Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.BÖLÜM: Müjde

@rubyregent

Kızıl gezegenin kurak topraklarının ortasında, kızıl ağaçların gölgeleri arasına gizlenmiş Adanmışların yerleşkesi bir vaha gibi yükseliyordu. Dağın eteğinde, yıkıcı rüzgârlara rağmen dayanmayı başaran bu yerleşke, kızıl ve sarı tonların büyüleyici bir karışımıydı. Yerleşkenin etrafı, kızıl toprağın üzerinde cesurca yükselen dayanıklı bitki örtüsüyle çevriliydi. Bu bitkiler, nadir yağan yağmurların her damlasını hırsla emiyor, kuraklığa inat yaşamın devam ettiğini kanıtlıyordu.

Yerleşkenin kalbinde, üç Kızıl Havari'ye ev sahipliği yapan geniş bir meydan bulunuyordu. Bu meydanın ortasında, kadim savaşlardan kalma kızıl taşlarla örülmüş bir anıt yükseliyordu; zaferlerin, fedakârlıkların ve inançla dökülen kanların bir simgesi olarak anıt, yüzyılların ağırlığını taşır gibi dimdik ayaktaydı. Anıtın etrafına sıralanmış çadırlar ve barınaklar ise, Adanmışların günlük hayatlarının izlerini taşıyan mekânlardı. Her bir çadır, Oerita'nın zorlu koşullarına karşı dayanıklı kumaşlardan yapılmış, kızıl renkli bayraklarla süslenmişti.

Adanmışların yerleşkesi yalnızca bu vadideki tehlikelere değil, uzak diyarların gözlerine karşı da korunuyordu. Etrafı çevreleyen yüksek kulelerde nöbet tutan gözcüler, gözlerini sürekli ufka dikmiş bekliyorlardı. Özellikle bugün, hava değişimi ve sessizlik, beklenmedik bir olayın habercisi gibi ağır bir hissiyat yaratmıştı. Gözcü kulesinde, genç ve çevik bir savaşçı olan Eron, merakla ufuk çizgisini süzüyordu. Yanında, tecrübeli bir gözcü olan Lyris vardı; yaşlı gözleri, yılların birikimiyle birlikte, deneyimin sağladığı derin sezgiyi de taşıyordu.

Eron, gözlerini kıyı çizgisinden ayırmadan, güven dolu bir sesle konuştu: "Bugün ne olur dersin, Lyris? Senin o keskin gözlerin bizi yine bir tehlikeden koruyacak mı?"

Lyris, Eron'un gençlik dolu meydan okuyuşuna hafif bir kahkaha attı. Gözleri, yorgun ama keskin bakışlarla ufku süzerken derin bir bilgelikle karşılık verdi: “Ah, Eron... Senin genç gözlerin her şeyi gördüğünü sanıyor olabilir ama tecrübe her zaman gençliği yener. Kimin dost, kimin düşman olduğunu anlamak için bazen yalnızca görmek yetmez.”

Eron, Lyris’in bu bilgece sözlerine hafifçe kaşlarını kaldırarak yanıt verdi. “Tecrübe mi diyorsun? Bakalım, o tecrüben ufuktaki dumanın içine gizleneni ayırt etmene yetecek mi?” dedi, sözlerinde biraz alaycı bir tonla. Gözlerini ufka diktiğinde, içten içe biraz da Lyris’i sınamak istiyordu; onun deneyiminin, genç gözlerinin keskinliği karşısında nasıl bir avantaj sağladığını görmek istiyordu.

Lyris, Eron’un meydan okuyuşuna bilgece bir gülümsemeyle karşılık vererek ufukta beliren figüre gözlerini dikti. “Eğer onu göremezsen, senin genç gözlerin ne işe yarar? Belki de senin o keskin bakışların, yalnızca kızıl kumları görmek içindir,” dedi, sözlerine küçük bir nüktedanlık katarak. Fakat Lyris’in gözleri, kısa bir an için takılıp kalmıştı; yüzünde derin düşünceli bir ifade belirdi.

Eron, Lyris’in duraksadığını fark edince daha da meraklandı. Henüz hiçbir şey seçememiş olsa da, Lyris'in ifadesindeki gizemi görmezden gelemezdi. Biraz sabırsız bir sesle, “O zaman söyle bakalım, tecrübeli gözlerin ne görüyor?” diye sordu.

Lyris, bakışlarını ufuktaki figüre kilitlemiş halde dudaklarının kenarında beliren hafif bir gülümsemeyle Eron’a döndü. “Ah, genç dostum,” dedi, sesi derin bir bilgelikle, fakat hafif bir alaycılıkla doluydu. “Gözler her şeyi görse de, bazen anlamak için yaşanmış bir ömür gerekir. Belki de bu yüzden ben, gördüğümden fazlasını hissedebiliyorum.”

Eron, Lyris’in böyle gizemli konuşmalarından hep azıcık sinirlenir, ama bir o kadar da ilgisini çekerdi. Kaşlarını çatıp ufka doğru tekrar bakarak, “Yani gördüğün şeyi adını koymadan mı bırakacaksın, Lyris?” diye sordu, sesinde hafif bir meydan okuma vardı.

Lyris, gözlerini tekrar figüre çevirdi, sanki kendi kendine mırıldanır gibi konuştu: “Eğer dikkatli bakarsan, bir parıltıyı görebilirsin. O ışıltı yalnızca sıradan bir yolcunun üzerinde belirmez. Ama bunu da görmek için daha çok deneyim gerek, sanırım.”

