@rubamsalepe
|
İki insanın anlaşabilmesi için aynı dili konuşmalarına gerek yoktur. 🍁 Canımın yandığıyla kaldığım dünyada parmaklarımı uzattığımda erişebileceğim belki de milyonlar vardı ancak ne güzel giysiler ne de mücevherler bana kaybettiğim yılları geri getirebilirdi. Bana kendimi iyi hissettiriyordu özellikle de küpeler ancak kalp yarama nasıl iyi gelebilirdi ki bunlar? Ben bugün yıllarca beklediğim o anı yaşayıp hepsine rest çekmiştim ama bu mutluluğa rağmen kalbimde bir burukluk vardı. Asla çıkamadığım o geçmiş girdabının içine bir de anılarım dahil olmuştu şimdi. Bir zamanlar aşkından öldüğüm adamla her şeyimi paylaştığım dostum dediğim kadın el elelerdi. Kıskançlık değildi hislerim, sadece ben hak etmediklerimi yaşarken onlar da yaşamaması gerekenleri yaşamıştı. Çocukları yoktu, belki de mutsuzluğumun üzerine bir çocuk getirip onu da rezilliklerine alet etmek istememişlerdi ya da bunların hiç biri umurlarında değildi, o kadar düşünceli olsalardı benim kütüphanede sabahlayacağımı söylediğim gün yatağımda onları sevişirken bulmazdım. Tümer'i iyi biri sanmam mı hataydı yoksa Sıla'yı dost edinmem mi bilmiyorum ama onları basana kadar her şey çok güzeldi benim gözümde. İlgili biraz da kıskanç bir adamla beraber olduğumu düşünüyor yakışıklılığından dolayı da eriyip bitiyordum. Marifet yüzde değil yürekte olmalıydı da işte onu her ikisi de başaramamıştı. Olan bana olmuştu, üzerine bir de beni o cehenneme yollamışlardı. İnsan en büyük düşmanına yapmazdı bunu. Benim geçmişimi de şimdimi de zehretmişlerdi. Ben uyurken de uyanıkken de o anların lanetiyle yaşıyordum. Duygusuz bir kadın değildim ama yıllar benim hissizleşmeme neden olmuştu, yani ben öyle sanıyordum ama şimdi hissettiklerim bana aksini söylüyordu. Şimdiye kadar yatağına girip aldığım bilgiler eşliğinde hayatından çıktığım onca adam olmuştu hiç birine karşı vicdan yapmamıştım ama Andrea... Hayır onlardan bir farkı yoktu, bir yabancı olması onu tek farklı kılan şeydi yoksa aklım karışmazdı benim. Andrea ile onun odasına doğru ilerlerken lavabo için izin istedim. Kendime gelmem gerekiyordu en azından bir nefes almalıydım. Tarif ettiği yöne giderken bir kol beni içeriye doğru çektiğinde kimse bizi görmemişti. Önce ürksem de böyle şeylere tepki vermemem gerektiğimi öğrenmiştim. Karşımda sığındığım tek liman vardı, Yasemin'in baskıları, Büyük Ayan'ın emirleri, bana verilen görevlerdeki insanlar, Sıla, Tümer ve şimdi de Andrea... Her biri bazen bana üzerime bağlanmış bir yük gibi hissettiriyordu ancak onu gördüğümde her şey geçiyordu kısa sürecek olsa bile. Gözlerimi yumup göğsüne dayadım alnımı, beni saran elleri saçlarımı okşuyorken huzur dolduğumu hissettim. Benim kollarım da onun bedenini sarmış ona eşlik etmişti. "İyi misin canımın içi?" İyi olmadığımı anlayacak kadar iyi tanıyordu beni. O varsa iyiydim. "Şu an iyiyim." Kollarımı tutup geri çekildiğinde sıkıntılı yüzümü seyrediyordu. Ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Zaten makyajım bozulurdu, yapmam zaman alacağından ilk günden bu gecikmişliği Andrea'ya açıklayamazdım. "Yalancı. Bahadır Eren'den kaçar mı kızım? Ama aferin sana, çıktın karşılarına yüzleştin sonunda ha. Seninle gurur duyuyorum cesur bacım benim." Konuşma tarzı ve içtenliği beni her zaman güldürüyordu, yine beni güldürmeyi başarmış yüzümde güller açtırmıştı. İnsanın kardeşi sadece kan bağıyla olmazdı, Bahadır ve ben can bağıyla birbirimize bağlanmıştık. Zor anlarımda yanımda olmuştu, ben de onun yanında olmuştum. Yıllar birbirini devirirken birbirimizin elini hiç bırakmamıştık. "Yüzleştim Baha, yüzleştim ama sor bana iyi miyim, değilim." Sordum ya bakışı attığında yeniden güldüm. Mutsuzdum ben ne ara beni güldürmeye geçmişti anlamamıştım bile. "Onca yıl sonra yüzleşmek kolay olmamıştır senin için." Yüzümü iki elinin arasına aldığında kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissettim, hiç erkek kardeşim olmamıştı ama Baha benim erkek kardeşim olmuştu ve tüm o hisleri bana yaşatıyordu. "Ve biliyorum daha da zorlanacağın günler olacak ama ben yanındayım. Hatta genelde alt katta falan oluyorum," dedi sırıtarak. Adil abi onu buraya şirketten bilgi alması için sokmuştu ancak istediği verimi alamamış olacak ki olaylara beni de dahil etmişti. İkimiz bir olunca karşımızda kimse duramazdı. "Teşekkür ederim Baha, kötü hissediyorum ama geçecek biliyorum. İçim ne zaman soğur bilmiyorum ama o ateş bir gün söner belki. İntikamımı alınca biter belki." "Bitecek, bittiğinde her şeyi bırakıp yeni bir hayata başlarız. Belki bir dingil çıkıp seni benden ister ben de size verilecek kız mız yok bizde diye yollarım onları." Güzel hayaller kuruyordu, Ayanları bırakıp gitmeyi pek düşünmemiştim. Onca şeyi biliyorken buna izin verirler miydi bilmiyorum. Ayaklarımın altına lüks ve zenginlikler serilmişken sadece Karatay Holding'i mahvetmekle beni serbest bırakmazlardı. Zaten benim evim orasıyken ailem onlarken gitmezdim, öz ailesinin sahip çıkmadığı bir kıza yeni bir hayat verenleri yarı yolda bırakamazdım. Bahadır bazen sorgulardı, ben sorgulamadan yapan taraftım. Belli etik değerlerimin dışına çıkmadıktan sonra sorgulamama gerek yoktu. Fazla düşünüyordu. "Beni hak edecek bir adam yok zaten Bahacığım." Yanaklarını sıktığımda iki yana sallandı bir çocuk gibi. "Hep senin kardeşin kalacağım." "Onca şeyden bunu mu aldın, neyse konuşuruz bir ara bunu. İtalyan seni bekliyordur git hadi." İmalı imalı bakışlarına karşılık koluna hafifçe vurup dışarıya çıktım. Yüzümü yıkamadan, dışarıda hava almadan kendime gelmiştim. İnsanın gerçek bir dosta gerçek bir kardeşe ihtiyacı vardı işte. Andrea'nın odası hangisiydi, birkaç oda vardı ve üzerinde isim yazmıyordu. Az önce girdiğim oda kör noktada olduğundan rahatlıkla hiçbir şey olmamış gibi sekreterin yanına gidip odayı sordum. "Afet Hanım, Andrea Bey'in odası hangisi acaba?" "Koridorun sonundaki ikinci oda." Parlayan gözlerle bakıyordu bana, konunun benimle alakası olmadığını teşekkür edip yanından uzaklaştıktan sonra Bahadır'ı gördüğünde verdiği heyecanlı tepkilerden anladım. Bizimki