Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. "Otobüs"

@rubamsalepe

Tuğçe'den

"Bir an seni kaybedeceğimi sanmıştım"

Ali'nin bunu demesi tuhafıma gitmişti. Bizde çok yakınıyız ama hiçbirimiz böyle bir tepki vermedik. Yoksa Ali? Düşüncelerimden Ali'nin Betül'e "Hadi hastaneye gidelim." demesiyle sıyrıldım. Haklıydı çenesindeki yara belki de dikiş gerektirebilirdi. Ali Betül'ü oturduğu yerden kaldırdı ve hastaneye doğru yol aldılar.

●●●

"Emir bu adam kimdi ya?" deyip yataktan doğruldum. Kimdi ki bu bize ilk iş günümüzü zehir eden manyak? Sıkacaktım kafasına. Sıkardım yani mafya karısı olaydım ama çok şükür değilim. Mafya karısı mı olunur ya? Manyak mıyım ben? Neyse konumuz bu değildi, benim kankama bunlar yapılır mı hiç ya?

"Sataşmaya yer arayan dengesizin tekiydi, sen hiç takılma avukatlarım gerekeni yapacak." Elini ensesine koydu stresle. Başımla onu onayladım. O ki Emir Gültekin. O ki büyük varis. O ki başaramayacağı hiçbir şey yok, avukatları canına okur o herifin canına.

"Emir." dedim yine, başımı biraz ona yaklaştırarak. "Ali sence de aşırı tepki vermedi mi?" Biraz düşündü ve cevap verdi. "Ne alaka be hepimiz tepki verdik işte." Yalancı kocam acayip kibar bir insandı gerçekten. Yılın kibarı ödülü ona verilmeliydi hatta.

"Sen Betül'e sarılıp başını göğsüne yaslayıp bir an seni kaybedeceğimi sanmıştın dedin mi?" dedim kollarımı birleştirerek. Yataktan doğruldu ve benim gibi oturur pozisyona geldi. "Ben ona ne zaman kız göstersem istemezdi bugün de öyle oldu. Masada kız var bir içim su seni kesiyor dedim. O, taş gibi hatuna çirkin dedi inanabiliyor musun?"

Taş gibi hatun mu? Oğlum sahte de olsa ben senin karınım yani, benim yanımda dediğin şeye bak dengesiz. "Bu gariplikte bir işlik var bakalım yakında kokusu çıkar, ben Ali'yi yoklayacağım." Sözüm bitince de Emir'in vücudumu süzme fırsatını elinden alıp boynuma kadar battaniyeyi çektim.

●●●
Emir'den

Aile ile kahvaltı senfonisinin ardından tam arabaya yönelecekken anahtarı meydanda olmadığını fark ettim. Hem işe yolluyorsunuz hemde anahtarı bulmama yardım etmiyorsunuz! Nerede bu anahtar ya? "Anne sen anahtarı gördün mü?" diyerek sorumu yönelttim. Durup bana baktı ve cevapladı. "Senin haberin yok mu? Yüzüne bakacak olursak yok belli ki. Peki ben haber vereyim arabana el kondu. Deden karınla seni salonda bekliyor."

Ne demek arabana el kondu? Ne demek ya? Ben nasıl gideceğim şimdi? Helikopterle mi gitsem acaba? Fazla mı görgüsüzce olur? Neyse helikopter o kadar işimi görmez her yere onla gidemem ki.

Koridorda Tuğçe'yle karşılaştım ve kolundan tutup acı haberi ona verdim. "Dedem arabama el koymuş" Kaşlarım iyice çatılmıştı. "Ne demek el koymuş biz işe nasıl gideceğiz şimdi?" dediğinde kolunu çekerek onu salona sürükledim "Sus ve gel."
Yine aile konseyi toplanmış bulunmaktaydı. Baş köşede anneannem, dedem, teyzem, amcam ve daha sonradan salona gelen annem bulunuyordu. Bir Engizisyon mahkemesinde aforoz edilecek gibiydim. Beni aforoz etmeyin be dede vallahi çok gencim.

Dedem bastonunu yere vurdu, bunun üzerine ikimizde oraya odaklandık, tam olarak bastonuna. "Emir arabana el koydum sürekli gezdiğiniz için para tasarruf etmede size ders olsun."

Ne para tasarrufu dede ya ben zenginim zengin beni kessen kanımdan para akar sen ne tasarrufundan bahsediyorsun? Ya o kızlarla gününü gün eden Ozan'a neden laf yok neden her zor cezayı ve işi ben üstlenmek zorundayım? Evlatlık mıyım ben ya? Doğruyu söyleyin bana, yıllardır beni kandırdınız dimi? Aslında biz zengin değiliz beni zenginlik içinde büyütmek için kredi çektiniz dimi? Neyse ya çok saçmaladım ıhım tamam sustum.

