Yeni Üyelik
63.
Bölüm

16. "Türkmen Kızı"

@rubamsalepe

Merhaba canlarım, bölümü beğenip yorum yapmayı unutmuyoruz değil mi?💃🏻

Bir de beni bu hesabım ve instagram rubamsalepe hesabımdan takip ederseniz çok sevinirim. ❤️

Bölüm Müzikleri:
•Barış Akarsu- Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş
Tarkan- Bir Oluruz Yolunda
•Tarkan- Hep Birlikte Milli Takım

♟️

Reşat Yarbay time birkaç gün karargaha uğramamalarını emretmişti, gelirseniz topuğunuza sıkarım diye de tehdit etmişti. O psikolojik savaş verdikleri görevden sonra bunu fazlasıyla hak etmişlerdi. Tam iki gün hiç evden çıkmamıştı Azra, öyle içine kapanıp kendini de yememişti. Komutanına söz verdiği gibi her şeyi orada bırakmaya karar vermişti ancak ruhen yorgun hissediyordu. Evinde iyice dinlendi, baktı dinlenmekten de yoruldu kalktı dip köşe temizlik yaptı, mutfak dolaplarını bile sildi. Üçüncü gün olmuştu bugün de yatmaya karar vermişti.

Mete de evindeydi, iki deli oğlanla beraber didişe didişe takılıyordu. Kahvaltıya Zeynep gelmişti, Göktürk'le atışmaktan doğru düzgün bir şey de yiyememişti.

"Yedin işte git artık bir de kahveye kalıyor, neyine senin kahve acaba?" diyerek kızın önündeki kahveyi çekip içmeye başladı Göktürk. "Bıraksana lan kızın kahvesini." Enes devresinin elinden kahveyi çekiştirdi, Zeynep de madem kahvesiz kaldım benimkini çalanın kahvesini içerim diyerek onun kahvesini çaldı. "E yine aynı şey oldu, kahvemi çaldığına değdi mi? Aklın hiç çalışmıyor senin ya, gram yok bak şu kadarcık bile yok." Parmağının ucunu gösterdi.

"Lan Sayaç, kızı rahat bıraksana." Enes elindeki kahveyi çekiştirmeye devam ederken "Abim haklı, salsana bizi ya bir rahat vermedin karı koca arasına yatan kaynana gibisin." dedi, kaşlarını çatmıştı. Bıkmıştı arkadaşının bu kıskançlıklarından ama Zeynep de altta kalmıyordu gerçekten anlaşamıyorlardı.

"Karı koca mı? Yok öyle bir şey, o senin aklının sana oynadığı bir oyun sadece. Bana bak." diyerek Enes'ten kurtardığı kahveyi bitirip Zeynep'e döndü. "Devremle evlenmeye kalkarsanız üzerime mazot döküp kendimi ateşe veririm." Parmağını salladı ikisine de, aklından bile geçirmek istemiyordu bunu.

"Mazotun fiyatından haberin var mı, kolonya dalan dök mazota değmezsin sen." Kaşlarını çatıp üsteğmene döndü bu defa da. "Abi arabalardan hortumlarız en kötü senin Toros'tan hallederiz. Hiç şey etme yani."

"Toros'uma dokunursan seni vururum Göktürk. Bak at avrat silah demiş bilge atalarımız, silahıma zaten dokunamazsın, benim atım arabam vallahi vururum, hiç acımam sıkarım." Toros denince akan sular duruyordu onun için, bir de küçük araba koleksiyonu...

"Eksik saydın abiciğim de neyse girmeyeyim oralara genç yaşımda ölmek istemiyorum." Mete bir tövbe estağfurullah çekerken Enes başladı devresine söylenmeye. "Madem ölmek istemiyorsun güzel kardeşim çok rica ediyorum defolup gider misin az öteye?"

"Şu süpürgesiz tabancalı cadıyla seni yalnız bırakırsam bağlama büyüsü yapar diye korkuyorum." Zeynep Göktürk'ün koluna bir yumruk geçirdi, sert bir yumruk değildi bu bir polisin yumruğu hiç değildi. "Şiddet var görüyorsunuz." Kolunu gösterdi. "Kırmızı kart talep ediyorum."

"Zeynep'im kalk gidelim bu rahat vermeyecek bize. Kalk kalk hiç durmayalım."

"Lan siz gelmiyor musunuz?" Gözlerini adamlarına çevirdi üsteğmen.

"Yok abi siz takılın biz biraz baş başa kalalım. Mümkünse şu hıyarı da götür."

Göktürk ayağı kalktı ve televizyonun yanında dikildi. "Abi ben de gelmiyorum, birkaç işim var siz gidin."

"Hakan, Fırat, Azra ile gidiyoruz o zaman, diğerleri bizi sattı. Gidin ne haliniz varsa görün hadi." Mete başını sofraya çevirdi. "Sen de kaldır şunları, evi de bir süpür öyle çık ben gidiyorum."

"Tamam anne, yemek de yapayım mı?" Mete ciddiye alıp başını iki yana salladı. "Biz oradan çıkışta yemeğe gideriz zaten zahmet etme. Gelince yaptığım fasulyeyi dolaptan çıkarıp yersiniz." Göktürk bıkkın bir bakış atarak bir garson edasıyla tabakları doluşturdu ellerine, düşmemesi mucizeydi ya da bu işte gerçekten yetenekliydi.

"Hadi kaçtım ben." diyerek masadaki Toros'unun anahtarını aldı ellerine dışarıya attı kendisini. Beyaz bir gömlekle siyah pantolon giyinmişti. Havalar ısınmaya başlamıştı ama gömlekle üşüme ihtimaline karşı yanına ince siyah bir ceket aldı ve arabasına atladı. Çok uzun sürmemişti yol, başından beri planladığı yere varmıştı. Haber de vermemişti, ona sürpriz olacaktı. Zili çaldı ve kapının açılmasını heyecanla bekledi, sürprizine ne tepki vereceğini merak ediyordu.

Azra kapıyı açıp kasaya yaslandı şaşkınca. Onu gri askılı üstü ve onun takımı olan uzun gri pijama altıyla karşılaşmıştı. "Günaydın." dedi adam gülümseyerek. "Günaydın komutanım?" Hayırdır ne işiniz var burada der gibiydi. "Burada dikilecek miyiz?"

"Affedersiniz." diyerek içeriye davet etti üsteğmeni. Kadın siyah saçları ensesinden bir tokayla tutturulmuştu. Uykusu yoktu ancak yüzünden anlaşılan bir bitkinlik vardı, Mete acılarını deşmek istemediğinden o konuya değinmeyecekti. "Hoş geldiniz."

"Hoş buldum. Kahvaltını yaptın değil mi?" Başını iki yana salladı, masayı hazırlamış tam kahvaltıya oturacaktı ki kapı çalmıştı. "O zaman hemen kahvaltını yap."

"Yapayım yapmasına da yani..." Siz neden buradasınız diyemedi, onun sürekli yanında olmasını çok istese de anlam verememişti sadece.

"Sen de haklısın neden geldiğimi merak ettin. Geçelim masaya aynı zamanda kahvaltını da yaparsın." Azra başını sallayıp mutfağı gösterdi komutanına, masa hazırdı ona da bir bardak çıkardı ve demli bir çay koydu bardağa.

"Önemli bir şey olsa beni acele ettirirsiniz o kadar tanıyorum sizi." derken bir lokma ekmek attı ağzına, peyniri de peşinden tıkıştırmıştı.

