@roza_russell
|
Kutlama, süslemeler ve diğerleri... Bu yeniden yaratılışın sevinci. Belkide benim için kıyametin habercisi...
ฅ^•ﻌ•^ฅ Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutma lütfen, desteğin çok önemli! ʕノ)ᴥ(ヾʔ
Kutlamanın olduğu yere gelmemiz 15 dk sürdü. Arabadayken kasabayı daha yakından görebildim. Çok güzel kasabaydı. Kasabayı böylesine merakla incelemem dikkatini çekmiş olacak ki Lord, "Küçük Hanım, daha önce kasabayı hiç yakından görmediniz sanırım. Büyük bir ilgiyle izliyorsun."
"Evet daha yeni geldi, henüz gezme imkânı olmadı ne yazık ki" diye benim yerime cevap verdi Bayan Myron.
"Bu kutlamadan dolayı birkaç gün burda kalacağım eğer Küçük Hanım isterse ona kasabayı gezdirebilirim. Çevrede çok güzel bahçeler var. Özellikle yüksek kayalık şelalesine birlikte gitmeyi isterim." Lordun beni kasabayı gezmeye davet etmesi şaşırttı. Daha tanışalı 1 saat dahi olamamışken bu denli samimi davranması garip. Cevap vermem için bana bakıyordu.
Ne diyeceğimi bilmediğim için Kontes' e baktım. Onaylarcasına başını salladı.
"Evet Lord Aaron, sizinle kasabayı gezmeyi isterim." kasabayı gerçekten gezmek istiyordum Lord ile gezmem bu işi kolaylaştıracaktı. Kim olduğumu bilmiyordum, kendime dair bir şeylerin bu kasabanın bir yerlerinde olduğuna emindim ve bulmaya kararlıydım. Lord teklifini kabul etmemle gülümsedi.
Kutlamaya geldiğimizde gözlerime inanamadım. Beklediğimden çok daha kalabalıktı. Bu kalabalık rahatsız etmişti beni. İstemsizce Lord' a yaklaştım. Halk her iki tarafa sıralanmış Prensin, kraliyet ailesine ve soylulara ayrılan kısma gitmesini izliyorlardı. Bizim ve birkaç soylunun ardından muhafızlar ilerliyordu. Herkes bana bakıp fısıldaşıyordu bir yerimde kemiklerimin görünüp görünmediğine baktım. Bende garip olan şey neydi? Ben çevreyi incelerken sol elimi, birinin tutmasıyla hızla çektim. Bu Bayan Myron' dı. Beni yanına çekip kulağıma fısıldadı
"Roza, Prens Aaron' un yanında değil arkasında yürümen lazım." Ah lanet olsun bunu nasıl fark edemedim! Bu yüzden bana böyle bakıyorlardı. Çok utanç verici!!
Hemen Kontes' in arkasına geçip yürüdüm. Kimseyle göz göze gelmek istemiyordum. Neden Bayan Myron beni daha önce uyarmadı ki!?
Başımı kaldırıp etrafıma baktım, halen birkaçı bana bakıyor fısıldıyordu, yürüyordum beni görenler arkada kaldı neden bunlar bana bakıp fısıldıyordu ki?
Birden Bayan Myron durdu, ona sorarcasına baktım. Prens durmuştu. Bu yüzden durduğunu belirtti. Ona baktım Lord ile gözgöze geldik.
Bana dönüp sağ elimi tuttu. Elimi nazikçe çekerek kolunun üzerine koydu. Ve yürümeye başladı. Yanında yürümemi istemişti. Ona şaşkınlıkla baktım. Çevredeki halka bakıp selamlıyordu. Birden bana dönüp kısık tonla konuştu.
"Küçük Hanım biliyorum yakışıklı bir erkeğim ama halkın önünde bu denli beni süzmenin vakti değil. Kutlamadan sonra bana bol bol bakarsın."diyip sırıttı. Ardından halka dönüp selamlamaya devam etti. Yakışıklı oluşuna değil yanında yürümemi istemene şaşırdım demek istedim fakat zamanı değildi.