"Dede ama biz nasıl işe gideceğiz?" dedim sakin görünmeye çalışarak. Sakın âsilik etme Emir Gültekin çünkü her âsilik ettiğinde başına kötü şeyler geliyor unutma.

"Gel buraya." dedi ve eliyle de gel hareketi yaptı. Allah'ım yoksa baston kafama mı inecek? Dede başım olmaz bak bu yakışıklılığa zarar gelmemesi gerek. Ben bu görünüm için ne kadar bakım yapıyorum haberin var mı senin?

Korkar adımlarla da olsa ona doğru yanaştım ve dibine kadar gittim. Evde futbol oynayıp vazoyu kırmış çocuğun hissettiği suçlu pisikolojisiyle ellerimi önünde birleştirdim ve bana diyeceği şeyleri beklemeye başladım.

"Al bunları normal insanlar gibi otobüsle git. Hem bunlar abonman yüz atmış basım hakkınız var." diyerek elindeki otobüs kartı olduğunu tahmin ettiğim şeyleri elime tutuşturdu. Daha sonra da bastonuyla beni iteledi. Geri geri giderek koltuğa kendimi koltuğa atarak Tuğçe'nin omzuna yaslandım. "O... Otobüs kartı mı o?" Şakaydı değil mi? Böyle bir şey yok değil mi? Ya siz beni kalpten götüreceksiniz. Yatları, helikopterleri olan adam otobüse mi binecek?

Dedem gözüyle gidin işareti yapmış olacak ki Tuğçe beni kolumdan tutup salondan çıkardı. Evden hızlıca çıktık ve Tuğçe'nin beni götürdüğü yolda ilerlemeye başladık. "Otobüs durağına gidiyoruz." dedi biraz daha temposunu arttırarak.

"Ya ben koskoca Emir Gültekin otobüse mi bineceğim?" diye sitem ettim. Hayır yani benim şimdiye kadar otobüse binmemiş olduğumu bilmeliydi. Allah'ım delirmek üzereyim!

"Emir sus geldik şimdi gelecek kartları ver." dedi beni durdurarak. Ben de zaten daha gideceğimizi sanmıştım hıh(!) Kartları ona uzattım ve otobüsün geldiğini fark ettim. "Peşimden sakın ayrılma." diye tembihlemesine bir anlam veremedim. Otobüsün önü kalabalıktı. Ne yani başka otobüse binsenize bizim binmemiz gerekiyor buna! Tuğçe elimden tutup beni peşinden sürükledi. Bunu nasıl yaptı bilmiyorum ama bizi o kalabalığın içinden sıyrılarak otobüse bindirdi.

Allah'ım bu koku... Bi saniye karbondioksit zehirlenmesi ya da ter kokusu zehirlenmesi yaşıyor olabilirim. Bu insanlar neden bir deodorant bile sıkmamış? Kafamda deli sorular vardı gerçekten.

Otobüsün içi oldukça kalabalıktı. Tuğçe bizi insanların arasından en arkaya doğru ilerletti. Ha arkada olmuşuz ha önde ne fark ederdi zaten? Sonuçta buradaydık değil mi? Tuğçe'ye yaklaştım ve "Burası kalabalık ne zaman ineceğiz?" diye sordum. Bir yandan da tutunmakla meşguldüm. Acaba bu şoförün ehliyeti yok muydu? Aracı çok sarsıyordu, bunun başka bir anlamı olamazdı. "Sabret biraz, on beş dakikaya oradayız."

Gözüm duvardaki yazıya ilişti 'Oturan 24 ayakta 48' yazıyordu. Bu otobüste koltuklarda oturan yirmi dört kişi olabilir ama asla ayakta kırk sekiz kişi olamaz! Buna inanmam! Ya yanımdaki amcayla burada akraba olacağız neredeyse ya ne kırk sekizi! Etrafa bakınıp saymaya başladım. Tam altmış yedi kişi vardı! Yuh yani yuh!

Tuğçe'nin kulağına bir kez daha eğildim "Yer elması, bu duvarda kırk sekiz kişi ayakta yazıyor burada altmış yedi kişi ayakta şoför hâlâ yolcu almaya devam ediyor nasıl iş bu ya?"

Sorum üzerine biraz sesli bir şekilde güldü insanlar ona bakınca ıhım diyerek ciddi haline geri döndü. "Otobüse hiç binmemiş masum zengin." diyerek tekrardan gülmemek için dudaklarını ısırdı. Ya ama bu haksızlık. Ben zenginim diye suçlu mu oluyorum şimdi?

