@rubamsalepe
|
Emir'den "Arabaya binmeyi özlemişim. Şu yasaklarım bir kalksa, şirketlerden de hakkıma düşeni bir alsam dünyalar benim olacak." dedim hız limitini aşmadan ilerlerken. Hayır yani Ozan züppesine veriliyor bana verilmiyor. Teessüf ederim çok sevgili Gültekin buyükleri. "Az daha sabret birkaç ay sonra her şeye kavuşacaksın sonra sen yoluna ben yoluma." dedi yer elması. Böyle deyince bir tuhaf oldum ya. Aylardır beraber uyuduğum kişinin benle yollarını ayırması sanırım bende birazcık boşluk yaratacak. Hayır yani ben mükemmelim bana pek boşluk yapmaz da. Neyse ya.. Başımı ona doğru çevirip hemen önüme döndüm "Neredeydi bu dağ evinin adresi burdan sonrasını biraz karıştırıyorum." dedim. Buraları da pek bilmiyordum aslında ama ben geldiysem bilerek gelmişimdir çünkü harika bir adamım. Her eve lazım bir adamım ben ya. Arabayı sağa çektip kontağı kapadım. "Dışarıdaki kar yağışı artmış baksana. Araba burdan yukarı çıkmaz bence gel biraz yürüyelim, haritada az mesafe kaldığını gösteriyor." Başını tamam anlamında salladı ve arabadan indi. Ben de hemen peşinden indim ve koluna girdim. "Yerler kayıyor düşersin sen şimdi. Karlara basarak yürü dikkat et." "Emir." dedi ve bana doğru baktı. "Annem gibi davranma bana biliyorum herhalde. Hadi hemen gidip şu evi bulalım ve anneanneyle dedeyi barıştıralım. Sen daha önce buraya geldiğine emin misin?" Güldüm ve başımdaki bereyi düzelttim. "Benim çocukluğum bu dağ evinde geçti be. Hem rezervasyon işi tamam garanti olsun diye bir aylığına ayırttırdım. İçinde her şeyi tamam bizimkileri bekliyor. Kontrol amaçlı geldik sadece." dedim. Bu dağ evi anneannem ve dedemin evlenmeye karar verdikleri yerdi ve onlar için çok özeldi. Böyle bir yerde barışmayacaklarını düşünmüyordum. Telefondan haritaya baktığımızda geldiğimizi gördük ancak ormandan başka bir şey görünmüyordu. Ulan bu navigasyona ne zaman uysam yanlış yöne gidiyordum zaten. Ee şimdi ne olacak? Kardan mükemmel bir donmuş adam ve yer elması olarak buraya kök mü salacağız? Tuğçe'nin telefonu soğuktan kafayı yemiş olacak ki birkaç kere telefona vurdu. "Emir şimdi ne yapacağız? Ben çok yoruldum ve üşüdüm. Geri dönelim başka bir yol buluruz ya da birkaç güne erir belki." diyerek kolumu sarstı. Yüzü bembeyaz olmuştu. Elimi yanağına koydum ve ne kadar üşüdüğünü test ettim. "Evet üşümüşsün." dememle bana dik dik baktı. "Ben ne diyorum acaba?" dedi ve başını başka yöne çevirdi. Gülümsedim ve boynumdaki atkıyı o fark etmeden boynuna doladım. "Bunu beklemiyordum ama." dedi ve bu sefer gülümsedi. "Sen hep gülsene ya. Somurtunca çok çirkin oluyorsun." "Emir suyunu çıkarma hadi gidelim." sözüne başımla onay verdim. Tamam her şey iyi güzel hoş geldiğimiz yön sağ mıydı sol muydu? Etrafıma baktığımda Tuğçe durumu anlamış olacak ki gitmemiz gereken yeri eliyle işaret etti. Kimin karısı be akıllı kadın. *** "Tuğçe sen aptal mısın kızım? Hani sağ taraftı burada da hiçbir şey yok. Donup gideceğiz şuracıkta senin yüzünden." diyerek kollarımı birleştirdim. "Ya karıştırmış olamaz mıyım?" dedi dudak büzerek. Yemezler Tuğçe hanım bu şirin görünen tavırların bana işlemez. "Tamam yanılmış olabilirsin. Hadi o zaman şu yönden gidelim." dedim ve yürümeye devam ettik. Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından karşıda bir ev göründü. Parmağımla gösterip "Aradığımız dağ evi değil ama hadi oraya gidelim yoksa burada donacağız. Isınıp dinlendikten sonra yardım isteriz Ozan'dan." dedim. Tuğçe ise başıyla onay verdi. Ayaklarını karlara sürte sürte kulübeye doğru ilerledik. Kulübenin boş olduğunu camlardan içeri bakınca anladım ve kapıyı yerdeki saksının dibinde olan anahtarla açtım. "Bunu nasıl buldun?" dedi şaşkınca. "Sen Nehir'le çok takılma bence bu aralar. O sana pek iyi gelmiyor." dedim ve koluma bir cimcik yedim. "Ahh!" "Söylesene!" diye çemkirmesinin ardından cevap verdim. "Dünyanın en basit klişesi. Bir dağ evinin anahtarı ya paspasın altında ya da saksının dibinde olur. Hâlâ bu tür filmlerden etkilenip onların yaptıklarını yapanların olduğunu biliyordum." "Bazen senin de dediğin gibi mükemmel bir adam oluyorsun." dedi. Ay iltifat yedim bir saniye. Ben bir starım. Starlar gibi mükemmel bir ışıkla doğdum. Güldüm ve tek kaşımı havaya kaldım. Çapkın bir gülücükle ona göz kırpıp kapıyı açtım. İçeriye girer girmez sobaya doğru ilerledim. Bir soba yakmak ne kadar zor olabilirdi ki? "Emir ben bu bakışı beğenmedim. Bence sen bırak ben yakayım. Zamanında az soba yakmadım." Ne demek bir adam varken karısınım soba yakması, hiç zarif eline yakışır mı? Olmaz. "Ben Gültekinlerin veliahtıyım. Ben her şeyi başarırım. Bekle ve gör." bana umutsuz bir vaka gibi baktı ve ellerini ovuşturarak yere çöktü. "Başla o zaman bay beyin." Sobanın kapağını açtım ve kenarda duran odunlardan alıp sobanın içine attım. Ne kadar zor olabilirdi ki? Kibriti çakıp sobaya attım. Kibrit söndü. Kibritte sorun vardır bir kere daha atayım dedim, elimdeki ikinci kibriti de çaktım, tutuşsun diye odunun üzerine koydum. Kibrit tekrar söndü. Hangi marka bu ya? Bir daha almasın bu marka kibrit buranın sahibi. Bunlarla uğraşırken arkamda gülen Tuğçe'ye döndüm "Olacak bekle." dedim. Yanıma geldi ve beni geri itti. "Bir kere de ben deneyeyim. " Allah'ım erkeğin sobayı yakamadığı kızın ise yaktığı klişe ânı yaşatma. Tuğçe kibriti yakıp sobaya attı. Söndü. Bir kaç deneme daha yaptı ve onlarda söndü. "Bu kibritte veya sobada sorun var cidden yanmıyor." dedi ve bana baktı. "Ben ne diyorum deminden beri yanmıyor işte. Bir de kolonya falan mı denesek acaba?" dedim şahane bir fikirle. Onay alınca gidip odanın diğer köşesinde bulunan raflardan birinde duran kolonyayı alıp geldim. İçeri loş bir ışık vuruyordu. Camlardan sadece biri ışık alıyordu içeri. Diğerlerine ise tahta çakılmıştı. Içeriye vuran loş ışık Tuğçe'yi olduğundan daha da güzel yapıyordu. Bir süre ona baktım ve bu esnada da kolonyanın birazını sobaya döktüm ve kenara koydum. Hâlâ ona bakmaya devam ediyordum ama onu böyle ısıtamazdım, önüme dönüp kibriti çaktım ve sobaya attım. Sobanın harlaması ve bir yanık kokusunu almamla önüme döndüm. Tuğçe'nin boynuna taktığım atkı tutuşmuşu. Tuğçe ise paniklemiş ve eli ayağı birbirine girmişti. "Sakin." diye bağırdım ve bir çırpıda atkıyı boynundan çıkarıp sobaya attım. Hemen peşinden Tuğçe'ye sarıldım. "Şşş sakin ol." Desenize kızın güzelliği ortalığı yaktı geçti. "Şey..." diye lafa girmeye çalıştım ancak devamını getiremedim. Tuğçe ise gülmeye başladı ve "Soba yakmayı bile beceremeyip yanlışlıkla yaktık. Bazen dünyaya fazla oldugumuzu düşünüyorum." dedi. Bunun üzerine bende bir kahkaha patlattım ve beraber gülerek yerdeki ayı postunun üstüne çöktük. "Komikti ama." "Beni yaktın ya ne diyeyim sana artık." Muhabbete daldığımız sıralarda içerideki odanın kapısının açıldığını ve içeriye bir kızın girdiğini gördüm. Gayet rahat tavırlarla "Siz kimsiniz?" sorusunu