Yeni Üyelik
83.
Bölüm

35. "Kupa Kızı"

@rubamsalepe

Beğenip yorum yapmayı unutmayalım canlarım❤️

️♟️

Yorgun bir gecenin sabahına sapasağlam kalkmak zorundalardı. Azra güne yeniden kocasının kollarında uyanmış ancak bu defa onun karısı olmuştu. Biraz garipti onun için, evi değişmemişti ama uzun zamandır tek yattığı bu yatakta artık biri daha vardı, onun için asla gözünü kırpmayıp her şeyi yapacak biri. İlk günlerinde eve yerleşmeyen eşyaları yerleştirerek akşamı bulmuşlardı bile.

"Sevgilim, akşamın planını açıklıyorum. Maça gidiyoruz."

"Ne maçı ya? Yeni evliyiz biz vakit geçirmemiz lazım. Vallahi dağda fırsatımız olmaz cama ekmek banan Şaban'a döneriz uzaktan uzağa." Bu benzetme Azra'yı güldürdü. Masadaki yemek bulaşıklarını makineye doldurup tamamen ona döndü. Mete de kalan yemekleri dolaba koymakla meşguldü.

"Vay be bir günde değiştin öyle mi yüzbaşım?"

Dolabın kapağını kapatan Mete ellerini yıkattırdıktan sonra karısının üzerine doğru gidip yanağını okşadı.

"Bir günde değiştiğim doğru ama karakter olarak değil astsubayım." Dudaklarını arsızca kenara kıvırınca kadın gülerek başını iki yana salladı.

"Aklın fikrin aşna fişnede ya, bizim yatak odamız dışında da bir hayatımız var hatırlatırım sana."

"Var ama ben yatak odası kısmıyla daha çok ilgileniyorum." Onu mutfak tezgahına yatırdığını hayal etti, hiç hijyenik değildi bunu burada yapmazdı asla ama hayal edince ev pislenmiyordu sonuçta.

"Bakışların çok arsızca şu an kendini görsen korkarsın."

"Ya sen, sen korkuyor musun astsubayım?" Dudaklarına kışkırtıcı şekilde bakarak söylemişti sözlerini, bir kere öpse o an zaman dururdu.

"Çok korktum, o kadar korktum ki gece bağırıp durdum sen de şahitsin."

"Gitsek mi içeriye, sana araba koleksiyonumu gösteririm."

"Arabalar salonda o yalnız, yatak odasında değil, hatırlatmak isterim." İçeriyi işaret ederken gözlerini bir an olsun kocasından ayıramadı, çok güzel bakıyordu biraz da tutkulu.

"Gömlek. Gömlek koleksiyonumu görmek istersin belki. Hem denersin üzerinde görürüm. Ben soyarım sonra..."

Parmaklarını yanağından çekip beline sonra da kalçasına doğru indirince Azra gözlerini yumdu. Fazla ateşliydi, 5 sene durup üzerine sevgiliyken de kendini tutmuş olması mucizeydi. Böyle giderse sivilde oldukları her vakti yatakta geçireceklerdi.

"Imm. Şş dur bakalım. Maça gidiyoruz beni ayartamazsın geç kalırız."

"Akşam akşam maç mı olur ya, gel maçı ben göstereyim sana işte." Maça gitmek istemediğinden değildi, karısıyla vakti varken zaman geçirmekti niyeti.

"Aşkım Miray'ın kupa maçı var ve Hakan Teğmen'i de götürüp onları barıştırmak istiyorum." Adam durdu, birkaç saniye kafasında tarttı sonra da başını salladı. "Çok uzadı bunların işi, acilen barışmalılar."

"Ben de onu diyorum, kaç ay oldu konuşmadılar bile hiç. Hayır yani bu Hakan Teğmen de bir acayip, kızla yat sonra tek kelime etmeden çek git."

"Herkes benim gibi olamıyor maalesef hayatım. Neyse şaka bir yana zorla götürelim halledelim bu işi yoksa daha da uzar gider. Dostlarım için seninle geçireceğim anlardan bugünlük fedakarlık ediyorum kıymetimi bilsinler."

Çok uzamıştı bu iş, barışmayacaklarsa bile konuşmalılardı. Bu kupa maçı onlar için çok güzel bir fırsattı. Birbirlerini dinlemeye mecburlardı artık.

Miray tim için yer ayarlamıştı, gelebilen gelecekti, Hakan'a bir şey dememişti. Azra timle geleceğiz deyince sadece yer ayarlamıştı en ön sıradan.

Arabayı bu defa Mete kullanacaktı, ona tekrar baskı kurmak istemedi. Yavaş yavaş alışacaktı buna da.

Dün neler yapmıştı yüzbaşı, elini bacağına koymuştu, intikam güzel bir şeydi bazen. Ayakkabılarını çıkartıp bacaklarını ona doğru uzattı.

"Hayda, çek şunları yoldan çıkartma beni." Direksiyon tek elindeyken diğer elini de sıkıca kavradı.

"Zorda araç kullanma eğitimi," dedi kadın, araç kullanırken roketlerin mermilerin arasından geçmişti ancak en zor sınavı buydu.

"Azra bak güzelim, erkekler kadınlar gibi değildir. Benim sana dokunmamla senin bana dokunman bir değil. Tahrik oluyorum. Gece yaşadığımız şeyler gözümün önüne geliyor."

"Ol bana ne?"

"Sana gitmeden dedim yatak odamıza gidelim diye, hayır dedin. Oyun oynuyorsun değil mi?" Ayağını biraz daha uzatınca küfür kaçtı dudaklarından. "Siktir." Nefesini düzene sokmaya çalıştı, sınırları oldukça zorluyordu şu an.

"Ben hiç abdestli gezemeyeceğim senin yüzünden galiba." Kadın kahkaha atıp geri çekti ayaklarını sonra da yandaki şişeden ıslattığı ellerini adamın yüzüne hafifçe çarptı, serinlemesini rahatlamasını istedi. Mete sakinleşene kadar konuşmadı dışarıya bakıp güldü sonra ona döndü.

"Biz seninle harika bir çift olduk."

"Olduk değil mi? Vallahi olduk. Nasıl da bastım sana nikahı."

"Ben bastım be, ben olmasam daha komutanım astsubayım diye diye dağ bayır geziyorduk geri zekalı."

"Buna diyecek bir lafım yok." Başını yana yatırıp gözlerinin içine aşkla baktı, karşısındaydı ve rüyaların en güzelinin içine hapsolmuştu, asla uyanmak istemediği ve ömür boyu içinde yaşayabileceği bir rüyaydı onunla evli olmak. "Ama bir türküm var."

Aralarındaki aşkın mimarlarından biri de Mete'nin türküleriydi, ona baka baka Karadır Kaşların söylediğini unutamıyordu. Anlamalıydı, bir insan bir insana böyle derin bakarken o türküyü söylüyorsa kalbinde bir şeyler vardı. Anlayamamıştı kadın.

"Özlemişim, ilk defa kocamdan dinleyeceğim." Kocam lafına tatlı bir bakış atıp yola baktı yeniden. "Kerkük Türküsü söyleyeyim bir tane."

Kerkük denince Azra bir sızı hissetti yüreğinde, oradaki Türklerin uğradığı baskıları düşündü. Türkler Türkiye'de yaşayanlardan ibaret değildi. Batı Trakya, Balkanlar, Kafkasya, Kırım, Suriye ve Irak Türkmenleri, Güney Azerbaycan Türkleri... Bunlar devlete sahip olmayıp bulundukları ülkede yaşayan topluluklardı. Doğu Türkistan, Rusya'daki özerk Türk devletleri, Gagavuzya gibi özerk devletler de vardı ve çoğu baskı altında yaşıyordu. Dinlerinden dillerinden koparılmaya çalışıyordu Türkler. Dil olmazsa millet de kalmazdı geriye. Zamanında Stalin Enes'in dedesine yaptığı gibi tüm Türklerin yerini değiştirmiş ve Türkçe konuşmalarını yasaklamış, bunu sıkıca kontrol ettirmişti. 70 senede dilini unutanlar, yaşatamayanlar olmuştu. Türkiye ve hürriyetine kavuşmuş diğer Türk devletleri hariç huzurla yaşayıp kültürünü koruyan çok az Türk topluluğu vardı. İstemiyorlardı Türkleri; papayı dize getiren Atilla'nın, Bizans'a diz çöktüren Alparslan ve Fatih Sultan Mehmet'in ve dahasının torunlarını istemezlerdi. İstemezlerdi Atatürk'ün çocuklarını.

