Yeni Üyelik
61.
Bölüm

14. "Teslimiyet"

@rubamsalepe

Selammm, yeni bölümle karşınızdayım. Beğeni ve yorum yapmayı unutmuyoruz değil mi?😍

Bir de beni bu hesaptan ve instagram rubamsalepe hesabımdan takip edebilirsiniz.

Bölüm Müziği: Gürkan Uygun- Bu Şehir Girdap Gülüm

♟️

Pansiyon sessizliğe uyanmıştı, gözler küçük uykusuzluğun etkisiyle biraz şişmişti, en fazla çirkin gözükürlerdi, askerler uykusuzluğa alışıktı, gece nöbetleşe uyuduklarından aslında büyük lüks içerisindelerdi.

Kurdukları saat çalmadan önce Azra kalkıp tuvalette sigarasını içmiş kendisine gelmişti, çay yoksa sigara vardı, o da olmasa zaten kafayı yerdi. İzmaritini valizindeki çöp poşetine koydu, bir izmarit, bir saç teli bile bırakamazdı, şansına saçları da hiç dökülmezdi.

İçerken kapıyı aralık bırakmıştı, içeriye koku gitmemişti ve sigara içerken seyretmişti üsteğmeni, aksini denese de başaramamıştı, bu kadarını yaptığı için bile rahatsız hissetmişti kendisini. Hoş üsteğmen uyansa ona baktığını görse dalgaya alırdı biliyordu ancak yine de bazı şeyler ince bir çizgi gibiydi, aşılmaması gereken şeyler vardı ve Azra aşabilmekten korkuyordu.

Saat hâlâ çalmamıştı, nöbet en son Azra'da kalmıştı, rahat bir gündüze uyanmıştı. Yüzünde buruk tebessümüyle yatağında bağdaş kurmuş, adamı izliyordu.

Elini uzatsa dokunabilecek kadar yakın olup bu kadar uzak olmak nasıl mümkün olabiliyordu ki birine? İstese dokunabilirdi ama anca gözleri değebiliyordu tenine. Omuz omuza savaşmaktan ileri gidememişti hiç, bir kere dans etmişti görev denemesiydi o da. Başını adamdan başka yana çevirdi, gözleriyle onu rahatsız etmekten korktu yine. Duvara baksa da tavana baksa da onu görecekti zaten ille de başını çevirip ona bakmasına gerek yoktu.

Ela gözleri sımsıkı kapalıydı adamın, kısa salgalı saçları uykunun etkisiyle biraz karışmış çekici bir görünüm sağlıyordu. Yüzü uyurken bile güven veriyordu, bir adamın bu kadar güven vermesi mümkün olamazdı. Bu dünyada asker ve bir komutan olmak için vardı sanki.

Bir gün doyasıya bakabilecek miyim size çekinmeden? Peki ya sevebilecek miyim özgürce? Ben yaparım da siz... Görebilecek misiniz beni bir gün? Asla olmayacak bir şeyin en ufak bir ihtimaline bile bu kadar inanmak aptallık değil midir? Ne kadar da çok soru soruyorum kendime, cevaplarını çok iyi bildiğim soruları soruyorum bir de. Umutsuz vaka dedikleri bu olsa gerek, her şeye gücü yeten ben konu siz olunca güç yettiremiyorum, önce nefes almayı unutuyorum sonra aklım duruyor. Bir adam uğruna çoklu organ yetmezliğinden bu yaşta gitmek ülke için büyük kayıp olurdu, yaşıyorsak sebebi var yani. Gün sizinle doğuyor, sizinle batıyor. Kulaklığımda bir ses beliriyor sonra o ses de sizden geliyor, sanki emir vermiyor da iltifat ediyor. Etmiyor da değilsiniz hani, ben kendimi ezdikçe güzel olduğumu belirten hep sizdiniz de kör olan da sizdiniz. Çıkmazdayım yine, uyansanız da bitse bu çile ben hiçliğin içinde bayağı manyak oldum.

Alarm sesi hâlâ çalmamıştı ancak bir askerin bedeni çalar saatten farksızdı, kalkması gerektiğini hissetti üsteğmen. Uyanmanın verdiği hisle çattı kaşlarını ve gözlerini kırpıştırdı. Dirseğinin üzerinde önce doğruldu sonra da oturup karşısındaki duvara bakan kadına döndü.

"Günaydın astsubayım." İkinci kelimeyi başka bir kelimeyle değiştirmek o kadar çok isterdi ki, çevirdi başını adama ve gülümsedi. "Günaydın komutanım."

Adam kalktı önce elini yüzünü yıkadı sonra da kızın tam karşısına dikildi. "Duvara boş boş neden bakıyorsun?"

Size bakmamak için.

"Dalmışım." Yalandı ama yani daha güzel yalan söyleyebilirdi bu kelime üzerine gidecekti salaklık etmişti. "Neden daldın?" Aferin Azra, böyle katıksız mallıklara devam et omurilik soğanına ekmek bandığım.

"Daldım derken öyle boş boş bakıyordum. Bazen öyle amaçsızca boş boş durası gelir ya insanın benim de öyle amaçsızca durasım geldi." Sıvıyordu, hiç konuşmasaydı daha iyiydi.

Kızın yatağına oturdu yüzünü kuruladığı havluyu omzuna atarken. "Sen iyi değilsin." Sıçtık, büyük sıçtık. Böyle okkalı sıçtık, turnikeden iki kere geçiş parası alırlar öyleli sıçtık.

En iyi savunma saldırıdır diye bir düstur vardı, günümüz savaş şartlarına uymuyordu bu ama neden sözlerle savaşta işe yaramasındı ki?

"Siz de hiç iyi gözükmüyorsunuz, hasta mı oldunuz?" Adam afalladı, bu tepkiyi beklemiyordu. "Yo ben gayet iyiyim ama senin için aynı şeyi düşünmüyorum." Kızın alnına elini götürdü, ateşi yoktu. Başını sağa sola çevirdi, bir tuhaflık da yoktu. "Görünürde bir şeyin de yok, Allah Allah."

Bir aklım vardı o da az önce gitti.

"Dedim size iyiyim." Gözlerini kızdan ayırmadı, sorgular halde bakıyordu. "İkna olmadım ama aleyhine delilim de yok." Kör.

Ayağa kalktı, masanın üzerindeki yiyeceklere çevirdi yüzünü. "Size börek yedirmek isterdim ama elimizde bunlar var." Kahvaltılıkları gösterdi, kahvaltılık dediği de peynir ve ekmekten ibaretti. Çay da yoktu bu ikisi için de büyük bir dertti.

"Şu cehennemden çıkalım döndüğümüzde istediğimiz kadar börek yeriz yaparım ben. Şimdi doyduğumuza şükredelim, yılan yemek zorunda da kalabilirdik." Ekşitti yüzünü kadın adamın dediklerine, birkaç sene önce operasyonda kısılı kalmışlardı ve yiyecekleri bitme noktasına gelmişti. Yakaladıkları yılanı pişirip yemişlerdi, iğrenç bir tecrübeydi. Ağaç kabuklarıyla midesinin dolmasını hatta canlı çekirge yemeyi tercih ederdi.

"Yemin ediyorum iştahım kapandı." Ekmeği bırakıp sandalyeye attı kendini bezmişçe. "Öyle ölmem koordinat vereyim direkt."

