Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. "Yalanlar Meydana Döküldü"

@rubamsalepe

2 Hafta Sonra

Betül'ün düğününe sadece iki gün kalmıştı. Evde herkes telaş içerisindeydi. Bir süredir Ceyda da ortalıkta yoktu bu sebeple başladığımız işi bitirmedik. Zaten yoktu, neden ortalığı karıştırma gereği duyalım ki? Herkes salonda eve getirilen siparişleri inceliyordu. Diktirdiğimiz, aldığımız elbiselerin altına aldığımız ayakkabılar gelmişti. Betül geçtiğimiz hafta içerisinde Arda ile Almanya'da yaşayacaklarını tüm aileye söylemiş ve Ali'nin desteği ile aile üyelerinin her birine durumu kabullendirmiş onları ikna etmişti. Elimdeki ayakkabıları yere bıraktım.

"Nehir boğulacaksın yeme şunu artık." deyip elindeki koca meyve tabağını aldım. Bir insan evdeki tüm meyveleri tek oturuşta nasıl bitirebilirdi? Söz konusu Nehir ise tabağı bile yiyebilirdi evet. Nehir ayağı kalkıp tabağı benden geri almaya çalıştı. "Ya ben istemiyorum bebek istiyor. O tabağı sakince masaya bırak." dedi eliyle yatıştırır gibi. Hayır çok yemekten bebeğe zarar verecek ondan korkuyorum. Ozan üzerime yürüyen Nehir'i tuttu. "Bence Tuğçe haklı bebeğimiz zarar görecek." Nehir hiddetle arkasındaki Ozan'a baktı. Sanki zorla bebeğini aldık elinden. Bu kız beni delirtiyor gerçekten.

"Ozan seni gebertirim." Kendi de delirmişti bence, hareketleri falan hep bunu gösteriyordu. "Ben de seni seviyorum canım." deyip Nehir'in kulaklarını kapadı sessizce. "Götür o tabağı yok et çabuk." dedi. Gülerek tabağı kaçırdım. Nehir'in ulaşamayacağı yerlere tıkıştırdım. Tabii ki de üst raflara değil alt rafların en arasında koydum, boyum yetmiyordu oralara kim koyacaktı yani? Aslında Emir hallederdi malum kendisi bir zürafaydı. Kendi kendime olan boş muhabbetimi bir kenara bıraktım ve içeri geri döndüm.

Karşımda fasülye sırığı gibi dikilmiş bir adet Ceyda vardı. Dönmüş haspam. Neden dönüyorsun? Seni çağıran mı oldu pis yelloz? "Tüm ev hanesi burada olduğuna göre artık konuşabilirim." Ne demek konuşabilirsin? Sana bu izni kim verdi? Ben öyle bir izin verdiğimi hiç hatırlamıyorum. "Ayşenur Hanım yine beni evden kovdu ancak ben yenilecek biri değilim. Bakıyorum da mutlu olmaya başlamışsınız ama ben sizi burada mutlu mesut yaşatmayacağım." dedi, yanda duran sandalyeyi salonun ortasına çekip oturdu. Sonuna gelmiş miydik? Engel olmayacaktım çünkü söylenen her yalan bir gün elbet ortaya çıkacaktı.

Birkaç adım atıp kaşları çatık Emir'in yanına gittim, usulca koluna girdim. Gözlerimiz buluştuğunda ise başımı sağa sola salladım. Hayır Emir, bu sefer tüm gerçekler dökülecek. "Sizin bildiğiniz yerden başlayalım o zaman." deyip cebinden bir fotoğraf çıkardı. "Bu skandal fotoğrafı hatırlıyor musunuz?" dedi. Melih'le benim fotoğrafımdı bu. Emir'in sarı peruk taktım deyip tüm aileyi bu sklandaldan kurtardığı fotoğraftı. "Evet ne oldu ki?" dedi Murat Amca. Ah be amca neler olmadı ki? "Burada gördüğünüz kişi Emir değil oteldeki aşçılarınızdan Melih. Kendisi sevgilim olur." dediğinde başımı öne eğdim.