âşık mı olmuştu? Bana ne zaman söylemeyi düşünüyordu acaba? Yüz ifadelerinden ve bakışlarından firar eden karşılıklı kıvılcımları buradan bile seçiliyordu. En azından birileri âşık olabiliyordu, benim ona bile hakkım yoktu. Gençliğimin en güzel duygularını Tümer gibi birine vermiştim sonra da kimse kalbimi attıramamıştı. Kendime âşık ettiğim adamlara karşı da hiçbir duygum olmamıştı, onlar yataklarında zevkle inlediğimi düşünüyorlarken hepsinde hissizdim ben, bir taklit ürünüydü her şey. Bir yalana inanmıştı her biri ve bu yalanın baş rolündeki kötü kadın bendim belki de. Bazen sarhoşken bir şeyler anlatırlardı, bazen sızarlardı ben de gider almam gereken bilgiyi alırdım. Bazen hiç biri olmazdı ve son çare ileriye gider hem alkol hem de zevkin doruklarını yaşayanlardan istediğimi alırdım. Andrea için kullanmak istemediğim bir yöntemdi bu. "Derin, biraz geciktin." Üstelemedi, sandalyeyi gösterdiğinde o da karşıma geçti. Ortadaki sehpanın üzerinde içeriğini bilmediğim kağıtlar vardı. Andrea onları karıştırıp çalışmalarına karşımda devam ettirirken oturmuş sadece onu seyrediyordum. Alnına düşen kıvırcıkları yaşını biraz daha gençleştiriyordu. Hoş buna pek ihtiyacı yoktu çünkü eminim ki dışarıda yürürken insanlar beni seyrettiği gibi onu da seyrediyorlardı. Başını çevirdiğinde çınar yaprağı karşımdaydı, benimkinden biraz daha gösterişsizdi ancak güzel duruyordu. Amore demişti onun için, aşkı temsil eden çınar yaprağının sahibi kimdi merak ediyordum. "Beni öyle seyretmeye devam edecek misin?" O kadar dik mi bakmıştım? Sadece onu tanımaya çalışıyordum bu da konuşmadan bu kadar mümkün olabiliyordu. "Seni seyrettiğimi de nereden çıkardın, çınar yaprağına bakıyordum ben." Yeşillerini bana çevirdiğinde utanmaz bir kadın gördü karşısında, lafı çevirmeye çalışsa da taviz vermiyordu o kadın. "Amore," dedi yeniden. Onun için çınar yaprağının adı buydu. "Özgürlük," diye ekledim altta kalmayarak. "Sadece ona bakıyordun yani?" "Sana bakmamı gerektirecek bir şey mi var Andrea?" Bu yabancı fazla kendine güveniyordu, diğerleri gibi değildi ama. Diğerleri benim tavırlarıma onun gibi karşılık vermiyordu. Güzel bir kadını ilk konuşmadan altına almak istiyorlardı, Andrea belki de bunu hemen düşünmüş olsa bile onlar gibi belli etmiyordu. Benden etkilendiğine emindim. Bakışları yırtmacıma takılmadan önce de bunu fark etmiştim. "Kim kimi seyrediyor?" Gözlerimle onunkiler buluştuğunda o samimi tebessümlerinden birini yerleştirdi. Birkaç saat için fazla hızlı gidiyorduk, yere çakılmaları da aynı bunun gibi hızlı olacaktı. "Seni seyretmemi gerektirecek bir şey mi var, Çınar Yaprağı?" Saçlarımı arkama doğru attığımda boynum açıkta kalmış gözleri bu defa oraya takılmıştı. "Yok mu yabancı?" "Yabancı mı?" Elindeki kağıtları yerine koyup ardına yaslandı. "İtalyan olduğum için dışlanmayacağımı düşünüyorum." Yanlış mı anlamıştı beni? Deyim de kullanmamıştım oysa ki. Yüz ifadesi bana gerçekten de anlamadığını gösteriyordu. "O anlamda demedim, ırkçılık yapan biri olsaydım tercüman