Peynirleri ekmeğin arasına sıkıştırdıktan sonra ilkokulda arkadaşının ağzına çubuğu değdirip artık yemek zorundasın dermiş gibi ağzına tıktı kızın. "Atın ölümü arpadan olsun, ye şunu sağlam adam lazım bana." O söylediğinde ölümle sağlamlık aynı cümle içerisinde hiç sırıtmıyordu. Bir tane de kendisine hazırlayıp attı ağzına ekmeği. "Çay olaydı iyiydi."

Ekmeğe baktı, suya baktı, Mete'ye baktı. "Bir demlik çay için şu an her şeyi feda ederdim." Mete de elindeki suya bakıp büyük bir yudum aldı. "Çay bu, çay içiyoruz." Daha dün içmemişler gibi muamele yapıyorlardı, sanki her operasyonda çay içiyorlarmış gibi...

"Kesinlikle." diyerek suyunu bitirdi Azra, ekmeğinden bir ısırık daha aldı. Kapı çaldı bu defa. Başlıyorlardı. Azra üzerindeki pijamaları değiştirmeden kapıya gitti ve yavaşça araladı, Mete tam da omzunun üzerinden bakıyordu. Aralarında mesafe bir karış kadardı, karşıya biz beraber güçlüyüz imajı veriyorlardı.

"Günaydın Eliza Hanım." Dünkü Raman adlı teröristten başkası değildi. Azra mecburen kapıyı araladı, Raman'ı içeriye alınca kapıyı üzerine kapadı. Günaydınına cevap vermemişti, sessizdi, ne istiyorsun neden geldin der gibiydi.

"Yemeğinizi de yemişsiniz, hazırlanın çıkacağız."

"Tamam. Dışarıda bekle."

Dünkü sapık gülümsemesi belirdi yüzünde, kızı süzdü pijamasız hâlini de görmüştü yine görebilirdi. "Çıkmamayı tercih ederim. Görmediğim şey değil."

"Raman, çıkacak mısın ben sana eşlik edeyim mi?" Görev olmasa o anda döve döve gebertmişti, beden dili gizlese de gözleri o öfkeyi gizleyemiyordu. Raman anlamasa da Azra o gözleri okumayı çok iyi biliyordu.

"Sergio bu kadına âşık olduğunu düşüneceğim, asistanı olarak bu kadar bağlı olamazsın." Havaya kalkık kaşları ona ukalalık katıyordu.

"Sadakatini gösteriyor ille bana âşık olması mı gerekir? Dışarıda bekle, giyinip geleceğim."

Ona karşı meydan okunması hoşuna gitti, bu kızda hırçın bir hava vardı ve o havayı solumak hoşuna gitmişti Raman'ın.

Tuvalet fırçasını götüne sokayım da bir daha oturama.

"Yanımda soyunacağın zaman da gelecek." diyerek cevabını beklemeden attı kendini dışarıya. Üsteğmen çıkmadı, bekledi kapıyı örttü sırtını kapıya verdi, ellerini yumruk yaptı ve sakinleşmeye çalıştı.

Kapıdan ses duyulma ihtimaline karşı konuşmadı ama dudaklarını oynattı, bir asker çok rahat dudak okuyabilirdi, Azra da okudu bunu.

Ebeni sikeceğim az kaldı.

Kendisi de gerilmişti ancak bir şekilde denge kurmak zorundalardı, biri kötü hissederken diğeri destek çıkacak kadar iyi olmalıydı, bu iş böyle yürüyecekti.

Azra istemsizce elini koluna götürdü adamın hafifçe sıvazladı, sakinleştirmek için yaptığı bir şeydi, planlamamıştı. Adam sıktığı yumrukları yavaşça gevşetti, derin derin nefes aldı ve başını salladı. Kolundaki eline bakıp kendi eliyle onu destekledi. İyiyim demekti bu. Kız rahat giyinsin diye banyoya gitti, yüzünü yıkayana kadar giyiniverdi. Üsteğmen zaten giyinmişti, hazırlardı.

Küpesini çıkardı, titreşim yolladı. Operasyon başlıyor demekti bu, dinleme başlayacaktı. "Sesim geliyor mu?" Minik kulaklığı da kulağına yerleştirdi, küpelerin birçok yere takılıyor olması büyük lütuftu.

"Geliyor Demir, dinlemedeyiz."

"Hakan Teğmen ile irtibat sağladım komutanım." Mete başıyla onu onayladı. "Takipte kalın komutanım, biz başlıyoruz."

Azra saçlarını saldı yeniden, kulaklık olan kısmı önüne doğru geliyordu diğer kulağını ise saçları açıkta bırakmıştı. Valizler toplandı, onlarla beraber gidecekti çünkü içerisinde teknik malzemeler vardı. İki asker kendi güvenliklerini de saplamış olacaktı aslında, birileri kurcalayamazdı hep yanlarında olacaktı. Mete iki valizi çekerken Azra önden önden yürüdü patron edasıyla. Kapıda arabanın yanında dikilen Raman'a baktı. "Gidelim." diyerek araca bindi. Mete valizleri arkaya yükleyip hemen kızın yanına geçti, Raman tam da karşılarında oturuyordu aynı pişkinlikteydi.

Bu defa gözleri bağlanmadı, serbestlerdi güven testinde başarılı olmuşlardı. Araç pansiyondan yola çıktı önce şehrin içine sonra kırsala doğru ilerledi.

Gözlerini dikmesi konuşmasından daha çok şey ifade ediyordu Raman'ın. Kötü sırıtışı bir an olsun Azra'nın üzerinden eksik olmuyordu. Mete içinden sabır çekerken Azra öndeki vites kolunun bu teröristin götüne ne kadar da güzel uyabileceğini düşünüyordu.

"Bir köye gidiyoruz orada halk bizim kontrolümüzde çok mutlu. Çekeceksiniz." Mutlu dediği, halk dediği teröristlerdi, köylü kılığında poz verecek eli silah tutan canilerdi. Bebek katilleriydi, gözü yaşlı anaların ahı vardı üzerlerinde.

"İşimiz bu, çekip haber yapacağım."

"Sonra eğitim kampına gidip ne kadar iyi bir teşkilata sahibiz onu çekeceksiniz."

Teşkilat adı altında örgütlenen her bir bireyi keleş mermisiyle sikeyim.

"Eminim çok iyi hazırlanıyorlardır." Nokta koordinat sonrası SİHA atışıyla patlatıldığını hayal edip keyiflendi.

"Bu bizim savaşımız Eliza, sen de bu savaşın bir parçasısın artık." Teröre savaş diyorlardı, insanlara özgürlük mücadelesi diyerek katilliklerini yutturabileceklerini sanıyorlardı. Elleri kandan ve silahtan başka bir şey tutmayanlar, bebekleri öldürenler, katliam yapanlar özgürlük savaşçısı olamazdılar.

"Şerefsizlere bak, özgürlük savaşçısıymış. Özgürlük savaşçıları görmek istiyorlarsa 1919 ile 1923 aralarına bakmaları yeterli." Hakan kendini tutamayıp söylenmişti kulaklığın öteki tarafından, aynı zamanda takipteydi de. Özgürlük savaşında masumlara kıyılmazdı, mücadelede suçsuzlar çoluk çocuk demeden katledilmezdi, bunlar yapıldığı an o şey terör olurdu.

"Koordinat geçelum bombalaalum komutanum." Azra duymadı bunu, sadece Hakan'ı işitiyordu.

"He Orhan, patlatalım da bizimkiler de uçsun."

Raman bir mimik dahi kaçırmıyordu Azra'dan, yüzündeki en ufak bir ifade değişikliği onu ele verebilirdi ancak bu kadın çok profesyoneldi. Demir Leydi demir gibi sağlam duruyordu, her şeye rağmen ve o ite rağmen.

