@ruhlarinyazicisi
|
Ahsen Karabağ
Yalanlar ve yalancılar, unutulanlar unutulamayanlar.
Herşey, herkesin farkındayken neden herkes, herşeyin farkında değildi.
İşte böyle biriyim;
"Derin bir insanım ben, herkes anlayamaz. Gülümsemelerim kahkahalarım çoktur. Ama bir o kadarda üzüntülerim, hâyal kırıklarım da çoktur. Hepsini gülümsemelerimin ardına saklar, kendime mutluluk maskesi yaparım. "İyiyim" derim soranlara "Bir şeyim yok her şey yolunda" derim. Ama kimse bilemez yorgunluğumu, suskunluğumu, sessizliğimi, kızgınlığımı, dargınlığımı, kırılmışlığımı.. "Dedim ya, Herkes anlayamaz işte."
Her şey o kadar açıkken bir o kadar da kapalıydı aslında.
Herkes her şeyi bilmek isterken, her şey onların etrafında dönüyordu aslında.
Unutmuştum geçmişimi, bir perde çekmiştim kara gecelerime, son perde demiştim...
Son değilmiş, o perde yırtılmış, o pere kopmuş yerinden sökmüşler o perdeyi atmışlar, yakmışlar beraberinde beni de koymuşlar içine. Yok etmişler.
Tek bir cümle;
"Senin sahtelerin, etrafındakilerken. Ben seni sahte sanmıştım, gerçek olan senken".
Beynime kan gitmiyordu idrak edememiştim
Ardından bir cümle daha geldi duygusuz sesinden;
"Annenin kim olduğunu hatırlamazsın belki ama, babanın kim olduğunu biliyorsun sen, Ahsen. Babanı biliyorsun. Annenin sahtesi, babanın gerçeklerine karışarak ikiside hayatından tamamen çıktı. Annen nerde, Ahsen. Baban nerede senin? Yoklar bak etrafına, seni isteyen kimse yok. Annen sahte. Babanın gerçek olduğu bile sahte."
Kalp atışımı durduran tek bir cümle daha çıkmıştı ifadesiz dudaklarından;
"Hatırlamıyorsun değil mi? Geçmişini içine gömerken dünleri de yârınlarıda gömdün içine. Bayıldıktan hemen önce olanları hatırlıyormusun Ahsen? Babanın sana bıraktığı notları hatırlıyormusun? Gerçek annenin sana gönderdiği mektupları? Peki ya sahte annenin kirli sözlerini? Hangi birini hatırlıyorsun sen, Ahsen. Ya ilk cinayet? Ordaki bıçak kılıfının evinde neden olduğunu biliyor musun? Üzerinde parmak izinin olmasının sebebini? Sen neyi hatırlıyorsun?"
Yaramın ne kadar derin olduğunu bile bilmiyordum. Neye inanacağımı bile bilmezken.
İnanmıyordum, neye inanmıştım ki? Unutuyorsun diyordu bana. Bayıldıktan sonra geçmişini unutuyorsun diyordu.
Senin bir "Baban artık yok" Dedi "Artık bir annen de yok" Demişti. "Sen kimsesizsin" de demişti. Ama "Artık ben varım" dememişti.
Yanımda kimse yoktu ki zaten. Neden ondan bunu duymak istiyordum. Bilmiyordum.
Yattığım yerden doğrulduğumda saate baktım, 14:28 hastaneden çıkmamın üzerinden neredeyse 1 ay geçmişti.
04 Şubat 2018 Pazar
O günden beri okula gitmiyordum, okulu dondurmak zorunda kalmıştım çünkü olanlar artık zihnimin bir oyunu gibi gelmeye başlamıştı. O günden beri tek bir kelime zihnimde dolanıp gecelerimi delip geçiyordu "Bak kimse yok, kimsesizsin sen"
Bir kelime neden bu kadar canımı yakabilirdi ki?
Geçmişimi nasıl gömdüysem hayatımda ki insanları da öyle gömmüştüm.
Banuyla yollarımı ayırmıştım, Arhan ve Baran zaten şehri terk etmişlerdi tek bir mesaj gelmişti ikisinden de "Bu işte sizi suçluyorlarsa biz yokuz"
Tek bir mesaj bizi ayırmaya yetmişti.
Gözlerimi ovuşturup yataktan kalktım. Yüzümü yıkayıp mutfağa doğru baygın adımlarla girdiğimde kahvaltı bile yapmadan bir kahve hazıladım.