yöneltti. O rahatını bozmadan cevap verince ben de hiç istifimi bozmadan sanki kendi evimmişçesine cevap verdim. "Kaybolduk burayı bulunca da içeri girdik. Bir süre misafiriniz olacağız." biraz emrivaki oldu ama olsun benim adım zaten Emir, böyle şeyler çok normal. "Tamam yemek yiyelim." dedi ve mutfak olduğunu düşündüğüm yere gitti. Garip kızdı, hele hemen kabullenip sorgulamaması aşırı garipti. Tuğçe baktım ve yardıma gitmesi için başımla işaret ettim. O da mutfağa doğru gitti. *** "Yemek için teşekkürler. Biz de yatarız birazdan iyi geceler size." dedim ve Tuğçe'yi kolundan tutup salona sürükledim. "Ne yapıyorsun? Kızcağıza ayıp oldu." kaşlarımı çatarak baktım. "Bu kızda bir şeyler var bana pis pis baktığını görmedin mi? Sanki çıplak adam izliyormuş gibiydi." kızın kenafir gözlerinden korkuyordum. Kimin fikriydi buraya girmek? Aptal! "Saçmalama Emir sana öyle gelmiştir. Benim karın olduğumu biliyor neden öyle bir şey yapsın?" dedi. Ya bana neden inanmıyorsun acaba? Hissediyorum diyorum mükemmel içgüdülerim var. "Bana bak, yakışıklı ve seksi bir adamım ben bence böyle bir şey yapması için daha fazla sebebe ihtiyacı yok." "Saçmalamayı kes de odaya git hadi lavaboya gidip geliyorum hemen. Git yatağı ısıt." tamam anlamında başımı salladım ve deli kızın daha önce gösterdiği odaya gidip yatağa gömüldüm. 5 dakika geçmeden karanlık odaya gelen ayak sesleri yatağa girip kıvrıldı. "Güzel ısıtmış mıyım?" dedim ve güldüm. Bunu dememle bana kendini yaklaştırdı ve belini karnıma dayadı. Kız bak böyle yapıyorsun sonra Emir azdı oluyor. Hem evde bile değiliz. "Tuğçe bana bu karda kışta ateş bastı güzelim hani biraz mesafe mi koysak aramıza." Bir erkek olarak irademe sahip çıkabiliyordum, kızlar için kaçılmaz bir fırsattım. "Bak cidden kendime hakim olamayabilirim sınırları zorlama!" Biraz daha sırnaşınca kolundan tutup üstüme çektim. Ama sanırım ayarı tutturamadım düştük "Ahhhhh!" "Emir bu ses ne iyi misin?" sesiyle ışığın yanmasıyla kapıya döndüm. "Tuğçe!" Nasıl ya bu o salak kız mı? "Bunun benim yatağımda ne işi var? Kışt kışt" diyerek kızı üzerimden silkeledim. Tuğçe kıza sinirli sinirli bakarken bana döndü ve gülmeye başladı. Cidden ruh dengesizliğinin hastasıyım. "Merak etme bu durumu yanlış anlamam. Bu kızın bilerek girdiğini senin anlamadığını fark edebiliyorum." dedi ve tekrardan kıza döndü. "Senin benim kocamın yanında ne işin var? İnsan misafirine böyle mi yapar, kocama göz mü koydun yelloz?" diye ona yöneldiğinde kolundan tutup yere çöktürdüm ve kollarımın arasına aldım. "Sakin ol prenses." "Prenses mi? Yeni mi bu?" dedi ve şaşkınca suratıma baktı. "İçimden geldi." biz konuşmayı kesince adını hâlâ bilmediğimiz salak kız lafa girdi. "Tuğçe sen de fena değilmişsin hadi üçümüz yatağa geçelim." dedi ve güldü. Aaa terbiyesiz kıza bak bize göz dikmiş. Hayır yani Tuğçe'nin kocasıyım ben bir kere bile ona sahip olmamışken sen kimsin ya? "Korkmayın benden, eğleniriz tecrübeliyimdir?" diye üzerimize geldiğinde Tuğçe kızın eline vurdu. Kız ayağı kalktı ve yatağın altınan çıkardığı ustura ve silah ile oynamaya başladı. "En çok da bu usturayla kadınları kesmekten zevk aliyorum. Pişirince tadı süper oluyor." dedi ve silahı bize doğru tuttu. Tuğçe'yi kollarımla iyice sardım göğsümde saklamak istercesine. Bu kadından korkmuyordum tabii ki. Hayır yani Emir Gültekin hiç korkar mı? Usturayı koynunda gezdirdi ve kendini yaraladı. Elini kana sürüp ağzına