Yeni Üyelik
55.
Bölüm

8. "Dişi Kurtlar"

@rubamsalepe

Herkese merhaba canlarım, beğeni ve yorumsuz bölüme geçmiyoruz değil mi?

Bölüm müzikleri:
•Subhan Memmedzade- Saçlarına Gül Düzüm
•Dedublüman- Sakladığın Bir Şeyler Var

♟️

"Evet beyler, Sarah Hogan'ın itiraflarına göre içlerinde bir sporcunun da bulunduğu birkaç sivil, bölücü örgütün eline geçmiş. Onların inine girip bu vatanın evlatlarının burnu bile kanamadan o cehennemden çıkarmamız lazım."

Reşat Yarbay gayet ciddi bir şekilde dosyayı masaya koydu ve üsteğmene döndü. "Gazeteci Eliza Oliver ve Berzan'ın fotoğraflarını bulmaya çalışıyoruz, istihbaratçılar bu konu üzerine çalışıyor. Onlardan haber gelene kadar esir alınan vatandaşlarımızı kurtar timinle üsteğmenim, bu operasyon bize ipucu getirebilir."

"Emredersiniz. Peki baskın yapacağımız yerler belli mi? Ayakçı'dan haber geldi mi?"

Reşat Yarbay bu defa tüm time döndü, parmaklarını kütletti ve yüzüne küçük bir tebessüm oturttu. "Sporcumuz hariç diğer sivillerin yeri belli. Öncelikle oraya baskın vereceksiniz, oradaki sivilleri kurtardıktan sonra da onları hapseden hainlerden sporcumuzun yerini öğreneceksiniz. Sizin bu görevin de kolaylıkla üstesinden geleceğinize inanıyorum."

Bir süre sonra ellerini masaya koyup tekrar adamlarına baktı. "Hazırlanın ve yola çıkın. Yaralanan gözüme gözükmesin, çakı gibi görmek istiyorum sizi." Reşat Yarbay'ın sözlerine "Emredersiniz." diyen tim hangara gitti. Mete de peşlerinden gitmeden önce komutanının kulağına eğildi.

"Annemler geliyordu geçen hafta ertelemişlerdi, bu defa kesin gelecek gibiler. Siz ilgilenirsiniz değil mi?" Yarbay kayınçosunun omzuna kolunu attı ve omzunu kavradı. "Hiç gözün arkada kalmasın, annemlere senden iyi bakacağım." Bu söz aslında bir kinaye değil şaka içeriyordu, gülüşmelerinin ardından üsteğmen timinin yanında aldı soluğu.

Hazırlanmaları çok hızlı olmuştu, tam teçhizat giderlerken Mete, timindeki kadınlardan her ihtimale karşı yanlarına sivil kıyafet almalarını emretti, bir köylü bir de modern kıyafet aldılar yanlarına. Hazır olunca "Sancak, helikopter bin." emri geldi, herkes yerini almış oldu.

Sivilleri kurtarma operasyonu olduğundan Volkan Üsteğmen'in de timi operasyona dahil edilmişti, onun timi başka helikopterde iken Mete operasyon planı için Volkan'ı Sancak Timi'nin bulunduğu helikoptere aldı. İçeride olan herkes çekingen davranmıştı çünkü Volkan'ın sinirli biri olduğunu çok iyi biliyorlardı.

"Bu operasyonda beraberiz üsteğmenim, siz ateş desteğinde büyük rol oynayacaksınız kalabalık bir bölge olduğunu değerlendiriyoruz."

Volkan başını sallayıp yumruğunu sıktı. "Orospu çocukları gidip sivilleri kaçırmış, başlarını ezmek bana zevk verir." Yine de sakinliğini koruması lazımdı ki hata yapmamalıydı.

"Sen yine de sakin olmaya çalış, aşırı sinir insanı zora sokar."

"Denerim." dedi çatık kaşlarıyla, her zamanki gibi gergindi. Soğuk biri değildi aslında ama sinirli olduğundan insanlar öyle sanıyordu. Güzel muhabbet edilebilen biriydi sadece öfke sorunu vardı.

"Sen bize kaç kere desteğe geldin, Gölge Timi ve senin başarılarını çok iyi biliyorum ben."

"Görevimdi komutanım."

Timden gerçekten ses çıkmıyordu, Enes ve Göktürk tamamen köşesine çekilmişti. Elvan zaten pek konuşmazdı, Fırat'ın çenesi düşük olsa da kendinden kaç yaş küçük bu üsteğmenden çekiniyordu. Azra'nın öfke sorunu olmasa da operasyonda sinirlenip çok küfreden biriydi, onunla bu konuda benzeseler de çekinmişti laf yemekten, Hakan Teğmen ona yetiyordu.

"Plan nedir?" diye sordu adam, Mete gülümseyip yan tarafta oturan iki kadına baktı. "Dişi kurtlar bu işi halledecek, ben de sahada olacağım."
Dişi kurt Volkan Üsteğmen'in hoşuna gitmiş olacak ki gülümseyip ikisine baktı. İkisini de tanıyordu, özellikle Azra'nın istihbarat eğitiminden önce beraber göreve çıktıkları oluyordu. Elvan ise Mete'nin timindendi ortak birçok görevleri olmuştu.

"Demir ve Çağlar." diyerek tekrar gülümsedi. Yıllar önce örgütün sözde bölge yöneticisini öldür emrini Volkan vermişti, Azra da bir hamlede yere sermişti onu bir tepeden. Elvan ise yaralandığında yarasını sarmıştı, adamlarını defalarca kurtarmıştı, bunun yanında iyi bir askerdi de. Pratik ve hızlıydı.

"Sizin eliniz değiyorsa biz bu savaşı kazandık demektir. Dikkat edin kendinize ama." Bu sözler Mete'ye aitti, onlara inancı tamdı.

"Emredersiniz komutanım." Sesleri yükseldi birden.

"Komutanınız olarak emrediyorum, silah arkadaşınız olarak da rica ediyorum dikkat edin. Azra zaten benimle iki kişi olacağız ama Elvan sen teksin ekstra dikkat et."

Elvan başını salladı komutanına karşı. "Ederim komutanım, ben ederim de Azra Astsubay..."

"Neyim varmış benim lan?" Biraz sinirli çıkmıştı ağzından sözler, Elvan onu sinir etmek istememişti aslında.