Kerkük yaraydı. Aynı Doğu Türkistan gibi. Bütün Türkistan yaraydı ve bu yaranın çaresi yoktu. Kimi bulundukları toplum içinde eriyip asimile olacak kimi de her şeye rağmen kültürüyle beraber yaşayabilecekti.

"Altın hızmav mülayim,
Seni haktan dileyim.
Yaz günü temmuzda,
Sen terle ben sileyim."

Düşüncelerini dağıttı kadın, sözlere ve araba kullanıp arada ona bakan eşime odaklandı.

"Gün gördüm günler gördüm,
Seni gördüm şad oldum." Kısmını Azra söyledi, onunla türkü söylemek çok güzeldi.

"Altın hızmav incidir,
Gömleği nar içidir.
Menim lal olmuş dilim,
Ne dedi yar incidir."

Onu görünce lal olmuştu gerçekten de dili, o varsa susmak da güzeldi, susarak anlaşmak da.

"Gün gördüm günler gördüm,
Seni gördüm şad oldum."

"Altın hızmav dudağa,
Yaraşır al yanağa.
Gel yarim görüşelim,
Ben gidirem irağa." Arabayı durdurup ona doğru yaklaştı, siyah zülüfleriyle oynadı.

"Gün gördüm günler gördüm,
Seni gördüm şad oldum."

"Hürriyet kadar güzelsin, bu türkülerin hepsi sana yazılmış gibi. Ne dinlesem söylesem aklıma sen geliyorsun."

Karısı da farksız değildi, türkülerde o vardı rüyalarda o vardı şimdi her zaman yanında o var.

"Hürriyet kadar... Güzel sözmüş ama benim iltifatım kadar güzel olamaz değil mi Türkiye'm?" Başıyla kapıyı gösterdi ve aşağıya indi.

"Olamaz. Olamaz ama bence bu da iyi."

"Ona lafım yok yüzbaşım," diyerek bahçeden içeriye girdi. Miray çoktan gitmişti bu yüzden alt kata girip direkt Hakan Teğmen'le konuşacaklardı.

"Çalıyorum," diyerek zile bastı adam, Nesrin açtı kapıyı. Gülümsüyordu kocaman, hoş geldiniz ne iyi ettiniz annem buyurun içeriye diyerek aldı onları. Hakan içeride televizyon izliyordu, Akıncı çiftini görünce ayağa kalkıp onları karşıladı.

"Komutanım, hoş geldiniz." Azra'ya döndü. "Sen de hoş geldin astsubayım." Bugün buraya asker komutan olarak değil ağabey kardeş olarak gelmişlerdi. Hakan'ı kucaklayan Mete bunu söyledi.

"Bugün abinim Hakan."

"Hoş bulduk," diye ekledi Azra. Hakan onları buyur edince yerlerine geçtiler. Açıkçası neden geldiklerini merak ediyordu çünkü bu ikisi yeni evliydi ve ilk günlerinden daha önce pek de gelmedikleri bir eve gelmeleri garipti.

Nesrin içeride işi olduğunu söyleyip gitmiş bir daha da gelmemişti, fırsat bu fırsattı, havadan sudan konuşmaya başlamadan direkt konuya gireceklerdi.

"Hakan biz seninle bir şey konuşmaya geldik, dikkatlice dinlemeni istiyoruz."

"Emredersiniz." Mete kaşlarını çatınca düzeltme ihtiyacı hissetti Hakan. "Tabii abi."

"Komutanım, bana bir maç sözünüz vardı hatırlıyorsunuzdur umarım." Teğmen başını salladı, futbol için söz vermişti ona. "Bugün maça gidiyoruz." Emir verir gibi değildi, davet gibiydi aslında. Mete varken emir gibi söylese de reddedemezdi.

"Gidelim gidelim de yani siz vakit geçirseydiniz ya baş başa, iki güne yarbay arar hadi dağa marş marş derse pişman olursunuz."

"Ben de öyle dedim ama karım beni dinlemedi evde komutan o olduğu için." Sonra gülerek başını iki yana salladı. "Ve ben de sonra ikna oldum. Maça gidiyoruz, voleybol maçına."

"O zaman gelemem işim var."

"Hakan geliyorsun."

"Gelemem abi."

"Komutanım."

"Azra gelemem, hele onun maçı asla olmaz."

Kaçıyordu. Miray'ı görmek istese de aylardır yaptığı gibi yine ondan kaçıyordu. Yüzünde o her zamanki hissiz tavır bu defa yoktu, sıkıntılı bakıyordu.

"Özelinize girmek istemiyorum ama sizin bu işi çözeceğiniz yok. Kaç ay oldu konuşmadınız bile. Biz bile kavuştuk sizi kavuşturmadan durmayacağız. En azından insan gibi konuşmanız lazım."

"İnsan gibi falan ayıp oluyor ama. Ben senin komutanınım."

Mete burada o da benim karım diyerek sert çıkabilirdi ama yapmadı, Azra kendini savunabilirdi, gerekli görürse müdahale ederdi zaten.

"Ben burada askeriniz olarak değil kız kardeşiniz ablanız olarak bulunuyorum. Askeriniz, yengeniz ya da onun arkadaşı olan Azra dışarıda kaldı kapının önünde. Ben burada kardeşiniz olarak bulunuyorum. Orhan'a Fırat abime nasıl kardeş olduysam size de olmak için buradayım." Hakan durdu ve dinledi sadece cevap vermedi, eğer abla kardeş gibi buradalarsa buna bir şey diyemezdi. Dinlemeyi tercih etti.

"Dediğim gibi özelinize girmek istemiyorum ama olmuyor. Neden o günden sonra Miray'la hiç konuşmadınız?"

O güne gitti aklı, sinirli bir geceydi sonra sert bir başlangıç ateşli bir geceye dönmüştü. Asla pişman olmamıştı, geçirdiği en güzel geceydi ve yanında yatan kadın da dünyanın en güzel en güçlü en iyi kadınıydı.

"O da benimle konuşmadı." Cevap vermemişti, başka bir şey söylüyordu. Mete müdahale etmiyordu hâlâ, Azra daha etkili konuşurdu bu konuda.

"Uyandığınızda ona pişman olmuş gibi bakmışsınız, konuşmadan kalkıp gitmişsiniz. Nasıl konuşacaktı sizinle? Sizi bekledi." Hakan dediklerini algılamaya çalıştı, mimiklerinde endişe vardı. Bir süre sessiz kaldı, cevap veremedi.

"Bir şey demeyecek misin Hakan?"

"Abi gece..." Biliyorlardı üstü kapalı bahsedebilirdi. "Geceyi bir anlık hevesle benle geçirdiğini düşündüm. Sabah kalkınca benden pişman oldu mu endişesiyle uyandım. Duymaktan korkup gittim. Bir daha da konuşamadım."

Ondan pişman olmamıştı, Miray'ın olduğunu düşünmüş cevabı da duymadan kaçmıştı oradan. Miray da tam tersini düşünüp konuşmasını beklediğinden aylardır çok gerekli olan şeyler hariç asla yüz yüze gelmemiş ve konuşmamışlardı.

"Ah be komutanım, iletişimsizlik bitiriyor insanı işte. Mete bak bunlar da bizim gibi. Ben seni başkasına âşık sanıp aşkımı itiraf etmiştim anlamadan dinlemeden. İkisi de birbirini yanlış anlamış üzerinden aylar geçmiş."

"Yani beni istedi mi?"

"Piknik gününü hatırlayın, hani benim adı lazım değil bir geri zekalıya dize dize sövdüğüm gün. Heh o gün konuştuğumuzda bana hamile kalmaktan korktuğunu, kalırsa sizin ne diyeceğinizden çekindiğini söyledi. Ben de sorumluluk alır dedim. Yani o neleri hesap ediyordu sizin ona sırtınızı dönüp gittiğinizi düşünürken. O günden sonra güler yüzü düştü, hele son iki maçtır yedeğe çektiler motivasyonu iyice eksik neden biliyor musunuz? Bizim düğün sürecimizde sizinle yakın durmak zorunda kaldığı için."

Mete'nin abilik yapma sırası şimdi gelmişti, kalkıp Hakan'ın yanına geçti ve elini omzuna koydu.

