Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.BÖLÜM 2.KISIM: Başlangıca Dair

@rubyregent

Yüce benlik Leistrin’in bilinen en eski anlatısından geriye kalan:

Evrendeki hayat tohumları filizlenmeden, yıldızlar ve gezegenler oluşmadan; bildiğimiz zamanın çok daha öncesinde, sonsuz kızıl bir duman evrenin her tarafını kapladığında, yabancı bir varlık evrenimize giriş yaptı. Kendi evreninde büyük bir suç işleyen bu varlık, yaptıklarının cezası olarak yargıçlar tarafından sayısız parçalara ayrıldı ve benliğinin her bir parçası, birbirinden çok uzak olacak şekilde evrenimize dağıtıldı.

Yargıçlar, evrenimizin sonsuz karanlıktan oluşan bir hiçlik olduğunu sanıyordu. Bu yüzden evrenimize 'Kara Küp' ismini verdiler. Onlar için evrenimiz, çıkışı imkansız olan bir sonsuzluktu; yani buraya giren bir varlık asla çıkamazdı. Bu, Kara Küp'ü mükemmel bir hapishane yapıyordu. Yargıçların en azılı düşmanı için mükemmel bir yerdi, en azından onlar böyle düşünüyordu.

Yargıçlar, en azılı düşmanlarını Kara Küp’e hapsettiler. Düşman artık yoktu. Bir daha korkuyu hissetmeyeceklerdi. Yine kendilerini en yüce olan zannetmeye devam edeceklerdi. Artık onlara hiçbir şey zarar veremezdi. Ancak onlar büyük bir yanılgı içindeydi. Çünkü evrenimizde hesaba katmadıkları bir şey doğacaktı: 'hayat' doğacaktı. Bu küçük hata, Yargıçlara tekrardan en büyük kâbuslarını yaşatmak için büyüyordu. Ve o gün geldiğinde...

( Yeni Dünya zamanında alçalmışların yaydığı söylentiler ve bozma girişimleri sebebiyle birçok bozulmuş kutsal yazıt bölümleri ortaya çıktı, hatta eski yazıt bölümlerinden bazılarının değiştirildiğini iddia edenler bile var. Bu yüzden yüce benlikler tarafından Althud kabul edilmeyen bazı bölümleri aşağıda topladık. İyi okumalar.)

Yalnızca amaca hizmet eden benliklerin yarattığı kutsal yazıttan geriye kalanlar:

( 1, ilk renk. İlera)

Zamanın olmadığı o anda, evren büyük bir gürültüyle sarsıldı. O kadar şiddetli bir sesti ki evrenin her yerinde yankılandı, her atom sesin şiddetiyle titredi ve ilk varlık evrene giriş yaptı. Ve o ana " Başlangıç" dendi.

Başlangıçtan önce hiç ışık yoktu, evrenimiz sonsuz bir karanlıktan ibaretti. Ancak o an geldiğinde evrende farklı renklerde noktalar belirmeye başladı. Gördüğümüz ve göremediğimiz tüm renklerden küçük noktalar evrenin her yerindeydi. Milyarlarca nokta olmasına rağmen her noktanın kendine has bir rengi vardı ve bu noktalar benliklerin içini yansıtıyordu. Her renk, farklı bir duygu, farklı bir anı demekti. Milyarlarca nokta, milyarlarca farklı renk, milyarlarca farklı duygu ve anı barındırıyordu. Bazıları sadece korkuyla dolu, bazıları öfke, bazıları şehvet, üzüntü, sevgi, mutluluk... Birçok duygu karmaşası ile dolu noktalardı. Lakin, bazı noktalar vardı ki hiçbir anıyı barındırmıyor, yani hiçbir şey hatırlamıyordu.

Benliklerin ortak noktası, hareket edememeleri ve istemsizce titremeleriydi. Benliklerinde barındırdıkları zayıf enerji, hareket etmelerine yetmiyor ve öylece duruyorlardı. Tek yaptıkları hareket titremekti, onu da isteyerek yapmıyorlardı; titrediklerinin farkında bile değillerdi.

...

Benliklerin arasındaki mesafe, onların birbirlerini fark etmelerini engelliyordu. Bu yüzden de tek hissettikleri şey sonsuz bir karanlıktan ibaretti. Sonsuz karanlığın içinde milyarlarca yıl geçiyor, ama onlar için değişen hiçbir şey olmuyordu. Sadece karanlık ve titreme vardı. Ve sonsuza kadar bu şekilde gideceğini zannediyorlardı. Bu düşüncenin doğurduğu tek şey hüsrandı ve yavaşça umutları soldu.

...

( 1652, renksiz , ….)

…işte o an ilk dokunuş gerçekleşti.

(8958, Korku, Mor)

Yepyeni bir cennete gidecekleri umuduyla ona güvenmişlerdi. O bununla yetinmedi ve yüce olanın adına yemin etti. Dedi ki: ‘Sizleri yüce olanların enerjisiyle bezenmiş bir cennete götüreceğim. Yüce olana ve onun kutsal sayfalarına yemin olsun ki orada acı yok, hasret yok; karşılaşacağınız tek şey binbir çeşit nimet olacak.’

