@ruhlarinyazicisi
|
Ruhumda ki acı hiç bir zaman dinmicekti, ne eksilecekti ne de kesilecekti. Her zaman orada sıkışıp kalacak yüklerimin üzerine kaya gibi çarpacaktı.
Gözlerimi yavaş yavaş araladığımda gözüme çarpan parlak ışık yüzünden yâşlı ve bulanık görüyordum.
Ellerimi yere bastırarak zoraki bir şekilde kalkmaya çalıştım. Bedenim, ruhumdaki yük yüzünden günler geçtikçe daha çok eziliyordu. Gözlerimi ovuşturduğumda görüş açım buğulu ama netti. Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde nerede olduğumu anımsayamamıştım.
Kirli bir depoda, beyaz çarşafların içerisinde kablolara bağlı bir şekilde yatıyordum. Bir sürü tenekeler, yere dökülmüş yağ lekeleri tavandan aşağıya akan su birikintileri in arasında sıkışıp kalmıştım. Ben en son neredeydim? Buraya nasıl gelmiştim? Elime baktığımda bir serum gibi gözüken ama içinde değişik şeylerin yüzdüğü kabloya baktım. Çok uzun bir süre öylece kaldım.
Böyle bir deponun içinde bembeyaz çarşafların arasında yatmak? Ölmüşmüydüm ben! Saçmalıyordum. Günlerden neydi? Gece mi Gündüz müydü? Etraftan neden siren sesleri geliyordu, yoksa benim kafamın içinde mi sirenler çalıyordu? Miğdeme vuran ağrılar canımı daha fazla yakmıştı, ruhum bendenimden kopacakmış gibi şiddetle ağrıyordu. Kolumda ki ağrı da artmaya başladığında bir çığlık fetheddi dudaklarımdan. Canım yanıyrodu, bunları düşünmek canımı yakıyordu. Düşündükçe ruhum paramparça oluyordu. İçimde bir şeyler savaş veriyordu ama bu neyin savaşıydı?
Bana nelee olmuştu?
O sırada deponun kapısı hiddetle açıldığında içeriye yankı yapan siren sesleri ve bir sürü sivil polis dolduğunda dizlerimi karnıma çekip korkudan titriyordum. Silahlarını bana doğru tutan komiser bir o kadar silik bir o kadar da tanıdıkdı.
Kimdi bunlar? Kafamı sağda solda etrafı arayan polislere çevirdim. Neler oluyordu? Ben neredeydim?
Bana doğru gelen polise doğru baktığımda biraz daha geriye çekildim.
“Ahsen, iyi misin?”
Bana her adımdında biraz daha yaklaşan polisin dediklerine karşı sadece dönük hir tepki vermiştim. Başkasına dedi galiba? Kafamı hâlâ sağda solda gezinden polislerde gezindirdiğimde bana doğru elinde silahla koşarak gelen polisi görünce yerimde yine geriledim. Biraz daha geri gidersem düşücektim...
“Etraf temiz, komiserim!”
Bana endişeyle bakan polis yanındaki komiser tamam dercesine başını sallayıp;
“Etrafı koruma altına alın, olay yeri inceleme gelene kadar kimse bir yere bir adım dahi atmıyor! Üst katın girişini bulun, Ersin - Ermiş siz girişi bulun. Soykan, Durmuş olay yeri inceleme gelene kadar bir göz gezdirin. Geri kalan herkes ‘Çember’ Operasyonu!”
Herkese emirler yağdıran polise boş boş bakışlarımı sürdürdükten sonra içeride koşturan ayak sesleri beynimde patlarken yine karnıma giren ağrıyla bir inilti daha çıktı dudaklarımdan.
Hemen yanımda duran polis kolumdaki serum ve vücudumdaki sayısız kabloları teker teker hızlı ve dikkatli bir şekilde çıkartırken sadece ona boş ve korku dolu bakışlarla bakıyordum.
Geriye doğru çekildiğinde neler olduğunu anlayamamıştım.
“Ahsen, sen iyi olduğuna eminmisin?”
Ahsen kimdi? Ne saçmalıyordu bu adam? Kaşlarımı çattığımda etrafta defter ve kalem aramaya başlamıştım. Yoktu.
Tekrardan gözlerimi polise çevirdiğimde ellerimi hareket ettirerek “defter ve kalem” dedim. Bana şaşkın ve çatık kaşlarla baktığında, bir duygu daha geçti endişeli gözlerinden ‘Korku’. Neyden korkmuştu?
“SOYKAN!” bağırışı kulaklarımda deprem etkisi yaratırken zorlukla kaldirdiğim ellerimi kulaklarıma bastırıp susmasını diliyordum.
Ellerimi bir sıcaklık kapladiğinda yumduğum gözlerimi açamıyordum. Korkuyordum. Bağırmasınlar. Kimse bağırmasın sussun.
“Gözlerini aç. Kimse sana zarar vermiyecek”
Sıcak ve güven veren sesi kulaklarıma çarptığında sıkıca yumduğum gözlerimi yavaş yavaş araladığımda bana korkuyla ve güven verircesine bakan yeşil gözleri gördüğümde hızla ellerimi ellerinden kurtarıp kucağımda birleştirdim, kimse bana dokunamazdı!