"Yani bizim için önemli dünya için önemsiz bir şey merak etme görev falan çıkmadı tatilini bölmeyeceğim." Kızın pijamalarına baktı gerçek bir tatil kuşu gibi görünüyordu.

"Buna sevindim. Benim evime çekinmeden gelebilirsiniz sebebe ihtiyacınız yok da sebepsiz gelmeyeceğinizi de biliyorum."

Ekmeğine salça sürüp yedi bu defa, adam çabucak söylesin diye hızlı besleniyordu.

"Sürpriz. Kahvaltını bitirmeden söylemem."

Bu Azra'yı daha da heyecanlandırmıştı, yarım çayını bitirip ayağı kalktı ve çayını doldurdu, döndüğünde bir boş bardak daha görmüştü, onu da doldurup yerine geçti.

"Gözlerindeki bu ışıltıyı görmek çok güzel." dedi Mete, en son gözlerine baktığında mutsuzlukla iç içe geçmiş tükenmişlik, yorgunluk, nefret gibi duyguları görmüştü, şimdi ise bambaşka bakıyordu, heyecanlıydı.

"O ışıltıyı siz getirdiniz." dedi, bilerek söyledi ağzından kaçmamıştı. Mete şimdi için söylediğini düşünse bile Azra bunu geniş zaman olarak kullanmıştı.

Üsteğmen gülümseyip çayını yudumladı ve sessiz kaldı, hızlıca bitirmesini bekliyordu ki geç kalmalarını istemiyordu. Azra doyunca çayından son bir yudum alıp masaya bıraktı bardağını, bu bitti demekti. Masayı toplamaya kalktığında Mete elini tuttu, bırakmasını istemek içindi bu.

"Sen bırak ben hallederim sen hazırlanırken." Ne dediğini duymamıştı bile adamın. O elini tutan ele takılı kalmıştı, Mete çekince gerçeklerin farkına varmıştı, o elin orada durmaması çok acıydı.

"Teşekkür ederim ama neden hazırlanıyorum?" derken bulaşıkları bırakmıştı, Mete'nin yıkayacak olmasını asla garipsememişti, bu adamın sürekli yaptığı bir şeydi. Sadece biraz komutan asker çizgisinin dışına çıkıyorlardı, ast üst ilişkisine göre Mete'nin hizmet görmesi değil Azra'nın yapması lazımdı, Mete bunu hiçbir zaman istememişti.

"Hazırlan gidiyoruz." dedi gülerek, onu daha da meraklandırmıştı bu sözleri. "Nereye gidiyoruz ya?" Evde olmak iyi gelmişti aslında, karargahtan çağrılana kadar evde vakit geçirmeyi tercih ederdi. Televizyon izler hatta film falan açıp saatlerce anlamsızca ekrana bakardı, tüm planı buydu.

"Sana bir sözüm vardı hatırlıyor musun?" Türkü sözünü tutmuştu, hangi sözüydü bu merak etti, yüzünün ifadesi de merakını gösteriyordu. "Maça gidecektik ya hani, bugün Demir Sancak'ın derbisi varmış. Ben de timime bir maç ısmarladım."

"Gerçekten mi? Ben aylardır gidemiyorum çok özlemiştim." Heyecanla ellerini birbirine vurdu. Televizyon izleme planlarını kaldırıp çöpe attı, onunla takımının maçına gitmek kadar güzel ne olabilirdi ki?

"Teşekkür etsem kızacaksınız o yüzden şey diyeyim ben, eyvallah." Ayağı fırladı, heyecandan bir sağa bir sola döndü sonra durdu yerinde. "Hadi çıkalım o zaman?" Kapıyı gösterdi Azra, üzerindeki pijamaları bile unutmuştu. Mete parmağıyla kadını işaret etti, gözleriyle baştan aşağıya süzdü onu.

"Bu halde mi?"

"Ay doğru. Ben şey edeyim o zaman. İki dakika bekler misiniz?" Beklemeyecek olsa haber verirdi, beklerdi tabii ki. "Git giyin hadi. Ben de hallederim şimdi bunları." diyerek başıyla yatak odasını işaret etti.

Azra hemen odasına attı kendisini. Mete de bulaşıkları makineye dizip kahvaltılıkları da dolaba koydu. Masayı da sildikten sonra bezi yıkayıp kenara koydu.

Demir Leydi heyecanla odasına girer girmez dolabının kapağını açtı, onlarca olan siyah taytlarından birini çıkardı, siyah bir badi de koydu yanına. Pijamalarını çıkartıp üzerine geçirdi hemen. Siyah çoraplarını taytının üzerine çekti, gayet de spor duruyordu. Ayakkabılarıyla da güzel bir kombin olacaktı. Son olarak kulübün geçen sene satışa koyduğu ve soyadını bastırıp aldığı formayı geçirdi üzerine.

Forma kırmızı beyazdı, sırtında büyük siyah harflerle Demir yazıyordu, forma numarası olarak da 10'u seçmişti içinden, Kalyoncu'nun numarasıydı. Üzerindeki formanın zemini kırmızıydı, koltuk altından başlayan iç içe geçmiş iki beyaz çerçeve baklava dilimi vardı, formanın tam ortasındaki boşlukta numara yazıyordu. Yakası da beyaz renkteydi. Kulübün simgesi iç içe geçmiş DS harfleri ve şanlı Türk bayrağı da tam göğsünün üzerindeydi. Güzel bir formaydı, hele rengi kırmızı beyaz olunca çok daha güzeldi.

Aynada kendisine baktı, kirpiklerine rimel sürdükten sonra göz kapağındaki kirpik diplerine kalem çekti, o silik görüntüyü daha çok seviyordu, sadece üst kirpiklerinin diplerine yapıyordu, altta iyice büyücülere benziyordu daha önce denemişti. Dudaklarına kendi tonunun biraz açığı tonlarda mat bir ruj sürdü, cildinde kapatacağı bir yer olmadığı için fondöten sürmedi, ekstra bir göz makyajı da yapmadı. Düz siyah saçlarını başının en tepe noktasında sarıp topuz yaptı. Önden bir iki tutam çıkartıp saçlarına biraz hareket verdi, hazırdı.

Odasının kapısını açıp onu bekleyen adamın yanına gitti. "Bayağı bayağı taraftarmışsın, forman bile var." Üzerindeki formaya baktı başını eğerek. "Beyaz ve siyah zeminlisi de var ama ben en çok bunu seviyorum."

"Numarası da var." Azra arkasına döndü ve sırtında yazan soyadını gösterdi. "Sadece numara mı, soyadımı yazdırdım." Maça yayın yasağı geldiğinden şanslılardı bir şekilde kameraya çıkma ihtimalleri olursa da artık olmayacaktı. Mete Miray'la konuşmuş tam da saha kenarından yer ayarlamıştı, maçın içindelermiş gibi izleyeceklerdi. Sadece dört kişi gidecek olmalarını kendisi de beklemiyordu aslında ama hiç kişiden iyiydi dört kişi.

"Ben de beyaz giyindim destek olayım diye, kırmızı pek yakışmıyor pavyon şarkıcıları gibi oluyorum." Azra bir anlığına komutanını pavyonda saz çalıp küfürlü şarkı söylerken hayal etti, hayali bile korkunçtu. "Gayet iyi olmuş. Kimler geliyor Fırat abi hariç?"

Fırat'ın hayır demesi imkansızdı bu teklife. Onca kız olacaktı bulunmaz nimetti onun için. Hakan da en son kulaklıkta maça gideceğini söylemişti onunla, o yüzden gelmeyi gitmeyi kabul etmişti. "Bize ek olarak Hakan geliyor."

