Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Katliamın Kanlı Yüzü

@ruhlarinyazicisi

Soğuk bir o kadarda sisli bir gecede cinayete tanık olacağınızı hiç düşündüğünüz oldu mu?

Bir çok insanın eğlenmek için gittiği bir evde, korku ve dehşetle baştan aşağı bedeninizi saran endişeyle kendinizi dışarı attınız mı?

 

O evde bir cinayet işlenmişti, bir katilamın ancak bu kadarı soğuk ve acımasız olabilirdi.

Tek bir silah sesi, tek bir atışta vurulan kalp,36 ayrı yerinden bıçaklanan bir genç.. odayı baştan aşağı saran kanlar..

Kanlı bir fotoğraf..

 

•••

 

31 Aralık 2017

Katliam gecesi

 

Ahsen Karabağ

 

Sisli bir o kadar da soğuk bir kış gecesinde, yıl sonu partisine davetliydim.

Sokakta, kaldırımda benimle beraber yürüyen tek tük insan lisseden 2,3 arkadaşım ve yoldan geçen sürü halinde araba haricinde kimse yoktu. Lisse 11. Sınıf öğrencisi olarak okuldaki çoğu öğrencinin arabası vardı, lüks araba. Hepsinin baba parası yediğinden emin olarak söylüyorum ki çoğu şımarık ve geveze, bazıları yeri geldiğinde iyimser olabiliyorlardı, ama gerçekten şımarıklar.

Şimdi ise okulun en şımarık ve dillerden düşmeyen sözde okul birincisi zenginlikte övüp övüp bitiremedikleri, Sarp Bolatan'ın evine davetliydim, bütün okulun orada olacağını bildiğim için gelmek pek istemiyordum partilerden nefret ediyordum ama bugün buraya zevk aldığım için değil Banu Altınsoy yani canım arkadaşım Banu'nun ısrarı üzerine gelmiş bulunmaktaydım.

 

Üzerime çok abartısı olmayan siyah püsküllü, göğüs dekoltesi geceye fazlasıyla parlak duran taşlarla süslenmiş bir elbise, alçak topuklu kelebekli ayakkabılarımı giymiştim.

Saçıma diyecek hiç birşey bulamıyordum, beyaz tenli olmamın tersine saçlarım açık kumral, gözlerim gece mavisine sahip, yüzümde ki aman aman olmasa bile çillerim vardı.

Uzaktan bakıldığında "aaa ne kadar güzel bir kız" denecek kadar olsamda kendini beğenmeyenler listesini fullerdim, gerçekten fullerdim.

 

Çillerimi kapatmak için kapatıcı, saçlarımın dalgasını bozmak için düzleştirici, gözlerimin maviliğini kapatmak içinde lens taktığımı kim biliyordu ki? Kimse..

Babam hep "keşke esmer tenli olsaydın, esmere hem dalgalı saç çok yakışır sen bu saçları hak etmiyorsun bile". Der.

Annemse "Neden bu gözler sende, babanın bile açık maviyken senin niye gece mavisi! O çiller ne hele öyle beyaz tenli bir kıza çil mi yakışır, kir gibi duruyor kir!". Der.

Bu yüzdendi benim sürekli saçlarımı düzleştirip, çillerimi kapatıcıyla kapatmam. Lens takmam bir istisnaydı aslında annem kıskanıyor diye değildi. Yoldan geçen insanların gözüme gözüme tekrar tekrar bakmasıydı aslında rahatsız edici olan, bu yüzden lens takıyordum. Çevremdeki insanlar beni annem gibi siyah gözlü sanıyorlardı ama ben gecenin en güzel mavisine sahip gözlere sahiptim.

Aslında kendimi de seviyordum ama sevilmemeye mahkum olduğum için kendimi de sevemezdim.

Ailem beni bile sevmiyorken, benim kendimi sevmem acizlik değilmiydi?

