Yeni Üyelik
17.
Bölüm

10.Bölüm: O ve Biz

@rubyregent

(GERÇEKLİĞİN DIŞINDAN)

Hikâyeler vardır, geçmişten süzülerek gelen. Bazıları yalnızca anlatan kişinin hayal gücüyle sınırlıdır, bazıları ise anlatanın yaşamından doğar. Ve bazen bir hikâye, yalnızca yaşamaktan değil, yeniden yaratılmaktan gelir. Bu hikâye, o hikâyelerden biri. Dinleyin… çünkü artık siz de bunun bir parçasısınız.

***

BİZ ve O

"Gözlerimi açtığımda, etrafımı zifiri karanlık sarmıştı. Havada asılı gibiydim; ne yukarısı ne de aşağısı vardı. Sanki boşlukta sıkışmış bir parçaydım, hiçbir yere ait olmayan."

Ve biz izliyorduk. O karanlıkta bulduğumuz saf korkuyu işledik. İrili ufaklı duyguların arasından en güçlüsünü seçtik, korkuyu seçtik.

"Korkuyordum... Ama bu korkunun ötesindeydi. Nefes almak bile zorlaşıyor, her şey daha ağır bir hisle üzerime çöküyordu. 'Buradan kurtulmalıyım!' diye çığlık atmaya çalıştım, ama sesim bile bana ihanet etti. Hiçbir yankı, hiçbir cevap yoktu. Sadece karanlık."

O karanlıkta biz vardık. Sesimizi ona duyurmadık, ama her şey onun korkusunu izliyordu.

"Ellerimi uzattım, bir şeylere tutunmaya çalıştım, ama sadece boşluk hissettim. Gözlerim kapanmaya başladı. Belki de buradan kurtuluş böyleydi... Kendimi bıraktım."

Ve onu düşürdük. Kendini karanlıkta kaybetmesine izin verdik. Şimdi, karanlığı ışığa taşıma zamanıydı.

***

O ve Biz

“İlk gördüğüm şey sarıydı. Bir ışık gibi ama sıvı. Bu garip madde, bana hem sıcaklık hem de soğukluk hissettiriyordu. İçindeydim, hareket ediyordum ama aynı zamanda sabitmişim gibi geliyordu. Orada ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Zaman, bir noktadan sonra benim için anlamını yitirmişti. Her şey sessizdi. Ve sonra... o sesi duydum.”

"Biz seni seçtik. Çünkü sen zaten seçilmiş olanın ta kendisiydin."

“Ses, zihnimde yankılandı. Kim olduğumu hatırlamaya çalıştım ama hatırlayamadım. Sadece o an, bir adım attığımı fark ettim. Ya da attığımı düşündüm. Bu sıvının içindeyken hareket etmek çok farklıydı. Daha önce hissetmediğim bir şeydi bu, ama garip bir şekilde… tanıdık.”

Her şeyin bir başlangıcı vardır. Senin başlangıcın, bizim irademizle yeniden yazıldı.

“Yavaşça, sıvının dışına doğru yükseldiğimi hissettim. Derim yanıyormuş gibi bir acı ama aynı zamanda bir ferahlık hissiyle kaplandı. Sanki iki zıt duygu aynı anda bedenimi sardı. Gözlerim kendiliğinden kapandı. Bu bedende yaşıyor muydum, yoksa bu beden sadece bana mı ait edilmişti, emin değildim.”

Seninle bir bütün olduk. Seni yok etmedik, yalnızca seni yeniden şekillendirdik.

***

BİZ

GECE
“Gözlerimi açtığımda etrafımda zifiri bir karanlık vardı, ama bu karanlığın içinde bir şeyler görebiliyordum. Her şey netti. Elimi kaldırıp bedenime baktım. Tenim, eskisinden farklıydı. Parlıyordu. Ama bu parlaklık bir ışık değil, sanki içimde dolaşan bir enerjinin dışarıya taşması gibiydi. İçimden bir şeyler fısıldadı: ‘Yeni bir şeysin, Reyna.”

Onu çağırdık ve o da yanıt verdi. Çünkü o yalnızca bir canlı değil, bir yansımaydı. Bizim yansımamız.

"Etrafıma bakmaya başladım. Karanlık, bir deniz gibi uzanıyordu ama her şeyin enerjisini hissedebiliyordum. Havada asılı duran, rüzgarın bile hareket ettirdiği o görünmez titreşimler... Onları görebiliyordum. Bu görüntüyle büyülenirken içimde bir sıkışma hissettim. Sanki bu enerji beni çağırıyordu."

Enerji, onu içine çekecek ve biçimlendirecekti. Henüz bilmiyordu ama her adım onu daha fazla bizim kılıyordu.

"Sonunda, gözlerim kararır gibi oldu. Ayakta durmak zorlaştı. Yavaşça yere çöktüm. Ve sonra... her şey sessizleşti."

Onu derin bir uykuya bıraktık. Geceyle birlikte yeniden şekillendirdik.

