Yeni Üyelik
37.
Bölüm

Final

@rubamsalepe

Kulağıma gelen kuş sesleri ve gözüme çarpan gün ışığı ile elimle kendime gölge yaptım hemen sonra gözlerimi araladım. Üstümdeki halsizliği bir kenara bırakıp yanımda gülümseyerek uyuyan Emir'e baktım. Ne kadar da güzel gülüyordu. Sanki yanında ben olduğum için gülüyor gibiydi. İç sesim 'aman be Emir sanki hiç beraber uyumadık' dedi. Yatakta oturur pozisyona geldim ve ona doğru yaklaştım. Yavaşça saçlarıyla oynamaya başladım. Sanki ayran içip devrilmiş gibi uyuyordu. Hiç ses seda da yoktu.

Kulağına eğildim. "Emir." Sinek kovalar gibi elini etrafta savurdu. "Hıı." Kahvaltıya inmemiz lazımdı. Artık uyanmalıydı. "Sevgilim hadi kalk." başını salladı ve "Hıhı." dedi. Yok bunun kalkacağı ama ben yapacağımı biliyorum. "Emirciğim eğer ofsayta düşmek istemiyorsan uyan artık." Gülen yüzünü çoktan asmıştı bile. Yemin ediyorum somurturken dahi yakışıklıydı bu adam. "Sen her sabah böyle yapacaksan işimiz yaş." dedi sanki hiç bir sabah onu uyandırmamışım gibi. Yatakta doğruldu ve bana döndü.

"Uykuyu ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Bırak da bir sabah geç inelim kahvaltıya ne olacak?" Kolumu sanki askerlik arkadaşıymış gibi omzuna attım. "Annen bekler şimdi olmaz inmesek devrem." dedim. Gözleri faltaşı gibi açılan Emir "Devrem he!" deyip üzerime çullandı. Bir sakin ol ya, sanki ne dedik? Gülmeyi bir kenara bırakıp Emir'i üzerimden ittim. Daha sonra yanağına bir öpücük kondurdum. Tabii adam bununla yetinir mi? Asla. Biz Emir Gültekin'den bahsediyoruz, asla yetinmez.

Dudağıma yaklaşması ile kampının çalması bir oldu. Tabi Emir hemen yüzünü ekşitti. Onun bu haline gülüp "Gel." komutu verdim. "Ya ben sana sabahın köründe gelme demedim mi? Uyuyoruz burada." dedi Emir. Aaa agresifleşme Emir. "Ya sakin olsana. Ne diye hemen yükseliyorsun? Hem o haklı saat olmuş on bir hâlâ kalkamadık"
"Anne, babamla kapışmayı keser misin? Iraz halamın aldığı mavi tişörtümü bulamıyorum." diyen Burak'a baktım.

Bir işi de bensiz becerse şaşardım zaten. Umarım büyüyünce bu kadar bana bağımlı olmaz. "Babaannen ben katlayacağım çamaşırları demişti. Yanlışlıkla Sinem'in odasına koymuş olabilir. Git ona sor ama kızı delirtme rica ediyorum sonra Ozan gelip kızımı üzdü senin yaramaz oğlun diye bana söyleniyor." Hayır yani burada kocamla daha fazla vakit geçirmek varken hemen neden koşuşturmaya başlayayım? Başını salladı ve koşup yanıma geldi.

Sımsıkı sarıldı ve kocamam bir öpücük bıraktı yanağıma. Emir'e baktım. Bu çocuğu neden yaptık ki? Benden çok o seni öpüyor der gibi bakıyordu. Benim üzerimden geçip babasına da sarıldı. Emir onun sarılmasıyla gardını indirdi kocaman bir öpücük verdi. Bunla da yetinmeyip oğlumu bir iki kere havaya atıp tuttu. Çocuk sevme şekli eski insanlardan farksızdı. Burak tekrar beni öpüp odadan çıktı.

