Yeni Üyelik
5.
Bölüm

•|Karanlığı Aydınlatandı Bilgi

@roza_russell

Bir mum ışığıydı karanlığı aydınlatan, ne büyüktü ne de güçlü olan.

 

ʕ≧ᴥ≦ʔ Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutma lütfen!! Desteğin çok önemli

ʕ ꈍᴥꈍʔ

 

Gözlerimi açtığımda gün daha yeni ağarmaya başlamış gecenin hükmü sona ermişti. Güneş tüm ihtişamıyla yeniden doğuyordu çiçek cenneti olan bu kasabaya. Esneyerek yataktan kalktım. Pencereyi ardına kadar açıp gözlerimi kapadım. Baharın o taze kokusunu içime çektim. Gözlerimi açıp uyanmakta olan kasabayı inceledim. Birbirine yakın konumlanmış evlerin üzerine gün ışığı yeni düşüyordu. Kremitten yapılmış çatılarının üzeri ağaç ve çiçek yapraklarıyla kaplıydı.

 

Bu güzel cennette yalnızdım. Ben kendime yabancıydım. Bu kasaba için ise kendi yolunu bulmaya çalışan kayıp ruhtum.

 

Bugün kütüphanaye gitmekte kararlıydım. Artık kendimi bulmak tanımak istiyordum. Yaşadığım garip olaylara bir açıklama bulmalıydım.

 

Dolabımdan kırmızı, dışarıdan korseli uzun kollu, uzun düz etekli hoş bir elbise aldım.

 

Bayan Myron hâlen uyuyor olmalı. Ona haber vermeden kütüphaneye gidecektim. Dün olanlardan sonra Kontes' in kütüphaneye gitmemi isetemediğine emin olmuştum. Her ne olursa olsun gidecektim!

 

Parmak uçlarıma yükselerek aşağı indim. Bayan Myron ve hizmetkârlar ortalıkta görünmüyordu, adımlarımı mutfağa yönelttim. Dolaptan siyah gül reçelini alıp ekmeğime sürdüm. Siyah gül reçeli ve kutlamada özel yapılan içeçek dışında hiçbir şey yiyip içemiyordum.

 

Bir kağıda kütüphaneye gittiğimi yazıp masaya bıraktım. Bayan Myron' a ne kadar sinirli olsamda benim için endişelenmesini istemezdim. Çıkmadan duvar saatine göz attım. Saat 06.30' du. Kütüphanenin açılmasına 30 dk vardı.

 

Yola çıktığımda güne başlayan kasabalılar işlettikleri yerleri yeni açıyordu. Neşeyle ötüşen kuşlar berrak gök yüzünü süslüyordu. Etrafımı inceleyerek Rex' in manavına doğru yürüdüm.

Kısa yolu bilmediğimden bana tarif etmesini isteyecektim. Tabi manavı açtıysa.

 

Manavının olduğu yere geldiğimde, Rex'sin tezgâhlara meyveleri yerleştirdiğini gördüm. Bir usta misali sanat eserlerini inceleyerek diziyordu.

 

"Selam, Rex." kendisine seslenen sesin sahibini arar gibi etrafına bakınırken beni görmesiyle kocaman gülümseyerek,

 

"Selam, Roza erkencisin." Dedi.

 

"Evet biraz öyle oldu." elindeki işi bırakıp doğrularak önlüğünün cebinden çıkardığı havluyla ellerini sildi. Ardından yanıma yaklaşıp sordu.

 

"Söylesene nedir seni buraya getiren?"

 

"Kütüphaneye gidecektim."

 

"Bak sen, seni bu kadar erken kaldıracak ne var kütüphanede?" Ne diyeceğimi bilmiyordum. Tam olarak söylememeyi tercih ettim.

 

"Bu biraz karışık, belki daha sonra anlatırım." bu cümlem üzerine alt dudağını büzerek

 

"Desene biraz bekliycem." Kıkırdayarak başımı salladım. Aklıma bilekliğimdeki yazılar geldi. Hemen elimdeki bilekliği çıkarıp ona uzattım.

 

"Rex, dün bilekliği çıkarırken arkasında bir tarih ve yazı gördüm bunlar ne mânaya geliyor? " ben bunu söylerken bilekliğin arkasını çevirmiş yazılara bakıyordu. Bana biraz daha yaklaşıp bilekliği göstererek konuştu

 

"Bak bu yapılış tarihi ki tarih 101 yıl öncesini gösteriyor vay be inanılmaz! Tarihi eser bu." şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Gülümsemekle yetindim.

