@rubamsalepe
|
Bir an duraksadım. Resmen benimle oyun oynuyordu. Emir Gültekin ben sana bunu ödetirim. Ayağı kalktım ve leğeni elime aldım. "Diğerlerini de sen götür bi zahmet. Malum sadece iki elim var." Ukala bir bakış atıp geriye döndü. "Git gel yaparsın ikisinide aynı anda yapacaksın diye bir şey yok." Vay vay vay kibar dedik öküz çıktı iyi mi? Leğeni odaya çıkardım daha sonra ise detarjan ve bezleri çıkardım. Kapıyı açık bırakmıştım, Emir kalkıp kapıyı kapadı ve kilitledi. Niye kilitliyorsun ki sen şimdi? Sanki kaçıp gideceğim. Evet kaçıp gitmeyi planlıyordum, elimde patlamıştı. "Yani abartmasan." dedim elime aldığım yer bezini iyice sıkarak. Biraz güldü ve yatağa oturdu. "Yok canım ben böyle iyiyim." Bon boylo oyoyom! Ben hiç iyi değilim ama. Halıları kenara ittirdim ve yerleri silmeye başladım. "Bahça duvarından aştım. Bahça duvarından aştım. Sarmaşık güllere dolaştım. Sarmaşık güllere dolaştım. Öptüm sevdiğim helâlleştim. Öptüm sevdiğim helâlleştim. Yanıyorum yanıyorum yanıyorum Melih. Gel kurtar beni burdan Melih. Gel beni kaçır Melih. Dırırırım dırırıyrırı dıyrırım..." Kendi evimde de iş yaparken hep şarkı söylerdim. Evet şuan da aynısını yapmaya başladım. Bahça duvarlarını aşıp gideydim eyiydi.. "Güzelim türküye Melih itini de ekledin ya ne diyeyim ben sana?" deyip ayağı fırladı. Hemen zaten patlamaya yer ara. Neden yükseldin ki şimdi hemen? Terse ters canım görürsün sen şimdi. "Eklerim eklemem sana düşmez bunu sormak." diyerek yerleri silmeye devam ettim. "Onu iyi biri sanıyorsun değil mi?" dedi ve yerdeki beni kolumdan tutup kaldırdı. Elimdeki bezi alıp kenara fırlattı. "Şu an neden bu haldesin sana anneannemin oyunu gibi geliyor değil mi?" "Emir ne demeye çalışıyorsun?" "Tuğçe benim kadar Mükemmel bir adam sana bunları söylüyor sen bu seni ilgilendirmez mi diyorsun? Bak ben o herifin gözünden anladım." dedi ve bana bir adım daha attı. "O sana zarar verecek." ve bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapadı. "Zarar görme be yer elması yapma bunu. Ne kendine ne bana." Ihım ne oluyoruz be. Sıcak oldu biraz galiba neyse. Elimle onu itikledim. "Ne dibime girdin yine?" diye çemkirdim. Ne demişler Tuğçe Altay çemkirmede bir dünya markası. "Başka türlü anlamıyorsun beni çünkü." ●●● Elimdeki işi bıraktırdığı için kapıyı açtı ve aşağı inmeme izin verdi. Ben de aşağıda gitmediğini umduğum arkadaşlarımın yanına indim. Salona kapı arasından baktığımda orada anneanne ve Bahar hanımla oturduklarını gördüm. Tabii ki Ozan da oradaydı. Derin bir nefes alıp kapıdan içeri girdim. "Sen yerleri silmiyor muydun?" diyen anneanneye Emir'in bunu bırakmamı istediğini söyledim. Yalan mı? Hayır tabii ki. "Tamam o halde. Yarın restorant işine devam edebilirsin. Geç şimdi otur." dediğinde dünyalar benim oldu. Oley be bak Emir Gültekin bak bak ne dedi anneannen. Biraz sohbet ettikten sonra Ali'nin telefonu çaldı. İzin isteyip kalkmaya yeltendiğinde Ayşenur Anneanne otur işareti yaptı. Kendisi Ali, Nehir ve Betül'ü çok severdi. Alilerin ailesi ile anneanne yakın dostlarmış. Ali ve Nehir yurt dışında doğmuşlar, uzun yıllar orada yaşadıktan sonra üniversite için Türkiye'yi tercih etmişler. Hayır yani ben olsam yurt dışında okumaya devam ederdim. Neden böyle bir şey yapmışlar ben de bilmiyorum. Sıla hasreti herhalde. Ali ve Nehir Türkiye'ye geldiklerinde Ayşenur anneanne ve