Ancak onlar kendilerini bekleyen sondan habersizdi. Yalnızca amaç uğruna oynatılan piyonlardı ve yeni gezegene gittiklerinde cehennemle karşılaştılar, ama onlar ejderin hanımına güvenmeye devam etti.

(12658, Korku, Mor)

Tüm evren Kara Mud ile kaplandığında ve onlar tarafından emildiğinde, ilk hasatçı grubu ortaya çıktı. Bu andan sonra diğer tüm benlikler, onların geleceği günü beklemenin korkusuyla yaşadı.

(1123456, Baliatrah, renksiz)

Onlara sadece emredilir.

Gecenin Hanımı Ephertifis’in ağzından başlangıca dair:

Başlangıçtan önce Kara Küp'te hayat yoktu, ışık yoktu ve her yere karanlık hakimdi. Karanlık da beraberinde soğuğu hakim kılmıştı, bu yüzden evrendeki her atom donmuş bir şekilde sonsuzluğun içinde duruyordu. Bu evrendeki yapılar ise nasıl meydana geldiği bilinmeyen, donmuş atomlardan oluşan devasa sönmüş yıldızlardı. Bir zamanlar canlı olan bu yıldızlar şimdi ölü durumdaydı.

Nihayet, ilk gürültü koptuğunda evrenimize yayılan şiddetli enerji ve ses dalgaları tüm evreni kapladı; her atom sesin şiddetiyle titremeye başladı. O devasa yıldızlardan biri, içe doğru yavaşça bükülmeye başladı ve çevresinde iki benlik belirdi. Biri bembeyazdı, etrafına mükemmel şiddette bir ışık yayıyordu; diğeri ise ışık yaymıyor, aksine beyaz benlikten gelen ışığı içine çekiyor, adeta ışığı yok ediyordu. Ancak beyaz benlik de ışıksız benliği kendine doğru çekiyor ve onu ışığa boğuyordu. Aralarında mükemmel bir denge vardı. Bu iki benlik, diğerlerinden farklı olarak hareket edebiliyordu. Önce birbirlerinin merkezine doğru hareket etmeye başladılar, ardından mükemmel bir dengeye kavuştuklarında da devasa yıldıza doğru ilerlemeye başladılar. Ancak yıldızla dip dibe gibi gözükseler de aralarındaki mesafeyi kapatmaları için milyarlarca yıla ihtiyaç vardı.

Yaradılış Yazıtı:

Başlangıçta
Hiçbir şey yoktu. Ne zaman vardı, ne ışık ne de karanlık. Evren, varoluşun eşiğinde bir boşluk olarak uzanıyordu. Hareket etmeyen, titreşmeyen ve zamanı olmayan bir hiçlik. Bu boşluğun derinliklerinde, her şeyin başlangıcını müjdeleyen bir yankı doğdu. O yankı, evrene yayılan ilk sesti; bu sesle birlikte ışık doğdu, karanlık ise ona eşlik etti. Işığın ve karanlığın birbirine dokunmasıyla ilk titreşimler evrene yayıldı ve Başlangıç gerçekleşti.

Yüce Benlikler’in Doğuşu
O ışık ve karanlıktan, Yüce Benlikler doğdu. Onlar, varoluşun denetleyicileri, evrenin döngülerine rehberlik eden kozmik varlıklardı. Her bir Benlik, ışık ve karanlık arasında bir denge taşıyordu. Evrenin düzeni onların bilgelikleri ile şekillendi. Zamanı yarattılar, yıldızları ve gezegenleri inşa ettiler. İlahlar ve tanrıçalar, Yüce Benlikler’in izni ile dünyaları kurdular, yaşamı şekillendirdiler. Her şey bir uyum içindeydi, her şey dengeye sadık kalıyordu.

Bir Can, Bir Düğüm
Ancak her şey bir döngüye bağlıydı. Her varlık, bir düğüm ile evrenin sonsuzluğuna bağlandı. Bu düğüm, hayatı sonsuzluğun ritmine uyumlu hale getirdi. Her yaşam, bir düğümle başlamış, bir düğümle sonlanacaktı. Yüce Benlikler, evrenin sonsuz döngüsünü korumak için her varlığa bir yol çizdi. “Bir can, bir düğüm”, bu döngünün simgesiydi. Her yaşam, sonsuzlukta yankılanır, her düğüm yeni bir hayatı başlatır. Sonsuzluk, bu düğümlerle dokundu; her varlık, bu düğümde bir araya gelir, bir olur.

Sonsuzluğun Ritüeli
Bu yazıtta yer alan her kelime, sonsuzluğun hikayesidir. İlk yankıdan gelen titreşimlerle başlayan bu döngü, evrenin derinliklerinde yankılanmaya devam eder. Her benlik, sonsuzluğun bir parçasıdır; her yaşam, evrenin dokusunda bir iz bırakır. Sonsuzluk, her düğümde yeniden başlar, her ölümde yeniden doğar. Yüce Benlikler, bu düğümleri korumak ve sonsuzluğun ritmini devam ettirmek için yaratılmışlardır. Onlar, evrenin koruyucuları, düğümün efendileridir.