"Bir şeyiniz yok komutanım, biraz sakin olursanız sizin için çok daha iyi olur demek istemiştim sadece."

Kendini pek tutamadığı doğruydu ama görevi mahvedecek bir şey yapmazdı en azından sivillerin canı tehlikedeyken asla yapmazdı bunu.

"Volkan Üsteğmen miyim la ben? Sinirlendirme beni şimdi durduk yere."

Bunu sinirli söylemesi Volkan'ı bile güldürmüştü, sinirli ânına denk gelmedikleri için şanslılardı yoksa ortalık yangın yerine dönerdi.

"Dur be kızım, Çağlar haklı. Ben sen sakin durabil diye seninle geliyorum. Tek sebep bu olmasa da geçerli sebeplerden biri yani. Sakin kalmanı istiyorum ne olursa olsun anlaşıldı mı?"

Bir diğer sebebi de onların içine bizzat o şekilde sızmaktı, Elvan ile sızmak yerine köylü olarak sızmak çok daha kolay olacaktı.

"Sakinim komutanım, anlaşıldı. Beni tanıdığınızı düşünüyorum, siviller tehlikedeyken onların aleyhine bir şey yapamam, yapmam."

"Tanıyorum." derken kara gözlerinin derinine baktı, iyi tanıyordu, bakışının bile ne demek istediğini biliyordu.

"Yine de uyarmak istedim, bu benim görevim."

Azra başını salladı ardından gözlerini kaçırdı başka bir tarafa. Üsteğmen bu defa Hakan'a döndü.

"Köyün giriş çıkışı, her şey iyice kontrol edilecek, uçan kuş bile o köyden bizim iznimiz olmadan çıkamayacak. Batur ve Ünver, size düşüyor bu görev." Son cümlesinde başını Volkan Üsteğmen'e çevirdi.

"Uçan kuşu bile yakalarız komutanım hiç merak etmeyin siz. O köyden herkes sağ salim çıkacak ama o itlere her yer mezar olacak emin olabilirsiniz."

Hedefe ulaşmışlardı, helikopter güvenli bir bölgede alçalıp iniş sağladı, timler aşağı inip görev yerlerine dağıldılar.

Timin hedefinde bu defa örgüt tarafından ele geçirilmiş bir köy vardı. Yolları sıkı kontrol altında tutulan bu köyün yarısı kullanılamayan yıkık evlerden oluşuyordu. Kalan yaklaşık yirmi hanede de terör unsurları vardı, rehineler de istihbarata göre buradaydı. Yine bir köydeydiler ancak bu defa planları çok farklıydı.

Orhan evinde istirahatteydi, timin kalanı da operasyondaydı. Bu defa plana göre üç kişi hariç timin kalanı kalenin içten fethedilmesini bekleyip harekete geçeceklerdi. Emir komuta da Volkan Üsteğmen'deydi. Timin iki cengaver kızı ve Mete Üsteğmen içlerine sızacaklardı. Fırat'ın sıkı tedbir uyarılarından sonra kılık değiştirip yerlerini almışlardı. Elvan, devriyelere yakalanan bir Türk mühendis olarak gözükecekti. Bu köye yakın başka herhangi bir yerleşke, dağ ve tepe olmadığından getirileceği yer kesinlikle burasıydı.

Mete ve Azra da bir traktör bulup tarlanın birinde buğdaylarla ilgileniyorlardı. İkiye ayrılmalarının sebebi de belki ayrı hanelere konulma ihtimaliydi. Eğer ki üçe ayrılırsalar bu defa dikkat çekebilirlerdi. O yüzden iki ayrı koldan içeri sızacaklardı.

"Seni bilmesem buralı zannederdim, bu kadar mı benzer insan ya? Elvan sarışın hâliyle buranın yerlisi asla olamazdı."

"Esmer tenim evet buralı gibi. Kara kaş, kara göz, esmer ten. Rolümün hakkını vereceğim." deyip başına bir şal doladı, uzun düz saçlarından birkaç tutamı da serbest bıraktı.

Mete elalarını gözlerine sabitledi. "Gayet benziyorsun da biraz bakımlı duruyorsun ama daha mı köylüleşsen?" Makyajını silmemişti, bu küçük ayrıntıyı atlamasının sebebi köylünün kendisinin olacağını bilmemesiydi. Mete bunu inene kadar saklamıştı. Asker kadınların makyajı dudak renginde bir ruj, fondöten ve rimel bile olsa bu hafif makyaj onları güzel göstermeye yetiyordu.

Mete, traktörde gördüğü şişeden yakasındaki puşiye azıcık su döktü. Askerine doğru yürüyüp ıslak puşiyle yüzünü silmeye başladı. "Aynamız yoksa komutanımız var." deyip gülümsedi kız.

"Ne gerek var o kadar boyaya hiç anlamıyorum." Makyajsız daha güzeldi insanlar, her şeyin doğalı güzeldi, makyaj da hafif güzeldi. Tabii yeri gelir abartılı makyajı da olurdu insanın ama yeri vardı işte.

"Kadın bir asker makyaj yaparak belki de kadın olduğunu unutmamaya çalışıyordur komutanım." deyip puşinin ucunu kendi eline aldı ve kalan yerleri temizledi. Kendini anlatıyordu.

"Aslında haklısın onca erkek içinde insan bazen kendini unutuyor olabilir. Sahi, sen neden asker oldun?"

Traktör koltuğunun altına sakladığı tabancasını kontrol ettikten sonra yine Üsteğmen'e döndü. "Kadının her işi yapabileceğini, isterse anne isterse de elinde silah taşıyan bir asker olabileceğini göstermek istedim. Nene Hatun, Kara Fatma gibi..."

Gerçekten de Azra bunu herkese göstermek istemişti. Doğduğundan büyüdüğü ana kadar yaşıtlarından fazlasıyla güçlü olmuştu. Arkadaşlarından erkekleri bile dövmüşlüğü vardı. Bu gücü hak edene gösterme isteğine de karşı koyamamış astsubay yüksek okuluna girmişti. Her yerde bunu anlatmıştı, bir kadın isterse evde oturur, isterse anne olur çocuğuna bakar, isterse asker olur düşmanı vurur, kadın ne isterse onu olur, başarır demek istemişti.

"Kadın ne isterse onu başarır astsubayım. Sonuna kadar haklısın ve unutma sen iyi bir askersin." Aklından geçenleri okuduğuna şaşırsa da pek belli etmedi, gülümseyerek karşılık verdi ona.