"Ee Raman, Berzan'la ne zaman görüşeceğiz?" İlgiyi kızın üzerinden başka yere çekmek istedi üsteğmen, o sapık bakışları onu rahatsız etmişti. O gözleri oymamak için kendisini zor tutuyordu.

"Berzan ne zaman isterse."

"Yakında isteyecek." diyerek gülümsedi üsteğmene. "Sen de isteyeceksin." İsteyeceği şeyi söylemese de ima etti. Mete'nin orada sakin kalabilmesi çok zordu, profesyonel olmasıydı eğer asker olmasalardı bu an başka bir yerde başka meslek gruplarıyla yaşansaydı Raman şu anda yoğun bakımdaydı ve muhtemelen oradan sağ çıkamazdı.

Azra sevdiği adamın bileğini kavradı sıkıca, buradayım sakin ol demekti bu. Pansiyondayken ona temas edince sakinleşmişti belki bu yine işe yarardı, böyle gitmeyecekti bu çünkü. Sakin Hakan bile küfretmişti duyduklarına karşı. Fırat keskin nişancı tüfeğini araca doğrultmuştu bile. Orhan bomba atmayı planlıyorken gerçekten herkesin sakinliğe ihtiyacı vardı.

"Belki." dedi, kaçan kovalanırdı. Aksi belki bu adamı durdurabilirdi hiç olmazsa yavaşlatırdı. "Teslim olacaksın böyle böyle." Keyiflendi ve elini kadının dizlerine götürdü, Azra değmesine müsaade etmeyip yana doğru kaçırdı. O herifin kendisine bir kere daha temas etmesini istemiyordu, bedeninde dolandırdığı parmakları düşündükçe kusası geliyordu. "Olacak kuzeyli kız." Kara şeytan da olmuştu kuzeyli kız da nasıl işine geliyorsa öyle söylüyordu bu terörist.

Kuzeyli kızı bilmem de bu Bursalı seni öldürecek az kaldı az.

Araç önce yavaşladı, sonra durdu. Klasik bölge köylerinden biri gibi gözüküyordu burası, göstermelik birkaç çocuk getirilmişti onların da hiçbir şeyden haberi yoktu. Halk diye gösterilecek kişiler daha geçen gün roketli saldırıda bulunmuşlardı.

"Çınarlı Köyü burası, içerideki herkes bizden ve gayet huzurlular. Adalete kadar her şeyi biz sağlarız burada, her şeyi fotoğrafla."

Adalet deyip güldü Göktürk, sesi duyulmuyordu ancak o çok net işitiyordu. Terörle böyle kelimeler yan yana geldiğinde gülesi geliyordu, bu kadar salak yerine konulmamalıydı insanlar.

Azra araçtan indi, Mete peşinden geldi, valizleri peşinden taşımaları için birisi ayarlandı, her an bir aradaydılar. Demir Leydi valizden fotoğraf makinesi ve mercekleri çıkardı, yerleştirdi bir güzel yerine etrafa doğru çevirdi, fotoğraf makinesine yerleştirilen kamera da time anlık görüntü aktarıyordu, butonu aktif hâle getirdi.

"Burası Çınarlı Köyü, burada herkes huzurla yaşar." Mete elindeki tablete not alırken Azra da çevreyi çekiyordu. Bir çocuğa denk geldi, yere doğru eğilip fotoğrafını çekti. Onun dilini biliyordu, etrafta onu duyacak pek kimse yoktu. Kulağına eğildi. "Annen nerede senin?" dedi, bir başkası onu seviyor gibi algılardı. "Öldü." dedi küçük çocuk, bunu duymamak için elindeki her şeyi verirdi. Annesi öldürülmüştü ve buraya getirilmişti, teröristler tarafından yetiştirilecekti bu masum.

Mete'ye çevirdi gözlerini, konuşmalarına gerek yoktu üsteğmen anlamıştı her şeyi. Her şey bittiğinde bu çocuklar burada kalmayacaktı, istihbarat buradaki çocukları kurtaracaktı, Ayakçı bunu hallederdi. İçi rahat etti kızın, küçük çocuğun alnına bir buse kondurdu ve yanından ayrıldı. Okul dedikleri aslında okulla alakası olmayan sadece görüntü verdikleri bir yer vardı, Azra orayı da çekti.

Tarihte propaganda olayı vardı her zaman, örneğin Hitler bir propaganda filmi çekmişti. Askerler sıra sıra yürüyorlardı ve bitmek bilmiyordu görüntü, bantlar birleştirilip sanki ordu daha çokmuş gibi gösterilmişti halbuki aynı askerler dönüp duruyordu ancak görüntü hiç de öyle değildi. Aynı düzmeceler birçok şeyde kullanılmıştı şimdi de bundan farksızdı, düzmece bir köyde anlatılmak istenen set kuruluyor sonra da fotoğraflanıyordu, insanlar gördüğü şeylere inanırdı çünkü.

"Bu köy kaç kişilik?"

"O sizi ilgilendirmez."

"Yazmak için demiştik siz bilirsiniz."

"Biz her zaman biliriz. Bittiyse kampa geçelim." Nah bilirsiniz.

Azra'nın beline elini yerleştirdiğinde kız rahatsız olmuş, çekilmeye çalışsa da Raman izin vermemişti.

"Beni çok etkilediğini söylemem gerek Eliza. Bana hayaller kurduruyorsun." Azra'nın dibinde söylese de bunları üsteğmen duyuyor ve onları öyle görüyordu. O kadar rahatsız olmuştu ki öfkesi alnında beliren damardan ve nefret dolu bakışlarından belliydi. Çok gerilmişti, o eli kırmamak ve o herifin dilini kesmemek için zor duruyordu.

"Berzan'ın kulağına giderse rahatsız olabilir Raman. Lütfen biraz mesafeni koru." Son cümlesini söylediği anda kadının önüne geçti ve boştaki eliyle çenesini sıkmaya başladı. "Sakın! Burada kim seninle ilgileniyorsa onun borusu öter, sakın bir daha bana ne yapacağımı söyleme!"

Mete Azra'nın çenesini sıkan pis eli sıkıca tutup aşağıya indirdi. Sözlerine dikkat etmek zorundaydı, sinirlerini kontrol etmeliydi ve bu görevi yakmamalıydı. "Gidelim mi artık?" O kadar zor çıkmıştı ki bu sözler ağzından, başka bir şey dememek için çok sıkmıştı kendini.

Raman Mete'ye baktı, dudaklarını vay be der gibi büzmüştü. Onu korumak için yapmıştı bunu, Raman bunu net bir şekilde görebiliyordu. Araca yeniden binmişlerdi, burada çok iş kalmamıştı aslında bunlar da bir testten fazlası değildi, yapılacak haberler Berzan ile çalışıp çalışmayacağını belirleyecekti. Üsteğmen hâlâ gergindi, yüzündeki nefreti gizleyememişti.

"Kamp buraya uzak değil, biraz yolumuz var." Yine gözleri kızın üzerindeydi, rahatsız olma aşamasını çoktan geçmişti Azra. İnatla karşılık veriyordu şimdi, sert bakışlarını kaçırmıyordu. Belki bu onu rahatsız eder diye düşündü ancak etmiyordu, aksine bu bakışlar onun içindeki sıcaklığın artmasına neden olmuştu. Mete'nin araçta olmamasını çok isterdi, tüm ihtiyaçlarını o anda gidermek için kafasına bile sıkabilirdi ancak yaparsa işler aksardı, bu kadın üzerinde kurduğu ne varsa yapacaktı ancak biraz zamanı vardı.