Kitaplığımdan bir şiir kitabı alıp balkona çıktım, üzerimde ince bir hırka vardı yine kış günü kış gibi değildi, mevsimler bile karamsardı dünyama.
"Öyle büyümüş ki İçimizdeki yalnızlık. Sevilmeyi beklerken, Beklemeyi sevmişiz."
Cemal Süreya
Beklemek mi güzel olan şeydi yoksa ilk halleriyle kalmasını isteyip hayatıma zarzor aldığın insanlarmıydı?
Herkes gitmişti de hayatımdan tek ben kalmıştım, yapayalnız sadece ben..
Ayrılmıştı yollarım her zamanki gibi yalnız kalmışım. Ellerimden kayıp gitmişlerdi, herşeyin suçlusu ben mıydım? Neden bu kada kafama takıyordum ki?
"Gerçeklerin önüne sahteleri koymak" sessizce mırıldanıp kitabın kapağını kapatıp küçük masaya fırlatı verdim.
"Yok artık ya, olmaz böyle birşey" Kafam çok karışmıştı kahvemden bir yudum aldıktan sonra haftalardır elime almadığım telefonumu elime alıp tuş kilidini yukarı doğru kaydırdım.
Ekrana burulça gülümsediğimde tertemiz 0 bildirimle karşılaştım.
Derin bir nefes alıp bakışlarımı gökyüzüme çevirip kendi kendime gülmeye başladım.
Ne bekliyordum ki? Birinin beni önemseyip mesaj atıcağını mı ah! Saçlamık bu?
Bardağı ve kitabı elime alıp balkondan çıktım. Kulaklığımı takıp Spotify a tıkladım. Çalma listemden rastgele bir şarki açıp haftalardır elime sürmediğim bulaşıkları yıkamaya başladım.
Gidiyor musun? - Yasir Miy
"Ben güçlü biriydim, bir tek sana yenildim. Senle dünyam karardı, eskiden neyi bilirdim şimdi durdur zamanı, yada yık yoket bu kararı. İçindesin görmezsin zararı, ne olucak şimdi. Gidiyor musun?"
Ben güçlü biriydim. Sadece hayatımdaki insanların sebepsiz yere çıktıklarında yenildim.
O günden sonra kararmıştı dünyam, o'nunla tanıştıktan sonra, yada ben kendimi öyle kandırıyordum. Eskiden neyi bilirdim ben? Doğrum neredeydi yanlışım neydi? Yada gerçeğim neydi benim sahtem neydi?
Şimdi durduralım zamanı geri saralım, yada yok edelim edeyim bitsin olanlar, içindeyken göremeyiz neyin faydalı neyin zararlı olduğunu. Bizi sürükleyen yollar hep farklıdır. Ya yalnız olursun yapayalnız, ya da insanlar ölür etrafında kalabalık ama bir o kadar da yabancı.
Gidiyordu herkes kal diyemezdim, ben istemeden gitmişlerdi onlarda giderdi. Kalmak isteyen varmıydı sahiden? Yanımda durmak isteyen var mıydı?
"Günlerim artık, odalara sinmiş kokunda kaldı aklım, biliyor musun? Son kez güldün bana, gelmek istedim atkımı aldım, gururu attım ucuz yırttım, gidiyor musun? Bu kez ağlama..."
Elimi bir kat daha sudan geçirdim havluyla kurutup işim bitmişti, mutfaktan çıkıp salona geçtiğimde koltuklardan birine uzandım. Gözlerim tavandaydı düşüncelerim olanlarda kalmıştı.
Herkesi merak etmem normal miydi? Onlar beni bu kadar merak etmiyorken benim onları merak etmem normalmiydi.
Bu kadar düşünmek canımı yaktığı için kalkıp odama gittim. Üzerime sweatshirt ve bol bir eşofman geçirip dışarıya atı verdim kendimi.
Yürümek bana iyi geleceğini düsünüyordum.
ᚐ⛧ᚐ
Bir parkta oturmuş çocuklarını eğelndirmeye çalışan anne ve babaları buruk bir şekilde izliyordum, beni hiç elimden tutup parka götüren, salıncaklarda yada kaydırakta oynatan ne annem olmuştu ne de babam.
Gülüp eğlenen çocuklar vardı, şanslılardı. Arkalarında onları eğlendirip destekleyen bir aileye sahip oldukları için çok şanslılardı.
