olsa dahi hayatımızda biz yine de bir şekilde bir araya gelip birbirimize sığınabilirdik. Ne olursa olsun hep aynı kalacaktık. Buna gerçekten inanıyordu. Aksine ihtimal bile vermezken bilmiyordu ki bu gece gerçekten bir son. "Hayır Papatya. Bu gece bir son değil. Unuttun mu? Bizim için son anca birimiz pes edince olacaktı?" 'pes edince' demek birimizin ölmesi demekti. Sebebini hatırlamıyorum ama bir keresinde küçücük bir çocukken yine böyle bir gecede ona ölmek istediğimi söylemiştim. Sonra da ölmek istememe rağmen ondan ayrı kalmaktan çok korktuğumu. Önce bana kızmıştı sözlerimden ötürü. Sonra da bana söz verdirtmişti bir daha ölüm demeyeceğim üzerine. Bir de eklemişti benden kendi isteği ile asla ayrılmayacağını. Birimiz 'pes edene kadar' hep bu gecede birbirimize sığınacağımızı. "Unutmadım." "Pes mi ediyoruz? Ben, hayır. Sen?" "Bilmem. Bana bir haber gelmedi buna dair." Söylediklerim onu güldürürken sol kolu üzerinde doğrulup beni tamamen görüş alanına alırken ben de kafamı ona çevirdim izlediğim gökyüzünden. "Tamam canım. Yani bana da öyle bir haber gelmedi ama bu, bu gecenin son olduğu anlamına gelmez. Daha çok olacak bundan. Hem bu defa aramıza yeni üyeler de katılır belki bazı zamanlar. Küçük küçük. Onlara da öğretiriz birlikte kendi yaşam çabalarımızı. He? Olmaz mı? " Gözlerim yüzündeki güzel gülümsemede iken inanmasam da onu bozmak istemedim." Olur. "diye mırıldanıp onun daha da çok gülümsemesine sebep olurken o devam etti konuşmaya. " Çok heyecanlıyım. Hem sevdiğim kadın ile evleneceğim diye hem de birkaç ay sonra o küçük küçük şeylere sahi olacağım diye. Papatya... Bu, inanılmaz bir şey. Hala aklım almıyor. İnanamıyorum onlara sahip olacağıma. Beni seçtiklerine aile diye.. Bir lütuf. Yemin ederim bir lütuf! Şükür sebebi. Ahh! Bir hayalde gibiyim sanki Paptya. Hani siz kızlar diyorsunuz ya bulutların üstündeyim diye, gerçekten öyleyim. Uçuyor gibiyim. Çok imkansız ama çok gerçek. Çok güzel. " O mutluluğunu benimle paylaşırken heyecanla bir bana bakıyordu bir gökyüzüne. Bazen elleri ile saçını dağıtıyor, hafif doğruluyor sonra sakinleşip yerine çöküyordu. Çok mutluydu. Ve ben de bu gece ona veda etmeye gelmişken aslında onun mutluluğuna ortak oldum. Başka hiçbir şey düşünmeden, kendimi katmadan onun mutlu olmasına sevindim. Onunla duygularını paylaştım. İçimden geldiği gibi sahiden gülümsedim. Güldüm. Bu gece onun için mutlu oldum. O mutlu diye. Bir süre daha sustuk. Devam ettik geceyi izlemeye, sessizliği dinlemeye. Sonra düşünmeden, tartmadan bir şeyler söylemeye başladım. Zaten buraya gelirken de hiçbir şey planlamamıştım. Nasıl yaparım diye hiç düşünmeden sadece almıştım elime bir örtü bir yastık çıkıp gelmiştim işte ona bir mesajla haber verip. "Kıskandım sanırım." Sorgulayan bakışları bana dönerken ona hiç bakmadan devam ettim konuşmaya. "Hayır, kıskandım. Üzüldüm. Çok üzüldüm. Küçükken de olduğu gibi aslında. Benden gideceğini, bir daha eskisi gibi olmayacağımızı düşündüm. Ki doğru da." "Hayır Papatya. Doğru falan değil. Evet , evleniyorum ama bu aramızdaki kardeşliğin, dostluğun önüne bir engel değil. Belki daha az görüşürüz ama değil. Ben buna inanıyorum. Sen de inan." Kardeşlik. Dostluk. Ona inanmasam da sadece geçiştirmek için başımı salladım ve biraz da inandırıcı olsun diye" Sen öyle diyorsan öyledir. İnanıyorum. "dedim. Ona bazen yalanlar söylerdim ben. Çok yalan. " Ama sonra... Düşündükçe mutlu oldum. Gerçekten mutlu oldum. Çünkü sen mutluydun. Hayatının aşkını bulmuştum ve bir de bebeğin olacaktı ondan. İşte bunlar yani senin mutluluğun her şeyin önüne bir set çekmeye yetti. Artık kıskanmayı bıraktım. Sen gidiyorsun diye üzülmeyi de. Belki bazen özlerim hatta çok özlerim ama asla üzülmem. Çünkü bilirim ki sen mutlusun. " Doğruydu dediklerim. O gece ailelerimiz yanımızdayken 'Ben evleniyorum.' dediği günden beri hiç kıskanmadım ben onu. Evet, üzüldüm. Kahroldum. Ağladım, yüreğim parçalandı ama onu kıskanmadım. Onun gidişine üzülmeyi de bıraktım bir süre sonra. Ben sadece ona duyduğum sevdaya üzüldüm en çok, en başından beri. Ben kendime ağladım. Çaresizliğime. Olmayacak hayallere kapılan yüreğime. Susmak zorunda oluşuma ve daha nicesine. Ama ne onu kıskandım ne de onun gidişine üzüldüm. O mutlu olacaktı öyle, nasıl yapardım? "Bebekler." diye muzipçe fısıldaması ile gözlerine bakıp kıkırdamama engel olamadım. "Doğru. Sen demedin ama öğrendim ben. Tanıştık bile hem." "Duydum duydum." Gülerek bana yaklaştı ve beni kolları arasına aldı. Kalbim hala sakinliğini korurken o saçlarımı öptü, beni göğsüne iyice çekti. Ben de son kez onun göğsündeki sığınağıma sığındım. Kalbim huzurla dolarken onun kokusunu soludum ciğerlerime. Onun kokusunu saklamak istiyordum. Sonsuza kadar benimle kalmasını, istediğim her an duyumsamayı. "Onları seninle büyüteceğiz. Melisa kadar güzel, benim kadar güçlü ve senin kadar temiz olacaklar." İnanmadım. Yine inanmadım. Halbuki ben en çok ona inanırdım. Yine de onun böyle düşünmesi beni mutlu etti. Sanki içim sıcacık oldu birden, esmeye başlayan havaya rağmen. O devam ederken içinde benim, içinde Melisa ve bebeklerinin bulunduğu hayallerini anlatmaya ben ona biraz daha sokuldum. Huzuru soludum. Onun kokusunu soludum. O bilmedi ama ben ona bu gece veda ettim. O anlamadı ama yanaklarına kondurduğum buse veda busesiydi. Ben bu gece kabullendim. O artık benden çok uzaktaydı. Bu gece, koca semanın altında bir kalp gömüldü usulca. Kemiklerle çevrili bir mezara. 🌼 *** Mutlu günlere... |
0% |