Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Pʀᴇɴꜱ

@roselson

MEDYADAKİ DİĞER BÖLÜMÜN SPOİLER'I. OKUDUKTAN SONRA BAKSANIZ DAHA İYİ OLUR.

 

Etrafta neden sadece karanlık var?

"Zaman her şeyi çözecektir."

Bu sözler benim için sadece korku ifade ediyor.

 

🎶Stray Kids-Chronosaurus🎶

 

Kralıkta her şey normale dönmeye başlamıştı. Günler sonra hava güneşliydi. 1 hafta önceki savaş yüzünden büyük kayıplar verilmişti ve savaş 3 hafta sürmüştü. Gerçekten çok kayıp vardı ama Prens yaraları çoktan sarmaya başlamıştı.

 

Babası gibi değildi. Halkı için gerçekten savaşmak istiyordu. Aslına bakarsanız 1 hafta öncesine kadar böyle bir düşüncesi yoktu.

 

Prens, komutan I.N ile birlikte odasına girdi. "İmkansız. Herhangi bir krallıkla savaş yapabilecek güçte değiliz."

 

Prens masasının önünde durdu. Komutan da hemen karşışındaydı. "Ama prensim kralımız topraklarımızı büyütmek istiyor."

 

"Şu anda bu mümkün değil Jeongin. Biraz daha güçlenmeden şu an bir savaş mümkün değil. Bu kadar insanı boş yere bir hırs yüzünden savaşa sokamam."

 

"Babanıza karşı mı geleceksiniz yani?" dedi komutan sorgulayarak.

 

"Amacım bu değil. Amacım: Halkımı korumak, doğru kararlar vermek ve babamın yapamadığını yapmak. Böyle bir şeye izin veremem. Bu kadar kayıp vermişken daha fazlasına izin veremem."

 

..... 🍃🫀.....

 

"Derhal ordularımız hazırlansın. Felix orduyu senin yönetmeni istiyorum." dedi Kral, Komutan Felix'e doğru.

 

Felix de endişeliydi. Bu kadar büyük bir savaştan sonra bu gerçekten mantıksızdı. Kral kendi çıkarları için halkını ortaya atıyordu. "Kralım daha yeni bu kadar büyük kayıplar vermişken biraz daha güçlenmek için bir şeyler yapmak daha mantıklı olmaz mı?"

 

Kral sinirlendi. Her önüne gelen bunu söylüyordu. Ve artık sabrı kalmamıştı.

"Senin haddine mi bunu düşünmek? Seni ordumu yönetmen için görevlendiriyorum ve sen bana bunu söylüyorsun. Senin yapman gereken tek şey benim emirlerime uymak."

 

Felix saygıyla başını eydi.

 

"Komutan haklı." dedi odaya giren Prens.

 

Kral yaklaştı Prens'e. "Ben son sözümü söyledim. O krallık benim himayem altına alınacak. O kadar."

 

Prens tekrar kralı ikna etmeye çalıştı. İkna edilmesi gerekiyordu. Yoksa sonuçlar hiç iyi olmayacaktı. "Kazanamayız. Durumumuz iyi değil. Eski gücümüze döndükten sonra yapmayı teklif etseniz ilk ben yanınızda olurum."

 

Kral sertti ve hiç ikna edilecek gibi durmuyordu. "Ben son sözümü söyledim Prens Hyunjin. Ya bu çok düşündüğün halkın için savaşırsın ya da savaş bitene kadar seni zindanda tutarım. Seçim senin."

 

Prens ses vermemiş, sadece sinirli bir şekilde babasına bakmıştı. Tabii ki babası ve o krallık için değil de halkına bir şey olmaması için son nefesine kadar savaşacaktı.

 

"Cevabının savaşmak olduğunu varsayıyorum. Felix bütün komutanlara haber ver. Bir an önce hazırlanmaya başlayın."

 

..... 🍃🫀.....

 

"Nasıl olacak prensim? Yeterli teçhizatımız yok." dedi Komutan Han.