"Kocaman oldu ama bizi öpmeden yapamıyor." dedi yanağımı göstererek. Ama bu kadar kıskanmak olur mu canım? "Benim oğlum daha altı yaşında söylenme ona, daha küçücük o. Sana nasıl kocaman geliyor anlamıyorum. Aman neyse sus da kalk hadi kahvaltıya inelim." Sızlana sızlana yataktan kalktı ve banyoya gitti. Ben de üzerimdeki pijamaları bir çırpıda değiştirip Emir'i beklemeden aşağı indim.

Sofra çoktan kurulmuştu. Aynı zamanda Sinem ve Burak evin içinde top oynuyordu. Elimi belime koyarak karşılarına dikildim sofra kurtulmuşken ne diye topla oynuyorlardı ki sanki? Onlara tam durun diyecekken top birden duvara çarptı ve sekerek duvarda asılı olan bastonu yere düşürdü. "Çocuklar dursanıza ne yaptınız, bilmiyor musunuz bu duvardaki hiçbir şey zarar görmemeli? Dua edin fotoğraf düşmedi." dedim yüksek sesle.

Bayağı kızmıştım, yerden bastonu alıp etrafına iyice baktım bir hasar olmuş mu diye. Aman benim de yaptığım iş. Koskoca Mustafa dedenin bastonu o kadar dayak atmışken o kadar yere vurmuşken bir şey olmamış bir kez yere düşmesiyle mi bir şey olacak? Üstündeki tozu aldım ve kimse fark etmeden duvarda asılı olduğu yere yerleştirdim. O kadar bağırmışken kimsenin duymaması da ayrı bir ironiydi. Çocuklara gözlerimi pörtletince dışarı kaçtılar. Hey gidi Mustafa dede az mı çektik bastonundan?

Özlüyorum ama biliyormusun? Başımızda dede ve anneanne durmaması hiç iyi değilmiş. En çok sanki yirmi yaşında gençler gibi eğlenceli olmanız ve oyunlar çevirmeniz beni özletiyor. Biliyor musun dede, anneanne geçenlerde adını sayıkladı. İnanabiliyor musun? Bir daha hiç konuşamayacak, hep felçli bir şekilde yatacak sanıyorduk. Seni ne kadar özlediyse artık dayanamadı dili çözülüverdi.

Derin bir iç çekip duygulanmayı kenara bıraktım çünkü Emir aşağı inmiş masaya geçmişti bile. Ona neler olduğunu farkettirmeden yanına gittim ve masaya geçtim. Ben iki dakika duygulanana kadar masaya Murat amca ve Meltem teyze de gelmişti. Ardından Ozan indi Nehir'i kolundan sürükleyerek. İnsan otuzunu geçmişken bile bu kadar çocuk ve deli nasıl olabilirdi anlayamıyordum. Bunu nereden mi çıkardım? Nehir'in yüzü tam olarak 'ben bir suç işledim' diyordu. Ozan ise sinirlenmişti. Yine ne diye delirttin acaba çocuğu? Ne çektin be Ozan.

"Ne oldu yine diye sormaya korkuyorum kuzen." Emir çok haklı ben de korkuyorum. "Yatağı kırdı." dediğinde kahkaha attım. Demek sabah duydum sandığım ses gerçekmiş. "Oğlum özelinize karışmak gibi olmasında aşkınızı bu kadar hızlı yaşamayın. Yatağa acıyın bari." Ozan öldürücü bakışlarını Emir'e çevirdi. Bir yandan da teyze, amca ve Bahar anne kıs kıs gülüyordu.

"Saçmalamasana lan annemlerin yanında. Ayrıca öyle bir şey değil. Çocuk gibi yatakta zıplıyordu dayanamadı yavrucak." gülüşümü durdurmaya çalışsamda nafileydi. Ciddi anlamda komediydi çünkü. Bu kız asla büyümeyecekti, Sinem ile alakaları yoktu. Bence bu çocuk hastanede karışmıştı bu ikisinden çıkmış olamazdı. "Oturun hadi." dedi Murat amca. Evet mantıklı bir insanoğlu, kendisini buradan tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.

Yemeğe başlayacakken sofrada olan iki boşluğa gözüm takıldı. Çocuklar bahçedeydi. Oyun oynamaktan yemek yemek akıllarına gelmememiş olmalıydı. Hele ki boş havuzun içinde oynamak onlara oldukça büyük bir zevk veriyordu.