"Yani oğlum ikiniz de birbirinize karşı boş değilsiniz, boşuna acı çekmeyin. Bitir şu işi artık siz de rahatlayın biz de. Bak senin için karımla geçireceğim zamandan feragat ettim ben. İyi düşün."

Böyle düşünmemişti Hakan, yüzü o kadar güzel bir adam değildi. İri yarıydı, en fazla fiziği çekici gelebilirdi insanlara. O fiziki çekimden sonra her şey eski haline döner diye korkmuştu, yattığı kadınla komşuculuk oynayamazdı ya da onunla arkadaş kalamazdı. Canının yanmasından korkup gitmişti o sabah. Miray bu bir hataydı, geçmişte bırakıp unutalım der diye korkmuştu. Demeyecekti, Miray o günden sonra ondan ayrılmak istemeyecekti aynı Hakan gibi. İletişimsizlikleri birkaç aya mal olmuştu.

"Yanına gitsem, tutsam elinden beni affeder mi?" Buruk bir gülümsemeyle baktı onlara. "Kırdım onu, geç kaldım." Özür dileyemezdi ama kendini başka şekilde affettirebilirdi.

"Hiçbir zaman geç değildir, ölmedikten sonra hiçbir şeye geç kalmazsın Hakan bunu asla unutma." 5 sene bekleyip kavuşanlar da vardı, yıllar önce kavuşup bir bombayla bu dünyada ayrılmak zorunda kalanlar da.

"Ve ekliyorum kocama..." Kocam lafında Mete gülümsedi istemsizce, alışsa da gülümseyecekti. Çok güzel söylüyordu. "Bugün kupa maçı var, yedek kulübesinde durmak zorunda kalabilir ama ona yeniden oynama gücünü verebilirsiniz. Yani bu kupayı belki de siz ona kazandıracaksınız."

Hakan başını salladı, dediği gibi yapacaktı. Madem bir yanlış anlaşılma aylarını almıştı o zaman bu telafi edilmeliydi. O maça gidecek o kupayı Türkmen Kızı'na aldıracaktı.

"Ah be Türkmen Kızı, her yerde başıma belasın." Başını iki yana salladı, onu ilk kurtardığı günü getirdi aklına, çok cesur bir kadındı, o teröristlerden korkmamış gözyaşı bile dökmemişti. İlk sorduğu şey maçın kaç kaç bittiğiydi, orada anlamıştı Hakan bir arızayla karşılaştığını ve başına bela aldığını ana o bela nasıl güzeldi nasıl güzeldi.

"Azra, sende var mı forma falan fazladan." 2 metrelik adamın girebileceği bir forması yoktu ama atkısı vardı yanında. Çantasından çıkardığı atkıyı gidip komutanının boynuna astı.

"Size formayı o verir artık," dedi gülümseyerek. Hakan tebessüm etti, gergindi. Onca adam içinde tokat yemek istemiyordu ama deneyecekti şansını, en azından Miray bunu hak ediyordu.

"Ee geç kalıyoruz hadi gidelim."

Azra kendi formasını da üzerine geçirdikten sonra söyledi sözlerini. Hakan hemen üzerini değiştirip geri geldi. Siyah pantolon, siyah gömlek giymişti her zamanki gibi. Yakasındaki kırmızı beyaz atkı kendini 50 metre uzaktan bile gösteriyordu. Mete de beyaz gömlek ve siyah pantolon giymişti. Dün gece yırttığı gömlekten sonra bu beyaz gömlek onda yine yırtma isteği uyandırsa da kendisini dizginledi.

Arabada Azra ön kamerayı açtı ve Mete'yle kendisini çekti, daha önce asker komutanken yaptıkları bu totemi şimdi karı koca yapıyorlardı. Mete yine aynı Mete'ydi, alnına bir tutam saç düşmüş, beyaz gömlekli Mete...

Bir fotoğraf da Hakan Teğmen'le çekinmişler bu anı ölümsüzleştirmişlerdi. Azra bir çiftin daha arasını yaptığı için gurur duydu kendisiyle. Daha önce fark etmeden Feride ve Reşat'ın evliliklerine sebep olmuştu şimdiyse bilerek yapmıştı her ne yaptıysa. Sırada Volkan ve Şebnem vardı, onlarla işi zordu ama denemek istiyordu. Sonra belki bu işleri ilerletir Göktürk'e ve Fatih'e de kız bulurdu. Fırat kendi hâlinde takılırdı yine kendinden taviz vermez kızlarla vakit öldürürdü.

Yol çok kısaydı, pek bir şey konuşmadan varmışlardı bile. Timin tamamı gelmiş ekstra Volkan da Azra'nın özel davetiyle gelmişti, Şebnem'le yakın olabilsin diye. Miray tam 9 kişilik yer ayarlamıştı. İçeriye girdiklerinde herkes yerlerini almıştı zaten Şebnem ve Volkan arasında bir sıra boştu, inadına Volkan kıpırdamamış diğer yanındaki boş koltuğa geçmemişti böyle kalmışlardı. Hakan en baştaki boş yere oturdu, Mete bir Şebnem'e bir de Volkan'a baktı.

"Şebnem kay bir koltuk yana, karımla yan yana oturacağım ben."

Elini tutup boşalan koltuğa yerleştirdi karısını. Şimdi en başta Hakan yanında sırasıyla Mete, Azra, Şebnem ve Volkan; üst sırada da Fırat, Göktürk, Enes ve Zeynep vardı. Fatih'i de getirmek isterdi ancak boş koltuk olmamasının yanı sıra Fatih annesi ve babasıyla bütün gününü geçireceğini söyledi. Maçlar yine olur tekrarı da izlenir ama zaman geçip gider, anam babamla bir daha böyle bir fırsat bulamayabilirim demişti. Mete de bunu kabul etmiş ısrarcı olmamıştı.

Isınma sürüyordu sahada, Miray'ın yüzü asık biraz endişeliydi. Normalde maçlara çok rahat çıkar takımın enerjisini de yükseltirdi ama şimdi öyle olmamıştı. Kadın gergindi, yedek kulübesinde maça başlayacaktı ve en verimli olduğu zamanında kulübüne hizmet edemiyordu.

"Bu tarafa mutlaka gelecektir, o zaman bekletme konuş."

Hakan fırsat kolluyordu, Miray antrenmandaydı ve kırmızı formasını giymişti. Dizlikleri aşağıdaydı, kolluklarını takmamıştı genelde takıyordu. Yedekte kalacağı her halinden belliydi.

Fiziki antrenman sonunda top antrenmanına geçilmişti, Miray hâlâ timi fark etmemiş antremana odaklanmıştı. Oturdukları yer yedeklerin bekleyeceği yerin hemen arkasıydı. Top antrenmanında manşet alırken parmağına ters çarpan top küçük bir sakatlığa sebep oldu, biraz elini tuttu sonra duramayıp kenara geldi. Hemen eli sarıldı gereken işlemler yapıldı. O sırada fark etti timin geldiğini. Parmaklarını tutarken bir anda kendini onların yanında buldu, tüm koltuklar dolmuş gürültü artmaya başlamıştı, kameralar çekime başlamış maç öncesi yayınları da yapılmaya başlanmıştı. Selam verdi misafirlerine.

"İyi misin Miray, çok acıyor mu?"

"İyiyim abi, bir şey yok küçük bir aksilik işte. Bir süre sonra düzelir, hem zaten yedekteyim bugün."

Parmağında ciddi bir şey yoktu aynı dediği gibi ama yedekte olmasından kaynaklı bir sitem vardı sesinde.

"Geçmiş olsun güzelim, o kupa bugün gelecek buraya ve beraber kutlayacağız. Bak hepimiz senin için geldik."

Herkese tek tek bakıp gülümsedi, sonra Hakan'a baktı, en son ona baktı ve durdu öyle. Bir şeyler söylemesini bekliyorsa da söylemeyeceğini düşünüyordu. Gelmesi bile mucizeydi ve takımının atkısı boynundaydı. Zorla gelmişti ona göre, Azra zorlamış bunu da zorla takmıştı boynuna.

"Geçmiş olsun," dedi, söylemek istediği bundan ötesiydi. "Sağ ol." Daha fazla bakamadı arkasına dönüp gidecekken sesini işitti.

"Türkmen Kızı."