 

Komutanlar ve Prens Hyunjin ne yapacaklarını düşünmek için toplanmışlardı. Büyük bir savaş kapıdaydı ve kim kazanırsa kazansın canlar yanacaktı. Hyunjin bunun farkındaydı ve bunun için savaşıyordu.

 

"Müttefiklerimizden yardım istesek." diye bir fikir sundu Komutan Minho.

 

Bunu prens de düşünmüştü ama kimsenin onlara yardım edeceğini sanmıyordu.

"Sonki savaş bütün dengeleri değiştirdi. Babamın bu garip saçma sapan düşünceleri yüzünden müttefiklerimizle aramız eskisi gibi değil. Hem böyle gereksiz bir savaş için yardım edeceklerini sanmıyorum."

 

Komutan Changbin prensi onayladı. "Haklısınız. Tek başımızayız."

 

"Öyle bir şey yapmalıyız ki onları bir şekilde korkutup savaş olmadan kaleyi almalıyız. Ya da babanızı bundan vazgeçirmemiz gerekiyor." dedi Komutan Seungmin.

 

Felix kafasıyla onayladı Seungmin'i. "Gerçekten çok ağır darbe alırız."

 

"Babam bu saatten sonra vazgeçmez." dedi prens çaresizce.

 

"Büyük krallıklardan yardım aldığımızı ve kan çıkmadan kalelerini almak istediğimize dair bir mektup göndersek, iletişim için kurdukları yolları kapatsak bilgi alamasalar. O zaman belki bir şansımız olur." dedi I.N.

 

Hyunjin elini çenesine götürdü ve düşünmeye başladı. İyi bir plan olabilirdi. Şimdiye kadar duyduğu en mantıklı plandı. Hem babasına göre bu krallık diğer krallıklara en uzak konumdaydı. Diğer krallıkların yardım göndermesi çok uzun sürerdi.

"İyi plan. Çok iyi hazırlanalım. En az hasarla atlatmaya çalışalım."

 

..... 🍃🫀.....

 

Savaş için bütün hazırlıklar tamamdı. En büyük umutları savaş olmamasaydı tabii ki ama tedbiri de elden bırakmamak gerekiyordu.

 

Komutanlar ve prens atları üzerinde bir tepenin üzerinde duruyorlardı.

 

"Siz de garip hissediyor musunuz?" dedi Felix etrafına bakarak.

 

Changbin Felix'e baktı. "Ne gibi?"

 

Felix omuzlarını kaldırdı. "Bilmiyorum ama garip bir his."

 

"Buraya ait değilmişiz gibi." diye ekledi I.N.

 

"Yıllardır burada yaşıyoruz." Prens de bir şeylerin eksik olduğunu biliyordu. Bir şeyler eksikti... Ama adını koyamıyordu. Bir yerlerde bir şeyler can çekişiyordu ama Hyunjin tam oturtamıyordu. Hiçbir şeyin gerçek olmaması nasıl mümkün olabilirdi?

 

"Nerede yaşıyoruz prensim?" dedi Minho.

 

Prens duraksadı ve düşündü. Kafası çok karışmıştı. Ama şimdi hiç sırası değildi. Hakkını düşünmek zorundaydı. Halkının ona ihtiyacı vardı.

 

"Konumuz şimdi bu mu? Büyük bir savaş başlamak üzere."

 

Prens ve komutanların kurduğu plan ilk başta işe yaramıştı. Almak istedikleri krallık başta bir antlaşma yapma istediklerini söyledi ama daha sonra komutanların akıl edemediği bir yoldan istihbarat almışlardı. Bu da onların özgüvenlerini daha da arttırmıştı. Büyük bir savaş onları bekliyordu.

 

Savaş başlamıştı. Teçhizatlarının olmaması büyük bir sorundu. Bu da kendini göstermeye başlamıştı. Kılıçları sağlam değildi. Bunları yapacak insan yoktu. Büyük bir savaşın ardından bu işe kalkışmak gerçekten düşünsesizlikti.

 

Prens de dahil olmak üzerek bütün komutanlar kendi cephesinde savaşıyorlardı. Gece saatlerinde biraz olsun savaş durulmuştu.

 

Bazı komutanlar planların yapıldığı çadırda toplandılar.

