Yeni Üyelik
93.
Bölüm

45. "Paramparça Bedenler"

@rubamsalepe

"Aman bulguru kaynatırlar,
Haydi bulguru kaynatırlar.
Serinde yaylatırlar,
Aman serinde yaylatırlar."

Azra etrafında bir tur döndü ve oynamaya devam etti. Mete karşısında sadece gülüyordu.

"Bizde âdet böyledir,
Aman bizde âdet böyledir.
Güzeli oynatırlar,
Aman çirkini söyletirler."

Hem oynuyor hem de söylüyordu, çirkini derken kendini gösterdi. Mete başını salladı iki yana, dünyanın en güzel kadını duruyordu karşısında ve karnındaki bebeklerle daha da güzeldi.

"Hüdayda da Ankaralım hüdayda
Beş yüz altın yediridim bir ayda,
Gitti de gelmedi ne fayda,
Başını yesin senin bu sevda."

Mete bu kısımda giriş yapıp yanına gitti ve o da oynamaya başladı neden oynadığını bilmeyerek.

"Aman dama çıkma, başa çık,
Haydi dama çıkma, başa çık,
Arpalarda aradın çık,
Aman arpalarda aradın çık.
Aman eğer gönlün var ise,
Haydi eğer gönlün var ise,
Al bohçanı yola çık,
Aman al bohçanı yola çık."

"Dur güzelim bu kadar hareket size zarar vermiyor mu?"

Karısını kollarından yakaladığında Azra durdu ve soluklandı. Gerçekten de yorulmuştu.

"Doğumdan önce kısa dolu dolu Anadolu eğitimi veriyorum oğullarımıza, önce annesinin memleketinden başladım şimdi Bursa'ya geçeceğim."

Masadaki suyu alıp koltuğa geçti. Mete kolundan tutup oturmasına yardımcı oldu, karnı onu iyice hantal hâle getirmişti, bir değil iki bebek taşımak zorluyordu onu. Çabucak doğurup hem bebeklerine hem de çok özlediği görevine kavuşmak istiyordu. Arada atış talimi yapıp elini sıcak tutmak istese de istediği sıklıkta olmuyordu bu.

İlk aylarda karargahta geri görevde duruyordu ancak daha sonra doğum iznine ayrılmıştı. Bir süredir elini eteğini askerlikten çekmek ona da bir yandan iyi gelmişti çünkü fazla yıpranmıştı.

Mete'yi göreve yollayıp bu evde bir başına kalmak onu zorluyordu, Feride ve Barış gelse de Mete gibi olmuyordu. Barış zaten hareketli bir çocuktu onun peşinde koşmak Azra'yı da yormuştu. Annelerin gelmesini de istemiyordu, hepsi fazla karışıyordu ve yıllardır anneden uzak yaşayan biri için fazla sıkıya gelemiyordu.

"Aşkım o nasıl bir eğitim ya? Gerçekten inanılmaz bir kadınsın, her seferinde beni şaşırtmayı başarıyorsun."

"Ne bileyim ya, Mete ben sen yokken çok sıkılıyorum." Elinden tutup onu yanına oturttu. "Ben seni çok özlüyorum."

Yüzü düştü, kara gözleri dolmuştu. Mete bu hallerine alışsa da bir türlü çözüm bulamıyordu, duygu değişimleriyle baş edebilmek çok zordu.

"Ben de seni Demir Leydi'm, ben de seni çok özlüyorum. Bebeklerimizin tekmelerini hissetmeyi özlüyorum." Karnını okşayıp şakaklarına bir öpücük bıraktı. "Ama biliyorsun vatan..."

"Vatan senden de benden de üstün. Yine de rahat dursalar biraz ben de kocamla geçirsem bu süreci. Gece sensiz uyumak çok zor. Canım bir şey istediğinde senin alamıyor olman çok zor."

Gözleri iyice doldu, Mete onu kollarının arasına alıp teselli etmeye çalıştı. Ne hamileliğini öğrendiğinde yanında olabilmişti ne de cinsiyetlerini onunla öğrenebilmişti. Hiçbirinde yoktu ve bu onu üzüyordu, elinde olsa tüm zamanlarını hamile karısı ve oğullarına harcardı ancak ülke bütünlüğü evlilik, çocuk dinlemiyordu.

"Canın ne istiyor sevgilim? Varsa istediğin söyle her şeyi önüne dökeyim."

Azra durdu ve düşünmeye başladı, o söyleyene kadar aklında bir şey yoktu ama o söylediğinde aşermeye başladı.

"Döner, bir tam gömerim."

Bir az mı gelir diye düşündü sonra abartmaması gerektiğini hatırladı. Kilo çok fazla almamıştı, sadece göbeği büyümüştü ancak yine de dikkat etmesi lazımdı.

"Et mi tavuk mu olsun?"

"Tavuk mu? Mete onlar da bir anne. Gidip bir civcivin annesini nasıl yiyebilirim? Sen ne zamandan beri böyle vicdansız bir adam oldun?"

Eyvah başladık bakışı atan Mete durumu nasıl toparlayacağını düşündü, karısının akan göz yaşını silmekle ilk adımı attı, yine ağlıyordu. Civcivler annesiz kaldı diye hüngür hüngür ağlıyordu.

"Kim bakıyor o civcivlere şimdi? Annelerini neden yiyoruz biz Mete?"

"Aşkım, Allah aşkına yapma ya. Et döner yeriz, neden böyle yapıyorsun?" Elini karnına götürüp başını yaklaştırdı.

"Baban etlerin ailesinin olmadığını düşünüyor Orhan, senin baban hiç böyle bir adam değildi Göktürk."

İki bebeğiyle de ayrı ayrı konuşunca Mete gülümsememek için kendisini tuttu.

"Azra'm güzel karıcığım, siyah zülüflerine kurban olduğum sen kendin dedin ya döner istiyorum. Neden ağlıyorsun şimdi? İstersen almam üzülme sen." Elini oğullarının üzerine koyup onların dönüşünü hissedince gülümsedi.

"Bak anne ağlama babam sen ne istersen onu yapacak diyor Orhan Çağrı'mla Göktürk Bora'm."

Daha önce konuştukları gibi bebeklerinin adı Orhan Çağrı ve Göktürk Bora olacaktı. Hayatlarına iz bırakan ve yaşatmak istediği isimlerdi bunlar.

"Orhan, Göktürk. Babanıza söyleyin et döner olsun. İkna oldum."

Göz yaşlarını çevirip telefonu ona uzattı sipariş vermesi için. Mete telefonla konuşurken göğsüne iyice yerleşip kollarını ona sardı.

"Azra'm çok güzelsin be. O kadar güzelsin, güzelsiniz ki ben size bakmaya kıyamıyorum." Alnından öpüp yanağını okşadı. "Sana doyamadım ben, her gecemiz bir geçse yine de doyamam. Ben seni hep özleyeceğim galiba."

"Ya kıyamam sana, ayrı kalıyoruz tabii sen de haklısın. Biraz zamansız geldi bebeklerimiz, daha geç gelmeliydi ama işte bir dahakine daha dikkatli davranalım. Bu defa doyarız birbirimize."

"Yok o mümkün değil, sen yanımdayken bile hasret kalıyorum sana. Sana doymam mümkün değil benim."

Saçlarını parmaklarının arasına geçirdiğinde Azra gözlerini yumdu. Bu dokunuşları onu her zaman mahvediyordu. Çenesini tutup başını ona çevirdiğinde dudaklarına doğru gitti.