Yerimden kalkacakken bahçe kapısından içeri giren çocukları ve peşlerinden içeri dalan Ali ve Iraz'ı gördüm. "Aaa hoş geldiniz." dedim ve yanlarına koştum. "İkiz getirmeseydin Iraz'ı bu haliyle, kız şuracıkta doğuracak diye korkuyorum." dedi Nehir. Iraz ise güldü ve Ali'nin sımsıkı tuttuğu eli bırakmadan masaya geldi ve onlar için çekilen sandalyelerden birine oturdu.

"Merak etme yengecim yıllarca beklediğim bebişi bir anda doğuramam. Ben düşünüyorum ki böyle doğa yürüyüşü yaparken, yüzerken ya da bisiklet sürerken doğurayım. Bisiklet tehlikeli de diğerlerini deneyeceğim." Tabii kız haklıydı, yıllarca tüp bebek tedavisi görüp sonunda hamile kalabilmişti. Espirisini yapmaya sonuna kadar hakkı vardı. Tabii orman yürüyüşü falan saçmaladı biraz ama olsun. Ali sevgiyle gözlerini Iraz'a kenetledi ve yanağını okşadı.

"Ben de zaten sana izin veririm değil mi?" dedi olayı alaya alarak. Ardından güldü ve önce gidip kayınvalidesinin ve kayınbabasının elini öptü sonra da annemin elini öptü. "Anneannem odasında mı? Hastanede değil dimi?" dedi meraklı gözlerle. "Şu an odasında, yardımcımız başında duruyor. Biz de sürekli yanına gidiyoruz. Yemekten sonra gideriz öpersin elini oğlum." dedi Meltem Teyze. Ali başını sallayıp karısının yanına oturdu.

Iraz'ın gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Masada gördüğü canının çektiği her şeyi ağzına attı. Ali elini Iraz'ın karnına koydu ve bir tek benim duyduğumu düşündüğüm bir ses tonunda "Bebeğimiz acıkmış galiba bir tanem." diye fısıldadı. Ah bu çift yok mu bu çift. Ya biz böyle üç çift mükemmel olmadık mı? Keşke Betüller de burada olsaydı diye içimden geçirdim ve masada söyledim. "Keşke Betül ve Arda da burada olsaydı. Arasak mı ya?" dedim ama sonra aklıma geldi saat farkı vardı.

Almanya'daki gibi bir saat fark yoktu ki. Şu an Amerika ile Türkiye arasında yedi saat fark vardı. Onları uyandımaya kıyamadım. "Saat farkını unutmuşum ben ya." Kedileriyle mutludur onlar şimdi, mışıl mışıl uyuyorlardır. Amerika'ya gittiklerinde bu kötü dünyaya bir çocuk getirmek istemediklerine ve bir sürü kedi evlat edineceklerine karar verdiler. Ya kediyi yine sahiplen de hiç çocuğun yerini tutar mı?

"Baba şu Burak'a bir şey söyler misin? Benim kadar mükemmel bir kızla uğraşmaya nasıl cürret eder?" dedi Sinem. Ozan kaşlarını çatıp Burak'a baktı "Ne bakıyorsun amca? Ben sadece ona bu tiple hiçbir erkek tavlayamayacağını, benimse her kızı tavlayabileceğimi söyledim." Çocuğumun altı yaşında bu kadar uzun ve büyüklerin kullanabileceği cümleleri kurması soyadından geliyordu galiba. Aksini iddia eden varsa eleştirilere açığım.

Bu çocuk nasıl bu hâle geldi? Hadi onu geçtim Sinem Emir'e, Burak Ozan'a nasıl bu kadar çok benzeyebiliyordu? Hayır aynı zamanda doğsalar hastanede karıştılar diyebilirdim. "Oğlum amcana saygısızlık etme." dedi Emir. Akıllı kocam benim aferin iyi dedin valla. "Ozan çocukları mı değişsek Sinem bana Burak sana benziyor gibi." dedi ve güldü. Ozan kızının başını okşadı. "Ben prensesimi kimselere veremem." ardından başına küçük bir öpücük kondurdu.