"Gerçekten bu kadınla yatmadın mı? Eksik misin, nasıl adamsın sen? Onu gördüğümden beri pantolonuma bile sığamıyorum sen nasıl durdun?" Mete'nin sinir boyutu onu güldürmeye başladı artık, sinirden gülüyordu. Bu kadarı gerçekten fazlaydı. Bir erkeğe erkekliğin yok mu demek kadar ağır bir şey var mıydı? Kendisini geçti yanındaki kadına bakıp tahrik olduğunu ve pantolonuna sığamadığını söylemişti. Kendisine dediğini bile bu söz için kenara bırakabilirdi, onu gözünü kırpmadan öldürebilirdi.

"Seni yatıp yatmamamız neden bu kadar ilgilendiriyor?" Sözleri sıktığı dişlerinin arasından tıslar gibi çıkmıştı, kendini oldukça zorluyordu tutmak için. Tahrik olma olayını da aslında abarttığını ve Mete'yi kıskandığı için söylediğini düşündü, bir adamı tahrik edecek kadar güzel olmadığını biliyordu ve şu hayatta isteyeceği son şey bir teröristi tahrik etmekti.

Ses kulaklığın öteki tarafına çok net gidiyordu, Hakan sessizlikle dinliyordu bu defa. Bu sözler bir adam için çok fazlaydı hele ki komutanıyken bir de bu muhabbetlere girmek ekstra sıkıntıydı.

"Sana sormadım Eliza, sen zaten benimle yatacaksın ama şu adam sende ne bulamadı merak ediyorum."

Beni neden göremedi ben de merak ediyorum ama bunlar seni ilgilendirmez orospunun evladı.

"Bana sormadın ama ben söyleyeyim, Sergio eski sevgilimdi aşkımız bitse de işimiz devam ediyor profesyoneliz biz." Erkeklik baskısını azaltmıştı böylelikle kendince, üsteğmene kalsa cevap vermeyecekti yine susacaktı.

"Yattınız yani." Hâlâ yatmaktan bahsediyor ya. "Yattık." Bu defa konuşan üsteğmendi, aldın cevabını sus artık der gibiydi. "İyi öğrendim rahatladım."

Ruh hastası olduğunu düşünüyordu, Azra'yı ve yanındaki adamla olma ihtimali olan ilişkisine neden bu kadar takmıştı kafayı? "Öğrendiysen mesafeni korumanı öneririm. Aksine şeyler de düşünmeni istemiyorum." Her zamanki tok sert sesiyle söylemişti bunu adam, sinirden gülmeyi bırakmıştı. İyice manyağa dönmüştü de son demlerindeydi.

"Profesyonel ol, sizin işiniz bu yoksa sevgili falan değilsiniz. Ve sen bana onu görünce kalkıp kalkmayacağını söyleyemezsin." Elini pantolonunun kemerine götürdü ve sağa sola doğru çevirdi. Bu görüntü Azra'yı rahatsız edince başını Mete'ye çevirdi, onu öldürmemesi için dua etti, görev yanacaktı.

"Ben kıskanç bir adamım, eski de olsa eskiye saygım var Raman. Eski sevgilimin yanında böyle imalar yapamazsın." Şu sözlerin sahte olmamasını diledi, yumdu gözlerini ciğerlerine dışarıdan gelen havayı çekip tekrar açtı, Mete ve Raman yanındaydı yine, bir şey değişmemişti her şey sahteydi. Tek gerçek olan bu sözlü tacizden onun Azra'yı kurtarmak istemesiydi.

Azra ellerini yanındaki adamın ellerinin üzerine koydu. "Benim de geçmişe saygım var, sana saygısızlık etmeyeceğim Sergio." Başını Raman'a çevirdi. "Özel şeyleri herkesin içinde konuşmamalıyız." Böylece belki susabilirdi, denemekten zarar gelmezdi.

"Edersin Eliza, sen daha çok ağlarsın Sergio. İşi neden bırakmadın?" Azra'nın ona karşı söylediği sözleri umursamamıştı bile, onu dinlemeyecekti.

"Başka iş bulamadım." Gözlerini yanındaki kadının kara gözlerine çevirirken ellerini ayırmadı ellerinden. "Aşkı değil işi tercih ettim ben."

Aşkı değil işi tercih ettim ben.
Aşkı değil işi tercih ettim ben.
Aşkı değil işi tercih ettim ben.

Ne kadar da bize uyan cümleler, siz de ben de aşkı değil işi tercih ettik.

Ellerini geri çekti bu defa, başını da Raman'a çevirdi. "Âşık olup olmaman beni ilgilendirmez Sergio, bu kadına dokunmayacaksın."

Üsteğmenin alnındaki damar çatlayacak gibiydi, sabretti. Kolundaki elleri hissediyordu bu onu dizginleyen tek şeydi. Eğer duruyorsa bu Azra sayesindeydi, ona kalsa şimdiye tüm gemileri yakmıştı.

"Beni ve aşk hayatımı bir mal gibi değerlendirmeye devam edecek misin yoksa iş mi konuşacağız?"

"Hiçbir şeyi atlamamam lazım Eliza, senin düşüncelerin önemli değil, sonunda geleceğin yer..." diyerek kucağını gösterdi. "Burası olacak."

Geleceğim yerin amına koyayım. İzzetini feriştahını siktirdiğimin kevaşesi.

"Sergio anlatsana biraz, kokusu çekici bu kadın nasıl? Seni mutlu edebildi mi?" Kokusuna ben baktım tadına da sen baktın nasıldı diyecek kadar iğrenç biriydi, kusacaktı az kaldı. Yüzü domatesin tonlarında gezen üsteğmen ise kaskatı durmaya devam ediyordu, robottan farksızdı ancak bu robot infilak etmek üzereydi.

"Azra, bu kadarı çok fazla biz bile zor duruyoruz o şu an patlamak üzere olmalı ve sen de sakin ol bak geçecek bitecek bu görev karargaha gideceğiz. Maça gideceğiz beraber bak hem futbola hem voleybola, sen sakin ol Akıncı Üsteğmen'i de sakinleştir. Derin derin nefes al bak her şey yolunda gitti şimdiye kadar." Hakan tim komutanı olarak gerekeni yapmıştı, burada söyleyeceği iki kelime bile bir şeyleri yoluna koyabilirdi. "Sabredin yol azaldı, gittikleri yönde tek kamp var, çok az kaldı."

Bu konuşma kızın sıkıntısını bir nebze azalttı, parmak uçlarıyla üsteğmene yeni bir mesaj verdi.

Az kaldı, sabır.

Kan çanağına dönen gözlerini kıza çevirdi, biri düşünce diğeri toparlamayı biliyordu, bir şekilde teselli bulabiliyorlardı. Biraz daha dayanacaktı sonra her şey düzelecekti. Azra kara gözlerini kırpıştırdı adamı sakinleştirmek için, eli hâlâ kolundaydı.

"Cevap da vermiyor, siz hâlâ âşıksınız."

"Değilim!" Sözü Azra'dan çıkmıştı, yalandı köpek gibi seviyordu. Sevgisini ölçebilecek hiçbir ölçü birimi yoktu. "Gözleriniz öyle demiyor, siz yalan söylüyorsunuz. Neyse aşk da önemli değil, seni yatağıma almama engel değil. İçindeki boşlukları doldurduğum zaman bana da âşık olursun. Daha önce böylesini tatmamışsındır emin ol."