Bu çok utanç vericiydi. Ne diyecektim ki yalanlarımız suya düşmüştü daha da uzatmanın bir anlamı yoktu. "Şimdi Tuğçe başını öne eğdi ancak herkes olan biteni biliyor zaten." deyip bana döndü. "Tuğçe ve Emir evlendikten sonra Tuğçe Melih ile tanıştı ve onunla flört etti daha sonra Melih'in ondan fazla samimi istekleri aklını başına getirdi ve ondan ayrıldı. Hatta onu rezil bile ettiler birlik olup. Şimdi bu herkesin ortak bildiği şey. Ben şimdi biraz geçmişe gideceğim."

Dede bastonunu yere vurdu. "Daha fazla saçamama hadi git burdan. Düğün hazırlığımız var görmüyor musun?" Nasıl herkesin bundan haberi vardı ki? Bizim kaçırdığımız bir ayrıntı mı olmuştu? Melih'i sadece ekip biliyordu. "Nasıl yani? Melih'i sadece ekip biliyordu, ailenin haberi yoktu." Meraklı gözlerle etrafı taradım. Evin büyükleri bunu nasıl bilebilirdi ki? Şu an bildiğim tek şey hiç bir şeyden haberi olmayan tek kişinin Iraz olduğuydu. Her an her şey olabilirdi. "Sabırsız olma tatlım bak şimdi ne bombalar gelecek." dedi ve ayağı kalkıp anneanneye doğru gitti.

"Dört sene önce Emir'le benim sevgili olduğumuzu bizi takip ederken öğrenmişti. Emir'in bundan haberi olmadı tabii ki. Daha sonra ben Emir'i Melih ile aldatırken yine beni gördü. Emir'e onu aldattığım kişinin ismini vermemek karşılığında benim buralardan gitmemi istedi. Tabii ki kabul ettim ne yapacaktım? Emir'i seviyordum ancak Melih de benimdi, onu da seviyordum. Emir onu aldattığım kişiyi öğrense belki de gebertirdi bu ihtimale karşı biz de beraber şehrin öteki ucuna gittik."

Oha olaylara gel. Emir'in yüzüne baktım çok kızgın görünüyordu. Anneannesine de kızmıştı, bir kızgınlığı da yıllarını verdiği Ceyda'yaydı. "Uzun süre görüşmedik tabii ki bunun da bir sonu vardı. Tuğçe kredi borcundan zora düşecekti belki de hacze uğrayacaklardı, Emir'in ailesi de evlilik baskısı yapıyordu. Emir, Tuğçe'yi kurtaracağını söyledi, bunun karşılığında onunla yalandan bir evlilik yaptı. Ardından tüm aileye birbirimize aşık olduk diye yalan söylediler ancak herkes bu gerçeği biliyordu." Anneanne mahçup bir ses tonuyla lafa girdi.

"Dün birbirlerinden nefret eden iki insan bugün birbirine nasıl aşık olabilirdi ki? Siz birbirinizin değerini anlayın ve birbirinizi kıskanın diye hayatınıza Melih'i soktum. Ona Tuğçe'ye yakın olmasını söyledim ancak bu fotoğraftaki kadar yakın olmasını istemedim. O yasaktı, mesafeler aşılmayacaktı. Bu şeytanlara güvenmekle hata ettim." dedi.

Nasıl ya? Melih'in hayatıma girmesi beni tavlaması ve tüm yaşadıklarımız bir oyun muydu? Emir'e dönüp şaşkınca baktım. "Anneanne bunu nasıl yaparsın? O bizi ne durumlara soktu biliyor musun sen?" Elimle ağzını kapadım. Biz de aynını yapmamış mıydık? Yapmıştık. Bizim tepki vermeye bile hakkımız yoktu. "Emir biz de yalan söyledik, hakettik bunu. Baksana anneanne bizi yakınlaştırmak istemiş." Emir'in tekrar konuşmasına fırsat vermeden Ceyda lafa girdi.