 

Parti'nin yapıldığı evin önüne geldiğimizde önde Arhan ve Baran arkalarından Banu ve ben kapıdan içeri girmiş bulunmaktaydık.

Ev aman amanlık baya baya aman amanlık bir yerdi, sanki kraliyette yaşıyorlardı. Kokteyl dağıtılan büyük salondan içeri girdiğimizde içeride bütün okuldaki öğrenci ve öğretmenlerin burada olduğuna daha çok emin.olmuştum. Tahminen 400 kişi falan olmalıydık ki çoğu insan bahçe kapısından havuzlu alanı seçmişti.

Banu ile birlikte insanlara çarpmadan garsondan kokteyl alıp bahçeye çıkmıştık.

Gerçekten o kadar kalabalıktı ki bir an Banuyu bile kayıp edeceğimi düşünmüştüm.

En sonunda kendimize oturucak bir yer bulmuştuk. Palmiye ağaçlarıyla donatılıp, ortada süs havuzu çok güzel ve şık duruyordu. Işıklandırmasına diyecek sözüm yoktu tabi, çitlerin kenarlarıda renkli led lambalar vardı, hoş bir hava katmıştı buda.

Hemen bahçeye girdiğimiz sürgülü cam kapının hemen solunda, Küçük oda çatısına disko topu eşliğinde Müzik Bassı vardı.

 

Manus Ark - Maalesef

Çalıyordu şarkıda.

 

Herkes deli gibi dans ediyor yeni yıla girmemize tam yarım saat vardı.

Banu kolumdan tutup beni oturduğum yerden kaldırmaya çalıştığında "Ne yapıyorsun?" desemde beni kolumdan çekiştirmeye devam ediyordu tekrardan içeri büyük salona girdiğimizde bu seferde Arhan ve Baran'ın yanına doğru çekiştirmeye başladı beni.

En sonunda bizimkilerin yanına geldiğimizde "Bu parti ne zaman başlıyor yaa, deli gibi dans etmek istiyorum sabahlara kadaaaar!". Banu bağırdığında hepimiz kahkaha atmıştık, bu kızın eğlence anlayışına bitiyordum be!!

"Parti bi başlasın bakalım ozamana kadar sarhoş olmazsan eğleniriz" Baran'ın, göz kırpmasıyla Banu'nun yanakları al al oluvermişti.

 

Ne zamandır Banu'nun Baran'a yanık olduğunu bilsemde, onları bir araya bir türlü getiremiyordum. Ama bu fırsat elime bugün geçmişti, evet Ahsen kızım! Bugün bunların mercimeğini fırına verme zamanı.

Arhan'ın gözleri etrafı tarayıp durduğunda istemsizce kıkırdadım. Onun için olsa bile Partinin en güzel kızı'nı yani Seray'ı aradığını biliyordum.

Bende etrafa bi göz gezdirdiğimde; Kırmızı mini elbiseli, sarı saçlarını gelin topuzu yapmış, yüksek topuklu kırmızı ayakkabıları ile tamda bu gecenin prensesi seçilmesi gerektiğini düşündüğüm Seray Çevik karşımızda ki çapraz masaların birinde içkisini yudumluyordu. Arhan'ın ayağına vurduğumda gözü bana dönmüştü. "Ne oldu" der gibi yüzüme baktığında arkasındaki Seraya kaş göz yapmıştım.

 

Arkasına dönüp baktığında Serayı görmesiyle yüzünde beğeni gülücükleri oluşmuştu, bende sırıtttığımda "Gitsene yanına bak yanlız kalmış" dedim.

Yüzünü bana döndürüp kafasını sallamıştı, içki bardağını kafasına diktikten sonra ağır adımlarla Serayın yanına doğru ilerlemeye başladı.

Çiftleri buluşturmak her zaman güzel bir iştir. Şimdi ise Banukuşumda.

Kafamı Banuya doğru çevirdiğimde onların çoktan derin sohpetlere daldığını görmemle yüzümde buruk bir tebessüm oluşmuştu.