 

"Bak burayada, bilekliğin verildiği kişinin adı yazılır. Burda R.R yazıyor." R.R kimdi?

 

"Akrabam verdi demiştin. R.R kim oluyor?" Sorduğu soruyla afalladım. Açıkcası soracağını beklemiyordum. Ne diyecektim?

 

"Çok eski dediğin gibi ve R.R hangi akrabam oluyor bilmiyorum." inanıp inanmadığını anlamak için yüzüne baktım. Bir şey demeden bilekliğin arkasını açıp baktı. Benden uzun olduğu için bileklik yukarıda kalıyordu. Elimle kolundan kutup destek alarak ayak uçlarıma kalkıp neyi incelediğine baktım. Yaptığım şeyi anlamaya çalışır gibi baktı, gülerek

 

"Afedersin Roza." deyip bilekliği tutan elini aşağı indirip yeniden konuştu,

 

"Bak burda bir yerde bilekliği yapan kişinin adı yazıyor olmalı." İsmi ararken ağzından şaşkınlığını ifade eden "ha!?" sözcüğü çıktı. Merakla ona baktım. Kaşlarını çatmış bilekliğe bakıyordu.

 

"Neden öyle baktın Rex?" sorumla silkelenip bana baktı.

 

"Ş-şey Roza, bu bilekliği benim babaannem yapmış. Onun adı var. Cora. "

 

"Dönüp dolaşıp torunu bulmuş." diyerek rastlantıya dikkat çekmek istesemde Rex pek oralı olmayıp aksine yazılan kısma bakıp düşünüyordu.

 

"Peki neden bu kadar şaşırdın Rex, sorun ne?"

 

"Roza babaannem kördü. Bu bilekliği nasıl yapmış olabilir ki? Bu bileklikler ince işçilik ister."

 

"Ee belki aileden başka biri yapıp ona ithafen ismini yazmıştır."

 

"Sorun da bu Roza, böyle bir şey asla yapılmaz. Burası uzun hikâye. Kısacası kimse yaptığı bir bilekliğe bir başkasının adını yazmaz." Bir şey demediğimi görünce anlatmaya başladı

 

"Bu taşlar çok özel taşlar ve herkese bu taşları kullanarak bileklik yapmayız. Toplanıp işlenmesi çok zor fakat asıl sebep bu taşlara uyguladığımız özel niyet ve bu niyet, iyide olabilir kötüde. Bunun sorumlusu olarak yapan kişinin ismini yazması zorunlu."

 

"Gerçekten mi? böyle bir şey beklemiyordum. Peki benim bu bilekliğimin niyetini nasıl anlayabiliriz?"

 

"Bunu bilmiyorum Roza ama senin için öğrenmeye çalışacağım ayrıca babaannemin kör olma durumunuda sorgulayacağım."

 

"P-peki şimdiden teşekkür ederim Rex."

 

"Şeftali ister misin ya da herhangi bir meyve?" Reçelli ekmek dışında bir şey yememiştim. Aklımı okur gibi,

 

"Kahvaltı yaptın mı bilmiyorum ama istersen birlikte kahvaltı yapabiliriz. İçerde kurulu şuan masa." Saat 10.00' da Lord' un davetine yetişmem lazımdı. Kütüphanede ne kadar vakit geçireceğimi bilmiyordum.

 

"Kahvaltı davetin için teşekkür ederim fakat kahvaltı yaptım ama bir şeftaliye hayır demem." diyerek teklifini reddettim. İsteğim üzerine hemen arkasındaki tezgaha yönelip güzelce sulu bir şeftaliyi seçip bana getirdi. Yeniden teşekkür ederek kocaman bir ısırık aldım. Gerçektende bu şeftalilerin inanılmaz bir tadı vardı.

 

"Gerçekten inanılmaz tatları var. Bunları nasıl yetiştiriyosun?"

 

"Aşkla." diyerek gülümsedi.

 

"Aşkla oldukları kesin yoksa bu kadar lezzetli olamazlar." Şeftalinin tadını çıkarırken manavın kapısına yaslanıp kollarını göğsünde bağlamış vaziyette beni tatlı bir yüz ifadesiyle süzüyordu.

 

"Rex, kütüphaneye giden kısa yolu bana tarif eder misin?"

