@roza_mark
|
Bizim gibi çareyi Tanrı'da arayanlar için en büyük tefekkür: Elimizde olanlarla yetinmekti oysa hayat bizim için çok
Sanmıştım ki her giden arkasında insanları tatmin edebilecek güçlü bir neden bırakarak gidiyor ama yanılmışım. Senin bizi terk edişin doğru sandığım yanılgıları tek tek yüzüme çarparak ailemizi darmaduman etti, ağabey. Gidişini her zaman haklı bir nedene bağlamaya çalışıp anne ve babamızı ayakta tutmaya çalıştım ama olmadı, günün sonunda içi boş teselli cümleleriyle tekrar herkes kendi enkaz yığınına sığındı. Annemizin gözleri bir daha eskisi gibi gülerek ışık saçmadı, sen gittikten sonra bir daha sevdiğimiz o güzel yemekleri yapmadı, kahvaltıda sevdiğin yumurtalı ekmeği; çay saatlerinde severek yediğin havuçlu keki, elmalı kurabiyeleri sırf seni hatırlamamak için seni anıp onu daha fazla üzmemek için istemedim. Babam, onu anlatmaya dilim varabilir mi sence? Eskisinden daha kötü bir psikolojiyle annem ve bana saldırır oldu. Bıraktığı içki ve kumara tekrar sarıldı hem de dört elle, daha sıkı daha iştahla. Önüne geçemi-... Önüne geçemiyorum ağabey. Artık hiçbir şeyin önüne geçemiyor evdeki iki kayıp ruhla birlikte bende yavaş yavaş yolumu kaybetmeye başlıyorum. Babam, evet, sanırım onda kalmıştık. İçki ve kumar onun boynuna sarılan bir yılan gibi günaha sürüklüyor annemle kazandığımız alın teri parayı hiç düşünmeden masaya yatırıyordu. Kaybediyordu, verdiği her kayıp da seni anıyor ve ellerini daha sert masaya vuruyordu. Geleceğinin tıpkı bir yıldızın kaymasına benzetir gibi anlık sinirle önce anneme sonra bana doğru en sert adımlarıyla, sinirden seğiren gözleriyle, öfkeli bir ejderhayı andıran soluk verip almalarıyla birlikte elindeki deri kemerle üzerime eğiliyordu. Eli her havaya kalktığında, kemerin tok sesi her bedenimde yankılandığında ben biraz daha kayboldum senin gidişinle. Öldüm. Yaşadığımı sanan herkes için aslında ben bir ölüyü canlandırdım bunca zaman. Hepsi senin gidişinle ve aynı zaman da suçluluğunu yaşadığın hayatla şekillendi.
Sabahın ilk saatlerinde elimdeki valizi ve küçük çantayı bagaja yerleştirip benim için toplanan arkadaşlarıma ve en önemlisi de annemin mahcubiyetle bakan yaşlı gözlerine döndüm. Ona attığım küçük bir adımla yaklaşıp sımsıkı sarıldım teselli vermesini umduğum ama aslında işe yaramayacak birkaç sevgi sözcüğü ve temenni sarf ettim fısıldayarak, " Üzülme bu senin suçun değil. Bu kararı ailecek hepimizin adına aldık. Ağabeyimi bize geri getireceğim ölüsü ya da dirisi artık fark etmez." annemden ayrılıp benim için gelen iki yakın dostum olan Ceren ve Eda'ya sarıldım. Aynı anda kollarımız birbirimizi sarmaya yetmese dahi yine de son kez birbirimizi görecekmişiz gibi sarıldık, " Git ve o çapulcuyu sıkıştığı cehennemden geri getir." diyen Ceren'e. " Siktir et artık ondan umudumu kestim, Rahel. Sadece yaşadığını bilip sesini duymamız bile hem size hem bize yetecek." diyen Eda'ya da belki de aramızda en realist yaklaşan arkadaşıma bir kez daha sarıldım. Ve babam için eğilip elini öpeceğim vakit beni durdurmuş onun yerine sarılmayı tercih etmişti. Yıllar sonra, yıllar yıllar sonra kendisine sarılıp kokusunu çok net içime çekebilmiştim. O kadar özlem duyuyordum ki ondan gelecek ufacık bir sarılışa öyle ihtiyacım vardı ki, " Oğlumu bana geri getir, Rahel. Bana Mete'mi geri getir sonra benden dile benden ne dilersen..." dediğinde burnumun ucunu yoklayan hafif bir sızı kendi belli etti, gözlerim