Çok güzellerdi, öyle bakmakla yarım kalmak istemedi ve alt dudağını öpmeye başladı. İlk günkü gibi heyecanlanmaları aslında ilişkilerini ne kadar canlı tuttuklarının göstergesiydi.

Mete'nin eli karısının göğsüne gidince Azra yüzünü ekşitti, canı acımıştı anneliğin getirdiği bir hassasiyetti. Elini oradan çekip bacaklarına götürdü. Narince okşadığında Azra bedenini tamamen ona döndürüp dudaklarını ayırdı onunkilerden.

"Sevgilim, o kadar çok mu özledin beni?"

"Çok." Yandaki yastıkları üst üste dizip karısının uzanması için güzel bir yer ayarladı. "Seni nasıl özlediğimi anlatsam aklın hayalin durur."

İlişkileri devam etmişti bu süreçte ama görevlerde yanında olmayışı Mete'yi her anlamda özletir hale getirmişti.

"Anlatsana biraz."

"Gömleği..." Devamını getirmeden Azra dikiş yerlerinden kavrayıp yırttı beyaz gömleğini. "Böyle beyaz gömlek giydiğinde aşırı tahrik oluyorum biliyor musun?"

"Öyle mi?"

Üzerine doğru eğildi ancak bedenini onunkine değdirmiyordu, iyice irileşen karnı sarılmalarına bile engel oluyordu artık.

"Öyle mi karıcığım? Ne kadar tahrik oluyorsun?" Dudaklarında baktı arzuyla, kendininkileri onunkilere değdirip geri çekildi.

"Çok. Yatağa mı geçsek? Koltuğa ben ve göbeğim sığamıyoruz."

Mete'ye elini uzattığında kalkmasına yardım etti. Onu arzuluyordu, ikisi de birbirini arzuluyordu.

"Arsız karım benim, bir daha söylesene nereye geçelim istiyorsun?"

"Mete siktirtme belanı yürü odaya."

Arkasından kavrayıp onu bedenine bastırınca istemsiz bir çığlık kaçtı dudaklarından.

"Nasıl küfrediyorsun sen bakalım, bir daha etsene karıcığım."

Boynuna eğildiğinde nefes alış verişi hızlandı, bu dudakların tenine değmesi ihtiyaçtı.

"Karnım burnumda seni yatağa atamam, attığım gecelere say." Başını ona çevirip onun dudağını ısırınca Mete gülmeye başladı. "Ve Mete Bey acele et yoksa her an vazgeçebilirim."

Adam kahkaha atıp yatak odasına gitmek için elini tuttu, o sırada zil çalınca Azra elinden kurtulup kapıya koştu. Tatlı bir penguen gibiydi, koşuşu fazla sempatikti.

"Et döner değil mi abi? Eyvallah. Sağ olasın."

Azra kocasını unutup koca ekmeği eline aldı ve az önceki koltuğa attı kendini. Gözü sadece döneri görüyordu, hızlı hızlı yerken gözlerine onu seyreden adam takıldı. Durdu ve ona çevirdi karalarını.

"Özür dilerim, görünce ben dayanamadım."

"Sen ye, istediğin kadar ye sonra sarılıp uyuruz bir tanem. Ne güzel yiyorsun öyle kurban olurum." Karnına yaklaşıp elleriyle okşadı. "Orhan'ım, Göktürk'üm. anneniz beni bir dönere sattı görüyor musunuz aslanlarım? Olsun ama her şey sizim için, o yiyecek siz büyüyeceksiniz babacığım."

Az önce arzuyla kocasını yatağa götürmeye çalışan kadın şimdi tıka basa yemek yiyor, kocasının bu güzel tavırlarına karşı da gözleri doluyordu.

"Ama ağlarım."

"Ay yok, ağlama Azra'm gözünü seveyim ağlama. Bak ne varmış burada döner. Ben de yiyeyim benimkini. Ayranı da çalkalayalım şöyle heh. Al bakalım sevgilim, bol bol ye."

Ayranı içip arkasına yasladı bedenini. Yediklerini sindirmeye çalışıyordu, fazla yemişti. Bir tane ona çok gelmişti. Böyle yemeye devam ederse ortadan ikiye çatlayacağını düşündü.

"Duygu durumum çok karışık, kızmıyorsun bana değil mi? Elimde değil hiç biri."

"Sana kızabileceğim tek bir konu bile yok benim." Karnına bir öpücük bıraktı, parmakları hâlâ oradaydı. "Sen benim çocuklarımı karnında taşıyorken sana asla kızamam. Bir sorun olursa o benim eşekliğimdir."

"Eşek deme kocama."

"Kocan var ya size ömrünü versin böyle, kurban olurum o siyah zülüflere, kara gözlere, bu minik tekmelere kurban olurum ben bak nasıl da anlıyorlar bizi görüyor musun Demir Leydi'm?"

O tekmeler dünyanın en güzel hissiydi, minik ayaklarını hissedebilmek, dönüşlerini anlayabilmek mükemmel bir histi.

"Anlıyorlar, onlar da bizi hissediyorlar aynı bizim onları hissedebildiğimiz gibi."

"Ankara havasını da anladılar mı acaba?" Karnını okşayıp onlara sordu bu defa. "Canlarım, Bursa havası da ister misiniz anneciğim? Babanızın yöresinden gelsin mi bir şeyler?"

"Bugünlük bu kadar hareket yeter, uslu uslu yatağımıza gidip uslu uslu uyuyoruz."

"Ama türkü?" Elini tutup odasına doğru götürdü onu, güzelce yatırıp üstünü örttükten sonra cevap verdi.

"O iş bende."

Bursa yöresi değil de Mete yöresinden söyleyecekti, Azra'sına söylediği türkülerden birini söyleyecekti. Üzerindeki yırtık gömleği kenara koyup pijamalarını geçirdi üzerine.

"Karadır kaşların ferman yazdırır,
Bu dert beni diyar diyar gezdirir,
Lokman hekim gelse yaram azdırır,
Yaramı sarmaya yar kendi gelse."

Yanına yatıp gözlerinin içine baktı, zülüflerini okşayıp kulağının arkasına attı.

"Ormanlardan aşağı aşar gelirim,
Nazlı yari kaybettim ağlar gezerim.
Ormanların gümbürtüsü başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur."

Azra söyledi bu kısmı, aynı o gün olduğu gibi beraber söylüyorlardı.

"Karadır gözlerin benzer kömüre,
Yardan ayrılması zarar ömüre."

Sazlarının olmamasının ilk defa bu kadar eksikliğini hissetmişlerdi. En kısa zamanda bir saz alacaklardı.

"Kollarımdan bağlasalar zincire,
Kırarım zinciri giderim yare."

Ona karşı her zinciri kırıp geçmişti, yine ona varmıştı yollar, ayrılmamak üzere birleşmişti.

"Ormanlardan aşağı aşar gelirim,
Nazlı yari kaybettim ağlar gezerim.
Ormanların gümbürtüsü başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur."

"Türkü bana yazılmış gibi," dediğinde Mete gülmeye başladı. "Türkü sana yazılmış gibi güzelim. Tüm türküler sana yazılmış gibi. Sen adama oturur türkü yazdırtırsın."

Sevdiği adamın ona türkü söylemesi bile bu kadar özel hissettiriyorken onun türkü yazması neler neler hissettirirdi.

"Abartma aşkım, yazılanlarla idare edebilirim."

"Ben de seni çok seviyorum." Karnına bakıp dudaklarını kenara kıvırdı. "Onları da çok seviyorum. Orhan'ım, Göktürk'üm sizin yeriniz ayrı aslanlarım."