Nehir ise kıskanç bir şekilde bakınca Ozan dayanamayıp onunda başından öptü. "Yemin ediyorum çocuk gibisin. Ama seviyorum işte yapacak bir şey yok. Başa gelen çekilir."

"Şaka yaptım zaten bak benim aslan oğluma ben değişir miyim hiç onu?" deyip gururla baktığı oğlumuza göz kırptı Emir. Aralarındaki bağ beni çok mutlu ediyordu, Emir tam bir baba olmuştu ve ilgili bir babaydı. Sevgisini sonuna kadar veriyordu ama işte arada bir beni oğlumdan kıskanıyordu o da normaldi.

Uzun soluklu yemek faslını geçtikten sonra üst kata anneanneyi görmeye çıktık. Her zamankinden iyi görünüyordu çünkü kızları, gelinleri, damatları yanındaydı. Belki de en mutlu anları kalabalık gördüğü anlardı. Dede gittiğinde yaşadığı acıyla geçirdiği felç sonucu yatağa mahkum kalmıştı. Geçen güne kadar konuşamıyordu bile.

"Çocuklarım." dedi bize bakıp. Elini tutan Iraz'a baktı. "İyi ki varsınız." dedi ardından. Herkes gözü dolmuş bir şekilde onu izlerken çocukların yaptığı şebeklikler birden ortam havasını yumuşatmıştı. "Büyük anneanne şimdi sen ölünce bütün paran bize mi kalacak?" dedi Sinem. Meltem Teyze ona kızdı ve ağzını kapadı ancak anneanne dahil diğer herkesin bu komiğine gitmişti. Anneannem zaten her şeyini dağıtmıştı. Daha ne yapabilirdi ki? Verecek bir canı kalmıştı. Bir süre daha orada durduktan sonra Emir, Burak'ı babaannesine emanet edip beni jipe attı ve kaçırdı.

"Nereye gidiyoruz? Ne güzel anneannenin yanındaydık." dedim. Ne gerek vardı yani gitmemize, evimizde mis gibi ailemizleydik. "Hem Alilere de ayıp oldu yeni gelmişlerdi." Emir direksiyona dikkatini vermişken bana bakmadan cevap verdi. "Aman hep gelirler onlar bırak da biraz vakit geçirelim. Uzun zaman oldu yalnız kalamadık." Uzun bir süre yolculuk yaptıktan sonra yeşil ve mavinin bütünleştiği bir ormana geldik. Buradaki gölet çok güzel ve berraktı. Çok derin değildi girsem omuzlarımı geçmezdi. Arabanın camından tespit yapmayı bırakıp Emir'i hiç umursamadan arabadan indim. Ve etrafıma bakınmaya başladım.

Kocaman bir karavan karşımızda duruyordu. Burada bizden başkalarınında olması hiç hoşuma gitmemişti. Belimdeki eli hissedip arkama döndüm. "Bu senin." dedi. Ne demek senin, aman yani ne demek benim? "Benim mi?" Başını salladı ve beni çekiştirerek karavana bindirdi. İçi çok mükemmeldi, bir cisme aşık olacak olsaydım o bu olurdu kesinlikle. "Yolumuza bununla devam edeceğiz." dedi.

"Hadi canım." diye etrafı kurcalamaya başladım. Bu benim hayalimdi. Kocaman bir karavan ve uçsuz bucaksız bir yolculuk... Kendimi dışarı attım ve yeşilçam filmlerinden çıkmış gibi göletin kenarına doğru sektim. "Ah sevgilim o kadar mesûdum ki." Saçmalamama gülerek karşılık veren Emir telefonumu ve çantamı karavana koyduktan sonra yanıma geldi. "Aşkım seninle şimdi güven testi yapacağız ben gölette seni tutacağım." dedi.

Emir ve ona güvenmek. İçindeki yaramaz çocuk ortaya çıkıp seni ele geçirirse ne yapacağım o zaman? Hayır da diyemem bayağı trip yerim ondan. En iyisi ben kendimi atayım bitsin gitsin. Sonuçta beni neden gölete atmak istesin değil mi? Kendimi arkamda olan Emir'in ellerine bıraktığım gibi kendimi gölette buldum. Öksüre öksüre çabucak sudan çıktım ve bağırmaya başladım.

