Yeni Üyelik
70.
Bölüm

♟️Bir Yıkımın Çığlığı

@rubamsalepe

♟️Mete'den♟️

Ellerime kanı bulaşmıştı sevdiğim kadının. Vücuduna bir mermi isabet etmişti ve ben onu koruyamamıştım. Bencildim, onu öperken koruyamayacak kadar bencil bir adamdım.

O kan aynı 5 sene önce 20 askerimin kanının elime bulaşması gibi bulaşmıştı ve yıkasam da geçmezdi artık. Gözleri kapalıydı bana bakmıyordu şimdi, aşkla bakan gözleri içinde parlayan alevler yoktu, sönmüştü. Üsteğmen Mete Akıncı'nın elinden hiç bir şey gelmemişti, beceriksizliği yüzünden.

Aldığı saçma sapan maddelerin etkisiyle kendisinin Azra'ya âşık olduğunu sanan bir vatan haininin mermisiyle yumdu gözlerini.

Yarasına bastırırken bir yandan da telefonumu bulmaya çalıştım. Adını haykırdım sürekli, Azra dudaklarımdan bu kadar işitmemiştir adını. Duyuyor mudur beni? Ya ö... Hayır ölemez, ben daha onu yeni öpmüşken ölemez. Yaşayacak uzun bir ömrümüz varken, beraber geçireceğimiz yıllar varken gidemez öyle izin veremem.

"Azra vuruldu hemen birilerini yollayın." Bu cümleden sonrasını ben de pek hatırlamıyorum. Sımsıkı sardığım kadın ellerimden alındığı an vardı aklımda, bir an ellerime bakıp başımın döndüğünü hatırlıyorum sonra oradakilerden birinin bana destek verip araca bindirdiği.

İkimiz de hastanedeydik şimdi, yan tarafında seruma bağlı bendim. O boş koltuğa da o gelecekti, ameliyatı iyi geçecek ve gelip buraya bu halin ne lan kalk ayağa diyecekti bana.

"Abla Azra..." Başımdaydı, beni beklemişti, kendime gelmemi istemişti. Nasıl sıktıysam kendimi, vücudum buna dayanamamış kendi kendini kapamıştı.

"Ameliyatta, birkaç saat oldu." Fırladım yerimden, serum bitmemişti onu da alıp ayağa kalktım. "Gitme demeyeceğim, seni götürmek için buradayım ama sakin ol." Serumu havaya kaldırıp ablamın peşinden gittim, sakin ol diyordu bana. Sakin olmamı mı bekliyordu sahiden? Benim kadınım orada ölümle cebelleşiyorken içinde bir kurşun varken nasıl bekliyordu ki bunu.

Nasıl öpecektim ben onu şimdi, bir kere öpünce ne hale geldi bir daha öpsem... Peki ya yaşayacak mı? Neden hiçbir doktor bir şey söylemiyor ki bana? Koşuşturan hemşireler bile yüzüme bakmıyor ben öylece bekliyorum ameliyathanenin kapısında. Ablam serumumu tutuyor ben dümdüz kapıya bakıyorum, yanaklarım ıslandıkça siliyorum sildikçe yeniden ıslanıyor.

Ben Azra'yı çok seviyorum. Kırmızı Toros'umdan, odamdaki araba koleksiyonundan, başucumdaki kitaplardan, beyaz gömleklerden hatta Bursaspor'dan daha çok seviyorum.

Neden ben vurulmadım ki? Neden orada ben yoktum? O it neden bana sıkmamıştı da Azra'ma sıkmıştı? Kıskanıyor mu, nefret mi ediyor beni vurmalıydı. Orada kanı akan kişi ben olmalıydım o değil. Aklım almıyor o içerideyken benim burada olmam.

Ben ölmeliydim, o acı çekmemeliydi böyle.

Saate hiç bakmadım, baksam hiç geçmezdi şimdiki gibi. Ellerimdeki kanlar silinmişti ama kurumuş koyu kırmızı izler duruyordu, tırnak aralarıma girmiş benimle bütünleşmişti hepsi. Onu kalbimde taşıdığım kadar bedenimde de taşıyorum. Azra içeride ölüyor bense burada onun ihtimaliyle yaşamaya çalışıyorum.

Beyaz duvarlara yasladım gövdemi ve yere eğildim. Serum bitmişti, çıkarttım onu. Biliyordum nasıl yapıldığını, Azra'yı kurtarmaya yetmeyen ama kendimi kurtaracağım bir bilgiydi işte.

Sahi o beni nasıl kurtarmıştı? Karnımın altına isabet eden mermiyi çıkartıp bir de dikmişti nasıl yapmıştı bunu? Sağlık eğitimini hepimiz almıştık ama yine de bir doktor gibi bunları yapması fazla başarılıydı. Eli asla titremezdi, beni ameliyat ederken de titrememişti.