 

"Tabi ki, istersen sana eşlik edebilirim."

 

"Hımm. Neden olmasın ama kahvaltını dahi yapmadın!"

 

"Aslında biraz atıştırdım ağzıma ufak bir çörek atıp geliyorum." diyerek içeriye girdi. Rex' i beklerken yarım kalan şeftalimin tadını çıkardım. Fazla beklemedim. 7 dk sonra üzerini değişmiş halde manavdan çıktı Rex.

 

"Hadi gidelim Roza, beklettiğim için özür dilerim."

 

"Hayır bekletmedin o kadar hem şeftalimi yemekle meşguldüm ben." Gülümsemekle yetinip bana doğru kolunu katladı. Bende katladığı koluna girdim ardından yürümeye başladık.

Kısa yoldan giderken etrafı incelemeyi ihmal etmedim. Sokaklarda renkli giysileriyle oynayan çocuklar, kasabanın minik kelebekleriydiler âdeta. Her biri cıvıl cıvıl üstleriyle ip atlıyor saklambaç oynuyor doyasıya eğleniyordu. Sokakta yankılanan gülüşleriyle kasabanın tatlı sesi oluyorlardı.

 

Geçtiğimiz sokaklar dardı. Bir at arabasının geçemeyeceği kadar dar. Geçtiğimiz sokaklarda çeşit çeşit tezgâhlar kuruluydu. Bir çiçek tezgâhına ufak bir göz atıp ilerlemeye devam etsemde Rex'in benimle gelmediğini fark ettim. Arkamı döndüğümde elinde bir demet beyaz gül ile bana doğru yürüdüğünü gördüm. Elindeki demeti bana uzatarak

 

"Seni ilk gördüğümde gözümde kırmızı güller canlandı fakat burda kırmızı gül yetişmez bu yüzden beyaz aldım." dedi. Teşekkür ederek gül demetini elinden aldım. Bu davranışı hoşuma gitmişti çok nazikti tıpkı ruhu gibi. Burnuma yaklaştırıp kokladım. Çok hoş kokuyolar. Beyaz gülden daha farklı daha hoş.

 

"Elinin değdiği her şey kendi türünden çok başka oluyor Rex." diyerek hoşnutluğumu belirttim. Başını kaşıyıp gülümsemekle yetindi. Geriye kalan yolu 15 dakikada yürüdük. Kütüphane açıktı. Birlikte içeriye girdik. Girişte geniş bir alan bizi karşılıyordu. Arka kısımda yer alan uzun ahşaptan yapılmış kitaplıklar labirenti andırıyordu. Ne kadar da büyük! Her rafta bir hikaye, bilgi, hayat yer alıyordu.

 

Burda ödünç alınan kitaplar veya kitap bulmak konusunda yardım eden görevlilerin masaları vardı. Yeni iş başı yaptıkları, masalarına yerleşmeye çalıştıklarından anlaşılıyordu. Dikkatlerini bizim üzerimize verdiler, bu saatte kütüphaneye gelen pek kişi yoktu sanırım, kütüphane boş görünüyordu.

 

Rex' le birlikte orta boylu, güler yüzlü, 35-40 civarlarındaki bir görevlinin masasına doğru ilerledik kendisine yaklaştığımızı gören görevli ayağa kalkarak "Merhabalar, hoşgeldiniz size nasıl yardımcı olabilirim?"

 

"Merhaba, bu kasabada yaşayan insanlar hakkında notlar tuttuğunuz bir alan varmış orayı görebilir miyiz?" Konuşmayı bitirdiğimde Rex' sin soru soran gözlerle bana baktığını görsemde ona açıklama yapmayı sonraya sakladım.

 

"Elbette, buyurun bu taraftan."dediğinde

arkasından takip ediyorduk. Rex' sin beni sorgulamadan peşimden gelmesi iyi olmuştu sonuçta kadının yanında açıklama yapmam zor olurdu.

 

Uzunca bir koridordan geçtikten sonra alt kata indik. Büyüklüğü beni hayrete düşürmüştü. Sona erdiği yeri göremiyordum. Üst kata göre daha renksiz fakat temiz ve düzenliydi. Bazı duvarlarda ufak çatlaklar vardı. Kağıdın o yoğun kokusu fazlasıyla hissediliyordu. Ardı sıra uzanan raflar üst kattakine göre daha alçaktı. Kaybolabilirim burada!