Başlarını okşayan bir annesi vardı hepsinin, belki daha sonralar yanlarında maalesef olamiyacaklardı bu anne ve babalar ama şuan hep yanlarındalardı, ya yakınlarında en yakınında durup bir o kadar da uzağında olan çocuklara ne demeli.
Büyümüştüm, 18 yaşıma az kalmıştı ama hâlâ 6 yaşında ki bir kız çocuğuydum 7 yaşında kendi ayaklarının üzerinde durmayı bilen kız çocuğu, 8 yaşında kendi parasını kendi alın teriyle kazanan kız çocuğu, 9 yaşında kimseye ihtiyacının olmadığını öğrenen kız çocuğuydum ben. 10 yaşında ailesinden uzaklaşan kız çocuğu.
Hâlâ çocuktum ben nasıl çocuk olduğumun bir önemi yoktu ama çocuktum işte. Büyütemediğim bir çocukluk vardı içimde herşeye kırgın, korkak ve yaralı bir çocuk.
Küçücük bedeninde büyümeye mâhkum bırakılan bir kız çocuğu yatıyordu içimde.
Dışarıya gülümsediğimde içimde ki o minik kız çocuğu gülüyordu aslında. Herşeyin yalan olduğunu hayatının sahtelerin üzerine kurulduğunu öğrenip yıkılan bir kız daha vardı ama o artık çocuk değildi.
Büyüyüp genç kız olmuştu, 18 yaşında hayatın ağır gerçeklerini öğreniyordu.
Ya öz annem ile yaşasaydım benim de saçımı okşarmıydı? Beni parka götürüp salıncakta sallarmıydı, yatmadan önce masal okurmuydu bana.
Benim ne başım okşanmıştı, ne salıncakta sallanmıştım, ne de masal anlatılmıştı.
Kendi başımı kendim okşamış, minicik ayaklarımı toprağa sürte sürte salıncakta sallanmasını öğrenmiş, okulda okumayı ilk söküp kendi masalımı ilk kendime okumuştum ben.
Kendimi kendim büyütmüştüm. Kimseye muhtaç olmadan ayaklarımın üzerinde durmuştum. Yeri geldi sokaklarda gazetelerin üzerinde uyuklayıp, araba kornalarına kalkıp cam silmiş, okul harçılığını çıkartmış. Yeri geldiğinde hırsızlık yapmıştım.
Yalanlarda vardı hayatımda yalancılarda. Sahtelerde vardı sahte olanlarda. Gerçeklerde vardı, gerçek sanıp kandıklarımda.
Böyle geçmişti benim hayatım. Biraz engebeli ama en sonunda mutlu olmanın yolunu bulup kendini eğlendirerek.
Derin bir iç çekerek çocukları izlemeye dalmıştım tekrardan cıvıl cıvıllardı atkıları burunlarına kadar çekilmiş montları üzerlerinde hep beraber oyunlar oynuyolardı.
Ben onları izlerken yanımda birinin varlığını hissettiğimde titriyerek kalbimi tutup kafamı yanıma çevirdim.
Gözlerim şaşkınlıktan açılmış, kaşlarım kızgınlıktan çatkıştım. Korkudan dilimi yuttuğumda, karşımda ki orman gözlerin sahibine baktım , yüzünde bir ifade taşımıyordu yada duygularını saklamasını çok iyi beceriyordu.
"Ne işin var burda" kafamı ondan çekip yere bakmaya başladım, ama onun gözlerini hâlâ benim üzerimde hissediyordum. "Seni merak ettim" kaşlarımı çatıp ona doğru baktığımda dümdüz gözlerine baktım. Bu kadar ifadesiz durması canımı yakmıştı.
Bir insan duygularını bu kadar iyi gizliyorsa ya geçmişinde çok kötü şeyler yaşamıştır yada gerçekten karşısındaki insana tahammülü yoktur.
Hangisiydi Yavuz için, çok kötü şeyler mi görüp geçirmişti yoksa bana artık tahammülü mü kalmamıştı?
"Neden merak ediyorsun ki beni" sesim iyice kısılmıştı sonalra doğru neden o günden sonra karşıma çıkmayıp şimdi çıkıyordu? Ne değişmişti o günden bu güne?
"Seni merak ettiğimden değil, mesleğim gereği merak ettiğimden"
Hadi ama? Daha açık konuşabilirmiydi gerçekten aklımı oynatıcam hiç birşey anlamıyorum ki.