O beni kurtarmıştı ama ben onun için bağırıp çağırmak dışında hiçbir şey yapamamıştım.

Eniştemin yanımıza geldiğini gördüm, gitmem için beni ikna etmeye çalıştı gitmedim. Zor da olsa yemeğe inmeye ikna etti beni. Azra seni böyle bitkin görmesin demişti, önümdeki mercimek çorbası şimdi boğazımdan zor geçiyordu.

Yemek yedim, gittim geldim. O içerde ne yaşıyorsa on katını yaşadım. Onun bedenine değen neşter benim tüm vücudumu parça parça etmişti. Azra ölmek özereydi ve ben ona ihanet edip yaşamak zorunda olan taraftım.

Vatanım için yaşayacaktım, zaten inancım ötürü kendi canıma kıymazdım ama o giderse yürüyen yemek yiyen ve sadece görevlerini yerine getiren bir ölü olacaktım.

Yaşadı, ölmedi. O ameliyathaneden çıktı ve önce yoğun bakım sonra da bir odaya alındı. Güzel yüzü solgundu, kara gözleri bana bakmıyordu. İyi geçmişti, iyileşmesi zaman alacaktı ve uyutuluyordu ağrılarının azalması için. Odada başında sadece ben vardım. Nesisiniz dediklerinde aramızda resmi bir bağ olmadığından komutanıyım ve ondan sorumluyum demek durumunda kalmıştım ve bu da canımı acıtmıştı.

Ağlamanın sonu vardır diye bilirdim, çaresizlik olunca ve söz konusu o olunca bir sonu yoktu. Azra bana bakmıyordu, çaresiz ben ona bakıp ağlıyordum.

Komutan olmak zordu işte, eğer orada diğerleri olsaydı yine soğukkanlı olmak zorunda kalırdım, kendimi dağıtmama bile izin yoktu. İlk defa bir acıyı doyasıya yaşamıştım, iliklerime kadar işledi tüm acı. O dezenfektan kokan hastane koridorlarında bir sağa bir sola volta atarken göğsümde var olmayan bir hançerle dolaşıyordum ben.

Kıpırdandı. Tam bir gün sonra küçük bir mırıldanma çıktı dudaklarından ve kendimi onun ellerini tutarken buldum. Yan yatıyordu bana doğru dönüktü. Zar zor araladı gözlerini, sızlandı. Beni gördü ağlamaya başladı. O ağladı diye durmaya çalıştım, ağlamamaya çalıştım. Sonra dayanamadım, o böyle yaşlarını akıtırken dik duracak kadar güçlü değildim. Bazen de ağlamak lazımdı.

"Şşş, buradayım." Gözyaşlarını sildiğim elimi yakalayıp dudaklarına götürdü, öpmedi öyle durdu sadece. "İyisin, daha da iyi olacaksın Demir Leydi'm." Canının acıdığı o kadar belliydi ki sesimi çıkaramadım, ağlama diyemedim. "Her şey yolunda ve söz veriyorum düzeleceğiz. Yemin ederim ki düzelteceğiz."

Hiç öyle durmuyordum, camdaki yansımam yıkılmış bir adamı sunuyordu bana. Azra insansa yeterdi, benim inanıp inanmamam önemli değildi.

"İyi misin?" diye fısıldadı, benim de yaralandığımı mı düşünmüştü bilmiyorum. Fiziken bir şeyim yoktu ama ruhen yıkılmış durumdaydım.

"İyiyim ben güzelim, yorma kendini. Akıtma o yaşlarını bak Ankara'dayız, evimize geldik." Değilim, seni öyle gördüğümden beri iyi değilim. İçimdeki öfkeyi ve hünzü atabileceğim hiçbir yöntem bulamadım, ağzıma yastık kapatıp bağırmaya çalıştım yapamadım, dışarıda olay çıkaran bir herifi yakalayıp patakladım rahat edemedim. Ben bir türlü kendime gelemedim, ben sana hapsoldum, beni ancak sen iyileştirirsin daha önce de yaptığın gibi.

"Ev..." Elimi bırakıp bana uzanmaya çalışınca onun seviyesine inip saçlarını okşadım. Biraz yağlanmıştı, birkaç gündür buradaydık ama gördüğüm en güzel en temiz saçlardı onlar. Muhtemelen terliydi ama benim gözümde kötü hali yoktu. Yıkanır paklanırdı, önemli olan silinemeyecek izlerin silebilmekti ve maalesef bir duş o kurşun izini silemezdi sırtından.

O görmeyecekti ama ben görecektim, o aynalarla görebilirdi ama ben onu görecektim. Her defasında kendime küfredip pişmanlık duyacaktım.

Başında istihbarati görevi kabul etmemeliydik, biz değil istihbarat idare ettirmeliydi. Koca bir kolu çökertip finans desteğini kestik ama şimdi o bu haldeydi ben ondan beter haldeydim.