 

"Evet geldik, burası dediğiniz yer hanımefendi."

 

"Teşekkür ederiz, peki bu kayıtlar kaç yıl öncesine kadar gidiyor?" bu soruyu daha önce sormalıydım bence.

 

"Kayıtlar 150 yıl kadar gidiyor, burası bir kont tarafından 175 yıl önce yapıldı. 25 yıl sonra kayıtlar başladı düzenli olarak onarılıyor yani istediğinizi bulabileceğinizi düşünüyorum." Görevli ardından

 

"Her rafta o yıl yaşayan insanların kayıtları var isterseniz sizin için bulabilirim."

 

"Hayır, teşekkürler devamını biz hallederiz." diye görevliyi nazikçe reddettim. Araştırmamı yalnız yürütmem gerekiyordu.

 

"Peki, size kolay gelsin." Diyerek görevli yanımızdan ayrıldı.

 

Rex hiç zaman kaybetmeden bana dönerek "Ben ödünç kitap falan alacağını sanıyordum, neden buradayız, kim için geldik ki?" dedi sakin ve ılımlı gözlerle.

 

"Rex... Burda bulunma sebebim... Ailevi bir mesele olduğu için şuan sana anlatamam lütfenn." diyerek kafama yana eğip gülümsedim. Ufak beyaz bir yalan söyledim ama yeni tanıştığım birine de bunları anlatamazdım. Boynunun arkasını ovup bana birkaç saniye öylece baktıktan sonra

 

"Peki, ailevi bir mesele ise karışamam, hazır buradayken bende babaannem'i araştırayım." diyerek bir şeyi hesaplamaya çalışır gibi parmaklarını oynatıyordu.

 

"Neyi hesaplıyorsun?"

 

"Babaannemi hangi yıllar arasında araştıracağımı hesaplıyorum. 20 yıl önce öldü. Öldüğünde 100 yaşındaydı."

 

"100 mü? Vay be ciddi bir yaş."

 

"Haha evet bizim ailede ölüm yaşı baya yüksek."

 

"20 yıl önce vefat etti dedin. 100 yıl önce 20 yaşında olur o yaşlar arası notu tutulmuş olsa gerek ve o yıllar arasında arayabilirsin." arayacağımız raf aynıydı. Bunu fark ettiğimde endişelendim, ona fark ettirmeden nasıl bakabilirdim ki?

 

"Doğru." diyerek 100 yıl yazan rafı aramaya başladı. Ardından bende-kolumdaki beyaz gül demetiyle- aramaya başladım.

6-7 dakikalık bir aramadan sonra nihayetinde rafı bulduk. Rex C harfinin olduğu kısmına bakarken bende R kısmına yöneldim. Mezarlıkta taşın üstünde R yazıyordu keşke tekrar gidip baksaydım, ya yanlış gördüysem! Burdan sonraki durağım o olucak.

 

R harfine bakarken R.R ismini gördüm hiç düşünmeden elime alıp açtım. Açmamla fotoğrafımı görmem bir oldu. Fotoğraftaki kadın bendim, yüzünde yara ya da solgun teni olmadan. R.R bendim... Ben. Titreyen ellerime hakim olamıyordum. Bileğime taktığım bileklik bana aitti. Ama nasıl 100 yıl önce Kontes' in arka bahçesinde ne arıyordum? Rex' in babaannesini tanıyormuşum. Oysa hiçbir şey ama hiçbir şey hatırlamıyordum!! Sakinleşerek nota odaklandım R.R, Roza Russell benim adım buydu. Hakkımda yazılanı okumaya başladım. Siyah mürekkeple,

 

Roza Russell, Şovalye Cyrus' un tek kızı. Sarayda bahçıvanlıkla ilgilenir aynı zamanda şifacılık yapar. 23 yaşında-------sih--—ke——lord——arafında——y—em—---çı---ko—ö---------.

 

Yazılar silinmişti. Silinenleri anlamaya çalışsamda pek bir şey çıkaramamıştım. Sayfada başka bir şey yazmıyordu. Bu kadar kısa mı yazılıyordu? Tekrar sayfaya baktım. Öldüğüm tarih gerçektende 100 yıl öncesiydi.

23 yaşımda diyordu. Şuan kaç yaşındaydım ki? Daha doğrusu bedenim kaç yaşındaydı? 23 yaşımda ne oluyordu?

