Yeni Üyelik
2.
Bölüm

•|Her Tanışma Bir Tesadüf Müdür¿

@roza_russell

 

 

Bir bakış bir ten... Ne sen ne ben... Ne çok söylemek istediğim var içimden gelen... Dilde mühür kalpte bilinmeyen.

ฅ^•ﻌ•^ฅ Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen!! Desteğiniz çok önemli ʕ ꈍᴥꈍʔ

Roza' nın anlatımıyla,

Davete birlikte gideceğimize karar verdikten sonra Konstes Myron bu kıyafetle oraya gidemeyeceğimi, benim için başka bir kıyafet getireceğini söyleyerek üst kata çıktı.

Bende Kontes Myron' ı beklerken sıkılmamak için verandaya çıktım. Bahçenin önündeki yoldan geçen at arabaları dikkatimi çekmişti. Kimisi altın işelemeli kimisi renkli taşlarla süslenmişti.

"Çok güzeller değil mi? Bir zamanlar bende Kont Grant ile davetlere böyle arabalar içinde giderdim." Diyen Mayron' ın sesi geldi arkamdan.

"Evet çok güzeller ama nereye gidiyorlar şuan?"

"Bugün kasaba da olacak kutlama için çevreden gelen soylu kesim bunlar."

"Bu kutlama kasaba içi değil mi yani?"

"Hayır tatlım, bu kutlama birçok krallık için önemli. Bu kutlama çok özel Roza."

"Kutlama neden özel?" Myron kucağındaki elbise ile yanıma oturdu. Derin bir soluk aldıktan sonra bana döndü,

"Roza, bu kutlama'nın önemi çok uzun zamanlara dayanıyor. Anlatma mı ister misin?"

"Elbette lütfen Bayan Myron, Kutlamanın özel bi adıda vardır değil mi?"

"Yaşamın Özü, kutlamanın adı bu." bu ismi duyduğumda gözümün önünden kesik kesik anılar canlandı; savaş, kan, güller, solan bitkiler ve daha fazlası.

"Roza beni dinliyor musun?" Bayan Myron' ın sesiyle anılar kesilmişti. Bu gördüklerim de neydi? Ben kimdim hakkımda bilinmeyen onca şey varken bu gördüklerim neye işaret ediyordu?

"Kusura bakmayın Bayan Myron lütfen baştan anlatır mısınız?" diyerek ona baktım, mahcup olmuştum gördüğüm şeylerden ya da ölü bedenimden ona bahsetmek istiyordum fakat içimdeki bir şeyler anlatmama engel oluyordu. Anlatmamın doğru olmayacağını seziyordum.

"Tabi pek bir şey anlatmamıştım zaten baştan alabilirim." diyerek anlatmaya başladı

"Çok uzun zaman önce Siyah ve Beyaz krallıklar birmiş ve iki kardeş tarafından yönetiliyormuş. Ama birgün bu iki kardeş hiçbir canlının yaşamadığı mağrada büyük bir sihri keşfedip onu kullanmaya başlamışlar. Sihir onlara güç, sağlık ve ölümsüzlüğü veriyormuş. Kısacası yaşamın özünü veriyormuş Roza. Iki kardeş sihir üzerinde anlaşamamaya başlamışlar. Sihirde ki ölümsüzlük, tek bir canlıya etki ediyor iki kardeş aynı anda sahip olamıyormuş. Bu sihri inceleyen büyücü onlara ölümsüzlüğü kullanmayıp sağlığı ve gücü krallığa ve halka hizmet için kullanmalarını, bu sihrin nesilden nesile aktarılmasını önermiş. Fakat sonsuz yaşamın cazibesi, bu iki kardeşi etkisi altına alması uzun sürmemiş.

Anlaşamayan kardeşler arasında çıkan anlaşmazlık, Krallıkta büyük bir karmaşa sebep olurken halk bölünmeye başlamış. İki kardeşten biri beyaz, bir diğeri siyah mühre sahipmiş. Bu yüzden birine Beyaz Kral diğerine Siyah denilmiş ve ikiye bölünen halk bu iki kardeşin yanında mücadeleye katılmış.