doldu, boğazıma oturan koca yumru için kendisine cevap vermem imkansızlaştı. Ne sanıyordum ki? Allah aşkına ne sanıyordum ben? Babamın benim için üzüleceğini falan mı, siktir etsene o gideceğim son ana kadar bile hâlâ oğlunu sayıklıyordu. Zoruma gidiyordu. Görmezden gelinmek, değersizleştirilmek; tek çare, son kale olarak görülmek... zoruma gidiyordu. Kendisinden ayrılıp dolan gözlerimi hiç çekinmeden mavi gömleğimin koluyla sildim. Konuşmak istiyordum ama bozguna uğramış gibiydim. Sadece, " Hoşça kal " demekten başka bir şey diyemedim. Beni bekleyen arabanın ön koltuğuna bindiğimde Arca'nın çatılmış kaşlarıyla yüz yüzeydim, " Siktiğimin vedası bu kadar uzun sürmemeli." memnuniyetsiz bir hâlde arabayı çalıştırıp mahalleden ayrılırken ağzına aldığı sigarasını yakmam için çakmağı işaret etti. Ondan nefret ediyorum. Sigaranın ucunu yakıp önüme döndüğümde kendisi de daldan uzun bir nefes almış, ağır ağır dumanı dışarı salmıştı. Bazen diyorum, hayatımı tam anlamıyla yaşamak için çok mu geç kaldım? Çünkü eğer öyleyse üzerinden geçeceğim köprü sanıldığı kadar sağlam olmayıp zemini olduğu gibi sert değildi. Zor. Ve bu zorluğu düşündükçe kurban edildiğimi düşünmek, yoksayıldığımı zannetmemin ağırlığı üzerime atılan bir üzengiyi andırıyordu. Hiç bu kadar kambur kalmamış, sırtım ilk defa doğrulmamıştı. Boynuma kadar sorunlarla ve planlarla boğulur vaziyette... belki de akşam vakitlerinde yeni bir hayat beni bekliyordu. Her zaman en kötü ihtimali çağıran kalbim ritmini şaşırmış sağa sola sapıyordu. Rahatlamak için koltuğumu yarı bir şekilde geriye yatırmış tek eli ile direksiyonu kavrayan Arca'ya dönmüştüm. Geceden aldığı kuzguni saçlarının üstünü almamış yanlarını iki numaraya vurmuştu. Yaşına nazaran her zaman fit haliyle göz dolduruyordu. İç geçirmiştim bu lanet görüntüsüne. Kemerli burnu, sanki tek bir kalemden çıkmışcasına çizilmiş yüz hatları kendisine karakteristik bir duruş sağlıyordu. O ağabeyimden büyüktü. Buna rağmen hâlâ sapasağlam kalabilmişti. " Öyle bakma senden çok büyüğüm, ekşi surat." Dediğinde dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm kondu. Gülümseyecek gibiydi ama sonra bir anda durdu." Biliyorum ama yaş skalana baktığımda çok iyi durumda olduğunu göz ardı edemem," Dedim elim radyoya gitmiş bastığım anda yabancı bir şarkı gelmişti. Bir diğer basışımda sanırım Fransızca olduğunu tahmin ettiğim başka bir şarkı gelmişti. " Hiç Türkçe şarkı yok mu?" Dediğimde "Yok" demişti. Arca'yla uzak yola çıkışımın üçüncü seferiydi ve her seferinde aramızda aynı muhabbet geçiyordu. " Torpidonun gözünde bir poşet abur cubur ve iki çeşit meyve var istersen ye," Ciddi ciddi torpidoya baktım bir poşet abur cubur ve aynı poşette limon ve şeftali vardı. Lanet olsun, Arca. Gerçekten tikim olduğunu bile bile şu ikisini almıştı. İki poşeti de torpidoya koyunca tüm iştahım sabah sabah kaçmıştı. Gözlerim seğiriyor, diğer taraftan da istemsizce kaşınıyor ve dilimi ısırıyordum, " Neden yaptın? Şu ha-ha-halime bak. Lanet olsun,"dediğimde epey acınacak halde durduğuma adım kadar eminim. " Unutmuşum özür dilerim," dedi samimiyetine gram inanmayarak," Yalan, pis yalan-cı..." dedim kolumu yüzümle kapatarak. En az iki dakikalık yüzümü kapatmamın ardından sonundan eskisi gibi olmuştum. "Kemik yaşın otuz yedi olabilir ama sen hâlâ dokuz yaşındaki çocuklar gibi davranıyorsun." Kırgın bir sesle sitem ederken bir kez daha Arca'dan neden nefret ettiğimi hatırladım.