 

"Hiçbiri gerçek değil." diye bağırarak girdi Changbin çadırın içine.

 

Prens oturduğu yerden kalktı. "Ne demek istiyorsun?"

 

Changbin nefesini düzene sokmaya çalıştı. "Adamları öldürüyoruz ama iki saat sonra aynı adamla tekrar savaşıyorum. Bu nasıl olabilir?"

 

"Aynı şey bana da oluyor. Ben savaş psikolojisi diye çok üzerinde durmamıştım." dedi I.N.

 

"Sanki similasyondayız gibi." dedi Seungmin.

 

Hyunjin bütün komutanlara sorgulayıcı bir şekilde baktı. "Siz ne anlatıyorsunuz ya?"

"3 hafta önce bir savaş olduğunu biliyorsun. Peki o savaşta sen ne yapıyordun ya da neredeydin?" dedi Changbin.

 

"Hiç kimse umrumda değildi o zamana kadar ama şimdi... Ne değişti?" dedi Han.

 

Hyunjin kafasını eğdi. "Sizi kaybetmek istemiyorum."

 

Hyunjin onlar için savaşıyordu aslında. Kardeşlerine bir şey olmaması için.

 

Hyunjin ve diğerleri çadırdan çıkmış etrafı izliyorlardı.

 

"Hiçkimse ölmüyor mu yani?" dedi Hyunjin.

 

"Bu durumda biz de mi ölmeyeceğiz?" dedi I.N hevesle.

 

Bir hışımla bir asker prensin yanına geldi. "Prensim, komutan Felix!"

 

Hyunjin endişelendi. "Ne oldu Felix'e?"

 

"Yaralandı. Pek iyi gözükmüyor prensim."

 

Hyunjin ve diğerleri hemen Felix'in yanına gitmişlerdi. Felix kanlar içindeydi. Şifacılar yardım etmeye çalışıyorlardı ama pek umutlu görünmüyorlardı.

 

Hyunjin komutanlara döndü. Sesinde çaresizlik ve üzüntü hakimdi." Hani her şey gerçek değildi? Hani kimse ölmüyordu?

Saçma sapan düşünceler kurup ne yapmaya çalışıyorsunuz?"

 

Şifacılara döndü.

"Siz de ne duruyorsunuz? Bir şey yapsanıza, yardım etsenize ona."

 

Her şey durmuştu. Savaş, komutanlar, sifacılar... Herkes donmuştu.

 

Hyunjin herkese doğru bağırdı. "Ne duruyorsunuz? Ne oluyor?"

 

"Hyunjin." dedi Chan soğuk ve sakin sesiyle.

 

Hyunjin için her şey yavaş yavaş oturuyordu. "Chan hyung?"

 

Ama Chan eski Chan değildi.

"Hyunjin benimle gelmek ister misin?"

 

"Onlar?" eliyle diğer üyeleri gösterdi.

 

Chan bir şey demedi.

 

"Onlar gelmiyorsa ben de gelmiyorum."

 

"Hyunjin git." dedi Minho.

 

"Siz de gelin." dedi Hyunjin. Gözlerinde yalvarış vardı.

 

"Hyunjin gitmelisin." dedi Changbin.

 

Hyunjin israrcıydı. "İstemiyorum. Sizsiz bir yere gitmek istemiyorum. Hem Felix ne olucak?"

 

Felix bir sedyenin üstünde nefessiz yatıyordu.

 

Chan elini uzattı.

 

Hyunjin bir Chan'a baktı bir de diğer üyelere. Üyeler donmuştu. Kıpırdamadan duruyorlardı. Hyunjin bir adım attı Chan'a doğru. Felix nefes aldı o anda. Hyunjin'in gitmekten başka bir çaresi kalmamıştı artık...

 

..... 🍃🫀.....

 

Leena Chan'ın serumunu çıkardı ve bir kıpırdanma sesi duydu. Üyeleri dolaşırken Hyunjin'in uyandığını gördü.

 

"Hyunjin!!" dedi Leena sevinçle. Chan'a doğru döndü. Chan gözlerini kapattı ve gülümsedi. Ve Chan yoğum bakımdan ayrıldı.