Ondan adını duymak garip geliyordu, konuşmayalı aylar olmuştu, sesini duymak sanki hiç sahip olmadığı bir şeye kavuşma hissi uyandırmıştı onda. Heyecanlanmak istemedi, zorla getirildiğini söyleyip gidecekti işte fazlası yoktu, beklentiye girmemeliydi.

"Biraz konuşabilir miyiz?" Beklemiyordu bunu, birazdan maç başlayacaktı. "Maç başlayacak."

"Pişman olmayacaksın."

Ayağa kalkıp yanına doğru ilerledi, aşağıdaki boş alana indiğinde sahanın hemen kenarındalardı, kameralar ve cep telefonları onları da çekiyor acaba kim bu fısıltıları birbirine giriyordu.

"Umarım olmam, herkes buraya bakıyor. Bekleyebilirdin, yalnızken konuşabilirdik." Aylarca susup şimdi mi konuşuyorsun teğmen?

"Bekleyemem artık, yeterince bekledim zaten."

Anlam veremedi, ne demek istiyordu ki? Sargılı parmağını tutup yavaşça avuçlarının arasına aldı, o sert adam kibardı şimdi. Daha önce yaralarını sararken de öyle olmuştu.

"Hakan..."

Yapma demek istese de diyemedi, tutma elimi bu canımı daha çok yakıyor diyemedi. Parmağına kondurulan küçük busenin ardından hiçbirini söyleyemedi zaten.

"Parmağın ne kadar acıdıysa benim canım da o kadar acıdı, sen ne kadar üzüldüysen ben de o kadar üzüldüm. Sen ne kadar beklediysen ben de o kadar bekledim. Beni istemezsin pişman olursun diye düşündüm o yüzden gittim ve sustum." O tam tersini düşünmüş pişman olduğu için gittiğini sanmıştı. Bu sanmalar ayırmıştı ikisini de aylarca.

"Sen ciddi misin? Bu... Ne demek istiyorsun?" Kabullenemedi çünkü birkaç ayı boşa gitmişti. Konuştuğuna da dikkat ediyordu çünkü kameralar üzerindeydi.

"Türkmen Kızı ben bugün bu kupayı aldığında beraber sevinip beraber fotoğraf çekinelim istiyorum. Akşama beraber kutlama yapıp evimize beraber dönelim istiyorum. Ben bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olmak istemiyorum."

"Geri zekalı, bu zamana kadar aklın neredeydi? Azra ve Mete Abi getirdi değil mi aklını başına? Sana kalsa gelmezdin bile." Onu artık iyi tanıyordu, karakterini de çözmüştü. Aynen dediği gibi olacaktı ve Miray onunla konuşana kadar asla konuşmayacaktı.

"Gelmezdim doğru ama şimdi buradayım. Bu defa doğru anlaşalım mı Türkmen Kızı?"

Anlam veremedi dediğine dudaklarındaki baskıyı hissedene kadar, tribünde derin bir sessizlik oldu şaşkınlıktan sonra da bir uğultu ve alkış koptu. O anda ikisi de hiçbir şey duymuyordu. Maç başlamadığı için bunda da bir sorun yoktu, kulübü de bir şey demez bunu reklam olarak kullanırdı. Şimdi tek önemli olan şey Miray bunun medya yansımasını ister miydi istemez miydi? Hakan'ı kabul etmese ve böyle anılmak istemezse büyük sıkıntı çıkardı.

Türkmen Kızı karşılık verince unuttu bunları, masumca öpücüğe karşılık verilmiş masum bir öpücüktü, sonrasında sarılmalarıyla birlikteliklerini duyurmuşlardı.

"Sanırım sana karşı ilgim var bunu inkar edemem."

Seni seviyorum demeye zorlanmıştı, diyebilir miydi bilmiyordu. Ona bir defa sarılmıştı, o gün sarmıştı kollarını ona ve fazlasıyla özlediğini fark etti.

"Onu anladım zaten, onu anlamamak mümkün değil." Ondan ayrılıp konuşmaya devam etti. "Ellerimi çözdüğün o gün anladım," dedi dudaklarını eliyle kapatarak, küçük bir dudak okuma tedbiriydi sadece.

"Ben de sana karşı boş değilim galiba," diye ekledi Miray, onun dilinden konuşabiliyordu. Anca bu kadar konuşabilmişlerdi zaten. Maç düdüğü şimdi çalacaktı ve konuşmalarını tamamlamak sonraya kalacaktı. "Ve motivasyonum arttı, içimdeki canavarı ortaya çıkartıp savaşacağım. Tabii oyuna alınırsam."

"Alınırsın, bu kupayı alacaksın. Beraber kutlayacağız ve ben daha önce hiç yapmadığım şekilde seni destekliyor olacağım tam şurada."

Oturduğu sert koltuğu gösterdi, timin onları mutlulukla seyrettiğini o zaman fark etti.

"Savaşacağım, hem takımım hem senin için." Düdük sesiyle son defa ona baktı. "Aynı senin benim için savaştığın gibi teğmen."

Son kelimeyi söylerken ağzını kapadı yeniden, kimseler onları duymamış sadece birbirleri duymuştu.

Türkmen Kızı büyük bir heyecanla sahaya dönerken Hakan da mutlulukla yerine oturdu, omuzlarında kırk yük olan adam şimdi sanki tüy gibi hafiflemişti.

Seviyordu onu, ilgisi o gün ellerini çözerken başlamıştı. Onunla didişen her şeyle savaşabilen güçlü bir kadındı. Sonrasında evine aldı onu, annesiyle nasıl ilgilendiğini gördü. Tutamadı kendisini, onunla tartışırken bile duramadı tüm gemileri yaktı. Ayrı düşünce daha da özlemişti onu, onca ay bir gecenin hatırasına sığınıp durmuştu ikisi de. Şimdi her şey düzelmiş yeni bir başlangıca adım atmışlardı.

"Hayde Demir Sancak, o kupa buraya gelecek!" diye bağırdı ardından, Türkmen Kızı daha büyük bir hırsla takımının yanına gidip onları kucakladı.

"Valla ben kendimi usta sanırdım Hakan Teğmen beni solladı az önce."

"Abi seni kimse sollayamaz bundan emin olabilirsin ama sevindim, hiç olmazsa bize sarmayacak." Göktürk bu defa yanında fazla samimi duran çifte döndü. "Siz de mıç mıç mıç, ayıptır ya devlet memurusunuz bir de."

"Sayaç sıçtırma ağzına kardeşim dön öteye. Hatta bak Fırat abiyle ava çık git az ötede eğlen."

"Kuma yemin ediyorum. Başımın belası bu. Bıktım senden."

Çatık kaşlarla ona baktı, inadına Enes'e sırnaşıp sıkı sıkı tuttu ellerini. Erkeğin erkeği kıskanması çok garipti, kardeşini paylaşmak istemiyordu Göktürk, bu Zeynep'e özel değildi, başkası olsa yine öyle yapardı.

Oyuncular anons edilirken Azra ve Mete keyifle izliyordu olanları. Şebnem'in dürtmelerine karşılık vermeden birkaç saniye durabildi öylece.

"Mete Yüzbaşı'ya söyle benimle yer değiştirsin."

Gürültüden anlaşılmaz diye kulağına eğildi kadının, Mete'yle yer değiştirirse Volkan'dan uzaklaşacaktı, yapmak istemiyordu bunu. Bir taşla iki kuş vurmak varken neden aksini yapacaktı ki?

"Olmaz ben kocama yaslanıp izleyeceğim maçı, yer değiştirirseniz yönüm değişir."

"Ne kadar mantıksız konuşuyorsun farkında mısın? Sırtını yaslarsın omzun yerine daha iyi değil mi?"

"Değil, rahatsız etme beni Şebo, komutanla sohbet et."

"Çok edilir ya onunla sohbet."

Geri çekildi ve arkasına yaslandı, gözlerini üzerinde hissedebiliyordu. Koltuğun rahatsız olması yetmiyormuş gibi bir de onun bakışlarıyla uğraşıyordu.

"Şebo," demesiyle yüzünü çevirdi ona. Sinirli bakmıyordu, normal biri gibiydi. Maç esnasında içinden ne çıkar bilemiyordu hiçbiri, en azından bir holigan çıkmamasını umuyorlar sahaya atlamamasını umut ediyorlardı. Eğer bir antrenör olsaydı ona tablet dayanmazdı, hepsini fırlatıp fırlatıp kırardı sinirden.