"Sağ olun komutanım. Peki şimdi köylüye benzedim mi?" Mete başıyla onaylayıp eline bir tırpan aldı, tarlada kendince bir şeyler yapmaya başladı.

"Şu it dölleri geldiğinde sen konuşma ben konuşur sonra konuşmayı batırır ikimizi de esir ettiririm. Malum bu pezevenkler kadınlara söz hakkı bile vermiyorlar, kurallarına uygun oynamalıyız. Abisi Hüseyin ile hasada gelmiş Esma'sın sen."

Azra'nın Esma'ya benzer hiçbir yanı yoktu ancak başındaki örtü, üzerindeki örgü hırka ve altındaki basma etekle Azra da olamazdı. "Emredersiniz." deyip birden aklına gelen soruyu sordu.

"Elvan tek başına kalmasa mıydı?" Timden biri daha yanında olsaydı içi daha rahat ederdi. Hoş, bu defa da dikkat çekebilirlerdi. Bu hiç de iyi olmazdı.

"Neden endişelisin? İyi tanıyorum onu, genç yaşına rağmen hiçbirimizden altta kalır yanı yok."

"Orası öyle de..."

"Ee o zaman?"

"Kız çok güzel be komutanım görmüyor musunuz? Ben bile her gördüğümde dönüp bir daha bakıyorum kıza. Tek başına bir bölüğü dağıtır da işte burada... Endişelendim işte, operasyon baltalanmasın diye yoksa kendini koruyamayacağından değil sizi beni gömer o bebe deviriyor beni eğitimlerde."

Mete de aslında başından beri bunu düşünüyordu, içi rahat değildi. Bu iki kızın da yanında olabilmek için sızma görevinde kendisi de yer almıştı ancak plan gereği ikiye ayrılmak zorunda kalmışlardı. Elvan daha itaatkar biriydi, daha görev insanıydı ancak tüm tim ve Mete, Azra'yı iyi tanıyorlardı. Sakin kalabilen yapıda değildi. Birinin onu dizginlemesi gerekiyordu, bu iş de Mete'ye kalmıştı. Bunlara rağmen Elvan'ın tek kalması onun da içine sinmemişti. Kıza sarkan asılan olursa Elvan kendini savunmaya geçerdi böylece operasyon tehlikeye girerdi.

"Ben de endişeliyim bu konuda, operasyon tehlikeye girebilir. Sivilleri kurtarmamız şart ancak kendimizi de korumamız gerekiyor. Hele siz ikiniz dikkat çekerseniz o zaman işler kızışacak."

Güzel kadın görünce nevirleri dönüyordu bu şerefsizlerin ama bazı güzeller vardı ki o nevri alır kıçlarına takarlar, bu dişi kurtlar güzelliğiyle de yumruklarıyla da insanı yere seriverirlerdi.

Azra hafifçe güldü. "Dişi kurdun pençesi keskin olur. Buna rağmen operasyonu tehlikeye atacak bir şey yapmayız, yapmayız inşallah."

Mete kulaklığın düğmesine basıp timle konuşmaya başladı. "Çağlar, var mı bir hareketlilik?"

"Daha bir şey yok, dolanıp duruyorum arabayla komutanım." Direksiyonu tek eliyle tutarken bir diğer eli de soğuk kahvesindeydi. Öyle avare avare yol kat ediyordu.

"Tamam dikkatli ol."

"Emredersiniz." Aklı oradaydı, tek başına olmasaydı çok daha rahat edecekti. Ama işte her zaman her istediği olmuyordu, askerlik kural işiydi, aykırı bir şey olursa sonucunda büyük sorunlar olabilirdi.

Bu defa Hakan'a seslenmişti. "Hakan, durum bilgisi ver."

"Olağanüstü bir hareketlilik yok komutanım, binalara giren kişi sayısını ve rehinelerin yerlerini gözlemlerimizle tespit etmeye çalışıyoruz."

"Ne zaman harekete geçeceğinizin haberini size vereceğim, o zamana kadar bekleyin."

"Emredersiniz."

"Üsteğmenim, durum bilgisi ver." Diyerek bir diğer askerine döndü, her durumdan bilgi sahibi olmalıydı.

"Batur Teğmen'in zıt istikametindeyiz, bir hareketlilik yok."

Telsizler kapatıldıktan sonra iki tim de gözlemlerine devam etti. Fırat biraz stres altındaydı çünkü Azra ve Elvan o itlerin inine giriyordu. Biliyordu ikisi de çok güçlüydü, bundan şüphesi yoktu ama bir ağabeylik içgüdüsüyle onları kollamak istiyordu. Hele ki Azra delinin tekiydi. Rahat durmaz da başına bir şey gelir diye endişeliydi. Tek tesellisi Mete Üsteğmen'in onun yanında olmasıydı.

Hakan da bu tehlikeli görevin bir an önce bitmesini istiyordu, siviller kim bilir neler yaşamışlardı?

Mete kulaklığı kapatıp Azra'nın eline tutuşturdu. "Ne yapacağını biliyorsun." Azra başıyla onu onayladı ve cihazı kulağına yerleştirdi.

"Yüzüne biraz toprak mı sürsek?" Önce onun pürüzsüz tenine sonra da yerdeki toprağa çevirdi başını.

"Kim bakacak bana komutanım? Elvan'a yapmalıydık onu." Karşısındaki kadının yüzüne toprağa buladığı ellerini nazikçe sürdü. Böylece toz toprağa bulanmış üsteğmenin gözünde de bir nebze olsun güzelliği örtülmüştü.

"Sen hiç aynada kendine bakmadın galiba."

Bu duyduğu bir iltifattı, öyle bir güzelliği olmadığını biliyordu normal bir tipe sahipti ancak bunu bir erkek tarafından işitmek ve o kişinin Mete olması onu oldukça şaşırttı, ne hissedeceğini bilemedi bir anlığına.

Yüzü de hislerinden farksızdı, şaşkınca bakıyordu ona "Baktığım için..." tamamlayamadı sözlerini, hâlâ az önceki cümleye takılı kalmıştı.

"Hatırlat seni bir göz taramasına sokalım askeri hastanede."

"Olur." diyebildi sadece, bütün düşünceleri allak bullak olmuştu sadece bir cümleyle.