Bir of kaçtı dudaklarının arasından. "Desenize desteğe giderken maça köstek olacak." Aralarındaki gerginlik çok net göze batmıştı o gün, şimdiki karşılaşma nasıl olacaktı çok merak ediyordu.

"Azra." dedi ayaklanıp, kapıya doğru yeltendiğinde Azra siyah çantasına anahtar, cüzdan ve suyunu koyuyordu. Silah bu defa yoktu, sahaya silahla giremezlerdi, hepsi silahsızdı.

"Emredin." Cebindeki anahtarı çıkarıp kıza döndü. "Seni iyi gördüğüme sevindim." Başını iyiyim anlamında salladı kız, iyiydi ve bu onun sayesindeydi.

Siz varken kötü olmak ne mümkün?

Ona bakınca gözlerinin içi gülmüştü, elalarına takılı kaldı bir süre. Üsteğmen de kolunu sıvazlayıp ona desteğini gösterdi.

Tenim parmaklarınızın varlığıyla kavruluyormuş meğer, yeni anladım.

"Bir de siyah zülüflerini salmışsın yakışmış." Güzel olmuşsun demenin başka bir yöntemiydi bu. Şakaklarından aşağıya düşen saçlar onun dikkatini çekiyordu her defasında.

Azra gülümseyip ayakkabılarını giydi ve komutanının çıkmasını bekledi, ardından kapıyı çekip merdivenlerden aşağıya indiler, Toros ikisini Demir Sancak Spor Sarayı'na kadar götürecekti. Diğerleri ile de orada buluşacaklardı, onlara orası daha yakındı.

Üsteğmenin yanına oturdu Azra, her maç geleneği olduğu gibi telefonunu çıkardı ve ön kamerayı açtı, bir iki tane maç öncesi fotoğrafı çekti. Bunu yaptığında maçları genelde kazanıyorlardı, totem yapmıştı kendince. Bir insani yönü olması kendisini mutlu ediyordu, yoksa dağdan eve evden dağa, tüfekten teröre insan kafayı yerdi. O bir kadındı ve en önemlisi insandı, normal insanların yaptığı şeyleri yapabilmek onun için lükstü ve yapınca mutlu oluyordu.

"Biz yok muyuz ya?" Telefonun kamerasına doğru baktı, bunu duyunca kamerayı ona doğru çevirip ikisini de tek bir kareye yerleştirdi. Mete ona iyice haklaştı, omuzları birbirine değse de kolunu ona atmamıştı. İlk maç anılarıydı, daha önce timle beraber bir sürü fotoğrafları olmuştu ama bu ikisinin ilk özel fotoğraflarıydı. Mete kameraya bakıp gülümsedi, biri kırmızı beyaz, biri beyazlar içinde gerçekten uyumlulardı. Adamın her zamanki gibi bir tutam saçı alnına düşmüştü, fotoğrafı olduğundan iki kat güzel gösteren bir ayrıntıydı bu.

"Şimdi rakip takım düşünsün, bu maç bizim." Elini yumruk yapıp geriye doğru çekti bir zafer kazanmış edasıyla. "Biz seni tutamayız da şimdi, sahaya atlar oynarsın."

"Sonra Türk voleybolunun Demir Leydi'si olurdum."

"Silahlı kuvvetlerin Demir Leydi'si olmasını tercih ederim açıkçası, top peşinde koşacağına Bora'n ile terörist peşinde koşman çok daha iyi olur. Yani şahsi fikrim sadece, seni dağda terörist avlarken gördüğümden değil." Her gün dağın başında tüfeğinin dürbününden bakmadığını bilmese inanacaktı öyle inandırıcı söylemişti.

"Yani benim de pek fikrim yok o dağa bile çıkamam ben." Mete bir anlığına başını ona çevirdi.

"Ağaçların tepesine tüneyip 1000 metreden terörist vurduğunu görmesem şu dediğine inanacağım." Tekrar yola döndü, gülüyordu. Azra da onunla gülmeye başladı, attığını vurmasa o da inanacaktı.

Araba ilerliyordu, çok uzak olmasa da belli bir mesafe vardı arada. "Türkmen Kızı'nı göreceğim için heyecanlıyım, onu hayranı olarak izleyeceğim beni görürse de arkadaşı olarak sarılacağım galiba."

"Sarıl tabii o da sevinir."

Biraz heyecanlı görünüyordu kadın, sanki sevgilisiyle buluşacaktı. Hayran olduğu sporcu arkadaşı olmak üzereydi ve bu onu çok heyecanlandırıyordu.

"Acaba sevdi mi beni? Arkadaş olalım istiyorum ben."

"Senin maça gitmende onun da parmağı var. Seni gayet sevdiği belli. Hem..." Gözlerini Azra'nınkilere çevirdi, kırmızı ışıkta duruyorlardı bu yüzden trafiğe de bağlı olarak bir süre hareket etmeyeceklerini biliyordu. "Hem insan kendini kurtaran birini nasıl sevmez ki?"

Çok güzel konuşuyor da söz konusu kendisi olunca tüm teoriler boşa çıkıyor. Ben de sizi kurtardım ama siz beni sevmediniz.

"Yani seviyordur diyorsunuz."

"Bence seviyordur." diyerek önüne döndü yeniden, böyle konuşmaları kendisi için de yapmasını o kadar çok isterdi ki. Bazen mümkün olmuyordu işte, bazen insan çok sevse de başaramıyordu.

Mete bugünü çok önemsemişti, bu maça zaten gideceklerdi ama üsteğmen askerinin biraz sosyalleşip yaşadıklarını unutmasını istemişti, o yüzden biraz erkene çekmişti tarihleri. Miray ile güzel bir organizasyon yapmıştı, Azra sadece maça gideceklerini sanıyordu.

"Vur vur vur, Demir Sancak vur.
O kupa gelecek, altın için vur." Komutanına çevirdi kara gözlerini. "Efsane tezahüratları var, ruhu içimde hissediyorum şimdiden. Bir Ankaragücü değiller ama olsun."

"Bursaspor'u unuttuğun için disiplin işlemlerini başlatacağım." Taraftar denince akla Teksas geliyordu, biz şöyleyiz böyleyiz diyenlerin hepsinden daha iyilerdi. Biraz şiddete meyilli olmaları dışında ki o da kulüp kapatılacak diye silahla kulübü basmaları, sorun yoktu.

"Bursankara deriz ya, Bursa candır."

Tuhaf hissediyordu, sevdiği adamla maça gitmek her zaman hayaliydi ancak komutanı olarak yanındaydı şimdi, yetmezmiş gibi diğer iki adam da badigart gibi diplerinde olacaktı. Üç adam da bu kadının komutanıydı, üçü de onun için bu maça gelmişti ama o ayrıntıyı aşktan gözü kör olduğundan kaçırıyordu kadın.

"Az kaldı." derken saate bakıp hemen yola geri çevirdi gözlerini. Öğlen maçıydı bu, pazar günü olduğundan kalabalık olacaktı. Saati neden erkendi bilmiyordu ama güzel geçeceği kesindi.

Mete Toros'unu müsait bir yere park edip indi arabadan, kapıları kilitledi ve onunla beraber inen kadına döndü. "Gelmiş bizimkiler." diyerek girişte bekleyen iki adamı gösterdi. Hakan her zamanki gibi siyahları giymişti, Fırat da spor giyinmişti ancak üzerindeki beyaz renkti. Yani iki beyaz, bir kırmızı, bir siyah olarak takımın renkleri halinde gelmişlerdi.