"Mesleğin gereği de beni merak etmeni gerektirecek bir sebep bulamıyorum, hem sen beni nasıl buldun?"
Evet beni nasıl bulmuştu, adresimi bile değiştirmiştim hâlâ nasıl bulabiliyordu beni? Alayla gülüp kafasını çocuklara doğru çevirdi "Unuttun galiba, ben polisim. İstediğim kişiyi istediğim şekilde bulabilirim, ama seni nasıl bulduğumun mesleğimle bir ilgisi yok. Tamamen tesadüf"
Tamamen Tesadüf..
"Ne yani bana burada oturduğunu söyleme! Evini bile biliyorum buraya uzak" kafasını olumsuz anlamında sallayıp ifadesiz gözlerini tekrardan gözlerime çevirdiğinde konuyu değiştirmişti.
"Kendi benliğine kavuştuğuna sevindim. Senin için zor olmalı, aileni kaybedip kimsesiz kalman seni etkilemiş olmalı, dalgalı saçların, yüzüne uygun çillerin, gece mavisine sahip gözlerin. Sahteleri atıp gerçekliğine kavuşman hoşuma gitti"
Gülümseyip oyun oynayan çocuklara döndürdugünde bakışlarını, kaşlarım havaya kalkmış bir şekilde yan profilden ona bakıyordum.
Farkında bile değildim aslında saçımın dalgalı olduğunun, kapatıcı sürmeyip çillerimin güneşe karşı meydan okuduğundan, lensimin olmadığının bile farkında değildim, kış günü maviliğinden gece mavisine uyarlanan gözlerle insanlara baktığımdan.
Haftalar sonra bende onu izledim. Kumral saçları tutam tutam anlına dökülmüş, biraz uzamış. Yorguuktan göz altları çöküp morarmış, sakalları hafiften uzamış ama hiç kesmemiş gibiydi.
Pek bir değişiklilik yoktu aslında onda, sadece ifadesizdi. Hiç olmadığı kadar mesafeli ve ifadesiz.
Bakışları en sonunda bana döndüğünde "Dosya kapandı, bitmeden kapandı. Delil yetersizliğinden, tanık olmadan. Ama eğer bir cinayet daha olursa, dosya tekrar açılıcak. Hedef sensin, Ahsen. Kendine dikkat et. Yanında birisi olmadan dışarı adımını dahi atma, kapılarını kitle mümkünse güveneceğin birinde kal. Hastane katliamından sonra karakol yıkılıyor. Katil her kim ise işinde çok usta birisi, hedefleri ve okları yanıltıcı. Dediğin gibi montajların içinde şantajlar var ve o montajlar cesedlerken burada şantajlar biz oluyoruz, hedef bir kişiyken bir bakarsın bin kişiye çıkar anlıyormusun beni."
Kafamı yine karıştırıyordu, ne demek istediğini anlamadığımdan ayağa kalkıp gitmeye hazırlandığımda peşimden o da ayağa kalkıp bileğimden kavradı, beni kendine çevirdiğinde;
"Benimle kal, en azından bir süre."
Olduğum yere kitlenip kalmıştım, ne diyecektim, "olur tamam sende kalırım en azından, tek hedef olmaktan sıkılmıştım gel katilin hedefi ikimiz olalım" mı diyecektim.
Ah! Bu adam kendini ne sanıyorsu? Oyuncağı mıydım ben onun git dediğinde gidicek gel dediğind gelicek kal dediğinde kalacak yeter artık!
Bileğimi onun elinden kurtarıp üzerine doğru yürüdüm.
"Bak, Yavuz "Abi". Ben senin oyuncağın falan değilim tamam mı! Bana yalnızsın çevrende kimsen yok diyorsun gelmiş şimdi de birinde kal diyorsun kimsesiz bir insanin gidecek bir yeri olabilirmi sokaklardan başka söylesene?! Olabilirmi. Hem sen kimsin beni iki üç öptün evine aldın, hastalandığımda bayıldığımda yanımda oldun diye seni hayatıma aldığımı düşünüp seni önemsediğimi falan mı sandın ha? Söylesene, Allah aşkına okumuşsun polis olmuşsun. Lisseli bir ergen kızla bunları yaşayacak adammısın sen, siktirip gitsene hayatımdan, beni suçladığın yetmiyor bir de yanında tutmakmı istiyorsun, kimsin sen ne hayali kurdun? Ha sen tabii ben sana yanaşıcam yatağına yatıcam falan filan demi? Siktir git hayatımdan, Yavuz Karayel! Siktir git! Ne halin varsa gör tamam mı! Benim kimseye ihtiyacım yok! Olmadı da."