"Kocamın kopyalarını doğuracakmışım gibi geliyor. Arabalara meraklı iki bebek Akıncı. Koleksiyonunu ele geçirirlerse bebelerimi tutarım seni değil haberin olsun."

Bebekler sağ salim hayata gelsin, tüm koleksiyonunu onlara feda edebilirdi. Rafta yeri bile oynatılmayan o arabalarla istediği kadar oynayabilirlerdi.

"Feda olsun onlara, tüm arabalarım feda olsun. Kırmızı Toros'um da dahil."

"Satalım Toros'u başka araba alalım ne dersin?" İnadına yapıyordu Mete bunun farkındaydı.

"Olur aşkım ben de geri döndüğünde sana Bora yerine başka keskin nişancı tüfeği veririm mis gibi çıkarsın operasyona," dedi, Azra yüzünü ekşitince daha da güldü.

"Öperim o dudakları büzüp durma."

"Öpme yüzbaşım, uyuyacağım. Hamile kadınlar bol bol uyurlar çünkü."

"Kaç bakalım kaçabildiğin kadar sevgilim. Hamile karım bol bol uyusun ben de onu seyredeyim o zaman, iyi geceler bebeğim. Seni seviyorum." Karnını okşayıp yeniden gözlerine döndü. "Sizi seviyorum."

"Ben daha çok seviyorum."

♟️

Kuzey Irak Kampı

Teröristlerin sözde yönetici ekibi bir odanın içinde bir masanın etrafına toplanmış durum değerlendirmesi yapıyorlardı. Türklerden büyük darbeler yiyorlardı, SİHA'lar onlara göz açtırmıyordu. Dağa çıkma oranları oldukça düşüktü, artık eskisi gibi çocukları kandıramıyorlardı. Maddi destek almaya devam etseler de her adımlarında darbe yediklerinden zor durumdalardı. Terör bitme noktasına gelmişti, son çırpınışlarıydı.

"Eylem yapmamız lazım, eskiden böyle değildi, bir bomba patlatır herkesin canına okurduk."

"Yine yapalım diyeceğim ama her defasında ifşa ediliyoruz. Ben gizli bir eylem hazırlayacağım," dedi Berzan, masadaki sudan bir yudum içip ona inanmaz gözlerle bakan teröristlere döndü.

"Kolaysa siz yapın, bu işi adamlarım üstlenecek, daha ne istiyorsunuz?"

"Senin o kadına olan takıntın yüzünden biz mücadelemizde çok şey kaybettik Berzan, bize çok şey borçlusun. Eylemi öyle bir yerde yap ki canları yansın."

"Onu karıştırma," dedi sert bir ses tonuyla, "Bundan sonra yaşamayı hak etmiyor o." Hastaneye giden bir gizli terör yandaşından almıştı hamilelik bilgisini. O günden beri tüm Akıncıları mezara gömmek istiyordu.

"Berzan sen o kadın için davamıza zarar verdin! Bunun hesabını vermeyecek misin?"

"Ne zarar vermişim ben? O aptal timden kaç kelle aldım ben haberiniz var mı? Ben o timin ciğerini, ruhunu söktüm ruhunu."

Orhan ve Göktürk'ten bahsediyordu, onlar gidince timin gülen yüzü solmuştu, onlar gittiğinden beri timin ruhu da gitmişti.

"O kafasına sıkıp astığımız asker yaşıyor ama, o kadın da yaşıyor. Gerçi bir süredir yok ölmüştür belki o da."

"Ölmedi ama ölecek, hamile olduğu için dağa gitmiyor. Onu ben öldüreceğim. Diğerine gelince onun da canını ben alacağım. Bu eylem işini de halledeceğim. Sizler bana son defa güvenin, büyük ses getireceğim. Her şey davamız için."

Dava denilen şeyin çocukları, masumları öldürmek olmadığını anlamak istemiyordu. İnsanın davası katliam olamazdı, terörün hiçbir mazereti olamazdı. Masumları öldürüp ülkeyi bölmeye çalışıyorsa kişiye terörist dışında başka bir şey denemezdi.

"Sana son bir şans veriyoruz Berzan, öyle bir eylem yap ki ülke birbirine girsin. Bu defa da eline yüzüne bulaştırırsan başkanlar seni yargılayacak ve bizim yargımızın cezasının ölüm olduğunu bilirsin."

Başını salladı Berzan, bir şey diyemedi sözde yöneticilerine. Kendine güveniyordu, içinde büyük bir kin ve nefret vardı ve bunu kusmak için ilk hamlesini o gün yapacaktı.

Dışarıya çıkıp adamlarını topladı ve küçük bir toplantı da orada yaptı. Ankara'da gizlenen teröristlere haber saldı ve planını anlattı, bu ses getirecekti ve örgütte yeri böylece sağlamlaşacaktı.

"Şimdi onlar düşünsün."

Arkasına yaslanıp koyduğu içkiden bir yudum aldı, keyifliydi çünkü televizyon ekranına büyük bir haber düşmüştü.

ANKARA'NIN EN İŞLEK ALIŞVERİŞ MERKEZLERİNDEN BİRİNDE BÜYÜK BİR PATLAMA MEYDANA GELDİ, ALINAN İLK BİLGİLERE GÖRE 8 ÖLÜ 40 YARALI.

️♟️

"Barış aşkım benim, söyle ne alsın sana teyze söyle."

Bebek mağazasının içinde Barış'ın küçük elini tutup dolaşıyordu. Oyuncak reyonunun önüne geldiklerinde durdu.

"Araba alllll," diyerek zıplama başladı yerinde. Azra'nın fark etmesiyle hayatta kalan o çocuk şimdi ellerini tutuyor ve ondan oyuncak istiyordu.

"Mete seni iyice kendine benzetti, sen de mi o tarz araba seviyorsun?" Küçük arabalardan birini eline alıp yerinde zıplamaya devam etti.

"Bana al, bebeeeeee al."

Azra gözlerini şişmiş karnına çevirdi, Orhan Çağrı ve Göktürk Bora da babası gibi oyuncak düşkünü olurdu muhtemelen, sadece onunla oynadığı için Barış'ı bu hale getiren adam kendi çocuklarını ne hale getirmezdi?

"Onlara alırsam Mete dayın benim olsun diye alır elimden. Daha sonra alayım, şimdilik sana alayım olur mu? Başka ne istersin?"

Orhan ve Göktürk bebek için bir sürü şey almıştı, eksiği yoktu artık. Barış ne isterse onu Barış'a alacaktı.

"Bunu bunuuuu, araba."

Başka bir arabayı daha gösterdi. Akıncılarla bağı olan herkeste bir araba sevdası vardı, bu ispatlanmamış bir bilimsel gerçekti.

"Anneciğim evde ondan var ya, Azra çok alma ablam evdekilerle oynamıyor daha." Feride gelip oğlunu kucağına aldı ve yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.

"Teşekkür et teyzene."

"Teşekü tezemmmmm." Azra Barış'ın yanaklarından öpüp Feride'ye döndü.

"İstese tüm dükkanı alırım ya, çok tatlı benim bebeğim."

"Ben bebe değilimkiiimmm, baaaaakk abi odum." Azra'nın karnını gösterince ikisi de gülmeye başladı.

"Sen abisin evet, Orhan Çağrı'ya da Göktürk Bora'ya da sen abilik yapacaksın, oynayacaksınız beraber."

"Büyümüş de küçülmüş ya, Azra ablam hadi çıkalım işin bittiyse. Reşat dışarıda bekliyor dönelim geç olmadan, yemeğim yok."