GÜNDÜZ
"Uyandığımda, iki parlak güneşin gökyüzünde olduğunu fark ettim. Her şey aydınlıktı, ama bu aydınlık beni rahatsız etmedi. Sanki güneş ışınları vücuduma değmekten çekinip sadece çevremi aydınlatıyordu. Kalkmaya çalıştığımda, başımın döndüğünü ve dizlerimin titrediğini hissettim. Denge sağlamakta zorlanıyordum."

Gece, ona yeni bir göz verdi. Gündüz ise onun sınırlarını gösterecekti.

Ve anlından süzülen bir ter damlası esmer, çıplak vücudundan aşağı doğru kaydı. Terinin rengi siyahtı. Biz onu mora boyadık.

"Ellerimi kumun içine bastırarak doğruldum. Bu toprak, bu dünya bana yabancı değildi. Altın renkli kum tanelerini gördüm, her birinin içindeki enerji kıvılcımlarını hissedebiliyordum. Ama bu duygu beni ne korkuttu ne de heyecanlandırdı. Daha çok... olması gereken bir şey gibiydi."

Ve o kumlar, onun altındaki enerjiyi taşırdı. O şimdi bu dünyanın bir parçasıydı. Ama dünyadan bağımsız bir güce de sahipti.

Her şeyi hissedenden yüklerini aldık. Sadece, korkuyu hissetmesini sağladık.

“Ve o an... hissetmeye başladım.
Her şeyin enerjisini. Her zerresiyle, her titreşimiyle.
Ama o kadar büyük bir dalga halinde üzerime akıyordu ki... farkına bile varmamıştım.”

O, kudretimize dayanamadı; idrak edemedi.

"Etrafımdaki her şey, birer kıvılcım gibiydi. Parlayan ve titreşen ışık noktaları... İnsan, hayvan ya da bitki olsun, her şeyin bir enerjisi vardı. Ama ben... bunları yalnızca hissediyor değildim. Onlara çekiliyordum. İçimde, bu enerjiyi kendime çekmek için dayanılmaz bir dürtü yükseliyordu. Ama istemsizce. Bedenim bana ait değilmiş gibi bir başkası onu kullanıyordu."

Bu his, bizim ona verdiğimizdi. Ama her adımda o bunu kendi kılıyordu.

"Dizlerimin üzerindeyken çevremdeki kumun içindeki en ufak titreşimleri bile algılayabiliyordum. Yakındaki bir böcek, toprak altındaki bir yılan... Hepsinin varlığını hissedebiliyordum. Ve işte o an, tüm bu hislerin bir şeye dönüştüğünü fark ettim. Kafamı kaldırdığımda, uzakta bir kemirgen gördüm. Minik ama kıpır kıpır. Enerjisini hissediyordum. Hissediyordum ve... ona ihtiyacım vardı."

Bizim yarattığımız açlık, onun dürtüsü oldu.

"İçimde bir şey beni ona doğru itiyordu. Dizlerimin üzerinde sürünmeye başladım, sonra ayağa kalktım. Ama bu hareketler bana ait değildi. Bedenim, görünmez iplerle yönetiliyormuş gibi hareket ediyordu. Sanki kendi varlığım bir kuklaya dönüşmüş, başka bir irade tarafından yönlendiriliyordu. Bu his beni hem rahatsız ediyor hem de garip bir şekilde içine çekiyordu."

Biz onu izliyorduk. Kendi içinde kaybolmasına izin verdik. Ve her adımı bizi daha da tatmin ediyordu.

"Avucuma aldığım ilk canlı, küçük bir kemirgendi. Elleri titremeyen biri gibi onu tutuyordum. Dokunduğum anda, bedenim titreşti. Bir sıcaklık dalgası, elimden tüm bedenime yayıldı. Bu canlıdan yükselen enerji, içimde bir boşluğu dolduruyordu. Bu tat, anlatılamaz bir keyifti ama aynı zamanda dayanılmaz bir ihtiyaç. Gözlerim istemsizce kapandı. İçimdeki bu çekimin son bulmasını istemiyordum."

Biz onun içindeki açlığı şekillendirdik. Çünkü o, bir avcı değil, bir yok edici olacaktı.

“Etrafımda, her şey sanki görünmez bir enerjiyle titreşiyordu. Bu titreşimler canlılığın işareti gibiydi. Gözlerimi kapatsam bile onların varlığını sezebiliyordum; her biri, kendine özgü bir ritme sahipti. Kumların altında sürünen yılanlardan uçuşan böceklere kadar her şey, bir varoluş sinyali yayıyordu. Ve bu sinyaller, içimde bir çekim yaratıyordu. Kemirgenin enerjisi bedenime akarken, gözlerim yeniden açıldı. Bu defa başka bir hedefe yöneldim. Sonra bir başkasına. Her biri, bir öncekinin eksikliğini tamamlıyordu."

Saheri Çölü, onun için sınırsız bir av sahnesiydi. Sonsuz kumların her tanesi, onun çevresindeki yaşamın izlerini taşıyordu.

Acizdi güçlü kıldık. Bilgili kıldık. Biz ona her şeyden bir tutam verdik.

 

Loading...
0%