görürdü. "Çok lezetli ve zevkli. Bu gece süper olacak." dediği sırada kapı çaldı. "Kaçmayın bir yere bebekler ben hemen geliyorum." dedi. Etrafa baktım pencereler kapalı ve çıkışı yoktu. Kaçabilecek bir yer de yoktu. "Telefonunu çıkarsana, yardım istemek sabahtan beri neden aklımıza gelmiyor?" dedim ve elimi ona doğru uzattım. Telefonunu çıkarıp bana verdi. "Çekmiyor" "Harika, süper şu an kalk bari içeri gidelim gelen kim belki kaçabiliriz." haklıydı. Ayağa kalktım ve elinden tutup onu arkama alarak içeriye gittim. "Ozan?" Nasıl ya bizi nasıl bulmuştu? "Sonunda bulduk sizi iyi misiniz? Bu seri katil sadist bir şey yaptı mi size?" dedi kızın elindeki aletleri ondan almışken. "Oh çoğaldık demek ki daha güzel yedi kişi." dedi ve güldü. "Çıkın siz ben halledeceğim." dedi Ozan. "Ne? Nasıl?" "Sevgili ikizim sayesinde." dedi ve Nehir'in omzuna elini attı. Anlamsız gözlerle bakınca lafa girdi. "Sakarlığım tuttu telefonun üzerine düştüm. Şansıma Tuğçe'yi aradı. Sonra yanlışlıkla aradım seni demek için kulağıma götürdüm. Tuğçe sanırsam yanlışlıkla açtı telefonu. Muhtemelen haritaya bakarken oldu. Orda konumdan bahsediyordunuz çünkü. Sonra whatsapptan konum geldi. Telefonun ne yaptıysa senden habersiz sizi kurtardı. Biz de arabayı bulduk." dedi ve güldü. İyide bu gerçekten çok saçmaydı, telefon kendi kendine akıl edip bizi mi kurtarmıştı? Çok mantıksızdı ama tabii Nehir söz konusuysa her an her şey olabilirdi. "Bu kızın manyak olduğu haberini nerden biliyorsunuz? Ayrıca biz arabadan sonra uzunca yürüdük kaybolduk nasıl buldunuz?" diyen Tuğçe'ye ise cevabı Betül verdi. "Bu kızın bu ormanda kaybolduğu haberlere çıktı. Zaten akıl hastanesinden kaçmış. Son izine ise orman yolunda rastlanmış biz de evi bulunca rastladık kıza. Doktorlara haber verdik." Ali söze devam etti "Konumu yollamanızla beraber arabaya kadar geldik. Sonra Nehir'i saldık kaybol bakalım diye şansımıza buraya kadar getirdi bizi ama korkmayın dönüş yolunu biliyoruz." dediği zaman Tuğçe de ben de kahkaha attık. Bu kızın arada ise yaraması süper bir şeydi. "Hatırlatın eve gidince hepinize teker teker sarılayım." dememin üzerine Ozan içeriden çıktı ve yakasını düzeltti. "Ne yaptın içeride kaçmasın?" dememin üzerine "Yok yok, kaçmasın diye bağladım." dedi ve güldü. Sonra ekledi "Onu bağladım sonra da bazı şeyleri görmek istediğini anlayınca annemin göster ama elletme demesinin üzerine baklavalarımı gösterdim. Tabi kendinen geçti salak. Hiçbir şey elde edemeyeceğini anlamış oldu." dedi ve güldü. Annesi göster ama elletme demişmiş, zavallı teyzem o baklavaları yemeyenin kalmadığını bir bilse kahrından ölüverirdi. "Yuh yani pis sapık." diyen Nehir'e döndü. "Vahşi cazibeme bu karlar bile dayanmaz erir." dedi ve tekrardan güldü. Bunları Ali duymadı çünkü bizden biraz uzakta telefonla doktorlara yolu tarif ediyordu. Yaklaşık yirmi dakika sonra doktorlar geldi ve adını hâlâ ve hâlâ bilmediğim kızı alıp götürdüler. Tuğçe'nin omzuna kolumu attım ve "Namusumuz gidiyordu he." dedim gülerek. Resmen kız bize üçlü olsun güçlü olsun demişti. "Yanında güvende olduğumu biliyorum." dedi. Ya bu kız beni bazen delirtsede başka be. "Anneannemlerin işi de yattı. Daha da buralara gelmem kim gelirse gelsin." dedim bu sefer. "Biz de başka bir plan yaparız. Bizde entrikadan bol ne var?" *** Evet canlarım uzun bir süre ardından yeni bölümle karşınızdayım. Neyi unutmuyoruz. Vote ve yorumları unutmuyoruz😄❤ İYİ OKUMALARR❤ |
0% |