Var olan sihir, öğrenilecek bir sihir olmadığı için onu bir kutuya hapsetmiştiler. Bu kutu karmaşa esnasında çalınıp gözden uzak olan bir kasabaya götürülmüş. Orda kutudan çıkarılıp yanlış kullanılan sihir yaşam vermek yerine ölümlere sebep olmuş. Bu sihir bu kasabayı ve çevresindeki tüm yaşamı yok ediyor hızla yayılıyormuş. Sihrin geçtiği tüm bitkiler kararıp adeta kül gibi döküküyormuş. Bitkilerden ve kasabadan geriye kalan sadece kurumuş ağaç gövdeleri ve evlerin tuğlalarıymış. Sihir başka kasabaya da yayılmış.

Bu sihri yakalayıp kendi emelleri uğruna kullanmak isteyen iki kardeş kasabaya gelip sihri aramışlar. İlk Sihri bulan Siyah Kral Sihri kontrol altına alamayıp heykele dönüşmüş. Büyücü ile Beyaz Kral sihrin daha fazla yayılmasını engellemek adına aramaya devam etmişler. Sihri buldukları ormanda, yakalayıp kutuya hapsetmeyi başaramamışlar, bu esnada Beyaz Kral heykel halini almaktan kurtulamamış. Tek kalan büyücünün içine girmiş sihir, bu sihrin etkisini terse çevirmeye çalışsada başaramamış. Ve sihri yok etmeye karar vermiş başka kötü kullanımdan koruyabilmek için.

Sihri yok ettiğini düşünmüş fakat sihir bir başka formda hayat bulup bu büyücüyü hiç terk etmemiş. Büyücü birden ortadan kaybolmuş. Kimse bir daha ondan haber almamış. Ama bu zamana kadar halen sihrin bu kasaba çevresinde dolaştığı söyleniyor. Sihrin yok ettiği bölge ölü orman ve ölü kasaba olarak adlandırılıyor. Ve ölü kasabalardan biride burasıydı. Birgün burdaki bitkiler yeşermeye başlamış. Yaşamın özü burda yeniden hayat bulmuş. Bu yüzden her yıl bu tarihte bu kasabada
Yaşamın özü kutlanır. " Bayan Myron' ın anlattıkları beni etkilemişti. Benim ölü bedenimin bu sihirle bir ilgisi var mıydı? Nedense aklıma ilk gelen soru buydu. Aklımdaki diğer soruları Kontes' e yönelttim.

"Bayan Myron, ölü bir kasaba var mı?"

"Evet var, diğer kasaba burası kadar şanslı değildi. Kasabanın aşağısında bir dere bulunuyor, o dere bu kasaba ile diğer kasabayı birbirinden ayırır. O dereye gidince ölü kasabayı tüm çıplaklığıyla görebilirsin."

"Peki o kasaba halkının tamamı öldü mü, iki kralın heykeli duruyor mu?"

"Kasaba halkı o olaydan kaçamayıp ölmüşler, kralların heykellerin biri kasabada diğeri ise kasabanın yanındaki ormanda bulunuyor."

"Bölünen halka ne olmuş?"

"Birbirine düşman iki krallık olarak halen varlıklarını sürdürüyorlar."

"Ah gerçekten mi peki yeni kralları nasıl seçilmiş ikisininde?"

"Siyah kralın oğlu kendisini seçen halkla beraber ONİKS Krallığını kurarken, Beyaz kralın kızı, SELENİT Krallığını kurdu."

"Ee peki bu kasaba hangi krallığa ait?"

"Hem ikisinin hem ikisininde değil, bu kasaba ortak bir toprak. Ve bu kutlamaya iki krallığın halkıda katılıyor tabi soylu kesim yoğunlukta."

"Anladım Bayan Myron gerçekten inanılmaz bir hikâyesi var bu kutlamanın."

"Evet Roza, bu sihrin halen bu kasabada bir yerlerde olduğu söyleniyor. Ve bu sihri arayan insanlar var. İki kralın ruhunun, heykellerinde hapsolduğu söylenir. Sihri bulurlar ise krallardan birini geri getirebileceklerine inanılır. Bu yüzden buralarda sihri arayanlar ve iki kardeşten birini savunanları görüceksin. Ve son bir şey daha, bu kasabada yaşıyorsan iki krallığa da saygı duymak zorundasın."

