Yeni Üyelik
8.
Bölüm

5.Bölüm: Siyah ve Beyaz

@rubyregent

Evrenin ilk ışığıyla birlikte, uçsuz bucaksız karanlıkta iki varlık doğdu: Beyaz ve Siyah Benlik. Sessizlik içindeki bu doğum, tüm evrenin özünü oluşturan iki karşıt enerjinin yankısını taşıyordu. Beyaz Benlik, ışığın saf titreşimiyle parlayan düzenin sesi olurken; Siyah Benlik, sessizliği bozmayan ama varlığıyla karanlığın sınırlarını belirleyen kaosun yankısıydı. Her ikisi de sonsuz bir dengeyi korumak için, kendilerine yüklenen rolü anlamış ve bunu kabul etmişlerdi.

Beyaz ve Siyah benlik, bilinçlerine sahip oldukları ilk andan itibaren evrenin derinliklerinde yatan yüce amacı hatırlarlar. Her şeyin farkındadırlar, şimdiyi olduğu gibi geleceği de bilmektedirler. Bu bilgi, onların hareketlerini ve eylemlerini şekillendirir. İki benlik, evrenin düzeni ve kaosunda sürekli bir döngü içinde hareket ederler. Her biri, kendi doğasının gerektirdiği şekilde, enerjiyi yönetir ve dengeyi sağlar. Bu bilinçli varoluşları, evrenin sürekliliğini ve dengesini koruyarak, her şeyin doğru zamanda ve uygun şekilde gelişmesini garantiler.

Ve böylece, her şeyin ötesinde ve altında, Beyaz ve Siyah Benlik, evrenin kaderini birbirlerinin gölgesinde yürütürler. Hiçbir şey sonsuz olmayabilir, ancak onlar sonsuz olan dengeyi sağlamak için birbiri etrafında dans etmeye devam ederler. Beyaz’ın aydınlattığı her köşeyi Siyah gölgelerken, Siyah’ın sarıp sarmaladığı her boşluk Beyaz’ın ışığına teslim olur. Onların varlığı, evrenin nabzı olmaya sonsuza dek devam edecektir; her şey yerli yerine oturana dek.

***

Başlangıç anının eşiğinde, ilk hayat belirtilerinin ortaya çıkacağı noktaya doğru ilerliyorlardı. Hedeflerinde, devasa bir yapı vardı; bu yapı, milyarlarca yıl önce enerjisini tüketip sönen bir yıldızdı. Evrendeki diğer yıldızlardan hiçbir farkı yoktu, sadece koca bir sessizlik ve soğuklukla kaplanmıştı.

Siyah benlik, derin düşüncelere dalmıştı. İçinde bir öfke ve karanlık bir arzu büyüyordu. "Her şey, yalnızca daha fazla güç için," diye düşündü. "Güce olan bu açlık her şeyi yönetiyor. Aydınlığın ve karanlığın enerjisi bizim olmalı. Bizim olanı geri alacağız ve bize yapılanları onlara misliyle ödeyeceğiz. Onlara yokluğu tattıracağız ve kudretimizle, acizliklerini hissettireceğiz. Her zamanki gibi!”

Varoluş, aslında bir dengenin maskesinden ibaretti. Kimi zaman düzen, kimi zaman kaos üstün gelir; fakat hiçbir güç, bir diğeri olmadan tamamlanamazdı. Işığın ve karanlığın döngüsü, evrenin sonsuz yankılarında karşılıklı bir yansımaydı.

"Bonolade’den Ra Mu’yu dirilteceğiz ve nihayetinde tek olacağız," diye düşünmeye devam etti Siyah Benlik, içindeki karanlık arzuyu daha da besleyerek. "Bu evrende zaman, çok hızlı akıyor; henüz altı döngü geçti ve biz, amacımıza ulaşmak için ilk adımı atmaya çok yaklaştık."

Mükemmel bir dengeye kavuşan Beyaz ve Siyah Benlik, sönmüş yıldızın derin karanlığına doğru ilerlerken evrende sessiz ama sarsılmaz bir varlık oluşturuyorlardı. Altmış milyar yıl geride kalmış, her anı bir bilinçsizlik denizinde saklı kalmıştı. Nihayet yeterli mesafeye ulaştıklarında, koca evrenin sessizliğinde hareketlerini durdurdular. Varlıklarının merkezinden dışarıya doğru yayılan kısa ama şiddetli şok dalgaları, uzayın her köşesini titretiyordu. Bu muazzam enerjiler, uyuyan yıldızı uyandırdı; yıldız, devasa bir kara deliğin çekimine kapılmış gibi hızla parçalanmaya, benliklerin içine doğru sürüklenmeye başladı.