Sol tarafa baktiğimda hiç birşey anlamadığını belli eden bir şekilde bakan mavi gözler de ne yabancıydı ne de tanıdık.
Biraz daha geriye gittiğimde düşmeme az kalmıştı.
“Soykan, hiç birşey sorma. Sadece dediğimi yap tamam mı?”
Adının Soykan olduğunu öğrendiğim komiser bıkkınlıkla gözlerini devirip kafasını salladı. Tekrardan yeşil gözlü polis konuştuğunda;
“Şimdi bana dediğini, bir de bu polise der misin?”
Ellerimi kaldırıp bu seferde o polise dönüp “Defter ve Kalem istiyorum, bu yanındaki nesini anlamıyor?” dediğimde şaşkın bakışları diğer polisi bulduğunda aralarında sözsüz bir bakışma geçiyordu.
En sonunda mavi gözlü olan polis yutkunarak konuşmaya başladı “Defter ve Kalem istiyor, abi”.
Sanki anormal birşey demişim gibi diğer ismini bilmediğim polis gözlerini yumup korkutuğu şeyin başına geldiğini anlamıştı.
Korkutuğu şey neydi ki?
Gözlerini bir iki saniye boş boş kırpıştırıp cebinden bir defter ve kalem çıkartıp bana uzattığında defter ve kalemi alıp yazmaya başladım. Sayfayı kopartıp yine ona uzattığımda bir iki saniye göz gezdirip yutkundu.
Kağıdı yanındaki polise uzattığında ondan da aynı tepki gelince kaşlarımı çatıp onlara baktım.
Korku ve endişe dolu gözleriyle bana bakan iki komiser aynı anda konuştu.
“Kanlay Ulukan”
İkisininde ağzınsan ismim firar ettiğinde yeşil gözlü olan komiser bana iki dakikda bakıp koşarak pencerelerin oraya koşup kirden simsiyah olmuş perdeyi yırtarcasına açtığında içeriye dolan kırmızı ışık bütün ağrılarımı sızılarımı geçirmişti.
Yanımdaki komiserden tkenbir cümle döküldü
“Kanlı Ay”
Yutkunuşu beni de ürperttiğinde boş bakışlarımı her birinde gezindirdiğimde içeriye koşarak birileri daha girdiğinde endişeyle bağırdılar.
“ABİ! OLAY YERİ İNCELEME HEMEN GELSİN YUKARIDA İPLERLE BAĞLI KÜVEZİN İÇİNDE KANLI BİR BEBEK VAR! X ŞEKİLNDE FOTOĞRAFLARINNÜZERİNE KONULMUŞ, ETRAFINDA BİR SÜRÜ İP VAR VE ÇOK KÖTÜ KOKUYOR”
Depoya yankılanan ses herkesi dondurmuştu. Bir bebeğin ağlama sesi herkesin sesini kesmişti.
Tavandan artık su değil kan akınca etraftaki koşuşturma sesleri bir olurken ben öylece kaldım derken bir el belimden sıkıca tutup beni dışarı çıkardı.
Ambulans sesi ve polis siren sesleri etrafı doldururken herşey hızla gelişmişti. Dışarıdaki kıpkırmızı kanlı ay bana gülümsüyordu. Bugün güzel bir gündü. Bugün doğduğum ve vâr olduğum gündü.
Hayatta beklenmedik süprizler olabiliyordu, hiç birşey tesadüf eseri değildi. Herşey iple dizilmiş gibi ortadaydı. Filim gibi hayatlarını oturup izliyorlardı baş rolü belli olmayan bu hayatta kim sağ kalacaktı. Doğanlar mı Vâr olanlarmı. Her doğan bir vâr olanmıydı?
Olağanüstü hiç birşey yoktu. Aralarında sadece zeki birisi ve onun etrafında milyonlarca aptal insan ordusu vardı. Onun nefreti doğaldı, gerçekti. Nefret etmek için bir çok sebebi vardı.
‘Katil’ diyorlardı ona... Katilmiydi o?
“Biz kırıldık daha da kırılırız, Ama bilmiyor katilde öldürdüğünü”.
Unutulan bir çok şey ve unutturulan binlerce şey...
Gerçek nerdeydi sahtelik nerdeydi. Montaj nerdeydi şantaj neredeydi. Gerçekler neyi örterken sahtelikler nereye saklanıyordu. Montajlar neyi koruyordu, şantajlar kimin üzerineydi.
Dünya bir ipin üzerine çizilmiş ortada yöneten birisi vardı. Herkesi parmağında oynatıp hayatlarının sonlarını getirip yasayacaklarmı? Yaşamayacaklarmı? Sorusunu getiren birisi vardı.
Katilmiydi?
Sanmıyoruz...
Ama gerçekten katilmiydi?
Evet...
Suçlar cezasız suçsuzlar cezalı kalacaktı.
Soğuk ve Kanlı günler demir pas içinde hayatlarının içinden geçecekti.
Sadece son daki kanları vardı.
Fotoğraflar anlamsizmiydi anıları mi saklardı?
Kanlar neyi süsleyip silinip gide rdi?
Cevapsız bir soru, bin tane anlamsız cevap içeriyordu.
***
Bölüm sonu
Normalde yazmiyacaktim ama etkileşim düşmesin diye 🥹🤍 |
0% |