"Şimdi tam köylü kızı Esma oldun, kara gözlerin, esmer tenin, siyah zülüflerin tam bu topraklara ait gibi." Azra örtüden fırlayan siyah zülfüne götürdü parmaklarını, sonra yeniden üsteğmene baktı.

Dediklerinden sonra toparlayamamıştı kendini, üsteğmen gelenlerin olduğunu fark etti ardından Azra'yı dürttüğünde görevin başladığını anladı kadın. Kulaklığını kontrol edip şalıyla yüzünün bir kısmını örttü.

"Kimsiniz siz?" Gördükleri teröristler gerçekten de çirkindi, uzun zamandır tıraş olmadıklarından uzayan sakallarından dolayı kıl yumağı hâline gelmişlerdi, belki de aylardır yıkanmıyorlardı kirli tenlerinden bu çok belliydi. Hatta hamamda bir keselenseler renkleri bile açılabilirdi.

"Tarla sahibi yolladı bizi, buralarla ilgileniyoruz asıl siz kimsiniz?"

"Bizden izinsiz buralarda iş yapamazsınız. İzin aldınız mı?" Lafına karşı başını iki yana salladı üsteğmen, bir de bu haydutlardan izin mi alınacaktı, toptan kafayı yemişti hepsi.

"Madem izinsiz girdiniz, cezasını çekeceksiniz." dedi. Türkçe konuşmuyorlardı, ikisi onların dilini çok iyi anlayıp konuşabiliyordu.

"Ne cezası?" dedi Mete sahte bir korkuyla Azra'yı arkasına sakladı. Demir Leydi de saklanabildiği kadar saklandı üzerindeki kazağa tutunarak.

"Yasak bölgeye girdiniz, hesap vereceksiniz." deyip bozkurtlara doğru yaklaştı. Mete'yi itekleyip arkasına saklanan Azra'nın kolundan tuttu ve hızlıca yüzünü açtı, işte şimdi başlıyorlardı.

Yasak bölgeye asıl şimdi siz girdiniz amına kodumun kıl yumakları.

Azra tekrar örtmeye çalışsa da terörist izin vermedi. "Kim bu güzel kız?" diye sapıkça baktığında Mete yanlarına gidip adamın ellerini Azra'dan ayırdı. Kız kardeşi diyeceğini düşünmüştü ancak bu şerefsizlerin ona bakışını beğenmemiş "Karım." deyivermişti. Aslında bu ahlaksızlara kadın, erkek, çocuk, genç ya da olgun birey fark etmiyordu. Bunlar öyle şerefsiz insanlardı ki sınırları yoktu. Bebek katilleriydi, kadın tecavüzcüsüydü bunlar. Her türlü pislik bunlardaydı.

Bunlara rağmen belki karım derse daha mesafeli dururlardı. Böyle düşünmüştü üsteğmen. Bir yandan da Elvan'ı düşünüyordu, Mete'nin yanındayken Azra'ya böyle yürüyen Elvan'a ne yapmazdı ki?

"Adın ne?" Azra çekingen tavırla sesini çıkarmadı. Bu defa tek eliyle yanaklarını sıkıp tekrar sordu. "Adın ne dedim?" Mete'nin alnına bir tabanca dayanmış, yüzündeki öfke ve sahte korkuyla öylece olanları izliyordu. Sikeceğim dünyanızı az kaldı.

"Esma." dedi ürkekçe. Terörist ona oldukça yakın duruyordu, leş kokusu burun deliklerini doldurmuş onu oldukça rahatsız etmişti. Terörist sırıtarak baş parmağını kadının dudaklarında gezdirdi. Hafifçe yaklaşıp kızı kokladı ve geri çekildi, Mete'ye döndü.

Karpuz mu seçiyorsun orospunun dölü?

"Esma artık benimle kalacak, sen de izinsiz hareket etmenin cezasını çekeceksin."

İstedikleri tam olarak bu olmasa da dolaylı yoldan esirlerin yanına ya da kampa girmiş olacaklardı. Azra korku dolu gözlerle "Hüseyin, hayır." deyip gözlerinden bir damla yaş akıttı. Gerçekten oscarlık oyuncuydu, Mete kızı tanımasa düşüp korkan karısı olduğuna inanacaktı.

Terörist cebinden çıkardığı urganı Azra'nın ellerine dolamaya başladı, dolarken bedenini ona olabildiğince yakın tutuyor arada da yanağına sakallarını değdiriyordu. Azra o sakalları adamın götüne sokmamak için zor tuttu kendini, siviller için dayanmak zorundalardı. Mete çatık kaşlarla göz ablukasına aldı ikisini de, Azra'nın rahatsızlığı yüzünden belliydi ancak onun savunmasız kalmak zorunda olması ve bir şey yapamaması epey canını sıkmıştı.

Görevdeyiz Mete, görevdeyiz oğlum sakin ol, yakma görevi sivilleri düşün.

Azra'nın boynuna elini götürünce Mete hareketlendi ve dikkati kendine çekti.

"Sokarım götüne keleşi." diyerek yumruğu askerin yüzüne geçirdi. Canı gerçekten acımıştı ve sabretmek zorundaydı, karşılık vermek istemedi, tuttu kendini, bu da oyunun bir parçasıydı. Yere yığılma taklidi yaparak gözleri üzerinden ayırtmadı, terörist bu defa ona doğru geldi ve ellerini sımsıkı bağladı. Yakasından tutup çekiştirdi, Azra da peşinden getiriliyordu ama ona dokunulmaması emrini vermişti, ona kendi dokunacaktı ama başka anlamda.

Sana bir dokunurum bir daha kimse sana dokunamaz puşt.

Siyah ama çamurdan kahverengiye dönen arabanın kasasına zorla bindirildiler. Gerçekten de bu performansla oyuncu olmalılardı. Az daha kendileri bile inanacaklardı zorla ele geçirilen köylü olduklarına.

Kasaya bağlanan iki askerin başına kulaklığından son ses müzik çalan birini koymuşlardı, kalan üç kişi de öne oturmuştu. Mete, göz yaşları taze kurumuş kızın kulağına eğildi.

"Ben bu herifleri teker teker sikerim."

"Operasyonu bitirince size bırakmaz Bora'm ile ben sikerim, siz sıkmayın canınızı."

