@ruhlarinyazicisi
|
03 Ocak 2018 Yavuz Karayel
"Onları gerçekten o halde mi yakaladın!" gülmekten karnıma sancılar girdiğinde, Ersin hâlâ anlatmaya doyamamıştı.
Demek bundan sinirlendin he, Kuzgun. Ayıpsın be insan kardeşine bunu yapar mı. Ersin'in sessizliğiyle bende sessizliğe gömülmek istedim. Ama zihinmde tek bir ses, tek bir görüntü duruyordu.
"Hayır ben buna giremem, çok soğuk. Sende gelsene, sıcak olur".
Dişlerimi dudaklarıma geçirip ıssırdım, küçücüktü ama aklı nelere çalışıyordu. İçli bir iç çektiğimde Ersin birşey sormak istiyor ama çekiniyormuşcasına bana bakıyordu. "Ne oldu, neden bakıyorsun?" dememle bir imalı gülümseme de onda oldu. Hadi ama! "Komserim" dudaklarını birbirine bastırıp, gülmemek için kendini zor tutuyordu, bunlar benim başıma sayıyla mı geldi amına koyim. "Ne?" dememle "Ahsen Hanımla, aranızda birşey var galiba. Benden saklamanıza gerek yok, bu şakalarım Abim için geçerli". Demesiyle affalladım. "Ahsenle aramda birşey olmak" "Ahsen ve ben" "Ben ve Ahsen"
Gözlerimi kapatıp dün olanları hatırlamaya çalıştım.
"Aramızda birşey yok!" demiştim. Buna ben bile inanmıyorken..
Dün öpüştüğün kadınla aranda ne olabilir ki, Yavuz.
Nefesimi tekrardan dışa verdiğimde, Ersinin -inanmıyorum- diyen delici bakışları üzerimdeydi.
Valla Ersincim, bende inanmıyorum. “Ama geçen sorgu odasında sizi yakaladığımda, pek bi yakındınız. Dünde evinizdeydi, harbi neden evdeydi?” sorularını duymazlıktan geldiğimde dün olanlar tekrar gözümde büyüdü.. “Evdeki fotoğraf cesedi, annesine ait”. Sonra merdivenlerden yuvarlanışı.... Yutkundum gözlerimi sıkıca yumduğumda bir el omzuma dokundu, “İyimisin, başkan. Dinlen istersen”. Ersinin endişeli bakışları üzerimdeydi. İyimiydim? Gerçekten iyimiydim. Dışarıdan nasıl gözüküyordum. 3gündür bir cinayetin soruşturması altında Ahsen'in geçen yılki cinayetiyle uğraşıcam derken... 3gündür koca 72 saattir uyumuyordum. “İyiyim, hastaneye gidip Ahsen'e baksam iyi olucak”. Dediğimde başını anlıyorum dercesine salladı. Sandalyeden kalkıp ceketimi aldığımda “Selam söyle yengeye, geçmiş olsun”. Sinirden kahkaha atıcakttım. Ersinin yanına doğru gidip omuzlarını sıktığımda, başına geleceği çok iyi biliyordu. “Ersincim, canım kardeşim” dişlerimi sıka sıka cünlelerin üzerine basa basa omzunu sıkıyordum “Senin dilin fazla uzamadı mı, kardeşim. He güzel kardeşim sen git, kadının cesedinin nerede olduğunu araştır. Otopsi raporlarını akşam masamda istiyorum. Hadi!” ellerimi omzundan çektiğim an titrek adimlarla kaçarcasina ayağa kalkip arkasina bile bakmadan koridor boyunca yürüyüp gözden kayboldu. Arkasindan sırıtarak baktığımda, arkadan birinin omzuma değmesiyle çatık kaşlarımla gelen kişiye baktım. Ermiş. Suratımı ve bedenimi ona doğru döndürdüğümde ellerimi cebime sokup, dün olanlar hakkında konuşmak istedim. Ama bakışları korku dolu olduğundan bu kararımdan vazgeçip “Ne oldu? Kötü bir gelişme mi var?” sorduğum soru ile yutkundu. “Şevval” dedi sadece. Gözlerim irice açıldığında yutkundum “Noldu ona?!” endişelenmiştim. Ne olmuş olabilirdi. “Aslı Kadabağ, cinayetinin bir numaralı şüphelisi”. Demesiyle başıma bir ağrı girmişti, “Ve daha fazlası var..” dediğinde -daha ne olabilir- diyen bakışlarım endişe içinde ona döndü “Aslı Karabağ. Ahsen'in gerçek annesi..” kaşlarımı çattığımda ne demeye çalıştığını anlamamıştım. “Yurt dışında diye bildiği annesi Güldalı Oral, babasının 2. Eşi, Ahsen 4 yaşındayken annesi ile istismar sebebiyle boşanmışlar” kulaklarım duyduklarına inanamıyordu.. ne yaşamıştı bu kız?