Herkesi kavuşturan ben kendime kimseyi kavuşturamamıştım.

2,3 flörtüm dışında hayatımda kimseyle ciddi biri girmemişti.

11.Sınıf öğrencisi olarak bir yılbaşın'a daha sap giriyordum.

Acaba gerçekten ailem haklımıydı?

Babamın dediği gibi ben esmer olsaydım dalgalı saçlarım tenime daha çok mu yakışıcaktı?

Annemde mi haklıydı, çillerim beyaz tenimde kır gibi mi kalıyordu. Peki ya gözlerim? Gözlerim gecenin en güzel mavisine sahip olduğu halde kendine bir aydınlık bulamıyormuydu?

 

Gerçekten güzel olmadığım içinmiydi bütün bu olanlar? Saçlarımı beyaz tenime yakışacak şekilde düzleştirip taramam, çillerimi kapatıcı sayesinde kapatmam, gecenin en güzel mavisine sahip gözlerime siyah bir perde geçirmem de mi güzel değildi?

Ya da güzellik sadece dış görünüş değilmiydi? Benim içim de mi kötüydü...

Duygularımdan Banu'nun sesiyle beraberinde irkilerek çıktığımda endişeli gözlerle bana bakıyordu. "N-ne demiştin?" titreyen dudaklarımdan tek tük dökülmüştü cümleler. "Son 5dk kaldı bahçeye geçicez de, sen iyi misin?" dedi.

"İyiyim, dalmışım öyle geçelim". Dediğimde kalabalığın arasından bahçeye doğru ilerlemeye başlamıştık.

 

Sahiden ben iy imiydim?

Neden sürekli titreme istediği vardı içimde? Neden en ufak sese titreyerek cevap veriyordum.

 

Bahçenin en son köşesine geldiğimizde içeride ki herkesin yavaş yavaş dışarı çıkmaya başladığını izliyordum. İzlediğim onlar değildi,.duyduğum insanların gürültülü konuşmaları da değildi, konuşan ve gören zihnimdi.

Konuştuğum zihnim, gördüğüm geçmişimdi.

Birşeyler konuşuluyor ama ben duyamıyordum sadece zihnimin sesi açıktı.. "sen bu gözleri hak edecek ne yaptın ki"

"Seni doğuracağıma hayvan bakardım daha iyi"

"Kirsin sen kir mikrop yuvası!"

"Eve geç gelirsen olacakları biliyorsun" "O üstündekini değiştir ne o öyle millete oranı buranı mı ellettiyon sen, Güldalının kızı orospu olmuş mu dedirticen millete rezil mi edicem bizi!"

 

Eğlence vardı, parti vardı, gülüşen insanlar vardı, çalan yılbaşı müziği

Geri sayım vardı? Neyi geri sayıyorduk biz. Geri saramıyormuyduk doğduğum güne? Doğmak istemediğim güne geri saramazmıydık... Hep ileri mi bakardı zaman, neden geri gitmezdi?

 

"On" dendi hep bir ağızdan,

"Dokuz" eklendi,

"Sekiz" dediler,

"Yedi" sevinmişlerdi,

"Altı" Az kalmıştı,

"Beş" yarısı bitmişti,

"Dört" sadece 3 saniye,

"Üç" gürlemişlerdi,

"İki" coşkuyla çıkmıştı sesleri,

"BİR!" diyene kadar...

 

Sıfır diyememişlerdi, Tek bir silah sesi "SIFIR" demişti onların yerine, çığlık dolmuştu her yeri...sevinçler gitmişti herkesin beti benz atmıştı, kitlenip kalmışlardı, gözler tek bir yere bakıyordu:

Kanla kaplanmış cama....

 

2018 ne getirdi bilmiyorduk ama çok şey götüreceği belliydi...

Etraftaki insanlar koşarak içeri dalmaya başlamışlardı.