Araba durdu, Mete ve Azra da durdu. Bir ses dahi çıkmadı, sinir zirveydi, gerginlik bölge rakımıyla yarışırdı, havada ölüm kokusu vardı bir de sessizliği.

"Geldik, bağlayın yüzünüzü bekleyin biraz aldıracağım sizi, küçük bir işim var." Az önce dediklerine cevap verdirmemiş öylece çekip gitmişti arabadan. Geride iki enkaz birden bırakmıştı.

Köye gittiklerinde de yüzlerini örtmüşlerdi çünkü Eliza'yı kimse görmemişti. Raman arabadan indi, şimdi yalnızlardı, içeride ses cihazı olabilirdi kamera da. "Kamera ve ses cihazı yok, yanınızdaki cihazdan taradım sinyal gözükmüyor komutanım." Sözü Göktürk'ten gelmişti.

"Sana titreşim yollayana kadar mikrofonumu kapat Sayaç." Ciddi bir ses tonuyla söylemişti ona bunu. Sorgulamadı Göktürk, bunu ağabeyinin iyiliği için istediğini biliyordu. Onunla konuşacağını biliyordu diğerleri gibi. Herkes her şeye şahit olmuştu. Azra böyle duramazdı karşısında bir bomba vardı ve infilak etmek üzereydi. Kendi üzerine söylenenlerdense adamın bu halleri daha çok üzmüştü onu.

Her zaman gözlerinden anladığını söylerdi kadını, Azra gözlerini kızarmış elalara çevirdi dizlerinde yükselerek. Bu gücü nereden bulmuştu bilmiyordu, onca lafın sonunda köşesine çekilip sinirlenmesi lazımdı ya da kaldıramaması. Söz konusu sevdiği adam olunca kendini unuttu birden. Dizlerinin üzerinde kalktığından dolayı boy farkları kapanmış, aynı hizaya gelmişlerdi. Kaçırmadı gözlerini, sağ elini adamın dikenli yanağına koydu ve hafifçe yüzünde gezdirdi. Sakinleşecekti, zorundaydı.

Edeceği her sözden daha etkili olacaktı bu, biliyordu. Yine bir şeyler söyleyecekti ancak önce onu sihirli parmaklarıyla sakinleştirmek istedi. Adam gözlerini kapadı, soluklarını derinleştirdi, yüzünde dolanan parmakları hissetti, ona destek olmak için varlardı halbuki o kadının da desteğe ihtiyacı vardı. Birbirlerine iyi gelecekleri zamanı biliyorlardı, bu defa daha kötü olan taraf Mete olmuştu.

Daha iyiydi, bu kadının ellerinin şifalı olduğunu düşündü. Yavaşça açtı gözlerini, ona minnetle bakan gözlere odaklandı, sabrettiği için teşekkür ediyordu. Anlıyordu işte konuşmasa da dediğini anlıyordu.

"Belini tuttu, çenene yapıştı. Senden tah... Abuk subuk konuştu işte. Duramadım." Azra konuşmadı yine, karşısındaki adamı dinliyordu. "Bir de bana dedikleri... Sikeyim böyle işi bana dediklerini bir şekilde hazmettim diyeyim ya sana dedikleri, ima ettikleri... Azra delirmek üzereyim ben."

Söylediklerinin dışarıdan duyulmadığından eminlerdi, camlar da filigranlı olduğundan rahatlardı, ön cam ise düz bir duvara bakıyordu. Tamamen güvendelerdi.

Yanağındaki elinden güç almaya çalışıyordu, daha ne kadar alabilirdi bilmiyordu. Azra elini yanağından ensesine götürdü kadın başını omzuna doğru yaklaştırdı, samimi bir sarılma olacaktı, ilk derin sarılma, ilk teslimiyeti dünkü ıslak saçlarla Azra yapmıştı bugün de Mete teslim oluyordu.

"Ben yanınızdayım, buradayım."

Mete ensesindeki eli hissedince boşta kalan ellerini kızın bedenine doladı, kolları arasında kaybolmuştu, kendisinden oldukça küçüktü, hiç fark etmemişti. En fazla adrenalinle sarılırlardı görevlerde, böylesini hissetmemişti. Hücum yeleği ile iri duruyordu, şimdi bir kuş gibi incecik ve kırılgan hissettirmişti ona. Asla kırılmayacağını gerektiği yerde de herkesi kıracağını çok iyi biliyordu.

Mete'nin az önceki ruh halinden eser kalmamıştı, bir dokunuş bir sarılış tüm dertleri süpürmüştü, tüm siniri alıp götürmüştü. Bir elini ensesine götürüp saçlarının arasına geçirdi parmaklarını, onun da buna ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ağır şeyler duymuştu ve ona rağmen kendini değil karşısındaki adamı iyileştirmeyi seçmişti.

Parmakları saçlarına esir olmuşken kulağına çevirdi başını, nefesi tenine değip kadının ruhuna işlemişti sanki.
"Teşekkür ederim." Ses kulaklığın ötesine gitmemiş direkt Azra'ya ulaşmıştı. Bırakmadı adamı, durdu öyle nefes almayı unutmuştu yine. Yutkundu, kapadı gözlerini. Akmaması için tuttuğu gözyaşını içine akıttı, daha önce huzur bulduğu o kollardaydı, kokusu burnundaydı yine. Tam ciğerine gidiyordu aldığı nefes, Mete'yi soluyordu derin derin.

Demir Leydi başını onunkine dayadı ve hafifçe başını aşağıya eğdi, boynunun kokusu yine geliyordu buram buram. "Ben teşekkür ederim, yanımda dimdik durup sabrettiğiniz ve elimi asla bırakmadığınız için." İstemiyordu ayrılmak ama zorundaydı, biliyordu. Yavaşça çekti ellerini adamdan, bedenini de biraz geriye çekti böylelikle aralarına mesafe girdi.

"Sen," dedi Mete sıkılan çenesine parmaklarını götürürken. "Sen iyi misin?" Azra başını aşağı yukarı salladı ama değildi, sadece onun sakin kalmasını istiyordu.

"Bana o lafları sizinle uğraşmak için söylediğini düşünüyorum."

"Başardı da piç." Başını yeniden ona çevirdi. "Ama önemli olan sensin. İyi ol tamam mı?"

"Olurum ama siz de iyi olun. Ne dedik, düşersek birbirimizi kaldıracağız dedik değil mi? Onlara asla yenilmeyeceğiz."

Raman buradayken sinirden patlamak üzereydi, o gitti sonra bir kadının elleri değip onun tüm dertlerini bitirdi. Onun bu yanını ilk defa 5 sene öncesinde bizzat görmüştü, bugün yine görmüştü, onun böyle iyileştirici bir yanı vardı işte. Kendi yaralanıyordu ancak başkalarını iyileştiriyordu.

Azra daha önce yüzlerini kapadıkları örtüyü araba koltuğundan eline aldı. Mete ona elini uzattı örtüsünü almak için ancak Azra bunu yapmayıp örtüyü Mete'nin yüzünü burnunu örtecek şekilde bağladı. Samimi bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına, başardık demekti bu. Siz de ben de başardık bunu demekti. Ona bir şey anlatmak için ille de kelimelere ihtiyacı yoktu.

"Başardık be Demir Leydi, başardın." Üsteğmenin dudaklarında da bir tebessüm belirdi, örtüden gözükmese de gülümsediğinde değişen yüz ifadesinden anlamıştı Azra bunu, bir de gözlerinin kenarındaki çizgilerden.

