@rubyregent
|
Karanlık… Sonsuz, dipsiz bir karanlık. Orada öylece, havada asılı duruyordu. Ne bir yere düşüyor ne de bir yüzeye dokunuyordu. Sanki zaman ve mekân bile buradan dışlanmıştı. Gözlerini araladığında, etrafında sadece derin bir hiçlik gördü. Nefesi sıklaştı, kalbi hızla çarpmaya başladı. "Nerede… Neredeyim ben?" diye mırıldandı. Sesinin yankısı bile bu boşlukta yutulmuştu. O anda bir anı, zihninde çakan bir şimşek gibi belirdi: Sonsuzluk Oyuğu. Ailesiyle birlikte, kendini bilinmeyenin derinliğine bırakış anını hatırladı. O an kalbini bir buz gibi korku kapladı, nefesi kesildi. Çırpınarak ayağa kalkmaya çalıştı, ancak ne yere basabiliyordu ne de yukarı çıkabiliyordu. Her şey yersizdi. Havada debelenirken ağzından kopan bir çığlık, hiçliğin içinde yankılandı ve birkaç saniye sonra sessizliğe gömüldü. Bir süre debelendi, çırpındı. Ancak hiçbir şey hissetmedi. Ne bir zemin ne bir sınır... Korku, yerini derin bir çaresizliğe bırakıyordu. Gözlerini sımsıkı kapattı. "Bu bir rüya olmalı. Gözlerimi açtığımda uyanacağım," dedi kendi kendine. Ancak kapalı göz kapaklarının ardında bir sıcaklık hissetmeye başladı. Yavaş yavaş, giderek artan bir sıcaklık. Tenine işleyen, iliklerini kavuran bir sıcaklık... Zihniyle savaşarak gözlerini açtı. Gördüğü şey, sarı bir ışığın etrafını aydınlatmasıydı. Ancak bu ışık sadece bir ışık değildi; hareket eden devasa bir dokunaç, sıvımsı bir yapıya sahip, ama aynı zamanda son derece canlı ve tehditkârdı. Dokunacın her hareketiyle, karanlık bile ona boyun eğiyor gibiydi. Gözleri, sarı ışığın yansıttığı şekilleri fark ettiğinde irkildi: havada süzülen, siyah sıvıya bulanmış insan figürleri. Yüzleri, hareket etmeyen, ama varlıklarıyla korku saçan birer kabusa dönüşmüştü. Kalbi hızla çarparken, onlardan birini tanıdı. "Hayır… hayır… bu olamaz!" Kendi iç sesine bile inanamayarak çığlık attı. Ama sesini bastıran bir şey vardı: dokunacın hareketi. Birden dokunaç, kadim bir bilinçle harekete geçti ve Reyna’nın bedenine uzandı. Onu kavrayan sarı ışık, bedenini çelikten yapılmış bir zincir gibi sımsıkı sardı. İradesi elinden alınıyormuş gibi hissediyordu. Çırpındı, ama boşuna... Hareket etmeye başladı. Dokunaç, onu ısıtıp yakarken yavaşça aşağı çekiyordu. Sıcaklık, şimdi dayanılmaz bir hale gelmişti. Gözlerinden yaşlar dökülürken acının zirvesinde bir an fark etti: dokunacın onu nereye götürdüğünü. Gezegenin derinliklerine, sonsuz karanlığın altındaki ışıl ışıl yanan sarı sıvının içine… Vücudu sıvıya gömülürken, gözlerini son bir kez açtı. Sarı sıvının ışığı, çevresinde geçmişe ait görüntüler oluşturdu: ailesi, atladıkları an ve kaybolan umutları… Her şey o an bir anlam kazandı. Sıvı, bedenini çevrelerken son bir çığlık attı. Bu, onun varlığına dair son izdi. Ve işte o an, her şey sustu. Gezegenin derinliklerinden bir fısıltı yükseldi. Bu, evrenin kendisinin fısıltısıydı. Kadim, güçlü ve her şeyi kuşatan bir ses: "Reyna." Sarı sıvının hareketleri bir anda durdu. Oyuğun derinlikleri sessizleşti; sanki yaşamın kendisi nefesini tutmuş, olanları izliyordu. Zaman, burada bir anlam ifade etmiyordu. Her şey donmuş gibiydi. Bir süre sonra, sıvının yüzeyi tekrar kıpırdamaya başladı. Ufak dalgalanmalar giderek şiddetlendi, sıvının içinde hareket eden bir şey vardı. Sarı ışık parladı ve yüzeyden yavaşça bir siluet belirdi: Reyna’nın hareketsiz bedeni. Sıvı, onu nazikçe yukarı taşıyor, zarif bir akışla bedeni oyuğun karanlık sınırlarına doğru yükseliyordu. Reyna’nın bedeni sıvının yüzeyinde süzülürken sıcaklık yeniden artmaya başladı. Sarı ışık, bedeni saran dokunaçlara döndü. O an, ışığın kendisi sanki bir bilinç kazanmış gibiydi. Dokunaç, Reyna’yı yavaşça yukarı kaldırdı ve oyuktan dışarı çıkardı. Yüzeydeki bir kaya çıkıntısına bırakarak yavaşça geri çekildi. O anda, derinlerden bir fısıltı duyuldu. Bu kez, önceki yankılardan çok daha net, daha güçlüydü. Kadim bir bilincin, evrenin özüyle konuştuğu gibiydi. Ve o tek kelime bir kez daha yankılandı: "Reyna!" Sesi takip eden bir sessizlik çöktü. Her şey durmuş, dokunaçlar kaybolmuş, sarı sıvı tekrar hareketsizleşmişti. Reyna’nın bedeni, yeryüzünde hareketsiz yatıyordu. Soluk alıyor gibi görünmüyordu; sanki sadece varlığını sürdürüyor, zamanını bekliyordu. |
0% |