Ben ise olduğum yere çakılıp kalmıştım, ne kıpırdaya biliyor ne de gözümü o odadan ayırabiliyordum.

Kıyamet âlarmları çalıyordu beynimde..

Önce yutkundum sonra içimdeki bütün öfke ve nefreti tek seferde çığlıklarımla kaplamıştım.. yere yığılmış ağlıyordum bir yandan çığlıklarım bana eşlik ediyordu.

Banu başıma diz çökmüş beni sakinleştirmeye çalışıyordu, anlamadığı birşey vardı o, gördüklerim için böyle olduğumu sanıyordu ama ben içimde tuttuklarım için bu haldeydim...

Belki bu benim kendimi bulmam için bir fırsattı, çığlıklarım yavaş yavaş hıçkırığa döndüğünde olayları yeni yeni idrak edebilmiştim, o sırada kendi geçmişim ve şimdi ki kendim ile meşguldüm..

 

Bir cinayet vardı ortada, bir katliam, bir kanlı oda...

Cama tekrar baktığımda kanlar miğdemi bulandırmaya başlamıştı, ağzıma içtiğim kokteyl gelince öğürüp kusmaya başladığımda bedenim yavaş yavaş hisslerini kaybediyordu. Önce ellerimi yere bastırıl kusmaya başladım, gözüm kararıyordu görüntü net değildi.. bulanık bir o kadarda sisliydi Banu yanı başımda birşeyler söylüyor ama ben onu duyamayacak kadar uzaktaydım..

En sonunda kendimi tamamen kaybettiğimde, kafamın soğuk zeminle buluşması oldu...

 

•••

 

1 Ocak 2018

Katliam gecesinden hemen sonra

 

Ahsen Karabağ

 

Bazen hiç ummadığınız bir anda birşey olur ya, işte o olaylardan birinin içindeydim. Kiminin eğlenmek için, kiminin sevgilisiyle vakit geçmirmek için geldiği bir partide Sarp Bolatan'ın bir el ateşle kalbinden vurulması, 36 ayrı yerinden bıçakla çizikler atılmış olması, odanın neredeyse tamamının kanlar içinde kalması... Mantar panosunda cesedinin kanlı bir fotoğrafının asılmış olması...

Herşeyin bir rüya olamsını diliyordum..

Herşey bir rüyadı ben şimdi bu rüyadan kalkıp parti için hazırlanıcaktım..

 

Hayır hayır bunların hepsi gerçekti ve o partide olan herkes sorguya alınmıştı..

Şuan bir sorgu odasında sandalyeye yarı baygın oturmuş bir şekilde ifademi alacak olan komseri bekliyordum.

Ne kadar süredir burada oturduğuma dahil bir fikrim bile yoktu.

Kapının açılma sesini duymakla kafamı ağır ağır kapıya çevirmiştim.

İçeriye 1,85-,190 boylarında, Kaslı vücuda sahip, Kumral saçlarıyla biri girdi. Yüzü bana doğru döndüğünde karşıma doğru yürümeye başladı, yüz siması o kadar tanıdıktı ki ...

Yüzü asla bana dönmüyordu, şaşkın bir o kadarda kibirli bakışlarıyla elindeki dosyayı incelemek ile meşguldü. Sandalyeyi çekip oturduğunda dosyayı masaya doğru fırlattı.. Bir titremeyle bakışlarım ona döndü, ve o bilindik koyu yeşillerin sahibini çok iyi tanıyordum.. keşke tanımaz olaydım. Geçmişim benim peşimden gelmiyordu, koşuyordu.

Karşımdaki adamın konuşmasıyla yutkundum.

“Kader bizi bir cinayet ile tekrar birleştirdi, Ahsen Karabağ”.

 

Bu kalın aksanlı sesin sahibini keşke tanımaz olaydım...

Yavuz Karayel

 

Onu en son geçen sene burada aynı sorgu odasında aynı ışıkların altında, ama faklı konunun altında görmüştüm.