"Ya sana güvenende kabahat. Öküz! Neden beni tutmuyorsun? Karın olmamı bırak çocuğunun anasıyım be anası, yazıklar olsun tüh sana." Emir aynı pişkin sırıtışına devam edip lafa girdi. "Havalar sıcakken pek yanaşmıyorsun bana. Her zaman sarıldığın kadar çok sarılmıyorsun. Ben de eğer üşürsen gelip bana sığınacağını, bana sarılacağını düşündüm." Bu adamın beyin mekanizması olması gerekenden daha farklı çalışıyordu. Bir ara daha önce yapmadığımız ama deli gibi ihtiyacımız olan şeyi yapıp piskoloğa gidelim, umarım Bakırköy'e kapatılmayız.

Yüzüne boş boş baktım ancak ondan daha fazla uzak kalamadım. Çok üşüdüm ulan olacak iş mi bu temmuz sıcağında? "Seviyorum seni." dedim sonra ardından ekledim. "Devrem." Bu sözümle beraber beni tekrar suya yatırdı ve iyice donmamı sağladı. Yani çok dursam alışırım da girip çıkmak çok fena oluyor. Sen misin beni suya sokan? Tişörtünün yakasından tuttuğum gibi onu gölete çektim. "Nasıl oluyormuş Emir Bey?" dedim kahkaha atarak.

"Buz gibi soğuk biraz birbirimize mi yaklaşsak?" Her ânı değerlendirmeye çalışan Emir her zamanki taktiğini kullanıyordu, sapıklığını. Tepki dahi vermeden gözünübana dikmişti. Nefesimi tuttum ve başımı suyun altına soktum biraz o şekilde durdum. Tabii Emir beni çıkartana kadar. "Kaçacak yerin yok ikimiz de bu kadar ıslak ve seksiyken durumları değerlendirmeliyiz." dedi ve beni un çuvalını sırtına alırmış gibi sırtına attı. Un çuvalı mıyım ben ya? Bir klişe gibi bağırıp tepinmedim olduğum yerde durdum hatta ona daha çok kenetlendim.

Karavanın dibine gelince beni indirdi ve içeriden kaptığı havluları önce benim sonra kendi üstüne sardı. Kendimi iyice kuruladıktan sonra Emir saçlarımı havluyla iyice kuruttu. Ardından içeriden çekirdek getirip elime tutuşturdu. "Ciddi olamazsın." dedim ve güldüm. Çekirdek dünyanın en güzel zararlı bağımlılığı olabilirdi ve ben buna deli oluyordum. "Beş kilo aldım bittikçe yeriz olmadı ormandaki karınca, sincap ne varsa artık onlara bırakırız." Vicdanlı kocam benim. Egoist ama bencil olmayan kocam.

"Yemin ediyorum sana aşığım Emir. Sekiz sene de olsa seksen sene de olsa beraber oluğumuz süreler bana az gelecek." dedim ve başımı omzuna yasladım. Tabi ağzımdaki çekirdeği de ihmal etmiyordum. Emir güldü ve tek kaşını havaya kaldırdı. "Bu adama âşık olmayan kadın kadın değildir zaten." dedi ve güldü. Ukala ya. Yeminle ukala. "Bence bir çocuk daha yapmalıyız." lafını duymamazlıktan geldim utangaç yeni gelin edasıyla.

Emir elini arkasına attı ve zümrüt taşlı zarif kolyeyi bana uzattı. Bu ne ya? Ben böyle mükemmel bir kolye görmedim hayatımda. Kesin kendi seçmiştir. Zevkli sevgilim benim. Şaşkın gözlerle olan bakışıma elimi tutarak cevap verdi. "Sekiz yıl önce parmağımıza taktığımız kelepçelerin yıldönümü. Yer elması bugün tam sekiz sene oldu."