"Beni öper misin?" diye sordu, yarım kalmışlıklarımız vardı yine. Kötü anıyı değiştirmek istiyordu, onda öyle kalmasın istiyordu muhtemelen. Öpmedim, öpersem bir şey olur da onu yine kaybederim gibi geldi, elimi yanağına koyup alnına yasladım başımı. "Ya sana bir şey..." Biraz kendini zorlayıp benim dudaklarıma yakınlaştırdı kendini. Alt dudağıma üstün körü bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Olmadı bak."

Ağlıyordu, belki de yaşadığını dudaklarımla test etmek istemişti. Omzuna parmaklarımı yerleştirip koluna doğru yavaşça indirdim, destek olduğumu gösteriyordum ona. Gözümdeki merhamet kırıntıları ona da işliyordu görüyordum. Daha iyiye gidiyordu, yanında durmam iyiye götürüyordu onu. Yanımda durması, yaşıyor olması bana nefes oluyordu. Beni nefessiz ve vatansız bırakmamıştı, yine beraber savaşacak yine beraber ağlayacak yine beraber gülecektik. Biz birbirimizin yaralarına şahit olmuştuk, kapanmayan izler olarak bedenlerimize kazınmıştı aynı kalbimize olduğu gibi. Şimdi yine yaralarımızı sarıp birbirimize destek olacaktık. O beni kurtarsa da ben onu kurtaramasam da...

Cesurdu benden, ölmediğime inanıp peşimden gelip beni hayata 2 kere bağlamıştı. Hem ipten hem kurşundan kurtarmıştı beni ama ben onun için ağlamaktan ve öfke patlamalarından başka bir şey yapamamıştım. Belki de ben hayatıma girmeyip o gece seni gördüm demeseydim bunların hiçbiri olmazdı. Belki de hepsi benim yüzümdendi. Neden yalnızken olmuştu ki, diğerleri olsaydı Mete Üsteğmen olarak mantıklı düşünebilirdim şimdiyse kendimi suçlamaktan öteye gidemiyordum. Onun bu halde olmasının tek sebebi bendim.

Ayrılık mı? Asla. Her ne olursa olsun şu saatten sonra bu ikimizi de öldürür. Ben 5 sene ölü gibi yaşamışken kalan ömrümü onsuz geçiremem artık. Öleceksek de beraber öleceğiz, birimizin nefes alıyor öbürünün almıyor olması ikimizin de öldüğü demek olmuyor mu zaten? Ama ona ölmek yasak, bu defa biri ölecekse ben öleceğim. Biri vurulacaksa ben vurulacağım. Biri işkence görecek olursa ben göreceğim. Ölmesine izin veremem bu hikayede biri ölecekse o ölen ben olacağım o değil.

Bunu ona söylesem bu halde kalkıp döver beni. Alnından öptüm "Seni çok seviyorum," diyebildim sadece.

"Biri ölecekse ben ölmeliyim," dedi bana, benim onu anladığım gibi o da beni anlıyordu. Ölemezdi, izin almış mıydı benden? Komutanı izin vermiyordu.

"Sana ölmek yasak, bir daha ölümün kıyısından bile geçmeyeceksin duydun mu beni? Üsteğmen Mete Akıncı emri bu."

"Seni bir kere daha öyle göremezdim." Fısıldıyordu, duyuyordum. Yormamalıydı kendini, bunları düşünmemeliydi hele bu aptalca düşünceleri söküp atmalıydı o güzel aklından. "Saçmalarsan sana disiplin soruşturması açarım."

"Mete, ölmene dayanamam. Vuruldun sandım."

O da benim vurulduğumu düşünmüştü, iki el silah sesinden biri ona isabet etmiş biri uzaklara gitmişti, ikimiz de yere çökmüştük sonra bilinci gitmişti.

"Azra'm sen de ölmeyeceksin ben de. Birlikte ölmeyeceğiz biz birlikte yaşayacağız duydun mu beni?" Onu teselli etmek için söylediğim sözlerdi, 2 ay sonra çatışmada bir kurşun daha bizi bulabilir hayattan koparabilirdi. Biz ölümü hep içimizde taşıyan insanlardık ve her ne yaparsak yapalım bundan kaçışımız yoktu. Onunla ölmektense yaşamayı tercih ederdim ama birimiz ölür de diğerimiz yaşarsa nefes alan bir ölü olacaktı zaten.

Attım kafamdan hepsini, karşımda sevdiğim kadın vardı ve savaşıp hayata tutunmuştu. Onca insandan zorbalık görmüş, bir teröristin tacizine susmak zorunda kalmış sonra da vurulmuş bir kadındı o ama şimdi iyi olacağının sinyallerini veriyordu bana.

"İyileşeceğiz sevgilim," dedi ve yumdu gözlerini. İyileşeceğiz, senin için, benim için, Türkiye'm için iyileşip savaşacağız ve bize bunu reva gören herkesten hesap soracağız.

Loading...
0%