 

1 Ocak 2017

Tesadüfen Fotoğraf

 

Ahsen Karabağ

 

Bir kış günü daha tekrardan bir kış...

Güzel bir kış olmasını dilerdik ki nafile..

Bu kışta yüzüme gülmemişti, Lisse 10. Sınıf öğrencisiydim FotoMaj Kolejinde

Fotoğrafçılık bölümünde ün kazanmış bir fotoğrafcıydım.

Kışın tekrar gelmesi ile kendimi fotoğraf makinemle beraber tekrardan dışarıda buldum..

Ne gördüysem çekmeye bayılan birisi olarak bu sefer değişik şeyler çekmeye karar verdim.

 

Ormanlık bir alanda kuş seslerinin arasında ilginç birşey arıyordum ne aradığımı ben bile bilmiyordum ki?

Az ileride bir duman görmem ile oraya doğru ilerlemeye başladım.

Röportaj yapabileceğim birilerini bulmak umuduyla atıyordum bu adımları, nerden bile bilirdim ki bir cinayete tanık olucağımı?

Neredeyse cesed ile aramda 5 adım vardı boğazımda bir düğüm oluşmuştu.

Adamın kafası tamamen kanlar içinde kalmış üzerinde sinekler uçuyordu.

Bir cesaret ile fotoğraflarını çekmeye başladım. Polisiye ve cinayet romanlarına bayılan birisiydim ama şuan karşımda cansız bir bedenin olucağını hiç düşünmezdim.

 

Fotoğraf makineden fotoğrafa bakarken adamın yanında bıçak gördüğümde titrek ellerimle bıçağa doğru uzanıp elime aldım.. kanla kaplanmış bir bıçaktı. Ben bıçağı incelemeye o kadar dalmıştım ki siren sesleri kulaklarımda yankılanıyordu..

 

“At o bıçağı, KATİL!”.

Gözlerim polislere doğru döndüğünde ben yapmadım fotoğrafçıyım demek istiyordun ama sanki yerime kenetlenmiş gibi kıpırdıyamıyordum..

Siyah ciltli üzerinde 01017 yazan bir bıçak..

Bıçak yavaş yavaş elimden kayıp düştüğünde bende beraberinde dizlerimin üstüne düşüp ağlamaya başladım...

Kollarımdan iki polis tutup beni arabaya bindirmeye çalıştıklarında hâlâ ağlıyordum, ama ağzımdan tek bir kelime çıkmıyorken içim bas bas bağırıyordu “BEN YAPMADIM!” diyordum ama kimse duymuyordu...

 

•••

 

Beni bir sorgu odasına getirip ellerimi kelepçelediklerinde, içeriye 1,85-1,90 boylarında, kaslı, kumral gözlerinin yeşili öfkeyle elindeki dosyayı inceliyordu..

Sandalyeyi çekip oturduğunda dosyayı masaya doğru fırlattı kalbim kan değil zehir pompalamaya başladığında dosyanın içinden delil poşedi çıkartıp önüme uzatttığında, delil poşetinin içindeki çektiğim fotoğrafa baktım..

Ama benim çektiğimin aksine bu kanla kaplıydı.

Gecenin en güzel mavisine sahip gözlerim öfkeyle yanıp tutuşan koyu yeşilleriyle buluştuğunda yutkundum..

Bana öyle bir bakıyordu ki katilmişim gibi değil ama neden ordaydın der gibi bakıyordu...

 

“Ben Komser Yavuz, Ahsen Karabağ”.

Dediğinde neler olacağını hiç bilmiyordum. Tek yaptığım başımı iki yana sallayıp elimdeki kanlı fotoğrafa bakmak oldu..

Bir hışımla elimdeki fotoğrafı alıp alayla güldü.. kaşları çatık bir şekilde bana döndüğünde “Neden oradaydın, Ahsen”.