"Anlayamıyorum." deyip başımı yana yatırdım. Anlayamıyorum neden ki yani? Otobüs gittikçe kalabalık oluyordu. Ve Tuğçe'ye dik dik bakan ve yaklaşmaya çalışan art niyetli insanların olduğunu sezmiştim. Ya da izlediğim yaz dizilerinin etkisinde kalmıştım. Off her neyse.

Lan o herif Tuğçe'ye mi yaklaşıyor! Elini omzuna atmaya yetecekken kolumu Tuğçe'nin kolundan geçirip onu kendime çektim. Biraz sarılmış gibi olduk ama olsun o herife karımı yem edecek değildim. Sahte de olsa o benim soy adımı taşıyordu ama gerçek olan bir şey vardı çok fazla kavga etsek de o hâlâ benim dostumdu ve ben onu korumak zorundayım. Otobüsteki zibidilerden , arada bir telefonla arayan yavşaklardan, restorantta o yemek yapan Melih'ten... Neyse sakin oluyoruz değil mi yoksa yüzümüz kırışır.

"Emir ne yapıyorsun?" diyen göğüsüme yaslı olan Tuğçe'nin kulağına eğildim "Seni etrafındaki kötü insanlardan koruyorum yer elması. Hem bak kısa olmanın avantajı da varmış seni kollarımın arasında saklayarak yok ettim." dedim gülümseyerek.
GÜLTEKİN GÜVENLİK GURURLA SUNAR.

"İyi de adam kart uzatacaktı baksana." Gözlerimi adama odakladığımda haklı olduğunu gördüm. Rezil mi oldum ben şimdi? Sus Emir, hiç yaşanmamış gibi davran. Sustum ve onu göğsüme daha da bastırıp başımı cama çevirdin.

"Emir." dedi onu kendime biraz daha bastırdım. Cevap vermeyecektim. Beni ezemezsin Tuğçe. Dalga da geçemezsin. Ona hiç bir şey demedim ve bir elimle tutunurken diğer elimle de onu sarmaya devam ettim. "Emir şu düğmeye bas durağı kaçırdık." diye bağırdı. Düğme mi ne alaka ya?

Lan durak mı kaçırdık? Ben de diyorum bu kız benimle dalga geçecek de o yüzden mi adımı sayıklıyor. Otobüs bir sonraki durakta durdu biz zar zor aşağı inmeyi başardıktan sonra otele doğru koşmaya başladık.

●●●

"Ozan, biz otobüs durağını kaçırınca koşmaya başladık o yüzden geç kaldık." desem de dinlemedi beni züppe. Restorantta Tuğçe'yle yanyana duruyordum. Ozan ise karşımızda bize azar çekiyordu. Aman ne hoş(!) "Ozan değil Ozan BEY diyeceksin! Ve hatalısın kabul et ve özür dile"

Oğlum yavaş, ben EMİR GÜLTEKİN! Kimseden haksız yere özür dilemem. Bu lüzumsuz da çok oluyor, kafasına tava ile vurup onu bayıltmak istiyorum. Kısa bir süre de olsa dünya rahat bir nefes alır. Tam bir söz söyleyecekken Tuğçe ağzımı kapadı "Özür dileriz Ozan Bey." Senin bu denyodan özür dilemene gerek yok. Bu herif doğduğu için bizden özür dilemeliydi!

"Emir sen yerleri paspaslayacaksın, Tuğçe sen de benimle gel." diye emretti. Ulan sen paşa torunu musun? Ya bir dakika ben ve paspas mı? Neden buradayım diye hayatı sorguluyordum. Gerçekten şu an düşüp bayılmam lazım. Ah kurtarın beni. Kendi kendime söylene yerleri paspaslamaya başladım. Tuğçe'nin yanına gelince ayaklarını paspasla ittirdim "Çek şu ayaklarını da sileyim."

Patates soymakla meşgul olan çok sevgili karım ayaklarını kenara kaydırdı ve bana dik dik baktı "Patetes soyuyorum görmüyor musun?"

"Ben de temizlik yapıyorum görmüyor musun?" dedim kaşlarımı çattım. Sanki askeriyedeki erlerdik. Birimiz yerleri paspaslıyor birimiz de patates soyuyordu. Ali de tuvaletleri yıkıyordur kesin. Ah bee ne güzel hayat. Tam hayalimdeki hayatı yaşıyordum. "Çabuk soy çabuk. Melih şef biraz gecikecek bugün daha çok çalışman lazım." dedi Ozan. Karıma emir mi verdi o tepkisini vermeyeceğim. Melih mi dedi o?