Soyluların olduğu bölüme gelmiştik. Prensin yanında ki bu kadına-yani bana- merakla bakıyorlardı. Bu çok rahatsız ediciydi. Soylular kısmına geldiğimiz için elimi kolundan çekmeye çalıştım. Bu esnada diğer elini elimin üzerine koyup yürümeye devam etti. Nereye kadar yürüyecektik!?
Az ileride taht tasarımlı sandelyeler gözüme çarptı burası kralığın üyeleri için ayrılmıştı. Sandalyelerin önüne gelince Lord oturmam için işaret etti. Emin misin dercesine gözlerine baktım. Eliyle yeniden işaret edince oturdum. Sandalye göründüğünden çok daha rahattı. Lord, yanımdaki saldalyeye oturdu. Çevreye bakındım. Tüm soylular kendilerine ayrılmış sandalyelere oturmaya başladı.
Gözüm Kontes' i arıyordu. Prens' in solundaki sandalyeye oturmuştu. Hafifçe eğilip ona baktım. Bana bak bana bak Bayan Myron! buna ihtiyacım var. Şuan doğru bir şey mi yapıyorum? Hiç bir fikrim yok lütfen bak bana! İç sesimi duyar gibi bana baktı. Tanıdık bir yüz görmek rahatlatmıştı beni gülümseyip başını aşağı yukarı salladı. Derin bir nefes alıp doğruldum etrafıma bakınırken Lord' un bana baktığını gördüm. Bakışları çok farklıydı. Beni baştan aşağı süzüyordu. Kafamı öne çevirip konuştum,
"Lord Aaron, bana neden öyle bakıyorsunuz hem yanınıza oturtmakla doğru şeyi mi yaptınız daha tanışalı 1 saat dahi olmadı?"
"Küçük Hanım, doğru ve yanlışa kim karar veriyor? Benim doğrum bu." diyerek kendisine doğru gelen bir beyfendiye baktı. Tıpkı onun gibi-bir prens gibi-giyinmiş, beyaza yakın sarı saçlı yakışıklı genç biriydi. Yaklaşınca Lord ayağa kalktı. Bende kalktım. Birbirleriyle el sıkışıp selamlaştılar. Lord bana dönüp,
"Bu, Selenit Krallığının Prens' i Darian ve bu yanımdaki güzel bayan Roza, Kontes Myron' ın yakını ayrıca benim özel misafirim." dedikten sonra bana göz kırptı. Nedense hoşuma gitti dedikleri. Prens Darian elimi tutup nazikçe öptü. Önünde hafifçe eğilerek karşılık verdim. İki krallığın varisleri burdaydı. Krallar bu kutlamaya neden katılmamıştı?
Prens Darian' ın ardında abartılı elbisesi olan sert bakışlı bir kadın ve ufak bir kız çocuğu duruyordu. Lord Aaron kadının ve ufak kızın elini öperek selam verdi. Bana dönüp gözleriyle işaret etti. Bende önlerinde eğilerek selam verdim. Oturduğumuz sandalyenin soluna geçtiler. İki varis, arada ufak bir mesafe ile yan yana oturuyordu. Lord' u çekiştirerek bana doğru hafif eğilmesini sağladım.
"Bu kadın ve kız da kim? Kadın çok korkunç görünüyor. Yaşlı bir cadı gibi." bunu dememle gülmemek için dudadığını ısırması bir oldu. Ne yani kadın gerçektende öyle görünüyordu.
"Roza, Senin cadı dediğin kadın Selenit krallığının kraliçesi ve o ufak kız çocuğu ise prenses, dialin kız kardeşi."
"Gerçekten mi? Ben bunu bilmiyordum. Soylu kesimden biri sandım. Kral bununla nasıl evlenmiş?"
"Küçük Hanım eğer biraz daha böyle eleştirirsen ve duyarlarsa senin kelleni uçururlar, ben ne yapsamda seni kurtaramam." Dedikten sonra tekrar dönüp kulağıma fısıldadı
"Belkide kadın gerçekten cadı ve Kral'a büyü yapmıştır." Lord'un bu dediğiyle kıkırdadım. Ardından Lord, Prens Darian' a dönüp bir şeyler söyledi fakat duymadım. Önümüze uzunca masalar yerleştirildi. Masaların üzeri, 2 dakikadan kısa sürede çeşitli tatlılar içecekler ve yemeklerle donatıldı.