"Yalnız neredeyse Esma olduğuna ben bile inanıyordum. O nasıl iyi oyunculuk ya?" Azra gülmemek için kendini zor tuttu, gülmemeliydi ağlamalıydı hatta. Yüzünü sahte şekilde somurttu.

"Yolun sonuna geldik Hüseyin, tarlalara iyi bak. Anamlar sana emanet." Bu defa da Mete tuttu kendini, asla gülmedi ama içinden kahkahalar atıyordu.

"Ne yapacaksın adama?" dedi merakına yenik düşüp. "Bakalım ben izin verecek miyim? Bakalım Volkan duracak mı? Hiç sanmıyorum ben."

"İnşallah verirsiniz, aynı bana yaklaştığı gibi burnunun dibine girip kafa atacağım. Şerefsiz bana dokununca vallahi tiksindim, o yerleri kesip atacağım sanırım." deyip çenesini havaya kaldırdı ve dolgun dudaklarını ovuşturdu bağlı elleriyle.

"Piç." Yine tutamamış dilini küfretmişti ama bu defa yalnız değildi.

"Göt kurusu."

"Dönelim sana kese alacağım, hiç üzülme sen." diyerek dalga geçti bu defa. Olanlardan kendi de memnun değildi ancak yanındaki kızı biraz rahatlatmak istemişti, aksi takdirde önde oturan teröristin boğazını kesebilirdi, şimdilik durmalıydı.

"Ya gerçekten tek ihtiyacım buydu şu an eksik olma Hüseyin teşekkür ediyorum, Allah razı olsun." Mete gülmemek için kendini zor tutuyordu, yanındaki kız da onu sanki güldürmek için çabalıyordu.

"Rica ederim Esmacığım, ne demek, her zaman."

Mete etrafına baktı, kurak dümdüz bir bölgeydi, bunaltıcı bir hava vardı ancak daha bunaltıcı olan görevin siviller açısından tehlikeli olmasıydı. "Yüzünüz acıdı mı? Yanımda buz yok dönüşte bulurum koyarız oraya." Misilleme gibiydi sözleri, daha geçen görevde aynısını Mete demişti ona. Hiçbir ayrıntıyı atlamıyordu Azra.

"Demir Leydi ama büyük kalpli olan." diyerek sanki sosyal medya repliği söylermiş gibi yaptı.

"Güldürmeyin görev yanacak." Bu sözü daha da sessizdi, kendisi zor duymuştu. Başlarındaki terörist ne çektiyse kafası güzeldi müzik sesi de kulaklık dışını da inlettiğinden rahat rahat konuşabiliyorlardı yine de adlarını vermemişlerdi.

"Şimdi tamam da normalde gülmek lazım, gülmezsek bu acımasız dünyada manyak oluruz. Hoş sen az manyak değilsin ama yani yine de manyak olursun." Neyi ima ettiğini çok iyi biliyordu, operasyonda çok hareketliydi, küfürleri bile çok şey ifade ediyordu manyaklığı çok belirgindi.

Başlarında dikilen terörist hâlâ oralı değildi, bu ikisi asla umurunda değildi. "Çok ağlıyoruz kesinlikle gülmemiz lazım ve evet manyağım ben buna verecek bir cevabım yok." Adam yine mimiğini bekli etmeden ona baktı, meraklıydı gözlerindeki bakış.

"Neden ağlıyorsun?" deyiverdi, o kelimeyi ciddiye almıştı.

Kelimeleri cımbızla seçiyor her zamanki gibi. Sormayın işte...

"Siz ağlamıyor musunuz?" Halbuki bu soruya soruyla cevap verilemezdi, alakasızdı.

"Neden ağlayayım?" Sorusu çok mantıklı bir cevaptı, komutanına aşık atıyordu Demir Leydi, başarabilir miydi bilmiyordu.

"Neden ağlamayasınız?" Sıvamaya başladım yine, başka kaçarım yoktu ki.

Oflayarak cevap verdi adam bu defa, Azra da ileri gittiğini düşündüğünden geri adım atmak zorunda kaldı. Bazen unutuyor olsa da komutanıydı karşısındaki adam onun.

"Güçsüz bir kadın değilim ama bazı kırıklıkları kaldıramadığımda ağlıyorum." dedi ve etrafa bakındı çaktırmadan, hâlâ görünürde bir şey yoktu, tepedeki terörist de başka bir şarkıya geçmişti, araba bası gibi çalıyordu kulaklık.

"Güçsüz bir kadın olmadığını çok iyi biliyorum ama kırgınlık yaşayacak kadar zamanın olduğunu düşünmüyorum, yanında sadece biz varız." Bu cümlesini mırıldanmıştı diğerleri gibi, duyulması imkansızdı başkaları tarafından.

"Seni biz mi kırdık?" diye ekledi tekrardan. Cevap veremedi Azra, yalan da söylemek istemiyordu ona karşı. Tepedeki teröristin onlara bakmasıyla rahatladı, cevap vermek zorunda değildi artık.

"Konuşmayın lan!" dedi kendi dillerinde. Tam da zamanında demişti, başını yeniden çevirdiğinde de konu çok soğumuştu, müzik sesleri çok yüksek geliyordu yine.

"Beynimi sikti ya bu nasıl şarkı, vursa ya beni kurtulsam bu işkenceden."

"Ben de onu sikeceğim az kaldı."

Gidecekleri yere varmışlardı. Ellerinin kasaya bağlı olan kısımları çözülmüş, kalanı da bilekleri etrafına sıkıca sarılmıştı. Ana bina olarak tespit edilen iki katlı köy evinin önünde duruyorlardı. Mete fark ettirmeden etrafa bakındı, Elvan burada değildi. Azra da daha kulaklığı açmadığından haber alamıyordu. Açabilmesi için içeriye girmeleri lazımdı.

Teröristlerden biri üst arama detektörüyle Mete'yi aramaya başladı, bir şey çıkmayınca sıra Azra'yı aramaya gelmişti. Cihaz baş hizasına gelince ötmeye başladı, terörist kulaklık gibi bir şey olabilir mi şüphesiyle yaklaşınca kızın kulağındaki metal küpeleri gördü. Çıkartmasına gerek olmadığını düşünüp aramayı sonlandırdı. İşte üsteğmenin kulaklığı Azra'ya vermesi bu sebeptendi.