"Efendim?"

Komutanım diye hitap etmemesi kalabalıktandı, sivildelerdi ve dikkat etmek zorundaydılar kimliklerine.

"Rahatsız olduysan buna oturup yaslan."

Elindeki içi yünlü ceketi uzattı ona, Şebnem'in hediyesiydi. Hâlâ giyiyor olması gözlerini doldurmaya yetmişti bile. Bir şey söyleyemedi sadece cekete takılı kaldı.

"Daha kötü yerlerde oturmuştum," dedi dağı kastederek, Volkan geri çekmedi ceketi baktı almıyor kucağına bıraktı.

"Şimdi iyi yerde otur o zaman."

İnanma Şebnem, kıracak seni yine. Bağırıp çağıracak her şeyi mahvedecek. Yine ağlayacaksın, yine üzüleceksin. Sevgi bazen yetmez ki kurtuluşa. Azra ve Mete Yüzbaşı, Miray ve Hakan Teğmen kavuşmuş olabilirler ama biz kavuşursak daha çok üzülürüz. Yapma kızım.

Sesini çıkarmadan dediğini yaptı, fiziken daha rahattı ama ruhen hissettiği şey sadece rahatsızlıktı. Ona ne zaman inansa canı yanmıştı. Kavgaları büyüyüp çığ oluyor altında kalan da Şebnem oluyordu.

Son alkış ve düdükle beraber maç başladı, Miray yakınlarında duruyordu, heyecanlıydı ve maçın içinde olamadığı için az da olsa stresliydi. Sargılı parmaklarını birbirine vurup ritim tutuyor, arada açma germe hareketleri yaparak vücudunu maça hazır halde tutuyor ısınıyordu.

Rakip takım ligdeki en güçlü takımlardan biriydi ve bu kupayı gerçekten istiyordu. Hırsla oynadıkları skor tablosuna da yansımış, Demir Sancak'lı oyuncuları hataya sürüklemişlerdi. İlk setin acı yenilgisinin ardından saha değişimi yaşanmış Miray da takımıyla beraber o tarafa geçmişti.

"Demir Sancak yine şampiyon olacak
Kızların yakasında madalya sallanacak."

Melodisinin sonuna lay la lay la lay, lay la lay la lay diye ritim tutmuşlardı, Hakan ellerini çırpıp sözlere de ikinci nakaratlarda katılıp sevdiği kadını destekliyor, ilk altı şansı bulması için dua ediyordu.

İkinci set çekişmeli geçse de sonunda attıkları servisler direkt zemini bulmuş ve onlara önce öne geçirmiş sonra da seti kazanmıştı. Manşet almada sorun yaşayan smaçörün yerine Miray değil öteki yedek denenmiş onda da sonuçsuz kalınmıştı. Hoca biraz inat etmişti diğer kızların başarabileceğini düşünüp. Miray'ın son birkaç maçtır performans düşüklüğü olması da bunda etkisini gösteriyordu.

Takımlar toplandı yerler değiştirildi, yeni setin başlaması için düdüğün çalmasına saniyeler kaldı.

"Türkmen Kızı yaparsın," diye haykırdı Hakan, onun sesiyle bir ritim tuttu taraftar.

"Kalyoncu sahaya çık
Skor farkı çok açık
Smaçları vur yandan
Kupayı alalım oradan."

"Lay la lay la lay la lay, lay la lay la lay la lay..."

"Adamdaki aşkı birkaç saatte dışarıya çıkardık aşkım farkında mısın?" Gülerek başını ona çevirdi Mete, parmaklarının arkasını narin teninde gezdirip geri çekti.

"Benim aşkımı da birkaç saate ortaya çıkarmıştın. Sen büyülü bir kadınsın." Kulağına doğru eğildi iyice. "Benim kadınım."

"Kazanırsak biz kutlamaya evde devam edelim en iyisi."

Elini tutup önüne döndü Mete, bu defa yemeyecekti hele böyle bir ortamda onun libidosuna hücum edemezdi.

"Vallahi kanmam bu defa, umumi bir alandayız beni rahat bırak yoksa gider Fırat'la otururum."

Azra ağabeyine çevirdi başını, yan tarafındaki kızlarla kıkırdaşmakla meşguldü, maç muhtemelen umurunda bile değildi. Azra başını iki yana sallayıp kolunu cimcirdi hafifçe.

"Ebeni sikerim gidersen." Gülümseyerek söylemişti bunu, düdük yeniden çalmış yeniden maça dönmüşlerdi.

"Hadi be hadi be, kızım kapasana köşeyi. Bak ya bak ya! Hoca al şunu oyundan. Havuza plase geliyor kapasanıza."

Muhtemelen sahadan duyulmayan ama çevresindeki herkesin duyduğu bir haykırıştı bu, Volkan sinirlenmiş bunu da tribüne yansıtmaya başlamıştı bile. Sürekli düşen plaseler ve bunların çıkmaması canını sıkmış skorda öne geçmeleri ve maçı kazanmaya yakın olmaları hepten moral bozucu olmuştu.

"Sakin ol, insanlar bize bakıyor."

"Baksınlar bana ne Şebo, baksana şuraya delirttiler adamı, attı tepemin tası şimdi. Hoca kime diyorum alsana Kalyoncu'yu oyuna."

Hoca da sahada manşet alamayan smaçör de yabancıydı ve Volkan'ı anlamıyorlardı yakınlarında olmasına rağmen. Şebnem başını öteki yana çevirdi, o an orada olmamak daha çok isterdi. Bir kere bağırmada şaşardı, her büyüyü bozmak zorundaydı çünkü.

"Hadi be hadi be hadi be!" Göktürk ayaklanıp sayı karşı takıma verilince yerine çöktü. "Ulan devrem kaybediyoruz galiba."

"Galibası yok oğlum, maç sayısındalar."

Hakan arkaya dönüp iki adama baktı sertçe. "Dönecek," dedi, "Türkmen Kızı maçı çevirecek." Parmağını onlara doğru tutup önüne döndü. "Hayde Demir Sancak sen bu maçı alırsın hayde."

Rakip takım maç sayısı için servis kullandı ancak fileye taktı, şimdi servis sırası Demir Sancak'taydı. Miray servis kullanmak için oyuna girmişti, attığı etkili servis pasör çaprazına gidince bloğun yerleşmesi kolay oldu ve bir maç sayısı çevrilmiş oldu. 5 maç sayısı daha kurtarmaları lazımdı, çok stresli bir ortamdı ama Miray gücünü tribünden almıştı zaten.

"Hayde Türkmen Kızı, yaparsın."

"Kalyoncu servis atar.
Taraftar yerinden uçar."

"Lay lay lay la la lam, lay lay lay la la lam..."

Miray'ın kullandığı servis smaç servis değildi, riske atmak istemiyordu bu yüzden düz kullanmıştı, buna rağmen etkili olmuş içeri kaçan topu da orta oyuncu değerlendirmişti.

Bir daha geçti servise. Totem gibi bir şeydi şimdi, Hakan yeniden bağırdı. Kimseyi duymazken onu işitti kulakları.

"Kalyoncu, Kalyoncu, Kalyoncu..."

Bu defa ace geldi, top tam arka çizginin üzerine düşmüştü, böylelikle bir sayı daha Demir Sancak'a yazılmış 3 sayı kalmıştı geriye.

"Türkmen Kızı, alırsın bu maçı."

Miray'ın kullandığı servisi manşet alıp pasöre oradan da orta oyuncuya yolladılar, Volkan'ın bağırdığı havuz bu defa doluydu, Miray uzanıp topu çıkardı ve ön turda olan pasör plaseyle sayıyı aldı.

İki kalmıştı geriye, iki maç sayısı daha çevirip seti de alırlarsa kupa şansları vardı artık.

İki ace daha buldu üst üste, servis kullanırken Hakan'ın sesini duymak motivasyon kaynağıydı. Maç sayılarını kurtarmışlar ve skoru eşitlemişlerdi, iki sayı daha alırsa seti alırdı. Attığı servisi smaçör karşıladı, top pasöre gidince plase atmak istedi ancak fileye taktı başarısız oldu. Hatadan dolayı bir sayı daha kazandı takım. Set için servisi kullandığında top geri gelmiş pasör de üç metrenin gerisinden Miray'a hücum ettirmiş ve seti kazandırmıştı. Miray çığlıklar atarak sahayı turladı ve Hakan'a koştu hemen.