"Ee beyler girmiyor muyuz, ağaç ettiniz bizi." Bir süredir bekleyen onlar değilmiş gibi davrandı üsteğmen, gayet de keyif almıştı bunu yapmaktan. Hakan adama döndü işaret parmağıyla spor sarayını gösterdi. "İçimden gelmiyor ama işte ben vefalı bir insanım, Azra'ya sözüm var."

"Komutanım nedense en çok sizin eğleneceğinizi düşünüyorum ben. Hem Kalyoncu 10 numara kız." Şu kelime oyununu yapmasa ölürdü gerçekten. "Çok zorlama yine de sen güzel kız kardeşim, koskoca teğmene dediğine bak ağzının da ayarı yok. Siz kusuruna bakmayın, bizim kızın bazen ayarları bozuluyor bilirsiniz." Biraz mizah biraz da uyarı niteliğindeydi sözleri. Mete gülümseyerek izliyordu onları, didişmeleri bile güzeldi ama biraz daha beklerlerse maç başlayacaktı.

"Menajer bizi sporcu girişinde bekliyor oradan gireceğiz." diyerek ikinci kırmızı kapıyı işaret etti. Önden yürüyerek de rehber oldu, her zamanki gibi timi ardından geldi.

Salon kulübe özel olduğu için diğer salonlar kadar büyük değildi ancak yine de kalabalık bir taraftar kitlesini alıyordu. Bugün de tribünlerin tamamı doluydu. Kırmızı beyaz takım bayraklarının yanında atkılar ve ay yıldızlı bayraklar da meydandaydı. En önde özel izleyicilerin ağırlandığı bir yer vardı, sahanın üst tarafında da vardı bu ancak Miray onları saha içine yakın kısımda ağırlamak istemişti. Koltukları çoktan ayrılmıştı, menajer onlara yerini gösterdikten sonra ısınmada olan Miray'ın yanına gitti, misafirlerinin geldiğini söyledi. Daha önce ayırdığı dört taraftar atkısını da eline alıp koştu onlara doğru, bariyeri aşıp yanlarına geçti.

"Azra." diyerek sarıldı karşısındaki kadına, gerçekten mutlu olmuştu bu insanları tekrar gördüğüne. Bu insanlar canını kurtarmıştı her gün minnet duyuyordu. "Terliyim kusura bakma, malum." diyerek sahayı gösterdi.

"Saçmalama, bu kadar yakından 10 numara Kalyoncu'yu görmek mükemmel bir his." Daha önce Miray'ı görmüştü, şimdi 10 numara Kalyoncu ile sarılıyordu. "Bir de benim hislerimi bilseniz, çok mutlu oldum geldiğinize." diyerek ellerini üsteğmene uzattı tokalaştı, sonra Fırat'la da tokalaştı, en sonunda Hakan kalmıştı. Yavaşça ona da elini uzattı, tokalaşır tokalaşmaz geri çekti, aradaki soğuk rüzgarlar çok net bir şekilde gözüküyordu.

Diğer elinde tuttuğu atkıları tek tek misafirlerinin boynuna geçirdi, Hakan'ınkini geçirirken biraz zorlanmıştı, tam iki metreydi, başını eğmese zıplaması gerekebilirdi.

"Desteklerinizi bekliyorum, maçı alıyoruz sonra kaybolmayın bir yere, geleceğim."

Onun da üzerinde Azra'nınki gibi kırmızı forma vardı, sıfır kol kırmızı formanın altında kırmızı şortu, beyaz dizlik, çorap ve ayakkabıları vardı. Kumral saçlarını at kuyruğu yapmış bir iki kolye ve küpe takmıştı. Sporcu olarak çok iyiydi ancak görünümü de mükemmeldi, her voleybolcu gibi o da çok güzeldi.

Kız sahaya inince tribünden sesler yükselmeye başladı, tim de yerlerine oturdu. Fırat'ın yanında Azra, onun yanında Mete en sonda da Hakan vardı.

"Kupa geliyor kupa yalelel yalele
Rakibi sere sere yalelli
Amanın aman aman
Zamanın zaman zaman
Bizim kupa ne zaman yalellelli."

Dere geliyor türküsünü marşa çevirmiş söylüyorlardı, türküye bu kadar düşkün iki insan bunu duyunca birbirine çevirdi gözlerini istemsizce. "Dere geliyoru çevirmişler." Etrafına baktı maç başlamak üzereydi, oyuncu adları anons edilmeye başlanmıştı bile önce bir alkış kopmuştu.

"Daha neler neler var, bir de şey bizim takım nasıl desem biraz Teksas gibi çok sakin bir takım (!) Hakemi satırla kovaladıkları için yayın cezası yedi kendileri." Üsteğmen kahkaha attı bunu duyunca, çok yanlış bir şey olduğunu biliyordu ama gülmeden edemedi, satırla adam mı kovalanırdı? Sonra kendi takımını düşündü, kendi takımının yaptıklarını düşününce sustu.

Maç düdüğü çaldı, ilk servis rakip takımdan geldi. Rakip takım da güçlü bir takımdı. Libero topu kolaylıkla karşıladı, topu pasöre yollarken de zorluk çekmedi, top oradan da çapraza gitti. İlk hücumda top ölmüştü. Tribün ayağı kalktı, sesler daha da yükseldi.

"Çapraz vurur top ölür,
Demir Sancak kupa görür."

Servisi kullanan Demir Sancaklı oyunculardı, kız servisi eli titremeden kullandı, top fileyi aşıp rakip smaçörün elleriyle buluştuğunda topu pasöre yolladı, pasör tekrar smaçöre yolladı. Üç metre gerisinden hücum etti ancak Demir Sancaklı libero bu hücumu karşılamıştı, onun için kolay bir toptu. Pasör topu bu defa 10 numaraya yolladı. Türkmen Kızı ön turdaydı, adımladı ve sıçrayarak kolunu geriye doğru çekti, asla hata yapma lüksü yoktu hele maç başında hiç yoktu, sert bir şekilde topa vurduğunda üç metre çizgisinin içinde öldürdü. Bir sayı daha kazanmışlardı.

"İşte bu be yürü be Türkmen Kızı, helal sana be!" Azra bağırırken kendini kaybetmişti, sahaya atlayacak manşeti kendi alacak gibi gözüküyordu. Bu halleri üsteğmeni gülümsetti. Gerçekten iyiydi, iyi olduğunu bilmek onu mutlu etmişti. Daha da iyi olacaktı, olmalıydı.

Hakan kollarını birbirine bağlamış tüm ciddiyetiyle maçı izliyordu, daha önce gerçekten de Miray'ın dediği gibi olduğunu görmüştü, bu kız hakeme kadar sıçrayabiliyordu. Boynuna asılan atkının hakkını vermek için sayı alındıkça ellerini bir iki kez birbirine vurmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu, sadece seyrediyordu.