Her yediğimi kustuğum aklıma geldi. O esnada en son siyah gül reçelini yediğim ve kusmadığımı hatırladım. Masada siyah gül ile yapılmış bir şeyler aradım. Tek bulduğum siyah gül reçeli idi. Lord masadaki içeceği alıp bana uzattı. Teşekkür edip aldım. Çok hoş kokuyordu ama içip içmemek arasında kaldım. Bu kadar insanın arasında kusmak istemezdim. Bakışlarımı bardaktan kaldırıp Lord' a bakınca göz göze geldim.
"Neden içmiyorsun beğenmedin mi? Bu içecek sadece bu kutlamada yapılır." diyerek gözleriyle bardağı işaret etti.
"Midemi üşüttüm yediklerim midemi bulandırıyor ve bu kadar insanın arasında kötü bir şey olsun istemiyorum." diye kısık sesle konuştum.
"Bence bir içecekten bir şey olmaz, sadece bir yudum bu günü özelleştiren bu. Senin bundan mahrum kalmanı istemem."
"Peki."diyerek içecekten bir yudum aldım.
Bir süre öylece oturduk. Soylular birbirleriyle sohbet ediyor masadaki içecekler ve yiyeceklerden alıyorlardı. Sonrasında masalar önümüzden alınıp yuvarlak yüksek masalar meydanın her yerine yerleştirildi. herkes ayağa kalkıp meydanda dağıldı.
Havada uçuşan çiçek yaprakları, yükselen müzik sesleri kutlamanın başladığının habercisiydi. Heyecanla karşılıklı dans eden insanların olduğu yere yürüdüm. Belimden tutulup geriye çekildim.
Arkamı dönerek kimin beni geriye çektiğine baktığımda Lord Aaron karşımda bana bakıyordu.
Gözlerimi sorgularcasına ona diktiğimde.
"Bir soylu öyle hemen halkla dans edemez Küçük Hanım ve sen benimle dans edeceksin."
"Peki, Lord Aaron sizinle dans edeceğime nasıl bu kadar eminsiniz?"
"Çünkü ben istiyorum." kaşlarımı çatarak ona baktığımda.
"Tamam tamam hemen sinirlenmeyin Küçük Hanım benimle dans eder misiniz?" diyerek elini uzatıp hafifçe eğildi. Bu dediğiyle gülümseyerek elimi elinin üstüne uzattımığımda dudağının bir köşesi usulca yukarı kıvrıldı. Ben daha ne olduğunu anlamadan çevik bir hareketle belimden kavrayıp beni kendine çekti. Deniz ve odunsu kokusu genzime dolmuştu. Hoş kokuyor!
Sanki uzun bir süredir bu dansı yapıyormuşuz gibi ahenk içinde dans ediyorduk. Aniden beni daha çok kendine çekti. Vücutlarımız bir birine değmişti. Bu hareketiyle içimden garip daha önce hiç hissetmediğim bir ürperti geçti.
Kafamı kaldırıp Lord' a baktığımda dudaklarımızın bir birine değmesine ramak kalmıştı. O kadar yakındık ki Lord'un sıcak nefesini yüzümde hissettim. Onun gözlerine baktığım. Gözleri dudaklarımı izliyordu. Bakışlarım yarı açık dudaklarına kaydı. Dudaklarımızın bir birine değeceği esnada birinin elimden tutup beni çekmesiyle geriledim.
Beni çekenin kim olduğuna baktığımda 9- 10 yaşlarında birkaç küçük kız çocuğunun bana bakıp neşeyle gülümsediklerini gördüm. Lord' a baktım kaşlarını çatmış kız çocuklarına bakıyordu. Bu haline gülmeden edemedim. Ona baktığımı görünce kaşlarını düzeltip başına sağa sola salladı.