Kollarına atladığında ikisinin de içini değişik bir his kapladı, alışılmamışlığın hissiydi bu.

"Kazandık seti, ölecektim heyecandan."

"Başardın Türkmen Kızı, maçı da alacaksın bak biz hep beraber senin yanındayız, inan bana kazanacaksın."

"Kazanacağız."

Başını sallayıp hocasına doğru koştu, antrenörden son taktikleri aldı ve düdüğün çalmasıyla tekrar sahaya döndü. İlk altıda başlıyordu sete ve her zamanki gibi fırtınadan farkı yoktu. Öyle bir sıçrıyordu ki ardına aldığı esinti tüm sahayı silip süpürüyor, rakibi şaşkına çeviriyordu.

Sert smaçlarını blok üzerinden vurması fazla etkileyiciydi. Onun adına sosyal medyada videolar dolacaktı, Kalyoncu kazandırdı, Türkmen Kızı yine uçtu şeklinde yazılar yazılacak o da hepsini tevazu ile karşılayacaktı.

Bir seti daha alıp karar setine çevirdi maçı, takıma büyük katkısı olmuştu, girdiği ilk andan beri farkını ortaya koymuş her zamanki Türkmen Kızı'nın burada olduğunu herkese göstermişti.

Hakkında yapılan olumsuz yorum ve linçler o anda çöp olmuş, herkes hakkında hayran dolu sözler sarf etmişti.

Son setin son iki sayısı vardı, iki takımın da kazanmak için iki sayıya ihtiyacı vardı. Servisi kullanan rakip takımı Miray karşıladı, pasörden top yeniden ona geldiğinde hücum etti ancak top biraz gerisinde kaldığından bloğa tıkılıp sahaya doğru düşmeye başladı, Miray onu refleksen ayağıyla çıkarttığında top karşı takımın sahasına düşmüş ve onlara bir sayı daha aldırmıştı. Son sayı için servise gitti.

"Hayde şampiyon." Sesiyle beraber kullandığı servis rakip hücumuyla onların tarafına geçti, pasör çaprazının hücümuylaysa maça noktayı koydu. Maçı çeviren kupayı aldıran isim Miray olmuştu.

Çığlık atıp sahayı turladıktan sonra arkadaşlarının üzerine atladı sonra teknik ekip ve antrenörünü kucakladı sonra da rakip takımla el sıkışıp kenara geldiler. Kupa seremonisi hemen olacaktı. Takımlar kenara alınıp saha hazırlanmaya başlandı.

Hakan saha kenarına inince kimse ona engel olmadı, herkes öpüştüklerini görmüştü zaten.

"Türkmen Kızı, başardın. Şampiyonuz."

Sıkı sıkı sarıldı bu defa, Miray mutluluktan göz yaşı döküyordu, kazanamayacaklarını düşünüp kenarda beklemişti, son servis için maça girince her şeyi değiştirmişti.

"Kazandık teğmen kupa bizim."

Teğmen kısmında kendi dudaklarına vurup başını göğsüne kapadı, bugün gelmeseydi yapamazdı, bugün o sözleri söylemeseydi eski formuna dönemezdi bu kupayı kazanan Hakan'dı.

"Teğmen yok," dedi kulağına eğilip. "Ama istersen Hakan burada ve hiçbir yere gitmeyi düşünmüyor."

Timi gözü görmedi, sonra tebrikleri kabul ederdi zaten, alkış kıyamet koparken Miray'ın adı anons edilince ayrıldı ondan ve sahaya indi. MVP ödülü ona gitmişti, maçı çeviren oydu bunu fazlasıyla hak etmişti. Miray ağlayarak ödülü alırken Hakan kendisini tutmakta güçlük çekiyordu, kamera dönüp dolu gözlerini çekerken farkında varmamıştı hiç. Ağlamamak için elini burnunun altına götürüp ovuşturdu ve çenesini yukarıya doğru kaldırdı.

Ağlamayacağım, karizman çizilir oğlum ağlayamazsın.

"Sanırım maçın kazananı onlar oldu." Karısının şakaklarına öpücük kondurup yeniden Miray'a çevirdi gözlerini. "Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine o zaman."

"Ben de erdim Mete'me."

"Mete'n sana kurban olsun kızım."

Miray yerine geçince önce rakip takım kürsüye davet edildi ve tek tek gümüş madalyaları takdim edildi, yüzleri asıktı, 6 maç sayısını değerlendirememiş ve kupayı kaybetmişlerdi. Madalyalarını aldıktan sonra sonra şampiyonları seyretmekten başka yapacak işleri kalmamıştı.

Teker teker takım üyeleri anons edildi sonra da yetkililer tarafından altın madalyaları asıldı. Kupa aheste aheste getirildi, salonun ortasında süzülüyordu sanki. Kaptanın eline teslim edildi, önce toplu fotoğraflar çekinildi sonra da kaptanın bir sağa bir sola sallamasıyla kupa kutlaması yapıldı. Arkadan konfeti kağıtları uçuştu, aynı bu kızlar gibi taraftar da bağırdı ve kutladı kupayı.

Birçok fotoğraf çekinip birbirlerini kucaklamalarının ardından Miray kupayı alıp Hakan'a doğru seslendi, teğmen hemen sahaya inip sevgilisine koştu ve bu görkemli kupayı aldı eline, alnından öperken, sarılırken, aynı anda beraber kupayı öperken fotoğraf çekindiler. Hakan Miray'ın bacaklarından tutup havaya kaldırdı, Miray da kupayı havaya kaldırınca ortaya eğlenceli ama etkileyici bir görüntü çıkmıştı.

Kesinlikle bu görüntüler tüm voleybol severler tarafından konuşulacaktı. Canlı yayın devam etmese de taraftarların çektikleri internete düşecekti. Umurunda değildi, Hakan Teğmen olarak değil de sivil Hakan Batur olarak bulunuyordu burada.

"Kupa en çok senin eline yakıştı Türkmen Kızı." Bunu kupayı arkadaşına verdikten sonra elini tutarken söylemişti.

"O kupa senin sayende var." Başını iki yana salladı adam, o savaşmak istemeseydi ne yaparsa yapsın kazanamazlardı.

"Sen kazandın, savaşıp aldın. En değerli oyuncu da seçildin bak ödülün de var artık." Daha önce MVP olmamıştı, bu ilkti.

"Benim ödülüm sensin," diyerek sarıldı adama. Time döndü, hepsini saha kenarına çağırdı. Burada ailem diyebileceği kişilerdi onlar. Canını hatta bu kupayı bile onlara borçluydu, o gün onu kurtarmasalardı ne Hakan'ı ne de boynundaki madalyayı görebilirdi bugün.

"Aile fotoğrafı çekinmeyecek miyiz?" dediğinde Hakan'ın içinde bir şeyler eriyip gitti, ailesi gördüğü insanlara ailem demişti.

"Aile dedi Zeynep sen az ötede dur."

"Göktürk şu kupayı alır kafana vura vura gebertirim seni."

"Devrem sus gözünü seveyim." İki ara bir derede kalmış Enes'e destek çıkan Fırat oldu.

"Göktürk eğer huysuzluk yaparsan sana öyle bir ceza veririm ki diğerlerinin verdiği cezalar bir hiç olur onun yanında."

"Kameraya bakın."

Kupa yeniden gelmiş ortalarında birkaç saniye onlarla poz verip yeniden gitmişti. Şimdi tam bir aile fotoğrafıydı bu, eksiklikler olsa da fotoğraf fotoğraftı.

En ortada Miray ve Hakan sarılmış dışta kalan kollarıyla da Miray'ın madalyasını tutup öne doğru göstermişlerdi. Miray'ın hemen yanında Azra, onun arkasından da belini sarmış Mete duruyordu. Volkan Mete'nin yanında hemen önünde de Fırat duruyordu. Hakan'ın yanında ise Şebnem ile Göktürk aynı hizada, Enes ve Zeynep de yan yana duruyordu.

Mete dizilime bakıp yeni bir düzenleme emri verdi. "Şebnem ve Fırat yer değiştirin."

"Ama..."

"Sorguluyor musun beni Şebo?" Emredersiniz diyemedi toplum içinde, dediğini yapıp Volkan'ın önüne geçti. "Gülümseyin somurtmayın." Emriyle beraber gülümsemeye başladı. Fotoğraf çekimi bitince time döndü.