"Tamam ben şunları ödeyeyim hemen geliyorum."

Azra kasaya gidip Barış'ın eline aldığı arabayla birkaç parça eşyanın parasını ödeyip Feride'nin yanına gitti.

"Sancıların var mı ablam, bir sıkıntın olursa bak tek telefon yeterli biliyorsun değil mi?"

"Arada sancı giriyor böyle ama kısa sürüyor ve Feride Hanım yanımda olacağınızdan asla şüphem yok, neden mi? Çünkü Akıncı kadını olmak bunu gerektirir."

Feride'nin soy adı evlilikle değişse de aslı bir Akıncı'ydı ve ona göre davranıyordu. Tüm aile üyelerinde bazı davranışlar aynıydı, örneğin hepsi düşünceliydi, bunu annelerinden almışlardı.

"Evet Akıncı olmak bunu gerektirir."

"Akıııııcı ane?"

Boncuk boncuk bakan gözlerini Feride'ye dikmişti, bir cevap bekliyordu ondan.

"Dayının soy adı Barış."

"Soyad ne ane?"

Soru soran konuşmayı seven bir çocuktu Barış, terör onun sesini kesememişti. Kanlı canlı burada duruyordu ve yaşıtları gibi bu ne o ne o kim diye sorular soruyordu. Bu sorular bazen insanı bunaltsa da onun sevimli yanını öne çıkartıyordu.

"Başladık yine, eve gidince anlatacağım sana soyad neymiş tamam mı? Azra'nın eve gitmesi lazımmış baba da bizi bekliyor hadi gidelim annem."

Feride bu bebekle gerçekten sağlam bir bağ kurmuştu. Onun geçmişinin hikayesini bilmesi, üzerine evlat edinip kendi kanından canından sayması kolay değildi. Öz çocuğu olsa ancak bu kadar severdi. Bu durum Azra'yı da duygulandırıyordu, saklanan terörist olduğunu düşündüğü o yerden bir bebek bulup vücut ısısıyla onu hayatta tutmuştu, ıslatılmış peksimet yedirmişlerdi daha doğru düzgün oturamıyordu bile.

Tüm tim onu sarıp sarmalamış hatta Orhan ona satranç bilmediği halde öğretmeye çalışmıştı. Mete'yle onun için alışverişe gitmişti, aynı alışveriş merkezinden kendi bebekleri için alışveriş yapmışlardı bu defa el ele. Rütbe yoktu, Azra ve Mete olarak Orhan ve Göktürk bebekler için bir şeyler almışlardı.

"Tamam gidelim ama oyuncak?"

Yarım yamalak konuşmasıyla Azra'nın poşetini gösterdi, Azra arabayı eline tutuşturup onu susturduğunda ikisi birden gülmeye başladı.

"Bunun gevezeliği oyuncak görene kadar işte."

Bebek arabasına oturtup kemeri bağladığında çok şiddetli bir patlama oldu, bulundukları yeri çok az etkilese de her yer sarsılmış insanlar kaçışmaya bağrışmaya başlamıştı. Feride hemen oğluna sarılıp onu korumaya çalıştı bir içgüdüyle, Barış çığlık çığlığaydı.

Azra da korkmuştu, bebeklerine bu korkudan bir şey olmaması büyük şansıydı. Eli karnında sırtı da patlama yönünün aksine dönüktü, karnını saklasa sanki bebekler zarar görmeyecekti. Ne yapması gerektiğini tarttı kafasında, son zamanlarında ikiz gebeliği olan bir kadın olabilirdi ama en başında askerdi. Gidip kontrol etmek istiyordu.

"Abla buradan kıpırdamayın ben geleceğim."

Cevabı dinlemeden koştu kapıya doğru. Kilitli dolaba silahını koymuştu, onu oradan çıkartıp parmakları arasına aldı, emniyeti açıp aşağıya doğru tuttu. Dışarıda kalabalık bir kafe vardı, patlama tam da o kısımda olmuş dışarıda park halindeki araçlara ve insanlara da zarar vermişti.

"Alo Mete, burada patlama oldu. Alışveriş merkezindeyim, her zaman gittiğimizde. Olay yerine intikal ediyorum." Kulaklığını takıp onunla bağlantısını sürdürdü.

"Azra gitme, karnın burnunda nereye gidiyorsun? Hemen polis yönlendiriyoruz ben de yanına geliyorum."

"Ben senin emir erin değilim şu an, bakıyorum dedim destek olacaksan ol başka bir şey yapma."

Mete hemen elindeki raporları bırakıp üzerini bile değiştirmeden arabasına atladı, gidip karısına ve oğluna bakmalıydı.

"İyisin değil mi?"

"İyiyim, Feride abla da güvende içeride."

Etraf toz bulutuydu, herkes kaçışıyor bağırıyordu. İkinci bir patlama olma ihtimali vardı.

"Arka tarafa gidin, alanı boşaltın," diye bağırmaya başladı Azra, tetikteydi. Biri eline silah alsa anında indirirdi.

"Sakince alanı boşaltın, arka tarafa gidin."

"Sen de sakin ol sevgilim, geliyorum az kaldı. Polise de haber verildi."

"Ben iyiyim ama..."

Yerdeki parçalara bakınca yanındaki duvara dayanma ihtiyacı hissetti. Elini koruma içgüdüsüyle iyice büyümüş olan karnına götürdü. O lanet gün geldi aklına, kardeşinin parçalarına sarıldığı günü hatırladı. Yine birçok parça vardı etrafa savrulmuş, insanlar ölmüştü hatta parçalanmıştı, öyle bir yerde patlatmıştı ki tam patlama noktası ölümden kaçınılmaz olmuştu.

"Ama ne Azra?"

Kadın gözlerinin ıslandığını hissetti, sağlam durmaya çalıştı, bebekler için güçlü durmalıydı, buradaki insanlar için güçlü durmalıydı.

"İnsan parçaları var burada. Yaralılar var."

Koşup beter halde bir adamın yardımına yetişti. Etrafına bakıp şüpheli biri var mı onu kontrol etti.

"Geliyorlar dayan."

Acıyla inleyen adam bacağını tutuyordu, derin bir yarası vardı. Yavaşça dizlerinin üzerine çömüp adama baktı, bunu yaparken zorlansa da sınırları zorlamak durumunda olduğunun farkındaydı. Adamın tişörtünün kenarından yırtıp yarasını sardı.

İleride sakince ona doğru bakan adamı fark ettiğindeyse etrafındakileri bırakıp ona odaklandı.

"Biri var, peşinden gidiyorum. Silahlıyım merak etme."

"Azra saçmalama, nasıl merak etmeyeyim? Hamilesin sen, ya size bir şey olursa?"

Azra zorlanarak ayağa kalkıp adama doğru gidince adam uzaklaşmaya başladı, o hızlandıkça Azra da hızlandı ama oldukça zorlanıyordu. Hamile olabilirdi ama mükemmel bir askerdi hâlâ, zor da olsa takibi sürdürüyordu deli cesaretiyle. Zorunda olduğunu bildiğinden daha büyük güç kuvvet gelmişti.

"Vatan Mete, senden de benden de bebeklerimizden de üstün."

Mete daha da gaza basarken Azra hızını arttırmıştı. Temposunu arttırsa da yeterli değildi.

"Teslim ol yoksa ateş ederim!"

"Seni de karnındakini de gebertirim kadın, git başımdan."