"Hadi gel lütfen bizimle dans et." demişti aralarından biri. Ah bunun için mi beni çekmiştiler? Gülümsedim ona başımı sallayarak,
"Tamam dans edelim." dedim ardından küçük kızın elini tuttum. 2 dakika kadar yürüdük, Bayan Myron' ın evindeyken camdan gördüğüm heykelin olduğu yere varmıştık. Kutlamadan ötürü çocuklar ellerindeki çiçekleri havaya atarak dans ediyorlardı, heykelin etrafı insanlarla doluydu. Etrafı kalabalık olduğu için heykeli pek net göremiyordum. Tek görebildiğim farklı farklı çiçek demetlerini, heykelin etrafındaki suya aldırmadan heykelin dibine bırakıp sessizce bir şeyler mırıldanıp gitmeleriydi. Elimi tutan küçük kıza dönüp merakla sordum.
"Burda ne yapıyorlar?"
"Değerli Bayan, bu heykelin yanına çiçekler getirip dilek diliyorlar. Heykelin dileklerini gerçekleştirdiğine inanıyoruz." Biraz duraksayıp etrafına bakındı. Bir şey arıyor gibiydi. Bulmuş olacak ki bana dönüp heyecanla sağ tarafındaki çiçek tezgahını işaret ederek, "Sizde bir demet çiçek alıp dilek dilemek İstemez misiniz?" diye sordu. Yapmak istiyordum fakat yanımda çiçek alacak para yoktu. Mezardan uyanan bu kadının cepleri boştu. Etrafıma bakınıp Bayan Myron' ı aradım. Sırtım birinin göğsüne değdi ardından belimde hissettiğim sıcak elle kendisine doğru çekildim. Kafamı kaldırıp baktım bana bakan bir çift zifiri parlak gözle karşılaştım. Lord' un yanımda olması hoşuma gitti. Beni buraya kadar takip etmişti. Kızaran yanaklarımla önüme baktım Prens'e ilgiyle bakan ufak kızlar dikkatimi çekti. Hayranlıkla izliyorlardı onu.
"Lord Aaron ne zamandır burdaydınız?" diye sordum.
"Tüm sohbeti duyacak kadar Küçük Hanım. Sende bir demet çiçek alıp dilek dilemiycek misin?"
"Ne yani soylular bunu yapabiliyor mu? Sürekli soylular onu yapamaz bunu yapamaz diye eleştiriliyorum!"
"Haha evet yapabiliyoruz hatta bende bir demet çiçek alıp yapacağım." Lord'un bunu yapacağına şaşırdım. Ona öylece şaşkınlıkla baktığımı görünce tekrar konuştu
"Birlikte yapmak ister misin?" Cevap olarak başımı aşağı yukarı sallamakla yetindim. Elimi tutup küçük kızın gösterdiği tezgâha ilerledik. O esnada Lord' u gören insanlar ise ona selam veriyordu, kimi kadınlar eteklerinin uçlarını tutarak hafif eğiliyor kimisi de kafasını eğerek. Lord ise kendisine selam verenlerin selamına başını eğerek karşılık veriyordu. Burada Lord' a fazlasıyla saygı duyuluyordu. Birden aklıma diğer Prens geldi.
"Prens Darian nerde ve o cadı annesi?" diye fısıldadım. Bu sorum üzerine kaşlarını çatıp bana bakarak,
"Prens' in nerde olduğu seni neden ilgilendirsin Küçük Hanım?" sert bir tonda sordu. Bu tepkisi garibime gitti. Sadece bir soru sormuştum. Kendisi gibi diğer Prens'in de bu kadar halka karışıp karışmadığını merk ettmiştim oysa.
"Sizin gibi halka bu denli karışıp karışmadığını merak ettim sadece, başka ne diye sorabilirim?" azarlayan bir tonda cevap verdim. Bu cevabım üzerine kaşlarını düzeltip gülümsedi. Sorduğum sorunun cevabını bilmiyormuş gibi omuz silkeledi.
Tezgâha vardığımızda, tezgahın sahibi saygıyla eğildi. Üzerinde kutlamada giyilen renkli giysiler yerine soluk kahve yamalı bir elbise vardı.
"Seç bakalım Küçük Hanım." Lord' un sesiyle çiçeklere odaklandım fakat diğerlerine nazaran böylesine bir elbise giymiş kadından kendimi alamıyordum. Ona yardım etmeyi çok istesemde bunu nasıl yapacaktım ki? Kendi bilinmezliğinde kaybolmuş biriydim.