Ben bunu nasıl atladım ya aptal kafam. Çocuk peşinde koştururken unutuvermişim. Kolyeyi elinden kapıp hemen taktım ve arabanın aynasından kendime baktım. Yemin ediyorum mükemmel bir şey bu. Şapşal bir de en sevdiğim rengi almış. Koşup boynuna atladım. "İyi ki biz olmuşuz sevgilim. İyi ki varsın, iyi ki varız." Belimi kavrayıp beni dizine oturttu. "Anneannemle dedeme çok şey borçluyuz. Bizi biz yapan onlardı. Ama biliyor musun eminim sadece arkadaş kalsaydık ben seni tavlardım." dedi.

"Aa ben sana kanar mıydım be? Ozan'ın kuzenisin sen hayatta güvenmezdim." Birden beni kendisine çekti ve aramızda çok az mesafe bıraktı. "Emin misin? Bu pozisyonda bile mi tavlayamazdım?" Başımı sağa sola salladım. Kulağıma doğru eğildi. "Emin misin? Şu an titrediğini hissedebiliyorum içine işliyorum senin." dedi gülerek. Şapşal sekiz senelik kocamsın benim. Bana yakınlaşınca heyecanlanmam doğal değil mi? "Kocamsın ondan. O durumda böyle olmazdı." dedim sesli bir nefes vererek.

"Emin ol benim dediğim gibi olurdu." dedi ve dudağımın kenarına belirli belirsiz bir öpücük bıraktı. "Ben çaya mı baksam? Su kaynadı sanki." dedim ama nafile Emir beni hareket dahi ettirmedi. "Çay koymadık, bahane bulma bana asıl sular burada kaynıyor." dediği doğruydu. olmayan çaya nasıl bakabilirdim?

"Sonsuza kadar böyle mi duracağız?" Hoşuma da gitmiyor değildi. Yani kalabilirdim böyle, olur ya sonsuza kadar böyle kalalım. "Ben kalanına içeride devam etmek istiyorum ama şu durumda da senden ayrılamıyorum" Boynuna sarıldım ve bacaklarımı dizlerinin üzerinden sağa attım.

"O zaman küçük bir sonsuzluk yaşayalım kapa gözlerini ve kendini benim nefes alış verişime, kuş ve rüzgar seslerine bırak." dedim. Emir belimi bir bebeğin oyuncak ayısına sarılışı gibi sardı ve kendini huzura bıraktı. Ben de şah damarından hissettiğim kalp ritimlerine bıraktım kendimi. Onun konusuna ve ona...

Onunla sonsuzluğa...

🥰

TAMI TAMINA 37 BÖLÜM OLDU. ŞİMDİYE KADAR BENİ YALNIZ BIRAKMAYAN DESTEK VEREN, YORUM VE OY VEREN OKURLARIMA, TAKILDIĞIMDA HEP YARDIMCI OLAN, AKIL VEREN VEREN ARKADAŞLARIMA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM.

KUSURLU YALANCI KÂH GÜLDÜRDÜ KÂH AĞLATTI. KOMEDİLERDE DE KÖTÜ OLAYLAR OLMASI GEREKLİDİR, SADECE İYİ OLAYLAR OLMAZ. EĞER SADECE İYİ OLSAYDI KÖTÜ OLMASAYDI İYİNİN DEĞERİ BİLİNMEZDİ.

Bu hikayeyi komedi olarak yazdım. Klişesiz olaylar (derken klişeye düştüğüm oldu) kurguladım, mutsuz son yazmadım. Belli düşünceler üstüne kurgulayıp yazdım. Belki vermek istediğim mesajları alamayanlar olmuştur. O yüzden tekrar yazma gereği duyuyorum.

Her karaktere kendimden bir parça verdim. Umarım hepsi mutlu yaşarlar.

BEN YAZARKEN GENEL ANLAMDA ÇOK EĞLENDİM UMARIM SİZLERİ DE EĞLENDİRMİŞİMDİR CANLARIM. 30.000LERE GELMEMİZ SİZİN SAYENİZDE.

BENİ YALNIZ BIRAKMADIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM HEPİNİZİ ÖPÜYORUM.

CANLARIM❤ İYİKİ VARSINIZ.

Son Olarak

Emir gibi sevmeniz dileğiyle...

Loading...
0%