Patlamadan yara aldığı için koşarken zorluk çekiyordu, Azra'nın hamileliğiyle eş değer olunca kadın onu sonunda yakalayabilmişti. Çok koşmuş sayılmazlardı, tempolu bir yürüyüş denebilirdi buna.

Azra onu duvarın dibine sıkıştırınca adam ona doğru döndü. Teröristlerden biriydi ve patlama planının uygulanmasına yardımcı olmuştu.

"Teslim ol!" dedi teröriste. Ona uzattığı tabanca gibi kendisine de tabanca uzandı.

"Hakkını helal et Mete'm, yaralanır da yaşarsam önce onları kurtarın," diye mırıldandı, karşısındaki duymamıştı bile.

"Aşkım dayan geliyorum, söyleme öyle ya. Helal olsun benim tüm haklarım sana helal olsun ama geliyorum az kaldı, çok az kaldı Allah aşkına dayan."

"Benden de helal olsun sevgilim."

Teröristin üzerine yürüyünce daha da gerildi karşısındaki, elindeki tabancayı zor tutuyordu, karnı burnunda bu kadın delirmiş olmalıydı çünkü silahın üzerine yürüyordu.

"Delirdin mi sen? Kaçsana, çocuğunu da mı düşünmüyorsun?"

"Delirdim ulan, delirttiniz beni. Siktiğimin merkezine gelip bir alışveriş yapayım dedim yine geldiniz sıçtınız içine. Ulan ben sizden kurtulamayacak mıyım? Bir kafa izni bile mi yok bize ya? Doğum iznindeydim lan ben orospu çocuğu." İçinden bebeklere bunları duymak zorunda kaldığı için özür diledi.

Terörist havaya ateş edince kolunu yakalayıp başına yumruk attı, bunu yapabilmesi o göbekle mucize gibiydi. Bu hamle teröristi sendeletti, bileği gevşeyince silahı düştü. Bir hamlede onun arkasına geçip boynunu kilitledi, hareket etmesi mümkün değildi şimdi, karnına baskı yapmaması için dikkatli davranıyordu ama artık ona zarar veremeyeceğinin de farkındaydı.

"Orospu çocuğu, senin yüzünden yoruldum. Bunun hesabını nasıl vereceksin lan?"

Başını iki yana salladı, tek vermesi gereken hesap bu olsaydı keşke ama orada yerde yatan parçalanmış bedenler yaralılar vardı. Şehitler vardı.

"O şehitlerin hesabını nasıl vereceksin pezevenk? Ulan Orhan gibi hepsi..."

Gözleri yaşardı ama kendisini güçsüz göstermek istemiyordu, dik durmaya çalışıyordu.

"Geldim Azra'm yetiştim." Tabancasını teröriste doğrulttu ve dikkatlice yanlarına geldi. "Doğurmak üzere bir kadın için fazla iyisin işinde bebeğim."

Teröristi Azra'nın elinden alıp şakaklarına tabancasını dayadı. Polise haber verilmişti ama yakınlık derecesine bakılınca Mete'nin onlardan önce gelmesi daha rahat olmuştu. Siren sesleri geliyordu, polis de ambulans da gelmişti. Mete polise seslenince gelenler teröristi teslim aldılar, Mete Azra'yla kalmıştı şimdi o köşede. Kadının ayaklarının bağı çözülünce hemen tutup oturmasını sağladı.

"Geçti bir tanem, geldim bak. İyisiniz üçünüz de." Kızmaya kıyamadı, iyi olmasını istiyordu sadece. "Onlar da iyi bak." Karnını okşadıktan sonra karısının yaşlı gözlerine baktı.

"Hepsi Orhan gibi paramparça olmuş Mete, bu defa engel olamadık."

"Bu da bizim imtihanımız güzelim, sakin olmaya çalış biliyorum zor ama denemen gerek." Saçlarını okşayıp arka tarafa baktı, büyük bir kaos vardı.

"Üniforma sana çok yakışıyor," deyip ağlamaya devam etti.

"Kıyamam sana ben, kalk hadi bir su içelim sakinleş."

"Ablan, ablan içeride korkmuştur ona gidelim." Mete'den aldığı destekle ayağa kalktı araçlara doğru yürümeye başladı. "Enişten, Reşat Yarbay arabadaydı." Arabaların çoğu hasar görmüştü. "Mete, enişten oradaydı."

"Allah kahretmesin sakin ol sen, gidip bakacağım."

Onu bırakmaya niyeti yoktu çünkü fazla tedirgin hissediyordu, normalde asla tedirgin olmazdı ama bebekler onu çaresiz bırakıyor endişeleniyordu.

"Ben de geliyorum." Silahını kavrayıp dikkatli adımlarla kocasını izledi.

"Özledin tabii operasyonu."

Sonra başını iki yana sallayıp durumun fenalığını getirdi aklına, kendi şahit olmadığından Azra'nın bir anlık halüsinasyon gördüğünü umdu ama o doğruyu söylemişti. Parçalar ceset torbalarına toplanıyorken yaralılar da ambulansa taşınıyordu. Güç bela arabayı bulup içine baktılar, kimse yoktu bu sevindirici bir haberdi.

"Telefon, arayalım. Arasana belki ulaşabiliriz."

Telefon sesi arabadan gelince başka yerleri aramaya karar verdiler. Dışarıda yoksa içeride olabilirdi. Dış dükkan ve çıkmazların hepsine tek tek bakıldı sonrasında bir silah sesi duyuldu.

"Komutanım." Koşa koşa silah yönüne giderken Mete Azra'yı arkasına gizledi, bedenini ona siper ediyordu her ihtimale karşı. "Allah'ım bir şey olmasın, ne olur bir şey olmasın."

"Sakin ol Azra, sakin olman lazım."

Normalde böyle biri değildi ama hormonları onun sakinliğini 9 aylığına rafa kaldırmıştı, sakin olamıyordu aklından bin bir türlü şey geçiyordu.

"Denerim."

Silah sesinin geldiği yerde Reşat da terörist de yerde yatıyordu. Tek kişi olmadıkları belliydi zaten bu eylemde. Reşat'ın gözleri açıktı ancak yerden kalkamıyordu.

"Komutanım. İyi misiniz?"

"Enişte iyi misin?"

Mete adamın vücudunu kontrol etti, bir sorun var mı yok mu ona bakıyordu. Görünürde bir şey yoktu ancak kafasına darbe yemişti o da dengesini kaybedip düşmesine sebep olmuştu.

"Feride, Barış... İyiler mi?"

"İyiler siz merak etmeyin. Siz iyi misiniz?"

Başını salladı ancak bunu yaparken canı acımıştı. Teröristi etkisiz hale getirmişti ama fazlasıyla hırpalanmıştı.

"Harika."

Mete sağlık ekibini yanlarına yönlendirirken Azra da Feride ve Barış'ı bıraktığı yere gitti. Hastaneye gidip kontrol edilmesi lazımdı yarbayın. Feride de onunla gidecekti.

"Abla iyi misiniz?" Feride ve Barış bir köşeye saklanmış onun gelmesini beklemişlerdi.

"İyiyiz, ya sen? Neler oldu? Reşat iyi mi o dışarıdaydı."

"Patlama oldu, dışarıda işler karışık. Reşat Yarbay da başına darbe almış ama sakin ol durumu iyi, bilinci açık sadece kontrol edilmesi gerekiyor." Kendisi bu kadar telaşlıyken onu sakinleştirmek zor olacaktı. "Bak bana abla, iyi olacak o duydun mu beni? Birkaç it onu yıkamaz."

"Ben de gideyim, gideyim hemen."