Pasör orta oyuncuları ve çaprazıyla oynarken smaçörünü de ihmal etmiyordu. Miray setin bitmesine üç sayı kalana kadar tam yedi sayı almıştı. Nefes nefese kalırken aklındaki tek şey maçı kazanmaktı. Yeniden ön turdaydı. Takım arkadaşı servisi kullandı, etkili bir servisti bu servis Demir Sancaklı oyunculara kadar uzandı, avantaj topunu da Miray karşıladı. Top pasörün ellerine doğru gidince pasör topu çaprazına yolladı, çapraz için top biraz alçak kalınca rakip yarı sahaya plaseyle yollamak zorunda kalmıştı, kolay bir toptu bu rakip takım kolaylıkla çıkarmıştı. Smaçör çıkardığı topu pasöre yolladı, pasör de iyi pası görür görmez orta oyuncusuyla oynamak istedi. Kısa pas attı orta oyuncusuna, o da ortadan hücuma geçti ancak karşısına üçlü bir duvar çıktı. Miray olağanüstü sıçrama yeteneğiyle göğe yükselmiş karşısındaki kendisinden neredeyse 20 cm uzun rakibe parmaklarıyla blok yapmıştı. Rakip kendi yarı alanına düşen topu çıkaramadı. Miray sevinç çığlığı atıp sahayı turladı sonra da takım arkadaşının üzerine atladı, bunu yapmayı çok severdi iyice motive oluyordu. Takımını kritik anda öne geçirmişti ve bunu blokla yapmıştı, kendinden oldukça uzun birini ve durdurulması onu fazlasıyla motive etmişti, zor orta oyuncuyu durdurmuştu.

Arkada monster block sesleri yükseldi daha sonra Türkmen Kızı türküsünün nakarat kısmı çalındı. Onunla özdeşleşen bir türkü olmuştu bu tribünlerde.

Pasör tekrar servise geçti, bu servis de etkiliydi direkt zemini bulmuştu. Servis sayısıyla bir sayı daha öne geçmişlerdi. Rakip takımın mola ve itiraz hakkı yoktu, oyuncu değiştirip oyuna müdahale etmek istemişlerdi. Kısa bir duraksamanın ardından pasör servisi kullandı. Yine etkili bir servisti, smaçör zor karşıladı pasör saha dışına kadar koşmak zorunda kaldı bu da onu yormuştu, dengesiz topu arkadaşına manşetle yollayabilmişti anca. Smaçör de topu çift elle rakibine yollamak zorunda kalmıştı. Pasör çaprazı manşetle bu topu karşıladı ve pasöre yolladı, pasör Miray'a yolladı. Miray adımladı ve sıçrayıp havada asılı kaldı, aynı Japon animeleri gibiydi, havada takla atsa şaşırmazdı kimse. Karşısına ikili blok yerleşince bileğini içeri doğru çevirip sert bir şekilde topa vurdu. O topun ölmeme imkanı yoktu. Top bu hücumda rakibin bloğundan ta Hakan'ın koluna kadar gitmişti. Çok sert vurmuştu Miray, daha önce yarasını sardığı yere gelmişti. Acı falan kalmamıştı ancak elleriyle değdiği yere uzun zaman sonra topuyla da değmesi, değmek de denemez füze yollamak çok daha doğru bir terim olur, Hakan'ın aklına o günü getirdi.

Miray yerinde sıçraya sıçraya arkadaşlarının yanına gitti, ortada onlara sarıldı ve arkadaşlarının popolarına küçük bir vuruş yaptıktan sonra saha değişimi yapıldı. Koçuyla strateji konuştuktan sonra suyundan kocaman bir yudum aldı, boynuna astığı havlusuyla beraber misafirlerinin yanına gitti yeniden.

"Sürekli beni yaralamaya meyillisin galiba Türkmen Kızı. Sert bir toptu, sende böyle deli gücü olduğunu düşünemezdim bile."

Azra ile çok da farklı değildi boyları ancak Azra bir askerdi, Miray daha nahif bir kız olarak canlanmıştı aklında. Halbuki o bir sporcuydu hiç de nahif değildi.

"Biraz deliyimdir. Sana kendimi ispatlamış oldum teğmen." diyerek gururla baktı eserine sanki top hâlâ ondaymış gibi. "Adımla seslen bana, toplum içerisindeyiz." diyerek ikaz etti kızı, bu diğerleri için de geçerliydi. Başını hızlıca salladığında düdük sesini duydu. "Kaçtım ben." diyerek takımına koştu.

İlk servis bu defa Demir Sancaklı oyunculardaydı. Miray topu aldı ve koçuna baktı, servisi kullanması gereken yeri gösteriyordu adam. Düdük çaldıktan sonra Türkmen kızı topu önce yerde sektirdi sonra oldukça yükseğe attı ve birkaç adım atıp yükseğe sıçradı, smaç servisi çok etkiliydi, 5 numarada bekleyen smaçörün manşetinden top dışarıya gitti. Maça servis sayısıyla başlamışlardı.

Ace ace diye bağırmaya başladı taraftar, aynı anda ellerindeki bükülmüş kartonu birbirine vurunca alkış sesi çıkıyordu. "Miraaayyyy Kalyoncuuuuuuu aceeeeee." Mikrofonla anons edildi adı, taraftar daha da coştu.

"Türkmen Kızı gelecek kupaları alacak,
Rakip takım oradan bakıp ağlayacak,
10 numara kızsın smaç servis atarsın,
Sen Demir Sancak'ın en has kızısın."

Onun için taraftar şarkı bestelemişti, yıllardır bu kulüpteydi ve son yıllarda as oynuyordu yedekte değildi. Takım kadrosu güçsüz olduğunda bile Miray ile maç çevirip kupa almışlıkları vardı.

"Olağanüstü biri değil mi sizce de?" Fırat etraftaki sarışın kızları kesip onlarla flörtleşmekle meşguldü, asla duymadı dediğini. Bu defa üsteğmene ve teğmene döndü. "Harika biri değil mi?"

Üsteğmen başıyla onu onayladı, tekniği mükemmeldi. Milli takımda da harika işler yapıyordu. "10 numara kız gerçekten, forma numarasının hakkını veriyor."

Hakan'ın da konuşması gerekiyordu, yanındaki ikili ona dik dik bakınca bunun zaruri olduğunu anladı. "Tamam haklıymış, dediği kadar iyiymiş ama bu gıcık ve başına buyruk biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor." İstifini bozmadı adam, tekrar maça çevirdi gözlerini. Miray yeniden smaç servis kullandı, öyle sert vurmuştu ki rakip zorlukla karşılasa da ondan seken top hakemin başına sertçe çarpmış hakem oyuna devam edememişti. Elinin ayarı gerçekten yoktu. "Hakemi bayılttı ayarsız."

Azra üsteğmenin kolunu dürttü, oturduklarında boy farkından dolayı başları birbirinden uzaklaşıyordu, kulağına eğilemiyordu. O işaret verince Mete ona doğru eğildi. "Birbirlerinden nefret ediyorlar sizce de harika değil mi, çok iyi olmazlar mı?"

Hakan soğuk, Miray sıcak bir karakter olmasına rağmen inat ve dik başlılık konusunda birbirlerine benziyorlardı bu yüzdendi didişmeleri.

Miray bir smaç servis daha kullandı, zor da olsa rakip takım topu karşıladı, çaprazları hücum etti ancak fileye temas ettiği için düdük çalındı. Üçüncü sayı da Demir Sancak'ın olmuştu.

"Aynı şeyi düşünüyormuşuz, aradaki enerjiyi ben de aldım ortak bir noktada buluşabilseler keşke, burada kalmamalı bir şeyler yapmalı." Azra başını salladı, ikinci görüşmeden bir şey olacak değildi ama gözle de görülen bir enerji vardı ortada, bunun kaybolmaması lazımdı. Hiç olmazsa arada maçlara gelinebilir, fırsat buldukça ortak buluşmalar yapılabilirdi. Bu enerjiyi heba etmeyeceklerdi.