 

Derin bir nefes alıp notuma baktım. Neden neydi bu? Yaşayan ölü bir bedendim. Hakkımda hiç bir şey bilmiyordum. Bu bilinmezlik beni yoruyordu dayanabilir miydim? Bilmiyorum!

 

Göz pınarlarıma dolan göz yaşlarım yanağımdan akmaya başlamış önümde açık olan sayfaya damlıyordu. Islanması umrumda dahi değildi. Pek bir şey öğrenemek bir yana aksine aklımda başka sorularda belirdi.

 

Ayakta durmakta zorlandım arkamda duran tabureye yaklaşıp otudum. Rex arka kısımda olduğu için beni görmüyordu. O tarafa bir göz atıp sayfama yeniden baktım. Islanan yerlerde yeni yazılar

belirmişti. Tamamı ıslanmadığı için ne yazdığını anlamadım.

 

Bu notu eve götürmeye karar verdim. Ödünç veriliyordur diye düşündüm. Fakat bunu görevliye verdiğimde fotoğraftakinin ben olduğumu anlayıp sorun çıkarırsa? Ne de olsa 100 yıl önce öldüm. Ya Rex de görürse! Bunu ödünç alamayacağımı anlayınca gizlice ödünç almaya karar verdim. Elbisemin genişce cebinin olması beni çok mutlu etmişti. Ne tesadüf!

 

Cebime yerleştirip gözlerimi sildim. Babamın adı Cyrus idi. Onun notuna bakmak için Rex' in bulunduğu yöne gittim. Rex daha uzakta bir masada arkası dönük bir şekilde oturuyordu. Ses çıkarmadan babamın adını aradım. Bulmam uzun sürmemişti. Notu alıp Rex' in görmeyeceği bir başka rafa geçip notu açtım.

 

Babam, kahverengi saçları ve benimkilerden daha açık mavi gözlere sahipti. Keskin yüz hatları kendisine çekicilik katmıştı. Gerçekten bir Şövalye. Geliş yılı benim ölümümden 23 yıl önceydi. Ben doğduğumda buraya gelmişler.

 

Cyrus, eşi bilinmiyor. Kızı olduğunu iddia ettiği 5 aylık bir bebekle saraya geldi. Kendisi asker iken kral tarafından özel şovalyesi olarak rütbesi yükseltildi ve sarayda kalması kararlaştırıldı. Kralına çok sadıktır,cesur ve güçlü bir şovalye. 22 yıl sonra buraya geldiği kasabadaki evlerinde yanmış şekilde ölü bulundu.

 

Babam hakkında yazılanlar buydu. Yanarak ölmüştü. Bu canımı yaktı. Babamın yokluğu içimde bir ürpertiye sebep olmuştu. Üşümüştü ruhum. Derin bir nefes alarak notta başka yazılan bir şey var mı diye baktım. Babamın önceden yaşadığı kasabanın adını arıyordu gözlerim. Fakat yoktu. Annem kimdi, Ne olmuştu anneme, babam neden ve nasıl yandı, eski evimizde ne işi vardı?

 

Bunca soruyu daha zihnime ekledikten sonra doğrulup babamın notunu yerine bıraktım. Ya bundada gizli mesaj var ise? Cebime yerleştireceğim esnada Rex' in sesini duymamla yerine koyup başka notlara bakar gibi yaptım. Umarım fark etmemiştir!

 

"Ee Roza, aradığın şeyi buldun mu?"

 

"H-hayır bulamadım. Bulamayıncada diğer notlar arasında öylesine gezindim." Elinde birkaç notla duruyordu Rex.

 

"Sen... Sen bulabildin mi?" konuşmasına fırsat vermeden konuyu değiştirmek adına sordum. Sorum üzerine gözlerime bakmayı bırakıp notları havaya kaldırarak

 

"Eh işte birkaç şey buldum. Babaannem 19 yaşına kadar körmüş, 19 yaşında ise bir şifacı sayesinde gözleri açılmış. Babaannem öldüğünde ben 6 yaşındaydım. Kör olduğunu hatırlıyordum doğruda hatırlamışım. Daha sonra tekrar kör olmuş."

 

"Neden?"

 

"Burda ağlamaktan dolayı yazıyor ama neden ağladığı belirtilmiyor."Cora' nın notunu merak etmiştim.

 

"Rex, sakıncası yoksa bende bakabilir miyim babannenin notuna?"