Çiçekler arasında bir demet karanfil buketini seçtim. Lord ise buketini çoktan seçmişti. Bir buket zambak.
Tezgahtar "Prensime ve değerli hanfendiye hediyelerimdir." diyerek ücret almayı kabul etmemişti. Ama paraya ihtiyacı olduğu belliydi. Dayanamayıp Lord'a döndüm. Muhafızına bir şeyler fısıldıyordu. Ne zaman gelmişti muhafız? Konuşmalarının bitmesini bekledim. Muhafızla konuşması bitip bana döndüğünde ona biraz yaklaşıp kısık sesle konuştum "Lordum bu kadın diğerlerine göre daha yoksul görünüyor. Bu konuda bir şey yapamaz mıyız?"
"Bana Lordum demeni sağlayan bu isteği asla geri çeviremem Küçük Hanım." Ona nasıl hitap ettiğime hiç dikkat etmedim ama o buna dikkatetmişti. Arkamı döndüğümde Lord Aaron' un yanında az önce konuştuğu muhafız vardı. Elinde ise yüklüce bir miktar para. Muhafızın parayla ne yapacağın dikkatle izlemeye başladığımda parayı tezgahtara uzatıp "Lordumuzun ufak bir hediyesi." dediğinde kadın gülümseyerek "Çok teşekkür ederim Lordum, yaşamın özü sizi korusun." diyerek teşekkürünü belirtti. Lord'a döndüm. "Bu kadar hızlı bir şekilde nasıl yaptınız.?"
"Kadının durumunun kötü olduğu belli Küçük Hanım. Bende fark edip muhafıza onu araştırmasını söyledim."
"Araştırmak mı? Neden?"
"Kutlama da soylullardan bir şeyler alabilmek için rol yapanlar oluyor. Yani gözün açık olsun bu kadar masum olma, muhafız araştırdı ve gerçekten de durumunun kötü olduğunu söyledi bende bir prens olarak görevimi yaptım." diyerek omuzlarını kabarttı. Kendini övmekten yüceltmekten geride kalmıyordu.
Lord elini bana uzatıp "Hadi bizde dilek diliyelim. " Diyerek gözleriyle heykeli işaret etti. Cevap olarak uzattığı elini tuttum.
Beraber heykele ilerlemeye başladığımızda önümüzdeki insanlar önümüzden çekilerek bize yol veriyorlardı. Lord' un yanında olmak bana saygın biri gibi hissetirdi. Heykelin önünde durduğumuzda ise gereksiz bi heyecan vardı üzerimde.
Prens'e dönüp "Siz ne diliyeceksiniz?"
"Eğer söylersem gerçekleşmez, ondan bende kalsın."
"Söylemesen gerçekleşir mi?"
"Yani gerçekleşme oranı daha fazla olduğuna inanılıyor." Kafamla onaylayıp. Etrafdaki insanların nasıl yaptığına baktım. Ellerindeki çiçek demetini heykelin önünde ki suya bırakıp dilek diliyorlardı. Suya bıraktıkları yer heykelin hemen önü değildi. Bileklere kadar su bulunuyordu. Suyun içinden yukarı çıkan merdivenler heykelin etrafını saran daha derin suya çıkıyordu. Suyun ardından ise heykelin kendisi vardı. Heykelin bana benzemesi dikkatimi çekti. Bana benziyordu...
Bende elimdeki çiçek demetini heykelin suyuna bırakıp. Dileğimi diledim
"Umarım en kısa süre içinde kendi bilinmezliğimden kurtulup kendimi hatırlarım."dileğimi diledim. Kafamı kaldırdığımda heykelin kafasını kaldırıp bana baktığını gördüm. Ani bir refleks olarak ufak bir çığlık atıp geriye sendeledim suyun içine düşmüştüm. Olayın etkisiyle Lord hemen arkasını dönüp yanıma geldi. Çevredekiler ne oldu dercesine bana bakıyordu. Birkaç kişi yanıma gelip iyi olup olmadığımı sordu fakat cevap verecek durumda değildim. Fazlasıyla korkutmuştu beni.