"Tamam seni taksiye bindirelim, ben Barış'a bakarım, hastanede mahvolmasın çocuk. Hem onu öyle görmesin."

Barış korkmuş, köşesinden çıkamamıştı daha. Azra ona elini uzattığında tedirgince tuttu ve bacağına sarıldı.

"Bum oldu," diye ağlamaya başladı yeniden, Azra ona doğru eğilmeye çalışsa da başaramadı, karnı ona engel oluyordu.

"Geçti bir tanem bak ben seni nereye götüreceğim, askerlerin yanına gidelim mi babanın iş yerine? Hem amcalar da orada seni özlemişlerdir. Fatih dayın da orada, gidelim saçlarını çekelim beraber ne dersin?"

Önce biraz sızlandı, annesinden ayrılmak istemedi. Daha sonra Feride onu ikna edici birkaç söz söyleyince onunla gitmeyi kabul etti.

"Aklın onda kalmasın, ben gözüm gibi bakarım ona."

"Bundan şüphem yok zaten. Bir şey olursa ara, Reşat'ı görmek istiyorum hemen."

Gözleri dolmuştu ama çocuğu korkutmak istemediğinden tutuyordu kendisini, koşar adımlarla dışarı çıktığında can pazarını gördü. Yerlerden toplanan cesetler, götürülen yaralılar tam bir mahşer yeriydi.

"Şimdi Barış seninle bir oyun oynayacağız tamam mı? Arabaya binince sana kulaklık takacağım ve sen de duyduğum şarkıyı söyleyeceksin."

"Tamammm, ver kulaklığı."

"Önce arabana bin." Kendisinin binmesi Azra'yı rahatlatmıştı çünkü onu yerden kaldırması zor gelirdi. "Bunu kapatacağım ki geceymiş gibi olsun eğlenceli olsun tamam mı, birazdan açarız."

Barış başını salladığında kulaklığı ona takıp arabasının güneşlik kısmını tamamen aşağıya indirdi. Böylece barış dışarıdaki kargaşayı görmeyecekti de duymayacaktı da. Telefonundan eğlenceli bir çocuk şarkısı açınca Barış onu tekrarladı, o can pazarında bir çocuk eğlenerek şarkı söylüyordu. Görüş açısından tamamen çıktığında onları bekleyen Toros'u gördü. Barış'ı arka koltuğa yerleştirip kemerini taktıktan sonra arabasını bagaja atıp gaza bastı.

"Dayım, nasılsın güzel oğlum?"

"İyiiii."

"Korktu bayağı."

"Korktum ki, bum oldu." Toros'un sesinden zar zor duyuluyordu ince sesi.

"Dayı sana kıyamaz ki, şimdi gideceğiz bak ben seni nerelere götüreceğim." Arabayı kullanırken telefonu çaldı, Süleyman Tümgeneral arıyordu, emir büyük yerden gelecekti.

"Emredin komutanım."

"Evladım karargaha geliyorsunuz değil mi? Polisler burada ifadenizi alacaklar."

"Geliyoruz komutanım az kaldı, Azra da geliyor. Emredersiniz."

Telefonu kapatıp yerine koydu. Başını karısına bir anlığına çevirdiğinde yüzündeki berbat ifadeyi gördü, bu ifadeyi çok iyi tanıyordu. Yıkılmamak için zor duruyordu, gördükleri ağır gelmişti.

"Sevgilim." Omzunu sıvazladı, kendine gelmesi lazımdı. "Ne ilk oldu bu ve ne de maalesef son olacak. Soğukkanlı olman gerekiyor."

"Ağlamıyorum, yeterince soğukkanlıyım bence." Barış'a dönüp gülümsedi. "Değil mi teyzem? Çok iyiyiz biz." Ayaklarının dibine koyduğu poşetten arabayı çıkartıp ona uzattı. Barış korkusunu bir kenara bırakıp gülmeye başlayınca herkesi gülümsetti.

"Araba mı aldın? Bana neden almadın?"

"Koca adam oldun hâlâ arabalarla oynuyorsun çocuk gibi ya."

Askeriyenin kapısından girince Azra üstünü başını düzeltti. Mete arabayı park edince de önce Azra'nın elinden tutup araçtan çıkardı sonra da Barış'ı indirdi.

"Koca adam olmuş olabilirim ama araba sevdam asla bitmeyecek."

"Araba benimmm."

İkisi de güldü, Azra şimdilik o hüznünün üzerini kapamıştı, muhtemelen ifade sırasında yine üzülecekti. Karnındaki bebeklerden birinin adını aldığı dayısı da aynı o şekilde gitmişti, bir çok parçalanmış bedene şahit olmak kolay değildi.

"Tamam senin, tut bakalım elimden, asker abilere gidelim."

Yavaş adımlarla içeriye girdiklerinde Mete Azra'nın kolundaydı, az önce terörist peşinden koştuğundan fazla yorgun hissediyordu.

"Bu arada çiçekli elbise yakışmış, sana renkler çok yakışıyor."

Son zamanlarda pantolon onu rahatsız ettiği için asla yapmayacağı şekilde elbise giymişti, tam dizinde bitiyordu, kısa kollu ve cıvıl cıvıl bir kıyafetti, normalde asla giymeyeceği bir türdendi.

"Ya, olmuş mu sahiden?"

"Yeşillerin, kamuflajların içinde başkasın ama böyle bambaşkasın. Anne Azra'yı çok sevdim ben." Astsubay Üstçavuş Anne Azra Demir Leydi Akıncı olarak bunu duymak hoşuna gitmişti.

"Barış, aslanım benim gel bakalım." Enes koşarak yanlarına geldi ve Barış'ı tuttuğu gibi havaya fırlattı. "Kimler gelmiş kimler, sen nereye geldim bakalım?" Barış iyice keyiflenmişti şimdi, ilgi onun üzerine kayınca şımarmıştı.

"Geldimmm, ben geldimmmm." Dudaklarını bastırarak söylemesi ağzını mıncırarak sevme isteği doğuruyordu insanda.

"Hoş geldiniz komutanım, iyi misiniz?"

"İyiyim Enes, gördüklerimi unutursam daha da iyi olacağım."

"Harekat merkezinde Süleyman Paşa, tim ve polis ekibi sizi bekliyor." Barış'ı kolunun altına alıp gazinoya götürünce daha rahat konuşma fırsatı buldular.

"Dur sevgilim." Komutuyla Azra ona uydu, Mete bir dizini yere koyarak çöktü ve karısının ayak bileğine baktı. Cebinden bir mendil çıkarıp ayakkabının kanattığı yere koydu. Azra koşarken kendini zorlamıştı, ayakkabı da ayağına vurmuş kanatmıştı ama yaşadığı adrenalinden bunu fark edememişti. Gevşeyen bağcıklarını da sıkıp yeniden ayağa kalktı.

"Çocuğun gibi bakıyorsun bana, ağlayasım geliyor ama benim."

"Çocuklarımın annesine bakacağım tabii ki." Yanaklarını okşadı etrafta kimsenin olmamasından güç alarak. "Ve ufacık bir yara bile olsa ben hep saracağım. Bir de bağcıklar, onları bağlamam için hamile olmana gerek yok. Sen iste benim senin için yapamayacağım şey yok."

İyice dolduğunda gözleri başını iki yana sallayıp kendisini toparlamaya çalıştı, içeriye girecek ve işlerini halledecekti.

"Ben de seni seviyorum Mete'm."

Harekat merkezine girdiklerinde Azra bu odayı ne kadar da çok özlediğini fark etti. Son zamanlarına kadar burada çalışıyordu, geri görevdeydi ancak artan stres düzeyi ve doğumun yaklaşması ona izin aldırtmıştı. O gerginliği bile özlüyordu.