"Kutlamaya gidiyoruz değil mi?"

"Arkadaşların?"

"Gelin siz de, sizsiz olmaz." Başını Hakan'a çevirdi. "Sensiz hiç olmaz."

Gülümseyip başını eğdi adam, hoşuna gidiyordu bu kadın. Onu sinirlendirmeyi de ayrıca seviyordu ama bugün o gün değildi.

"Gelirim."

Arkadan Erik Dalı çalınca arkadaşları tarafından çekilip oynatılmaya başlandı, biraz onlarla oynadıktan sonra oynaya oynaya tekrar timin yanına geldi. Hakan'a bakıp parmaklarını şıklattı sonra ona yaklaşıp başını arkaya doğru eğdi. Dudaklarına konan minik öpücükle gülüp geri çekildi. Bu defa Hakan oynamaya başladı, iri bedenine yakışan bir oyundu bu. Tribünde dağılmamış bir kısım taraftar alkış tutarken Mete ve Azra da oynamaya başlamış en son Göktürk Fırat birbirlerinin omuzlarına bayılmışlardı. Cevap vermemişlerdi kutlama için ama tim onunla oynarken geliriz demişti bile.

"Nerede eller, kaldır elleri Enes hayde."

Göktürk'ten fırsat bulup sevgilisine sarılan Enes oynamamış, Zeynep durduğu yerde alkış tutmuştu sadece. Şebnem timin arasına karışmış herkesle oynamış en son karşısına Volkan çıkmıştı. Kollarını indirip yerine geçince Volkan da bıraktı oynamayı. Müzik kesilince Miray parmağını kaldırıp timi gösterdi.

"Hazırlanıp geliyorum bekleyin beni biraz, bırakıp giderseniz sizin üzerinize smaç vururum ve bayıltır biliyorsunuz."

Daha önce hakemi bayılttığına gönderme yaptı, Hakan'ı da vurmuştu hem de yaralı kolundan. O yaranın kanadığını, sonra kendi elleriyle sardığını da hatırlıyordu.

"Bekle beni." Lafı da Hakan içindi, parmaklarını ellerinden ayırmadan hemen önce söylemişti.

Miray hazırlanırken tim tribüne geçti, onlardan başka sadece temizlik görevlileri kalmıştı. Rahat rahat konuşabilirlerdi şimdi.

"Yarın görev çıkar kesin, bir daha kim bilir ne zaman görüşürüz."

Alnını yanağına yaslayıp söylemişti Zeynep'e bunları. Özlüyordu ve sürekli bir arada olmalarının yolu yoktu. Evliler bile bu kadar uzakken birbirlerinden, onların uzak kalmaları çok normaldi.

"Bizim de hikayemiz böyle be aşkım, evli olanlar çok mu mutlu sanki?"

"Mutluyuz. İlk gecemizde operasyona çıkmış olsak da mutluyuz bence değil mi karıcığım?"

Operasyonda hiç de öyle konuşmuyordu, onunla birlikte olmak isteğini dile getirmekle geçmişti tüm operasyon ve buna Fatih de şahit olmuştu. Düz duvara tırmanır hale gelmiş en sonunda da istediğini almıştı.

"Durun bakalım daha iki gün oldu ya. Ben anlamadım ki bir şey." Mete kulağına eğilirken bir yandan da çantasının altından elini bacağına yerleştirdi, bunu kendilerinden başka gören yoktu.

"Anlamadın mı gerçekten?" Kulağına eğilip söyledi, dikkat onlardan dağılmıştı bunu fırsat bilerek yapmıştı.

"Dün gece kocam diye bağırırken öyle demiyordun." Bacağını biraz sıkınca Azra'nın yüzüne pembeye çalan bir renk geldi, yeni gelindi ve şu an istemese bile hakkını veriyordu. "İçindeki boşluğu tamamladığımda da mı anlamadın?"

O an herkesin yok olmasını istedi. Tam da bu koltukların üzerinde kucağına oturup çığlıklarıyla salonu inletmesini çok isterdi. Hayal etti, ettikçe Azra'nın bacağındaki eli daha da arsızlaştı.

"Hem..."

"Hem?"

"Hemi yok, anlamadıysan sana bunu anlatabileceğim çok gecemiz olacak."

Zor da olsa geri çekti kendini ve arkada konuşan adamlarına döndü. Azra duymuyordu hiçbirini, eriyip gitmişti sanki. Bu cicim ayları denen şey böyle oluyordu demek ki, onca beklemenin acısı çıktıktan sonra normale döneceklerdi.

"Özlüyorsanız evlenin kardeşim, bakın bana bastım nikahı."

"Evlilik zor iş Mete abi ya."

"Abi sözü dinlesene hayatım bak gider nöbetçi nikah dairesinde kıyarız hemen ne var ki sanki? Çok seviyorum seni ama yok daha erken, yok ben beceremem diyerek örseliyorsun beni zalim kadın."

Enes'in kulaklarını elleriyle kapayan Göktürk kumasına baktı ve "Bekarlık sultanlıktır ya sen boş ver Zeynep, hem bu pis biri beceriksiz de, hamur bile açamıyor şahitsin. Gerek yok evlenmenize bence, sen zeki ve akıllı bir kız olduğun için bu salakla evlenmezsin zaten," dedi, karnına dirseği geçirince öksürüp geri çekildi.

"Bana bak devrem, arabaya binerim sonra direksiyon hakimiyetini bir kaybederim aklın şaşar."

"O araba Toros'umsa sizin kolunuzun bacağınızın yerini değiştirir modifiye araca çeviririm." Ciddi bakıyordu yüzbaşı, en hassas olduğu noktalardan biri arabasıydı. "Yok seninkini değil abi."

"Türkmen Kızı'nınkini mi yoksa? Size karargah kapısındaki cezalı tankı bağlar bahçe süren öküz gibi koca askeriye arazisi içinde gezdiririm sizi."

"Vay hemen de sahiplenmiş Miray'ı, siz ne fenaymışsınız siz." Fırat'ın lafıyla yumuşayıp bıyık altından gülmeye başladı.

"Sahiplenirim abi, ona karşı boş değilim." Nasıl özür dileyemiyorsa seviyorum da diyememişti ama sevdiği her halinden belliydi.

"Bu âşık insanlar bize çok zorbalık yapıyorlar farkında mısın devrem? Demek ki yalnızlarla takılmak lazımmış." Göktürk bu defa Volkan Üsteğmen'e döndü. "Değil mi komutanım, sinirli olmadığınızda çok iyi birisiniz mesela."

"Sinirliyken kötü müyüm ben?" Ciddi durmaya çalıştı ama şakasına söylüyordu, keyifliydi en azından şimdilik. "Sivildeyken abi desene oğlum."

"Öhöm, kusura bakma Volkan abi." Şebnem'e döndü. "Peki size ne demem lazım? Abla, yenge?"

"Ne yengesi Sayaç, Şebnem de Şebo de geç işte nereden yengen oluyorum ben senin?"

Biraz sert söylese de Göktürk alınmamıştı ona, bilerek yapıyordu ki birbirleri arasındaki duvarlar belki yıkılırdı.

"Üstüne gitmesene çocuğun."

"Bir şey mi dedim ben şimdi komutanım?"

"Sivildeyiz Şebo." Kolunu tuttu uyarı mahiyetinde ama canını acıtacak şekilde değildi bu.

"Peki Volkan."

Aralarında öyle bir enerji vardı ki bu onlara bakan herkesi içine hapsediyordu. Kötü ya da iyi, enerji enerjiydi ve bu ikisi arasında çok fazla vardı.

"Bana manalı manalı konuşma."

"Kavgaya yer mi arıyorsun?"

"Arıyorsam ne yapacaksın?" Kolundaki eline baktı, hâlâ çekmemişti. Omzunu geriye doğru çekince eli aşağıya düştü adamın.

"Kayıtsız kalacağım. Sana en büyük ceza bu çünkü."

"Mete bunlar birbirlerini yiyecekler."

"Maçın enerjisiyle mi başka bir şeyle mi bilmiyorum buradaki çiftlerin eğlenmeye değil acilen yatak odalarına gitmeye ihtiyacı var." Yeniden kulağına eğildiğinde söyledi sözlerini. "Nereden biliyorsun diye sorma."

"Ya sen ne yaramaz bir adam oldun böyle, arsızlaştın iyice ya."