Yüzüne bir tokat atıp arkamı bile dönmeden koşar adımlarla parktan çıktım.
Benden habersiz akan göz yaşlarım, çileyen yağmurla karışıyordu.
"Kış Yağmuru" mırıldanıp dümdüz sokak boyunca yürümeye başladım.
Yağmur şiddetini arttırıyordu ama benim umrumda bile değildi, gel bende kal diyordu ya? Benimle kal ne .
Katilin hedefi olmak korkunç bir şeydi. Ama hâlâ burada ayaklarımın üzerinde duruyorsam buda bir montajdır. Sahteliktir.
Yağmur benim için yağıyordu sanki, artık göz yaşlarini saklamana gerek yok akıt ki karışsın damlalarıma diyordu.
Yağmur göz yaşlarım için yağıyordu. 6 yaşından beri tuttuğum akıtmadığım bir damla göz yaşı için...
Çocukluğum ağlıyordu, bir delik açılmış kanıyordu ne diken vardı onu ne de saran.
Kapanmaz bir yaraydı içimde ki bu boşluk.
Sola döndüğümde çıkmaz bir sokağa gelmiştim. Ne zamandır yürüdüğümü nereye gittiğimi bilmediğim için etrafıma bakmamıştım.
Beynimdeki sorular ile meşgulken bir de kayboldum iyi mi?
Bir kaç adım attığımda çöp konteynerinin içinden yavru beyaz bir kedinin çıkmasıyla korkudan bir adım gerilemiştim.
Bana bakıp miyavladığında önünde diz çöküp kafasını sevdim.
"Ne güzel şeysin sen, annen baban yok mu?"
Sende mi kimsesizsin küçüğüm ...
Kucağıma alıp duvar dibinde oturup sevmeye başladım.
Beyaz tüyleri elimin arasında kayıp gidiyordu, pamuk gibiydi tüyleri. 3,4 aylık bir yavru kedi olduğunu düşünüyordum.
"Şu koca dünyada bir yalnız ben değilmişim. Keşke yolumu bilsem de evimize götürsem seni" mırıldanan sesler çıkardığında kıkırdadım "Evet evimiz, kimsenin bize zarar vermeyeceği artık güvenli bir yer".
Adım sesleri duyduğumda kalbim zehir pompalamaya başladi. Paniklemiştim, ya katil peşimdeyse? Ya katil gelmişse? Ya daha kötüsüyse?
Kafamı sokağa çevirdiğimde, ayakta dikilen 1,90-2 boylarında bir adam görmüştüm. Yüzü yoktu, sokak lambasının ışığı yüzüne vurduğundan görememiştim.
Ve kalın sesiyle bir cümle kurdu, nefesimi bıçak gibi kesmişti o an o cümle.
"Tek kaldığında yalnız olmazsın, çevrene bak etrafında ki insanlara. Asla yalnız değilsin, kalk ve uzaklaş. Tehlikenin içindesin görmüyorsun, gözünü aç sahtelikleri bırak gerçekleri gör"
Yürüyerek uzaklaştığında kir sakallarını görmüştüm. Siyah ve sarının karışımı kir sakallarını.. yan profili..
Yutkunup yerimden kalktığımda kediyi de kucağımda tutuyordum, ıslanmaması için bez çantamla üzerini örtüp adamın gittiği yola baktım.
Kimse yoktu... Bu kadar kısa sürede uzaklaşması imkansızdı.
"Bir nefes kadar yakın, bir yol kadar uzak..."
Yerde ki kırmızıyla yazılmış yazıları okuduğumda bu sefer donmuştum.
Sprey boya değildi bu, kan ve demir kokusu vardı.. yağmurun kokusuyla karışmıştı..
Hemen altında
"X"
Yazıyordu. Bu adam kimdi..?
Yazılar yavaş yavaş silinip kanalizasyona aktığında kafamı kaldırıp gök yüzüne baktım.
Sessiz bir o kadarda sesli yağmur damlalarının arasında evimi arıyordum.
Evim neredeydi benim? Evim nerdeydi?
Nereye aittim ben..
***
Bölüm sonu🤗 |
0% |