"Anladım, Bayan Myron bu kutlamaya katılmak için sabırsızlanıyorum açıkcası."

"Eşim hayattayken bende bu kutlamaya katılmak için gün sayardım. Fakat Eşim öldükten sonra bu kutlamaya hiç katılmadım taaki bu güne kadar."

"Senin için iyi bir başlangıç olucaktır." diyerek Bayan Myron' ın uzattığı elbiseyi teşekkür edip aldım. Müsade isteyip elbiseyi denemek için bana verdiği odaya gittim.

Bayan Myron' ın verdiği, Kayık yaka, uzun etekli, kolları dantel detaylı, beyaz, sade ama şık bir elbiseydi. Çok hoş bir görüntüsü vardı. Kontes' in gerçekten güzel bir zevki olduğuna karar verdim.

Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp bu şahane elbiseyi giydim. Elbisenin korsesinin iplerini bağlamakta zorlansamda giyinebilmiştim.

Aynadaki görüntüm gerçekten dikkat çekiciydi. Tabi yanağımdaki
görünen yara ve soluk tenim dışında aynadaki görüntümü sevmiştim. Kapı tıklanınca saçımı yanağımı örtecek şekilde düzeltip kapıyı açtım.

"Ah! Yaşamın özü aşkına ne kadar da yakışmış, çok güzel olmuşsun Roza. Bu elbisenin sana böyle yakışacağını tahmin etmemiştim." bana şaşkınlıkla bakan, elinde bir şapka ve eldivenle gelen hazırlanmış Bayan Myron' dı bunu diyen.

Üzerindeki siyah elbiseyi çıkarmış, mor tonlarının hakim olduğu şık bir elbiseyle karşımda duruyordu. Gerçekten gençken alımlı bir kadın olduğu aşikardı. Gülümsedim. Elbisemin eteğinden tutup "Sizin gibi değerli bir Kontes' in yanına yakışabildiğime sevindim" diyerek önünde nazikçe eğildim.

Bayan Myron kıkırdayarak, elimden tutup aynanın karşısına getirdi. Ne yapacağını merakla beklerken elindeki- ilk geldiğinde orda olduğunu görmediğim- kutuyu açarak içinden kırmızı taşlı kaba ama bir o kadarda narin, görüntüsü gayet hoş bir kolyeyi eline alıp boynuma takmak için yöneldi. Takabilmesi için saçlarımı topladım, yanağımı elimle kapatıp eğildim. Kolye bu elbiseye gerçekten yakışmıştı. Masaya bıraktığı eşyalarından şapkayı alıp bana uzattı.

"Kutlamada havaya atılan çiçekler gibi şeylerden ötürü takmak istersin diye düşünüp bunu getirdim." diyerek aşağıda beni bekleyeceğini belirtip odadan çıktı.

Bayan Myron odadan çıkınca getirdiği elbiseyle uyumlu eldivenler ve şapkayı alıp taktım. Hazırlanmam bitince aynanın karşısına geçip kendimi inceledim

Siyah dalgalı saçlarımı sol yanağımı kapatacak şekilde toplayıp topuz haline getirdim. Şapkanın beyaz tülünü bu kısma çevirip aşağı indim.
Kutlama beni heyecanlandırıyordu. O heykeli görmek için sabırsızlanıyordum. Nedenini bilmiyordum ama istiyordum görmeyi.

Bayan Myron' ı bahçenin ön kısmında gezinirken buldum. Birden aklıma bahçeyi düzenleme fikrim geldi. Usulca yanına yaklaşıp sordum,

"Bayan Myron, bu bahçeye bakım verebilir miyim? En azından kendimi hatırlama çabalarımdan kalan boş vaktimi bu bahçeye ayırırım. "

"Eşim vefat etmeden önce kasabanın en güzel bahçelerinden biriydi bura Roza, her tür çiçek yetişirdi. Boş zamanlarını bu bahçeye ayırırdı. Hatta... hatta bazen bu bahçeye verdiği ilgiyi kıskanırdım." eşi ile olan anılarını yeniden hatırlamış olacak ki yüzüne yerleşen buruk gülümsemeyle öylece bahçedeki bir köşeye odaklanmıştı. Derin bir nefes alıp yeniden konuşmaya başladı