"Tuğçe, Melih'i fotoğraf skandalından sonra hayatından silmişti ve kendince bir intikam almıştı. Hata ettin Tuğçe, Melih seni sevmişti." Nasıl iğrenç hayatınız var ya sizin? Ne demek sevmişti. Kendisi gibi Melih'te aynı anda iki insanı sevebiliyor. Sahra çölü kadar geniş gönlü var bunların gerçekten delirmek üzereyim. "Sonra baktım siz mutlu olmaya başladınız buna izin veremezdim. Emir benim olmalıydı. Melih'le anlaştım ve sahalara geri döndüm. Ayşenur Hanım beni defalarca kovdu ancak bu olanları ortaya çıkarırım tehdidi ile burada kaldım. Ne yalan söyleyeyim iyi de gidiyordu ama baktım ki siz beni takip edip arkamdan işler çeviriyorsunuz ben de sizden önce ben ortaya çıkaracağım dedim kendi kendime. Sizi ayırmaya niyetliyim." dedi ve güldü.

Emir sıkıca elimi kavradı "Bak, ne ailem Tuğçe'yi reddediyor ne de ben onu bırakıyorum. Avcunu yalarsın." deyip kavradığı elimi havaya kaldırdı. Ay ben bir de kendimi zeki sanırdım, koskoca anneannenin çevirdiği oyunlara bak. Başından beri Emir ile aramı yapmaya çalışmış. Yöntem de çok feci ama düşünce güzel en azından. Herkes şaşkın şaşkın bakıyordu çünkü olayları tam anlamıyla bilen kişi çok azdı. Herkes azar azar bir şeyler biliyordu. Şimdi ise tüm parçalar yerine oturdu. Ceyda başını sağa sola salladı.

"Sizi zaten ayıran Gültekin ailesi olmaz. Bunu bilecek kadar zekiyim merak etme sen bebeğim. Sizi az sonra içeri dalıp hesap soracak Altay ailesi ayıracak." Ne demek Altay ailesi? Başından beri planı onlara mı söylemekti? İşte işler şimdi karışmıştı, ailem bu olanları asla kabul etmezdi. Ne yapacaktım ben şimdi? "Emir, bizimkiler öğrendiyse bittik."

"Tuğçe!" sesine döndüm. Babam barut gibi içeri girmişti, annem ise çok gergindi. Tam da şu an bir aile faciası yaşanabilirdi. "Yazıklar olsun sana. Bunu yaptın mı gerçekten?" dedi, başımı öne eğdim. Diyecek hiçbir şeyim yoktu. Allah kahretsin ki yoktu işte. Ne diyebilirdim ki? Baba önceleri yalandı ama şimdi flört ediyoruz mu diyecektim? Kârı koca değiliz ama arkadaş da değiliz falan mı? Babam kolumu kavradı ve beni Emir'in yanından çekip annemin yanına götürdü.

"Ben kızımı sana emanet ettim Emir. Sen nasıl böyle bir şey yaparsın? Ya siz Ayşenur Hanım, nasıl o adamı evli kızımın hayatına sokarsınız hiç mi düşünmediniz yalan bir evlilikte bile ihanet ihanettir diye? Hangi birine kızayım ben şimdi?" Sonuna kadar haklıydı. Ne dese haklıydı. "Ali sen dürüst bir çocuksun dur demedin mi bunlara?" deyip ona da sataştı. Ali başını sağa sola salladı. "Demez miyim? Dedim tabii ki ama işte her şey benim dememle olmuyor."

Annem kolumu kavramış kaşları çatık tek bir kelime bile etmiyordu. İnsanın susması en kötü çığlık değil miydi zaten? Emir bana birkaç adım attı babam ise onu durdurdu. "Asla bir daha kızıma yaklaşmaya çalışma! Eşyalarını yollarsınız hizmetçilerinizle. Kızım benimle geliyor." duyduğum doğru muydu? "Baba?" deyip gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. "Baba falan yok. Gidiyoruz, senin burada işin yok."