"Beni bu hale kim getirdi? Kendi kendime gelmedim ya Demir Leydi'm."

"Ulan 5 sene ebemi siktikten sonra şu kıvama gelmeni aklım almıyor benim hâlâ."

Mete'nin cevabını beklemeden ayağa kalkıp Türkmen Kızı'nı karşıladı. Siyah mini bir elbise giymiş saçlarını sıkıca toplamış ve makyajını da güzel yapmıştı. Herkes güzel giyimliydi aslında. Şebnem dar bir siyah pantolon giymiş üzerine de beyaz karnı açık bir kazak giymişti. Takılarıyla beraber bir kulüpte de eğlenebilecek havası vardı, sırtındaki küçük dekolte de buna izin veriyordu. Göktürk her zamankinden farklı olarak muhtemelen Zeynep ve Enes'in baskısıyla pantolon ve siyah tişört giymiş Zeynep'in tabiriyle kokuşmuş eşofmanlarını kenara bırakmıştı.

Herkes iyiydi ama tek formalı ve siyahlara bürünmüş olan Azra'ydı. Şikayetçi değildi halinden, onu seven böyle seviyordu zaten. Onun için ayrınca gece güzel giyinir gözlerindeki arzuyu tatmin edebilirdi. Ama karşısında Miray Kalyoncu vardı. Türkmen Kızı onun böyle gitmesine izin vermedi.

Kolundan tuttuğu gibi bir şey söylemeden soyunma odasına götürdü onu. Yedekte mutlaka kıyafetleri olurdu. Bedenleri birbirlerine yakındı altındaki tayt dursa bile üzerindeki siyah badiyi değiştirmesini istiyordu.

"Miray ne yapıyoruz biz ya, gidelim hadi."

"Şunu dene öyle gideriz, iki dakika daha bekleyebilirler."

"Ya kızım ne gerek var iyiyim ben böyle, formayı çıkartacaktım sadece."

Elini omzuna yerleştirip sanki bir koçun sporcusuna taktik verdiği gibi konuşmaya başladı onunla.

"Kızım sen yeni evlisin, orada kocanı yerler farkında mısın?"

Kaşlarını çattı Azra, öyle bir şey yapmaya kalkarlarsa hayatlarında yaptıkları en büyük hata olurdu bu. Onları Bora olmadan da vurabilirdi.

"Çatma kaşlarını, giy şunu bakalım."

Elindeki askılı üstü giyip aynaya doğru baktığında güzel gözüküyordu, Miray salık saçlarını toplatıp bir daha görmesini sağladı, gayet de istediği gibi olmuştu. Göğüs kısmı biraz dar gelmişti, bu sıkı görüntü Mete'yi fazlasıyla tatmin edecekti.

Miray gözlerini sırtına çevirdiğinde izleri gördü. Kurşun izi kapansa da kemer izleri oradaydı. Dehşetle baktı, bu bakışı Azra gördü ama sormamasını umdu.

Miray sormadı. Gözleri dolsa bile bir şey demedi çünkü arkadaşının canı yanmıştı ve konuşmaması gereken ince konulardan biriydi bu demek ki. Şifon hırkasını ona verdiğinde kıyafeti hem tarz olmuştu hem de yaraların üstü kapanmış görünmez olmuştu.

"Şimdi gidebiliriz işte."

"Miray, iyi ki varsın Türkmen Kızı."

"Sen de iyi ki varsın, eğer olmasaydın nefes alıp kupa kaldırabilecek bir Kalyoncu bulamazdın."

Koluna girip timin yanına gitti. Eşyalarını arabaya yerleştirttiğinden ayrıca onları taşımakla uğraşmadı, time uzaktan seslenip arabalara doğru yürüdü.

Mete ve Hakan diğerlerinden hızlı yürüyüp o ikisine yetişti.

"Kupa kızını alabilir miyim?"

"Ben de karımı alayım."

İki adam da sevdikleri kadınların ellerinden tutup birbirlerinden ayırmışlar yanlarına çekmişlerdi.

"O ne o?"

"Ney ne aşkım?" Parmağını göğsündeki kıyafetin iç kısmına koyup yukarıya çekti, yeniden düştü.

"Bu biraz dar değil mi?"

"Bana karışıyor musun?"

"Azra bana giy de yani başkaları neden karımın göğüslerini görsün ya?" Terslemedi onu, bu kıskançlığı hoşuna gitti hatta.

"Kalyoncu ısrar edince..."

"Şey mi yapsak eve gidelim, bakalım çıkması kolay oluyor muymuş?" Yine çekmeye çalıştı ancak başarısız oldu.

"Millet bize bakıyor oynayıp durma." Şifon hırkanın önünü kapattırdı.

"Oldu mu yüzbaşım?"

"Eve gidelim mi?" Gözlerinin içi parlıyordu, bu bakışı dün geceden çok da iyi tanımıştı kadın. "Oldu," diyerek ekledi.

"Söz verdik gidemeyiz."

"Yeni evliyiz biz ya. Öpmek için bekledim, sevişmek için bekledim. 5 sene zaten bekledim. Hayatım seni beklemekle geçiyor."

Konuşmaları diğerlerinin duymayacağı şekildeydi ama arada ona bakıyorlar tatlılıkları için maşallah diyorlardı.

"Biraz durur öyle geçeriz, ikinizin de gönlü olsun tamam mı?"

Mete uslu bir çocuk gibi başını salladıktan sonra karşıdaki barın kapısından girdi. Miray'ın iki arkadaşı Fırat ve Göktürk içeriye girebilsin diye bekliyordu. Damsız almıyoruz sorunu da böylece çözülmüş eğlenceler kadehlerle beraber devam etmişti. Azra Mete'ye verdiği sözü tutuyor içki yerine meyve suyu içiyordu.

Danslar iç içe geçmiş eğlence gecenin zirvesini bulmuştu. Fırat daha önce paintballda tanıştığı kızlarla ilgilenirken Göktürk herkesin güvenliğini sağlama görevini kendince üslenip kenara oturmuştu, sarhoştu bir kısmı ve onları koruyup dizginlemek istemişti.

"Herkes uçtu."

"Sen daha sarhoş olmamışsın."

Belindeki elini biraz aşağıya doğru indirdiğinde Miray teğmenin dudaklarına yapıştı, bu defa özlem ve arzuluydu. Kameraların onu çekmesini umursamadan öptü onu.

"Oldum bak," dedi nefes nefese. "O geceki gibi beni sarhoş ettin beni."

Hakan onu biraz daha sıkınca küçük sevgilisi kollarının arasında kayboldu sanki.

"Türkmen Kızı, biraz geç oldu ama geldim ben, gitmek istemiyorum."

"Özür dileyemiyorsun yine. Hiç değişmeyeceksin değil mi?"

Hakan gülmeye başladı başını eğerek, buz dolabı adam yerini sıcacık bir adama bırakmıştı, o adamı sadece Miray'a açmıştı.

"Değişebileceğimi sanmıyorum ama seni üzersem onları telafi edebilmek için iyi şeyler yapacağım." Merakla sözlerini tamamlamasını bekledi kadın. "Bir özürle hataların geçeceğini düşünmüyorum, daha iyi şeyler yapıp her şeyi unutturmak varken kuru bir özür bence fazla kolaya kaçmak oluyor Türkmen Kızı."

"O zaman teğmenim," Kulağına eğildi bunu söylerken. "Beni çok çok mutlu etmek zorundasın. Üzdüklerinin kefareti bu."

Onu öptüğünde ikisinin de gözleri kapandı, hayatlarındaki eksik birbirleriydi ve şu saatten sonra birbirleri olmadan yaşamak istemiyorlardı.

"Kameralar çekiyor bizi."

"Çeksin bana ne."

"Umurunda değil mi gerçekten?"

"Senden başka hiçbir şey umurumda değil şu an, aldığım kupa, altın madalya ve ödül dahil."

"Benim de ödülüm sensin Miray."

♟️

Selam Miray ve Hakan kavuştu ay bu bölüm için çok bekledim sonunda bebeklerim barıştı😍

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya bırakabilirsiniz.

Yeni bölümde görüşmek üzere hoşça kalın❤️

♟️Beni şu hesaplardan takip edebilirsiniz, videolu paylaşımlar ve bölüm alıntıları paylaşıyorum.️♟️

 

İnstagram
Twitter
Tiktok
Wattpad

 

rubamsalepe

 

♟️

Loading...
0%