 

"Elbette." diyerek sağ elindeki notlardan birini bana uzattı. Heyecandan titreyen elime engel olmaya çalışarak notu aldım. Vakit kaybetmeden açıp baktım. Yüzüne baktığımda gözümde belirsiz kısa bir sahne anlık belirdi. Yandan örgülü kehribar gözlü bir genç kadın bana bakıp bir şey uzatıyordu bana.

 

Cora fotoğrafta 30 yaşlarında gözlerini kaplayan beyazlık ile resmedilmişti. Gördüğüm genç kadına pekte benzemiyordu. Gördüğüm kadın kimdi?

 

Doğduğundan beri körmüş 19 yaşına kadar. Ailesi ile bahçıvanlık yapıyormuş, gözleri açılınca ailesinin asıl işi olan takıcılığa başlamış fakat 3 yıl sonra da yeniden kör olmuş. Kısacası Cora hakkında bunlar yazıyordu. Neden yeniden kör olduğunu fazlasıyla merak ettim. Notu kapatıp Rex' e uzattım.

 

"Rex, babaannenin neden sonradan tekrar kör olduğunu öğrenirsen banada söyler misin lütfen?"

 

"Tabii ki söylerim." Diyerek bana gülümsedi. Burda arayacak bir bir şeyim kalmadığı için Rex' e döndüm

 

"Ben aradıklarımı bulamadım. Eğer senin başka bakacağın bir not yoksa gidelim."

 

"Olur Roza gidelim, bakıcak bir şeyim kalmadı." birlikte üst kata çıkan merdivenlere yöneldik. Saat kaç acaba? Lord ile buluşmaya geç kalmamalıydım. Zemin kata geldiğimizde kütüphanede bizden sonra birkaç kişi daha gelmişti. Etrafıma bakınıp saat aradım. Sol üstte ahşap detaylı büyükçe bir saat yer alıyordu. 08.45' i gösteriyordu saat. Henüz 1 saat 15 dakikam vardı. Kütüphaneden çıktıktan sonra Rex karşıdaki tatlıcıda- Kontes ile Kont'un gittiği- tatlı yemeye davet etsede başka sefere söz vererek reddettim.

 

Eve doğru yürürken meydandan geçmek istediğimi söyledim. Rex teklifimi reddetmemişti. Dün kutlama vardı, şuan meydanın durumunu merak ediyordum.

 

Meydana giden uzun dar sokaktan geçerken yaşlıca bir kadının elimden tutup kendisine çekmesiyle sendeledim. Beni kendi tezgahına çekmiş elime ortalama 20 cm 'lik ufak bir kitap bırakıp tezgâhının arkasındaki çadıra girerek kaybolmuştu.

 

Elime bıraktığı kitaba bakarken Rex yanıma yaklaşıp endişeyle sordu

 

"Roza, iyi misin, o kadın seni incitti mi? Bahçıvan Henry' e sebze kasasını tezgaha yerleştirmesinde yardım ediyordum. Kadının sana yaklaştığını göremedim."

 

"İyiyim Rex, elimden çekip bunu bana verdi. " Verdiği kitabı ona uzatarak gösterdim.

 

Elimden alıp bir süre inceledi. Bu mor kapaklı üzerinde anlamadığım dilde yazıları olan ufak yıpranmış bir kitaptı.

 

"Bu sözlük Roza, ımm... Sanırım. " Dediğinden pek emin olamamıştı. Kadın bunu bana neden vermişti ki?

 

Sözlük olduğunu düşündüğüm kitabı elimde tutup girdiği çadıra yöneldim. Çadıra girmemle her yer karardı. Arkamı dönüp çadırdan çıkmak istedim fakat girdiğim açıklık yoktu her yer kapkaranlıktı. Bağırmak istedim sesimi Rex' e duyurmak... Olmuyordu sözcükler sese dönüşmeyi reddediyordu. Sessiz çığlıklarımı duyurmaya çalışmak boşunaydı.

 

Sakinleşip karanlıkta yürümeye çalıştım. İki adım sonrasında tok bir kadın sesinin dur demesiyle durdum.

 

"Kimsin, neden bunu yapıyorsun? "

 

"İyi dinle beni Russel. "

 

"Adımı nerden biliyorsun? "

 

"Daha fazlasını da... " Bir şey dememe fırsat vermeden konuştu.

 

"Verdiğim sözlüğü sakla sana yardımcı olucaktır. Yaşamın son bulduğu yere git.