Ellerine bu defa kendi yüzüne örteceği örtüyü aldı, Mete de tuttu bir ucundan, elinden ayırdı örtüyü. Kendisi yapmak istedi. Madem Azra yapıyordu, kendisi de yapabilirdi. Burnunu da kapayacak şekilde yüzünün etrafında dolayıp arkasından bağladı. Elini yanağına koydu, bunu yaptığının farkında bile değildi. "Hazırız." diyerek geri çekti. Azra'nın bir anlığına gözleri kapanmış bir kumaş parçasının ardından dokunan parmakların kalbine tesir etmesini hissetmişti. Artık gerçekten hazırlardı, kapıya terörist yaklaşınca ikisi de eski pozisyonuna döndü. Fark ettirmeden kulaklığına titreşim yolladı, başlıyoruz demekti bu. O güzel anlarını Raman bozmuştu.

Teröristler gelince araçtan inildi, valizlerden malzemeler çıkarıldı, makine merceği ayarlandı. Çok büyük bir kamp değildi ancak iyi çekim bekliyorlardı. Mesela atış talimi ve dövüş eğitimleri alıyorlardı kendilerince. Atış poligonu gibi bir alan vardı, uzun mesafe atış denemeleri yapıyorlardı.

İki asker birbirine baktı, hiçbir söz etmeden konuşmuşlardı yine. Azra burada değil nişancı tüfeği beylik tabancasıyla bile iğne deliğini tuttururdu. Adam askeriyle bir kere daha gurur duydu, döndü önüne sipere yatan teröristi çekti. Bir asker edasıyla eğitim almıyorlardı ancak kendilerince bir eğitimleri vardı ve maalesef bu eğitimler can yakıyordu.

Azra terörist dürbününden hedefi çekti, nişancı olmak böyle bir şeydi sadece atış yaparken değil çekim yaparken de elleri titremiyordu.

İlerideki hedefe gitti, birazcık da orayı fotoğrafladı, kimse konuşmuyordu Azra çekmesi gerekenleri biliyordu ve fotoğraflıyordu. Yemek yedikleri alan çekimi, dövüş eğitimi derken çok da uzun sürmemişti kamp çekimi.

Dövüş dersleri ekstra komiğine gitti, aldıkları eğitim anca dağda yürümelerine yarardı. Düzenli bir orduyla nasıl başa çıkabileceklerini sanıyorlardı gerçekten aptallıktı yaptıkları. Karşılarında Türkler vardı, düzenli orduyu kuran Türkler, ordu millet olup tüm dünyaya askerliği öğreten Türkler vardı.

Kulaklığından bir ses işitti üstçavuş. Şimdi işler karışabilirdi, canı sıkıldı. "Azra Louis Berger adlı gazeteci de size katılacakmış, ne zaman katılır denk gelir misiniz bilmiyorum. İstihbarat geçildi bize, gerçek Sergio'nun tanıdığıymış o yüzden görev tehlikeye girebilir. Pansiyondan çıkmayın zorda kalmadıkça, biz Louis'i arayacağız."

Bokun içinde çizmeyle tepiniyoruz sanki, o kadar çok bok var ki çizmenin içine sızıyor hareket ettikçe. Sabır, ya sabır.

Yalnız kaldıkları bir andı, gözleriyle yaklaş işareti yaptı kendi yaklaşırsa parmakları üzerinde yükselmek zorunda kalacaktı, daha çok dikkat çekeceklerdi. Bazı anlarda görev rütbenin önüne geçiyordu işte. Üsteğmen kıza doğru yaklaştı, dikkat çekmiyorlardı, fotoğraf makinesi ayarı bozulmuş gibi davranıyorlardı.

"Sızıntı ihtimali var, tampona gidiyorlar beklemede kalacağız."

♟️

Tim kampa mesafeli olsa da hakim bir bölgedeydi, Fırat'ın namlusunun ucu Azra'yı çok net nişan alabiliyordu, güvenlik sağlanmıştı ancak küçük bir tehlike vardı. Üzerlerinde sivil kıyafetler ve farklı silahlar vardı, MPT ve Bora yoktu bu defa, kendilerinin yakalatma gibi niyetleri hiç yoktu. Susturuculu silahları vardı, altısı da hazırdı her göreve.

"Raman denen it hangisi vurayım hemen." Tim Mete'den farksızdı, herkes çok sinirliydi ve her şeye şahit olmuşlardı. "Abi sakin olman lazım, sen sakin ol bari."

"O kız benim kardeşim, neler dedi duymadınız mı? Yemin ediyorum bu ucu kapalı bir görev olsaydı şimdiye dağıtmıştım beynini."

Elindeki dürbünü indirip yanındaki adama baktı. "Sadece senin değil benim de kardeşim o, bakma uğraşıp durduğuma neleri aştık beraber sen şahitsin ama şu an o ikisine böyle destek olamayız, onlar yeterince gergin bizim sakin olmamız lazım." Bu sözler kulaklığın diğer ucuna gitmiyordu çünkü Hakan mikrofonunu kapamıştı.

"Komutan haklidur, benum yeduum içtuum ayri gitmezdi te okuldan beri, benum de bacumdur ama boyle sinirlenerek varamayuz bir yera." Bozuk saatin doğruyu gösterdiği andaydı Orhan, bazı şeyleri öyle iyi anlamazlığa vururdu ki salak sanırdı karşısındakiler halbuki o ayaklara yatıyordu sadece, şimdi nasıl da gerçekçiydi.

"Demir Leydi kendini çok iyi korur ha ona rağmen bir şey olur diyorsanız Akıncı Üsteğmen var ki ona kadar kalmaz olay, mikrofonu nasıl kapattırdı gördünüz demek ki sakinleştirmeyi başardı komutanı. O ikisinin başaramayacağı şey yok abi, daha önce başarmışlar yine yaparlar." 5 sene öncesi olayını ayrıntı olmasa da herkes biliyordu, Elvan da belirtmişti bunu.

"Biz burada böyleyiz Mete abi mahvolmuştur."

"Devrem haklı, abimizi iyi tanıyoruz. İçi içini yemiştir de görev bozulmasın diye susmuştur."

"Sustu da." Uydu telefonunu çıkardı cebinden, çağrı bekliyordu hâlâ gelmemişti. "Tim komutanı boşuna o değil görüyorsunuz nelere katlanıyor. Herkes o dereceye gelemez, Mete Üsteğmen komutanlığın hakkını veren biri, lider." İşinde iyiydi dediği gibi, dengeyi korur, akılcı davranır, adımlarını temkini atardı. Herkes asker olsa da herkes tim komutanı olamazdı Sancak Timi'nin hakkını veren biriydi Üsteğmen Mete Akıncı.

Hakan daha düşük rütbedeydi, ileride kendi timi olabilirdi ancak o şu anki hâlinden gayet memnundu, bu görevde kendisinin liderliğini ispatlasa bile aksi görev istemezdi. Başında bu kadar iyi bir komutan, yanında bı kadar iyi bir tim varken düzeni bozmak istemiyordu.

Volkan Üsteğmen vardı mesela, Gölge Timi'nin komutanıydı. Sancak Timi'ne az destek olmamışlardı, siniriyle ön plandaydı o ancak iyi bir liderdi, katı ve sinirli olması liderliğine gölge düşürmemişti.

Mete bambaşkaydı, askerleriyle yeri geldiğinde arkadaş da olabiliyordu, abi kardeşti, sadece can emanet etmiyorlardı birbirlerine yani. Mesela biri vardı, o her ne kadar farkında olmasa da tüm kalbini ona emanet etmişti.