●●●

Mutfağı denetlerken gözü kapıya ilişti Ozan'ın. İlerledi ve kapıya yaslandı. Masaların olduğu tarafa doğru yönelip milleti kesmeye başladı. 'Benim otelimde böyle güzel hanımlar var mıydı ya? Benim neden haberim yok. Yani kaç kere diyeceğim resepsiyondakilere böyle güzel kızlar geldiğinde bana haber verin diye!' dedi içinden. Sağ tarafa dönüp kendini aynada süzdü. Olağanüstü bir yakışıklılığı vardı. Başını masaya çevirdi.

"Şu kızıl fırtına yatakta iyi olur bence. Gece yansın ortalık. Off çok pis yükseldim ben hemen tavlamalıyım kızı." Kapının önünden masaya doğru adım atmaya kalktı. Evet sadece kalktı, neden mi? Karşısına bir baş belası çıktı! Daha doğrusu arkasına bakarak yürürken Ozan'a tosladı.

Bu kızın önüne bakmama gibi bir alışkanlığı var sanırım deyip kaşlarını çatıverdi hemen. Nehir ise bir şeye çarptığını anlamış olacak ki geri çekilip genç adama baktı. Kızlar ise masadan kalktı işte şimdi yedim seni Hamster! dedi içinden. "Hamster diye boşuna demiyorum yine çıktın dibimde bittin!" dedi alaycı bir şekilde.

"Şey Ozan ben özür dilerim." diyen cadıya verdiği cevapla gözlerini pörtletti "Az önce masadan kalkan kızlara sen gelmesen yetişiyordum. Kızıl olanla yatacaktım sen planı bozdun."

"Ben içeri gideyim." demesinin üzerine ona bir iki adım attı ve ellerini göğüsünde birleştirdi. "Kaçmak yok öyle hemen mesai bitiminde kaybolma birazcık bedel ödemen gerekecek çıkışta benimlesin." diyerek tehdit etti. Eee hiçbir suç insanların yanına kâr kalmamalı değil mi?

●●●
Tuğçe'den

Nalet patatesler bi bitmediniz Ulan! Hayır yani yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz iki bin on sekizdeyiz bıçakla patates soyma mı kaldı ya? Asker miyiz biz? Başımı kaldırıp göz ucuyla Emir'e doğru baktım. Sil sil, iyi sil he bak yerler pis. Sessizce kıkırdamaya başladım ve bu sırada omzumdaki eli hissettim "Eline de patatesler ne güzel yakışmış." diyerek güldü Ali. Haklıydı komik durumdaydım. Bende ona bakıp güldüm.

"İyisin değil mi?" diye sorduğumda iki elini masaya dayayıp bana döndü "İyiyim." diyerek sesli bir nefes verdi. Betül olayı onu çok etkilemişti belliki. Bizim Ali işte ya eğer kötü durum olursa orda Polat Alemdar olur, gerekirse Mesut komiser olur ama her türlü bizi korurdu.

Kapıdan Betül'ün girdiğini gördüm ve ayağa kalktım. Bu kızın burda ne işi var? "Sen bugün izinlisin niye geldin?" diyen Ali'ye döndüm. Resmen aklımı okumuştu. Ya düşündüğüm şeyleri o kadar belli mi ediyordum ben?

"Bir şeyim yok benim iyiyim, bakın iki dikişim ve ben." diyerek çenesindeki yara bantlı yeri gösterdi "Biz gayet iyiyiz." diyerek ekledi. Seni gidi seni, kurt var sende değil mi? Duramıyorsun. Nerede bir atraksiyon hemen peşinden git.

"Olmaz öyle hemen eve gidiyorsun." lafı Ali'den çıkmıştı. Hayır yani neden geldin ki şimdi daha psikolojikman toparlanmadın, ben biliyorum malımı. Haklısın Aliciğim yürü be.

"Evde sıkılıyorum." diye başını iki yana salladı. Çocuk gibiydi bu kız. Cidden grupta olgunlaşmış tek insanın Ali olduğunu düşünüyordum. Herkes bir manyak ya!

"O korkuyu hemen atlatamazsın biliyorum. Madem evde olmak istemiyorsun bize gel bizde kalırsın bir süre." dedi.

Bölümü biraz yarıda kesmek zorunda kaldım. Malum uzadıkça uzuyor bölüm bu bölümlük bu kadarr❤

Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın🤗

Bir de son olarak profilimi takip ederseniz yeni bölüm ne zaman gelecek onu öğrenebilirsiniz❤

Hadi iyi okumalar canımlarrr😍😚😚

Loading...
0%