Taşlaşmış bedenler arasında hissediceksin. Hislerini takip et. İçindekini kontrol etmeni sağlayacaktır."

 

"İçimdeki mi, yaşamın son buldu-"Konuşmam bitmeden karanlık dağılmıştı. Etrafıma bakındım kadından eser yoktu. Bir tabure ve su dışında boştu çadır. Öylece ayakta dikilmiş etrafa bakıyordum.

 

"Roza? " Rex' in seslenmesiyle hızla çadırdan çıktım. Arkamı dönüp içine baktığımda taburede oturup bana bakan kadının yorgun gözleriyle göz göze geldim.

 

Kolumdaki sıcaklıkla bakışlarımı kadından Rex' e çevirdim. Merakla bana bakıyordu.

 

"Korkmuş gibisin n'oldu, içerde sana Kötü bir şey mi yaptı? "

 

"H-hayır Rex iyiyim. Gidelim lütfen. " Elimdeki sözlüğü bakıp kadının dediklerini düşündüm. Bu sözlük bana nasıl yardımcı olabilirdi, yaşamın sol bulduğu yerde neresi?

 

"Rex? "

 

"Efendim Roza? "

 

"Yaşamın sol bulduğu yer neresi sence? "

 

"Bu nereden çıktı şimdi? "

 

"Daha önce bu kelimeyi duydum sorma fırsatım olmadı. " Sözlüğü cebime yerleştirdim, kütüphaneden aldığım notun yanına..

 

"Yaşamın son bulduğu yer... " Dediklerimi tekrarlıyor düşünüyordu. Onun düşünmesini beklerken elimdeki gül demetini koklayıp rahatlamaya çalıştım. Çiçeklerin büyülü kokuları göğüs kafesinde hapsolmuş ruhlara iyi gelirdi. Rahatlatırdı aciz ruhları... Hafifletirdi yüklerini.

 

"Yaşamın sol bulduğu yer ölü kasaba ve orman..." Bahsettiği şeyi bilip bilmediğimi anlamak için duraksayıp bana baktı.

 

"Efsaneyi biliyorum. "Cümlem üzerine konuşmaya devam etti.

 

"Yani sanırım oradan bahsediliyor. Orda yaşayan tek bir canlı dahi yok. "

 

"Oraya nasıl gidiliyor? "

 

"Nee?! " Şaşkın gözlerle bana bakıyordu.

 

"Oraya gitmek istiyorum."

 

"Orası terk edilmiş bir yer kimse oraya gitmez, vahşi hayvanlar olabilir, senin için riskli olur. "

 

"Hiç bir canlı yaşamıyor diyordun. "

 

"Evet yaşamıyor ama bu vahşi hayvanların ordan geçemeyeceği anlamına gelmiyor. "

 

"Ölü kasabaya gitmeliyim Rex, lütfen bana gidilecek yolu tarif et. " İkilemde kalmış gibiydi. Bir şeye karar vermeye çalışıyordu. Sabırla cevap vermesini bekledim.

 

"Sana tarif etmeyeceğim.." Ona baktıp yeniden konuştu

 

"Seninle geleceğim. " Benimle mi?

 

"Rex benimle gelmek istemen çok nazikce ama bu riski almana göz yumamam kendim gidebilirim. " Ölü bir beden için risk var mıydı? Benim yüzümden canı yansın istemiyordum.

 

"Hayır geleceğim, arkadaşız Roza arkadaşıma eşlik edebilirim. " Diyerek gülümsedi. Bir şey diyememiştim. Diyemedim...

 

Meydana vardığımızda bir kere daha şaşırdım. Dün kutlama olmamış gibiydi. Herkes işinin başına dönmüş ne şarkı ne kutlama ne de dans eden çocuklar vardı. Sıradan sakin bir gündü kasaba halkı için.

 

Eve gelene kadar daha fazla konuşmadık.

Mavana gelince Rex bana dönüp

 

"Ne zaman ölü kasabaya gideceğiz? Hazırlık yapayım." Diye sordu.

 

"Net bir şey söyleyemem Rex, gitmeye karar verdiğimde, bir gün öncesinden seni haberdar ederim anlaştık mı? " Olur manasında başını salladı. Onunla vedalaşıp Kontes' in evine doğru yürüdüm. Bahçenin önünde Lord' un at arabası duruyordu. Bahçeye girdiğimde muhafızlarının orda olduğunu gördüm...

 

 

Loading...
0%