Bu defa beklenmedik bir şey oldu, Mete esirlerin yanına götürülürken Azra farklı bir yöne götürüldü. İşte şimdi korktuğu başına gelmişti. Esirlerin canının yanında askerinin canı da tehlikedeydi. Elvan da ortada yoktu. Bir olmayan yok olurdu, bir arada olmalılardı.

Azra'ya göz diken terörist, onu boş evlerden birine götürürken tim de uzaktan onları seyrediyordu. Volkan da dahil olmak üzere hepsi küfrediyor yerlerinde zor duruyorlardı.

"Fırat abi, endişelenme. Azra bu bilmiyor musun, adamın kıçından kan alır da herifin haberi olmaz."

"Öyle de komutanım, içim rahat değil işte."

"Komutan haklı abi, Azra Astsubay'ın elinden gelmeyecek şey yoktur. Kırımlı sen de bir şey söylesene."

Enes dürbünle seyre öyle bir kaptırmıştı ki kendini asla kimseyi duymuyordu.

"Enes, lan. Ses versene oğlum." diyerek yokladı tekrar.

"Emredin komutanım."

"Neye daldın lan ayarsız, bir şey mi var?"

"Elvan Astsubay değil mi getirilen?"

Gerçekten de oydu ve işin iyi tarafı sağlam gözüküyordu. İşin daha da iyi kısmı Mete'yle aynı yere kapatılmıştı. İşte şimdi kartlar tekrar dağıtılıyordu.

Geniş odanın içerisi aradıkları siviller ile doluydu. Bazıları gerçekten kötü durumdaydı, işkenceler edilmiş belki de daha nice kötülük yaşamışlardı. Yalnız burada hiç kadın yoktu ve istihbarattaki gibi voleybolcu da burada değildi.

Teröristler odadan çıkınca Elvan komutanının yanına oturdu ve ona doğru yaklaştı. "Esma nerede?" diye sordu. Bir duyan olursa isimleri açığa çıkmamalıydı, o da bu yüzden böyle söylemişti.

"Herifin biri göz koydu, ayrı bir yere götürdü." dedi öfkeyle. Daha sonra da kıza dönüp ona iyice baktı bir yerine bir şey oldu mu diye.

"Bu itler sana bir şey yapmadılar değil mi?" Belki bir iki yumruk yemiş ya da hırpalanmış olabilirdi, bunu soruyordu zaten aksine Elvan izin vermezdi.

Genç kız başını iki yana salladı. "Önce video çekeceklerini sonra da sözde liderlerinin yatak odasına gönderileceğimi söylediler." Yatak odası derken öyle bir iğneleyici söylemişti ki ona bunu söyleyen teröristin bile kulakları çınlamıştı.

"O herifleri birbirinin karısı yapmayan orospu çocuğu olsun." derin bir soluk verdi. Askerlerine böylesi bir yerde göz dikilmesi epey canını sıkmıştı.

"Sakin olun, bence Esma işini bilir. Biraz bekleyelim."

Azra gerçekten de işini bilir miydi? Onu odaya kapatıp üstündekileri çıkarmaya çalışan teröriste ne yapacaktı? Tüfeği tabancası elindeydi. Her türlü buradan çıkardı ancak o tabancanın ses çıkarmaması lazımdı. Sivilleri asla tehlikeye atamazdı.

Terörist ona yaklaşıp yakasından çekiştirdi, düğmeleri bulmaya çalıştı ancak kendisini nasıl azdırdıysa eli ayağına girmişti. Düğmeleri umursamadan bu eski gömleği yırtıp üzerinden sıyırdı askerin.

"Dur." dedi onların dilinde, elini havaya kaldırdı. Adam başını iki yana sallayıp üzerindeki atleti çekiştirmeye başladı. Bu arada elinde hâlâ silah vardı. O silah patlamamalıydı, patlarsa felaket olurdu.

"Ben de seni istiyorum." dedi Azra içinden öğürerek. Elinde olsa tarlada dokunduğu dudaklarını tenini kesip atardı. Zaten keseleyecekti güzelce kendini böyle iğrenerek duramazdı ki.

Kendisini arzulayan bir kadını görmesi, hele ki çekici esmer ve dolgun dudaklara sahip bu güzel kadının onu istemesi gururunu okşamıştı. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.

"Koltuğa otur." diye komut verdi kadın, rolünü iyi yapıyordu ve kriz anlarının yönetiminde mükemmeldi. Adam sanki büyülenmiş gibi dediğini aynen yaptı. Azra başındaki şalı da kenara atınca üzerindeki atletiyle kalmıştı. Bunu düşünmemişti ama eğer ki kılık değiştiriyorsa her zaman çorabına kadar askerliğe dair hiçbir şey bırakmazdı. Üzerindeki atlet de beyaz bir atletti, yeşil değildi.

Azra'nın kol kaslarını görünce şaşırmadı aslında, tarlada çalışanlar genelde böyle kaslı ve güçlü oluyorlardı. Saçlarını kulağını kapatacak şekilde öne getirdi ve teröristin üzerine doğru yürüdü usulca, yüzünde gülümsemeyi de ihmal etmedi. Terörist gittikçe keyifleniyordu. Elini pantolon düğmesine götürdüğü sırada Azra bunu engelleyip ona daha da yaklaştı. İki üç parmak sonra dudakları birbirine değebilirdi, terörist kendini iyice kaptırmış silahını da bir kenara koymuştu. Azra bu sırada başını geriye doğru çekip ellerini adamın yüzünde gezdirmeye başladı. Öyle narindi ki, bu kadının parmak uçlarında ölüm olduğunu asla düşünmezdi. Yavaşça başını kavradı, terörist hâlâ bekliyordu, öpeceğini düşündü, Azra ise bir anda boynunu kavrayıp hızlıca çevirdi. Bu arsız teröristin arzularının sonunu bir dişi kurt boyun kırarak getirmişti.

"Öğk şerefsiz, kusacağım ya." deyip üzerindeki eteği de çıkartıp duvarda asılı olan terörist kıyafetlerini giymeye başladı.

Elini kulağına götürüp cihazı açtı ve "Tim, ses var mı? Mete Üsteğmen'im, Hakan Teğmen'im?"

"Dinlemedeyim Demir." diyerek cevap veren ilk isim Hakan olmuştu. Hemen peşinden Mete de cevap verdi.

"İyi misin?"

"Evet komutanım, mühimmatlarla beraber terörist kılığında sığınağa geliyorum. Götürüldüğünüz yeri gördüm, siviller ve Elvan da orada mı?"