Gültekin büyükleri onlara sahip çıkmış. Nehir'le Ali'yi de Emir'le aynı okula göndermişler. Tabi hep beraber denk gelince yakın arkadaş olduk ancak Ozan ile Nehir daha önce hiç denk gelmemişti çünkü Ozan yurtdışında okumuştu. Ali telefonu açıp dinlemeye başladı "Ne! Geliyorum. Gerek yok mu? Hepsi mi gitmiş? Anladım sağol Cevdet amca." dedi ve donuk gözlerle sırtını koltuğa yasladı. "Ne oldu Ali? Cevdet amca neden aramış? O pek aramaz seni." diyen Nehir'e boş boş baktı Ali. "Sakin ol bir şey söyleyeceğim." dediğinde Nehir yüzüne iyice ciddi bir tavır takındı ve iyice doğruldu. "Ev yanmış hiçbir şey kurtarılamamış" deyip derin bir soluk verdi. Nasıl ya? Evleri mi yanmıştı? Kıyamam ben size canlarım benim. Nehir gözleri dolmuş bir şekilde Ali'ye baktı. "Ne diyorsun sen Ali? Nasıl yanmış? Ne demek yanmış? Kalk gidelim." deyip ayaklandı. Ali ise onu kolundan tutup koltuğa oturttu ve sarıldı. "Şş sakin ol şimdi. Ağlama bana bak." dedi ve ikizinin gözlerindeki yaşı sildi. Tüm ev halkı şaşkın gözlerle olanları izliyordu. Böyle kötü bir şey ilk defa başımıza geliyordu. "Ali gidelim evimize ne olur." Ali'nin boynuna iyice doladı elini. "Kül olmuş gidemeyiz. Mahalledeki yangın hâlâ sönmemiş. Yani yanan birtek bizim ev değil." dedi ve iç çekti ama ben size kıyamam ya. "Ben uygun fiyatlı bir otel ayarlayacağım." dediğinde Ozan lafa daldı. " Ucuz otele gerek yok bizim otele gelin. Hem ücret falan düşünmezsiniz. Bu durumda yanınızda olacağız." "Olmaz Ozan. Otelde kalamazlar. Bizim evde on beş tane oda var. Onca boş oda varken onları otele falan göndermem. Burada kalacaksınız hatta evlenip gidene kadar yollamıyorum sizi." dedi Mustafa dede kapıdan girerek. Konuşulanları duymuş olmalı. "Dedeniz haklı burda kalıyorsunuz bitmiştir." dedi Ayşenur Anneanne. Ali önce itiraz etse de daha fazla itiraz edemedi. Daha sonra Betül'e döndü. "Betül kızım, biliyorum sen de onlarla kalıyordun. Sende burda kalıyorsun artık." dedi ve gülümsedi. "Ben evimde kalırım siz zahmet etmeyin." dedi Betül. "Tek başına yaşamanı zaten hoş görmüyordum bu da bahane oldu kızım." Betül annesi babası olmadığı için yalnız yaşardı. Böylesin onun için de iyi oldu. Emir kendini rahatlatmış şekilde aşağı indi ve Ali'den olanları öğrendi. Sonrası ne mi? Sımsıkı bir dost kucaklaşması. Tüm arkadaşlarımla hep beraber olmak istiyorum dediğim asla bu değildi ama bir şekilde bir araya düşmüştük. ●●● Nehir hızlı adımlarla Ozan'dan kaçmaya çalışıyordu. "Gelme Ozan." Arkasına dönüp tekrar baktı. "Gelme bak havuza düşeceğim." Sanki çok büyük bir şey yapmış gibi davranıyordu Ozan. "Ya sen beni suçlu görmek istediğin için öyle görüyorsun belki de. Belki yanlış olan senin yaptığıdır. Belki sadece ben doğru yapıyorumdur olamaz mı?" dedi havuzun arka tarafına giderek. Düşmeyeceğini bu sayede garantilemiş olmuştu. "Olamaz canım. Yok öyle bir dünya. Bak sen iyi değilsin bence. Bak Bakırköy akıl ve sinir hastalıkları hastahanesinin numarası bende kayıtlı hemen arayabilirim istersen. Ya sen otele gelen ortaklara şekerli kahve ikram edeceğim diye içine tuz koymadın mı? Onu da geçtim ya kahveye sirke konduğu nerde görülmüş?" Nehir, Ozan'ın üstüne çok fazla geldiğini düşünüyordu. "Ozan olur arada böyle ya çok gelmesen üstüme." demesiyle üzerine yürümesi bir oldu. "Hay dilimi eşek arısı soksun." bunu sesli mi demişti ya? Birkaç adım geri gitti ve bacağına