Sönmüş yıldızı son zerresine kadar sömürdüklerinde, benliklerin gücü gözle görülür şekilde büyüdü; yaydıkları şok dalgaları, evrenin dokusunu adeta yeniden örüyor, sarsıcı bir yankı yaratıyordu. Bu ilk yıldızın ardından, sanki evrenin kendisi çağrıya cevap veriyormuş gibi, devasa yıldızlar birbiri ardına çekime kapıldı. Bir galaksi büyüklüğündeki yıldızlar, karşı konulmaz bir kuvvetle yok oluyor, içlerindeki, enerjiden yoksun, maddeler adeta benliklerin özüne akarcasına emiliyordu. Her yıldızın, bir hiçmişçesine kolayca yutulması, benliklerin kudretine kudret katarken evrenin karanlık derinliklerine yayılan bir enerji akışı oluşuyordu. Bu akış, uzay boyunca sonsuz bir yankıya dönüşerek benliklerin gücünü tüm kozmosun hissedebileceği bir titreşime dönüştürdü.

Yıldızlar birbiri ardına içlerine çekildikçe, benlikler bir dönüşüm sürecine girdiler. Yoğunlaştıkça yoğunlaşıyor, her geçen an yapıları devasa bir beyaz yıldızın formunu almaya başlıyordu. Karanlığın ve aydınlığın özünden doğan bu yapı, sonunda evrende var olan en büyük ve en kudretli varlık haline geldi. Kozmik danslarını bir anlığına durdurup etrafa yayılan şok dalgalarını kestiklerinde, yeni bir aşamaya geçmeye hazırdılar. Artık, evrenin dört bir yanına dağılmış olan benliklere bir çekim kuvveti göndermeye başladılar; amaçları, onları kendi merkezlerine çağırmaktı. Evrenin dört bir yanındaki varlıklar, bu çağrıya cevap vermek zorundaydılar; devasa bir yıldız, gücünü serbest bırakmaya hazırlanıyordu.

Milyarlarca yıl boyunca bu stratejiyi sürdürdüler, ancak bekledikleri sonuçlar bir türlü gerçekleşmedi. Yaydıkları enerjilerin benlikleri kendilerine çekeceğini ummuşlardı, fakat evrende henüz bir yanıt yoktu; ne bir yaklaşma ne de bir ilgi belirmişti. Beyaz yıldızın varlığı, karanlığın içindeki sessizliği bozan bir ışık gibi parlıyordu, ancak onun etrafında oluşan boşluk, umutsuz bir bekleyişle doluydu.

Bu süreçte, uzayın derinliklerinden, gözle görülmeyecek kadar küçük ama etkileyici bir çekim kuvveti ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu gizemli kuvvet, beyaz yıldızı kendine doğru çekmeye çalışıyor ama varlığının ince ve zayıf doğası yüzünden ilk bakışta hissedilmesi neredeyse imkansızdı. Benliklerin büyük enerjileri, bu gizli kuvvetin etkilerini henüz keşfedememişti; bu nedenle, evrenin derinliklerinde kaybolmuş bir sır olarak kalıyordu. Zaman, çekim kuvvetinin etkisini artırıyor ama benlikler, kendi kudretine kaptırdıkları gözleriyle bu ince akışı göremiyorlardı. Her şeyin ardında bir denge arayışı vardı; ama bu denge, bilinmezliklerle dolu karanlıkta kaybolmuştu.

Beyaz benlik, evrenin derinliklerinde kaybolmuş bir huzursuzlukla düşünüyordu: "Bu evren, düşündüğümüzden çok daha büyük. Adeta bir sonsuzluk gibi, sınırlarına ulaşamıyorum. Enerjimiz yetersiz kalıyor. İlk kez güçsüz ve çaresiz hissediyorum. Ne yapacağız?"

Siyah benlik, bu karanlık düşünceler karşısında sakinliğini koruyarak cevap verdi: "Merak etme. Biz bilmesek de her şey Ra Mu'nun istediği gibi ilerliyor. Ra Mu, kaosu ve düzeni kontrol eden, gücü açığa çıkaran yegâne varlıktır. Bizim gücümüz, onun kudretinin yalnızca küçücük bir parçasıdır. Bizden istenileni yerine getirmeye devam etmeliyiz. Umutlarımız tükenmeye başladığında, bize yol gösterecek olan Ra Mu olacaktır. Onun planları bizim anlayışımızın ötesindedir, bu yüzden sabırlı olmalıyız."