Başımı iki yana salladım. Olmaz ben Emir olmadan uyuyamam. Onsuz olmaz, gidemem. "Benim yerim burası." dememe rağmen dinlemedi beni. Babam Emir'in yanıma gelmesini engellerken annem kolumdan tutup beni evden çıkardı ve arabaya bindirdi. "Anne, babama dur de, ben gelmek istemiyorum." Çocuk gibi hüngür hüngür ağlıyordum, tutamıyordum ki kendimi. Islak gözlerle annemin yüreğine işlemeye çalıştım, gidemezdim olmaz. Yarım bırakamazdım hiçbir şeyi. Emir'le daha çok saçmalayacaktık.

"Anne bırak gideyim." annem başını sağa sola salladı. "Meğer bize evcilik oynamışsınız. Aferin kızım ben de tam olarak seni böyle yetiştirdim." Babamın arabaya binmesi ve Emir'in evin kapısından dışarı çıkması bir oldu. "Gidiyoruz dedim sus artık Tuğçe!"

●●●

Emirsiz bir sabaha uyanmak benim için zordu. Üzerimde ağırlık yapan bir el, yatağı sıcak tutan bir beden yoktu. Alışmışım bayağı ona. Her ânımda o vardı ki benim. Sabah uyandığımda, gün içerisinde, gece başımı yastığa koyduğumda o vardı hep. Küçücük bir çocukmuş gibi telefonum elimden alınmıştı. Kendimi odaya hapsetmiş elimde çikolata depresyonun dibine vuruyordum. Başında hiç bu oyunlara girmeyecektik biz hatayı orada yaptık. Ah ulan şimdiki aklım olsa böyle yapar mıydım? Yapardın tabii Tuğçe. Haciz mi getirecektin? Ne saçmalıyorum ben ya? Dün olanlar beni mahvetti galiba.

Ayaklarımı duvara diktim ve koca bir kaşık yardımıyla çikolata kavanozunun dibini sıyırıp ağzıma attım. Sana âşığım çikolata. İnsanın en derin acılarına bile bir dost gibi ortak olup moral veriyorsun. Kendimle saçmalarken kapıdan gelen sese doğru baktım. Ellerinde bir dosya ile annem odama dalmıştı. Ağzımdaki koca bir kaşık çikolatayı aldırmadan "Niye geldin." dedim. Annem yanıma gelip önce ayaklarımı yere indirdi sonra da ağzımdaki kaşığı çıkardı. "Doğrul bakayım." komutu ile doğruldum.

Zaten dağınık olan saçlarımı ellerimle daha da dağıttım ve kendime iyice gömün beni yettiniz artık imajı verdim. "Anne beni bi sal ya rica ediyorum sal beni." Başını sağa sola salladı ve elindeki kalemle dosyayı önüme koydu. "İmzala şunları." kaşlarımı çatıp dosyanın içine baktım. Bu boşanma evraklarıydı. Dosyayı kapatıp yere fırlattım. Başımı sağa sola salladım. "Bunları imzalamayacağım anne." Annem yere attığım evrakları toparladı ve önüme koydu.

"Bunu imzalarsan bütün özgürlüklerin sana geri verilecek. Hatta Betül'ün düğününe de gitmene izin vereceğiz." dedi. Biraz durup düşündüm. Emir'le olayları çözmek için görüşmemiz şarttı. Bunun için evden bir şekilde çıkmalıydım. Son bir yalan söylersem ölmezdim herhalde. Son yalan bu, son bir oyun daha. Emir'le görüşüp tekrar bir araya gelebilmemiz için bu şart. Onunla görüştükten sonra boşanma işlemini iptal ederdik. Evet güzel bir plandı bu. Umarım bu defa elime yüzüme bulaştırmam.