"Onun vefatından sonra, bu bahçeye bakım vermeyi bırak gezinmek dahi istemedim. Bana eşimi hatırlatan her şeyi bir odaya koyup kilitledim. Kısacası Roza bahçeyi istediğin gibi düzenlemekte özgürsün fakat bu konuda sana yardım edemeyeceğim." bunların üzerine ne diyeceğimi bilmiyordum,
onaylarcasına başımı sallamakla yetindim.
Bu esnada at arabası çağırdığını gelince kutlamaya gideceğimizi söyledi. Ardından müsade isteyerek bahçeyi gezinmeye başladım.

Bahçedeki tüm bitkiler neredeyse ölüydü. Kuru ağaç gövdeleri boy boy uzanıyordu. Bahçenin solundaki kırılmış ağaç gövdesi dikkatimi çekmişti. Oraya yürüdüm. Kırılan ağaç gövdesi içinde bir serçe yuvası gördüm. İki minik serçe yavrusu öylece duruyordu.
Serçe yavrularına bakarken ağaç gövdesinin altındaki kurumuş gül çalısını fark ettim. Hangi renk güldü acaba? Siyah ve kırmızı olma ihtimali yok gibiydi Bayan Myron' ın dediği üzere.
Ben böyle bakınırken yoldan gelen at arabası sesiyle ön tarafa yürüdüm. Sanırım Bayan Myron'ın çağırdığı at arabasıydı gelen.

Ön tarafa geldiğimde Kontes'in bahçenin kapısında durduğunu gördüm. Bizi bekleyen herhangi bir at arabası yoktu. Bahçeden çıktığımda yolda daha önce karşılaştığım beyaz kedinin durduğunu gördüm. Bana bakıyordu kafasını sola çevirince bende çevirdim o esnada üzerine sürülen siyah taşlı altın işlemeli at arabasını gördüm. At arabasını görmesine rağmen hareket etmiyor ona öylece bakıyordu.
Araba yaklaştıkça dayanamayıp kediye koştum. Kediyi köşeye savurduktan sonra dengemi kaybetip düştüm. Üstüme gelen atlarla ufak bir çığlık atıp yüzümü kollarımla kapadım. Beni ezmelerini beklerken omzumda hissettiğim sıcakalıkla kollarımı yüzümden çekip baktım. Karşımda bir dizinin üzerine çökmüş; iri, geniş omuzlu, keskin yüz hatlarına sahip, siyah saçları, ve siyah gözleri ile hafif gülümseyen elini bana doğrultmuş bir genç adam duruyordu.

İlk olarak ona ardından bana uzattığı eline şaşkınlıkla baktım. Titreyen elimi yavaşca havadaki eline uzattım. Sıcak iri eli arasında soğuk elim kaybolmuştu resmen. Boşta duran eli ile belimden kavrayarak ayağa kaldırdı. Tok bir sesle

"Hanımefendi iyi misiniz? Uşağımın kusuruna bakmayın lütfen?"

"İ-iyim t-teşekkür ederim, uşağınızın hatası değildi öylece atlamamalıydım. Benim hatam." sesimin titremesine engel olamadım. Boyum göğsüne denk geldiği için kafamı yukarı kaldırıp konuşmak zorunda kaldım.

Bu esnada yanımıza gelen Bayan Myron endişeyle beni omuzlarımdan tutup kendine çevirdi.

"Ah! Rozam iyi misin? Neden öyle yola atladın ya sana bir şey olsaydı ya Lord Aaron uşağın elindeki eyeri tutup atları durdurmasaydı. Aksini düşünemiyorum bile!" beni bir çocuk gibi azarlamıştı. Yanımdaki yakışıklı beyfendinin adının Lord Aaron olduğunu Kontes beni azarlarken öğrendim.

"Yoldaki kediyi ezicekti bu yüzden aniden atlamak zorunda kaldım." bunu söylerken etrafıma bakınıp beyaz kediyi aradım fakat kediden eser yoktu.