"Evet, dikkatli ol."

"Emredersiniz."

Öncelikle kafasını kırdığı herifi dolaba tıkıştırdı, ardından tüfek ve iki tabancasını yanına aldı. Mühimmatları da iyice yedekledi. Başına sardığı puşiyle yüzünü iyice örttükten sonra evin arka camından dışarıya çıktı. Kapıdan çıkıp görünmek istememişti çünkü. Burada da kimseyle karşılaşmamıştı. Hızlı adımlarla sığınak olarak kullanılan evin önüne geldi. Elindeki yiyecekleri içeriye götürmesi gerektiğini sonra da nöbeti devralacağını söylediği için kolaylıkla içeriye girebilmişti.

Etrafına iyice bakındı ve kapıyı kontrol etti. Önce Mete'nin sonra da Elvan'ın ellerini çözdü. Silahları eline tutuşturduktan sonra Elvan kapıya gözcü olarak yollandı.

"Şimdi beni dinleyin ve sessiz olun. Biz Türk askeriyiz, sizin için buradayız. Dediklerimize harfiyen uymanızı istiyorum sizden, hep beraber buradan kurtulacağız."

Sivillerin yüzü gülüyordu ancak ses çıkarmıyorlardı çünkü biliyorlardı ki sessizlik yaşatacaktı onları. Azra, kulaklığı asıl sahibine uzattığında bu defa operasyon emri gelmişti.

"Temizliğe başlayın." Verdiği bu emirle köyün diğer ucunda bomba patlatıp dikkatleri üzerlerine çekmekle işe başladılar. Burada askerler hariç altı kişi vardı. Sivilleri tek sıra hâlinde kapıdan çıkartıp arka taraftaki ormanlık alana doğru kaçırdılar. Bu kadar kolay olmasını beklemiyorlardı.

İki tim de köyün etrafını sarmış ve sokak sokak ilerliyorlardı. Bombanın patladığı yere yığılma olunca gelenleri rahatlıkla indirmişti Fırat. "Zamanının kemankeşleri şimdinin keskin nişancıları..." Gerçekten de öyleydi, attığını vuran kemankeşler kesin nişancıların atasıydı. Sadece silah değişmişti, attığını vurma aynı kalmıştı. Bu görevin keskin nişancısı da Fırat olmuştu.

"Azra komutanım duymasın komutanım, kıskanır."

"Öyle bir şey yok lan, ben komutanıyım onun haddine mi?" diyerek bir herifin kafasını daha uçurdu.

"Komutanım sivillerin tahliyesi için helikopter istedim. Üssümüzden harekete geçti. Tam da ormanlık alanın bitimindeki ovaya inecek ve sivilleri tahliye edecek." Volkan'ın bilgisinden sonra helikopterin ineceği yere doğru sivilleri götürdüler. Bir kamyon dolusu toprak tepesinin dibinde beklemeye başladılar. Bu altı kişiyi arkalarına alıp önlerinde güvenliği aldılar. Elvan ise ileride gördüğü Volkan Üsteğmen'e katıldı çünkü bulunduğu yerde sıkışmıştı, en yakın destek de Mete'nin yanında bulunuyordu.

Azra nefes alacak fırsatı anca bulmuştu, cebine tıkıştırdığı telsizin frekansını ayarladı. "Dişi kurttan bozkurt ikiye, dişi kurttan bozkurt ikiye."

"Bozkurt iki dinlemede Demir." Telsizi komutanına uzattı. Mete helikopterin ne zaman geleceğini konuşurken Azra da sivil kadınlardan birinin kulağına eğildi. Gözü yine etraftaydı, her an tetikteydiler.

"O itler size bir şey yapmadılar değil mi?"

"Yok komutan, şansımıza bizi beklettiler başkanlarını mı ne bekliyorlarmış bize dokunmadılar, denemeye kalkanı infaz ettiler." diye cevapladı kadın.

"Ebesini sikeyim hepsinin, iyi yırtmışsınız. Kırk yılın başı işe yaramışlar" Etraflarına düşen bir kurşun yüzünden kayanın ardına gizlendiler. Siviller tedirgin olmuştu, iki asker de vücudunu siper etmişti onları korumak için.

"Sivillere dikkat Azra." Bu emri almasa da farksız bir şey yapmayacaklardı.

"İyi misiniz? Yaralanan var mı?" diye seslendi, kendi cevabına bakarsa kurşun yiyebilirdi, açıktalardı ancak geleni vurabiliyorlardı. Sorun olmadığını öğrendiklerinde gözlerini ayırmadan ateş etmeye devam ettiler.

"Ebenizi sizin." deyip gelmekte olan üç teröristi etkisiz hâle getirdi astsubay. Mete de söve söve gelen teröristlerden birini omzundan birini de başından vurmuştu, biri bu kurşunun etkisiyle aşağıya yuvarlandı. Kalabalık bir gruptu bu ve insanın canını sıkıyordu.

"Sakin olun, biz buradayız canınız bize emanet." diyerek sivilleri teselli etti Mete, aynı zamanda gelenleri vuruyordu.

"Sıkın dişinizi biraz daha." diyerek birkaç el daha ateş etti. Bunlardan iki tanesi isabet etmiş, hedefini ise yere yığmıştı.

"Şarjör azaldı." deyince Azra elinde kalan son dolu şarjörü de komutanına verdi. Kaçak bir anda teröristlerden anca bu kadar mühimmat ele geçiriliyordu. Kafasını kırdığı teröristten ve kapıdakilerden aldıkları şarjörlerdi yanındakiler.

Birden helikopter sesi gelmeye başladı. İkisi de son kurşunlarıyla savaş veriyordu. Helikopter iyice yaklaşmıştı ancak atış mesafesi üsteğmenden uzaktı. Helikopter pilotlarından bir teğmen makineli tüfekle aşağıdaki hainlere ateş açtı ve bu grubun tamamını imha etti. Bu kadarını onlar da beklemiyordu gözlerini helikoptere çevirdikleri gibi sonsuza kadar kapamaları bir olmuştu.

İki bozkurt sivilleri helikoptere bindirip yolladıktan sonra geberenlerden şarjörleri alıp Azra'nın puşiden yaptığı bohçaya yerleştirdiler. Epey yetecek kadar vardı ancak silah sesleri kesileli biraz olmuştu, belki de köy tamamen temizlenmişti.