Miray dördüncü kez servise geçti, bu defa normal servis kullandı, kendini çok fazla zorlamak istemedi çünkü takımın ana hücumcularından biriydi. Rakip rahatlıkla karşıladı, orta hücumuyla da ilk sayılarını aldı.

"Hem smaç servis vuruyor hem yerden top kazıyor hem blok yapıyor hem hücum ediyor bu kız daha ne yapsın?" Bir tek pası eksikti onu da zorda kalırsa yapabiliyordu, inanılmaz bir sporcuydu.

"Kaç kaç oldu?" Fırat kızların numarasını almayı bırakıp konuşma fırsatını anca bulabilmişti. "Abi sen yaşıyor muydun ya? Bana öldün bilgisi gelmişti. Mevlit okutacaktık hatta."

"Abiyle dalga geçilmez." diyerek kolunu kızın omzuna attı. "22-19."

"O ne ara oldu ya?"

"Kırmızı." sesleri yükseldi arka taraftan, karşı tribün "Beyaz." diye haykırdı. "Şampiyon." dedikten sonra davullara vuruldu ooo sesleri yükseldi. "Demir Sancak."

"Abi oldu işte, sağır oldum ya vurmasınlar şu davula." Çatışma sesinden rahatsız olmayıp davul sesinden rahatsız olabilecek tek kişiydi galiba.

Miray arka turdaydı, ön turda ise diğer smaçör vardı. Rakip takım servis kullandı, smaçör karşılayıp topu pasöre attı, pasör de Miray'ı ortaya çekip üç metre çizgisinin gerisinden hücum yaptırdı. Top çizgiye yakın bir yere düştü, hakem sayıyı rakip takıma verdi. Demir Sancaklı oyuncular parmaklarını aşağıya doğru çevirdi içeride anlamında. İki oyuncu birden blok teması olduğunu görmüştü, itiraz ediyorlardı. İşaret ve baş parmaklarını açıp birbirine doğru sürttürdüler, bu blok temasını işaret etmekti, koçları bunu görünce itiraz hakkını kullandı. Görüntülü değerlendirme sistemine gitmişlerdi, top içeride mi dışarıda mı kameradan ona bakılacaktı. Yardımcı hakem GDS operatörlerinin yanına gitti ve pozisyonu incelemeye başladı. Arkada da pembe panter müziği çalıyordu, bazen gerilim bazen de bu müziği koyarlardı. Kısa bir incelemenin sonucu topun bloğa teması olduğunu gördüler. Bloğa temas varsa sayı var demekti. Sayı Demir Sancak'a verildi, büyük bir takım tezahüratı yükseldi. Bir taraf demir diye bağırırken bir kısım da sancak diye bağırıyordu karşılıklı. Takım ortada kucaklaşıp hayde diye bağırarak birbirlerini gazladı.

Son iki sayı kalmıştı bu iki sayıyı da alırlarsa son sete geçeceklerdi. Servise diğer smaçör geçti, kısa kalan bir servis kullandı, filenin tam rakip tarafına düşmüştü ancak pasör bu topa uzanmıştı, libero da çaprazına attı topu, açık bir toptu ve vuracağı yer belliydi açısı dardı, Miray bloğa yükseldi top rakip alanın turuncu bölgesine düştü. Bir sayı daha almışlardı. Son bir sayı daha vardı. Smaçör bir servis daha kullandı, etkili bir servisti yine. Bugün Demir Sancak çok iyi servis kullanıyordu, servis karşılamada problem yaşıyordu rakip takım güçlü yapısına rağmen.

Servisi smaçör zorlukla karşıladı top reklam panolarına kadar uzandı, pasör koştu yetişti ancak takım hücuma geçemedi topu Demir Sancak'a yolladılar. Top alçaktan geliyordu tam pas gibiydi, Miray kendi üzerinden geçecek topa doğru sıçrayıp topu öldürdü. İlk sayıyı kendisi almıştı son sayıyı da rakipten gelen avantaj topunu öldürerek almıştı. Yine kendi sahasını turladı çığlık atarak. Saha değişimi vakti gelmişti. Son setti, üç sette bitirmeyi umdu maçı. Derbide açık ara öndelerdi ancak son topa kadar her şey değişebilirdi voleybolda iyi biliyordu bunu.

"Avantaj topunu öldürdü oha çok zekice." Mete vay be der gibi dudaklarını büzdü hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı. Milli takım maçlarından bilse de canlı canlı şovunu görmek mükemmel bir histi.

"Ülke ona sahip olduğu için çok şanslı. Hem zeki hem çevik hem de ahlaklı. Tam Ata'mın sevdiği gibi bir sporcu." Başını hafifçe teğmene çevirdi. O da şaşkınca izlemişti bu şovu, bu kadar iyi olabileceğini asla düşünmezdi. Bu boyla bu kadar işi yapabileceği ise asla. "Değil mi Hakan?"

Hakan duymadı, davul seslerinden olduğunu düşünerek adamı dürttü. "Oğlum büyülendin mi konuşsana?" Hakan ellerini dizlerine koyup komutanına döndü. "Bir şey mi dediniz?" Azra gülmeye başladı, Mete de ona katıldı. Fırat bile fark etmişti kendi meşguliyetine rağmen o da güldü. "Neden güldünüz?"

"Kalyoncu 10 numara iş yapmış anlaşılan." dedi kinayeli şekilde. Hakan yine anlamadı. "Güzel oynuyor hakkını yiyemem." diyerek adamın kulağına eğildi. Gürültüden duyulmazdı ancak yine de riske atmak istemedi. "İyi bir asker olurdu, köstebek gibi sürerdik önden atlaya sıçraya her yere girerdi, yakalanmazdı da."

"Bunu mu düşündün sadece?" Hakan başını salladı. "Siz düşünmediniz mi?" Mekanizmaları farklı çalışıyordu bu çok belliydi. "Oğlum neden öyle bir şey düşüneyim?"

"İyi sıçrıyor dağa iyi tırmanırdı." Ki tırmanmıştı da, o esaretten kurtulduktan sonra dağı tepeyi aşmıştı kolaylıkla. "İyi söyleyelim bir daha kaçırsınlar o zaman." Bu cümlenin ikisinden başka kimsenin duymadığına emin oldu. "Yok ya, gitmesin. Gitmesin böyle burada iyi, güvende." Ciddiye almıştı ve dediklerini gerçekten anlamıyordu. Bir düdük daha duyuldu. Üçüncü set başlıyordu.

"Kırmızı beyaz, Kalyoncu servis at." Tezahüratları yükseldi ancak servis sırası bu defa rakip takımdaydı. Islıklar yükseldi dikkat dağılması için. Rakip takım ilk servisini kullandı, Miray karşıladı ancak etkili bir servisti doğrudan rakip alana kaçtı top. Önce pasöre gitti sonra smaçör topu öldürdü. İlk sayı böylece rakip takımın olmuştu, aynı oyuncu bir kez daha servis kullandı. İlk iki sette verimsiz olan smaçör değişmişti bu smaçör daha etkili servis kullanıyordu.

Yine etkili bir servisti. Miray karşıladı yere kolunu uzatarak, zemin terinden ıslanmıştı. Hemen ayağı kalktı, top yedek oyuncuların yanına kadar gitse de pasör çıkarmayı başardı. Top tekrar Miray'a gitti. Miray adımlayıp smacı vursa da libero topu çıkardı. Önce pasöre attı. Pasör de çaprazını oynattı. Hızlı bir hücumdu bu, arka turdaki smaçör bu topu çıkarsa da top arkaya doğru gitti. Miray topun gittiğini görünce reklam panolarına doğru koşmaya başladı, sahanın tam arka tarafına gidiyordu. Reklam panolarını atlayıp topu ayağıyla çıkardı bağırarak, takım arkadaşı da yüksek bir manşetle topu takip alana yolladı. Bağırması adrenalinden başka bir şeyden değildi.