“Daha fazlası v-” hemen sözünü kestim. “DAHA NE KADAR FAZLA OLABİLİR, ERMİŞ. HERŞEY ORTADA BU CİNAYETİN KARDEŞİMLE NE ALAKASI VAR!” diye kükrediğimde sabrımın sınandığı bir dönemdeydim. “Şevval dolaşırken ormanın kayalık bölgesinde yatan bir kadın gördüğünü idda ediyor ama orası ıssız bir ormanlığın dere yatağına çıktığı alan, bir ekip gönderdim oraya, şevval olayı gördüğü için bir numaralı tanık. Kendisi ihbar etmiş zaten, olay yeri inceleme falan orada...” cebimden telefonu çıkartıp Ersin'i aradım.. telefon ikinci çalışında açtığında endişe dolu bi ses kulaklarıma çarptı “Abi, bende tam seni arıyordum. ceset fotoğrafının sonuçları çıktı. FotoMontaj yapılmış, yani fotoğraf sahteyle gerçeklik arasında. Üzerindeki kanların ise kimseyle eşleşmiyor. Aynı şekilde Sarp Bolatan'ın da cesedinin fotoğrafı Montajlanmış, üzerinde ki kanda maalesef erişimi yok...” duyduklarıma inanamıyordum.. bunlar gerçek olamazdı “Ne diyorsun sen, Ersin!” dememle Ermişin de ters birşeylerin gittiğini anladı. “Yani abi, fotoğraflar çok öncesinden montajlanıp asılmış..” Yutkundum.. boğazım acı içinde yandı bu yutkunmayla...
Ermişe korku dolu bakışlarımı çevirdiğimde “Sen olay yerine git bak, benim ilgilenmem gerken çok önemli bir iş var” Ermiş kafasını sallayıp gittiğinde. “Abi? İyi misin” Ersin'in sesi kulağımı doldurdu, derin bir nefes alıp kendime sakinleşmek için biraz süre tanıdığımda, “Şimdj beni çok iyi dinlemeni istiyorum, Aslı Karabağ yani, Aslı Tunceri ve Güldalı Oral. Bütün neyle uğraşıyorsan başkasına devret ve bu iki dediğim kadınların bütün bilgilerini eksiksiz bir şekilde dosyalanıp masamda istiyorum, süren başladı Ersin. Bir dakikasını bile boş geçirme”. Telefonu suratına kapatıp hızlı adımlarla otogara indim. Hastaneye gitmem lazımdı, onu görmem lazımdı.
Son sürat hastaneye doğru sürmeye başladığımda zihnimin içindeki sesler susmak bilmiyordu.. “4 yaşında ayrılmışlar”. “Ailen nasıl birisi Ahsen”. Yutkundum. Ona ailesini sorduğumda cevap vermemişti. Buz kesmişti. Ne vardı ailesinde bu kadar buz kesicek? “Ne yaptılar güzelim sana” bir iç çektiğimde hastanenin önünde durdurdum aracı. Kapıdaki güvenlikler arabayı çekmemi söylediklerinde anahtarı atıp “Siz parkedin, polisim. Sorguya çekmem gereken bir suçlu var” dediğimde saygıyla eğilip arabaya doğru gittiğinde içeriye gidip danışmaya “Ben Ahsen Karabağ'ın oda numarasını sorucaktım” kadın -hemen bakıyorum- diyip bilgisayarda kontrol etmeye başladı. Sitres vücuduma vurduğunda yerimde titriyordum. “ 2. Kat soldan 220. Oda” asansörle 2. Kata ciktiğimda odanın önünde duruyordum. Ziyaretine gelen kimse yoktu... Kapıyı çalıp içeri girdiğimde, korku dolu gözleri beni görünce kayboldu. Kapıyı kapatttığımda, yattığı yerden doğruldu, yanındaki koltuğa oturdum. Titriyen elimle, buz gibi olan elini tutuğumda bakışları elime kaydı.. Beş dakika daha öylece izlediğinde elini çekip bana çatık kaşlarla baktı. “Neden geldin” ağlamaktan helak olmuş gözleri, birbirine yapışan dalgalı kumral saçları.. gözlerine odaklandığımda kafasını yandaki kutuya çevirip boştaki eliyle kutuyu aldı. Kucağında tuttuğu kutuya bakıp elini gözüne götürdü. Lensi mi çıkartıcaksın?