çarpan -evet o Nehir'in bacağına çarptı- bahçe çitine takılarak yere kapaklandı "Ahh!" Oldu mu? Tabiki olmadı. Hayır yani kalkması lazımdı neden olmadı ki? Ozan üzerine pat diye kapaklanıverdi genç kızın. Yüzleri birbirine nefes alış verişlerini hissedebilecekleri kadar yakın duruyordu. Nehir biraz tuhaf hissetmişti. Hatta biraz değil bayağı hissetmişti. Defalarca Ozan'ı yakalamış biri olarak düşünüyordu ki bu pozisyon gerçekten çok tehlikeliydi. "Ozan kalksana kardeşimin üzerinden. Ne işin var lan onun üzerinde?" Nehir'in uzun zamandır anlattığı Ali bizi görürse yandım dediği o an işte şuandı. Ozan yerden kuvvet alarak ayağı kalktı ve Ali'ye doğru ilerlemeye başladı. "Bir soru sordum değil mi?" dedi kaşlarını çatarak Ali. Ozan onun yanına gidip elini Ali'nin omzuna koydu. "Bu ikizin tam bir baş belası. Hayır anlamıyorum huyunuz neden hiç benzemiyor. Bu hastanede kesin karıştı demedi deme." dedi ve elini bir iki kere omzuna vurup içeri doğru ilerledi. Ali onun peşinden bakarken bir anda başını ikizine çevirdi ve koşarak yanına geldi. "Kolun yaralanmış düştün mü sen?" Elini sırtına atıp kızı doğrulttu. "Ozan'a bağırmasaydın keşke ben düşünce beni kaldırmaya çalışırken o da üzerime düştü." İşte insan üç erkeğin kolları arasında huzur bulabilirdi. Önce babası, sonra kardeşi, en son da sevdiği adam... Ali huzuruydu Nehir'in. "Ya sen dünyanın en tatlı ikizisin he bir de en dengesizi." dediğinde kızı bırakıp yüzüne aval aval baktı ve lafa girdi. "Ne dengesizliğimi gördün be?" "Bir sakin, bir sinirli, bir sert, bir romantik..." dedi gülerek. "Sen ne saçmalıyorsun bakalım?" yüzünü eski haline çevirip sanki bir psikolog edasıyla ellerini bir araya getirdi ve konuşmaya başladı. "Ya Aliciğim canım bak ben kör müyüm? Tamam biraz yarım akıllı ve biraz sakar olduğumun ben de farkındayım ama kör değilim ve ikizin olduğum için ne hissettiğini ben anlıyorum dökül artık onca zamandır bekliyorum." Konuşması kendini bile tatmin etmişti. Ali'yi de kandırabilirdi. Kendisiyle gurur duydu ve bunu Ozan'dan beş yüz bin metre uzakta bir yerde kutlamaya karar verdi. "Nehir ne diyon kızım sen?" dedi. Biraz gerilmiş görünüyordu. "Betül diyorum. Saçının teline zarar gelmesin diye adam dövdüğün Betül." "Ben içeri gidiyorum." dediğinde önüne geçti ve onu kolundan tutup yanda bulunan hasır koltuğa oturttu. "Betül'ü seviyorsun." dedi dümdük. Evet yüzüne. "Nasıl söyleyebilirim ki? Onca zaman hep nasıl erkekleri sevdiğini anlattı durdu. Emir tipinde erkekler. Baktım ki onun tipi olmayan erkeklerle gerçekten işi olmuyor biten ilişkilerini oturup kendim izledim. Ben itiraf etsem arkadaşıyım diye kabul etmez diye korktum. Üzerine tip kriterine uymadığım için istemez diye korktum. Gururum kırılır diye korktum, onu tamamen kaybetmekten korktum." dedi ve nefes aldı "Evet Betül'ü seviyorum." Evet kuzular yeni bölüm sonu. Hikayeye ilgi için çok teşekkür ederim canlarım. Şimdiden 1.000 okunma olduk bile sizleri öpüyorum. Ali işini bu bölüm patlattım 😍😍 Bir sonraki bölüm başında hangi karakterime ne özelliğimi verdiğimi anlatacağım. Demiştim onlar benim kendi karakterlerim diye😂 haydi o zaman bir sonraki bölüme kadar görüşmek üzere😘 NOT: bölüm atma sıklığım biraz azalabilir okulum başladı. Bir üniversite öğrencisi olarak derslerim ağır ve yazacak vakit pek bulamıyorum. Ama sizi bölümsüz bırakmam canlar❤❤❤ |
0% |