 

Leena Hyun'la göz göze gelmişti. Yanına gidip maskesini çıkardığında Hyunjin konuşmaya başladı.

 

"Felix nasıl? Ölmedi değil mi?" Sesi oldukça kısıktı.

 

Leena şaşırmıştı. Felix'in durumunu bilmesini gerçekten onu şaşırtmıştı. "Felix iyi."

 

"Güvendeler değil mi? Hiçbir şeyleri yok."

Hyunjin vurulan ilk üyeydi. Doğal olarak bir umutta olsa öbür üyelere bir şey olmadığını düşünmek istiyordu.

 

Leena ne diyeceğini bilemedi. "Yaralandılar ama hepsi iyiler."

 

Hyunjin'in gözünden bir yaş düştü. "Chan hyung uyanık. Değil mi?"

 

Leena tekrar şaşırdı. "Sen nerden biliyorsun?"

 

Gözyaşları arttı. "Beni o çağırdı."

 

..... 🍃🫀.....

 

Leena yoğun bakımdan çıktıktan sonra soluğu Chan'ın yanında almıştı. Chan hastanenin en üst katında sadece üyelere özel olan katta kalıyordu. Odaları oldukça büyük ve ferahtı. Camı yerden tavana doğruydu. Camın yanında bir koltuk. Koltuğun ilerisinde komidin onun yanında da hemen yatak vardı.

 

Chan yatıyordu. Yoğun bakımdan çıkması iyileştiği anlamına gelmiyordu. Dinlenmesi gerekiyordu. Burnunda oksijen kanülü vardı. Akçiğerleri oldukça zarar görmüştü ve yeterli oksijeni henüz alamıyorlardı.

 

Leena yatağın başında Chan'ı izledi bir süre. Yaşadıklarını düşündü. Onun tarafından bakıldığında her şey çok zor olmalıydı.

Chan hareketlendi. Yavaşça açtı gözlerini. Gözleri Leena'yla buluştu.

 

"Hyunjin'i görmek ister misin? Bir şeyler ayarlayabilirim."

 

Leena onu görmek isteyeceğini düşünmüştü.

 

"Emin değilim." dedi uykulu sesiyle.

 

Duraksadı. Görmek istiyordu ama hala içten içe kendini suçluyordu.

 

"O iyi değil mi?" dedi Chan.

 

Leena gülümsedi. "Uyanması iyi bir şey. Risk var. Biraz daha beklemeliyiz."

 

"Konuştun mu onunla?"

 

"Tam olarak değil. İlk uyanmasına göre biraz fazla zorladı kendini. Dinlenmesi için zorlamadım ama birazdan tekrar gideceğim."

 

Chan kafasıyla onayladı.

 

"İyice dinlen." dedi Leena. "İyi uykular."

 

Leena Hyunjin'in yanına gitmek için yoğun bakıma gitti.

 

Hyunjin uyumuyordu.

 

" Nasıl hissediyorsun?" dedi Leena.

 

Hyunjin Leena'ya baktı ve gülümsedi.

"Fazlasıyla yorgun."

 

"Çok normal. Artık vücudun kendini toparlamaya başlayacak."

Hyunjin kafasıyla onayladı ve diğer üyelere baktı. "Onlar nasıllar?"

 

Leena da onunla birlikte üyelere baktı. "İyiler ve iyi olmaya devam edecekler. Uyanmalarını bekliyoruz."

 

Hyunjin'in yüzü düştü. "Chan hyung nasıl?"

 

"Aranızda en iyi olanı o. Odasına geçti. Konuşmak ister miydin?"

 

Hyunjin önüne döndü ve yutkundu. "İyi hissettirebilirdi."

 

Leena kafasını önündeki dosyaya doğru eğdi. "Sen de odana geçtiğinde konuşursunuz."

 

Leena Hyunjin'e üzülmemesi için Chan'ın onunla konuşmaya hazır olmadığını söylemedi. "İyi dinlen Hyunjin. Bunu da beraber aşacaksınız. Güçlü olman lazım."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%