olmazdım." "Ne anlamda dedin peki?" "Çınar yaprağı," dediğimde anlamış olacak ki yüzündeki o ifadeyi sildi. "Sen bana diyorsun ya o yüzden ben de sana yabancı demek istedim." Flörtleşirken birden bu noktaya geleceğimizi ikimiz de bilmiyorduk. Bakışlarımız kesiştiğinde gülmeye başladık aynı anda. O anda anladım, Andrea benim görevimin en zor yanı olacaktı. Onun kalbini kırınca muhtemelen benim de yüzüm düşecekti. Bunları sonra düşünmeliydim yoksa yapacaklarım ayağıma dolanan prangalar olur beni asla rahat bırakmazdı. Vicdanla iş yapılmazdı. "Bana bunları çevirir misin?" "Tabii ki." Elindeki belgeleri aldığımda az öncekinden daha ciddi bir ifadesi vardı yüzümde. İşe başlıyorduk ve ben de ciddiyetle hareket edecektim. Belgeler Türkçeydi ve anladığım kadarıyla yazı dilinde çok iyi değildi. Konuşma diliyle yazı dilinin farkını göz önüne aldığımda zorlanmasına hak vermiştim. Hele ki iş dili çok daha başkaydı. "Toprak yapısına göre panelleri sabitleme sistemleri." Okuduğumdan hiçbir şey anlamıyordum ancak İtalyancasını ona söylediğimde iyi anlıyor yandaki deftere notlar alıyordu. Eski usul seviyordu demek ki. Kağıdın yeri o mekanik parçalardan her zaman farklı olacaktı. İşime yarayacak bilgileri iyice aklıma kazıdım, olduğu gibi hepsini Adil abiye iletecektim ama Andrea'nın ilk günden bana güvenip önemli bir şey okutturacağını da sanmıyordum. Bu bilgileri böyle alacaktım, böyle alamazsam ona acı çektirecek o yönteme geçecektim, umarım onu yerle bir etmeme gerek kalmazdı çünkü kardeşi ve holdingi rezil ederken yeterince yıpranacaktı zaten. "Sadece bu mu Andrea, bitti." Elimdeki kağıdı havaya kaldırdığımda uzanıp elimden aldı. "Bu kadar şimdilik." Konumunu bozmadan konuşmaya devam ettiğinde aramızda iki karışlık mesafe vardı. "Çok acıktım bir şeyler söyleyeceğim." "Ne yalan söyleyeyim benim de midem sırtıma yapıştı." Elini karnıma koyup sağa sola baktığında kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Sanırım deyimleri anlamıyorum derken tam da bundan bahsediyordu. "İyi misin?" Anlamadığını çok iyi anlamıştım. Karnımdaki parmakları bir sorun olup olmadığını kontrol ediyorken sağa sola değiyor hafif bir gıdıklanma hissi oluşturuyordu bedenimde. Gerçekten de mideme bir şey olduğunu sanmıştı. Parmaklarını yakaladığımda yüzüme baktı merakla, bir açıklama bekliyordu benden. "Sadece acıktım." "Deyim miydi yani?" "Öğreneceksin Andrea, hepsini sana öğreteceğim." Bakışları parmaklarımın arasındaki parmaklarına gidince yavaşça serbest bıraktım. "Sanırım yaşatarak öğretmeyi seviyorsun." Mesafemiz aynıydı, geriye çekilmeyi neden düşünmüyordu ki? "Bende her taktik var, sen hangisini istersen onu yaparım. Patron sensin." Son kelimem gururunu okşamış olacak ki serseri bir gülümseme kapladı yüzünü, yanağındaki derin çukur her ne kadar dikkatimi çekmeye çalışsa da, ben o çukura da kıvırcık saçlara da meydan okuyup sadece yeşillerine bakıyordum. "Bene." Peki demişti, sanırım aramızda onun açısından fiziksel bir çekim olmuştu ve kendisini geri çekemiyordu, hâlâ aynı yerdeydi. Kapı