"Hoş geldiniz evlatlar, oturun."

Baş selamı verdikten sonra Mete sandalyeyi çekip onun oturmasına yardımcı oldu sonra da kendi yerine geçti. Hepsi Azra'ya gelen annelik güzelliğini izliyordu bir yandan, abileri ve kardeşleri onu sıkıca kucaklamak istiyorlardı.

"Memurların sizlere soruları olacak."

"Merhaba Azra Demir değil mi?" Polis memuru ona bakıp sormuştu. Azra uzanan eli tutup tokalaşırken "Astsubay Üstçavuş Azra Demir Akıncı," dedi soy adını belirtmek için.

"Yüzbaşı Mete Akıncı," diyerek Mete elini uzatınca tanışma faslı tamamlanmış oldu.

"Azra Hanım şöyle söyleyeyim sizin orada olmanız bir felaketi daha önledi. İkinci bir patlamaya hazırlanıyorlarmış, az önce patlayıcılara ulaşmışlar. Bir de o yaralanan yarbay, o da siz de bir patlamanın daha önüne geçmiş oldunuz."

O bombalar patladıktan sonra Reşat da Azra gibi birini gözüne kestirmiş peşine düşmüştü. Onların çarpışması daha şiddetli olmuştu. Başına sert bir darbe yemesiyle yere yığılıp kalkamamasına rağmen öncesinde teröristin silahını alıp onu kaçamaz hâle getirmişti, fena hırpalamıştı ama son darbeyle her ikisi de yere yığılmıştı. Bu mücadele daha çok insanın zarar görmesine engel olmuştu.

"Görevimdi, izinde olmam ülkem için oturacağım anlamına gelmez."

Bu sözler herkesi gülümsetti, cesaretine hayran kalmışlardı çünkü doğurmak üzere olan bir kadın için fazla cesurdu.

"Nasıl yakalandı, nasıl fark ettiniz?"

Bu görüşme yalnız yapılmıyordu çünkü biliyorlardı ki o olay kendileriyle de bağlantılıydı, Fatih bu istihbarati bilgiyi sahadaki arkadaşlarından aldıklarıyla karşılaştırıp bir çözüm yolu arayacaktı.

"İnsanlara yardım etmek için gittiğimde panik olan bana bakan birini görüp peşine düştüm, sonra beni öldürmek için tehdit etti, korkayım diye havaya ateş etti ben de silahını alıp onu yakaladım. Eşimi," dedikten sonra düzeltme ihtiyacı hissetti son kelimesini. "Mete Yüzbaşı'yı arayıp durumu bildirdim, yakın yerler olunca geldi yanıma. Sonra da teröristi yetkililere teslim ettik gerisini biliyorsunuz."

"Daha önce bir şey gördünüz mü peki?"

Azra başını iki yana salladı, ne olağanüstü bir şey görmüştü ne de duymuştu. Her ne olduysa onun görüş alanı dışında gerçekleşmişti.

"Görmedim, size anlattığım dışında sadece gördüğüm o kötü manzara var. Keşke yaşamasaydık böyle bir şey."

"Keşke..."

Bunun bir terör saldırısı olduğu artık çok açıktı, ilk verilerde 8 kişinin öldüğü yazıyordu ancak daha fazla şehit vardı. Onların intikamı alınacaktı, kim oldukları tespit edilir edilmez üzerlerine gidilecekti.

İfade yazılı hale getirilince Azra imzayı attı, polisler gittiğinde timle yalnız kalmıştı. Süleyman Paşa görüşme yapmak için odasına gidince tüm gözler Azra'ya dönmüştü yine.

"Güzelliğe bak, ağlayacağım galiba dayılık hormonlarım yükseldi." Hakan Fırat'ın omzuna yaslanıp aynı masum bakışı attı. "Vallahi ben de abi, bir de karnında Çağrı ve Bora da var ya ayrı güzel gözüküyor."

"Mete'yi de övseniz ya, benim abim de o çocukları yaptı o da çok yakışıklı." Abisinin sırtını sıvazlayınca Mete gülmeye başladı.

"Çok kıskanmıştım Fatih'im sağ ol kardeşim."

"Ne demek abi, görevimiz."

"Valla komutanım Azra böyle bahar bahçe olmuş, güzel kızım benim. Gel biraz hava alalım istersen."

Fazla övgüden al al olan yanaklarını serinletmeye çalıştı. Herkesin sevgisini öylesine hissediyordu ki oracıkta doğurmaya kalksa hepsi pervane olurdu, bundan emindi.

"İyi olur Şebo."

"Aşkım." Mete'ye döndü. "Bakma öyle şu an ben burada sivilim karın olarak bulunuyorum. İstediğim gibi hitap edebilirim sana."

"Ah Demir Leydi'm ah, öyle olsun hadi çıkın da bir hava alın." Kollarından tutup kaldırdı onu ve omzunu okşayıp gitmesine izin verdi.

Şebnem'le baş başalardı şimdi. Onun banka oturmasına yardım etmiş yanına oturmuştu. "Ağla rahat rahat, kimse gelmez buraya."

Buna ihtiyacı olduğunu anlayıp çıkarmıştı onu içeriden. Güzel söylemleri onu mutlu etse de içinde bastırdığı ağlama duygusunu artık rahat bırakmak istiyordu. Böyle bastırırsa daha kötü olacağından Şebnem onu o girdaptan çıkarmak istemişti.

Birkaç damla süzüldü yanaklarından, önce bir şey söylememeyi düşündü sonra da paylaşırsa rahatlayabileceğini düşündü.

"Orhan geldi aklıma, böyle paramparçaydı bedeni, ben onun kopmuş koluna sarıldım Şebo, bugün o can pazarında paramparça olmuş bedenler vardı. Ben o şehitlerin üzerinden geçmek zorunda kaldım."

Şebnem Orhan'ın ölümünü herkes gibi çok iyi hatırlıyordu, o çaresizliği unutmak mümkün değildi ki. O vücut parçalarının teröristinkiyle aynı yere konup daha sonra uzmanlar tarafından eşleştirilmesi kadar ağır bir şey yoktu. Bu Göktürk'ün gidişinden daha ağır bir gidişti.

"Güzelim benim, Orhan çok mutludur emin ol. Onun hatırasını yaşatacaksın sen karnındakiyle. Göktürk de öyle. Bu savaş bitse başka savaş başlar, sen hiç Türklerin savaşmadığı bir dönemi biliyor musun? Türk'ün düşmanı bitmez ama dua edelim şehitler bitsin daha fazla canımızı yakmasınlar. Evet üzül ağla ama sonra ayağa kalkmasını bil çünkü bu iki bebeğin de kocanın da timinin de sana ihtiyacı var. Bu ülkenin senin ellerine ihtiyacı var çünkü sen attığını vurursun."

"Ben," diyerek başını salladı. "Attığımı vururum, elim asla titremez."

"Aynen öyle, dök içini burada güzel güzel sonra toparla kendini. Ben sana su getireyim."

"Göktürk'üm, Orhan'ım özür dilerim sizi de üzdüğüm için. Adlarınızı kimlerden aldığınızı bir bilseniz onları tanımak çok isterdiniz. Orhan'ım can parçam, adını aldığın dayın tam bir deliydi. Ben ömrümde öyle deli görmedim inan ki." Karnını okşayıp sesini düzeltmeye çalıştı, çocuklarına kötü etki etmek istemiyordu daha fazla.