"Karargahtan arama gelmedi bir türlü, istihbarat tespit çalışması devam ediyor olmalı."

"Komutanım, o karşılaşma olursa görev biter. Bunu göze alamayız." Uydu telefonu tam bu sözlerin üzerine çaldı, tam vaktiydi. Hakan uyduyu açıp kulağına götürdü. "Teğmen Batur, emredin komutanım."

"Teğmenim Louis Berger'in şehirde olduğu haberini aldık, biraz vakit geçirip adamlarımızın yanına geçecek. Sizin dikkat çekmeden adamı almanız gerekiyor. Koordinatları geçtik, derhal işler bir plan yapıp operasyona başlayın."

"Emredersiniz hemen başlıyoruz." Uydu telefonunu kapatıp Göktürk'e verdi ve GPS cihazını istedi. Koordinatlara baktı, bölgedeki bir eğlence mekanını gösteriyordu. Gündüz gündüz eğlence mekanına mı gitmişti?

"Eğlence mekanına gitmiş gündüz gündüz." Başını Elvan'a çevirdi. Yanında yedek kıyafetler olduğunu biliyordu. "Bir kızımızı daha oyuna sokmak zorunda kalacağız galiba, hiç hoşuma gitmiyor bu durum."

Yaptığı en iyi işlerden biriydi, gerçekten cazibesi olan bir kadındı ve bunu kullanmasını çok iyi biliyordu. "Hiç merak etmeyin, Louis bizde artık."

"Bugün katil olmasak iyidir." Kız kardeşlerini koruyamayan ağabey gibi hissetti kendisini Fırat, yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Göktürk çantasından çıkardığı küçük dinleme cihazını ve kulaklığı Elvan'a uzattı. "Dikkatli ol." dedi ciddiyetle. Ondan pek haz etmiyor olması zarar görmesini istediği anlamına gelmezdi, iyi olsun istiyordu. "Eyvallah."

Daha önce buraya geldikleri araca binmeden önce Elvan araçta hazırlandı, dar bir pantolon giydi altına. Üzerine de kısa bir tişört giymişti, karnı açıktaydı. Böyle sokakta dolaşamayacağından uzun hırkasını üzerine geçirdi. Vücudu daha az dikkat çekerdi dışarıda.

"Hazırım ben gidelim." derken makyajını tamamladı, biraz ağırdı kıyafetine göre, gözleri çok keskindi bakanı alt edecek gibiydi. Savaşı bu defa da böyle kazanacaktı, kaybettiği savaş hiç olmamıştı zaten.

"Şu ikisini kadın kılığına soksaydık keşke." Karşısındaki güzelliği görünce ağabeylik damarı kabarmıştı Fırat'ın. "Ben bu erkeklerin ciğerini bilirim ciğerini." Kendisi de çapkın bir erkek olduğundan kişi kendinden biliyordu işi.

"Abi sen iyi ki evlenmedin yoksa yengenin vay hâlineydi yani. Aşırı kıskanç korumacı yapın var farkında mısın?" Enes'e baktı dik dik, haklıydı aslında ama evlilik ona göre hiç değildi bağlanmamak en iyisiydi.

"Evlilik boş bir iş devrem bak komutan da bunu belirtiyor hep, demek ki ne lazımmış evlenmemek lazımmış." Zeynep he dese kıyacaktı nikahı da kız istemiyordu daha. Yatıp kalkıp ona şükretmeliydi devresi yoksa çoktan evlenmişti. "Seni nikah şahidim yapacağım, ağlaya ağlaya evet diyeceksin."

Gerginlikleri yüzlerinden okunuyordu hepsinin ama bir şekilde ortalığı yumuşatmaya çalışıyordu iki devre. "Hamileyim bu adamdan diyen bir kadına bastırtırım nikahı çok mu zor?"

Araba çalışmış ve hareket etmişti çoktan, yol fazla uzun değildi. Bu sürede ortalığı yatıştırabildikleri kadar yatıştırmak istiyorlardı. Orhan aracı kullanıyordu, diğerleri arkada oturmuştu böylelikle plan yapabilirlerdi.

"Nikahı basmadan önce mekanı basmamız gerekiyor beyler. Elvan adamımız bu." diyerek telefonundan fotoğrafı gösterdi. "Louis Berger, bir şekilde onu götürmeye ikna etmen gerek. Dua edelim de bu Raman şerefsizi kadar azmış olsun, kolay düşürelim ağımıza."

"Nara olsun adım, sarışın Avrupalı bir kadın. İş için gelmiş, içkisini yudumlayan adamı görünce selam verip muhabbet kurmuş bir kadın. Sonra sıkılıp mekan değişikliği yaparlar, ben arabama alırım onu sonra güvenli bölgeye geçeriz. Mekandan çıkartmam yeterli zaten, en kötü bayıltırım taşırız."

"İkinci yontemi daha çok sevdum, boğazini sikip boğalum oni." Hepsi ikincisini uygulamak istese de ilki daha makuldü, daha rahat hareket edebilirlerdi ve güvenilirdi. İçeride yalnız olmayabilirdi Louis, tedbirli davranmak zorundalardı.

Araba yaklaştı mekana, gündüz olmasına rağmen müşterisi vardı. İçerisi karanlıktı, pavyon havası vardı biraz. Elvan kulaklığını yerleştirdi ve küçük çantasını eline alıp hareketlendi. "O iş bende, siz beklemede kalın. Biriniz sonradan girin arkadan güvenlik sağlarsınız."

"Dikkat et, habersiz bırakma bizi."

Araçtan indikten sonra birazcık yürüdü, kapıda korumalar yoktu mekana kolaylıkla girdi. İçeride gündüz olmasına rağmen müşteriler vardı. Bar demek çok da doğru olmazdı burası için, daha çok pavyona benziyordu. Yanlış strateji miydi acaba, pavyon kadını gibi mi girmeliydi içeriye? Plana sadık kaldı ve Louis'i kestirdi gözüne. Tam yan masasına koydu çantasını, üzerindeki hırkayı diğer sandalyenin üstüne atıp sandalyeye oturdu.

Dikkatleri girişiyle üstüne çekmişti bile, çok güzel bir kızdı. Sapsarı saçları zaten başlı başına olaydı, fiziği de çok iyiydi. Garsonu çağırıp bir bardak içki istedi, hafif bir şeyler söylemişti çünkü ayık olması lazımdı, zaten bir iki yudum alıp bırakacaktı.

Başını hafifçe yan masaya çevirdi, adam ona bakıyor mu diye kontrol etmek istemişti. Bakmıyordu, şimdilik. İçkisi geldi, teşekkür edip dudaklarına götürdü, içmedi içiyormuş gibi yaptı. Başını yine adama çevirdi. Gözlerini kaçırmadan kesmeye başladı, keskin bakıyordu fark edildiği anda o büyüden kaçmak imkansızdı.

Hiç kimse kaçamamıştı daha önce, kaç erkek girmişti hayatına bilmiyordu ama onu reddeden kimse olmamıştı. Özgüveni sadece güzelliğinden değildi, yaşadıkları da güvenine güven ekliyordu.

Louis üzerindeki bakışları hissedince usulca başını yan masadaki kadına çevirdi, gerçekten de çok alımlıydı basit giyimine rağmen. Kadın içkisini ona doğru kaldırınca karşılık verdi kibarlık ederek ve başını tekrar önüne çevirdi.

Gelmesi lazımdı ya da yeniden bakması gerekiyordu. Elvan biraz daha bekledi, bakışlar kendisine dönmedi. Arka masada Enes vardı, kulaklığına bilgi geçilmişti, bakmadı o yöne. İşler hiç de yolunda gitmiyordu, masasında kıpırdandı yine dikkatini çekemedi ciddi ciddi bakmıyordu.