Rakibin hızlı oynatması lazımdı, hızlı oynarlarsa bu sayıya dönüşürdü. Tansiyon yükseldi, top kimin eline değse tezahürat sesleri yükseliyor hepsi birbirine giriyor, arkadaki davul seslerine eşlik ediyordu. Hücum etmemesi mümkün değildi öyle bir adrenalin vardı içinde.

Top önce smaçöre gitti sonra da pasöre geldi. Miray tekrar sahaya döndü koşarak, ön turdaydı bloğa çıkması lazımdı, takım arkadaşını blokta tek bırakmaması lazımdı. Rakip smaçör adımlamasını yapıp hücum yaparken Miray sıçradı ve blok yaptı. Topu reklam panolarının arkasından ayağıyla çıkardıktan sonra gelip blok yapmıştı. Sesler çığlıklar yükseldi. Kendisi de zafer koşuşu yapıp önce koçuna sarıldı sonra da arkadaşlarına.

"Yürü be Kalyoncu, helal be sana." diye bağırdı Azra, gerçekten sahaya atlamamak için zor duruyordu. "Kalyoncu. Kalyoncu." tezahüratları artmaya başladı. İlk sayıları gelmişti. İkinci sayıları da pasörün öngörülemez plasesiyle geldi.

"Ben de ineceğim sahaya şimdi abi tut beni."

"Valla benim nutkum tutulduğu için seni tutamam hiç. Bu kız oynuyor mu sanat mı yapıyor anlamadım ben. Şaka gibi bir yetenek." Kocaman gözlerle izliyordu, maç öyle bir gidiyordu ki yandaki kızlarla flörtleşmeye bile ara vermiş maça dönmüştü.

Mete duydu bu sözleri gözlerini onunkilere çevirdi, istemsizce o da ona bakmıştı. Ben şimdiye kadar tuttum seni yine tutarım der gibiydi ama dememişti. Bir bakışından her şeyi anlarken bazen hiçbir şeyi anlayamıyordu özellikle böyle anlardaydı. Ne demek istiyordu, kaçıyor muydu susuyor muydu belli değildi.

"Milli takım maçına giderim belki bir gün, hatta Sırbistan ile Türkiye finali izleriz kupa kaldırırız bir gün belki." O bakışlardan dili dolanmıştı birkaç kez aynı şeyi tekrar etmişti. "O kupa bir gün gelecek, belki geldiği gün ay yıldızlı bayrağı beraber açarız."

Bir ay yıldız bir siz, nefesim olmuşsunuz ben fark edememişim.

"Gideriz, ben alıştım maça gitmeye arada gelirim." Hakan kenardan atlayıp bütün büyüyü bozmuştu. "Ona ne şüphe, gelirsin tabii kaçırmazsın artık." dedi imalıca. Hakan istifini bozmadı hiç. "Eğlenceliymiş, futbol kadar olmaz sanıyordum."

Tribünden bahsediyordu aslında, çok büyük bir coşku vardı bu biraz da Ankara seyircisinden kaynaklıydı. Çok güzel bir seyirciye sahipti. Milli maçlar Ankara'da olunca da böyle geçiyordu hatta kat kat artıyordu. Azra'nın kulağına eğildi. "Anlamıyor."

Siz çok anladınız ya ona anlamıyor diyorsunuz. Bir aynaya bakarsanız kimin daha kör olduğunu görürsünüz.

"Çok acayip anlamaması, imalarımızı anlaması lazımdı şimdiye kadar değil mi?" Başını salladı yavaşça. Geri zekalı.

Düdük çaldı, son set başlıyordu. Miray sahaya dönerken time doğru baktı ve baş parmaklarını havaya kaldırdı bitiriyoruz der gibiydi. Servis turu yine onunla başlayacaktı, topu eline alıp sahanın kenarına geçti. Hakem düdüğü çalınca topu birkaç kere yerde sektirdi sonra eliyle tarttı, havaya doğru atıp tüm gücüyle sıçradı. Sert bir smaç servisti, rakip karşıladı. Pasöre pas güzel gidince orta oyuncusuyla hücum etti böylelikle ilk sayı rakip takımın olmuştu.

Rakip takımın smaç servisini karşıladı Miray bu defa, nokta manşet almıştı top pasörün ellerine düştü ve orta oyuncusunu oynattı. Orta oyuncusu tek ayak hücumuyla ilk sayıyı takımına yazdırdı.

"Kırmızı beyaz formam var
Sizin yok bizde kupa var
Bu maçlar hep bize yazar
Haydi saldırın demir kızlar." Tek bir ağızdan söyleniyordu marşlar. Bir kısmı ellerindeki atkıları sallıyorken diğerleri de ellerindeki büzülmüş kartonla şak şak sesleri çıkartıyorlardı. Büyük bir uğultu vardı. Konuşuyorken birbirlerini duymaları mucizeydi.

Rakip smaçör üzerine kullanılan servis yine içeriye kaçmıştı, pasör topu Miray'a yolladı. Önce orta oyuncu havaya sıçradı bloğu üzerine çekti ardından Miray hücum etti topu öldürdü. Bir sayı daha hanelerine yazılmıştı. Alınan sayı arttıkça, set sonu yaklaştıkça heyecan da artıyordu.

"Türkmen Kızı maç sayısında destekliyoruz." dediği anda taraftarın bir kısmı Kalyoncu bir kısmı da maç diye ritim tutmaya başladı.

İki avcunun arasına aldı topu, alnına doğru götürüp derin bir nefes aldı, son sayıydı bu. Eğer servisi kaçırırsa ya da sayı bir şekilde karşı tarafa geçerse skor eşitlenecekti. Göze alamazdı bunu bitirmeliydi artık.

Hakem düdüğü çaldı, Miray topu yerde sektirdi sonra da tartıp havaya attı, adımlayarak sıçradı ve topla en tepede buluştu, çok sert bir smaç servisti. Top doğrudan smaçörün manşetinden dışarıya gitmiş, maçı bitirmişti. Hakem son düdüğünü çaldı Miray koşa koşa takım arkadaşlarına sarıldı, etrafta alkış kıyamet kopuyordu. Ankara seyircisi her zaman başkaydı.

Önce rakip takımı alkışladılar ve el sıkıştılar ardından onları bekleyen teknik ekibe gidip el çaktılar. Hepsi bitince de maç sonu fotoğrafı çekindiler. Taraftar yavaştan dağılmaya başladı, tim hâlâ yerindeydi. Miray koşarak yanlarına gitti, yüzü gülüyordu.

"Tebrikler Türkmen Kızı şov yaptın yine."

"Teşekkür ederim, takımımla beraber başardık." Takım işiydi bu ama olması gerekenden çok dahasını yükleniyordu, avantaj topunun öldürülmesi, reklam panolarından ayağıyla top çevirip blokla bitirmesi olağanüstüydü. Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk; ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim demişti. Türk kadını güçlü olduğu gibi sporcu Türk kadını da tam bu tanımlamaya uyuyordu, Kalyoncu da öyleydi. Türk'ün gücünü bir yerlerde göstermeye çalışan biriydi. Silahla savaşan, sporda ülkeyi temsil eden, dış ticarette ülkeyi temsil eden kişiler ülke için mücadele etmiyor muydu zaten? Sadece tek bir alanda değil her alanda Türk kadını gücünü gösteriyorlardı.