"Bombaların üzerine patlamazsa ara yazar yollardı. Gözü karaydı bir de komikti. O Karadeniz ağzıyla konuşmasını duyunca tebessüm etmeden duramıyorduk. Bir de âşık adamdı, çok seviyordu Meryem'ini. Meryem de ona düşmüştü tabii sarışın mavi gözlüyü görünce dayanamadı, sonra adaşın doğdu Orhan Gökmen... Orhan'ım senin dayın bu vatan için şehit oldu asla unutma olur mu bir tanem? Sen şehit dayının adını taşıyorsun." Çağrı da adını yaşatmak istedikleri diğer şehitleriydi. Bir ölür bin diriliriz diyen Türkler şaka yapmıyordu işte.

"Göktürk'üm bebeğim, Sayaç amcan öyle güzel yüreğe sahipti ki... Dünyada bir Türk yere düşüp dizi kanasa onun için ağlardı. Her şeyi sayardı ama asla 7 demezdi, iyi de sayardı az saymadık beraber. Bir de yakışıklıydı ki hiç sorma bak o eşofmanlara rağmen kızlar mest olurdu yanından geçerken. Sonra birini sevdi, o güzel kalbi yaralı birini sevdi sonra o da gitti. Amcan şehit oldu bebeğim, onun kadar iyi bir insan olursan ne mutlu sana. Canlarım, huyunuz benzesin ama kaderiniz benzemesin. O iki adam babanızın da benim de hayatımızın dönüm noktaları. Onlar gibi olmaktan çekinmeyin olur mu? Biz onlardan hep razı olduk, adınızla yaşayın, adınızın şerefiyle yaşayın."

Göktürk kutlu bir devletin adıydı, Türklerin ilk defa kendi adıyla kurdukları devletti. Orta Asya'nın çoğuna hakim olmuş, Türkleri bir araya getirmişti.

Orhan adıysa Orhan Gazi'den geliyordu, ömrü at üzerinde geçen fetihten fetihe koşan aynı zamanda merhametli bir adamdı. Türklerin devlet hayalini ileri taşıyan bir isimdi.

O iki şehit bu isimleri almıştı ve adlarını bu doğmamış iki bebeğe devretmişlerdi.

"Size söz veriyorum onların intikamını alacağım. Geç kaldık ama olacak. Siz onsuz bir dünyada büyüyeceksiniz bebeklerim, yemin ediyorum sizi korumak için her şeyi yapacağım. Ben sizi her şeyden çok seviyorum, siz benim Türkiye'msiniz."

Şebnem elinde bir şişe suyla geldiğinde Azra'nın bebeklerle kendisini sakinleştirdiğini gördü, asıl şifa elindeki suda değil karnındaki bebeklerdeydi.

"Azra, al iç biraz."

"Sağ ol Şebo, daha iyiyim." Sudan bir yudum alıp arkasına yaslandı. "Arada sancılarım oluyor ama iyiyim. Onlara dayı ve amcalarını anlattım, dinlerken hareket etmediler uslu uslu dinlediler beni. Şebnem bu savaşı bizim kazanmamız lazım biliyorsun değil mi? Orhan'a da Göktürk'e de Hazan ve bebeğine de bunu borçluyuz biz."

Hep ilerisini düşünüyordu, anda kalmayı başarsa daha rahat geçirecekti son zamanlarını ancak ha bire ilerisini hedefliyordu.

"Sen bebişlere odaklan, intikam dediğin alınır. Hepimiz o itin peşindeyiz ve biz kazanacağız inan bana. Senin şimdiki savaşın daha çetin, iki bebek annesisin ve doğum yaklaştı. Bütün odağın orada olmalı." Biliyordu ama elinde değildi, hayatı boyunca hep bir şeyleri hedefine koymuştu.

"Doğru ama tutamıyorum kendimi. Ya Mete benden önce bulursa onu? Ya bu ana şahit olamazsam?"

O anda yanında olmak istiyordu, Berzan ölürken o mermi ya kendisinin ya da kocasının tüfeğinden çıkmalıydı.

"Bu nasip güzelim ama inan bana Mete Yüzbaşı bu defa affetmeyecek. O herif geberecek."

"Mete'm, yapar o. Ben ona o kadar güveniyorum ki bak başımdaki elmaya ateş etse yine de gözümü kırpmam ben." Halbuki elinin titrediği anlara şahit olmuştu ancak öylesine güveniyordu işte.

"Herkese sizinki gibi güzel aşk nasip olsun be kızım, o kadar mutluyum ki sizin için. Onca zorluğu aşıp üstüne bir de değil tam iki tane bebiş yapmışsınız." Karnındaki görünmez kulakları kapatıp dudaklarını büzdü.

"Şşş, duymasınlar ama kaçak geldi onlar ama var ya Şebnem iyi ki gelmişler. Ben şu yaşıma kadar eksik yaşamışım. Önce Mete'nin eksikliği ki tam anlamıyla kavuşmamız 6 sene sürdü bir 7 8 sene önce tanışmıştık neyse sonra bebeklerin gelişi ben onlar doğduğunda tamamlanacağım galiba."

Geçmişe dönüp baktığında çok zor şeyler yaşamıştı, görevdeyken tacize uğramış ancak görev için susmuştu. Mete'nin desteği olmasa zor atlatırdı olanları. Kavuşmak mahşere kalır sanıyordu ancak öyle olmamış bir yanlış anlaşılma tüm dengeleri bozup o ikisini kavuşturmuştu.

Daha çok seven tarafı hep kendisi sanırdı, daha çok sevenin Mete olduğunu onunla geçirdiği her an hissetmişti. El ele kurdukları yuvaya iki kişi daha katılmak üzereydi, o iki kişi tüm hayatları olacaktı onların.

"Çok seviyorum, üçünü de çok seviyorum. Mete'm han olan Mete'm, Orhan Çağrı'm, Göktürk Bora'm... hayatımda bu üç erkek olmazsa yaşayamayacak gibiyim ben ama daha doğmadılar bile. Bir süre sonra onları bırakıp göreve gideceğim, annelerini babalarını bekleyecekler günlerce haftalarca. Zor olacak onlar için de."

"Ben ne dedim sana ânı yaşa demedim mi? Yine düşme o gelecek bataklığına. Sen göreve çıkacaksın çünkü senin gibi bir keskin nişancımız yok, Fırat abi okçular tepesinde senin kadar iyi değil. Bebişlere halası ve neneleri bakabilir ama bunu vakti geldiğinde düşün izindesin ve bebeklerine bakıp bol bol vakit geçireceksin."

Geri görevde kalmak istemezdi ama belli bir döneme kadar özellikle sütten kesilmedikçe onların başında olmak isterdi. Çok önemli bir görev olmadıkça en azından bebekler sütten kesilene kadar geri görevde kalmayı kabul edebilirdi.

Sonrası mı?
Dağlar dağlar...

♟️

 

Ay karnı burnunda da terörist kovalamadıj demeyiz artıkk.

 

Siz hamile Azra'yı nasıl bundunuz?

 

Peki ya Mete? Harika bir baba olacak bence ya.

 

Beni sosyal medya hesaplarımdan ve buradan takip ederek destek olabilirsiniz. Yakında yeni bir kitaba başlayacağım❤️

 

Ve son 5 bölüm...

 

♟️Beni şu hesaplardan takip edebilirsiniz, videolu paylaşımlar ve bölüm alıntıları paylaşıyorum.♟️

 

İnstagram
Twitter
Tiktok
Wattpad

 

rubamsalepe

 

♟️

Loading...
0%