Eron, bu ima dolu sözlere daha fazla dayanamayıp Lyris’e biraz sinirle, “Deneyim mi? Lyris, bir anlasam artık!” diye çıkıştı. Lyris ise bu durumda bile sakinliğini bozmadı, derin bir nefes aldı ve ufka bakışlarını dikerek konuştu.

“Pekâlâ,” dedi, “gözlerin pek keskin değilse, ben söyleyeyim: Bu, kızıl ışıltıyla birlikte gelen figür, hiç de sıradan bir yolcu değil... Alevkar Zephyr’in ta kendisi.”

Lyris, Alevkar Zephyr’in tek başına yaklaştığını fark ettiğinde yüzünde kısa bir şaşkınlık belirdi. Normalde yanında olması gereken iki adanmıştan hiçbir iz yoktu. Bu durum, onun yaşlı gözlerinde bir süre sessiz bir merak ve endişe uyandırdı; yine de dışarıdan sakin ve bilge bir tavırla borazanına uzandı.

Borazanın derin ve yankılanan sesi, yerleşkenin sınırlarını titretirken diğer gözcülerin gözleri hızla Lyris’in kulesine çevrildi. Uzak kulelerden biri yanıt olarak borazanını çaldı; bu, yaklaştığını fark eden ikinci bir gözcünün de Zephyr’i gördüğünü gösteriyordu. Her bir borazan sesi, Alevkar Zephyr’in adım adım yerleşkeye yaklaştığını haber verirken, Lyris kendini Eron’a dönüp bir açıklama yapma zorunluluğunda hissetti.

“Borazanlar duyduğun gibi susmuyor, Eron,” dedi, sesi bu kez çok daha ciddiydi. “Alevkar Zephyr’in bu kadar hızlı dönüşü pek de beklenmiyordu, özellikle de yanında iki adanmışla gitmişken…”

Eron, Lyris’in sözlerini duyunca gözlerinde bir gölge belirdi. "Tek başına mı dönüyor? Yoksa diğerleri…" dedi, cümlesini tamamlamaya çekinerek.

Lyris, düşünceli bir ifadeyle başını salladı. “Evet. Onu yalnız görüyorum…”

Lyris’in borazan sesi, yerleşkenin etrafında yankılanırken diğer gözcüler, Lyris’in kulesine doğru dönüp dikkatle ufku taramaya başladılar. Bir gözcü daha borazanına üfleyerek yaklaşanın farkına vardığını ilan etti; kısa süre sonra üçüncü borazan sesi yankılandı. Borazanlar art arda çalındıkça Alevkar Zephyr’in adım adım yerleşkeye yaklaştığı kesinleşecekti.

Adanmışlar ilk borazanın ardından meydanda toplanmaya başlamıştı bile. Ortada, kadim kızıl taş anıtın etrafında toplanmış üç Kızıl Rahibe, kollarını anıta dokundurmuş, fısıltı gibi yankılanan dualar mırıldanıyordu. Kalabalık artarken, Lyris ve Eron’un da kulelerinden inip meydana doğru ilerlediği görüldü.

Adanmışlar arasında şimdiden alaycı fısıltılar dolaşmaya başlamıştı; Eron’un adı dudaklardan düşmüyordu. Kalabalıktan bir ses, kahkahasını bastırmaya çalışarak, “Bir kez daha mı? Eron’un boynuzu artık her sabah çalan çanlar gibi oldu!” diye bağırdı.

Bir başkası, alaycı bir tonla seslendi: “Ah, genç Eron, yine kızıl kumların hayaletlerini mi kovalıyorsun?”

“Belki de Eron, kızıl kumların üzerinde dans eden peri kızlarını görmüştür, ha?” diye ekledi bir diğeri, gülerek.

Kalabalık gülüşmelerle dolarken yaşlı bir adanmış elindeki değneği sallayarak sesini yükseltti: “Seraplar ve hayaletler! Eron, senin gözlerin ne zaman gerçeği görecek?”

Eron, bu alaycı yorumlara rağmen meydanın ortasında dimdik durarak kalabalığa sert bir bakış fırlattı. Herkesin dikkatini çekmek için derin bir nefes aldı ve güçlü bir sesle konuştu:

“Seraplar ya da hayaletler değil! Bugün ufukta gördüğümüz, Alevkar Zephyr’in kendisiydi!”

Eron, etrafına bakarak ekledi, “Yalnızca birkaç gün önce iki adanmışla birlikte yola çıkan Zephyr, şimdi tek başına geri dönüyor. Bu dönüşün sıradan olduğunu mu sanıyorsunuz?” Sözleri meydanda bir sessizlik yarattı, alaycı bakışların yerini endişeli ve şaşkın ifadeler aldı. Fısıltılar kesildi, herkes Zephyr’in yalnız dönmesinin anlamını düşünürken, tam o anda bir borazan sesi daha yankılandı. Ardından bir borazan daha… Zephyr’in yaklaştığını doğrulayan bu sesler, Eron’un sözlerini desteklercesine üst üste çalındı.

Lyris, Eron’un yanında durarak omzuna hafifçe dokundu, onun cesaretini onaylar gibi bakarak kalabalığa hitap etti:

“Alevkar Zephyr’in bu hızlı dönüşü, sıradan bir mesele değil. Bir müjde mi yoksa uyarı mı getirdiğini yakında hepimiz öğreneceğiz,” dedi, sakin ama etkileyici bir tonda. Lyris’in sözleri, meydandaki sessizliği daha da derinleştirdi. Anıtın etrafında dualarını sürdüren Kızıl Rahibeler, daha da içten bir huşuyla mırıldanıyorlardı; herkes, Zephyr’in getireceği haberi sabırsızlıkla beklemeye koyulmuştu.

Loading...
0%