çalınıp açıldığında az mesafemize şahit olan Tümer'den başkası değildi. Sıla'nın onu yemeğe davet ettiğini söylediğinde bana döndü yeniden. "Onu tek bırakamam." "Sorun değil Andrea, ona ben eşlik edebilirim, eski dostumla biraz sohbet etme fırsatı bulurum. Sıla'nın seninle iş konuşması gerekiyormuş, beni kovdu yanından." Onu dinlerken yüzüne istemsiz bir ifade yerleşti, burada kalmak istediği çok belliydi. İtalyanlar duygu saklayamıyordu. O sussa elleri, elleri dursa mimikleri konuşuyordu. "Sana teklif etmiştim." Bozuk Türkçesine tebessümle karşılık verdiğimde sorun olmadığını belirtiyordum. Neler karıştırıyordu bu ikisi? Andrea'yı neden benden uzak tutmak istiyorlardı, yoksa benimle konuşmak isteyen Tümer bahane mi bulmuştu? "Sorun değil, çınar yaprakları bir yere uçmuyor. Yemeğimi eski dostumla yiyeceğim." Eski sevgilimle yediğim yemek dünyanın en tatsız şeyi olacaktı sanırım. "Burada yiyebilirsiniz, madem Sıla seni kovdu ben de size bir yer buldum." Gerçekleri bilseydin ne tepki verirdin Andrea, benim yüzüme tüküreceğin gibi onlarınkine de tükürecek misin? "Teşekkürler." Andrea ayağa kalktığında uzun süredir dip dibe olduğumuzu fark ettim. "Afiyet olsun," diyerek yanımdan ayrılırken gözlerim onun üzerindeydi, yasak gözlerin üzerimde gezdiğimi hissetsem de bir süre hiç kıpırdamadım. Bu onu daha da delirtmişti. Dur bakalım Tümer Bey, daha yeni başlıyoruz. "Benimle yemek yemek mi istedin?" Başımı ona çevirmeden konuştuğumda sinir olmuş olacak ki karşıma geçip oturduğum sandalyenin kol kısımlarını tutup üzerime eğildiğinde hiçbir mimiğimde değişiklik olmamıştı. Beni korkutacağını mı sanıyordu? O hapishanede korktuğum öyle insanlardan korkmuştum ki içimde korkunun zerresi kalmamıştı. Aldatıp kendini kandıran bir sözde adamdan korkacak değildim. "Derin 10 sene sonra karşımıza sadece iş için çıkmadın sen!" Fazla belli ediyordum sanırım, kartları açık da oynardım sorun değildi. Ellerinde ne vardı ki beni sarsabilecek? Bir kere ömrüne kıydıkları bir kadını bir daha bitirebilirler miydi? Dudaklarımdaki tebessüm onu daha da sinirlendirince sandalyemi sarstı, istem dışı koluna tutunduğumda elimi hemen geri çekme ihtiyacı hissettim. Ondan medet umacağıma masadaki kağıttan umardım daha iyi. Başı benimkine fazla yakındı, gözlerinde benimki kadar olmasa da biraz öfke çokça korku vardı. Bendeki cesaretin gramı yoktu ikisinde de. Zaten cesareti olsa beni aldatmazdı, korkaklar aldatırdı. "Neden gülüyorsun?" "Çok acınası haldesin biliyor musun? Benden sonra o kadın sana nasıl kötü gelmiş şu hale bak. Kendini kontrol bile edemiyorsun." Başka bir kadın olsa onu tutar kendi gelirdi, aklının çalışmadığı gibi kadınlığı da çalışmıyordu demek. Burası beni pek fazla ilgilendirmiyordu. "Beni çıldırtma, gideceksin buradan!" "Neden Tümer, beni gördüğünde eski aşkın mı depreşti? Yoksa Andrea'yla beni yakın gördüğünde kıskandın mı?" Bunların hiçbirinin olmadığını biliyordum ama aklına kurt düşürüp ruhunu bulandırmamda sakınca yoktu. Daha önceleri hep olasılıkları hesaplardım, onunla