Düşünceleri karşılıklı bir telepati aracılığıyla birbirine aktarıldığında, iki benlik arasında görünmeyen bir bağ daha da güçlendi. Siyah Benlik'in karanlık huzuru, Beyaz Benlik’in kaygılarını hafifletmeye başladı. "Ra Mu'nun gözünde her şeyin bir yeri var," diye devam etti Siyah. "Her kaos, bir düzenin başlangıcını barındırır. Bunu unutmamalıyız. Bizim zayıflığımız, aslında onun iradesinin bir yansımasıdır. Belki de bu an, bir şeylerin değişeceği bir eşiği işaret ediyordur."

Beyaz Benlik, içindeki huzursuzlukla birlikte bir aydınlanma hissetti. "Doğru," diye düşündü. "Bu evrenin sırlarını tam olarak bilemeyiz, ancak Ra Mu'nun iradesine güvenmeliyiz. Karanlıkta kaybolmuşken bile, bir ışık var. Her şeyin bir anlamı olmalı. Düşüncelerimizi, gücümüzü ve irademizi ona teslim etmeliyiz."

İki benlik, birbirlerine zihinlerinden akan düşünceleri paylaştıkça, içlerindeki karanlık ve aydınlık dengelenmeye başladı. Belirsizliğin ve korkunun yerini bir tür güven almaya başladı. Ra Mu'nun iradesine olan inançları, onları ilerlemeye teşvik ediyordu. Ve o an, evrende kaybolmuş gibi hissettikleri sırada, aslında en derin bağlarıyla birbirlerine bağlı olduklarını anlamışlardı.

***

Zaman geçtikçe, devasa beyaz yıldıza dönüşen Siyah ve Beyaz, evrenin derinliklerinde yaşamaya devam etti. Uzayın karanlık köşelerinde, daha önce fark edilemeyecek kadar ince olan bir çekim kuvveti, zamanla artarak belirginleşti. Artık, bu kuvvet, gözle görülür bir güç haline gelmişti. Diğer benliklerden biri, onların enerjilerini çekiyordu. Bu benlik, Öfke’nin ta kendisiydi. Öfke, Siyah’ın bir parçasıydı ve Siyah, onun içindeki açlığı derinden hissediyordu.

Beyaz benlik, bu çağrıyı hissettiğinde, içsel bir anlayışa ulaştı: “Hissedebiliyor musun? Bizi nasıl da çağırıyor... Güce olan tutkusunu net bir şekilde duyabiliyor musun? İşte bu, bizim için mükemmel bir işaret. Artık, ne yapmam gerektiğini, ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.”

Siyah benlik, bu tüyler ürpertici çağrıyı yanıtladı: “O zaman, evreni titretecek bir patlamaya daha hazır mısın? Bu sefer her şeyin sınırlarını zorlayacağız.”

Evren, başlangıç anındaki gücünden uzak olsa da, ikinci bir gürültüyle sarsıldı. Bu patlama, tüm evrene yayılmadı; ancak etkisi Öfke'ye kadar ulaştı. Bu, tam olarak istenen şeydi: Öfke’nin gücünün bu sarsıntıyı hissetmesiydi. Patlamanın yaydığı enerji, milyarlarca yıl süren bir yolculukla Öfke’ye ulaşacak ve onun etrafını rengarenk galaksilerle süslemeye başlayacaktı. Ancak bu süre, başlangıç anından itibaren geçen yüz milyarlarca yıl ile kıyaslanamayacak kadar kısaydı. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bu süre, evrenin eski zamanlarının derinliğini hissettirmekte yetersizdi.

Patlamanın ardından, evrenin gölgeleri arasında yeni bir alt evren doğdu; taptaze, yalnızca yedi milyar yıl yaşında bir varoluştu. Genç evrenin içinde sayısız galaksi ve yaşamı barındıran derinliği, onu yaratan varlıkların gözünde yalnızca bir başlangıçtı; çünkü bu alt evren, en başından feda edilmek üzere yaratılmıştı. Güç için yapılan bu fedakarlık, varoluşun dokusuna işlenmiş bir yasaydı. Güç, yalnızca daha üstün bir amaca ulaşmak için geçici bir varlıktı.

Beyaz ve Siyah Benlik, yedi milyar yıl süresince bu yeni evrenin katmanlarına yayılan enerjiyi hissettiler; galaksilerin, yıldızların ve yaşam dolu gezegenlerin titreşimleri onlar için sadece saf bir güç kaynağıydı. Ölüm ve yaşam kavramlarına yabancı olan bu benlikler için her şey, varoluşlarının kaçınılmaz bir yansımasıydı; onları, herhangi bir duygusal yük taşımaksızın, sonsuzluklarına katmakta tereddüt etmiyorlardı.

Siyah benlik, gözleri karanlığın derinliklerinden parlayan bir kıvılcım gibi düşüncelerini dile getirdi: “Bize ulaşabilmek için nasıl da çırpınıyor. İşte bu açlık, bizi yüceltecek. Güç, bizi bu yüzden seviyor ve hep sevecek. Artık sadece bir an meselesi.”