Gözlerimi kapadım derin bir nefes verdim. Ellerim titreye titreye imzayı attım. Annem başımı okşadı ve doğru bir karar verdiğimi söyledi. Birkaç saat yatakta panda gibi yuvarlandıktan sonra annemden haber geldi. Emir şok olmuş ve sinirlenip belgeleri imzalamış. Ne olduğuna anlam da verememiş. Tamam Emir konuşunca anlayacaksın. Yani hemen sinirlenmene gerek yok boşanıyoruz burada büyütülecek ne var?

Akşam üzeri gibi Ali gelmişti. Şaşırmıştım. Neden gelmişti ki? Acaba neden boşanma işlemini başlattığımın hesabını mı soracaktı? "Ali?" dedim şaşkın bir ifadeyle. Onu burada beklemiyordum. Hele ki ailemin o evde yaşayan birini bu kapının eşiğinden sokabileceğini hiç beklemiyordum. Kendimi bir panda edasıyla yatakta tekrar yuvarladım. Amacım sadece düze dönmekti. Yemin ediyorum ailemin Ali'ye olan güvenini ölçersek Everest'i geçerdi. Ali'ye güvendikleri kadar Emir'e de güvenselerdi ya.

"Bütün gün yataktan çıkmadın mı sen?" Kafamı sağa sola salladım. Sonra ise saate baktım 18.50. Harika ya bütün gün depresyondaymışım. Ali her zamanki soğuk kanlılığını bozmadan yanıma geldi ve beni yataktan çıkardı. "Al şu elbiseyi giy ve yarım saat içinde hazır ol." Elime tutuşturduğu elbiseye baktım "Ne oluyor şimdi? Bir yere mi gidiyoruz?"
"Bu boşanma neyin nesi? Emir'le oturup konuşmanız lazım. Çocuk mahfoldu. Betül'ün bekarlığa veda partisi var ve sen de geliyorsun. Annenleri ikna ettim."

Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim ve müjdeciye sarıldım. "Emir'i mi göreceğim ben şimdi? Ali süpersin ya. Nasıl izin aldın? Emir varken nasıl izin verdiler?" Ali de güldü "Emir'in olduğunu söylemedim. Betül gidecek ve en yakın arkadaşlarının yanında olmasına ihtiyacı var dedim. Biraz duygu sömürüsü anlayacağın. Ya sen hem çocuğa boşanma davası açıyorsun hem de onu göreceğin için seviniyor musun?" Elbiseyi üzerime tuttum. Yemyeşil şifon kolları uzun ve transparan beli oturtmalı uçuş uçuş bir elbiseydi. Bunu düşünse düşünse Emir düşünmüştür. Yeşili ne kadar sevdiğimi biliyordu bence. Bana kızgınken bile beni düşünüyordu kocam.

"Var bildiğim bir şey sen çık bekle beni." Ali'yi odamdan şutlayıp bir çırpıda hazırlandım. Betül'ün günüydü bugün ama bizim yarım kalan her şeyin değerlendirilmesinin yapılacağı gündü. Bir gün ayrı kaldık ama bu uzunca bir süreydi. Bitmek bilmeyen bir zamandı. Çok geçmeden Ali'yle beraber parti alanına gittik. Parti alanı dediysem bizim Han Cafe'yi ayarlamışlardı. Sessiz sakin bir yerdi zaten iyi düşünmüşler. Arabadan indim ve içeri daldım. Bizimkilerin yanına gidip Betül'e sımsıkı sarıldım.

"Hep mutlu ol güzel arkadaşım." dedim. Betül gülümsedi ve beni yanına oturttu. Arda, Nehir, Ozan, Iraz hepsi buradaydı ancak Emir yoktu. Onlarla da görüştüm ve etrafıma baktım. "Emir nerede?" Nehir gözleriyle kapıya işaret etti ve arkadan bir müzik sesi geldi.