"Ben hemen soğuyup ve duş alıp geleceğim. Siz isterseniz gidip konum yollayın bana Mete abide numaram var." Arada yedi yaş olunca abi demeyi tercih etmişti, üsteğmenim diyemiyordu kimliklerini korumaları için, o da böyle bir çözüm bulmuştu.

"Şöyle yapalım, biz dışarıda bekleyelim Hakan arabanın yerini biliyor o buradan alsın seni beraber gelin." Yalnız kalmaları için bir şeyler deniyordu kendince, işe yarayacağını umarak yapmıştı bunu.

Başkalarına bu kadar zekice davranırken kendisi için bu kadar geri zekalı olan hiç kimseyi görmemiştim ben.

"Ama..." Üsteğmen elini havaya kaldırdı. "Emir mi sorguluyorsun?" Başını iki yana salladı. "Emredersiniz. Ben burada beklerim." Miray müsaade isteyip sahaya indi, kısa birkaç hareket yapması gerekiyordu, bunlar soğuma hareketleriydi. Ayağında da kramp vardı, onun geçmesi için teknik ekipten fizyoterapist belli masajlar yaparak onu açmaya başladı. Miray bu işlerini hallettikten sonra içeriye geçip hızlıca duşunu aldı. Rahatlamıştı, fiziken yorgundu ve buna iyi geliyordu duş. Hemen saçlarını kuruttu buna rağmen dalgalanmıştı kumral saçları, toplamadı, sadece taradı. Basit bir makyaj yaptı, pratikti zaten hemen hazırlanabiliyordu.

Yüksek bel yırtmaçlı bir etek giydi, bu bacağının büyük bir kısmını açıkta bırakıyordu, üzerine tam da eteğin belinden yükselen kısa kollu bir üst geçirdi. Kolyesi ve küpesini çıkarmamıştı, kıyafetiyle de uyumlu olunca dokunmadı. Son olarak deri ceketini attı üzerine ve sırtına siyah çantasını aldı. Gayet güzel olmuştu.

"Ben kaçıyorum kızlar, kutlama yemeğine bu defa katılamayacağım programım var."

"Misafirlerin vardı Miray, kimdi onlar?"

"Benim için çok özel insanlar onlar, o kız da sanırım bundan sonraki en yakın arkadaşım." Sadece bir kere gördüğü insanlarla böylesine samimiyet kurabileceğini asla düşünmezdi, kaçırılmadan önce bunu ona söyleselerdi dalga geçerlerdi.

"Nereden arkadaşların peki?" Teröristlerin mağarasında tanıştık diyemezdi. "Beraber piknik yaptık öyle tanıştık." Yalan söylemiş sayılmazdı, beraber dağda yemek yemişlerdi, hoş o yemişti ama olsundu. Bu da bir piknik sayılmaz mıydı? "Hadi bekliyorlar beni kaçtım ben." diyerek takım arkadaşına bir öpücük yolladı.

Sahanın kenarında onu bekleyen adama doğru ilerlemeye başladı. Kenarda onu bekleyen başka birinin daha olduğunu fark edince durdu yarı yolda. Kenardaki adam sahaya doğru gitti ve yanına kadar geldi. "Heh bir buraya gelmediğin kalmıştı onu da yaptın, nasıl girdin içeriye?"

Adam gergindi. "Seni bir defa daha uyardığımı sanıyordum, telefonlarımı bile açmadın, kapına dayandım yoktun."

Kusura bakma güzel kardeşim terör örgütü tarafından kaçırılıp günlerce zapt edildim diyemedim sana.

"Meşgul biri olduğumu biliyorsun. Yine de buraya gelmene gerek yoktu."

Hakan bomboş salonda yankılanan sesleri rahatlıkla duyabiliyordu, duramadı orada. Önündeki demirlerden aşağıya atlayıp sahaya indi, Miray'ın yanına yürüdü. "Bir sıkıntı mı var Miray?" Adamın onu rahatsız edip etmediğini soruyordu. Miray cevap vermedi hâlâ karşısındaki adama bakıyordu. "Evden çıkması gerekiyor, oğlum evleniyor oraya oturacak ama hanımefendi onu bu sebeple çıkarma hakkım olduğunu bile bile kaçıyor."

Kaçmadığını biliyordu, kaçırılmıştı. Şimdi de sokağa mı atılacaktı? "Ne zaman çıkması lazım?" Adam serçe ve baş parmağını içeriye katlayıp diğer parmaklarını havaya kaldırdı. "Tam üç gün, mobilyalar gelecek ev hâlâ ayarlanmadı bizi de zora koşuyor. İlgileneceğim onca şey varken bir de bunlarla uğraşıyorum."

"Tamam üç gün sonra çıkacak, rahat bırak şimdi kızı."

"Sen kimsin be?" dedi adam neden ona güveneceğini sorguladı. "Bir arkadaşı. Halledeceğiz hadi abiciğim işimiz var gitmemiz lazım bizim." Baktı adam gitmiyor tuttu kızın kolundan çıkardı salondan. Miray şaşırmıştı, nasıl halledecekti ve neden onun adına konuşmuştu?

Spor sarayından çıkınca kapıda kolunu bırakmak aklına geldi ve kıza döndü. "Şimdi sorarsın neden öyle dediğimi." Kız e yani der gibi başını salladı. "Kiracı arıyordum sana da ev lazım. Yıldızımız barışmasa da ikimizin de birbirine ihtiyacı var sanırım." Miray dinledi tarttı aklında bunu, mantıklı da buldu. "Tamam." deyip elini uzattı. "Anlaştık bana uyar." Nerede olduğunu bile sorgulamamıştı, fiyatını, büyüklüğünü bilmiyordu, o an mantıklı gelmişti o da kabul etmişti. Hakan uzanan eli tutup sıktı yavaşça. "Garip oldu biraz."

"Fazlasıyla ama işimize geliyor, sizinkiler nerede fazla beklettik. Gidelim artık. Ayrıntıları yemekten sonra konuşuruz."

♟️

Evet canlarım bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bir sonraki bölüm için gözyaşı spoisi veriyorum sizlere ve bir sonraki bölüm bu hikayenin en belirgin dönüm noktası olacak.

Öncelikle bölümü 2023 yazını bize güzelleştiren ve 3 kupa kazandıran Filenin Sultanları'na ithaf ediyorum, ben bu bölümü yazdığımda kupamız yoktu diye hatırlıyorum ya da VNL kupamız vardı, artık bir değil iki değil tam üç kupamız ve bir olimpiyat biletimiz var. Sırbistan ile Türkiye finali yazmıştım bu bölümü yazdıktan aylar sonra Sırbistan ile Avrupa Şampiyonası finali oynayıp kazandık, yine yazdığımı tutturmuşum çok mutluyum.

Voleybolun Demir Leydi'si diye şaka geçiyordu bölümde, gerçekten de voleybolun bir Demir Leydi'si var lakabı da ondan ilham almıştım zaten, Neslihan Demir❤️

Miray Hakan kiracılık olayını nasıl buldunuz, aşırı komik değil mi? Peki ya Miray'ın voleybolda mükemmel biri olması...

Ve Mete... Askeri mutsuzdur diye tutup maça götürmesi... Arada anlıyor mu safa mı yatıyor bizi şüphelere düşürse de çok özel biri çok ince düşünüp davranıyor çok seviyorum ya.


Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın❤️😘

Loading...
0%