Bakması gerekiyordu bu böyle olmazdı, baktı bakmıyor masasına geçti. "Merhaba." dedi ortak yabancı dilde. "Merhaba." Karşılığı oldukça samimiyetsizdi, ilk defa bir erkek ona ilgi göstermiyordu şaşırıp kalmıştı. "İçkinizi yalnız içmenize gönlüm elvermedi, size eşlik etmek istedim."

"Teşekkürler." diyerek içkisini kaldırdı, sonra da bir yudum aldı. Onu reddetmemişti ancak reddetmekten beter etmişti, hayatında ilk defa bir görev bir adamı baştan çıkarması gerektirmişti en iyi yaptığı şeyi görevde başaramamıştı. "Nara ben." Elini uzatırken sandalyesini de yakınlaştırdı, dizleriyle teması yakalamak istedi. "Louis Berger."

Sadece zoru oynuyor, sana karşı koyamaz kimse koyamadı bu adam da koyamaz.

Hakan Teğmen için buz dolabı diyorlardı ya Hakan bu adamın yanında çömlek fırınından daha sıcaktı, bu adam kutuptu, hatta buz devirleri falan tamamen bu adama ithaf edilmeliydi. "Louis, ismin güzelmiş gerçekten." Öküzün arkasına tırpan bağlasak daha hızlı giderdi bu ikisinden, iletişim sıfırdı, ilerleme sıfırdı. "Memnun oldum." dedi zoraki şekilde adam. Böyle olmazdı, nasıl karşı koyabilirdi ki ona? Görev gerçekten sallantıdaydı şimdi, mekandan yaka paça aldırmak da istemiyordu onu, nasıl her şeyi şimdiye kadar sessizce hallettilerse şimdiden sonra da sessizce hareket etmelilerdi.

Stratejisi yanlıştı belki de, böyle onu tavlayamayacaktı başka bir şey denemek istedi, eğer yerse büyük bir yemdi bu. "Farkındayım sizi rahatsız ediyorum ama yardımınıza ihtiyacım var. İki saattir debeleniyorum el uzatmadınız bana."

"Sorun nedir?" Bu defa içkisini bırakıp doğruldu adam, şimdi ya yiyecekti ya ifşa olacaktı. Yemesini tercih ederdi.

"Arkada bir adam var, bu şehre geldiğimden beri yakamdan düşmedi. Sevgilim var diyerek başımdan savdım onu yine de vazgeçmedi. En son buraya geldim, size samimi davranmaya çalıştım yine burada görmesine rağmen gitmiyor dik dik bakıyor hâlâ çok korkuyorum." Parmağıyla belli etmeden arka masadaki adamı işaret etti. Enes gerçekten de onları izliyordu, duyuyordu da.

"Aferin Çağlar, çok iyi akıl ettin, aferin kızım." Hakan'dan tebrik sesleri yükselmişti bile, tim onları arabadan takip ediyordu, Enes de mekandan.

"Polise neden gitmediniz madem bu kadar ciddi?" Zekiyi oynamaya çalışma ben daha zekiyim senden.

"Gittim ama saldılar, iş için buradayım ama her günüm zehir oluyor böyle. Bir sevgilim olduğunu düşünseydi belki gururuna yediremeyip vazgeçerdi. İkna edemiyorum ki onu."

Kendi yurttaşıyla burada karşılaşmıştı ve kadın ondan yardım istiyordu, eğer denese hiçbir kaybı olmazdı. Başını salladı onaylar gibi. "Gidip konuşalım." Ayaklandı. Elvan kolundan tuttu adamın. "Konuşalım ama burası biraz kalabalık, dışarıda sessiz bir yerde konuşalım. Ben tanınan bir iş kadınıyım."

Adam dediği gibi yapacaktı, başını bir kere daha salladı ve kızın elini tutup Enes'in yanına geldi. "Biraz dışarıda konuşalım." Enes rolünün hakkını veriyordu; karşısındaki adama ukalaca baktı, tutulan ellere bakıp kaşlarını çattı. "İyi."

Louis önden çıktı Elvan'la beraber, yanda bir aralık vardı, mekanın hareketliliğine rağmen sakin bir sokaktı, sadece arka yola gitmek için kullanılıyordu iki bina arasındaki boşluktu, bir pencere dahi görmüyordu orayı. Elvan adamla birlikte oraya girdi sonra Enes de peşlerinden gitti.

Timin kullandığı araç yolun sonuna geçti, kapısı açıldı. Tek yapmaları gereken bu adamı etkisiz hale getirmekti artık.

Elvan sıkıca tutulan elini çekti yavaşça, ön tarafı Enes gayet güzel kapatıyordu, izlenmedikleri de tim tarafından kontrol edilmişti. "Ne konuşacaksın benimle?" dedi kollarını birbirine bağlayarak. Louis birkaç adım ileri gitti, Elvan arkasında kaldı. "Nara'yı rahatsız ediyormuşsun!"

İnce hırkasını burup bileği kalınlığına getirdi, birkaç adım önde duran adamın boğazına geçirip beynine giden oksijeni azalttı, sadece on saniyede yere yığdı Judo tekniğiyle. Artık o ayıltana kadar ayılmayacak öyle duracaktı.

"Nasıl içten istediyseniz adamı bayıltarak aldık. Valla ben bayılttım siz taşıyın." Ellerini havaya kaldırdı asla dokunmam edasıyla. "Kırk yılın başı işe yaradın bir de onu yapmam bunu yapmam diyorsun, devremle taşırız biz. Geç arabaya."

İki adam Louis'i arabaya taşıdıktan sonra araba çalıştı. "Bu herif sana ciddi ciddi bakmadı mı?" Elvan büzdü dudaklarını ilk defa cazibesi işe yaramamıştı. "Erkeklerden hoşlanıyor galiba başka açıklama bulamadım kendime."

"Güzel boğdun ama tertemiz. Bak biz dedik bayıltman daha iyi olur dedik. Neyse ama taktik çok iyiydi kurtardın ortalığı, hiçbir tehlike kalmadı artık gönül rahatlığıyla komutanlardan haber gelmesini bekleyebiliriz. Yeni bir güvenli ev ayarlandı, haber gelene kadar orada kalacağız. İnşallah hemen haber gelir de dönüş yaparız."

Elini Göktürk'e uzattı teğmen, "Göktürk uydu." Sayaç uydu telefonunu ona uzatınca "Teğmen Hakan Batur, paket vukuatsız teslim alındı komutanım, Akıncı Üsteğmen'den haber bekliyoruz."

♟️

Ay çok duygu yüklü bir bölüm değil miydi? Raman'ın Azra için söylediği sözler Mete'ye söylediği sözlerden daha ağır geldi Mete için. Sonra Azra onu sardı sarmaladı yaraları hafifledi. Gözlerine baktı sessizce konuştular. Çok özeller ya Mete gör şu kızı artık be...

Elvan'ın Louis'i tavlayamaması peki jskdxbdjdj Aşırı komikti bence yaa.

Nara adı da bizim kupa bebeğimizin adı😭 Çok özledim Nara'm kupa bebeğim 💛🖤

Bir sonraki bölüm için size gözyaşı garanti ediyorum. Biz daha da güzel ve özel olacağız.

Mete'ye mesajınızı tam olarak buraya bırakabilirsiniz.📩

Kocaman öptüm sizi görüşürüzzz😘

Loading...
0%