❄️ Yol geçip gidiyordu. Ara ara mola vermiş bir seferde Düzce'de yemek yemiştik onun dışında geçtiğimiz şeritler gayet sakin ve sessizdi. Gökyüzünün üzerine çöken zifri karanlık eşliğinde sessizliği bozan Arca oluyordu," Rahel, daha önce söylediklerimin üzerinden son bir defa geçeceğim o yüzden beni iyi dinle, güzelim." dediğinde başımı cama yaslamış dediklerine kulak kabartmıştım," Önceliğin sadece göreceğin dersler olsun. Ben gelene kadar Mete hakkında hiçbir iz, ipucu aramak yok. Eğer Konfedarasyon bu yaptıklarından şüphelenirse sana aldıracağım en hafif ceza bile yürüdüğün yolda sana engel koyabilir bu da geldiğini yolu geri gidersin, demek." söylediklerini onlarca kez tekrar etmişti. Bundan öncesi ve sonrası tek duyduğum şey buydu. Dikkatli olmak. " Merak etme hâl,hareketlerime ve derslerime çok dikkat edeceğim. Gözün arkada kalmasın." Sahte ve yorgun bir ses tonuyla anca bu kadarını sarf edebilmiştim. Çok da inandırıcı gelmiyordu, hâ! Ama benden bu kadardı... " Sana inanmalı mıyım?" Dedi göz ucuyla bakıp," O kadarı da sana kalmış artık." " Sana güvenmek istiyorum," dedi sesinde belli belirsiz bir endişe, gözleri her seferinde başka bir duyguya bürünür hâlde yola odaklı... Yarım saat kalmıştı ve ondan sonrası yeni bir başlangıç. Korkuyorum, heyecanlıyım ve Avcı olmaya uygun olmadığımı bu işin içinde olduğumu bildim bileli biliyorum. Ama deniyorum yine de ailem için en çok da halının altına süpürülen gerçekler için yine de deniyorum. Ve biliyorum güvenmem gereken son kişinin kendim olduğunun da. " Sana güvenmiyorum, Arca içimden bir ses" dedim burnumu çekerek," içimden bir ses, beni yarı yolda -affedersin ama- bok yoluna sürdüğüne dair bir hissiyat var. Sessiz kaldığına göre altıncı hissim kuvvetli, diyorum." tebessümüm dudaklarımda gülümsemeye büründü. Belki de endişe ve korku içinde ilk olmayacak bir ruh hâline ilk defa büründüm. Babamdan sonra üstüme sinen bu ruh hâli bir kez daha üstüme örtündü. Arca'nın yol boyu sessizliği tekrar can bulurken Konfedarasyon'un arazisine girmiştik. İlk girişmizde durdurulmuştuk " Kimlik varsa ruhsat ve izin belgesi," bu karanlıkta araziyi aydınlatan dev sokak lambaları Avcılar'ın üzerini aydınlatıyor onları daha rahat görmemi sağlıyordu. Baştan aşağı vücutlarını saran siyah üniforma içinde gördüğüm ve hissettiğim tek şey büyük bir hayranlıktı. " Ağzını kapa," Diyen Arca'ya sadece göz devirmiş göz hapsine aldığım üç Avcı'ya tekrar bakmıştım. Oldukça heybetli duruyorlardı. Arca, gerekli olan belgeleri iki Avcı'ya gösterirken göz göze geldiğim diğer Avcı sadece bana bakıyordu. Işıkta parlayan ela gözlerine karşılık sadece daha fazla bakmamak adına yüzümü çevirmiştim. "Geçebilirsiniz," arabayla son birkaç saniyemizi geçirip ara sıra bizi selamlayan ağaçlardan da geçince bundan sonrasında vardığımız büyük demir kapının önünde indik. Arca'yla göz göze geldiğimde," Sanırım bundan sonrası bana cehennem, sana bay bay oluyor." bagaja doğru gidip valizimi ve çantamı alıp tekrar dikildim demir kapının önüne. Arca bana karşı dönüp sarıldığında şaşkınlığımı üstümden atıp bende kendisine sarıldım. " Bana kızgın mısın?" Dediğinde kendisinden ayrıldım," Evet, hayatımı istemediğim bir şekilde babamla birlikte bitirmiş oldun ama yine de size karşı gelmeyip bu yola giren de benim o yüzden bu olanları artık düşünmemeye çalışıyorum," dedim dürüst davranarak. Kalbimin ritmi yoldan çıkmış, heyecanım ve yaşadığım endişe üstüme örtünmüştü ama buna rağmen," İyiyim." diyebiliyordum. " Özür dilerim, ekşi surat. Ama bir gün tüm bunlar geçtiğinde sana kattığım onca şey için teşekkür edeceksin," " Haha, tabi canım öyledir." Dedim alay ederek. Ondan ayrıldığımda elime tutuşturulan kağıtla benim için açılan kapının eşiğinde son kez Arca'ya baktım," Lütfen beni burada unutup çok geç kalma çünkü sana her zamankinden daha çok ihtiyacım var." Bu birimizi son görüşümüz oldu. Ve burada geçecek günlerim için yeni bir başlangıç. Lütfen, çok geç kalma Arca. Lütfen, beni unutma. Lütfen, beni hatırla ve yalnız bırakma. Sana güvenmek istiyorum. Lütfen, güvenimi boşa çıkarma.
|
0% |