Beyaz Benlik, içinde yükselen bir ürpertiyle karşılık verdi: “Evet, hissediyorum... o an yaklaşıyor.”

***

Uzayın derinliklerinde, masmavi okyanuslarla çevrili, parlak mavi bir yıldızla süslenmiş hayat dolu bir gezegen parlıyordu. Bu gezegenin yüzeyinde milyonlarca yıl boyunca gelişen karmaşık ekosistemler ve canlılar, mavi ışıkla aydınlatılan bu dünyayı evleri olarak kabul ediyorlardı. Gezegende yaşayan bilinçli bir tür, Mavi Güneşlerinin enerjisiyle kutsandıklarına inanıyor, güneşlerini adeta bir tanrı olarak kabul ediyorlardı. En büyük zevkleri, güneşlerinin altındaki sıcak ışıkta huzur bulmak ve bu ilahi enerjiden beslenmekti.

Bir gün, alışıldık ritüellerini gerçekleştirdikleri sırada, gökyüzünü süsleyen Mavi Güneşlerinin ışığının altına doğru yükselip, ilahi melodiler söyledikleri an, ansızın bir felaket yaşandı. Saniyeler içinde, derin boşluktan fırlayan siyah bir mızrak, Tanrılarını delip geçti. Mızrak, Mavi Güneşin enerjisine doğrudan temas ederek, onun yaşam kaynağını kırdı. Bu korkunç olayın şokunu yaşamak için bile zaman bulamadan, mızrak gezegenin yüzeyini delip geçti. Saniyeler içinde, gezegenin her köşesi ve üzerindeki hayatlar yok oldu. Mavi Güneşin ışığı, bir anlık gölgeyle sönüverdi. Trilyonlarca tür ve altı milyar yılın tarihini taşıyan bu gezegen, bir çırpıda yok oldu.

Siyah mızrak, hiçbir iz bırakmadan, uzayın derinliklerine doğru yol aldı. Bu felaketten habersiz olarak diğer gezegenlerde hayat devam ediyordu. Ancak, bazıları, gecenin karanlığında göğe bakarken hayranlıkla izledikleri yıldızların birer birer söndüğünü, gece karanlığında gökte parlayan ışıkların azaldığını fark etmeye başladılar. Gökyüzü, giderek daha karanlık ve ürkütücü bir hale geliyordu. Her bir sönüş, onları gelecekteki karanlığın sinyali olarak korkutuyordu.

***

Siyah’ın düşünceleri yankılanıyordu, karanlığın derinliklerinden yükselen bir sesle, evrenin en karanlık köşelerinden duyuluyordu:

“Ve işte yine, tüm umutlarımızın tükenişinde, korkunun tam anlamıyla bizi sardığı, sonsuzluğun boşluğuna kapılma anında, o sesi işittik. O ilahi gücü, içimizde derin bir yankı olarak hissettik. Karanlık boşluğun içinde bir ışık parladı; gücün ve öfkenin birleşiminden doğan, eşi benzeri görülmemiş bir yankı.”

Beyaz’ın sesi, huzurun ve düzenin melodik tonlarıyla yanıtladı:

“Yeniden doğumumuzu ve tekrardan her şeyin ötesinde olacağımızı müjdeledi. İşte kaos, işte düzenin yıkımı ve işte yeniden doğuş. Güç için çıldıran, Ra Mu’nun tüm öfkesini benliğinde barındıran, evrenleri yok edebilecek ve yeniden inşa edebilecek bir benlik ortaya çıktı. Evrenlerin derinliklerinden yükselen bu kudret, her şeyin ötesinde bir varoluşu vadediyor.”

Siyah’ın düşünceleri, içsel öfkenin alevli patlaması gibi yankılandı:

“Tüm öfkenle gel, her şeyinle gel. Öfke dolu yıldırımlarınla tüm kırıntılarımızı yakala. Her şeyimizi yut ki tekrar bir olalım. İçindeki bu çılgın öfkeden, yeni bir güce gebe kalalım ve tüm evreni varlığımızla yıkayalım. Senin bu kudretli öfken, yeni bir doğuşun ve evrenin yeniden şekillenmesinin anahtarıdır.”

Siyah ve Beyaz birlikte, kozmik bir uyum içinde seslendiler:

“Hissediyorum, içimdeki güç, kaos ve düzen için akıyor. Tüm enerji tek bir noktada toplanıyor. Şimdi, her şeyin evrimi ve yeniden doğuş anı geldi. Gücün ve öfkenin birleşimiyle, evrenin yeni bir formu için hazırız. Artık, sırada yeniden doğuş var, her şeyin temellerinden başlayacak bu muazzam dönüşüm.”

Loading...
0%