"Kedi mi? Ben görmedim belki de yola bakmadığım esnada kedi gelmiştir ama böylesine durumlarda hayatını tehlikeye atmamalısın!" Dedi Kontes, bir şey demeden halen kediyi arıyordu gözlerim, nasıl olurda uzaklaşmıştı? Lord'un kediyi görüp görmediğini sorgularcasına ona baktım. Bir kedi arar gibi etrafına boş gözlerle bakıyordu. Ardından;

"Merhaba Kontes Myron nasılsınız? böylesine tahlizsiz bir olayda karşılaşmak hoş olmasada uzun bir aradan sonra sizi görmek ne güzel." demişti Lord, Bayan Myron' ın elini nazikçe öperken.

"Lord' um sizi tekrardan görmek ne onure edici. İyi olduğunuzu görüyorum, anneniz kraliçe Wynne iyiler mi?" derken Lord'un önünde hafifçe eğildi.

"Evet Kraliçe iyi durumda fakat kız kardeşim Prenses Gale'in nişan hazırlıklarından ötürü kutlamaya geç katılacaktır." dedikten sonra bakışlarını Kontesten bana çevirip

"Bu güzel hanımefendi ile bizi tanıştırmıycak mısınız?" Bayan Myron beni işaret ederek

"Roza, benim uzaktan akrabam benim yalnızlığımı gidermek için uzun bir süre benimle kalacak ve Roza; bu Prens Aaron fakat biz Lord demeyi tercih ediyoruz. Bunun uzun bir hikâyesi var. Sonra anlatırım." konuşurken uzun bir süre demişti ne kadar kalacağımı nerden biliyordu? Neden böyle dedi?

Üzerimde hissettiğim gölge ile Lord' a baktım.
"Sizinle tanıştığıma sevindim küçük Hanım." diyerek elimi tutup nazikçe öptü. Kaşlarım çatılı halde ona bakarken aklıma cevap vermek geldi.

"Sizinle tanıştığım için mutluyum Lord Aaron." dedikten sonra
Bayan Myron' ın yaptığı gibi hafifçe dizimi kırıp eğildim.

"Bayan Myron, kutlamaya katılacak mısınız?"

"Evet, Lord' um uzun bir süreden sonra Roza' mın şerefine katılmaya karar verdim."

"Kont Grant' dan sonra kendinize böylesine bir iyilik yapmanız çok güzel. Bakıyorum ki Küçük Hanım size iyi gelmiş." deyip bana bakarak gülümsedi.

"Evet Roza'm bana çok iyi geldi. Bizde çağırdığım arabayı bekliyorduk." Kontesin sürekli Rozam demesi beni nedense rahatsız etti. Bu sahiplik eki yeni tanıdığı biri için fazla samimi idi.

"Çağırdığınız at arabayı ihtiyar Eldon mı sürüyordu?"

"Evet Lord'um bizim eski uşak, onu bekliyoruz."

"O zaman benim arabamla kutlamaya katılacaksınız demektir bu." bu kurduğu cümle üzerine sorarcasına ona baktım.

"İhtiyar Eldon ile yolda karşılaştım arabanın tekerleği kırılmıştı. Bundan ötürü gelemiycektir ya da geç gelicektir bu yüzden benim arabamla gelmenizi isterim."

"Çok teşekkür ederim Lord'um, bizde sizle gelmekten onur duyarız değil mi Roza."Diyerek bana baktı Bayan Myron.

O esnada Lord' un keyifli sesini duydum "Bir prensin arabasına binmek herkesin hayalidir. Arabama aldığım ilk kişilersiniz bence bu rededilmeyecek bir teklif."

Bu kibirli kendini beğenmiş Prensin teklifini ne kadar reddetmek istesemde Bayan Myron' dan ötürü kabul etmek durumunda kaldım.

"Teşekkürler Lord Aaron sizinle kutlamaya bende gelmek isterim " Bu yakışıklı ama kibirli Lord' un gözleri, beğeniyle beni süzüyordu. Ona bakmamaya çalışarak Kontes 'in ardından arabaya bindim. Lord tam karşıma geçip oturdu.

Göz göze gelmemek adına arabanın penceresinden dışarıya bakmaya başladım. Pencereden bakarken bahçe duvarında oturmuş bana bakan beyaz kediyi gördüm.

 

Bu beyaz kedinin olayı ne sizce?

 

Loading...
0%