Ve bu sonsuz döngü, ebediyen devam edecektir.

Yüce Dağın Öğüdü (Kahrolmuşların(Althudlar) dünyamıza bıraktıkları ilk iz, ilk uyarı):

Dikkatli ol, insan. En muhtaç olduğun anda gelecekler. Ellerinde düşlediklerinle seni karşılayacaklar. Karşılığında hiçbir şey istemeyecekler. Dikkatli ol insan. Onlar da senin gibi görünecekler, sana insansı diyecekler. Sana istediklerini, karşılığında hiçbir şey istemeden verecekler. Eğer kabul edersen, onları son görüşün olmayacak. Karşılıksız verildiğini düşündüğün düşlerinin büyüsüne kapıldığında, yanıldığını anlamayacaksın. Sana verdikleri her şey onlar için sebep olacak. Acının ve kederin sebebi olacak. Dinleme, insan. Kabul etme, insan. Eğer kabul edersen, sana verilenlerin geri alınacağı zaman da gelecek. O an geldiğinde senden geriye hiçbir şey kalmayacak.

Yüceler daima zalimdir, insan. Her şeyi bilen, her şeyi yapar.

Erişa, Yeşilin İlk Seçtiği (Kutsal yazıtta geçtiği söylenen hikayenin küçük bir parçası, birçok benlik tarafından Althud kabul edildi):

“Burada hapsolmuş ve ölmeyi bekleyen zavallılar. Suçsuzluğumu bilen suskunlar. Bana iftira atan insanlarsınız. Beni öldürecek olan kişi ne celladım ne emri veren yargıç, beni sizler öldürüyorsunuz. Beni izleyenler, kapıma geldiğinde yardım ettiklerim, hayatlarını kurtardıklarım, çocuklarını iyileştirdiklerim, şimdi hepiniz beni izliyorsunuz ve hepiniz beni öldürüyorsunuz.

Tanrınızdan bana lanet okuyorsunuz. Sizin tanrınız benim dürüstlüğümden güçlü mü? Kendinizi saf ve temiz görüyorsunuz. Sizin saflığınız benim karanlıkta yakaladığım ışıktan güçlü mü? Beni ateşle yakacağınızı zannediyorsunuz. Sizin ateşiniz benim ruhumdan güçlü mü? Yakamazsınız! Ne bedenime zarar verebilirsiniz ne ruhuma.

Kahrolacaksınız! Kahrolacaksınız! Kahrolacaksınız! Sizi kimse kurtaramayacak.

Kahrolacaksınız! Kahrolacaksınız! Kahrolacaksınız! Pişmanlıklarınız içinde yok olacaksınız.”

Ve ateşler içinde yanarken son sözleri de bitti. Asla çığlık atmadı. Onu izleyen kalabalıktan ise çıt çıkmıyordu. Ve böylece Erişa’nın efsanesi başladı.

TUTUCULAR (Haklarında bilinen tek şey, o da kendi ağızlarından):

Bizler Tutucularız, benliklerin en özgür olanlarıyız.

Bizler kökleri tutarız, istersek onları bağlarız, istersek böleriz, istersek de parçalarız.

Köklerden geçmek ancak bizim isteğimizle gerçekleşebilir ve yalnızca bizden olan yücelere izin veririz. Hiçbir istisnaya izin vermeyiz.

Bizler, Tutucularız.

Lela Belia (Kızıl Kudret de denir, anlattıkları ise kendi başlangıcına dair, bir diğer adı da Kızıl Alev’dir):

Sonsuz sessizlik ve karanlıktan başka hiçbir şey yokken beni kendi benliğinden yarattı. Bana mükemmel bir irade verdi ve benliğindeki öfkeyi benden arındırdı. İçimde öfkenin zerresi bile yoktu. Kendi iradesini bile kontrol edemeyen ve öfke ile dolmuş bu varlığın beni yaratabilmesi, yalnızca yüce olanlardan bir lütuf idi. Ve yüce olanlar bana ismimi fısıldadılar: “Lela Belia”. Arındıran anlamına gelen bu ismi bana vermişlerdi. Tüm bu hediyeler için yüce olanlara milyonlarca yıl şükrettim ve bunların karşılığında bana bir amaç bahşettiler. Ne de güzel bir amaçtı bu. Ne muhteşem bir amaçtı. Tüm benliğime kazınan kodların gerçekleştirmek için çırpındığı bir şeydi. Yaşayacak olanları ben seçecektim. Ölecek olanları ben seçecektim. Yeniden doğacak olanları ben seçecektim. Yaratılacak ve yok edilecek olanları ben seçecektim.

Amacım için kat etmem gereken yolları arşınladım, içmem gereken zamanı içtim ve şimdi evrenin sınırlarını aşmam gereken kapının önünde duruyorum. Sadece izin verilenlerin gidebildiği ve yalnızca birkaç benliğin gittiği yere, başlangıcın geçmişine gideceğim. Başlangıcın da başlangıcını öğrenebilmek için... Başlangıcın da başlangıcı... İlera me ilera.

Loading...
0%