"Ne oldu Roza bir şey mi seni korkuttu?"Dedi endişeli ve ilgili bir sesle yanımda yüzümü avuçlarını arasına alan Lord.
Titreyen sesimle "H-hayır sadece bir an heykel canlanmış gibi hissettim ama ufak bir yanılgı oldu heralde." diyerek sakinleşmeye çalıştım.
"Peki, öyle diyorsan." dedi. Elimi tutup
"Kalk daha fazla yerde durma üşütüceksin Küçük Hanım" diyerek omuzlarımdan tutup kalkmama yardım etti. Gülüşü üşüyen bedenimi ısıttı.
"Teşekkür ederim Lordum, çok düşüncelisiniz." Diyerken ayağa kalktım. Az ileride Selenit Kralığının Prens'i Darian ve yanındaki başka soylularla bu tarafa doğru geliyorlardı.
"Suya çiçek bırakıp dilek mi dileyecekler?" diye sordum
"Eve, eğer dilek dilemeyi bitirdiysen gidelim! Kutlamada gezecek birçok yer var." Sert bir tonda söyleyerek Prens Darian' a bakıyordu. Prens Darian' ın bana bakarak gülümsediğini gördüm. Ne zaman bu kadar yaklaşmışlardı? Prens Aaron' un hoşnutsuz mırıltısını duyunca kafamı ona çevirip "Efendim?" dediğimde kafasını bana çevirerek
"Yok, Bir şey kendi kendime konuşuyordum." diyerek tekrar önüne döndü. Ama yinede keyifli görünmüyordu. Tam karşımızda Prens Dairan suyun içine girip yanımıza geldi. Elinde bir demet nergis vardı. Bana dönüp bir dizinin üzerine eğilerek elini uzattı. Fazla sorgulamadan elimi elinin üstüne koydum, bu haraketimden memnun kalarak elimi dudaklarına götürüp öptü.
"Sizi Kutlamada göremeyince gittiğinizi sandım, burda görünce sevindim Bayan Roza." Dediğinde gülümseyerek elimi elinden çekip eteğimin uçlarından tutarak bende ona selam verdim. Islanmış kıyafetim bedenime yapıştığı için bunu yapmakta zorlandım. Islak kıyafetimi görünce
"Bayan Roza, ıslanmışsın Aaron zeminin kaygan olduğunu söylemedi mi daha doğrusu suya girdiğinde sana destek olmadı mı ah ne kabaca!" kışkırtıcı cümleler sinirimi bozdu. İkiside birbirlerinden hiç haz etmiyordu. En azından öyle hissettim.
"Hayır Prens Darian, Pren Aaron bu konuda bana fazlasıyla yardımcı oldu ufak bir şeyden korkup aniden geri sendelemek zorunda kaldım ve düştüm." diyerek cevap verip müsade istedim. Prens Aaron'a baktığımda Darian' a hoşnutsuzca bakıyordu. Soğuk ve acımasız bakışları ürküttü beni. Sudan çıkmadan önce son bir kere heykele baktım.
Başı olması gerektiği gibi yana eğikti. Birden kafasını çevirip bana baktı. Bu sefer korkmadım merak ediyordum bu heykel neyin nesiydi ve neden hareket ettiğini görüyordum?
İstemsizce ona yaklaştım. Ben yaklaştıkça hüzünlü yüzü aydınlanıyor gülümsüyordu. Merdivenleri çıkarak daha derin suya girdim su dizime kadar geliyordu. Elimi uzatıp büyükçe olan eline dokundum.
Aniden etrafım karardı. Her yerden farklı insanların sesini duyuyordum. Çığlıklar, fısıltılar, kapıya vurma sesi, yere değen düzenli muhafız yürüyüşü ... Ve daha fazlası karanlığın içinde kırmızı gölgeler hareket ediyordu bir olayı canlandırıyorlardı sanki. Bir kadın vardı hızlıca koşan, arkasında mızrakla kovalayan birkaç gölge ve kadın kapana kısıldı çaresizce gölgelerden birine yalvarıyordu bu esnada arkadan yaklaşan biri mızrağı acımasızca kalbine sapladı. O esnada yüreğimde hissettiğim acıyla bağırdım...
|
0% |