karşılaştığımda intikamımı onu baştan çıkartıp yüz üstü bırakarak almayı bile düşünmüştüm ama şimdi ona tiksinerek bakarken bu olasılıkların hepsinin üzerini karalamıştım. Ben bu adamın yatağına girmezdim, görev için bile olsa yapmazdım çünkü ondan tiksiniyordum. Duygularımı herkesten saklarken ona olan bakışlarım bile nasıl tiksindiğimi gösteriyordu. Andrea anlamadığı sürece sorun yoktu. "Benim mutlu bir evliliğim var, aklından bile geçirme duydun mu beni? Ben bu oyunlara gelmem." Şu an dudaklarına yapışsam bana karşılık vereceğine emindim ama inatla aksini söylüyordu. Biraz oyun oynamak istedim. Yüzüme en tutkulu maskeyi yerleştirip kravatından tutarak kendime çektiğimde nefes alamadı. Nefesini kesiyordum, ben de böyle bir kadındım işte. Dudaklarına bakıp gözlerine döndüm, elaları dudaklarımı bulduğunda ağır ağır dudaklarımı ıslatmış karşımdaki kişiye bir darbe daha vurmuştum. Tırnaklarımı tiksindiğim dudaklarına götürdüğümde onları bana bastırmaya çalışmış dudaklarına kapanan elim küçük bir kahkaha atmama sebep olmuştu. Ben kazanmıştım, istesem onun aklını alırdım bunu göstermiştim ona. Bileğimi tutup sertçe kenara ittiğinde gözlerindeki öfke yeniden belirdi. "Def olup gideceksin, bir daha..." "Ne yapmayayım? Seni baştan mı çıkarmayayım?" İkinci golü de attığımda sandalyemin koluna yumruğunu geçirerek mavilerime öfkeyle bakmıştı. Öyle güzel bir aşkın bu kadar tiksindirici bir nefrete dönüşmesini 10 sene öncesinde tahmin bile edemezdim. Zamanımı hak etmeyen birine vermiş, kalbimin en masum hislerini onda harcamıştım. Pişmandım. Öfkenin ele geçirdiği adam tek bir kelime daha etmeden çıkıp gitmişti odadan. Bana da güzel bir yemek söyleyip keyif yapmak kalmıştı. Telefonumdan müzik listeme girip ağır ilerleyen yabancı şarkılardan birini açıp gelen yemeğimi yemeye başladım. Bugün hem intikam hem de görev için bir şeyler yapmıştım. Andrea'yı etkilemeyi bir adım daha öteye taşıyıp ağzından laf almam lazımdı. Odasını karıştırırsam ki az önce biraz kurcaladığımda elle tutulur bir şey bulamadım, bana istediğim bilgileri vermeyebilirdi. Kilitli kapıların ardında olmaz mıydı önemli belgeler? Evinde olabilirdi ya da aklına da gizlemiş olabilirdi. Her birini ortaya dökmek için biraz çaba harcamam lazımdı. En kısa zamanda Andrea ile bir şeyler içmeliydim ve geceyi benim istediğim yerde bitirmeliydik. İnsan sarhoşken her şeyi yapardı, zevki doruklarında olan sarhoş bir adama da her şeyi söylettirebileceğime inanıyordum. Ben kendimi kontrol edebilen bir kadındım, onun zihnine sızdığımda o tamamen kontrolden çıkmış olacaktı. Ben o ikisini devirebilmek için bu masum yabancıya kıyacaktım. 🍁 Herkese selamlarr, bir bölümün daha sonuna geldik nasıl buldunuz bölümü? Saf çocuğumun midem sırtıma yapıştı dediğindeki halleri çok güldürdü beni. Andrea ama deyim düşmanı olan jsjdjf Bir de hoş geldin Bahadır Eren, en iyi kardeş ödülü sana gelsin bebeğim. Bölümü beğenmeyi unutmayalımmm, yeni bölümde görüşmek üzere hoşça kalın.️❤️
🍁Arrivederci🍁
🍁
İnstagram
rubamsalepe
|
0% |