Bana sorgulayıcı bakışlarla baktığında tek diyebildiğim “Ben birşey yapmadım”. Demek oldu.

Sanki bunu biliyormuş gibi kafasını aşağı yukarı sallamak ile yetindi,

“Sana sen yaptın demedim, neden oradaydın. Neden elinde cinayet aletini tutuyordun?”.

Peşpeşe söyledikleriyle artık vücudum daha fazla dayanamadı masaya yığılıp kalmıştım. Duyduğum tek ses yine onun sesi oldu “AHSEN!”.

 

1 Ocak 2018

Çanşehir Karakolu

 

Ahsen Karabağ

 

Tesadüfen yine karşılaşmıştık.. buraya geldiğimde onunla karşılaşabileceğime ihtimal bile vermiyordum.

Başımı kaldırıp söylediği sözlere yanıt vermeye başladım “O gece, okuldan birisinin partisine arkadaşlarımla davetliydim. Banuyla dışarıda oturuyorduk ama benim aklım sürekli başka yerdeydi geri sayım yaptıklarında tek bir silah sesi 0'ın yerini aldı. Herşey tamamen tesadüf..”

Dediğimde bana inanmayan gözlerle baktı. Bu sefer şüpheleyici bakışları vardı üzerimde tekrardan dosyanın arasından bir delil poşedi çıkardığında bana doğru uzatıp aldım.. yine bir kanlı fotoğraf, yutkundum. Gözlerimi sımsıkı yumduğumda artık neler olucağını neler duyucağımı kestiremiyordum ki son söylediği nefesimi kesmişti, gözlerimi anında açtım. “Bu elinde tutuğun fotoğraf senin fotoğraf makinemle çekilmiş bir fotoğraf, Ahsen. İstersen yılların hatrına yalanı bir kenara bırakıp gerçekleri mi konuşsak?”. Dediğinde kalbim artık zehirde pompalamıyordu, kalbim atmıyordu. Soğuk terler dökülüyordu bedenimden kaynar suyun içine girip çıkmış gibiydim...

Ben o fotoğraf makinesini geçen kış o ormanda kaybetmiştim.. bunu bilmiyorlarmıydı?

 

“Ben... Ben geçen kış o gün.. o cinayetten sonra.. fotoğraf makinemi kaybettim..”

Dediğimde gözleri bu sefer şüpheleyici değil inanarak ve şaşkınlık ile bakıyordu gözlerime.

Gözlerime öyle bakıyordu ki baktığı ben mıydım yoksa başka birşey mi bilmiyorum ama ne aramaya çalıştıysa bulmuş gibi, gözleri zaferle parladı.

“Sen gerçeklerin önüne sahteleri koydukça kimse sana inanmaz, Ahsen.

Ben bile”. Ne demeye çalıştığını anlamadığımı görünce, alayla gülümsedi.

“Konumuza dönelim, peki dediğin gibi bu fotoğraf senin makinenle çekildi ama sen kaybettin. Peki fotoğraf makinenin katilde ne işi var?” göz kırparak dedikelerine mantıklı bir cevap arıyordum ki beynimde bir lamba yanıp söndü. “Belkide montajların içinde şantajlar vardır. Belki herşey tesadüften ibaretken gerçeğe dönmüştür. Belki de katiller aynı katildir?”. Dilimden dökülen kelimelere donuk bakışlarıyla baktı.

Hızlıca fotoğrafı dosyanın içine koyup odayı terk ettiğinde içeriye bayan konser girip çıkabileceğimi söyledi..

 

Belki de gerçekten montajların içinde şantajlar vardı? Olamazmıydı...

Katil

aynı kişi olamazmıydı...

01017..

Şimdi ki cinayette de bıçağın üzerinde 01018 yazıyordu..

 

Şehirimize korku salan bir katil vardı ama bizim yapacak hiç birşeyimiz yoktu...

 

•••

 

Bölüm sonu

Loading...
0%