Gülümseyerek onu izliyordum, iki lensini de çıkartıp masaya koyunca gözlerini sımsıkı yumdu “Lütfen, beni görünce hiç birşey deme.... Çirkin olduğumu duymak istemiyorum” dediğinde kaşlarımı çatttım. Çirkin mi? Böyle bir eşsiz güzellik.. nasıl çirkin olabilirdi? Bunu kendine nasıl derdi, kendi güzelliğinin farkında değilmiydi?
“Ahsen, sen bu dünyadaki herkesin sahip olmak istediği ama olamadığı herşeyi üzerinde barındıran bi kadınsın. Beyaz tenin, kumral dalgalı saçların.. kalemle çizilmiş gibi olan kaşların.. kemersiz küçük burnun.. pembelikle allık gibi duran yanakların.. gece gibi mavi olan güldüğünde içi parlayan gözlerin, kıvrımlı kirpiklerin...” yutkundum... “öpmeye bile kıyamadığım... Pembemsi dudakların..” yutkundum... Gözlerini irice açıp bana baktığında karşımda ağlamaktan gözlerinin içi kızlarmış bir kadın görmeyi planlıyordum, öyle olmadı. Ağlamaktan, geçmişine takılıp kalan küçücük bir kız çocuğu gördüm o gözlerde o maviliğin ardında kapkara günlerin olduğunu gördüm.. yüzünün bir kere bile gülmediği, ağlamaya bile halı olmayan yardima muhtaç bir kız çocuğu... Yutkunarak gözlerine baktığımda “Sen şu hayattaki herşeyden daha güzelsin.. sen sen kendinden bile güzelsin.... TDK bile anlatamaz bunu... Doğru kelimeyle söylenemez söylediğim cümleler bile anlatmaya yetmez... Doğrular bile yalın kalır güzelliğinin arasında.. güzelliğin bile f-” dudaklarıma kapanan dudaklarla yutkundum... Kan akışım dengesi bozulan kalp atışlarım.. vücudumun ısızı anında değişmişti. Gözlerimi beni öpen kadına çebirdiğimde elleri boynumu kavrayıp daha çok öpmeye başladı... Güzelliğini belki kelimelerle anlatamam ama hissettirebilirim.. Ahsen.. ismin gibisin işte Ah.. sen... Öpüşüne karşılık verdiğinde dudakları daha fazla arsızlaştı.. koltuktan kalkıp üstüne doğru ilerlediğimde.. O gece gibi parkayan gözleri daha çok parlıyordu, yanlışlarımın arasındamısın bilmiyorum ama en güzel yanlışım değil, en güzel doğruma yazıcam seni... Belinden tutup kucağıma aldığımda bacaklarını belime ddolayıp üstüme daha çok yaklaştı.. elleri boynumu sardığında kokusu sakinleşmeme sebep oluyordu.. o güzel bahar ve şeker kokusu...
Gözlerini gözlerimden ayırmadan öpüşmeye devam ediyorduk.. gözleri herşeyin intikamını almak istercesine öpüyordu...
Nefes nefese kaldığında geri çekildi. Elleri hâlâ boynumdayken kafasını göğsüme yasladı.. ağlamaya başladığında bedenim titredi ne olmuştu bi and? Ellerimi belinden çekip yatağa yatırmaya çalıştım ama kıpırdamıyordu bile... “Ahsen” dediğimde kafasını kaldırıp dolu gözleriyle bana baktı. Öyle bir baktı ki karşımda 18 yaşında ki bir kadın değil 8 yaşında ki bir kız çocuğu vardı.. Yutkundum.. Ellerimle göz yaşlarını sildiğimde gülümseyerek bana baktı.. “Herşey sahte Yavuz, herşey sahte..” anlamadığımı belli ettiğimde “Gerçeklerin önünü sahtelerle kaplamışlar Yavuz! Senin dediğin gibi.. -Gerçeklerin önüne sahteleri koydukça kimse sana inanmaz, Ahsen.. ben bile..- haklıydın... Gerçeklerin önünü sahteler almış baksana bi etrafına neredeyiz biz, hastanede.. naptık şimdi dün naptık?? Bunlar doğru mu sence.. Gerçekleri sahtelerle mi örtücez hep.. neden yapıyorsun bunu.. neden geçen yıl böyle yapmadın, şimdi neden bunu yapıyorsun bana. Annem bile gerçek değilen, sen neden gerçeksin.. o kadın, evimden çıkan fotoğraftaki -Aslı Karabağ- dediğiniz kadın.. öz annem değil mi? Öyle değil mi? Yavuz! Bir şey söyle bakma bana böyle birşey söyle ya!” kucağımdan inip yere adım bastığında kitlenmis bir şekilde onu izliyordum Herşeyi biliyordu, zekasına kurban olduğum...