"Geri dönme, bilirim yine gidersin
Sakın sevme, beni yerle bir edersin
İçimdeki ateşi söndüremezsin
Aşk yürek ister ki sahip değilsin
Aşk yürek ister ki sahip değilsin"

Elindeki mikrofonu aşağı indirip nefes verdi. Bu kadar güzel miydi sesi? Bunu hiç bilmiyordum.

"Ümit verme, ahımla yaşayamazsın
Söz verme, sözünü sen tutamazsın
Zahmet etme, beni inandıramazsın
Sen de herkes kadar yabancısın
Sen de herkes kadar yabancısın"

Ayağa kalktım ve kafenin ortasında duran Emir'e birkaç adım attım. Şarkıyı Kolpa Barış kadar güzel söylüyordu. Sözleri de içime işlemişti. Haklıydı resmen boşanma davası açmıştım.

"Kalbim soğuk zaten, yokluğun üşütmez
İlk değil, son değil, bu acı öldürmez
Öyle içli, suskun, mağrur ve korkak
Bu kalpte yeniden aşk hüküm sürmez"

Aramızda iki adım olacak şekilde mesafeyi kapadı ve gözlerimin içine baktı.

"Unutmadım, nasıl unutur kalbim?
Alışmadım, yokluğun cehennemim
İsyanım hep özlemimden
Ah bi gelsen o gündür bayramım"

Nakaratı bir kez daha tekrarlayıp mikrofonu masaya bıraktı "Neden yaptın bunu?" dedi gözlerinde sinirle karışık hüzün vardı. Bambaşka iki duyguyu bir arada yaşıyordu. "Her şey günyüzüne çıktı diye hemen ayrılacak mıyız?" Başımı sağa sola salladım. "Açıklayacağım." dedim ve kolundan tutup onu sandalyeye oturttum. "Sesin de çok güzelmiş bu arada. Bunu bilmiyordum."

"Mükemmelim ben tabii ki o da mükemmel olacak. Asıl şarkı sözlerine bak sen. Bence anlam çıkarmalısın." başımı sağa doğru yatırdım ve bizi dikizleyen dostlarıma baktım. "Abi tamam dinlemenize bir şey demiyorum, dinleyin tabii ki de bu dik dik bakmanız rahatsız ediyor." Resmen on iki tane göz bize bakıyordu. Ay çok korkunç. Başımı düzeltip Emir'in gözlerine baktım.

"Evden çıkmamın başka bir yolu yoktu. Ailem bana özgürlüğümü bu belgeler ile verecekti. Ben de dedim son bir yalan söyleyeceğim Emir'le görüşüp plan yaparım, daha sonra boşanma davasını geri çekerim dedim." Emir dikkatlice beni dinliyordu. Hiç bir sözümü atlamıyordu. "Öyle birden kağıtları imzalanmış gözümün önünde görünce deliye döndüm. Beni bırakacağını sandım." dedi. Biraz damarına basmaktan sorun olmazdı bence.

"Eninde sonunda seni bırakmam gerekmeyecek mi zaten? Olaylar ortaya çıkmasa iki hafta sonra her şeyi açıklayıp boşanmayacak mıydık? Öyle anlaşmıştık." Kaşlarını çattı. Belli ki bunu beklemiyordu. "Şarkı sözlerini iyi anlamamışsın galiba. Ben sana beni terk etmemeni söylüyorum sen kalkmış bana..." lafını yarıda kestim elimle ağzını kapadım "Seni seviyorum aptal. Boşanmak isteyen kim? Ölene kadar aynanın karşısında kendini övmeni izlemek istiyorum."

Evet iki bölüm üst üste itiraflar itiraflar. Umarım ağır gelmemiştir😆 Sonunda olaylar çözüldü Ceyda neymiş ne değilmiş. Anneanne neler neler karıştırmış. Sırtınızı koltuğa yaslayıp bir oh çekebilirsiniz artık her şey çözüldü. Yavaş yavaş hikayemizin sonlarına yaklaşıyoruz onun da bilgisini vereyim.

Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın bunlar benim motive kaynağım. Sizi çok seviyorum öpüldünüzzz😘

Loading...
0%