"Durumunuz nedir tim?"

"Köy temizlendi komutanım. Patlayıcı döşüyoruz ki bir daha kullanılmasın, mühimmatlar da imha olsun. İşimiz bittiğinde sizin yanınıza geleceğiz, siz bizi alacak helikopteri bekleyin isterseniz güvenli bir yerde."

"Anlaşıldı, dikkati elden bırakma Volkan."

"Emredersiniz."

Şimdi derin bir nefes alıp dinlenebilirlerdi. Köy tamamen temizlenmişti, yanlarında da patlayıcı varken tim orayı güzelce ortalıktan silecekti. SİHA'lara şimdilik ihtiyaç yoktu.

Azra başına sardığı bir diğer puşiyi çıkartıp kenara koydu sonra da sırtını bir ağaç gövdesine yaslayıp kendini yere bıraktı. Mete de omzuna dokunup yanına oturdu, askerini tebrik edercesine kucakladı ve tekrar eski pozisyonuna döndü, gözleri hâlâ onun üzerindeydi.

"O herife ne yaptın?"

"Önce dur dedim sonra ben de seni istiyorum deyip hırkamı çıkardım." Gülmeye başladı üsteğmen, acaba olay nereye varacaktı merak ediyordu. "Eee."

"Sonra koltuğa oturttum bir iki yanağını okşayıp yaklaştım. Baktım aramızda birkaç parmak kalmış ben de biraz geri çekilip kafasını kırdım." Mete bu sefer kendini tutamamış kahkaha atmaya başlamıştı.

"Seni öpmeye çalıştı ve kafasını kırdın yani." Söylediği şeyden zevk alıyor gibiydi, mimikleri bunu çok belli ediyordu.

"Yani kırmak zorunda kaldım silahı vardı. Operasyonu tehlikeye atmamam lazımdı." deyip elini dolgun dudaklarına götürdü.

"Süngerle ağzımı yüzümü elimi çitilemem lazım. İğrenç herif ya."

"Böyle yaparak altı kişinin canını kurtardın biliyorsun, dua et daha ileriye gitmek zorunda kalmadın. Ben zaten karar verdim bir daha kılık değiştirmeyi gerektiren bir operasyon olursa Enes'le Göktürk'ü kadın kılığına sokacağım. Sen ve Elvan'ı yollamayacağım." Bunu derken tabii ki de ciddi değildi çünkü bu iki dişi kurt gitmese başka dişi kurtlar gidecekti ama tedbirlerini iyice arttırmak istiyordu. Hatta bu iki kızın yüzüne onları çirkin gösterecek bir şey yapmalıydı, hoş bu da güzelliklerini ne kadar örtebilirdi ki?

Azra gülerken Mete konuşmaya başladı. "Cidden yüzünüzü çirkin göstermenizin yolunu bulmamız lazım."

"Elvan için o pek mümkün değil, o kızın çirkin olması imkansız. Yok yani kafasına beton dönseniz bile çok güzel o." Kendisini pek güzel bulmuyordu, aslında biraz erkek çocuğu gibi büyümüştü güzellik meselesiyle de çok ilgilenmemişti. Bazen makyaj yapıp kız olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Halbuki normal derecede güzel bir kızdı. Elvan kadar olmasa bile dolgun dudakları ve kesin kara gözleri çekici geliyordu.

Azra sesini çıkarmayıp elini adamın yüzüne götürdü, yumruktan dolayı morarmıştı. Yüzünü ekşiterek gözlerine baktı. "Acıyor mu?" Mete küçük bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına, başını iki yana sallayınca elini hemen geriye çekti, onca kurşuna kafa tutan adamların canını bir yumruk mu acıtacaktı?

"Acı eşiği yüksek olan askerler olabiliriz ama insanız yani." dedi tekrar.

"İnsan olmak asker olmaktan daha zor." Yine kapalı kutu gibi konuşmaya başlamıştı bu kız, derdini anlatmak isteseydi anlatırdı ancak yine anlatmayacağını iyi biliyordu.

"Ben bu askeri çok iyi tanıyorum ama bu insanı... Pandora'nın kutusu gibisin, bir türlü içini açmıyorsun."

Parmağıyla onu gösterip dediğini onayladı. "Heh tam da öyle, Pandora'nın kutusundan çıkan kötülükler gibi benim kötülüklerimin de çıkmaması için o kapağa dokunmuyorum bile." Azra genel olarak melankolik biri değildi, daha canlıydı ancak bazı meseleler onu düşünceli biri haline getiriyordu, herkes her zaman iyi olamazdı.

"Komutanım." diyerek muhabbeti bölen Volkan olmuştu, iki tim de buluşma noktasına gelmişlerdi. Uzaktan kumandayı komutanına uzattı, patlama için her şey hazırdı. Mete'nin keyfi yerine gelmişti işte şimdi ama bunu kendisi yapmayacaktı, kumandayı Azra'ya uzattı.

"Yaşadıklarını buraya gömebilirsin." Kadın bunu beklemiyordu ama bunu yapacak olmak hoşuna gitmişti. Bu defa Orhan'a değil kendisine kalmıştı bu iş. Gülümseyerek bombaları tetikleyecek düğmeye bastı, saniyeler içinde ise terk edilmiş bu köy havaya uçmuştu. Geriye ise sadece gelen tahliye helikopterine binmek kalmıştı.

♟️

Bir bölüm sonra dönüm noktamız...

Üsteğmenim sen dokunma, dokunduğun yer yanıyor çünkü, ben sana eriyip bitiyorum... Makyaj silmeler, yüzüne toprak sürmeler, seni göz taramasına götüreceğim demeler...

Bu arada Azra'nın öyle aşırı bir güzelliği yok, düz sıradan biri. Anca abartılı bir makyaj falan onu çok çok güzel yapar. Öyle âşık olunasıca yanı hele hiç yok. Üsteğmenim de aksine yakışıklı bir adam. Belirtmek istedim.

Azra'mın küfürleri ❤️ ben
Bir de ne güzel kafa kırıyorsun öyle sen?

Üsteğmenimin kötü anları unutsun diye bombaları Azra'ya ateşletmesi... Sen mükemmel bir adamsın be Mete...

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum, beni İnstagram Rubamsalepe hesabımdan takip edebilirsiniz. Haftaya görüşmek üzere kocaman öptüm sizi😍❤️😘

Loading...
0%