“Ya şu siktiğimin şeyine bak kaç gündür tanıyorsun beni? 3 gün değilmi ??? Kos koca 72 saattir tanıyorsun beni, sen 3 gündür tanıdığın bir kadınla yatağa mı girersin? Banyo da mı öpüşürsün, sorgu odasında mı yakınlaşmaya çalışır, koltukta mı çalışırsın?? Yada şimdi bir hastane odasında mı öpmeme karşılık verip, güzel sözler söylersin. Sen kimsin Yavuz Karayel! Sen kimsin de benim tekrardan karşıma çıkıyorsun? 1 yıldır hiç birşey olmadan 2 gün sorguya alınıp saldığın bir kadını şimdi neden bu kadar önemser oldun? Neden bu kadar detaycı oldun? Neden Yavuz! Benim hayatım seni neden bu kadar ilgilendiriyor. Kesin sen şimdi karakola ismim düştüğü an birisinden sorguyu da almışsındır. Sırf beni sinir etmek için değil mi? Sırf geçen yılkı intikamını alamadığın için? Ne oldu Yavuz buldunuz mu katili? O ormanda ki adamın, Katilini? Sarp Bolatan'ın, Katilini? Öz annem.. Aslı Karabağ'ın, Katilini buldunuz mu söylesene Yavuz? Sen neylerle uğraşıyorsun başında olman gereken görevde bile değilken, neden yanımdasın? Neden evine davet ettin beni? Neden başbaşa kalmak için çabaladın neden neden! 3 günlük tanıdığın bir kadına neden bu akdar çabuk güvendin sen? Başlarda suçlayan Yavuz nerede? Ne değişti hayatında? Neyi değiştirmiş olabilirim ben? Zihnim susmuyor tamam mı? Allahın her günü kafamda acaba benide mi öldürücek? Ya sonumuz da ölüm olursa diye düşünmekten deli oldum! Baksana en ufak kötü bir haberde bayılıyorum ben! Kaç kere bayıldım karşında Yavuz, senin görevin şuan benimle burada öpüşmek falan değil, işinin başına dönmen.. anlıyor musun beni! İşinin başına dön!”
Dediklerinde o kadar, haklıydı ki, başındaki beladan da hiç haberi yoktu. Derin bir iç çekip ayağa kalktığımda tam karşısında dikildim. Biraz önce parlayan o koyu mavileri şimdi öfkeden karanlığa gömülmüştü.. Önüne gelen saçını parmağımda dolayıp kulağının arkasına attığımda siniri daha fazla artmıştı, buruk bir gülümseme oluştu dudaklarımda.. bana olan nefreti bu kadarmıydı? “Hazırlan kantinde bekliyor olucam, buraya tabiki de seninle öpüşmeye,.sevişmeye gelmedim... Bunlari yapacak olsaydim başka bir yerde -üzerine daha çok eğildim- başka bir zamanda yapardık. Beni öpen sensin. Hesap veren niye ben oluyim? Hadi hazırlan, çok önemli birşey konuşucam, kantinde bekliyorum. Geç kalma” kapıdan çıkıp aşağı kata indiğimde gözümden bir damla yaş düştü.. 3 günlük tanıdığım kadınmış, sikerler. Amına koyim 2017den beri her adımını takip ettiğim kadına bakm.. “Sikerler” söylene söylene kantin katına geldiğimde boş bir masaya oturdum o sırada telefonumdan bir bildirim sesi geldi. Umursamadım. Bu sefer ardarda bildirimler gelince, tam telefonu kapatıcaktım ki, Ermişin aradığını gördüm. Telefonu açıp kulağıma dayadığımda endişeli sesi geldi karşı taraftan “Abi, olay yerine geldim. Kadını incelemek için gidiyorlar şuan kadının cesedi orta derecede yanıklarla kaplı, ayak ve boyun bölgelerinde bıçak izleri mevcut.. saçlarında küller vardı, sigara izmariti olduğunu düşünüyorum.. en kötüsüde sol göğsünü kalbine kadar yakmışlar delik deşikti.. ama bu cesedi başka bir yerden buraya taşıdıklarına dair şüphelerimiz var, kadın 30lu yaşlarının sonlarında ve...” yutkundum.. kanım dondu daha ne olabilir ki???
Karşıma baktığımda Ahsen'in çatık kaşlarının altında haps olmuştum, yine siyahları karşımdaydı.. “Sonra konuşuruz ilgilenemm gereken önemli birşey v-”
“Kadın hamileymiş abi! 8 aylık gebeymiş.. katil bebeği anne karnından öylece almış..”
Telefon elimden düştüğünde donuk gözlerle Ahsen'e baktım.. Korku dolu gözleri beni izliyordu..
Ermişin sesi telefonda yükselirken tekrardan kulağıma dayadım. “Sonra konuşalım!” telefonu suratına kapattığımda soğuk terler döküyordum..
Hamilemiydi...
**** |
0% |